‘Mehdi’ konusu önemlidir.
Museviler uzun yıllar ‘Mesih’ adını verdikleri bir kurtarıcı beklediler; kendi aralarından yeni bir peygamber –Hz. İsa– geldi; Hz. İsa’nın peygamberliğini kabul eden ilk Hıristiyanlardan başlayarak onu ‘kurtarıcı’ bilenler kendisinden ‘İsa Mesih’ diye de söz ettiler; ama Museviler Hz. İsa’nın ‘Mesih’ olduğunu kabul etmedi.
Hala ‘Mesih’ bekler dindar Museviler…
Onların etkisi altına giren kalabalık bir Hıristiyan kitle var ABD’de; onlar bu etki altında ‘İsa Mesih’ inancından vazgeçip kendileri de Museviler gibi esas Mesih’in kıyametten önce geleceğini itikat olarak benimsemiş bulunuyorlar.
Gelecek ve bütün dünyayı ‘Judeo-Christian’ yapmayı amaçlayan kıyamet savaşına sürükleyecek…
‘Evanjelist’ sözcüğü bunu ifade ediyor. ‘Evanjelist’ demek, Hıristiyan olduğu halde Hz. İsa’nın Mesih olduğunu kabul etmeyen ve ‘gerçek Mesih’in Musevilerin inandığı gibi kopacak kıyamet öncesinde ‘kurtarıcı’ olarak geleceğine inanan insan demek…
ABD’de milyonlarca bu inanca sahip Hıristiyan var.
Her düşünce saygındır, her inanç kendini ifade edebilmelidir; ancak ‘Mesih’ inancının kıyamet ile irtibatı sebebiyle ‘Evanjelist’ inanış sahipleriyle ilgili dikkatli olmak gerekiyor.
Sebebi şu: Böyle bir inanç, otomatik olarak, Mesih’in geldiğini bizzat görme arzusunu da kamçılıyor. Mesih’in insanlığı kurtarmak için geleceğine inananlar, en basitinden kurtarılanlar arasında olabilmek için kıyametin koptuğunu kendi hayatlarında görmek, ‘Kıyamet Savaşı’na (Armageddon) tanıklık etmek de istiyorlar.
İstemek ayrı bir şey, bunu sağlamak için gayret etmek ise ayrı bir şey…
‘Mesih’ inancına sahip ve kendilerinden ‘Evanjelist’ olarak söz edilen kişilerden etkili bazıları, hal ve davranışlarıyla, kıyametin bir an önce kopması için çaba da gösteriyorlar.
Daha doğrusu, ABD’de son 20-25 yıldır yönetim mekanizmaları içerisinde bulunan bazı isimlerin çabalarını onların ‘Evanjelik’ inanışlarıyla bağdaştıran siyasi yorumcular var.
George W. Bush döneminde savunma bakanlığı görevi verilmiş Donald Rumsfeld sözgelimi, emrindeki üst düzey bürokratlarla her sabah birlikte İncil okuyarak mesaiye başlardı. Evanjelik inanca sahip olduğu bilinen o ismin görevde bulunduğu sürede ABD’yi kıyameti zorlayacak bir yöne doğru sevk edecek biçimde davrandığı hep ileri sürüldü.
Sadece onun da değil; onu savunma bakanlığı görevine getiren George W. Bush’un kendisinin ve hatta yardımcısı Dick Cheney’in de ‘Evanjelist’ oldukları yönünde tespitler yapanlar çıktı.
Aynı yorumcular Donald Trump için de benzer tespitlerde bulunuyorlar…
‘Mehdi’ tartışmasını izlerken benim aklıma bu paralel düşünce tarzı geldi.
Bizim coğrafyamızda da ‘Mehdi’ diye anılan birinin kıyamet öncesi geleceği yolunda inanışa sahip olan kitleler var. Bazılarına göre Şii inancındaki kayıplara karışmış 12. İmam olacak bu kişi, bazıları ise Hz. İsa’nın yeniden diriltilerek gönderileceğine inanıyor…
İslam dünyasının büyük çoğunluğunu teşkil eden Sünni kesimin din alimleri arasında sadece küçük bir grup ‘Mehdi’ inancının İslami olduğu görüşünde; sayıca daha fazla alim ise bu görüşü paylaşmıyor.
Dolayısıyla da, “Mehdi’nin gelmesi yakın, biz de buna kendimizi hazırlayalım” diye bir düşünce fazla taraftara sahip değil Sünni dünyada.
Fakat yine de dinler ve mezhepler arası zihni geçişler yaşanabiliyor.
Bir zamanlar önemli bir siyasi kişinin yakını profesör unvanı da bulunan bir üst düzey bürokratın bu inanışa sahip olduğu ve emekliliği sonrasındaki hayatını böyle bir beklenti içerisinde geçirdiği söylenilirdi.
Şu da ilginç bir anekdot olabilir:
Geçen haftaya kadar Güneş gazetesinin yayın yönetmenliğini yapan Turgay Güler’in vaktiyle bir roman denemesi olmuştu. Romanın adı ‘Mehdix’ti.
Romanda Türkiye eksenli bir kıyamet manzarası anlatılıyor. Dış tahriklerle Türkiye zor duruma düşürülüyor. Siyasetçiler ile asker-sivil bürokrasi felç hale geliyor.
Şu satırları okuyalım:
“Genelkurmay Başkanı, Başbakan’ın acil daveti dolayısıyla Gölcük Donanması’ndan ayrılarak Ankara’ya döndü. Çünkü ülke toz dumandı. Bankalar birer ikişer kapanıyordu. İşsizlik korkunç boyutlara ulaşmıştı. Ülkedeki fabrikalar şalterlerini indirmeye başladı. Ekonomik göstergeler dibe vurdu. Açlık, sefalet kapıya dayandı ve hükümetin yapacak hiçbir şeyi yoktu. Başbakan bu yüzden Paşa’yla görüşmek istedi.”
Turgay Güler’in romanında ‘Mehdix’ diye andığı kişi bir siyasi değil; Genelkurmay başkanı. Mehdix siyasete yol gösteriyor. Ekonomiyi düze çıkarmak için bulduğu formül, romanın yayınından yıllar sonra Suudi Arabistan’da Muhammed bin Salman tarafından uygulanan, ülkeyi soyduğuna inanılan iş hayatından kişilerin servetlerine el koymak…
Neyse. Görüyorsunuz, ‘Mehdi’ tartışması beni nereden nereye getirdi.
[Konu aslında son yıllarda Diyanet’in ve İlahiyat camiasının da ilgi alanına girmiş bulunuyor. Diyanet’in Din İşleri Yüksek Kurulu 2012 yılı Haziran ayında bu konuyu bir çalıştayda ele aldığı gibi, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi de bir yıl sonra (Mayıs 2013’te) düzenlediği geniş kapsamlı bir sempozyumun bir oturumunu bu konuya ayırmıştı. Sempozyumun tebliğlerine internet üzerinden ulaşılabiliyor.]
ΩΩΩΩ