Mağduriyet varsa onu gidermek kimin görevi? Suçlu bilinenlerin mi, yoksa devletin mi? Benim cevabım…

28
Reklam

“Üst düzey bir güvenlik bürokratı” veya “Yüksek seviyeli güvenlik görevlisi” diye anılan kişi kimdir bilmiyorum; ancak bu sıfatlarla anılan kişinin güvenlik konularında son karar mercii olmasa da karar mekanizması içerisinde yer alan biri olduğu belli. 

O sıfatı taşıyan biri, Karar gazetesinden Ahmet Taşgetiren’i aramış ve ona 15 Temmuz dönemecinde dile getirilen darbe girişiminin gerçek suçluları ile farklı bir yapı olarak benimsenip öyle tanındıkları dönemde onlara destek çıkmış ve şimdilerde onlar yüzünden mağduriyetler yaşayan kitle konusunda düşüncelerini aktarmış

Dediği şu: “Büyük acı birikiyor toplum zemininde. Uzun yıllar toplumu etkileyecek bu acı. Toplumu bundan kurtarmak lazım.”

Bu tespiti okuyunca, güvenlik alanında yeni bir değerlendirmenin söz konusu olduğunu düşünmemek elde değil. Belli ki, cezaevlerinde “Ben neden buradayım?” diye kendi kendini sorgulayan ve onlarla birlikte aynı sorgulamayı ülkenin dört bir tarafında yapan kişilerin varlığı dikkat çekmeye başlamış. ‘Biriken acı’ tespitinden ben bunu anlıyorum.

Peki bu ‘büyük acı’ nasıl ortadan kaldırılacak, toplum bundan nasıl kurtarılacak?

Güvenlik alanında yeni bir değerlendirme varsa…

‘Yüksek seviyeli güvenlik görevlisi’nin bu soruya cevap teşkil edecek sözünü de aktarıyor yazar: “Çıksalar, biz milletimize, devletimize karşı büyük günah işledik. Af diliyoruz milletimizden, devletimizden. Adalete teslim oluyoruz. Verilecek cezaya razıyız. Ancak bizim ardımızdan gelerek, bize güvenerek yürüyen insanlar olanlardan sorumlu değildir, deseler…”

Nedamet gösterseler ve kendilerini devletin adaletine teslim etseler; böylece onların narına yananların kurtulmasını sağlasalar…

Reklam

Eminim, 15 Temmuz 2016’dan bu yana ‘hain darbe girişimi’ ne zaman aklınıza gelse, benim gibi sizlerin de -hiç değilse bazılarınızın- aklından aynı düşünce geçiyordur. Suçlanan örgütsel yapıda yer alan, talimatlarıyla kendileriyle irtibatlı silahlı veya silahsız birilerini harekete geçirebilecek durumda olan kişiler, en tepeden başlayarak, “Tamam, biz bir hata yaptık, suçlu bizleriz” deme alicenaplığını gösterseler, bunu öyle binlerce kilometre uzaktan değil ülkeye gelerek yapsalar… Yargı başta olmak üzere devlet kurumları içerisinde örgütlenen, hükümete karşı ayaklanan, millete silah doğrultan, darbe çığırtkanlığı yapan ve 251 canın kaybından doğrudan veya dolaylı sorumlu olanlarla birlikte yargılansalar… 

Onların narına yanan onbinlerce insan yerine gerçek suçlular hesap verse…

Düşünce güzel, bunu yetkili bir ağızdan duymak daha da güzel; ancak bu düşüncenin uygulanma imkanı var mı?

Ne dersiniz, var mı?

Aradan her günü acı veren tam üç yıl -üç tane 365 gün- geçmiş ve millete silah doğrultanlar ile onlara ateş açma emrini verdiği düşünülenler mahkemelerde yargılanır, artık ‘FETÖ’ diye anılmaya başlamış olan örgütle irtibat ve iltisak kurularak onlarla beraber hesaba çekilmekte olan insanların hiç değilse önemli bir bölümünün mağduriyet iddiaları arş-ı alaya ulaşmış iken, bu gelişmeyi uzaktan izlemekle yetinenlerin “Esas suçlu bizleriz” diye bugün ortaya atılmaları pek akla uygun görünmüyor.

“Gelsinler, kendilerini Türk adaletine emanet etsinler” demek iyi güzel de, bunu o kadrodan beklemek biraz fazla iyimserlik oluyor.

Darbeyi planladığı, zeminini hazırladığı, millete silah doğrultulması talimatı verdiğine inanılan kişi veya kişileri hafife almak olur bu.

Öyle bir yola başvurabilecek tıynette olsalardı bunu yapmak için aradan bunca zaman geçmesini beklemezlerdi herhalde. 

Reklam

Sorular ve yine sorular

Bu noktada sorulması gereken soru şu: Devletin ‘yüksek seviyeli güvenlik görevlisi’ onlar yüzünden mağduriyetler yaşandığını ve o mağduriyetlerin gerçek suçlu olarak belirlenmiş uzaktaki kişilerin nedamete erip teslim olmaları durumunda giderilebileceğini söylediğine göre, o kişiler kendilerinden beklenen civanmertliği göstermedikleri takdirde ne olacak?

Mağduriyetlerın devamına müsaade mi edilecek?

Adalet kavramı, yargı kurumu, toplumsal barış bu durumdan olumsuz etkilenmeyecek mi? 

Onlar gelir ve teslim olurlarsa bunlar cezaevinden çıkacaklarsa, onlar gelmeyince bunların cezaevlerinde kalmaya devam etmeleri ‘bunlar’ dediklerimi zihinlerde farklı bir konuma yerleştirmez mi?

Sorulacak soru çok.

‘Yüksek seviyeli güvenlik görevlisi’ devletin güvenlik alanında karar mekanizması içerisinde yer alan biriyse -ki öyle olduğu anlaşılıyor- Ahmet Taşgetiren’le paylaştığı düşüncelerinin akla düşürdüğü konuyu bir adım daha ileriye taşımalı ve bu alanda yapılan yanlışlar varsa -ki aktardığı düşünceler onun da yanlışların varlığını kabul ettiğine işaret ediyor- onların ortadan kaldırılması için çaba göstermelidir.

Nedamet eseri göstermeyenlerden civanmertlik beklemek yerine devletin adaletin gereğini yerine getirmesi daha doğru bir tavırdır.

Yargıtay’ın 16. Dairesi’nin örgüt üyeliği için ‘cebir ve şiddeti’ zorunlu unsur olarak gören kararı bu alanda yargının yönetime açtığı bir imkan aralığıdır. Yönetim de, gerekirse yasalarda değişikliği de gündeme taşıyarak ya da daha kestirme yollarla, yargının çizdiği çerçeveyi daha muhkem hale getirmelidir.

“Toplumu uzun yıllar etkileyecek acı” söz konusuysa ve bu ‘acı birikimi’ çözüm bekleyen bir sorunsa, ‘yüksek seviyeli’ devlet görevlilerine düşen onu ortadan kaldırma yolunda çaba sarf etmektir.

Bekleyeceğiz.

ΩΩΩΩ

Reklam

28 YORUMLAR

  1. “O mahkemeleşen hasımların olayından haberin oldu mu? Onlar mâbedin duvarına tırmanıp Davud’un yanına birden girince o, onlardan ürktü. Onlar da “Korkma! dediler, biz sadece birbirimize hakkı geçen iki dâvalıyız. Senden dileğimiz: Aramızda adaletle hükmet, haktan uzaklaşma ve bize tam doğruyu göster.

    Benim şu (din) kardeşimin doksan dokuz koyunu var, benimse bir tek koyunum! Böyle iken “onu da bana bırak! ” dedi ve çenesiyle beni bastırdı.

    Davud dedi ki: “Andolsun, senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemek suretiyle sana zulmetmiştir. Esasen ortakların pek çoğu birbirine haksızlık eder. Ancak iman edip salih ameller işleyenler başka. Onlar da pek azdır.” Sad suresi 21-24

    Diyanet Kuran Yolu Tefsirinden:

    “Dâvûd’un yargı adaletine verdiği önemi gösteren bir olay anlatılmaktadır. “Davacıların hikâyesi sana ulaştı mı?” şeklinde soru ifadesiyle söze başlanması, konunun önemine muhatabın dikkatini çekmek maksadıyla Kur’an’ın sıkça kullandığı bir anlatım tarzıdır. Kaynaklarda verilen bilgilere göre Dâvûd bir mâbedde ibadetle meşgul iken iki kişi, mabedin duvarını aşarak ansızın onun karşısına çıkmışlardı (mâbed [mihrâb] hakkında bilgi için bk. Âl-i İmrân 3/37). Muhtemelen onlar, Allah tarafından gönderilmiş iki melekti. Fakat Dâvûd bunların, daha önce yaptığı bir hata sebebiyle (aşağıya bk.) kendisine zarar vermelerinden kaygılanıp telâşa kapıldı. Onlar, Dâvûd’un telâşa düştüğünü görünce korkulacak bir şey olmadığını söylediler ve âyette belirtildiği şekilde geliş maksatlarını anlattılar.

     Davacıların, Dâvûd’u, “Doğruluktan sapma!” diyerek uyardıklarının özellikle zikredilmesi, yargıdan temel beklentinin tarafsızlık olduğuna ve bu niteliği yitirdiğinde yargının da anlamını yitirmiş olacağına dikkat çekme anlamını düşündürmekte; bunlar aslında melek oldukları için söz konusu uyarının bir eğitim amacı taşıdığı anlaşılmaktadır. “Bize de doğru yolu göster” ifadesi ise yargılama sırasında hâkimin tarafları ifadelerinde dürüst davranmaları, bile bile haksız iddialar ileri sürmekten, gerçeği saklamaktan kaçınmaları yönünde uyarılar yapmasının uygun olacağına işaret eder. Böylece Kur’an’ın, geçmişteki bir olayı naklederken kendi muhataplarını eğitmeyi amaçlayan noktaları öne çıkarmaya özen gösterdiği dikkati çekmektedir.

     “Bu tartışmada bana baskın çıktı” anlamındaki son cümle, “Zekâsının kıvraklığı, delillerini dile getirmedeki becerisi sayesinde tartışmada bana baskın çıktı” anlamına gelebileceği gibi, “Tartışma sırasında güç kullanma tehdidinde bulundu” şeklinde de yorumlanmıştır.”

    “Ey Davud! Biz seni ülkede hükümdar yaptık, sen de insanlar arasında adaletle hükmet, keyfine uyma ki seni Allah yolundan saptırmasın. Allah yolundan sapanlara hesap gününü unuttukları için, şiddetli bir azap vardır.”Sad suresi 26

    Herkes hakkında gerekli olmakla birlikte özellikle Dâvûd gibi peygamber ve hükümdar olanlar için daha da önemli bazı görevler vardır, bunların başında da adalete riayet ve nefsanî arzuları yenme gelir. Aksine davranışlar, kişiyi Allah yolundan saptırır, dolayısıyla daha başka günahların işlenmesine de sebep olur.26. âyetin sonunda bütün bunların âhiret hesabını unutmak veya önemsememekten kaynaklandığına da işaret edilmekte, bunun cezasının şiddetli olacağı hatırlatılmaktadır.

     Sûrenin başında putperestlerin Kur’an ve Hz. Peygamber karşısındaki inkârcı ve alaycı tutumları hakkında bilgi verildikten sonra 17. âyette onların bu tutumlarına karşı Hz. Peygamber’e sabırlı olması öğütlenmiş ve “güçlü kulumuz” diye anılan Dâvûd’u örnek alması istenmişti. Sonraki âyetlerde ise Dâvûd’un bu gücünün iki kaynağına değinilmiştir. Bunlardan biri yönetim ve hükümlerinde adaleti gözetmesi, diğeri de hatalarının farkına varıp pişman olması ve Allah’a yönelip O’na ibadet ve dua etmesi, tövbe edip bağışını dilemesidir. Böylece Hz. Peygamber’e ve onun şahsında ümmetine şu ders verilmektedir: İşlerinizde adaletten ayrılmaz, yanlışlarınızı düzeltip Allah’a yönelir, O’nun huzurunda ibadet eder, engin mağfiretine sığınır, böylece ruhunuzu kötülüklerden arındırırsanız, Allah katında değeriniz yükseleceği gibi düşmanlarınıza karşı da güçlü olur, sonunda başarıyı siz elde edersiniz.

    Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 574-575,577

  2. Artık bir son verilsin bu zulme
    Ben 6 yıl 3 ay ceza aldım. Gülen mi aglan mı. Terör örgütü üyeliginden kanıt bir bankada kredi kartı hesabı bir sendikaya üyelik bilmem ne yani bunlar suç muydu zamanında ki geçmişe yönelik cezalandırılıyorum. Böyle olmaz ayıptır günahtır.

  3. THK
    Turk hukuk sistemi.
    Supheliler suclu olduklarini itiraf etsinler.
    Yoksa onlarla kan,akraba,arkadas veya duygusal bagi olan herkesi rehin alirim demek.
    Bu hukuk ve adalet sistemi olan bir yer nasil bir yer olabilir.

  4. Bu durumda içerdekilerin çoğu, asıl suçlular gelip teslim olsunlar diye rehine olarak mı tutuluyor! Ya gelip suçunuzu itiraf edip teslim olursunuz ya da masum insanları içerde çürüteceğiz gibi bir durum mu ortaya çıkıyor ?

  5. Malum cemaate veryansin et. Terör örgütü de. Evleri yurtlari okullari dersaneleri üniversiteleri holdingleri firmalari kap kapat uyduruk iddialarla el koy. Diger tataftaki cemaatlere ayni bosluklari doldurmak icin imkan hazirla, ver, destekle. Hic bir kimse de itiraz etmiyor. Nedir bu cemaatlerden cektigimiz arkadas?
    Birde en dogrusu biziz demezler mi?
    Cildirmamak elde degil…

  6. Mahkum ve tutuklular arasında kadın, çocuk, hatta bebklerin çokca bulunduğu söylenmektedir.
    Mevcut derme-çatma, devşirme ve acele ile va’z edilen Kanunlar ve uygulama, suçlar arası ceza dengesini bozmuş olduğu gibi, Canilere, fahişelere geniş haklar tanıyan Pozitif Ayrımcılar bebeklere, çocuklara ve onların analarına hiç olmazsa insan onuruna uygun bir ceza çekme usulünü ortaya koymalı, en azından bu türlü AİLELERE EV Hapsi uygun görülmelidir.

  7. devletin çarkından geçmeyen kontrol edilemeyen yapılar eninde sonunda milletin başına bir iş açar.
    inanç, etnisite, tosuncuk-titan işleri vb ni kullanarak halkı dolandıran kandıranlar görmezden geliniyor sanki. yüzlerce kişi+ aileleri bu inanç sömürücülerinden dolayı perişan olmuşlar.
    bunu gördükleri halde meclis önlem alıp kanuni düzenleme yapmıyor. bu illegal yapıları yasaklamıyor. aynı düzensizlik demekki devan edecek.
    önce yanlış giden yolu kapamak. sonra o yola bakıp umut besleyenlerin umudunu yok etmek gerekmez mi?
    geçmişte snin ihmalin yüzünden o yoldan zarar görenleri ıslah edeceksin. hastalık nredeyse tespit edip bir an önce tedavi edeceksin.
    hırsızı yakalamanın en kolay yolu diğer hırsıza sormaktır. sonra evinin penceresine demir, kapıya alrm taktırmaktır. sigotra kısmını ben akıl edecek değilim.
    inancını yaşamak isteyeni devlet yaşatamıyor mu?
    parasını değerlemek isteyeni devlet değerlendiremiyor mu?
    tv lerde kimsenin izlmediği konular yerine çözümler konu başlıklı üst düzey tartışmalar neden yapılamıyor?

  8. sorunu khklılar sorunu olarak görüp, o şekilde ele alınca, daha çok mağdurumuz olur. Sorun khklılar sorunu değil, sorun hukukun olmaması sorunudur. bu şekilde ele alınmalı, hukukun tesisi için çalışılmalıdır. khklıların affı için değil. Kuşkusuz ki, khk ile binlerce insan mağdur olmuştur. Ama esas sorun adaletsizliktir ve esas düzeltilmesi gereken de adalet sorunudur, adaletin tesisidir.

  9. Darbeye destek veren, katılan, teröre destek veren, katılan, bu güzelim ülkemizin bir karış toprağında gözü olan her kim varsa Allah onu kahhar ismi ile kahreylesin. Bir mağdur olarak sadece anayasamızın uygulanmasını istiyorum. Anayasada yazılı olanlar uygulansa bu mağduriyetlerin büyük bir kısmı giderilecek. Yargı altın çağını yaşıyor diyenler, sadece onlar memnun bu durumdan, bakınız nasıl da mutlular. Kendisi cezaevinden çıkınca böyle olacağını söylemişti zaten. Öyle de oldu. Kardeşiz diyenler iyi düşünün, empati yapın, aklınızı kullanın derim. Çünkü gerçekten ahiret var ve o gün uzak değil. Mazlum ve mağdurun hakkı teslim edilmeden millet olarak mutlu olabilir miyiz? Sanmiyorum. Allah, bir an önce sorumluları bu konuda hakkın teslimi noktasına ulaştırıp, kardeşliğin güçlenmesine vesile kılsın derim.

  10. Yorumlarda birkaç arkadaşı okudum, evvelsi gün basında çıkan bir yazıya istinaden o hain örgütün kalkıştığı teşebbüsün sonucunu (Gerçekleşse idi , Allah korusun) kimse düşünmeden burada yazıyorlar.Acaba hepsi suçsuzmu ? Madem bu kadar masumdular niçin kamuya deklare olmadan bu kadar örgütlendiler? Bu kadar gizlilik içerisinde . Bunun bana mantıklı bir açıklamasını kim yapabilir ?
    Burdaki arkadaşlarıda anlıyorum ! İnsan olmanın getirdiği gereklilikle merhamet ve vicdan duyguları harekete geçiyor.
    Buraya kadar yazdıklarım madalyonun bir yüzü , bunlar konuşulur tartışılır , sebep , sonuç ilişkilerine bakılarak devlet birtakım mağduriyetleri önleme adına kararlar alabilir.
    Ama Allah korusun ya gerçekleşse idi ! Bunun sonuçlarını kimse düşündümü acaba ?
    Bunu masum bir yardımlaşma , dayanışma cemaati gibi gösterip ve kullanarak bu örgütlenmeye neyi dayanak gösterebilir .
    İnsanları kullanarak edindikleri mal varlığıda cabası şimdi o malikanelerde yaşıyor , peşinden sürüklediği insanlar cezaevlerinde diyet ödüyor .

    Asıl bundan sonra yapılacaklara bakmak lazım. Devletimizin her kesime , her kişiye , Edirne’den , Kars’a kadar bölge , etnik gurup , dini gurup , cemaat demeden aynı mesafede durmasını sağlamamız lazım.

    Birilerine yardım yapılacaksa şefkat gösterilecekse Devlet yapar , Devlet koşar , Devlet muktedirdir , Devlet’in kolları güçlüdür ve daimdir.Kimsenin bundan şüphesi olmasın.Yüzyıllardır’da böyle olmuştur.

    Cezaevlerindeki insanlara gelince’de af doğru bişey değil! Böyle bişeyin olması fetö’yü sevindirir , o herif bunların hesabını yapmıştır.yeniden onu güçlü kılar,dışardaki ülkelere şimdiye kadarki yaptığımız hukuki uygulamaların hesabını veremeyiz,anlatamayız ve bundanda o herif sebeplenir , elini güçlendirir.

    Eski bir deyimle “Şeriatın kestiği parmak acımaz” bundan ders çıkarırız .

    Hani derler ya ! Bazen bir musibet bin nasihatten iyidir .

    • Murat bey merhaba! böyle bir yorum yazman için, şu ana kadar dünyada olmayıp, başka bir dünyadan bugün buraya gelmiş olman gerekir. fiziki olarak öyle olmayabilir ama kafan öyle maalesef.
      – istersen git reisine sor. hiç de gizli değildi durum. reisinle birlikte yaptılar pekçok kumpası da.
      – daha dün, eski bir akp milletvekili, gülencilerin akpye 50 kişilik milletvekili listesi verdiğini söyledi.
      – insan birazcık utanır gizli örgütlenme derken.
      – Yanlış anlama, benden utanmanı beklemiyorum. kendi beynine hakaret ediyorsun ya… ondan bahsediyorum. kendinden utanmandan bahsediyorum yani.
      – deniz baykal ve mhp milletvekilleri olayında, gülencilerin kumpasını “ne özeli, bu genel ahlaksızlık” diye payanda olanlardan haberiyin olmaması mümkün değil.
      – gülencilerin mahkemelerinin savcısı olanları nasıl bilemiyorsun inan çözemiyorum.
      – olsa olsa, sen başka bir dünyada yaşıyordun ve bu dünyaya yeni gelmiş olabilirsin. geldiğinde de havuz medyasını okumuşundur. bu nedenle böyle değerlendirme yapıyorsundur. Başka bir izah bulamıyorum.

      • Hamza bey merhaba ,
        Sizin adınıza üzüldüm , vaktinizi harcayıp yazıyı okumuşsunuz ama bir anlam çıkaramamışsınız.
        Yazımda bahsi geçen anlattıklarım uygar toplumların yapması gerekenler , sebep sonuç ilişkilerinin sentezidir ve sonuç odaklıdır.
        Yoksa kimin bu işlerde nerede ne kadar katkısı var bunlar uzun tartışmalara gebedir.Ve bununla ilgili her kesimin söyleyecekleri bişeyler vardır.
        Üstelik bunun kararını tarih ve gelecek nesiller verecektir.
        Yaş olarak sizden daha eski bir gazete okuyucusuyum zannedersem , hatırladığım kadarı ile 1971-1972 yıllarında evimize Hürriyet gazetesi girerdi ve ben 11,12 yaşlarında idim, daha sonrada Cumhuriyet gazetesi benim gençlik yıllarımın gazetesiydi ve hala destek amaçlı alırım.
        Havuz medyasını iyi bildiğinize göre alanda okuyanda sizsiniz herhalde.
        Ben aftan fetö’nün eli güçlenir diye yazdım bunu anlamamışsınız!
        Ben Avrupa’ya bu yargılamaları anlatamazsınız dedim bunu da anlamamışsınız!
        Ben cemaat , vakıf , dini gurup vs bunlara da karşı olduğumu devletin her kurum,kuruluşunun vatandaşa aynı mesafede olması gerektığıni bahsettim.
        Ben sosyal devlet anlayışını savundum bunu hiç anlamamışsınız!
        Sonuç odaklı gelinen bu noktanın,bundan sonraki yapılanmalara caydırıcı olması gerektiğinden , aksi halde bu çeşit yapılanmaların telafisi imkansız sonuçlar doğurmasıdır.
        Yoksa şu anda cezaevinde olan insanlardan kimsenin bir çıkarımı olamaz .
        Saygı ve sağlıcakla kalınız ,

        • murat bey tekrar merhaba! Öncelikle benim için üzülmenizin beni çok duygulandırdığını belirtmem gerekiyor. Çok teşekkür ederim.
          – Yazınızı sonuna kadar okumadığımı belirterek sizin üzüntünüzü bir nebze de olsa hafifletebilirim zannediyorum.
          – Maalesef, benim her yazıyı sonuna kadar okuyacak kadar sabrım da zamanım da yok. Yazıya şöyle bir bakarım. kendimce okunmaya değer görürsem geri kalanına devam ederim. yok okunmaya değer görmezsem başlangıçta bırakırım.
          Sizin “Acaba hepsi suçsuzmu ? Madem bu kadar masumdular niçin kamuya deklare olmadan bu kadar örgütlendiler? Bu kadar gizlilik içerisinde . Bunun bana mantıklı bir açıklamasını kim yapabilir ?” sözünüzden sonrasını okumadım.
          – Umarım, bu bilgi sizi biraz olsun rahatlatmıştır.
          – gülenciler, herkes tarafından bilinen bir yapılanmaydı. Özellikle de iktidar çok çok iyi biliyordu. Onun için, “bunlar gizli örgütlenmeydi. niye gizli örgütlendiler” demek insanın aklıyla alay etmesidir. Mesela herkes bankasyanın gülenci olduğunu biliyordu. Hatta, siyasetle ilgilenmediğim bir zaman dilimi içerisinde, ben bile biliyordum. samanyolu tvnin, zaman gazetesinin gülen örgütlenmesi olduğunu herkes biliyordu.
          – “bunlar gizli örgütlenmelerdi” değerlendirmesi, sizin çok üzülmenize mani oldu. ondan sonrasını okumadım.
          – hürriyet gazetesi, cumhuriyet gazetesi gibi bölümleri es geçiyorum, çünkü sizin evinize 12 yaşında iken hürriyet gazetesinin olması, daha sonra da cumhuriyet okuru olmanız ve şimdi de destek için almanız konuyu doğru değerlendirip değerlendirmemenizde hiçbir etkiye sahip değil maalesef. bu nedenle de, tartışmamızla bir alakası yok.
          – hukuk ve adalet konusuna af penceresinden bakmanız, sizin ne kadar isabetli değerlendirme yaptığınızın bir başka göstergesi.
          – Yine ülkedeki adaletsizlik konusunda yapılanları, sosyal devlet olgusu ile açıklama çabanızı da çok değerli buldum doğrusu. Fakat ben, konuyu hukuk ve adalet penceresinden değerlendiriyorum.
          – Hiçbir hukuki süreç olmadan işinden atılan, hapse atılan insanların durumuna, caydırıcılık noktasından bakmanız da, doğrusu, bana hukuk, adalet, insan hakları gibi kavramlarla hiç karşılaşmadığınızı düşündürdü.

          • Hamza bey tekrar merhabalar,
            Böyle karşılıklı nitelemelerle bir yere ulaşmaya çalışmak bana doğru gelmesede beni anlamanız açısından bir defa daha açıklama gereği hissettim.
            Benim gizli örgütlenme yapmaları demekteki maksadım , işte bank asya , gazeteleri var , televizyonları var dershaneleri var vs vs bunlar değildi.Bütün bunlar zaten bilinenlerdi.

            Kullandikları haberleşme metodları by lock, şifreli isimler (Hepsinin ismi takma isim), mahalle imamı,bilmem nerenin ablası , şuranın abisi , buranın hocası gibi gizliliğe dayalı yapılanması ve bölgesel sorumluluk dağıtarak bu yapıyı çalıştırmasıdır.

            Bildiğim kadarı ile by lock’a yalnızca telefon’a gelen bir mesajdan sonra kullanıcı telefona evet dedikten sonra üye olunabiliyormuş.
            Bütün bunlar tesadüf olabilirmi ?

            Sizin gördüğünüz aysberg’in su üstündeki kısmıdır , benim gördüğüm aysberg’in su altındaki kısmıdır!

            Size bir defa daha bu kronolojiye deteylı bakmanızı ve buna göre değerleme yapmanızı salık veririm. Benim dediğim (Sizin anlamadığınız)gizli örgütlenmeler kısmı buydu.

            Okuduğum ve aldığım gazeteleri konuyla hiç ilişkilendirmemişsiniz,bunu belirtmemdeki amaç size benim ne taraftan baktığımı işaret eder diye idi !

            Af konusu tekrar söylüyorum caydırıcılığı kırar , tekrarını sağlar .
            Ama mutlaka doğru adaletten , doğru tarafsız yargılamadan geçerek.

            Hak,hukuk,adalet konusunda dünde yazmıştım eşitlik ilkesi olmazsa olmazdır.
            Umarım bunlar size bir fikir verebilir.
            Sağlıcakla kalınız ,

    • İnşallah yaşattıklarınızı yaşamadan ahirette karşılaşırız, siz ve sizin gibilerden hakkımı istediğimde Rabbin huzurunda ne cevap vereceksiniz… Küçücük yavrularımın baba diye sızlanışlarını siz duymazsınız ama duyan yüce Mevla var…

  11. Sayin fehmi koru kanayan yarama tuz bastiniz ben bir anneyim 3 senedir sucsuz yere evladim yatiyor cezaevinde ahim arsa yukseldi allah inancim olmasa nasil katlanirdim bu aciya bilmiyorum tek bildigim sessiz cigligimi duyun artik

  12. Ah adalet mikrofonda durmak yakışmıyor sana. Hakim ağzından çıkamıyorsan idareci dilinden çık da gel. Gel ki devletin ‘civanmertligini’ görelim

  13. Türkiyenin ÖMRÜ AF dilemek değil, AF ETMEKLE heba ediliyor. Çünkü Dünya adaleti bu kadar.

  14. ÖNCELİKLE 15 TEMMUZU ANARKEN GÜYA (PKK,FETÖ,DAEŞ,İŞİD VB.HER NE SIFATLA ANILIRSA ANILSINLAR) MÜSLÜMANIM DİYEREK MÜSLÜMAN KARDEŞLERİNE KURŞUN SIKANLARI LANETLİYOR VE ŞİDDETLE KINIYORUM VE ŞEHİTLERİMİZE ALLAH’TAN RAHMET DİLİYORUM. RABBİM BUNLARI KAHHAR SIFATIYLA KAHREYLESİN İNŞAALLAH VE BU MİLLETE BİR DAHA BÖYLE BİR VAHŞETİ YAŞATMASIN…AMİN.

    Şimdi gelelim büyük fotoğrafı görmeye! Acaba bütün mesele üst düzey bürokratların camide saf tutması mı arkadaşlar? Bu manzara ile ülkede birlik ve beraberliğin sağlandığını mı zannediyoruz? Mağduriyet varsa onu gidermek kimin görevi? Suçlu bilinenlerin mi, yoksa devletin mi? Hala binlerce KHK lı berat ettiği halde işine iade edilmediği gibi eften püften nedenlerle kripto tanıklarla hukukta delil sayılmayan sözde delillerle bir şekilde bu hain FETÖ terör örgütü ile yolları kesişmiş ama bu örgüte lanet okuyan davaları uzatılan bir sürü suçsuz bu ülke için büyük nimet telakki edilecek yetişmiş masum ve mağdur müslüman insan şu an sıkıntıda yokluk ve yoksulluk içinde zulüm altında ve Cumhurbaşkanlığı İstişare Kurulu üyesi aldığı maaşı bunlara bağışlayacakmış kadar bu durumun farkında… Yapmayın be arkadaşlar bu mesele bu kadar basit değil…Yargıtay’ın 16. Dairesi’nin örgüt üyeliği için ‘cebir ve şiddeti’ zorunlu unsur olarak gören kararı bu alanda yargının yönetime açtığı bir imkan aralığıdır. Yönetim de, gerekirse yasalarda değişikliği de gündeme taşıyarak ya da daha kestirme yollarla, yargının çizdiği çerçeveyi daha muhkem hale getirmelidir. F.Koru’nun”“Gelsinler, kendilerini Türk adaletine emanet etsinler” demek iyi güzel de, bunu o kadrodan beklemek biraz fazla iyimserlik oluyor.” “Toplumu uzun yıllar etkileyecek acı” söz konusuysa ve bu ‘acı birikimi’ çözüm bekleyen bir sorunsa, ‘yüksek seviyeli’ devlet görevlilerine düşen onu ortadan kaldırma yolunda çaba sarf etmektir.” tespitlerine katılıyorum.

    ANCAK AT İZİNİN İT İZİNE KARIŞTIĞI, S-400 KRİZİNİN TIRMANDIĞI, BİR SÖYLENTİDE OLSA OLUMSUZ EKONOMİK GÖSTERGELERİN TOPLUMDA YAVAŞ YAVAŞ ETKİSİNİ GÖSTERMEYE BAŞLADIĞI BİR DÖNEMDE ŞAPKAMIZI ÖNÜMÜZE KOYARAK BİR VİCDAN MUHASEBESİ YAPALIM VE “MÜSLÜMANLAR KARDEŞTİR” DÜSTURUNA SARILARAK GEREK SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZIN BU HAİN FETÖ TERÖR ÖRGÜTÜ İÇİNDE GEREK “İBADET EHLİ” OLARAK KATEGORİZE ETTİĞİ, GEREKSE BU TERÖR ÖRGÜTÜ İLE HİÇ BİR İLGİSİ, İLİŞKİSİ VE İLTİSAKI OLMAYAN ANCAK BİR ŞEKİLDE YOLLARI KESİŞMİŞ AMA BU ÖRGÜTE LANET OKUYAN MASUM VE MAĞDUR MÜSLÜMAN KARDEŞLERİMİZİ HAİN TERÖR ÖRGÜTLERİNDEN BİR AN EVVEL AYIRALIM VE BU ÜLKE İÇİN YETİŞMİŞ İNSAN KAYNAKLARINI VERİMLİ HALE GETİRELİM…

    ŞURASI BİR GERÇEK ATEŞ DÜŞTÜĞÜ YERİ YAKARMIŞ VE ATEŞİN DÜŞTÜĞÜ YERDEN DE ATEŞİ DÜŞÜRENLERE DESTEK ÇIKILMAZMIŞ…

    ALLAH BİRLİĞİMİZİ VE BERABERLİĞİMİZİ BOZANLARA FIRSAT VERMESİN, BU MİLLETE BİR DAHA BÖYLE BİR VAHŞETİ YAŞATMASIN…RABBİM BUNLARI KAHHAR SIFATIYLA KAHREYLESİN İNŞAALLAH…AMİN.

    SELAM VE DUA İLE.

  15. Apartman yöneticisi tüm apartman sakinleri için bir WhatsApp grubu kurmuş, oradan ara sıra bina ile ilgili mesajlar gönderiyordu. Bir gün bir haber daha gönderdi. Haberde yönetici kapalı garaja bir kedi girdiğini ve dikkatli olunması gerektiğini söylüyordu. Mesajı okudum. Sonra kendi işlerime döndüm.

    Kapalı garajda yer sıkıntısı olduğu için üç gün arabayı park edemedim. Dördüncü gün baktım garajın dolu ışığı yanmıyor. Bunun üzerine garajın otomatik kapısını uzaktan kumanda ile dışarıdan açarak girdim. Tam park ettim garajdan çıkacakken bir kedi yan taraftaki arabanın altından hızla çıkarak tekrar ortadan kayboldu. Bunun üzerine garajın otomatik kapısını açtım ve kedinin çıkması için arabaların altlarına baktım. Ne yaptı isem kediyi bulamadım. Otomatik kapı da bir müddet sonra kendiliğinden kapandı. Eve çıktım.
    Eve çıktım ama çok rahatsız oldum. İlk mesaj geldiğinden beri üç gün geçtiğine göre kedi üç gündür aç ve susuzdu. Garajda ne su içebileceği ne de bir şeyler yiyebileceği bir imkan yoktu. Fare bile yoktu. Hanıma durumu anlattım. Onun üzerine eşim evden bir dondurma kabı bulup buna süt döktü ve içine ekmek doğradı. Bu şekilde kedinin hem susuzluğu hem de açlığı giderilecekti. Dondurma kabını götürüp garaja koydum. İçim biraz huzura kavuşmuştu. En azından kedinin bir şeyler yiyebileceğini içebileceğini bilmek beni mutlu etmişti.

    Sonrada düşündüm. Bu ülkede bir kedi kadar düşünülmeyen yüz binler hatta milyonlar var. Herhangi bir yargılama olmaksızın doğrudan işlerinden haklarında kanun çıkarılarak atıldılar. Özel sektörden atılsalar en az iki ay daha maaş alabilirlerdi. Devlet altı ay işsizlik maaşı verirdi. Hiç biri yapılmadı. Özel sektörde iş bulanlar takip edildi ve oradan da çıkarılmaları sağlandı. Özel sektöre korku salındı ve işe alınmamaları da sağlandı. Çalışanlar da sigortasız olma şartı ile çalıştırıldı. Pasaportları iptal edildi ki yurtdışına gidemesinler orada iş bulup geçinemesinler istendi.

    Kuran’ın 83. Suresi olan Mutaffifin Suresi şöyle başlar. “Ölçüp tartanlara yazıklar olsun. Onlar ki insanlardan (bir şey) ölçüp aldıkları zaman, tam ölçerler. Kendileri onlara bir şey ölçüp, yahut tartıp verdikleri zaman eksik ölçüp tartarlar. Onlar, büyük bir gün; insanların, âlemlerin Rabbinin huzurunda duracakları gün için diriltileceklerini sanmıyorlar mı?”

    Bu ayetlerde kendine ne uygulanmasını istiyorsan başkalarına da onu uygula yoksa hesap var denmektedir. Acaba bu işlemleri yapıyor gözüken AK Parti’yi destekleyenler bu sisteme tabi olmak isterler mi idi? Yani sorgusuz ve sualsiz ve yargısız işten atılıp açlığa mahkum edilmeyi, ele güne muhtaç olmayı, Kanunla terörist ilan edilmeyi kabul ederler mi idi? Ellerinden her türlü çalışma imkanlarının alınmasını kabul ederler mi idi? Başkalarının yaptığı darbenin faturasını kendilerinin hiçbir dahli ve desteği olmadığı halde ödemek isterler mi idi?

    Cinayet sadece silahla işlenmez. İnsanlar aç bırakarak da öldürülmeye teşebbüs edilirler. Bu ülkede yüz binler her kesin gözü önünde aç bırakılarak öldürülmeye teşebbüs edildi ve halen de bu teşebbüs devam ediyor.

    Kedi ve köpek çok önemli. Dindar bir kadının beslediği kediyi aç bırakarak öldürdüğü için cehenneme gittiği, kötü yolda olan bir kadının da rastladığı susuzluktan ölmek üzere olan bir köpeğe su vererek ölmesini önlediği için cennete gittiğine dair sahih hadisler var. Bu ülkede yüz binlerce insanın kedi köpekler kadar değeri yok mu? Bizim canımız can da onlarınki patlıcan mı?

  16. SÜLEYMAN KARAGÜLLE YILLARDAN BERİ
    “HAKEMLİK SİSTEMİ, HAKEMLİK SİSTEMİ…” DİYOR…
    Her seferinde bıkıp usanmadan olması gereken detayları da yazıyor…
    Zaman zaman bu ve benzeri nice konularda “KANUN TEKLİFLERİ” de yapıyor…
    Duyması gerekenler neden duymaz, görmesi gerekenler neden görmez, yapması gerekenler…
    Neyse…
    Bu kadar!
    Ve’s-selam…

  17. -Dünyanın Düzeni Bu! Üsttekiler her zaman bir şekilde sıyrılır çıkar olan alttakilere olur.
    – Bu gibi durumlar dün vardı yarında olacaktır.
    -Üstünlerin hukuku olan bir yerde adalet olabilir mi?

  18. şüpheden sanık yararlanır. insanlar bilmeden bir terör örgütü üyesi olmazlar. taraf olmak manevi bir suçtur manen mesul eder bununda cezası ahirettedir. affetmekde yanılmak cezalandırmakda yanılmaktan iyidir. ihtimaller üzerine hüküm bina edilmez. ihtimalki herkes katil olabilir. birinin hatasıyla eş dost akraba abi kardeş mesul olmaz. beraber planlamışsak beraber bölüşüyorsak tamam zaten bu suç. haberim var ama ihbar etmedim bu suç. eğer başarsalardı menfaatlenecektim buda suç. imamın biri atılmış bank asyaya para yatırdı diye. soruyor spiker niye atıldınız. diyanet protokol yapmış bende gittim yatırdım. protokol yapanlara birşey yok ben atıldım. bu tür garipliklerde var. devletten af dilemekle suç affedilmez. af allahtan dilenir. suçunun cezasını devlet takdir ettiği kadarını verir allahın hesabı ahirette devam eder. 10 kişiyi öldür 25-30 sene yat çık ben cezamı çektim. yok öyle. idam bile edilsen bir kişiye denk gelir kalan 9 kişinin hakkı ahirette senden alınır.

  19. Yurt dışındaki veya yurt içindeki asıl suçluların çoğu bu işi pilanlayıcılar tarafından yurt dışına çıkarılmış olup, toplumda derin yaralar ve sosyal çöküntü oluşsun diye suçlu olma ihtimali hemen hemen en az olan insanımızı topun ağzına sürmüşlerdir.
    Mor beyin bunlardan sadece bir tanesidir.Kaldıki suçluların çoğu Feto’nun kendisi dahil kukladır. Kuklacıyı bulmadan bu sorunları çözemeyiz.

  20. Tamamen algı üretmeye yönelik bir girişim.

    Taşgetiren’in yazısını, dün okuduğumda şaşırmış ve bir anlam verememiştim.

    Konuyu kamuoyuna açmak/bildirmek için neden Taşgetiren tercih edildi; onunla beraber bir kac gazeteci yazar ile veya hükümetin bir sözcüsü vasıtasıyla açık açık kamuoyuna bilgi verilseydi ya?..belki de bununla konuya bir girizgah sağlarız, kamuoyu oluştururuz diye düşünmüşlerdir.

    Ama olsun; demek mağdur olan binlerce insanın bu sorununu çözmek adına bir girişim başlatılacak ve bu iyi bir gelişme(!)

    Peki neden böyle bir yola başvurur devlet?.bir “suçlu olma” pisikozu içerisinde…

    3 yılı aşkın zamandır devlet, adalet dağıtamamış, kuruyu yaştan ayırt edememiş ve binlerce vatandaşına hukuksuz muamelede bulunarak mağduriyetler oluşturmuştur. Şimdi nasıl ve ne kadar zaman sonra iyileşecek açılan yaralar?

    Yazıda ki “Çıksalar, biz milletimize, devletimize karşı büyük günah işledik. Af diliyoruz milletimizden, devletimizden…” ifadesi de çok manidar.

    Devlete karşı günah işlenilmez ki, işlenen bir suçtur ve cezası da kanunlarla belirlenmiştir..”devletten tevbe dilemek” te ne demek oluyor; bir pişmanlık ve af müessesi vardır ve gerek duyulursa işletilebilir.

    Bu, devleti kutsamanın bir dilidir; adeta tanrılaştırılan ve yasa tanımaz bir refleks ile istediği gibi hüküm veren “mutlak hakimiyet sahibi” bir eda ile davranış şekli…

    Oysa devlet bir örgüttür ve bir anlaşma metni ile tebaasına hizmetle mükelleftir. Buyurgan değil milletinden emir alan bir aygıttır. Sivil bir anayasa ihdas edilmişse eğer bu böyle işler.

    Ne yani, şimdi binlerce mağdur insan birilerinin nedamet duyması şartı ile mi haklarına kavuşacak, hukuk tecelli edecek?

    15 Temmuz hain darbesi dilimize “iltisak” terimini hediye etti, şimdi onun açtığı yaraları iyileştirme adına, elebaşılarından devletten “tevbe etme”ye karşılık gelecek bir terim/sözcük bulunması gerekecek!

    Hem madem suçlu var, cezası kesilecek (infaz edilecek) yerde af dilemelerini istemek de ne demek oluyor?

    Yoksa, ortada suçlu falan yok vaya bulunmuyor da yaşananlara karşılık bir suçlu bulma adına, birileri ‘hazır ifade metninin’ altına imza atmaya mı zorlanıyor ne?

    Sözümün başında dedim ya: ‘Tamamen algı üretmeye yönelik bir girişim bu’..bence.

Yoruma kapalı.