Sadece soruyorum: Siyasetteki tıkanıklık üzerinde pek durulmayan olumsuz bir özelliğimiz yüzünden olmasın?

6
Reklam

Fırsat düştüğünde hep anlatırım: En iyi kitap okumalarımı askerlik görevimi kısa dönem olarak yerine getirdiğim Tuzla Piyade Okulu’nda yapmıştım. Hepi topu 3,5 ay geçirdim asker ocağında; onun ilk iki haftası sürekli sahada eğitim yüzünden iflah kesiciydi. Ancak ondan sonraki günler ve haftalar boyunca her gün neredeyse bir kitabı okuyup bitirdiğimi iftiharla tekrarlarım.

Ayrıntıya girmeyeceğim. Akşam etüd saatleri, benim için, gündüz eğitim alanında komutanın ‘Yat’ komutu vermesinden sonra ‘Kalk’ diyene kadar geçen arada okumaya başladığım kitabı bitirmek için ideal zamandı.

Teftişte yanlış kitaplarla yakalanmamak için sürekli romanlar taşımıştım Tuzla’ya.

Okumak için illa çok rahat bir ortamda bulunmak gerekmiyor.

Rahat ortam olsa daha iyi doğal olarak.

Şimdi yaz aylarındayız ve pek çoğumuz yıllık iznimizi yaza denk getiriyoruz. Öğrenciler için yaz zaten tatil dönemi. Batı ülkelerinde insanların önemli bir bölümü yaz okumaları için yıl boyu kitap biriktirir. 

Konuyu aklıma getiren de, takip ettiğim yabancı gazetelerin, henüz yaz ufukta görünmemişken başlattıkları ve günümüze kadar da sürdürdükleri, ‘yazın okunacak kitaplar’ konusundaki ayrıntılı yayınları oldu. O ülkelerde insanlar tatil geçirdikleri yerlere bazen bir valiz dolusu kitapla giderler. Tatil beldelerindeki kitapçılarda mutlaka ‘yazın okunacak kitaplar’ bölümü bulunur. Plajlarda insanlar denizde geçirmedikleri vakitlerde gölgede kitap okurlar…

İçinizde şaşıranlarınız vardır, ama o ülkelerde kısa-uzun yaşayanlar kitabın günlük hayatın en önemli bir parçası olduğunu bilirler.

Reklam

Uzun süreyle yaşadığım ilk yabancı kent olan Londra’da, metro ile seyahat sırasında, telaş içerisinde geçecek günün okuyarak başladığına şaşkınlıkla tanıklık etmiştim. İşe gider ve işten dönerken pek çok insanın elinde bir kitap veya gazete vardır; ayakta kaldıklarında bile okumadan duramazlar…

Bizim basın tarihimizde birkaç kez teşebbüs edilip ilgi görmediği için kısa sürede terk edilmiş ‘tabloit’ boy gazete Batı’da yaygındır. Tabloit normalin yarısı boyutunda gazete demek. Küçük gazete boyutu toplu taşım araçlarında daha kolay okuma sağladığı için Batı’da yaygınlık kazanmıştır.

Son durumu bilmiyorum, ama İngiltere’de bir ara bütün ciddi gazeteler de, hafiflerle rekabet edebilmek için, toplu taşım okuruna cazip gelsin diye, küçük boy olarak da yayınlanmaya başlanmıştı. Times, Guardian hem büyük hem de küçük boy baskılarla okur karşısına çıkardı. 

Pek çok ülkede kitaplar bir ciltli olarak piyasaya çıkar bir de karton kapakla. Ciltli nüshalar kitabı rahat ortamlarda okuyacak olanlar içindir; karton kapaklı daha küçük ebatta basılmış olanlar ise metro veya otobüs gibi dar mekanlarda okunabilmek için…

Dünyayı kitap ekseninde ikiye ayırmak mümkün gibi görünür gözüme: İnsanları okuyan ülkeler ile okuma özürlüsü olan insanların ülkeleri… İlk gruba girenler genellikle ikinci gruptaki ülkeler üzerinde tahakküm kurmayı da başarırlar. İkinci gruptakiler ilk gruptaki ülkelerin ürettiği ürünleri satın alırlar; kendileri az üretmekte, çoğunca tüketmektedir. İlk gruptaki çok okuyanı bulunan ülkelerin insanları mucittirler aynı zamanda; ikinci gruptaki okuyanı az ülkelerinde yaşayan insanların patent sayısı ötekilerin yüzde biri oranında bile değildir.

İlk gruptakilerin kitap okumakla geçirdikleri zamanı ikinci gruptakiler onları suçlamakta harcarlar.

Her yıl tek bir kitap yazarak krallar gibi yaşayabilenler hangi ülkelerin yazarları, herhalde tahmin edersiniz.

Ülkemiz internetin sağladığı imkanlar sayesinde okumadan yazanlar ülkesi haline de geldi.

Reklam

Kamuoyu yoklamaları kişi başına düşen kitap alma ve okuma oranlarının ülkemizde çok düşük olduğunu gösteriyor. Ders kitabı dışında tek bir kitabın kapağını çevirmeden eğitimlerini tamamlamış üniversite mezunlarımız var. Kitap hayatımızda hiç önem taşımıyor.

Garip, ama gerçek. Durumumuz bu konuda hazin.

Kolay etki altında kalıyoruz, önyargılıyız, değerli vakitleri zayi etmekte üstümüze yok.

Bu özelliklerimiz dünyaya bakışımızı da, güncel  olaylara bakışımızı da, siyasi hayatımızı da hatta hayati değerdeki kararları da olumsuz etkiliyor.

Süratle bu kısır döngüden kurtulmamız şart.

ΩΩΩΩ

Reklam

6 YORUMLAR

  1. Neden az okuyoruz?
    Türkiye’de iki basın türü vardır. Laik basın ve İslami basın. Laik basın Türkiye’yi değil sömürü ülkelerini anlatmaktadır. Onların dünyayı sömürmesine hizmet etmektedir. Halkımız bunu içsel olarak bildiği için okumamaktadır. İmamoğlu seçilmişse halkımızın okuma özürlü olmasından seçilmiştir. Milli olan fısıltı basını hakim gelmiştir.

    İslami basın ise bin sene önceki olayları romanlaştırıp halka sunmaktadır. Halk böylece İslam’dan da soğumuştur. İslamiyet bir masal ve satır olmuştur. Osmanlılar zamanında da halk İslamiyet’i öğrenmiyordu çünkü camideki hutbeler bile Arapça idi.

    Sonuç olarak, Türkiye okuma özürlüsü ise bu, halkımın bir kusuru değil yazarlarının özürlü olmasından ileri gelmektedir.

    Yapılacak iş günümüz Türkiye’sini ele alan bir basının oluşturulmasıdır. Bunu Ocak Medya da başaramamıştır. Ocak Medya susturuldu. Fehmi Koru’ya sınırlı kalması şartı ile izin verildi.

    Semt kooperatifleri kurulacak. Sadece semt kooperatif topraklarının okuduğu kitaplar basılacak. Semtlerde, birlikte her gün okunacak. Halkımız okumama hastalığından kurtulacak.

  2. Askerdeyken çok olmasa da kaliteli kitaplardan istifade etme imkanım olmuştu.Cezaevindeyken çok daha fazla kaliteli kitap okuma imkanım oldu.Mesela hayatımda okumadığım kadar tefsir,meal,hadis kitapları da okudum.Sıkıntı çoktu ama düşünme imkanım da çok oldu,ufkum açıldı,artık her konuya çok daha farklı yaklaşabiliyorum.Cezaevine giren arkadaşlar ekseriyetle okumuş çocuklar olduğundan kütüphaneden sorumlu infaz memurlarının aşırı kitap talebinden serzenişte bulundukları bile oluyordu.Çok zaman istediğimiz kitapları”başkasında olduğu” gerekçesiyle alamıyorduk.Koğuş içinde değiş tokuş yaparak biraz daha fazla okuma imkanı da yakalayabiliyorduk.Dışardan kitap istemek ise gerçek bir sorundu.Bağlanan prosedür ve önceden denetim amaçlı okunacağı gerekçesiyle imkansıza yakın bir durumdu bu.Şu kadarını söyleyeyim, şu an cezaevleri bolca okuma ve düşünme eylemi gerçekleştiren çok sayıda masum tarafından işgal ediliyor.Ben binde dokuzyüzdoksandokuzbuçuğunun aklanacağından da eminim.Memleketin aydın ihtiyacını bu insanlar karşılayacaktır inancındayım; gerçekten de “her işte bir hayır var” yani.

    Fehmi beyin “Kolay etki altında kalıyoruz, önyargılıyız, değerli vakitleri zayi etmekte üstümüze yok.

    Bu özelliklerimiz dünyaya bakışımızı da, güncel olaylara bakışımızı da, siyasi hayatımızı da hatta hayati değerdeki kararları da olumsuz etkiliyor.

    Süratle bu kısır döngüden kurtulmamız şart.” şeklindeki tespitleri çok mühim,aynen katılıyorum . Buna bir ilave de ben yapayım.EZBERE KONUŞUP,EZBERDEN YAZANIMIZ DA ÇOK.Yargının kararlarının da -bugünlerde- fevkalade ezberden olduğunu da belirterek noktalayayım.

    • Uğur bey! sizin yorumunuzu okuyunca, esas suçlular kendilerini temize çikarmak için suçsuzlari iftira ile hapislere tıktiklarini dünkü Ingilizce yayın yapan bir haber siteinde okudum.
      O haberde genelkurmay baskanlığı bilgisarayinda 15 Temmuzla ilgile bir belge çikmiş, belgenin komisi iler birlikte yayinlamişlar.

      “O haberin ingilizce linki.”
      https://www.nordicmonitor.com/

      Buraside ayni haberin ingilizceden Türkçeye çevrilmiş
      Bir bölümü.

      Belgenin sahihliği bilirkişi raporlarıyla da tescillendi.
      Gizli” ibareli word belgesi, Genelkurmay bilgisayarlarında bulundu. 15 Temmuz davaları kapsamında görülen davalarda da belgenin bilirkişi incelemesi yapıldı.”

  3. Bizde el ne dere ve gösterişe önem verılır.
    Zaten eğitim sistemide sıfir.
    Tembelikte ve kendini begenmişlikte Araplardan sonra dünya ikincisiyiz.

    Batılı ülkelerde yılda en az iki kez okullarda ögrencilere kitap okuyup özetini yazma ödevi verirler.

    Bizde kitap okunmadiği gibi okuyanide srvmezler.
    Çocuğu anne yetiştirir.
    Teknoloji gelişdikçe biz cahilleşiyoruz.

Yoruma kapalı.