Medya etiği mi dediniz? Muharrem İnce ortalıktan neden kayboldu? Teorilerim var…

65
Reklam

Ne güzel, ‘gazetecilik etiği’ konusunda hiçbir iddiası artık kalmamış bir ülkede yine de ‘gazetecilik etiği’ konusu gündeme gelebiliyor.
Türkiye’de ve şimdi.
Peki tartışma konusu nedir?
Ülkemiz muhalefetin şimdiye kadar hiç olmadığı kadar iddialı götürdüğü bir seçimi geride bıraktı. İddia, CHP’nin cumhurbaşkanı adayı olarak gösterdiği Muharrem İnce‘nin miting yaptığı her ilde o güne kadar pek karşılaşılmamış kalabalıkları toplayabilmesi yanında performansının da beklenenin üstünde olmasından kaynaklanıyordu.
Cumhurbaşkanı adaylarından hiçbiri ilk turda seçilemeyecek, diğer adaylar elenince muhalefet partilerinin bütününün oyu Muharrem İnce‘ye gideceği için Tayyip Erdoğan seçimi kaybedecekti.
İddia buydu.

“Adam kazandı” sözü ve medya etiği ve Mehmet Akif

O akşam, YSK seçim sonuçları üzerindeki yasağı kaldırdığında, CHP sözcüleri, kamuoyu karşısına çıkıp “Seçimi kazandık” mesajı vermeye başladılar; bundan onların da iddiaya inandıklarını anladık.
Ne zamana kadar?
Fox-TV‘de seçim yayınını sürükleyen ikiliden İsmail Küçükkaya‘nın “Cep telefonuma şimdi bir mesaj geldi. Muharrem İnce’den. ‘Adam kazandı’ diyor” ilânına kadar…
Türkiye CHP’nin havlu bıraktığını o ilândan öğrenmiş oldu.
Ertesi gün geç saatlere kadar Muharrem İnce ortalarda görünmedi. Bu yüzden, “Kaçırıldı, bir yerde tutuluyor” türü rivayetler ortalığı kapladı.
‘Gazetecilik ettiği’ olarak tartışılan konu, İsmail Küçükkaya‘nın “Adam kazandı” mesajını aynen duyurması yüzünden…
Kimileri, “Ayıp etti” bile dedi, yazdı. Kimileri, “Aynen aktarmamalıydı” görüşünü dile getirdi. Mehmet Barlas yapılana sahip çıkarken “Gazeteci ile siyasetçi dostluğu bir numara küçük ayakkabı giymek gibidir” benzetmesini tekrarladı. İkisi de arkadan vururmuş…
Hürriyet bugün tam sayfasını bu tartışmaya ayırmış
Ben mi ne diyorum?
“Ne günlere kaldık” diyorum ve bu konuda başka bir şey söylemek içimden gelmiyor.
Mehmet Akif merhum, biliyorsunuz, ilk Meclis’te milletvekilliği de yapmıştı. O sıfatı taşıdığı süre boyunca Meclis kürsüsüne çıkıp hiç konuşmamış Akif. Meclis zabıtlarına geçmiş tek bir cümlesi olduğu söylenir.
O da şudur: Hükümet adına kürsüde konuşan biri elindeki metinden okuyarak yaptığı konuşmasında ‘memurîn’ (memurlar) diyeceği yerde eski yazıyla aynı harflerle yazıldığı için o sözcüğü ‘memureyn’ (2 memur) biçiminde okuyunca, Akif, oturduğu yerden, “Keşke dediğin gibi olsaydı, o iki memuru balla şekerle beslerdik” diye homurdanmış…
Ben de, işte onun gibi, “Keşke gazetecilik etiği konusunda tek sorunumuz İsmail’in o mesajı nasıl duyurduğu olsa” diyorum.
Daha fazla ilgimi çeken, CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce‘nin, “YSK yakınında olacağım ve gece boyunca gelişmeleri yakından izleyip duyurulması gerekenleri bizzat açıklayacağım” demesine rağmen ertesi güne kadar ortalıkta görünmemesidir.
Muharrem İnce gece boyunca neredeydi?

Geçmişten gizemli bir olay: Agatha Christie ve Aydın Doğan ve Muharrem İnce

Agatha Christie‘nin 1926 yılının sonlarında 11 gün ortadan kaybolmasını andırıyor İnce‘nin gece boyu gaybubeti. Evinden çıkmış, seyahat ettiği aracını yolda bırakmış ve ardından yok oluvermişti Agatha Christie
Dünyanın en çok satan polisiye romanları yazarıdır kendisi. Kaybolduğu sırada yedinci romanı yayınlanmıştı ve ismi ülkesi İngiltere’de bilindiği gibi kendisi sınırları aşan bir üne de kavuşmaya başlamıştı.

A. Christie’nin kaybı manşetlerde..

Ortalıktan kaybolması günlerce manşetleri işgal etti.
Bulunması için polis Christie gibi gizemli olaylarla ilgili eserleriyle tanınan Sherlock Holmes yazarı Arthur Conan Doyle ve Sir Peter Wimsey karakterinin yaratıcısı Dorothy L. Sayers‘i de devreye soktu.
Spekülasyonlarla dolu geçen 11 günün sonunda kadın yazar evinden hayli uzaktaki bir otelde bulundu.
Konunun uzmanlarına göre, kocasının başka kadınlarla ilişkisini dert edinen yazar bu yüzden geçici hafıza kaybına uğramış… Biyografisini kaleme alan Norman Andrews, travma ve depresyon yaşayanlarda görülen bir rahasızlık sonucu geçici hafıza kaybı olduğu iddiasını psikiyatri uzmanlarına danışarak, ileri sürmekte. “İntihar havasındaydı” da diyor Andrews
Rahatsızlığın bilimsel adı ‘psychogenic trance’… Buna bilimsel jargonda ‘fugue hali’ de deniyormuş… Türkçesi nedir bilmiyorum.
Travma ve depresyon…
Hayır, Muharrem İnce‘nin böyle bir rahatsızlık sonucu ortalıktan kaybolduğunu iddia ediyor değilim. Çok daha basit bir sebebi olabilir ortada görünmek istememesinin…
Artık medya dünyasından bütünüyle çekilmiş Aydın Doğan anlatırdı. Bazen CNN-Türk‘ü izlerken programlardan birindeki konukların kendisi veya şirketleri hakkında ileri-geri konuştuğunu işitince telefonla yayına katılmak istediğinde, yanında bulunanlar veya ev ahalisinin, yapmak istediğini tasvip etmedikleri için, kendisini bir odaya kilitledikleri olurmuş…
Muhtemelen sevenleri Muharrem İnce‘ye aynı muameleyi çekmiş olabilirler.
Sonunda biliyorsunuz, Muharrem Bey, ortaya çıktı ve efendice bir üslupla yenilgisini kabul ettiği gibi, Tayyip Erdoğan‘ı da zaferinden dolayı tebrik etti.
ΩΩΩΩ

Reklam

65 YORUMLAR

  1. Başkan Erdoğanın çocukları neden müslüman anadolu insanının yaptığı tipik askerliği yapmadı konusu sorgulanabilir bir konu… Ancak ben konuya bir başka açıdan da girmek istiyorum. Askerlikten kaçanlar/kaçınanlar bir tek onlar mı?
    Etik olma hali şüphesiz adaleti içerir. Adaleti ıska geçmiş etik bir hal olamaz. Medya toplumun gelecegini şekillendirme konusunda önemli sorumluluğa sahiptir. Devlet, medyaya doğru-haberciliğin yanısıra halkın eğitimine de katkıda bulunmayı empoze etmelidir. Teşvik etmeli, denetlemeli dengelemelidir. Devletin bunu yapabılmesi için bizzet kendinin/elemanlarının etik-adil olması ve ülkenin geleceğine odaklanmış olması gerekir. Aksi takdirde durum gelecekte var olabilmek, iddia sahibi olabilmek için sürdürülebilir bir hal değildir; arasıra it dalaşı laga-luga savaşıyle geçer günler….bu da yan gelip yatmışlığın, geri kalmışlığın statükosu demektir…
    Vatan hizmet bekliyor, biz bunu çokçası askerlik olarak anlıyoruz. ASKERLIK/ORDU kalifiye olsun olmasın herkesin geçtiği bir OCAK. Bu ocağı gerçekten vatan hizmetlerinin merkezi haline getirmemiz ve hatta sivillerle işbirliği içersinde yurt sathına genişletmemiz şart. Bu potansiyelden gereğince faydalanamıyoruz. Üretici nitelik kazandırılırsa, bu aynı zamanda ülkede kohezyonu arttıracak bir fırsat. Bunun bu geçiş/silkelenme döneminde başarılması çok daha mümkün. Kıt kanaat maddi imkanlarımızla ayakta tuttuğumuz, ordu sadece tüketici nitelikte bir ordu mu, yoksa manevra kabiliyeti yuksek, savaşa ve barışa hazır dinamik bir esnekliğe haiz ve aynı zamanda üretici nitelikte bir ordu mu? Yapımıza/karakterimize uygun bazı şeyleri farklı yaparak gelişmemizi hızlandırmamız şart. İnsan kaynakları onemliyse kollektif bazda Ordu’dan başka organize bir potansiyel var mı? YOK!
    Bu kapsamda yeni bir organizasyona gidilmeli; VATAN HİZMETLERİ şemsiyesi altında iki ana birim olmalı…
    1) “ASKERLİK/SAVUNMA” hizmetleri
    ….

  2. Hatırladığım bütün seçim sonralarında kaybeden partiler ve liderlerinin tutumu bugünküyle de hep aynı olmuştur. Oyunda kaybetmiş her mızıkçı çocuğun yaptığı gibi aslında hep kendisinin kazandığını ama adil olmayan şartlarda mücadele verdiğini, estek köstek… Tabi bunları seçimden bikaç gün sonra anca söylerler. O arada nerelerde eğleşirler pek bilinmez ama fatih in babası neden ordunun başına geçmek yerine istirahat etmeyi tercih etmekteydiyse büyük ihtimal mağlup olmuş siyasilerimiz de aynı saiklerle ortadan kayboluyorlardır:) akşener de bi kadın olarak bu durumun istisnası oolmiicanı da göstermiş oldu:)))

  3. Sorduğum soruya karşılık vermek isteyen kimse çıkmadı. O halde, ben Ahmet Burak Erdoğan’ın kısa öyküsüyle kendi sorumu kendim yanıtlamış olayım.
    Sevim Tanürek adlı bir bayan 11 Mayıs 1998’de, yayalar için yeşil ışık yandığı sıra karşıdan karşıya geçerken, testis kanseri olduğu söylenen Ahmet Burak Erdoğan’ın sürücüsü olduğu araç tarafından ezildi, ağır yaralı olarak kaldırıldığı hastahanede yaşamını yitirdi. Her nasılsa, yaşamını yitiren Tanürek, kazada 8’de 8 kusurlu bulundu. Ahmet Burak Erdoğan hakkında kusursuzluk raporu veren Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi’nin başındaki Eyüp Çakmak, daha sonraki yıllarda Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarında Türkiye Denizcilik İşletmeleri (TDİ) A.Ş.’ye genel müdür oldu.
    Recep Tayyip Erdogan’ın büyük oğlu olup Rize Güneysu Askerlik Şubesi’ne kayitli Ahmet Burak Erdogan, 2000 yilinda Kasimpasa Deniz Hastanesi’nden verilen raporla çürüğe ayrıldı. Rapora göre, Ahmet Burak’ın hastalığı testis kanseri. Uzman hekimler, testis kanserinin tedavi edilebilir bir rahatsızlık olduğunu, bunun ciddi bir kanser türü olarak görülmediğini söylüyorlar. Yanısıra, bir asker adayına çürük raporu ancak iş görme gücünün yüzde 60’ını yitirmesi durumunda verilebiliyor. Tedavi edilebilir hastaliklarda ise durum farkli. Kişi, hastalığın tedavi edilmesi sonrasında askere alınıyor.
    Ben bu soruları sorana kadar paralı askerliğe karşı olduğunu bizlerle paylaşmamış olan, CHP’nin şehitlerin cenaze törenlerine alınmaması talimatını heyecanla karşılamış olan Didem Hanım’a, kü­çük oğ­ul Bi­lal Er­do­ğan’ın 2009’da, damat Be­rat Al­bay­rak’ın ise 2006’da bedelli askerlikten ya­rar­la­narak, kendisinin “herkesin gururlanacağı kutsal görev”den kaçınmış olduklarını yeniden hatırlatalım ve soralım: Aşağıdakiler sadece bakanların oğulları ve yeğenlerinin listesi -milletvekillerinin listesine de bir göz atmak ister misiniz?
    Eski Bakan Zafer Çağlayan’ın yeğeni Ahmet Bahadır Çağlayan,
    Eski Bakan Muammer Güler’in yeğeni Mahmut Hakan Güler,
    Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun yeğeni Osman Çavuşoğlu,
    Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın oğlu İbrahim Can Avcı ve yeğeni Abdullah Emre Yönlüer,
    Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in oğlu Enes Çelik,
    Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce’nin yeğeni Yusuf Peyami Şamlı,
    Gümrük Bakanı Nurettin Canikli’nin yeğenleri Yasin, Kerim Canikli ve Oğuzhan Mustafa Tarhan,
    Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in yeğeni Nedim Eker,
    Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun oğlu Mehmed Eroğlu
    Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in yeğeni Ömer Faruk Şimşek,
    TBMM Başkanı İsmet Yılmaz’ın yeğenleri İbrahim Can Yılmaz ve Tarık Eren Yılmaz,
    Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın eniştesi Egemen Döven,
    Sağlık eski Bakanı Recep Akdağ’ın damadı Sami Çebi, oğlu Muhammed Akdağ,
    Eski Bakan Hüseyin Çelik’in oğlu Ali Ekrem Çelik, yeğenleri Selim Çelik ve Öner Çelik,
    Eski Bakan Nihat Ergün’ün damadı Tolga Şahin, yeğeni Muhammet Yusuf Ergün. . .
    Milletvekillerinin listesinin bunun en az 9 katı daha uzun olduğunu hatırlatır, iyi tatiller dilerim.

    • Sen nerde askerlik yaptın? Bir teğmen tanıdığı olan bile torpil yaptırmaya çalışır, velev ki bu adamların oğulları askere gitti, imza atıp görünürler. Ne yani. Polemiği geçtin demogoji yapıyorsun. Laf olsun torba dolsun.

    • Amma attın be kardeşim insaf,benim yeğenim testislerinden ameliyat oldu,Gata,dan asker,e elverişli değil dendi ve askerlik yapmadı.Ne milletvekili dostumuz ,nede akrabamız vardı,çocuk bir işçinin oğlu yani yalan atıyorsun,ama sana bir şey daha söyliyeyim eski,den izmir ASKERİ HASTANEDE elit ailelerinin çocukları nasıl kaç paraya çürük raporu aldığını istersen bir araştır.

      • Davetsiz misafir, okuduğunu anlamıyorsun tamam, bi de tam tersi yorum yapmışsın ama onu anlamak gerçek mümkün değil:)

  4. Eski AKP li Balikesir belediye başkanının başına gelenler İnceninde başına gelmiş olamazmı? CHP ve Kılıçdaroğlu nu yaptıklarına pişman ettirmek için. Sen misin onlari oyuna getire! İYİ Partiyi seçime sokan. Ama gene tutturamadılar. İnce onları oyunlarını bozdu.
    Meral Akşenerde ortadan kayip olmamişmiyidi?
    HDP nin kalesi MHP ye geçtiğine göre 2,500,000 seçmen aninda MHPli oldu. Tabii MHP seçmeni C Başkalığında kime oy verdi herhalde 2014 deki (o zamanki AKP lilerein dediğine göre) MHP nin C Başkanilği seçimlerde itifak ettiği HDP ve CHP den oluşan teröristlerin ortak adayi E İslamoğluna verecek değiller ya?
    Tabik 2018 de itifak ettikleri MİLLİYEÇİ
    Lerin adayı T Erdoğana verecekler.
    Neyise Sonun başlangıcı hayirli olsun.

  5. Hamza bey tekrar merhaba.
    Sakın yalnış anlamayın sizin dünku yazınz ve E Mahçupyan in işi birakmasınin TC devletinin vatandaşlari arasında ABD de ki Kölelik dönemini bana hatırlatti ve
    dün sizde tehdit edilen hedef gösterilen gazetecilere neden sahip çıkılmadığını elştirmiştınız.
    Onun cevabını bulabileceğinize benimde abd kölelik dönemine benzettiğimb TC nin şimdiki durumunun nedenlerinden birkaçına yardımcı olabileceğine kanaat getirdiğim mektup trafiğınıden bir kísmını aktardim.
    Bir mafya babası neden sadece bir kişiye o kadar çok mektup yazar?
    Birde mert insanlardan zarar gelmez dememin sebebide bir insan kendisini gizlemeyip “ben buyum”diyiyorsa ondan pek korkmaya gerek yok E Mahçupyan gibi rızki veren Allah’tır deyip tedbirinizi alírsınız.
    Peki kendini gizliyeyip (teşbihte hata olmaz) örnek sizi koruyan polis kiliğına girmişse o zaman namert olarak size tuzak kurmuş olanlardan korkmak gerek.
    Ondan dolayi kanımca o onlarca mektubun arasından bir kaç tanesinin linkini şu anki TC kimlerin elinde oyuncak olduğunun bir nesnede olsa belki aydanlatılmasına yardımcı olabilir.
    Bir mafya lideri neden A Gül, T Karamollaoğlu gibilerine mektup yazmiyor? Hakret etmiyor? Mahkemde Üstelikte ben o makama hakaret etmem oradaki şahısa hakaret ettim vb vb gibi bir çok kafa karıştıran mektuplari okuyunca kendi kendimede.
    Şu soruyu sormadan edemedim
    TC savicilari doğum yapmak için hastahaneye giden bir kadına aninda karar çıkarip tutuklanmasi için doğumhaneni kapısına polisleri dikerken, o gazetecilere resmen ölüm emri verilmesine rağmen hemen tedbir almiyor?
    Hatırlarsaniz First lade Gül konuşacakti, halen neden konuşmadığını insan ister istemez merak ediyor.
    Hamza bey sizin o endişelerinizden yola çıkarak bıraz internette dolaşınca,
    AKP ihtidarı döneminde teröre kurban verilen şehitlerın sayısında azinsanmiyacak kadar artış nedeninide biraz olsun anlamiş oldum.
    Hıran Dik cinayeti ve diğer öldürülen misyonerler ve halkta Müthiş tedirginlik korku.
    Sadece insanlri kamplara bölmek ve seçim atmosferi ile ülkey gererek mafya demokirasiden mafya sistemine geçmek.
    HA SAHİ Çakıci neden Erdoğana bu kadar çok mektup yaziyor?
    Yoksa Hemşerisi olduğu içinmi?
    Sağlikli ve mutlu günlerin yakın olması dileklerimle hoşça kalın

  6. Valla benim de daha fazla ilgimi çeken, CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce‘nin, “YSK yakınında olacağım ve gece boyunca gelişmeleri yakından izleyip duyurulması gerekenleri bizzat açıklayacağım” demesine rağmen, hem de bir başkan adayı olarak sırra kadem basmasını doğrusu ben de ona yakıştıramadım ..anlamlandıramadım da…
    Ne olacak canım; alt tarafı bir, bilemedin iki saat daha fazla YSK’nın önünde bekleyecek, o gece rahat uyuyabilmişsen eğer, söz verdiğin gibi açıklamanı yapıp iki saat arayla uykuna ”mışıl mışıl” devam edecektin.
    Uyuduğunu sanmıyorum, yoktun da.. ve kayboldun!
    Oysa söz verdiğin gibi YSK’nın önünde olmalı ve her gelişmeyi duyurmalıydın.
    ”Adam kazandı” yı orda da söyleyebilirdin ve bu daha şık olurdu.
    Her önemli gelişmeyi biz, Hande ve İsmail’den mi mi öğreneceğiz?
    Medya diyoruz, medya etiği diyoruz; olmadığını, kalmadığını dillendiriyoruz ..onsuz da olamıyoruz ya…
    Doğrusu Koru’nun, İnce’nin davranışını olumlayan son tahlili, sizi bilmem, ama beni kesmedi.
    Hem kahve köşelerinde, kudretli bir zatın, o gece İnce’yi telefonla aradığı konuşuluyor. Kahvehane dedikodusu canım…fazla itibar etmemek gerek..

    • hasan bey kesinlikle size katılıyorum.
      kahvehane dedikoduları doğru olmasa bile, incenin konuyla ilgili açıklamasının kabul edilebilir tarafı yok.
      Kahvehanelere gitmiyorum (bedave kek dağıtılanlar da dahil), fakat chp ve adil seçim platformunun durumu hakkında da bazı dedikodular olabileceğini tahmin ediyorum.

    • Hasan bey, yabanci sitelerde hiçde bizdeki yazılanlar gibi değerlendırılmiyor.
      KAÇİRLMIŞ olabileceğinden basediliyor.
      Neyise ben sizin yorumunuza yorum yapmiş olayım Fehmi beyin yazisına değil.

    • Amerikadan aramışlardır belki, geçmiş olsun falan diye:) swissotelin 8.katını kapatmış eğleniyorlarmış o gece diye duyduk ama neyse… Yalnız gasteciden arkadaş olmazmış kararı doğrudur:)

  7. iktidara hazır olmayan bir muhalefettense mevcutla yola devamı millet daha uygun görmüştür. Millet kolay kolay yanılmaz ve aldanmaz ama aldatılabilir…

  8. Bundan beş gün önce, Hakan Albayrak, Karar Gazetesi’nde “Ebru Özkan’a Özgürlük” başlıklı bir köşe yazısı kaleme aldı. Bu işlere pek aldırmayıp habersiz ya da suskun kalanları bilgilendirmek için, söz konusu yazıdan kısa bir bölüm aktarayım ilkin:
    “Ebru Özkan, İsrail’den vize alıp 38 kişilik bir turist kafilesiyle Kudüs seyahatine çıkmıştı. Türkiye’ye dönmeye hazırlanırken Tel Aviv havaalanında İsrailliler tarafından hiçbir gerekçe bildirilmeden alıkoyuldu. Diğer kafile üyeleri buna tepki gösterip uçaklarının kalkmak üzere olduğunu ve Ebru Özkan olmadan uçağa binmek istemediklerini söylediklerinde, İsraillilerden ‘Merak etmeyin, birkaç saat sonra bir uçak daha var, onunla göndeririz’ cevabını aldılar.
    Bu taahhüdün üzerinden 17 gün geçti. Ebru Özkan, 11 Haziran’dan beri İsrail zindanında.Askerî bir mahkemeye çıkarılan Ebru Özkan’ın gözaltı süresi geçen hafta yedi gün uzatılmıştı. Pazartesi günü bir hafta daha uzatıldı. Bu arada hakkındaki suçlama da belli oldu. “Terör örgütü ile bağlantılı”ymış ve “İsrail’in güvenliğine tehdit” oluşturuyormuş Ebru Özkan. Belge? Kanıt? Yok öyle bir şey. Kadir Gecesini Mescid-i Aksa’da dua ederek geçirmiş ve Filistinli çocuklara şeker dağıtmış…Başka bir suçu (!) bilinmiyor.”
    Ebru Özkan’ın göz altına alınmasının üzerinden üç hafta geçti. Yandaş medya susuyor, hükümet yetkililerinden tık yok. Onlar, her gün CHP, her gün HDP konuşmak istiyorlar -bir de, işaret geldiği zaman, bayrakları kapıp Kudüs mitinglerinde boy göstermek. . . O arada, Hakan Albayrak da susturulan gazeteciler arasına katılmış, artık “bir süre” yazmayacakmış, ne gam!
    Bir zamanlar, seküler otoriterliğin amiral gazetesinin genel yayın yönetmeni, kendisine yönelik etik gazetecilik eleştirilerine, gazetenin sahibi adına ihale peşinde koşturmasına “Ne gazeteciliği kardeşim! Biz burada dükkan kurduk işimize bakıyoruz! diye karşılık vermişti.
    Bugünün medya baronları bu kadar kibir sahibi ya da yürekli değiller. “Ebru Özkan’dan bize ne kardeşim! İsrail ile ticaret ilişkilerimiz hiç olmadığı kadar iyi, biz işimize bakıyoruz!” diye çıkışmıyorlar, suskunluğu yeğleyecek kadar mütevaziler. . .

    • Otoriteye saygılı olunsun! Güneydeki sevdiğimiz ülkeninki otorite de bizimki bostan korkuluğu mu:) bikaç gün sonra abd başkanı çeker bi kulağından, özürler ve tazminat eşliğinde gönderirler hanımefendiyi:)

      • Anlıyorum. . . Eski bakanlarımız Muammer Güler, Zafer Çağlayan, Egemen Bağış mutlaka bu meseleye el atmışlardır. Bunların tüm dünyadaki prestij ve saygınlığı İsrail otoritesini dize getirmeye yetmez ise, hükümetimiz Rıza Sarraf’ı da devreye sokar bu işi halleder demeğe getiriyorsunuz. Yalan yok: Hayli ikna edici ve rahatlatıcı bir haber bu!

  9. Yalancı düzen
    Bugün her şey yalan ve sahtekarlığa dayanmaktadır. Yakında son bulacak.
    Başbakanları evinde pijaması ile karşılayan Aydın Doğan nasıl oldu da bir günde tüm hükümranlığını kaybetti. Türklerde bir söz vardır, elin atına binen tez iner diye. Aydın Doğan’ı evinde hapseden yakınları kimlerdir? Gerçek patronun adamları olmasın sakın.

  10. ismail küçükkaya ile ince arasındaki tartışmaya girmeyeceğim. Özelde siyasiler, genelde de haber kaynakları ile gazeteciler arasında zaman zaman bu tür karışıklıklar olabiliyor. Anladığım kadarıyla ince, küçükkayanın mesajını, gazeteci mesajı değil bir tanıdık mesajı olarak algılamış. küçükkaya ise, haber amaçlı sormuş. Bu ikilinin dışındaki insanların buna müdahil olacağı bir durum yok bence.
    – Seçim değerlendirmeleri ile ilgili olarak ise, bu zamana kadar okuduğum en derli toplu yorum, artıgerçek.comda sayın ertuğrul günayın yorumu oldu. Herkese de sayın günayın yorumunu okumasını tavsiye ederim. zaman zaman sayın günayın yorumları ile karşılaşıyorum ve okuduğumda epey mantıklı ve aklı selim değerlendirmeleri dikkatimi çekiyor. Olaylara geniş bir perspektiften ve herbir konuya, olguya, duruma hakettiği değeri vererek (ne fazla ne de eksik değer yüklemeden) yorum yapıyor.
    Epey bir birikimden daha önemlisi, bilgileri nasıl işleyeceğini yani nasıl düşüneceğini yani düşünmeyi bilmektir ki sayın günayın yorumlarında bu özellik görülüyor.
    – Birazcık sayın günayın propagandası gibi oldu fakat kötüyü değil, iyiyi örnek yapmak lazım diye düşünüyorum.

    • bir not da ince için! ben ince ismini ilk olarak hürriyet yöneticisinin berat albayraka yazdığı iddia edilen mesajlarda duydum. O zaman incenin chp yönetimine aday olduğunu ve hürriyet yöneticisine “siz de yardım edin de erdoğandan kurtulalım” mealinde şeyler söylediğini okumuştum. O zaman iddia edilenlerin oluşturduğu görüntü hoşuma gitmemişti. yani ince hakkında hiç de iyi izlenimlerim oluşmadı. fakat daha sonra cumhurbaşkanlığı süresi ve sonrasındaki tavır ve açıklamaları, ana hatlarıyla (ana hatlarıyla diyorum çünkü eleştirdiğim birçok davranış ve söylemi de var), olumlu.
      – İnce, bugünkü söyleşisinde, kılıçdaroğlunun karşısına aday olmayacağını ancak kılıçdaroğlu ayrılırsa chp genel başkanlığına aday olacağını açıklamış. Önceki günlerde yazmıştım. şimdi tekrar yazıyorum. İncenin chp yönetimine dönmesi çok büyük hata olur. Şu ana kadar uğraşıp inşaa ettiklerini tekrardan yıkmış olur. Çünkü chpyi, bütün topluma hitap eder bir parti haline dönüştürme ihtimali çok düşük. böyle bir ihtimalden bahsedilebilir olsa bile, bu ihtimalin kısa sürede gerçekleşme şansı hiç yok.
      İncenin, bütün toplumu kucaklayıcı, insanları evrensel değerler çerçevesinde bir araya getirme çabasını sürdürmesi gerekir. Herhangi bir solcunun, herhangi bir islamcı ile gerçekte hiçbir çelişkisi, çatışması olamaz. Tersi de doğru. İncenin de bu gerçeğin toplumda hakim olması için çalışması gerekiyor. Yani, hiçkimsenin, düşüncesi, duyguları, yaşam biçimi, inancı, kimliği, nedeniyle ayrıştırılmadığı, herkesin evrensel değerler çerçevesinde biraraya geleceği bir toplum oluşturulması. yani dip dalganın güçlendirilmesi.
      İnsanların düşünceleri, duyguları, inançları, kimlikleri, yaşam biçimleri nedeniyle baskı altına alındığı, dışlandığı toplumlarda, iktidara kim gelirse gelsin demokrasi inşaa edilemez.

    • Tabi canım, sadece e.günay ın değil senin yorumlarında da aynı özellik görünüyor zaten! Bi konuda iddialı olabilmek için ne gerek varmış bilgi birikimine, donanıma? Önemli olan düşünmeye çalışırken beyninin hangi lopunu kullanacağına karar verebilmektir, sonrası kendiliğinden gelir zaten:) yazdığın zırvalıklarda ufak tefek kusurlar kaldıysa onları da yorumcu arkadaşlar düzeltiverir, olur biter!

  11. MEDYA , dünyada güçlü olanların , özellikle yahudi sermayesinin elindeki büyük gücün adıdır. Bu büyük gücün etkinliği çok fazla olmasına rağmen Fehmi Bey’’in bu platformda yayınladığı araştırma sonuçlarına göre “ Mesleklerin Saygınlığı “ sıralamasına Gazetecilerin girememesi beni hiç şaşırtmamakla birlikte , kendi mesleğimi listenin başlarında görünce kendi adıma sevinmiş , ancak gazeteciliği Fehmi Bey gibi yapanlar adına da üzülmüştüm . Maalesef gazeteciliği bu ülkede gücü elinde bulunduran ve birilerinin emri altındaki medya içinde yapabilmek için istisnasız her dönem için ( geçmişte ve günümüzde ) şahsiyetinizden ve ideallerinizden feragat etmeniz gerekiyor . İşte bu yüzden gazetecilik Fehmi Beyin yayınladığı araştırmalarda prestijli meslekler arasında yer almayan, önemli ancak pek değer verilmeyen bir meslek haline getirilmiş.Ancak mesleğini bu hakim ve zehirlenmiş gücün etkisi altında yapmak istemeyen , kendi platformlarını kuran yazarlarımızın varlığı , bu platformlara uğrayan insanların da sıradan medya takipçilerine göre daha iyi yetişmiş insanlardan oluştuğunu müşade edince , Sn.Fehmi Bey gibi gazetecilerin kendi mesleklerine kattıkları itibarın çok önemli düzeyde olduğunu gözlemliyorum. Geçmişte “ 411 el kaosa kalktı “ manşetini atan bir medyanın hiç bir itibarı yoksa , günümüzde geçmişte bu durumdan muzdarip olan siyasi duruşun temsilcileri ve tabanının ayni medya gücünü ele geçirdikten sonra yaptıklarının da hiç bir itibarı ve değeri yoktur . Fehmi Beyi 80 li yollardan dan beri takip eden biri olarak geçmişten bugüne izlediğim Koru’ da prensip olarak çok fazla bir sapma olmamakla birlikte , geçmişte çok eleştirdiğine şahit olduğumuz CHP den bu ülke adına bir hayır umması , Sn.Abdullah Gül’den siyasetin daha kaliteli yapılması adına beklenti içinde olması Benin açımdan gerçekleşmesi imkansız hayaller. Fehmi Beyin geçmişte olduğu gibi yanlış yolda olan iktidarın ve medyasının yola getirilmesi , gelmiyorsa ülkenin doğru yola girmesi için varsa başka argümanları araştırması ve önermesi gerektiği inancındayım.Yoksa AKP nin başarısızlığı sonucu milletin bezginliği neticesi oluşabilecek bir CHP iktidarının ve oluşturacağı medya gücümün , burada yazan hemen hemen hiç kimseyi tatmin ve memnun etmeyeceğine inancım %100 yani tamdır.Başka çareler üretmek ve yeni şeyler söylemek zorundayız .

    • Musa Bey, Türkiye’ye şu ya da bu siyasal iktidarın ya da partinin merceğinden bakmadan, olanı anlamak ve anlatmaya çalışmak kaygısından hareket eden yorumlara pek rastlamıyoruz buradaki yorum metinlerinde. Sizinki bu ender yorumlardan biri. Gerçekten merak ettiğim için fikrinizi sormak istiyorum:
      Özellikle seçim öncesinde, bu sitenin gerçek sahibi olan Fehmi Koru’ya yönelik,pek çoğu hakarete ya da alaycılığa varan yorumlar girildi yorum köşesine. AK Parti iktidarının partizanı olup F. Koru’nun geleneksel okur kitlesinin kalitesinin çok gerisindeki bu insanların, kendilerini tatmin ve mutlu edecek bir düzine gazetede düzinlerce köşe yazarı varken buraya doluşmalarının nedeni nedir sizce?
      Bir suç örgütü liderinin dışarıdaki militanlarına hedef gösterdiği KARAR gazetesinin CHP ile uzaktan yakından ilgisi olmadığı herkesçe biliniyor. Gazete sahipleri ve gazete yazarlarının hemen hepsi, ya çok uzunca bir dönem boyunca, ya da hala AK Parti’nin yanında yer almış insanlar. Diğer gazetelerden farkı, Erdoğan ve AK Parti’ye yönelik eleştirel yazıların da yer alabilmesi. Suç örgütü lideri alenen bu gazete sahibini ve yazarlarını isim vererek hedef gösteriyor, en çok okunan dört yazar artık gazetede yazamaz hale geliyor, cumhurbaşkanından, iktidar sözcülerinden tık yok. Hedef neden seküler dünyanın bir parçası olmayan Karar Gazetesi ve bu gazetenin yazarları? Bu durum nasıl açıklanabilir?

      • “Bir toplum gerçeklerden ne kadar uzaklaşırsa; gerçeği söyleyenlerden o kadar nefret eder”….GEORGE ORWELL
        Bu kanaatimce evrensel bir ilkedir. Bu kuramsal bakış; iki kişi arasındaki ilişkide, bir ailede, kurumda, cemaatlerde, tarikatlarda, örgütlerde, partilerde, ülkelerde ve hatta tüm gezegende yaşanan bazı problemleri açıklama gücüne sahiptir. Hakikat taraftari olmak kolay bir sey degil.
        İnsanız, hepimiz savrulmalar yasayabiliriz. Hakikat bazen aci verici olsa da, hakikat arayisi ana gaye olmalı ve insanların hakikate ulasmaları onundeki engeller mutlaka kaldirilmali. Ozgur basin bu acidan cok ama cok onemli!
        Ozgur ve etik degerlere dayali bir basin anlayisi olmayinca ne mi oluyor?
        Peyami Safa ne kadar da güzel özetlemiş bu durumu:
        “Bazan hakikat vahşidir,insanların arasına salıvermeye gelmez.Fakat o hakikatlere tasma takmak dururken yerlerine yalanları sürmek,neticeleri bakımından daha tehlikelidir.”
        Basin tarihimiz bu acidan bakildiginda hep kotu sinavlar vermistir.
        Son yasananlar hepimizin ne kadar da benzer oldugunu ortaya koyuyor degil mi?
        Ya sonrasi? Hep beraber ders cikarma donemi bence. Ezberlerimizi bozarak bu ise baslayabiliriz.

        • İstersen markus aurelius un izlediği yolu takip edin, orwell kesmez bu saatten sonra:)

      • Bernar bey , “ Ak Parti taraftarları bu sitenin sahibi olan Sn.Fehmi Bey’e tepkili olmalarına rağmen niçin buraya doluşuyorlar ? “ mealindeki sorunuzu cevaplamak isterdim ancak ben Ak Parti taraftarı ve yılmaz bir savunucusu olmadığımdan bu soruyu cevaplama yetkisini kendimde görmüyorum. Kimsenin zihnini ve fikrini okumak gibi bir yeteneğim yok, ayrıca su-i zan etmek de bizi yanlış neticelere ulaştıracağı inancındayım .Eğer tarafınızca , yandaş olarak algılandıysam ve bu soruya muhatap olduysam ( düşüncenizi okuyamadığından bunu bilemem ) velevki iktidar yandaşı olduğum çıkarımını yaptığınız İçin bu soruyu bana sorduysanız , bence su-i zan etmeyin. En iyi metot , bu sorunuza cevabı ilgili arkadaşlar yazarsa ben de okumayı isterim. Ancak şunu da söylemek isterim ki , insanların fikrine katılıp katılmamak benim onların buradaki varlıklarını sorgulamamı gerektirmiyor. Herkesin bir fikriyatı ve dünya görüşü var , önemli olan bu etkileşimimizi birbirimizi rencide etmeden yapmamız . Daha saygılı bir ortam sağlanırsa inanıyorum ki hepimiz birbirimizden istifade edeceğiz . Daha önce Fehmi Bey’e olduğu gibi şahsınıza da yapılan yakışık almayan hitapları da üzülerek müşahade etmiştik. Umarım tüm bu olumsuzlukları aşarız , varsa kırgınlıklar helalleşiriz.Bir çete liderinin bazı gazetecileri tehdit etmesi ve idarecilerin tepkisizliğine olan tepkinizle ilgili olarak da , yetkili mercilerin bu konuda soruşturma başlattığı haberlerini haber kanallarında alt yazıyla geçtiğini görüyoruz. Karar Gazetesi gibi Sn.Abdullah Gül çizgisinde olan bir gazete tabi ki iktidarın hoşuna gitmeyecektir. Ancak basın özgürlüğü adına Karar veya başka yayın organlarına baskı yapılmaması gerektiği inancındayım . Bernar beyin sorularına cevapları olan arkadaşlar varsa merakla yazacakları cevapları ben de bekliyorum. Saygılarımla ,

        • Sorularımı içten bir merakla sormuştum, Musa Bey. Bir parti aidiyeti içinde olduğunuz aklıma bile gelmedi. Yorumunuz, bana, ne iktidara ne de muhalfete yakın olmayan, gazeteciliğin itibarını içtenlikle kaygı edinen bir F. Koru okurunun bakış açısı olarak göründü, ve gerçekten önemsedim. Ben ve burada sıkça yazan hayli insan açık bir biçimde AK Parti taraftarı ya da muhalif. Bizlerin dışında kalan ve ülkenin deneyimlerine mesafe alarak yaklaşan okurların yorumlarını önemsiyorum. Yanısıra, Bekir Bey gibi görece ender yazan, AK Parti’ye yakın olmakla birlikte düzeyli ve fikir verici yorumlarda bulunan yorumculara da saygı duyuyor ve yorumlarını takip ediyorum. Her türlü yanlış anlama beni üzer.

        • bernar beye yaptığım yorumda kendi düşüncelerimi akp ye oy veren biri olarak yazdım, okursanız sevinirim, bernar beye yapılan yanlış yorumlar ve bernar beyin de yaptığı yanlış yorumlar vardı, ancak seçim öncesi hep birlikte aşmaya karar vermiştik diye hatırlıyorum, ben de temennilerinize katılıyorum.
          selamlar musa bey.

      • ”kendilerini tatmin ve mutlu edecek bir düzine gazetede düzinelerce köşe yazarı varken buraya doluşmalarının nedeni nedir ? ” sorusuna cevap benden gelsin.
        Eğer incelerseniz yandaş yazarların yazdıkları yazıların altında yorum alanı unutulmuş olduğundan yada fikri hür, irfanı hür kitlelerinin yazılarının altına yorum yazmasına tahammülleri olmadığından yada yazılan yazıları onaylamaya yetecek sabırları olmadığından vs vs.

  12. Hem Türkiye’de hem de buradaki yorum sayfalarında bir milliyetçi hamaset patlaması yaşıyoruz. Kurulmuş saat gibi ana göstergeleri “FETÖ-PKK”, “gayrı-milli CHP”, “Terör örgütleri yandaşlarının ittifakında yer alan Saadet Partisi” vs. olan bu hamaset fırtınasının ne zaman dineceği belli değil. Muhalif kimi yorumcuların yazıp çizdikleri ise, bu hamaset sahiplerinin ateşine odun taşımaktan ibaret ve onların işini kolaylaştırıyor.
    Bu koşullarda bana düşen şey, muhtemelen FETÖ ve PKK’nın gizli kuruluşları olan Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, TÜİK ve Türkiye Ziraat Müehdisleri Odası verilerinden yararlanarak, sözde ve ritüelde milliyetçi bu iktidarın gözlerden saklı kalmasını istediği gerçeklerin bir kısmını bir araya getirerek, kendileri dışındaki herkesi terörist destekçisi safına yazan hamaset sahiplerinin önüne bir sayfa ebadında bir belge koyup şunu söylemek: “Bu mu sizin milliyetçi iktidarınız?”
    HAYVANCILIK ALANINDA, MİLLİYETÇİ AK PARTİ İKTİDARLARINDA NEREDEN NEREYE GELDİK?
    Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı verilerine göre ülkemizin 74 milyon ton kaba yem ihtiyacı bulunuyor. Bunun ancak 59 milyon tonunu üretebiliyoruz. Aradaki 15 milyon tonluk açığı yem ithal ederek kapatıyoruz. Fabrika yemi ihtiyacında da durum farklı değil. Toplam fabrika yemi ihtiyacımız 9 milyon ton; ancak biz bunun ancak 4 milyon tonunu üretebiliyoruz. Arada kalan 5 milyon fabrika yemini ithal ediyoruz. Ayrıca, kendi ürettiğimiz fabrika yeminin ana hammaddesi olan mısır ve soyayı da GDO’lu olarak yurt dışından ithal ediyoruz. Gerek ithal ürünler, gerekse yem üretiminde kullanılan girdiler açısından Türkiye bugün tamamen yurtdışına bağımlı bir ülkedir ve döviz kurundaki en ufak artış üretim maliyetlerini çok hızlı bir şekilde artırmaktadır.
    Bu sadece iktidar çevresinde öbeklenmiş ithalatçı firmalara kazandıran, hepimize kaybettiren gayrı-milli hayvancılık politkalarının sonuçlarını mı merak ediyorsunuz? Buyurun: TÜİK verilerine göre sığır ithalatı 2017 yılının ilk 4 ayına göre 2018 yılının ilk 4 ayında %110 artış göstermiştir. Aynı dönem için koyun ithalatı 23 kat, kırmızı et ithalatı 11 kat artış göstermiştir.
    TARIMSAL ÜRETİM ALANINDA, MİLLİYETÇİ AK PARTİ İKTİDARLARINDA NEREDEN NEREYE GELDİK?
    1998-2006 yılları arasında, Türkiye, tarım ürünleri açısından ihracatı ithalatından daha fazla olan bir ülkeydi. Yani, 2006 yılına kadar, Türkiye’nin sattığı ürünlerden elde ettiği gelir, ithal ettiği ürünlere ödediği paradan daha fazlaydı. Nitekim, 1998 yılında, ihracatımız ithalatımızdan 370 milyon dolar daha fazlaydı.
    2007 yılından itibaren bu tablo sürekli eksiye doğru gitmiştir. 2007-2017 arasındaki 10 yıllık dönemde, Türkiye tarım ve hayvancılık ürünlerinde açık bir ithalatçı ülke konumuna düşmüştür. Bu dönede ülkenin ihracat-ithalat dengesinde ithalat leyhine verdiği eksi açık 20 milyar 780 milyon dolardır.
    TÜİK verilerine göre ekilebilir tarım alanı açısından nerede olduğumuza baktığımzda durum vahimdir. Nüfusumuz istikrarlı bir şekilde artarken, ekilebilir tarım alanlarımız giderek azalıyor.
    2001 yılında Türkiye’de 41 milyar hektar ekilebilir toprak alanı var. 2017 yılı sonunda, bu rakam yaklaşık 38 milyar hektara geriliyor. Yani, Türkiye, bir yandan nüfusu artarken, bu 10 yıllık dönemde ekilebilir tarım alanlarının yüzde 7,26’sını kaybetmiş durumda.
    Tahıl ekilen alanların durumu özellikle düşündürücü: 1998’de 131 milyon dekar ekilebilir tahıl alanına sahibiz. 2000 yılında bu rakam 139 milyon 600 bin dekara çıkıyor. 2017 yılında ise 111 milyon dekar.
    Kuru bakliyat açısından bakıldığında, 2000 yılında 13 milyon dekarlık kuru bakliyat alanına sahibiz. Ama, 2017 yılında bu rakam 7,9 milyon dekara kadar gerilemiş durumda. Kuru bakliyat üretimi 1988’de 2,1 milyon ton iken. 2017 yılında 1,16 milyon ton. Yani yaklaşık yarıya iniyor. 1988’de 777.000 ton olan nohut üretimi, 2017 yılında 470.000 tona iniyor. Kırmızı mercimek, 829.000 tondan 400.000 tona iniyor.
    Ziraat Odaları Birliği, Ziraat Mühendisleri Odası’nın TÜİK’in 25 Mayıs 2018’de yayımlandığı Bitkisel Üretim 1. Tahmini raporundan aktardığı 1 yıllık veriler bile ülkenin nereye gittiğini göstermeye yetiyor. Buyurun:
    Buğday üretimi 21,5 milyon tondan 21 milyon tona geriledi. Buğday ithalatı (ki gıda sanayinin en önemli hammaddesidir –Bernar) olan buğday 2017 yılında 5 milyon ton, 3,8 milyar TL olmuştur. Bu yılın ilk üç ayında ise geçen yılın aynı dönemine göre %148 daha fazla buğday ithal edilmiştir. Aynı üç aylık dönemde un ihracatımız 922 bin tondan (1 milyar TL) 815 bin tona (944 milyon TL) gerilemiştir.
    Mısır üretimi 5,9 milyon tondan 5,7 milyon tona geriledi. Gıda ve yem sanayinin önemli hammaddesi olan mısır ithalatı 2017 yılında rekor kırarak 2,1 milyon tona / 1,6 milyar TL’ye ulaşmıştır. Bu yılın ilk üç ayında ise geçen yılın aynı dönemine göre 10 kat daha fazla mısır ithal edildi ve daha şimdiden 784 milyon TL ödeme yapıldı. Meralara gereken önemin verilmediği ve amaç dışı kullanıldığı ülkemiz, fabrika yeminin hammaddesi mısırda da artık net ithalatçı bir konumdadır ve hayvanlarımız GDO’lu mısırlara mahkum edilmiştir.
    Kırmızı mercimek üretimi 400 bin tondan 350 bin tona geriledi. Kırmızı mercimek ithalatı 2017 yılında 343 bin ton olmuş, 761 milyon TL ödenmiştir. Bu yılın ilk üç ayında ise ithalata 130 milyon TL ödeme yaptık.
    Yine gıda ve yem sanayimiz tarafından yaygın olarak kullanılan kritik ürün soyanın üretimi geçen yıl olduğu gibi adeta bir yok hükmündedir. Ülkemizde yaklaşık 2,4 milyon ton kullanım alanı olan soyayı 140 bin ton üretebiliyoruz. Geçen yıl soya ithalatına 3,4 milyar TL ödedik. Bu yılın ilk üç ayında ise ithalatına 720 milyon TL ödedik.
    Tarım ürünleri İthalatında yağlı tohumlu bitkiler, ham yağ ve bitkisel yağlara en büyük ödemeyi yaptığımız dikkate alındığında ayçiçeği üretimimiz büyük önem kazanmaktadır. Ayçiçeği üretimimiz 1 milyon 964 bin tondan 1 milyon 952 bin tona geriledi. 2017 yılında 640 bin ton ayçiçeği ithalatına 1,3 milyar TL ödediğimiz göz önüne alındığında bu üründe de yeterlilik konusunda bir gelişme sağlanamadığı görülmektedir.
    Sebze ihracatımız içerisinde en büyük paya sahip domates üretimimiz 12 milyon 750 bin tondan 12,6 milyon tona geriledi. 2017 yılında 2,1 milyar TL’lik sebze ihracatımız içerisinde domatesin payı 1,1 milyar TL olmuştur. Geçen yılın ilk üç ayında 455 milyon TL olan domates ihracatımız bu yılın ilk üç ayında 398 milyon TL’de kaldı.
    Pek çok konuda olduğu gibi şehitler üzerinde de tekel oluşturmak isteyen okurlara bir soralım: İktidarın en tepesinde, bakan, milletvekili, danışman olarak iktidarın nimetlerinden yararlanan milliyetçi yöneticiletimizin hangilerinin oğullarının, kardeş, yeğen ve kuzenlerinin bedelli askerlik ve “askerlik yapamaz” sağlık raporları aracılığıyla askerlik hizmetinden yırrtığı üzerine de bir rapor okumak ister misiniz?

    • Yazar eğlenceli bir yazı yazmış gergin ve milli hizmet yaptığına inanan muvazzaf yorumcular gelip ortalığı payitaht ve ertorul moduna sokmadan bende eğlencesiz ve uzun analiz yazısının altına müsaadenizle bu umut veren ve göz açıcı animasyonu öneririm. Yalnız besmelesiz açmayın sonuna kadar seyredenleri büyük bir sürpriz bekliyor.

    • selam bernar,
      kuşkusuz iktidarın en büyük yanlışlarının başında tarım ve hayvancılık konusundaki yanlışları gelir, tohum konusuna girmemişsin, hayvancılıkla ilgili yanlış politikalara da girmemişsin büyük eksiklik bana sorarsan. kıyasıya eleştirmemiz gerekir özellikle yerlilik ve millilik açısından
      -da-
      ne zaman dineceği belli olmayan “FETÖ-PKK”, “gayrı-milli CHP”, “Terör örgütleri yandaşlarının ittifakında yer alan Saadet Partisi” vs. olan bu hamaset fırtınasının tam karşısına yine sıradan bildik oraya değil buraya bak, a a bak bak kuş uçtu tadında iktidarın yanlışlarını koymak başka bir hamaset fırtınası değil de nedir???
      elmayla armutu karıştırmak farklı durumlar olmasına rağmen iki özneyi aynı kefeye koymak; koyarak da hata etmek manasına kinayedir. konu başlıklarını fehmi bey seçiyor siz tarım ve hayvancılık yanlışları üzerine konu başı açtınız da biz mi tartışmadık…seve seve tartışırım doğrusu…
      iktidara oy verenler isveçte yaşadıklarını sanmıyorlar değil mi, sadece öncelikleri farklı, sorunları değil değil mi???

      • Türkiye’de insanlar ve seçmenler, kimlik politikalarına hapsedilmiş durumdalar. İktidara oy verenler de, CHP ve HDP’ye oy verenler de kimlik üzerinden oy veriyorlar. Bu üç parti de seçmenini “düşman” belletilmiş diğer partiyle korkutuyor, durmaksızın kendi hamasetini boca ediyor seçmen üzerine.
        İktidar ve onun militanları, çok basit bir gerçek üzerinden kuruyorlar seçim stratejisini: CHP, 1950 yılından beri hiçbir zaman toplam seçmen sayısının 1/3’üne erişememiş. Tek istisnası, 1977’de yüzde 42 alan Bülent Ecevit. Yani, rakip olarak CHP hedef tahtasına yerleştirildiği sürece, seçmen milliyetçilik, beka sorunu, “Bakın eğer CHP iktidara gelirse. . .” ile korkutulup uyuşturulduğu sürece, her seçim neredeyse garanti.
        İktidar açısından tek potansiyel tehlike, sağ cenahtan çatlak sesler çıkması. O da, Numan Kurtulmuş, S. Soylu örneklerinde olduğu gibi, ödüllendirilerek ortadan kaldırılıyor. AK Parti ve Erdoğan’ın bu bilindik hesap ve seçim oyununu bozan tek güç Saadet Partisi oldu. Saadet, AK Parti militanlarının ruh sağlığını bozdu. Saadet’in saygınlığını CHP üzerinden yaralamak, onun dindarlar gözündeki prestijini sarsmak yeni oyun. Seçimden hemen sonra suç örgütü lideri aracılığıyla Karar Gazetesi’ne çullanılması bir rastlantı değil kuşkusuz. Tıpkı burada Saadet’in CHP üzerinden hiçleştirilmesi gibi. Ben sizlerin sayın Koru’nun yazılarını okuduğunuzdan bile kuşkuluyum. Müteyeddin dünyada, Erdoğan’a biyat etmeyen herkes ve her çevre sizi dehşet ürkütüyor. Furkan Vakfı’na neden çöküldüğünü biliyoruz, sizlerin o günlerdeki anlamlı suskunluğunu da. F. Koru’ya özel ilginizin nedeni de aşikar. Onu gazetelerde yazamaz hale getirmek de yetmiyor. Hiç yazamaması, hala yazıyorsa itibarsızlaştırılması elzem.
        Ben, sözde milliyetçi iktidarınızın bu ülkenin tarım ve hayvancılığını bir avuç ithalatçı şirkete ve çok uluslu şirketlere peşkeş çekmesinin sonuçlarını özetledim. Bence bunun üzerinden gitmenize gerek yok. İlla “Ben farkılıyım, kimi zaman kendi iktidarımı da eleştirebilirim” argümanınızı inandırıcı göstermek gibi bir kaygınız varsa, belki bize Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın birinci dereceden yakınları da dahil olmak üzere, partinizde hangi bakan ve milletvekillerinin çürük raporu ve bedelli askerlikten yararlanarak askerlik hizmetinden yırttığını bize bir liste halinde sunar, bizi bu konuda aydınlatırsınız. Bu çok radikal görünüyorsa size, en azından aşağıdaki iki soruya yanıt verin, bu da makbule geçer:
        (1) Cum­hur­baş­ka­nı Er­do­ğa­n’­ın bü­yük oğ­lu Bu­rak Er­do­ğan hangi sağ­lık so­run­la­rı nede­niy­le as­ker­lik yap­ma­dı?
        (2) Kü­çük oğ­ul Bi­lal Er­do­ğan’ın 2009’da be­del­li as­ker­lik uy­gu­la­ma­sın­dan ya­rar­lan­mş olmasını, Er­do­ğa­n’­ın da­ma­dı Be­rat Al­bay­rak’ın 2006’da yine bedelli askerlikten ya­rar­la­nmış olmasını etik buluyor musunuz?

        • ben düşünürüm ve ne düşünürsem doğru düşünürüm saplantısından çıkamadığın sürece kısır bir tartışmada kalıyoruz yorumu umursamadığın gibi etik bulup bulmadığımız şeyleri cevabı merak edip sormadığın gibi.
          chp nin bagajı dolu elbette ama bugünün eleştirisi bagajını boşaltmak niyetinde olmayı bırak tıklım tıklım doldurmak istemesiyle ilgili. bu araba bu bagajı taşıyamaz, yolda kalıyor, arabaya binenler de yolda kalıyor, chp nin iktidara gelirse üzerinden kimseyi korkutmaya gerek yok aklı izanı olan zaten iktidara gelme şansı olmadığını bilir. saadet kimsenin ruh sağlığını bozmadı maalesef seçmenini kaçırdı sadece. bugün akp ye oy veren seçmen kimin seçmeni allasen. akp ye oy vermeyen oylarla beraber neredeyse 30 milyon oydan söz ediyorum. alabileceği oyun binde 15 i ile yetinmek yerine biraz geniş düşünmenin zamanı gelmedi mi sence, erdoğana biat etmeyen çevre sizi ürkütüyor falan fazla arabesk kaçmıyor mu???
          ben farklıyım kendi iktidarımı da eleştirebilirim dediğimi düşünüyorsan bunun benim açımdan hiç bir sakıncası yok, sonuçta benim değerlendirmelerimin sokaktaki bir kişinin ne düşündüğüne işaret etmekten öte ne bir değeri var ne bir iddiası var. buradaki insanlar sokaktaki insanların sesleridir. dileyen kulak verir dileyen boşverir.
          son olarak fehmi beye yapılan eleştiriler iyi kötü nazik değil dikkate alınması gereken eleştirilerdir. bir yazarın okuyucu kitlesi ne kadar geniş ve çeşitliyse o yazar o ölçüde zengindir, kim sadece kendi gibi düşünenler tarafından okunmak ister ki. eleştirilerin kıymetini bilmek aklı selim kimselerin harcıdır bana sorarsan…fehmi bey eğitimi ve birikimi ile siyaset sahnemizin bir dönemine şahitlik etmiş hatta zaman zaman şahitlik etmekle yetinmemiş önemli bir kalemdir, okunmaya yorum yazmaya ya da sizin tabirinizle sitesine doluşmaya değer biridir…zaman zaman ya da çoğu zaman kendisiyle aynı fikirde olmamak hem onun hem bizim zenginliğimizdir. kendi gibi düşünenlerden başkasını okumayanların bu tür zenginliklerden haberleri olmaması çok yazık doğrusu.

          • Benim sorularımla ilgisi olmayan, yine soruların etrafından dolaşan bir retorik. Belki gözden kaçırdınız sorularımı, yinelemiş olayım. Çünkü S. Soylu’nun valilere verdiği şehit cenazelerine CHP’lilerin alınmaması talimatını pek bir menuniyetle karşılamıştınız.
            (1) Cum­hur­baş­ka­nı Er­do­ğa­n’­ın bü­yük oğ­lu Bu­rak Er­do­ğan hangi sağ­lık so­run­la­rı nede­niy­le çürük raporu aldı ve as­ker­lik yap­ma­dı?
            (2) Kü­çük oğ­ul Bi­lal Er­do­ğan’ın 2009’da be­del­li as­ker­lik uy­gu­la­ma­sın­dan ya­rar­lan­mş olmasını, Er­do­ğa­n’­ın da­ma­dı Be­rat Al­bay­rak’ın 2006’da yine bedelli askerlikten ya­rar­la­nmış olmasını etik buluyor musunuz?
            Bir şehit yakınının Süleyman Soylu’ya verdiği karşılığın kimseyi utandıracağını sanmıyorum, ama belki şehitleri bile partizanlığa meze yapanları susturur. . .
            https://www.youtube.com/watch?v=k20vB3pIt_o

          • Çok ilginç. . .on gündür burada CHP etrafında dönüp duran bıktırıcı tartışmalar “kısır tartışma” olmayacak, ben “Milliyetçi hükümetiniz tarım ve hayvancılığımızı çok uluslu şirketlere peşkeş çekti ve bitirdi” deyince bu “kısır tartışma” olacak! Bırakın retoriği ve cevap verin: Tarım ve hyvancılığımızı nasıl bitirdiğinizi kendi hükümetinizin kurumları aracılığıyla ortaya koydum. Var mı bir sözünüz?

          • oğlum ilk okula başlayınca elinden tutup uzak doğu dövüş sanatları hocasına götürdük, eti senin kemiği bizim dedik. avlanma hariç bazı sporları teşvik ettik. askerliğin de bir erkeğin sahip olması gereken önemli bir tecrübe olduğunu düşünürüz , vatanı beklemenin kutsal olduğunu da. askerlik çağı gelince de vatani görevini yapması sağlıklı bir erkek evladı olan herkesi gururlandıracağı gibi bizi de gururlandırır.
            sayın erdoğanın kendi evlatları için ne düşündüğünü, hangi sebebleri olduğunu bilemem. sağlık sorunları gerçek mi yoksa düzenlenmiş mi onu da bilemem. paralı askerliğe karşıyım, ordunun profesyonelleşmesinden yanayım. ancak ayrımcılık olmadan her türk genci askerlik yapmalıdır diye düşünüyorum.
            kısır tartışmada kalmak 2. yorumunuza getirildi fehmi koruyu itibarsızlaştırmak istediğimizi sanmak onu yazamaz hale getirmek istediğimizi düşünmek erdoğana biat etmeyenlerin bizi dehşete düşürmesi gibi saçma ötesi fikirler karşısında hayli ölçülü bir yaklaşım değil mi?
            tarım ve hayvancılıkla ilgili sözüm elbette var, olmaz mı. bir iki gün içinde özel bir yorum yazayım, kısa bir kaç cümleyle geçiştirmeyeyim müsaade ederseniz.

          • Askerlik konusunda aynen! Tarım-hayvancılığa başka konular da ilave edilebilir. Sağlam bir sistem oluşturup tabanda halka yaygınlaştırmak ve bunu yaparken Askeriye Ciddiyet ve Disiplininden/Mehmetçik saygınlığından faydalanmamızın çok yararlı olacağını düşünüyorum. Ve bu kalınmaya hizmet eden doğru, ülke-yararlı bir düşüncedir.

        • bu arada bir kaç gün içinde uzun bir seyahate çıkacak ve eylüle kadar siteye doluşamayacağım. anlamlı bir suskunluktan çok yaz molası olacak gibi.

      • Didem hanım merhaba. “FETÖ-PKK”, “gayrı-milli CHP”, “Terör örgütleri yandaşlarının ittifakında yer alan Saadet Partisi” cümlenizden olarak;
        -öncelikle bir SP’li olmadığımı söyleyeyim.
        Yeni sistem, ikili bir siyasi yapıyı gerektirdiği için, Cumhurittifak karşısında bir blokun oluşması gerekliliği kanaatine sahip olduğumdan, bu karşı ittifakın, demokratik kurallar içerisinde oluşması beklentimi yorumlarımda hep paylaşmış oldum ve böyle bir siyasi bloku da Gül’ün adaylığı noktasında destekleyeceğimi söyledim.. ta ki Gül’ün adı gündemde olmadığı zaman diliminde bunu dillendirmiştim.
        Öyle ki zaman içerisinde bu gelişti ve millet ittifakı adını almadan önce SP’nin proje-teklifleriyle diğer muhalif partiler Gül’ün adı çevresinde karşı bloku oluşturabileceklerine kani oldular ..sonraki gelişmeler malum.
        Burada sizin söyleminizin aksine, SP’nin ”… diğerlerinin ittifakında yer alan” değil ve fakat diğer ”siyasi partilerin” SP’nin projelerine dahil olduğunu değerlendiriyorum. Sonraki gelişmeler Gül’ün adaylığını boşa çıkarmış ve SP de baraj sorununu halletmek adına İYİ Parti ile beraber millet ittifakını oluşturmuştur. Fakat, mezkur cümlenizde İYİ Partinin adı geçmiyor.. manidar…
        Bu ittifaka mecbur kılan, demokratik sistemimizin (!) ayıbı olan ve hala asker anayasasının bir nimeti(!) yüzde 10 barajı değil midir? Hem on altı yıl bu sistemi yürüten iktidarın da…
        Tartışılması gereken, asıl, asgari düzeyde demokratik bir ülke mi, yada -adı her neyse- başka bir sistem ile yönetilen bir ülke mi olduğumuzdur.

        • Sayın günay, baraj %10 olsa da olmasa da bi anlamı yoktu bu seçimde de bi anlamı yoktu, kimi bağımsız kimi hülleci işini bilen kendini meclise taşıyordu. Anlamı olmayan bir baraj olsa ne olur, olmasa ne olur? Bana kalsa %5lik bir baraj hep olsun! %5in üstü oy alan veya mecliste temsil edilen(grubu olan) her partiye cüzi bi seçim yardımı olsun. %5in altında kalanlar ağaç kökü yesinler:)

        • merhabalar hasan bey,
          . “FETÖ-PKK”, “gayrı-milli CHP”, “Terör örgütleri yandaşlarının ittifakında yer alan Saadet Partisi” cümlenizden olarak;
          cümlesi bana ait değil, bernar beyin yorumundan alıntı.
          bu konulardaki görüşlerimi sıklıkla bir kaç gündür ayrıntılı yazıyorum. amacım ne parti düşmanlığı ne de ötekileştirmek. bunun sokaktaki insana asla faydası yok. ancak doğru belli yanlış belli. herşey gözlerimizin önünde oluyor işte. seçim gecesi bile insanları sokağa dökmekle ilgili olsun, sebebsiz verisiz yersiz tahrikleri olsun siz tehlikeli bulmuyor musunuz?
          bana kalırsa da asker anayasasının ayıbıdır % 10 barajı. yüksek bir barajdır. hiç olmaması hayal ise de % 5 e düşürülmesi gerekir, ancak kim gelirse gelsin yakın zamanda düşürüleceğini sanmam.
          elbette istenilen demokratik bir ülke, acı olan buna herkesin hazır olması gerektiği. kaç gündür tartıştığımız şeyler göz önüne alınırsa ne demek istediğimi anlatabildiğimi umuyorum.

          • Didem hanım, “halkı sokağa dökme, çağırma” vurdulu kırdılı olmadığı müddetçe demokratik bir hak kullanımıdır, lakin demokratik olgunluğa ne siyasi partilerimiz ne de halkımız henüz ulaşamadığı için bunun ülkemizde demokratik manada
            kullanımının pratikte bir karşılığı yoktur ve en kötü örneği de
            elli küsur cana mal olan Kobani olaylarıdır.
            Hal bu iken, CHP liderlerinin sözüyle ne kendi seçmeni ne de ittifak içerisinde bulunan diger seçmenler sokağa inerler.
            Demokratik olgunluğu tartışılır olsa da seçmenin kahir ekseriyeti, basireti elden bırakıp dolduruşa gelmez, ki bu tecrübelerle sabittir. Geriye bu söylemden, hem iktidar hem de muhalefet kanadı nemalanmak istemiştir hep…

    • Kırmızı mercimeği bilmem ama madem söz tarımdan açıldı, brüksel lahanası yetiştiriciliğine ne dersiniz bernay bey? Ya da muammer ince gibi tavuk bakmayı mı tercih edersiniz?

      • Valla Brüksel lahanası da olur, tavuk da olur, siz karar verin, ben hazırım H. Gayret Bey. Yeter ki, milli Brüksel lahanası ekmekten, memleket köyünde tavuk beslemekten, hakkımızda “Doğrudan terör örgütü üyesi olmamakla birlikte. . .” diye başlayan kopyala yapıştir bir savcılık iddianamesi dolayısıyla biz de kodesi boylamayalım! 🙂

        • En azından yerli araba işi pek baş ağrıtmaz gibi duruyor ama gene de siz bilirsiniz tabi:)

          • Yerli araba işi de olur. . . Belki şu İnce’nin tekrarlaya tekrarlaya insana “Yetti gali!” dedirttiği uzay madenciliğine soyunmak da iyi bir fikir. Öyle sermaye falan da gerekmiyor. Toplarız Palandöken ya da Uludağ eteklerinden üç beş taş, İstanbul Borsası’na dalarız. Kimse kıymetimiz bilmezse İnce bilir, artık bir jest yapar yaşımıza başımıza bakıp 🙂

        • En iyisini sevan nişanyan yaptıydı, ege sahillerinde rum bakiyesi bi köyden harabe evleri izinsiz restore ettirip turizme kazandırdığı için jandarmalık olduydu! Sonrasında mapus damından çarşı iznine çıktığı bi arada yurtdışına firar edivermişti:) karar dan ayrılan yazar da en az onun kadar uyanık; ufaktan kirişi kıracak gibi erivana mı olur brüksele mi? Gariban hrant kaçmayı düşünemiicek kadar saf ve türkiyeliydi:( eh, ne olursan ol hinoğluhin olacaksın! Yoksa tabanı delik ayakkabınla yıkılıp kalıyorsun memleket kaldırımında…

    • Askerliğimi haftada 4 kez nöbet tutarak 12 ay yaptım, hayattaki en güzel yılımdır. 2013ten itibaren özel ordu konseptine geçtik, doğrusu da odur. Ordunun özeli de özel olmayanı da ordudur! Parası olan askerlik yapmasa da olur, bedelini ödesin yeter! Askerlik (bay-bayan farketmez) gönüllü olmalıdır! Gönüllü askerlik yapanlara devlet zenginlerden aldığı parayla maaş ödeyebilir. Sağlık nedeniyle askerlikten muaf olanlar hariç askerlik yapmayanlar veya bedelli askerlik yapanlar devlet memuru olamasınlar! Hoş, allah kimseyi memur yapmasın da…

  13. Muharrem İnce nin Ayşe Arman ile röportajından..
    Gelelim o geceye… Ne kadar süre “Seçimde hile yapılmıştır!” diye düşündünüz?
    – Bunu biraz açalım: Islak imzalı tutanaklar var. Benim konumumdaki biri, Türkiye’yi karış karış bilir. Siz bana bir il, ilçe söyleyin, ben size tahmini oyları söyleyeyim. Şimdi hile olabilir mi? Olabilir! Olmuş mudur? Olmuştur! Fakat ben 16.50’de YSK’nın önüne gittim, iki arkadaşımla birlikte. Dedim ki, “Ben buradayım. Görevinizi doğru yapın! Referandumda olduğu gibi mühürsüz oylar geçerlidir falan böyle kararlar almayın!” Şimdi size soruyorum; YSK, toplumu rahatsız edecek bir karar aldı mı? Almadı. Peki yüzde 50.1’e yüzde 50.06 gibi bir sonuç var mı ortada? Yok. Ortada kazanılmış bir seçim var. Rakibim -mutlu olalım, olmayalım- seçimi kazanmış. Bana diyorlar ki, “İnsanları sokaklara niye davet etmedin!” Neden edeyim? Etmem için ortada belgelenmiş bir hırsızlık olması lazım. Var mı? Yok! Partinin ıslak imzalı tutanakları var. Tutuyor mu? Tutuyor. YSK’nın vicdana, hukuka aykırı bir kararı var mı? Yok! E niye sokağa davet edeceğim milleti? Sadece iş olsun diye mi? “Bak helâl olsun!” desinler diye mi?
    Rozetim yoktu çünkü ceketime ayran döküldü
    Peki o gece niye ses vermediniz? Ortadan kayboldunuz. Tamam, “Tam emin olmak istedim, bekledim” dediniz. Ama bu millet ikna olmadı. Tehdit edildiğinizi, Afgan askerlerinin geldiğini, iç savaş çıkmasını önlemek için tavır değiştirdiğinizi filan söylüyorlar. Bunlara ne diyeceksiniz?
    – Komik bunlar, gülüyorum. Olacak şey mi? Bir yere kaçmadım, kaçırılmadım, karım da kaçırılmadı! Deli saçması bunlar! Perde arkasını tam anlatayım: 16.50’de YSK’ya gittim. Saate baktım, tam 6 dakikada. Sonra geri döndüm karargâh yaptığımız yere. O zaman da saate baktım, 7 dakikada gelmişim. Yani ben sadece 6-7 dakikalık bir mesafedeydim. Yanımda kimler vardı? CHP’nin grup başkanvekili Engin Altay, Meclis Başkanvekili Yaşar Tüzün, eşim, kardeşlerim vardı. Sistem kurulmuştu, televizyonlar vardı, bana seçimde yardımcı olan bürokratlar vardı. Adım adım Türkiye’yi oradan takip ediyorduk. Islak imzalı tutanaklar nereye geliyor? Partiye geliyor. E sen de takip ediyorsun. Ortada benim YSK’nın önüne gidip “Çaldırmayacağım size, yaptırmayacağım!” diyeceğim bir şey yok ki! YSK kötü bir karar aldı mı? Almadı. Peki elimizdeki ıslak imzalı tutanakta ne yazıyor? Muharrem İnce 150 oy, işlenen de 150 oy yazıyor. E ne diye bağıracaksınız? Anormal olan, müdahale gereken bir durum yoktu ki!
    Peki nereden çıkıyor bu laflar?
    – Bunlar delirmiş! Bunları yazanlar gerçekten hasta. Yok eşimi kaçırmışlar, yok sarayda albaylar varmış… Ya rüya gördüler ya gerçekten hastalar! Başka bir açıklaması yok.
    Belki de sizi desteklemek için böyle söylüyorlar.
    – Aman yok, böyle destek olmaz olsun! Bunlar tehlikeli insanlar! Diyorlar ki, “YSK’nın önüne geldiğinde neden ceketinde Türk bayrağı rozeti yoktu? Yoksa bu bir mesaj mıydı? Hep oluyordu, ama o anda yoktu!” Ona dikkat etmişler.
    Neden yoktu peki?
    – E çünkü yolda giderken ayran döküldü ceketime! Ben de o anda ceketi değiştirdim ve unuttum rozeti takmayı. Engin Altay’a böyle bir yorum gelmiş, bana söyledi, inanamadım dikkat ettikleri şeylere, hemen taktım. Ama yani bundan çeşitli mesajlar çıkarmak akıl kârı mı? Bunlar paranoyak! İnanın böylelerinin desteği olmaması daha iyi. Resmen kötülük yapıyor. Türkiye’de böyle kime hizmet ettiği belli olmayan bir kesim var. Sözde Atatürkçü, sözde cumhuriyetçi ama aslında değil, ortalığı karıştırmaktan başka bir şey yapmıyorlar!
    Ama o akşam uzun bir sessizlik olduğu da doğru.
    – İyi de ne yapabilirdim ki? Sonuçların tamamlanmasını bekliyordum.
    Evet ama kritik zamanlardı. Önce “Sandıkları terk etmeyin!” dediniz. Daha sonra “YSK’nın önünden ayrılmayın!” dediniz. İnsanları motive ettiniz, sonra yok oldunuz. Haliyle insanlar şaşırdı, sizden bir açıklama bekledi, yapmadınız.
    – Ben, “Sandıklardan hiçbir şart altında ayrılmayın” dedim. Ve sonucu bekliyordum. Yüzde 50.6 çıksaydı ne yapacaktım? YSK’nın önünde tek tek oyları saydıracaktım. Ama çıkmadı. Millet de şuna takılmış, “Bir milyon 300 bin oyluk dalavere varsa, ikici tura kalabilirdin.” Peki bu şartlar altında ikinci tura kaldığımda, parlamento çoğunluğu da iki partinin elinde -Cumhur ittifakının elinde- ve siz yüzde 49.7 ile kaldınız. Ertesi turda alabileceğinizi mi düşünüyorsunuz? Mümkün değil ki! Tekrar ediyorum, hırsızlık olmuş mudur? Her seçimde olduğu gibi bu seçimde de olmuştur! Ama sonucu değiştirecek bir hırsızlık değil, bunu anlatmaya çalışıyorum. Ben bahane üretmem. Ben 15 milyon oy almışım, rakibim 25 milyon. Bir dahaki sefere o 25 milyonu ben nasıl alırım diye uğraşırım. Karşıdakini küçüksemek bir işe yaramaz!
    http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/siyaset/1014100/Muharrem_ince_secim_sonucunu_yorumladi__Bana_gore_yapilan_en_buyuk_hata….html?platform=hootsuite

    • Bana diyorlar ki, “İnsanları sokaklara niye davet etmedin!”
      insanları sokağa davet etmesini söyleyen, bunu isteyen kimdir-kimlerdir ???sokağa çıkan kafası karıştırılmış, seçimde hile yapıldığına inandırılmış öfkeli seçmenleri kimler-ne yapacaktı???
      özel yetiştirilen provakatör-amigolar ortada kimseleri bulamayınca kimler hayal kırıklığına uğradı???
      bilmek hakkımız değil mi???

  14. ‘Embedded Journalism’ denen bir gazetecilik var. savaş ve sıcak çatışma alanlarında, çatışmanın bir tarafındaki askerlerle beraber hareket eden ve savaşı onların açısından yaşayan muhabirler için kullanılan bir deyim olarak alıntılayabiliriz. belli bir fikre- belli bir bakış açısına gömülü kalmış kısır gazetecilik de benim çevirim. sadece türkiye de değil dünyada da çok daha geniş bir perspektiften bakabilecekken dahil olduğu görüşün sığ çerçevesinden yazmakta hiç sakınca görmüyor yazar çizer takımı. hem eleştiriyoruz hem de gömülü kaldığımız yerden çıkmak için hiç çaba harcamıyoruz, herkes memnun ki yerinden, dönen yok seferinden…
    seçim gecesi İsmail bey bilerek olmasa da bilmeyerek bu ülkeye büyük hizmet etmiştir inancındayım zira seçim de hile hurda adı altında bir huzursuzluk çıkarılacağı potansiyeli vardı, nitekim ellerindeki sonuçlar daha % 10 a varmadan seçimi kazandık iddialarını nasıl anlayalım, millet ittifakının kurduğu adil seçim platformundan farklı veriler geliyor diyerek milleti manipüle etmeye ve herkesi ysk önüne ve sandık başlarına çağırmaya çalışan bir zihniyet, sonuçları tutarsız bulup öfkelenen kalabalıklar olsaydı olacaklarla nasıl başa çıkacaktı dersiniz ??? o gece chp li Tezcan
    “Milletin algısıyla pazarlık yapıyorlar. Ama öyle yağma yok. Suç üstü yakalandılar. Sobelendiler. Onların nasıl sobeleneceğini hep beraber göreceğiz. Çok net söylüyorum buna fırsat vermeyeceğiz.” ifadelerini kullanmıştı.
    Tezcan ayrıca, “Bu seçim, Türkiye’de bir büyük değişimi daha beraberinde getiriyor. AA’ya inanmayın. Gerçek sonuçlara göre seçim ikinci tura kalacak. Bizim planımız ilk turda Sayın İnce’nin kazanacağıydı. Ama şu anki sonuç ikinci tura kalacağını biliyoruz. Biz düzenli aralıklarla kamuoyunu bilgilendireceğiz. AA’nın bilgileriyle kimse gönlünü ve kafasını kirletmesin.” değerlendirmesinde bulunmuştu.
    adil seçim platformu ise seçimden sonra
    ‘Adil Seçim Uygulaması’ alt yapısıyla ilgili entegrasyon problemleri sebebiyle, sandık başlarından gelen seçim sonuçlarını karşılaştırarak yayınlayacağımız sistemimizin çalışmasında saat 21.00’e kadar ciddi sorunlar yaşadık. Bu süre içerisinde seçim sonuçlarını paylaşamadık.” diyerek seçmenden özür diledi.
    ASLINDA HER ŞEY NE KADAR AÇIK DEĞİL Mİ???
    chp yönetimi yalancı ve hilekar davranmış, halkı yanlış bilgilendirmiş ve yanıltmıştır. bu nedenle de öfke kendilerine dönmüştür.
    hiç bir şeyin doğrusunu yapamamak nasıl açıklanabilir ben gerçekten bir cevap bulamıyorum. bulan varsa paylaşsın.
    sayın muharrem ince izmir de bile % 54 alabilmiştir. üstünde durulması düşünülmesi gerekir. mitinglerdeki sayı ve coşku sandığa yansımamışsa gelen insanlar geldikleri gibi dönmediler, duymak istediklerini duymadılar demektir. bu da kitlelerin ne istediğini anlayamamış olmakla açıklanabilir. büyük bir fırsat bir daha yakalanmamak üzere kaçmıştır, seçim gecesi sayın incenin gaybubeti hiç olmazsa bunu anladığını düşündürüyor.
    ertesi günü yaptığı açıklamalar da.
    bu arada ısrarla üzerinde durduğum noktalar ötekileştirmek üzerinden okunuyorsa ben derdimi hiç anlatamıyorum demektir.

  15. “Alper 30 Haziran 2018 at 14:14 Şiirlerinizi… ( http://u0i.626.myftpupload.com/4778-2/ )“ Merhaba Alper bey. Teşekkür ederim. Daha önce dönme fırsatım olmadı. Benimki sadece hobi. Okuduklarım beni bazen yazmaya yöneltiyor, bir kahve molasıyla start alıyor. Daha önce haberX’te takılırdım. Onlar dükkanı kapatınca ara verdim. Sonra burayı keşfettim. Yazdıklarım çok çeşitli konularda olabiliyor. Çoğu zaman yazdıkça uzadığı için nokta nokta koyup ayırıyorum. Genellikle gülüp geçilecek şeyler, ancak beğeni aldıĝım da oluyor. Belki ilerde beğenen bir yayınevi denk gelirse ciddi ciddi gözden geçirilir (torna tesviye!) bir şekle şemale gelebilir. Nokta nokta bıraktığım yerlerde epey yazdığım ayrıntılar var, konu dallanıp budaklanmasın diye dahil etmedim. Mesela, buradakiler Mehmet Akif’ten ile ilgili kısımlar. Sn. Koru ondan bahsedince tıklayıp detaylara girdim ve internette ufak bir gezintiden sonra cenazesinin o zamanki yönetim tarafından bir garip muamelesine tabi tutulduğunu öğrendim (muamele olacak şey deği!). Tamamen tesadüfen 3-5 İÜ öğrencisi at arabasında o alelade/örtüsüz tabutta yatan garibin Mehmet Akif olduğunu öğreniyor ve cenazeye sahip çıkıyor. Cenaze o sahip çıkmışlıkla milletin büyük oranda katılımıyla layık olduğu şekilde kaldırılıyor. Yani, epey duygulandım doğrusu. O zamanlar büyük hatalar/ ihmaller olmasaydı, bugün hakkında şikayet edilen bir Erdoğan hükümeti olabilir miydi!? Akıl-İman sentezi o eski dönem için belki daha da gerekliymiş. Bu dönemde de gereksiz değil çünkü yola devam derken hatalara da devam ediliyor (bence). Onun için yazmaya/eleştirmeye de devam…. Iyilikler/iyi günler dilerim…

  16. Hamza bey merhaba, bugün ben yorum yazmamaya karar verdim, ve sadece sizin için bazı linkler ile birlikte birde mektuptan bir bölúm kopiledim. Bunlara bir göz atabilirseniz dünkü yazınızdaki belirtiğiniz bazı beklentilerinizin cevabinida belki bulabilirsiniz.
    İyi okumalar
    Çakicinin mektubu
    Sayin Cumhurbaşkanım siz bu millete hizmet etmek için seçildiniz. Bu milletin
    hizmetkarı olursanız Allah yardımcınız olsun benim için her türlü ve heryerde kullandığım bu sözlerim sizleri rahatsız ettiyle , ya kininizi bilinç altınızda ki labirentlere kilitleyin yada beni öldürtünüz. Diyorsunuz ya ‘’aslen Doğu Karadenizliyim, Kasımpaşalıyım ve aktif mücadele ettim’’ 12 eylül öncesi bir iki gün hapis yatmakla nasıl aktif mücadele ettiniz? Benim gibi ailesinden iki şehit vermiş, bombalama ve kundaklamaya maruz kalmış, arkadaşlarını gözünün önünde kaybetmiş biri olarak üç ay boyunca işkence görüp dört yüz komünistle tek ceza yattınız mı? Yakın arkadaşınız Selahattin Yazıcı bunlara şahittir hatta manevi abiniz olan, yarı yolda bıraktığınız Erdoğan Aslan benimle hapis yatmış bir dostumdur. Ama siz dostlarınızı yarı yolda bırakıyorsunuz. Merhum Adnan Şenses’in cenazesine bile gitmediniz. Dost büyük suç işlemediği sürece ufak tefek hatalar görülmez. Kalkavan yüzünden benimle aranız açıldı, ama siz onun cenazesine gitmediniz. İnsan büyüdükçe, güce eriştikçe nefsine teslim olmayıp ufak tefek şeyleri görmez ise o zaman bu aziz milletin gönlünde taht kurar. Hala mı bu günkü Kartal Eğitim Ve Araştırma Hastahanesi kumpasını kuranlara hesap sormayacaksınız? Saygılarımla arz ederim .23.01.201
    İnternette şöyle bir araştırma yaptim entersan mektuplar ve neler neler.
    http://www.rizenabiz.com/m/?id=2790
    https://www.turkeytoday.net/2016/11/alaattin-cakicida
    n-erdogana-sahte-sulatan-rizeli-yezid/
    https://odatv.com/annemle-helallesme-mi-rizeli-yezid-mi-engelliyor-1311141200_m.html
    http://egeninsesi.com/m/haber/143911-cakicidan_erdogana_gitgel_akilli.

    • nurdan hanım merhaba. Bugünkü yorumunuzu neden yazdığınızı anlamadım doğrusu. bir de bunları neden bana hitaben yazdığınızı da anlamadım.

      • Mesai arkadaşın için bir tutam empati lütfen hamza bey
        Yalamaya başlamadan önce aldığı uyuşturucuyu biraz fazla kaçırmış işte…

Yoruma kapalı.