Seçimden sonra oylarımızın sahibi kim? Hep parti temsilcileri konuşuyor da…

77
Reklam

Bu yazının girişine yerleştirdiğim fotoğrafta gördüğünüz kişi bir yargıç, adı Robert Rosenberg. Elinde tutup büyüteçle incelediği de bir oy pusulası. Fotoğraf 2000 yılından, ABD’nin Florida eyaletinden… Yargıç Rosenberg Florida Yüksek Mahkemesi’nin verdiği karar üzerine makinayla yeniden sayılan oyları bir de kendisi inceliyor…

ABD’nin bazı eyaletlerinde -mesela Florida’da- partilerin aldığı oyların birbirine yakın olması durumunda yeniden sayıma gidilmesi bir zorunluluk. 2000 yılında yapılan başkanlık seçiminde, Al Gore‘un George W. Bush karşısında yenilmesi Florida’da haftalar süren yeniden sayımlar sonucunda oldu.

Önce makinalarla yeniden sayıldı oylar, sonra Gore cephesinin talebi üzerine tek tek elle sayıldı.

Dönüldü, bir kez daha sayıldı.

Bush ilk başta Gore‘dan 1784 oyla ilerideyken, sayımlardan sonra bu sayı 327’ye düştü. Bir kez daha sayım yapılacakken, Yüksek Mahkeme yeniden müdahalede bulunarak eyalette Bush‘un kazandığını ilan etti.

Tıpkı 2016’da yapılan seçimde Donald Trump‘ta bir kez daha yaşandığı üzere, 2000 yılındaki seçimde de, rakibinin ülke çapındaki oyları Bush‘tan daha fazla olduğu halde, ‘ikinci seçmen sistemi’ yüzünden, ABD’de başkanlığa Bush seçilmiş oldu.

Orada olan burada da olabilir, ama…

Neden böyle bir giriş bu yazıya?

Reklam

Sebebi belli: İstanbul ve Ankara’da CHP adaylarının oylarının önde çıkması AK Parti’nin itirazlarına sebep oldu. Oylar yeniden sayılıyor. Önce geçersiz oylar sayıldı, sonuç fazla değişmedi; şimdi de bütün oyların sayılması gündemde.

Bu durum da CHP cephesinden tepkiler çekiyor.

Her iki tavır da aslında anlaşılabilir.

Sonuçta, kazandığı Yüksek Seçim Kurulu (YSK) başkanı tarafından da ilan edilmiş olan adaylar mazbatalarını alıp bir an önce göreve başlamak istiyorlar ve sayımlar sırasında haklarının gasp edilmesiyle sonuçlanabilecek bir gelişme yaşamak istemiyorlar.

Buna karşılık, oyları rakiplerinden az çıkmış adaylar ile partileri de, ilk sayımda yanlışlar yapılmış olabileceği görüşüyle ve bu durumun düzeleceği umuduyla yeniden sayımın sürdürülmesini arzu ediyorlar.

YSK da iki arada kalmış durumda. Bir önceki yerel seçimde benzer itirazlarla ilgili kararlarını değiştirmeleri de ayrıca tepkilere sebep oluyor.

Oysa, YSK, anayasa ve yasalar tarafından özel yetkilerle donatılmış bir kurum; görüşünü her durumda değiştirme yetkisi de var ve kararları aleyhine hukuki bir süreç de imkansız.

Her yetki ve salahiyet kurumlara ek sorumluluk ve yükümlülük de getirir. YSK’nın da anayasa ve yasaların kendisine tanıdığı hukuki çerçeveyi hiç zorlamaması beklenir.

Reklam

Yeniden sayımda şahsen herhangi bir mahzur görmüyorum. İçe sininceye kadar da sürdürülebilir sayımlar. Ancak yine de güven unsurunun zedelenmesinden kaçınılmak gerekir. Ülkemiz 1950 seçimlerinden bu yana kimsenin ve hiçbir partinin hakkının yendiğini iddia edemeyeceği bir güven havasının hakim olduğu seçimlere sahne oluyor. Bu güven unsurunun zedelenmemesi seçimi kimin kazandığından çok daha önemli.

Günlerden beri oy pusulalarının topluca bulundurulduğu mekanların önünde insanlar bekleşiyor. Nöbet tutulma ihtiyacı duyuluyor. Geceli-gündüzlü. Milletvekilleri ve parti yetkilileri de sayıma nezaret etmek üzere hareketlenmiş durumda.

İnsanlar da gün boyu yapılan sayımla ilgili açıklamaları televizyonlar karşısında heyecanla bekliyor.

Kaçınılması gereken tavırlar

Burada bir noktaya işaret etmekte yarar var: Seçim gününe kadar partiler sürecin en önemli unsurlarıdır; ancak seçim gününden başlayarak sonrasına da uzanan süreçte artık partilerin müdahalesi söz konusu olamaz. Seçim sonrasında sürecin sahibi bir yargı organı olan YSK’dır. Bu sebeple de, sayım YSK’nın gözetimi altında yürütüldüğü için, elde edilen sonuçlarla ilgili bilgilerin de YSK veya YSK’nın yetki verdiği kişiler tarafından açıklanması gerekir.

Oysa seçimin tarafı olan partilerden geliyor açıklamalar ve bu da kafa karışıklığına, daha da önemlisi kafa karıştırıcı iddiaların ortalığı teslim almasına yol açıyor.

Partilerin bundan kaçınması gerekir.

Ayrıca, yine partilerin, nihai açıklama yetkili kurul (YSK) tarafından yapılana kadar, seçimi kendilerinin kazandığı görüntüsünü vermek amaçlı oldu-bittilerden de kaçınmaları şarttır.

Teşekkür posterleri de, Anıtkabir ziyaretinde defterin ‘belediye başkanı’ sıfatıyla imzalanması da yanlıştır.

Şahsen ben, şu aşamada, en yukarıda sizlere sunduğum fotoğrafta olduğu gibi, bizde de, bir yargıcın elinde büyüteçle oy pusulasını titizlikle incelediğini gösteren bir fotoğraf görmeyi yürekten arzu ediyorum.

Her şeyin emin ellerin kontrolu altında bulunduğunu, alınacak sonucun da tarafsız bir kuruma ait olduğunu bilmek istemem aşırı bir duygu mudur sizce?

ΩΩΩΩ

Reklam

77 YORUMLAR

  1. Merhaba hagayret bey,büyülteçlerde yanlış tutma diye bir şey olmaz çünki hangi taraftan bakarsanız bakın objeyi büyütür,düzelteyim dedim.

    • Ben bi ara büyüteçle güneşe bakiim dedim artık küçülttü mü naaptı; nerdeyse lazerli göz ameliyatına dönüyordu olay:(

  2. 1) Seçim sonuçları yandaş yazarları ve trolleri üzdü. Bizleri ise pek sevindirdi. Ülkemiz için hayırlı olsun.
    2) Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisi, partisi ve ülkesi için en iyi değerlendirmeleri yapabilmesini diliyorum.
    3) Kin, nefret, öfke, kibir… Bunlar Müslümana yakışan şeyler değil. Yalakalık ta öyle. Erdoğan “Kalplere yeterince girememiş” olmaktan bahsetti. Naçizane bir öneride bulunmak isterim: Erdoğan bence yandaş basının ve trollerin ipini çekmeli. Negatif elektirik üretiyorlar. Ülkeye, millete, AKP’ye bir katkıları ve faydaları yok. Zararları ise pek çok.
    4) Ben epeydir yeni bir parti bekliyorum. Metal Yorgunluğu denilen şey aslında bir kirlenme ve zehirlenme. Kan deveranı olması için yeni bir partiyi sağduyulu herkes bekliyor. Kirlenmemiş siyasetçilerin altında toplanacağı bir çatı.
    5) Cuma namazından sonra Erdoğan son gelişmeleri değerlendirdi. Söylediklerine dikkat etmedim. Ses tonu idi dikkate değer olan. Farklı bir tondu. Ses tonundaki bu farklılığın davranışlarına ve icraatlarına da yansımasını dilerim.
    6) Dil devriminden bir süre sonra Atatürk hata yaptığını anlıyor ve “Dili bir çıkmaza sokmuşuz” diyerek hatasını dile getiriyor. Yöneticiler de insandır, hata yaparlar. Önemli olan iyi niyettir. Erdoğan’ın da “Medya konusunda hata yapmışız” demesini umalım. Medyayı bitirmek, meydanı kalitesiz yandaş yazarlara ve trollere bırakmak! Büyük bir hatadır. Bu kirliliği görebilmek lazımdır.
    7) Bu ülkede düzgün insanlar var. Hanefi Avcı bunlardan biri. Fetö’nün baştacı olduğu dönemde yazdığı kitapla Fetö tehlikesine dikkat çekti. Fetö de Avcı’yı “sol terör örgütüne üye” olmak suçundan hapse koydu! İşte bu Hanefi Avcı, karşısında Mehmet Metiner gibi yandaşların da olduğu bir ortamda “Ahmet Altan’ın hapiste ne işi var!” dedi. Bunun Fetö ile mücadele olmadığını söyledi. Avcı gibi adamlardan vatana millete daima fayda gelir. Hapisteki Ali Bulaç için iki kelam edemeyen Mehmet Metiner gibilerden kimseye fayda gelmez.
    8) Medyayı bitirmek Türkiye’ye kötülük etmektir. Fikri, irfanı ve vicdanı hür yazarları karalamak veya susturmak yanlış ve çirkin bir hamledir. Yandaş yazarların fikir diye hakikat diye Türkiye diye bir dertleri yok. Bunu saptamak çok kolay: Yandaş yazarlar servetlerini açıklasınlar. Siyasetçiler gibi. Vatandaş görsün yandaş yazarların mal varlıklarını ve aldıkları maaşı. Normal bir kazanç mıdır kazandıkları?
    9) Yandaş yazarları iki türlü imtihan edebiliriz: a) Kazançları kesilir veya azalır, b) Servetlerine el konur. Bir nevi varlık vergisi! İki durumda da kalemlerindeki değişmeyi gözlemleriz. Eğer bu durumlarda kalemlerinde bir değişme, eğilme, kırılma, büzülme, dönme vs. olmaz, istikameterini bozmazlarsa o zaman bu yazarlar karakterli ve cibilliyeti düzgün insanlar demektir, yamukluk ve fesatlık bendedir.
    10) Seçimlere müdahale edildi, hile yapıldı, Fetö ve ABD, Reis’e operasyon çektiler, sandık darbesi yaptılar… Sandıktan AKP çıkmayınca Dış ve İç Mihraklar; kendileri çıkınca Milli İrade!
    11) Bir öneri: Ekrem İmamoğlu, Mazbatasını alınca kameralara sallayarak şu mısraları okumalı: “Surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes / Ey kahpe rüzgar artık ne yandan esersen es!”

    • 12 den vuramamışsın 11 de kalmışsın!

      12) Ekrem İmamoğlu’nun mazbatasını henüz almadan, soluğu Anıtkabirde almasında bir mukaddesat göremedim şahsen. Dileyelim ki İmamoğlu CHP’nin doktrine etmesiyle taa başlangıçta bir zehirlenme olayı yaşamasın. Eline tutuşturulan Atatürk resimleriyle surda gedik açılmaz! Şayet üç-beş gün sonra mazbatayı alırsa ertesi gün CHP’nin doktriner mukaddesatıyla karşı karşıya kalacak. Böyle bir durumdan kurtulmak için bir süre sonra istifa edip “Bağımsız” aday olsa çok daha iyi eder. Bunu yaparsa bir sonraki seçimlerde oylarını %50 arttırır. İçki sigara içmiyorsa yaşı da oldukça müsait….

  3. En alttaki eleştiri yorumu uzun, ancak AKP’nin seçim sürecindeki ayrıntılı bir karnesi durumunda. Muhsin beyin anlattıkları buralarda zaman zaman eleştirdiğimiz konulardan çok daha ayrıntılı. Bunlar partizan veya ideolojik bir mahalle baskısı değil. Bunlar gerçeklerin baskısı olarak hissedilmezse tükenmişliğe doğru “yola devam” denebilir.

    Öyle bir dönemde yaşıyoruz ki önceliksiz her iş kaynak ve zaman israfıdır. Karşı tarafların devamlı kötülenmesiyle iyi olunmuyor. Önümüzdeki seçimlere 4.5 yıl var deniyor. Bu süre iktidarın devamiyeti için toparlanmasına yeter mi bilemem, ama son şansıdır… Kendini tek adamlığa emanet etmiş bir parti bunun bir hata olduğunu anladığında iş işten geçmiş olacak. Kollektif kapasite buysa bunun motoru artık yaşlandı ve paslandı. Hal böyleyken, ülkenin önünde uzun ince ve çetin bir yol var. Ve hatta yol ayrımlarıyla karşı karşıya ülke…. Çok düşünmek, çok çalışmak, az ama isabetli konuşmak zamanı….

  4. Allah aşkına o kadar çok ve o kadar güzel yorumlar yapılmış ki doğrusu ekleyecek hiç bir şey kalmamış ! Bu vesileyle son derece seviyeli ve medenice tartışmalar yapan bütün okuyucuları sevgi ve saygıyla selamlıyorum ! NOT: Yine bu vesileyle şunu belirtmek istiyorum ki okuyucu yorumlarına yer vermeyen yazarlara da yazıklar olsun,onlar ancak monolog yaparlar!

    • Ali bey teşekür ederiz; yazarımız ve okurları, ayrıca birçok yorumcusu gerçekten çok değerlidir. Biz de size çok teşekür ederiz.

  5. Sayın korunun gazetecilikteki ağırlığı su götürmez; dedektiflik yönü de güçlüdür ama mizahi yönü biraz daha mütevazidir. Yazısında yargıç diyerek kullandığı fotoğrafından da anlaşılacağı gibi gözüne götürdüğü büyüteci bile ters tutacak derecede bir acemilikten söz ediyoruz yani:) belli ki halkın verdiği oyları görmek istemeyen ve bunun için de büyüteci küçülteç olarak kullanan bir dedektif taslağı sözkonusu orada… Halbuki baha kıvanç kod adıyla yazdığı dönemlerde dedektif yönü kadar olmasa da zaman zaman muziplikler de yapardı; sırf o sebeple cumhuriyet alıp okurdum yani kendisini..:) dilediğini büyütüp dilediğini küçültebilen bir gözlük modeli var mıdır acaba..?

    • Düzeltme: cumhuriyet değil radikal olacaktı. Gerçi o dönemde; güya “sol” bir gasteye genel yayın yönetmeni yapılan fetöcü e.can sağlıkın da bu çelişkiye cevaben dediği gibi: “ne farkeder ki?”

    • Sn H. Gayret, fotoğrafın çekildiği açıdan ve uzaklıktan büyüteçte bir sorun yok! Yargıç da kendi bulunduğu noktadan odaklanarak oy pusulasının sahte olup olmadığına bakıyor olsa gerek. Ancak bu usülle oy verme işi artık tarihe karışmalı…. Internet üzerinden alışveriş nasıl ki güvenli bir şekilde yapılabiliyor bu iş te mümkün olmalı. Seçimler sessiz sedasız masrafsız ve tantanasız yapılmalı.

      • Sayın h.k. bence de seçimler daha sade ve ekonomik olmalıdır ama dijital ortamlar yeterince tekin midir bilemem? Parmak izi ya da göz kaydı belki işe yarar ama mutlaka elcil bir işlem de olmalıdır diyorum: yani parmak basmak, imza atmak vb…

  6. Fark 17 binlere indi… oy hırsızlığındaki son nokta…..adalet diyenler nerdesiniz….. kim kazanırsa kazansın ama adalet savunucuları nerdesiniz…ortalığı yıkıyordunuz yaw…. izmirde adanada ankarada patlıcan fiyatları da düşmüş…millet aç aç…fakir edebiyatı bittimi yaw… fakirleri çok düşünüyorlar ya…

  7. Karşımızda bir seçim mücadelesi ya da tartışması yok, dostlar. Karşımızda, 2019 yılı bütçesi 23 milyar 800 milyon lira olarak belirlemiş İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, işin içine rantlar da girdiğinde trilyon liralara varan muazzam zenginliğinden vaz geçip geçmeme mücadelesi ve savaşı var.

    Seçimlerin yenilenmesi çığırtkanlarının başında Sabah Gazetesi ile Akşam ve Star Gazetesi yazarlarının gelmesi boşuna değil. Bunların hepsi, onlarca vakıf dahil, her iki seçim öncesi gazetelere ilan verip Cumhur İttifakı’na destek çağrısında bulunan cemaatler dahil, İstanbul Belediyesi’nin muazzam kaynaklarından besleniyor.

    AK Parti il ve ilçe teşkilatları adı verilen devasa makinenin yakıtı da buradan geliyor. Yaygara bundan. Birileri bu muazzam olanaktan vaz geç(e)miyor, diğerleri suyun başına gelmek istiyor.

    Mesele budur.

    • Bernar Reis sen kaç yorum yapıyorsun ya? 🙂
      Hepsini okumakta biraz külfetli oluyor. Şunları azıcık daha yazsan olmaz mı? Gerçi bu dileğimi daha önce de dile getirmiştim ama olsun.

      • Bir kaç gün daha hoş görmeye çalış, Safa kardeşim 🙂 Seçim geride kaldı, lakin şu her iki tarafın da benzin döküp harladığı İstanbul tartışması yüzünden ağız tadıyla bir seçim değerlendirmesi bile yapamadık. Bir de, yalan yok, yağmurlu döneme girildiği yaşadığım dağlık bölgede. Her taraf çamur deryası, eve tıkıldım kaldım -ya da bir yorumcunun yorumuyla söylersek, yalnızlık başıma vurdu 🙂

        Yakında bir tanesi gün başlarken, diğeri gün biterken iki yorum metnine indirmeye çalışacağım -ama, olur da bu yeni parti söylentileri somut bir yerlere varırsa coşup kontrolden çıkabilir, yine sıklıkla yazıp yeni parti girişimcileri ile Saadet Partisi’ni aynı çatı altında güç birliği yapmaya yüreklendirmeye çabalayabilirim kendimce.

        Sen benim metinleri salla gitsin; vaktin varsa, uzun görünse de bugün Muhsin isimli okurun yorum metnine mutlaka göz at derim. Hayli beğeni topladı o yorum, ve beğeniyi da fazlasıyla hak ediyor. Selamlar

        • Bernar bey! Sizin yorumlarınızı fazla bulan okumasın.
          Bana göre hiçde fazla değıl.
          Sizin gibi Hamza beyde yazmaya başlarsa daha iyi olur.
          Çünkü yazilarinizi zihin açiyor

          (“ya da bir yorumcunun yorumuyla söylersek, yalnızlık başıma vurdu “)

          Yukardaki cümleleyi yazan galiba sizi kendisi gibi zannetmiş… inancli bir insan hiç bir zaman kendini yalniz hisetmez.
          Zaten yalnizda değil, günde en az 5 defa yaratıcısı ile konuşuyor, bir saniye dahi yalniz kalmiyor…..

          Biz sizin yazilarinizi severek okuyoruz.
          Siz yazin çünkü biz okuyoruz!
          Yazilarinizdan rahatsiz olanlar okumasin.
          Esenlikle kalin.

    • Bernar Bey siz tekrar yazmaya basladiginizdan beri bu siteyi daha sık ziyaret ediyorum. Lütfen yazmaya devam edin uzun olsun, biz okumaya razıyız. Kalın sağlıcakla ✋

  8. Seçim sonuçlarını sevinçle karşılamış olmamı destekleyen bulguların bir kısmı, Karar Gazetesi ekonomi yazarı (ki Yeni Şafak gazetesinin ekonomi departmanının başında idi bir aralar) İbrahim Kahveci’nin bugünkü yazısında dile getiriliyor.

    Ankara, İzmir, İstanbul’dan sonra, Türkiye’nin 4. büyük ili Bursa. Cumhur İttifakı’nın oyu %56,86 dan %49,83’e düşüyor ve İttifak Bursa’da çoğunuğu kaybediyor.

    Türkiye’nin 5. büyük ili Antalya’da İttifak’ın oyu %45,08’den %43,02’ye gerilerken, 6. büyük şehir olan Adana’da İttifak oyları %46,43 dan %43,66’ya düşüyor.

    Kahveci, bu durumu şöyle özetliyor: “Kısaca artık ülkenin en büyük 6 iline iktidar bloğu çoğunluğu kaybetmiş durumda.”

    Bundan sonra gelen ve Cumhur İttifakı’nın ipi önde göğüslediği en büyük 7, 8, 9 ve 10. ilde de durum iktidar bloğu açısından iç açıcı görünmüyor:

    Konya’da yüzde 74,94 olan oy oranı yüzde 64,53’e düşüyor.
    Şanlıurfa’da %61,95 olan oy oranı %55,77’ye geriliyor.
    Gaziantep’te ise %64,13 olan oy oranı %53,87’ye geriliyor.
    Kocaeli’de ise %59,65 olan oy oranı %50,09.

    Kahveci’nin çıkarsaması çok açık: “İktidar bloğunu taşra ayakta tutuyor.”

    Hem bir yıl önceki öngörülerimi doğrulayan, hem de benim açımdan son derece sevindirici bir tablo bu. Muhtemelen, İstanbul etrafında koparılan firtına dindikten sonra, yeni partinin Türkiye’ye ne getirip getirmeyeceğini tartışacağız.

    Konsensüs araştırma şirketi genel müdürü Murat Sarı, seçimden sonraki ilk TV programında, 2020 yılı sonu ya da 2021 yılı başı itibarıyla ülkeyi bir erken seçimin beklediğini söyledi. Kim bilir, belki bu da tartışma konularımıza dahil olur yakında.

  9. Enfes bir yazı olmuş bence, kelimeler itina ile seçilerek kendinize gelin demişsiniz. Kaleminize sağlık.

  10. Aynen öyle, sayın Mümin. Ergenekoncuların en nefret ettiği dört isim say deseniz, hiç tereddüt etmeden sıralarlar: Mümtazer Türköne, Nazlı Ilıcak, Ahmet Altan, Ahmet Turan Alkan. Bunların ömür boyu hapis cezasıyla zindana atılmaları hiç rastlantı değil. Ben burada bu değerli insanları andıkça, karşılığın hep fütursuz küfürler ve aşağılamalar olması da rastlantı değil.

    28 Şubat sürecinde ve sonrasında hizaya girmeyip başınızı en çok ağrıtan siyasal gelenek hangisi idi diye sorarsanız, yanıtlarının ne olacağını adım gibi bilyorum: Yaşadığı sıra tarlasını sürmemize bir türlü izin vermeyen M. Yazıcıoğlu.

    Yeni bir partiye ihtiyacımız var. . .

    • Yanılıyorsunuz, Hırant Dink cinayetinden sonra” bizim tarlayıda sürmüşler” demişti
      rahmetli Muhsin Başkan..

    • baran bey (bu sefer karıştırmadım), meramınızı anlamadım. Ergenekonun yerini pelikanın aldığını mı söylüyorsunuz?

      • Anlasaydın bile gene de karıştırmiicanın bi garantisi yok ama değil mi hamza bey?

      • Hamza bey merhaba! Öyle birşey söylemiyorum aksine Ergenekon’un tarihinde hiç olmadığı kadar güçlendiğine inanıyorum. Yargıtay savcisi “Ergenekon örgütüne rastlanmamıştır” şeklinde mütala verdiğine göre bizimde bu ismi kullanmamızın ne kadar doğru olduğunu bilemiyorum. Adı her ne ise bu yapının siyasal hayatı da içine aldığını zannediyorum. Elimizde somut hiç bir delil olmadan da hakkında konuşmayı doğru bulmuyorum. Biz en iyisi somut delillerden konuşalım mesela linkde ki haberden:
        https://odatv.com/mit-arkadaslarimizi-kacirdi-05041939_m.html

        • Al işte, hem anlamamışsın hem de karıştırmışsın hamzabey; bi de tersinden anlamışsın ki pes doğrusu! Baran sen de git bizim şair h.k.ya falan laf anlat; burası sakat yani…

  11. kumpasin,oyunun içinde olduğunuz u kesin bilmezsem bile bu kumpasin hedefi sevdiğiniz o kadar belliki…bir ayeti kerime de geçen ” bir kavme kızgınlıginiz sizi adaletsizliğe sevketmesin”i hatırlatmak istedim.kuzum be ne ara bu hibrit olan karşıt gruba katildiniz? şaka şaka biliyorum.nedeni ni!!

  12. Dikkatimi çeken bir hususu da burada belirtmeliyim:

    Bir kısım Saadet Partililer
    CHP’nin başarısına CHP
    seçmeninden daha fazla sevinmişe benziyorlar.CHP’nin başarısını bir etkinlikle kutlarlar beklentisi içindeyim şahsen.

    Cihangir İslam,adeta yerinde
    duramıyor,CHP’nin başarısı için sosyal medyada müthiş
    bir faaliyet gösteriyor. Kılıçdaroğ’lu bile onun kadar gayretli değil bu mevzuda.

    Tabii tercihlerine karışacak değilim,paşa gönülleri bilir.
    Sadece bir durum tespitinde
    bulunuyorum.

    • KOSKOCA,DEVASA, MİLYONLARCA DÖNÜMLÜK SÜPERMARKETİN HİSSEDARISINIZ.Bunca gailenin içinde,Mahallemizin 3-5 metrekarelik mütevazi bakkaliyesinden,3-5 kuruşluk hasılatından,3-5 müşterisinden niye rahatsızlık duyuyorsunuz ? Size kanaatı,helal hasılatı mı hatırlatıyor ? 27 bin eksiği tamamlamak için lazım mıydı? Bazen:
      % 2.5,
      %42,5’tan
      büyük olur….

    • Sözü hiç dolandırmadan söyleyebilirim: Bir Saadet Partisi seçmeni olarak, seçim sonuçlarına pek çok sevindim. Tam da öngörmüş olduğum gibi, dindar muhafazakarların partisi izlenimi yaratıp olanca gücüyle milliyetçiliğe abanıp devlet gücü sayesinde yol kat etmeye çalışan AK Parti, zinde güçlerle kurmuş olduğu ittifakın bedelini MHP’ye oy kanamasıyla, dindar yığınların gözünde samimiyetini ve sahiciliğini yitirerek ödüyor: Bahtiyarım.

      Şimdilik oy geçişi AK Parti’den MHP’ye doğru, ittifak içinde kalıyor. MHP’nin ilk fırsatta ittifakı bozacağından hiç kuşkum yok. Kurulacak yeni bir kitle partisi, dindarlık kisvesi altında seküler çıkar guruplarına hizmet eden AK Parti’yi boşa düşürecek. Birilerinin yaşadığı korkunun nedeni bu. Eldeki her istismar olanağını tepe tepe kullanarak Saadet Partisi’nin saygınlığına gölge düşürme çabası da boşuna değil.

      Bir yıı aşkın süredir, giderek azalan bir umutla, Saadet Partisi liderliğinin ve ortak aklının oyunu bozma cesaretini göstermesini bekliyorum. Çok yazık ki, dar ve ufuksuz geleneksel yaşlı kuşak, atması gereken adımları atmıyor. Erdoğan ve AK Parti’den gelen salvolara teslim olup, AK Parti’nin çözülmesiyle oy oranlarını katlayarak artıracağıyanılsaması içinde zaman ve zemin kaybediyor.

      Sivil, ahlaklı dindar yığınların omuz verecekleri bir kitle partisi seküler vesayetçilerin oyununu bozar. Şimdilik bir Saadet Partisi seçmeni olarak, önümüzdeki tablodan en az Cihangir İslam kadar memnun ve mutluyum. Bu sevinci, CHP’nin aldığı sonuçlara yönelik bir sevinç gibi göstermeye çalışmak ise, artık kabak tadı vermiş bir manipülasyon girişimi.

      Cihangir İslam, Ömer Faruk Ünsal, F. Gergerlioğlu, Hüda Kaya, bugün Karar Gazetesi’nde bir araya gelen onurlu muhafazakar yazarlar, F. Koru ve A. Taşgetiren gibi isimler, dindar muhafazakarların vicdanı ve ahlakıdır, adalet ilkesinin sesidir. Milliyetçi hamasetle aldatmaca miyadını dolduruyor. Bu isimlere ve Karar Gazetesi’ne yönelik düşmanlığın nedeni de bu.

      Sevincimin nedeni bu, Bekir Bey. Hem paşa gönlüm böyle istediği için, hem de karanlık bulutların yırtılması umudu artarak devam ettiği için.

      Var mı bir itirazınız?

      • Yok,yok! Niye itiraz edeyim.Allah çarşınıza pazar versin.Allah sizi dünyada da ahirette de CHP ile birlikte haşretsin.
        Zaten “Kişi sevdiği ile beraber olacak” nasıl olsa.
        Gördüğünüz gibi birlikteliğinize duacıyım.

        Mahalle bakkalınızın hasılatında da gözümüz yok.

        • Bekir bu kafayla 4,5 sene sonra Başkanlık da gider haberin olsun. Bence aklınızı başınıza alın. Saçmalamayın. Sizin bu tavırlarınız muhalif seçmeni iyice iktidardan uzaklaştırdığı gibi hiç bir işe yaramıyor. Haberiniz olsun. Bence taktiği değiştirin. Böyle gitmez , başkanlık da gider.

          • Davut bey mesele başkanlık değil sen hala anlamadın mı? Bizler zaferle değil seferle emrolunduk; çatlarsak doğuran kısrak utansın! Durmak yok, yola devam..!

        • Muhterem,

          “Onlar Fatiha’yı dahi bilmezler” lafı kime ait ola ki?

          “Onlar” ile haşrolmak mıdır arzunuz?

          Derler adama.

          Bize yine Cenab-ı Hakk’a sığınmak düşüyor Celle Celaluhu.

          Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri gibi.

    • Bekir bey, “küfür tek millettir!” Bunun partisi pırtısı olmaz; al birini vur ötekine… Yeryüzündeki dinler kadar çeşitlilikte din düşmanları da vardır; her ırkın içinden bir miktar kanı bozuk da çıkar! O yüzden, inananlar nasıl kardeşse; ehliküfür de aynı şekilde dayanışmalıdır! Bunda şaşılacak bişey yok..? Didem hanım olsaydı daha güzel ve özlü anlatırdı bu durumu..:)

    • Dün ağız dolusu küfür edenler.Bugün şeriatçı dede diyor.
      Oda Laikçi çevreden aferin alıyor diye pişkince sırıtıyor.
      Saadetçiyim diye tedbir yapan pararlellerde Reisin oylarını bölecek diye sisyaseti iman ile sentezliyoruz numarası yapıyor.
      Kaftancıoğlu ile Domuz sofrasına da otururlarsa şaşırma.
      Eee nede olsa ittifak büyük.
      Aynı ittifakda Kimler var Kimler

      • Bu “Şeriatçı dede” türü aşağılamalarınız dönüp sizi vuruyor, muhteremler. Saadet Partisi’ni İttifak’ınıza sokup yolsuzluğunuzu, kışkırtıcı lumpen dilinizi, adaletsizliğinizi perdeleyemediğiniz için bayağılaşıyor, bayağılaştıkça daha görünür oluyorsunuz. Aynen devam ediniz.

        Sağ-sol kandırmacasıyla milyarları hamuduyla götürme döneminin sonuna geliniyor. Halk yığınları adalet, kardeşlik, hakça bölüşüm, kredi kartları ve tüketim çılgınlığı ile yolsuzluklar yerine üretim ve kalkınma, ahlak ve tevzu talebinin bayrağını yükseltiyor büyük kentlerden başlayarak.

        Korku ve tedirginliğinizi anladığım gibi, bu çocuksu küfür dilini de anlıyorum.

        Devam ediniz 🙂

  13. AK Parti’nin sadece büyük şehirlerde oy kaybına uğradığı, buna karşılık ülke genelinde oylarında bir gerileme olmadığı iddiası ne kadar doğru?

    Benim seçim sonuçları alanındaki asıl ilgi odağım, AK Parti ile MHP arasındaki rekabet. Ben, bu iki parti arasındaki ittifakın pazara değil mezara kadar sürdürüleceği iddiasına inanmayanlardanım. MHP ve Bahçeli’nin uygun zamanda ve uygun konjonktürde ittifakın ipini çekeceğini düşünüyorum.

    Giderek zenginleştirdiği çıkar guruplarının temsilciliğine soyunmuş bir devlet partisi haline dönüşen Erdoğan ve AK Parti’nin, siyaset alanının daraltılması, milliyetçi hamaset, başta adalet gelmek üzere devleti devlet yapan kurumların içinin boşaltılması, kültürel hayatın lumpenleştirilmesi ve şiddet diline teslim edilmesi konusunda MHP ile ortaklaşmış olması dolayısıyla, Erdoğan ve AK Parti iktidarının seçim yoluyla yenilgiye uğratılmasını istiyorum.

    Yeni kurulacak bir partinin siyaset sahnesine dahil olması beni sevindirecek. Böyle bir olasılık, AK Parti’nin seçmen sayısında gözle görülür bir azalma olmasına paralel olarak artacak ya da azalacak. Dolayısıyla, 31 Mart seçimleri sonrasındaki tablonun ne olduğu benim için ilgi ve merak konusu.

    İstanbul Üniversitesi İkitsat Fakültesi’nden hocam, partizanlıktan uzak gerçek bir akademisyen olan Prof. Dr. Seyfettin Gürsel’in okunmaya değer bir seçim analizi yayımlandı T24’de. Gürsel, seçim ittifakları yüzünden her bir partinin erişmiş olduğu oy yüzdesinin hesaplanabilir olmadığı gerçeğini teslim ettikten sonra, gösterlen belediye başkan adayının kimliği gibi yerel aktörlerin rolünü de akılda tutarak, benim önemsediğim kimi çıkarsamalarda bulunuyor.

    Girişmiş olduğu çözümleme, esas olarak, AK Parti ile MHP’nin 31 Mart seçimlerine kendi partileriyle katılmış oldukları 27 il ve merkez ilçedeki oyları üzerine inşa ediliyor. MHP bu 27 merkezin 9 tanesini alırken olağanüstü bir oy artışı kaydediyor. Buna karşılık, AK Parti oylarında gözle görülür bir düşüş var. AK Parti, buralarda, 24 Haziran seçimlerine kıyasla, yüzde 48,5’den yüzde 35,0’e geriliyor.

    AK Parti’nin kazandığı diğer 15 merkezde ise (Gürsel, Sivas, Tunceli ve Adıyaman’ı neden değerlendirme dışı tuttuğunu bir notla açıklıyor), MHP’nin oy oranını yüzde 17,7’den 24,3’e yükselirken, AK Parti yüzde 48,9’dan yüzde 39’a gerilemiş görünüyor.

    Yeni bir parti kurma planı olanlar da, Türkiye’nin seçim tablosuna bakarken sadece illerin ittifaklara göre dağılımı üzerine odaklanmıyorlardır herhalde. . .

    Meraklısına:
    https://t24.com.tr/yazarlar/seyfettin-gursel/bozulan-ekonomik-kosullar-akp-oylarini-etkiledi-mi-akp-mhp-rekabetinde-kazanc-ve-kayip-bilancosu,22143

  14. Binde 2 fark normal bir sayımda yapılabilecek hatadır.
    Bu tür az farklarda tekrar tekrar sayılması da her seçimde olan işlerdir.(Yalova kaç seçimdir böyle).
    Bu istanbul da ilk defa oluyor.
    Bu kadar rahatsız olmanızı anlamıyorum.Bu ne düşmanlık.
    Birde her kılkatan yazan Pensilvenya ahalisine söyleyecek lafım var.
    Ana vatanınızı henüz seçim bitmeden S4000 ve F35 krtlarını açtı hadi oradan destek atın.
    Halk hala ezici çoğunlukla Reisin arkasında.
    Bilin ki bir bahar gelecek ama bu ipi dışarıda olanların baharı olmaycak

    • Dostum sorun,sayılan yerlerin ikinci kez sayılması,insanları geren daha kaç kere tekrar sayılacak olması.Bir kere sayarsın biter ikinci itiraz nedir?

      • Bu ilk kez mi oluyor.Küçük farkla kazılına her yerde bu oldu.
        AK parti %20 oy farkla kazandığında bile akıllarınca trafo,ledi,oyumuz çalındı teranleri dizinler şimdi binde 2 de niye saydırıyorsunuz diyor.
        Siz şaka mısınız ?
        Yok değilsiniz biliyorum.Ne olduğunuzu.
        Tweetler 20 katına

  15. Fehmi Koru’nun,yazılarının
    çoğuna muhalif kalmış bir okuru olarak,bu günkü yazısındaki görüşlerin
    tamamına katılıyorum.
    Şahsen bir vatandaş olarak
    bundan farklı bir şey istemiyorum.

    Bana göre de yeniden sayımda hiç bir sakınca yok.
    Çünkü yeniden sayım yargının
    ve kazanmış ya da kaybetmiş
    görünen siyasi parti temsilcilerinin gözü önünde yapılmaktadır.Bence sayım
    o kadar ikna edici bir şekilde
    sonlanmalıdır ki,kaybeden
    tarafa “Kardeşim ikna oldun
    mu,ikna olmadıysan bir daha
    sayalım” bile denebilmelidir.
    Kaybeden taraf da hangisi olursa olsun,”tamam artık,
    yapacak bir şey yok,ikna oldum,kaybettim,rakibimi
    tebrik ediyorum,hayırlı olsun”
    diyebilmelidir.Bu imkansız
    bir şey değildir.Sonuçta her
    insan evladında şu veya bu seviyede bir hak duygusu
    vardır.

    Şahsen kendi tuttuğum partinin adayının hakkaniyete uygun olarak 1 oy farkla kaybetmesine razı olurum,
    hazsız 1 tek oyla kazanmasına razı olmam.
    Herkesten de bu anlayışı beklerim.

    Yazarımızın yazısının baş tarafındaki resmi görünce
    ilkönce Fehmi Koru zannettiğimi de söylemeliyim.?

  16. BU ÜLKEDE VESAYET KALICIDIR,BELKİ VESAYETÇİLER EL DEĞİŞTİRİR.
    Geçmişte mağrurlar nasıl idi ise şimdiki mağrurlar da aynı.
    Halk böylesini seviyor demek.
    Bir zamanlar seçim zamanı medya ne yazmışsa şimdi de mağrurların dili ,gözü olmuş aynı görevi yapıyor.
    Gücü eline geçiren hükmünü icra etmeye çalışıyor.
    Bir yerde bütün kurumlar eğilip büküldüğünde herkes kendi göbeğini kesmenin çarelerini aramaya başlar.
    Bir devlet için sonun başlangıcı devlet kurumlarına zayıfların güvenini yitirdiği andır.
    Devletin bütün kurumları her vatandaşına güven vermeli.
    Güven verilmemesi o ülkenin kendine yaptığı en büyük kötülüktür.
    Neden gelişmiş ülkeler seviyesine çıkamadığımız bundandır.
    Daha uzun yıllar bu saçmalıkları yaşayacağımız anlaşılıyor.
    Toplumun ekseriyeti vesayeti benimsemiş görünüyor.
    Vesayet olsun da kimde olursa olsun düşüncesinde.
    İstikrar sağlansın da nasıl sağlanırsa sağlansın sevdasında.
    Bilmiyoruz ki zorbalıkla sağlanan istikrar kalıcı olmaz.
    Geçici bir süre halk siner,sonra zorbayı başka bir zorba alt eder zorbalık kalıcı hale gelebilir.
    Ancak halk her gelen yeni zorbaya yaranmaya çalışırsa toplum zorbalığı benimsemiş demektir.
    Uzun zaman sonra bunun çıkar yol olmadığı görüldüğünde herkes vesayetin sona ermesini ekseriyetle istediğinde zorba yönetimlerde bitmiş olacaktır.
    O zaman ülke bir üst lige çıkmış olacaktır.
    Bu sürecin çok kısa olmasını istemek hakkımız olduğuna inanıyoruz.

  17. Dün burada birisi, şöyle yazdı, bulaşmak istemedim. “Bernar Türkiyeyi fazla tanımıyor. Hukuku da fazla bilmiyor galiba. Celal Doğan, 1994 te B.Başkanı seçildiğinde sayım1 hafta kadar sürdü. “Hukuk, farklı KAVRAMAlar, farklı kafalardan dolayı farklı kararlar alabildiği gibi ; Kişiler değiştikçe, Yüksek Mahkeme Kararları da farklılık gösterebiliyor, AYM. Kararları da değişiyor.”

    1994 yılında elimizde ne bilgisayar teknolojileri vardı, ne de internet vardı, Muheterem. 1994 yılı Gaziantep’inde seçim sonucunun açıklanması 1 hafta sürmüş! Ne diyebilirim: 2019 yılı İstanbul’unda beş gündür kazananın bilinmemesinde bir tuhaflık yok diyorsan, o halde senin kafanın işleyişinde bir tuhaflık var.

    Hukuk, “Farklı kavramalar” imiş, “Farklı kafalardan dolayı farklı kararlar alabilir” imiş hukuk. “Doğru, ben hukutan anlamıyorum” deyip boşvermek en hayırlısı.

    Sn. Koru’nun bugünkü yazısındaki yaklaşımla da hemfikir değilim. ABD’deki seçim süreçlerinde şu yıl şunun, bir diğer yılda bunun yaşanmış olması beni ilgilendirmiyor, bugün yaşamakta olduğumuz durumu olağan ya da kabul edilir kılmıyor -kaldı ki, ABD bizden 4 kat daha büyük bir nüfusa sahip, 329 milyona yakın insan yaşıyor orada.

    Meselemiz, seçim sonuçlarının belirlenmesi sürecinin siyasallaşmış görünmesidir. Bizim dikkatimizi yöneltmemiz gereken şey, her seferinde idealmiş gibi görünen Batı’nın şu ya da bu ülkesinde neyin yaşanmış olduğu değil, bu çağda ve bu teknolojik olanaklarla herkesin sonuçlarından güven duyabileceği bir seçim sürecinin yapılandırılmasının mümkün olup olmadığı sorusudur. Elbette ki yapılabilir bu -yeter ki amaç bu olsun!

    Dün, dört ilçede oylar yeniden sayıldı, kalan 7 tanesinde ise sadece geçersiz oylar sayıldı. AK Parti ve boyalı basın şakırdıyor: “Fark 25.000’den 11.000 küsura indi ey ahali!” İstanbul’un tümünde tüm oylar sayılsa, adaylardan birinin oyunun yarım milyona yakın bir değişiklik göstermesi pekala mümkün görünüyor bu resimde. Yıl 2019, yer Türkiye’nin gözde kenti İstanbul! Gelin bunu gençlere, çocuklarınıza anlatıp açıklayın.

    Bizim tartışmamız gereken şey, Binali, İmamoğlu, ABD’de şu tarihte bu, 1994 Gaziantep’inde de şu olmuştu değil. Ortada duran bu kepaze durum: O koltuğa bu ikisinden hangisini oturtsalar, İstanbul’un yarısı ile memleketin yarısı o belediye başkanının meşruluğundan kuşku duyacak.

    Gençler apolitik imiş! Gençler siyasete uzak ve ilgisiz imiş -metrolarda vapurlarda cepten kulaklıkla müzik dinleyip duruyorlarmış!

    ÇOK İYİ YAPIYORLAR.

  18. “Oylar yeniden sayılıyor. Önce geçersiz oylar sayıldı, sonuç fazla değişmedi” demiş Sn Koru.

    Değişmeyi yüzde rakam olarak vermemiş. Doğrusu, bunun için başka yere bakacak zamanım henüz olmadı. Sonuçlar fazla değişmediyse, bu durum ilk ilan edilen sonuçları destekleyen istikrarlı bir sonuçtur. Binali Yıldırımın “Geçersiz oylar tekrar sayıldığında durum değişebilir” şeklinde bir beyanatı vardı (sanırım Hürriyette denk gelmiştim). Geçersiz oyların sayılmasıyla bu durum değişmediyse sonucu kabul etmesini beklemek gerekir. YSK’nun bu tür hallerde takip ettiği usül buysa işin usülüne uyulmuş oldu. Tekrardan oyların topyekun sayılmasına ne gerek var? Ancak, YSK’nin geçmişteki uygulamalarında oyları sil baştan sayma diye bir usülü de varsa, onu bilemem; insiyatifini o yönde de kullanabilir.

    Herşey bir yana, belediyelerin parti değiştirmesi rekabet açısından daha iyi olabilir. Partizanlıkta ideolojide değil, somut hizmette yarış, sisteme sağlık ve zindelik katar. Ülke açısından iyi olan da budur.

    • Para saymakla artmaz derler ama oylar da artmaz heralde..:) sadece birinden alıp diğerine, ötekinden alıp berikine yazıyorlar; yani toplamda oy sayısı aynı kalıyor sayın h.k… Endişeye gerek yok…

      • H Gayret merhaba! Size bir abla olarak bir teklifim var…
        Pazartesinden bu tarafa sizin Rumuzunuzu kimseler kullanmiyor.
        Seçimlerin sayimi falan bittikden sonra rumuzunuzu kullanmalarina izin musade etmeyin, oldumu?
        Onlar sizin kalitenizide düşünüyorlar.
        Bazende diğer yorumcularin, benim, ve kendi yorumlarinin altinada sizin rumuzunuzla yaziyorlar.
        Kimlerin yazdiğini anlayabilmen için.
        Sali gününden şmdiye kadar kayiplara karişanlarin baksaniz anlarsin.

        • Nurdan ablacım, buralarda bir tane 1001surat vardır ve onu da hepimiz tanıyoruz zaten..:) genellikle yaklaşık 5 harfli veya daha azı; bayan adlarını rumuz olarak kullanır kendisi:) Aldırmayın siz ona… Sevgilerimle

  19. Boşuna saymayın canım ABD de de sayıldı edildi sonuç değişmedi…vs güya dostane tavsiyeler tavırlar ama nedense sözcükler arasında düşmanlık ,kin,nefret size iyi oldu duygusu yayılıyor.Bunu hissediyorum.

  20. Güvenli seçim
    1- Herkes nüfus kâğıdını bilgisayara kart gibi okutup oy kullanmalıdır.
    2- Oy pusulaları kalkmalı , seçmenlerle ilgili tüm bilgiler bilgisayar ekranlarında yer almalı, kişi butona basmalı ve o kadar.
    3- Hatta daha da ileri gidilerek cep telefonlarıyla oy kullanılabilmelidir. Parmak izi ile telefona kendini tanıtmalı ve istediği kişiye oy verebilmeli.
    4- Artık sandıklarda yer söz konusu olmamalı. Ben Artvin’de veya başka yerde iken telefonumla oyumu kullanabilmeliyim. Sayım da her kullanıldıkça ekranda çıkmalı herkes dakikası dakikasına takip edebilmeli.
    Su ve elektrik saatleri için de öneride bulunmuştum ama hala ilkel durum devam ediyor.

    • Valla en güzeli; her seçmen sandığa elinde getirdiği bir pet şişe kapağını atsın daha iyi sonuç alınır bence..:)

      • :)) çok güldüm. Adam yakacak herkesi ya…
        Bu arada Süleyman beyi tebrik
        ederim ilk defa “sermaye” kelimesi kullanmadan bir yazı yazabilmiş.

  21. GAZETECİ SANILAN TROLLER

    Yıllarca bağımsız, tarafsız gazeteci sıfatıyla büyük gazetelerin yayın politikalarını belirlediler. Son yıllarda gözden düşünce gerçekleri yazan kahraman rolüne öykündüler. Hep söylerim Türkiye hala bunların eliyle yönetiliyor. Asıl gündemi bunlar belirliyor. Çünki ulusal ve uluslararası sermaye bunlardan yana. Öyle etkililer ki mesela “trol” sıfatın ak parti taraftarı gördüklerine yıkıverdiler. Hatta bazı bu kesimde görünen yazarlar bile bunu kabul ederek kullandı. Üç gündür sözcü gazetesi okuyorum. İbreti alem içinde sizde okuyun. kendine gazeteci diyen troller ordusu. Bir tanesi (en çok satan) “Yerimde duramıyorum, sandalyeyi ters çevirip oturdum, 25 yıldır sevinmeyi unutmuşum, unutturmuşlar bize” diye yazıyor. Halbu ki sırıtmayan resmi yok piyasada. Troller gazeteci olmuş gündem belirliyor.

    • Bu işler sırayla paşam. Yıllardır A haber, Akit Tv, yenişafak, star, sabah vb.) medya kuruluşların yaptığını; Sözcü gazetesi % 1’i yapmadı. Demek ki neymiş taraflı olmak o kadar rahatsız edici….. Biz de taraflı basın medya istemiyorduk.
      Saygılar

      • rahatsız olmadım, ben zaten biliyordum da millette bunları gazeteci değil trol olduğunu bilsin istedim.

  22. ‘BEKA’ sözcüğünün en üst perdeden kullanılmış olmasına ve neredeyse seçimlerden aklımızda kalan tek sözcük olmasına özellikle dikkat çekmek isterim. Bir ‘koalisyonun’ ,BEKA sözcüğü üzerine bina edilmiş söylemi, bundan sonraki sürecin ‘telefatlı’ geçeceğinin işaretidir.
    Mevzû,”Seçim döneminde söylenenler orada kaldı.Maç esnasında olanlar sahada kaldı.Herkes işine baksın.Bundan sonraki maçlara bakalım” diye geçiştirilecek basitlikte değil.
    ‘ Yumurtasını pişirmek için ormanı yakmayı göze alanlar’ın mücadelesine şahitlik ediyoruz.
    Tasfiye olmak istemiyenlerin de,tasfiye etmek isteyenlerin de ‘Beka’ sözcüğüne yükledikleri anlam, kavganın-mücadelenin ciddiyetini,sonucunun vehametini değiştirmeyecektir.
    ‘ Beka’ sözünün sarfedildiği bu siyasi iklimde ,sulh ve sükûn olmaz.O söz sarfedildi ise, kavganın kuralsız sürdürüleceğini beklemek gerekir.
    Son kullanılma vaktinin geldiğini hisseden mamül, raftaki yerini muhafaza etmek için ,ambalajının üzerindeki tarihin sürsarjlı etiket ile uzatılması için, içerde ve dışarda ‘pazarlık’ yapmaktadır.
    ‘Sunulan muharebe başarılarındaki hinliği farkedemiyenlerin,savaşı kaybedeceklerini farkedince ne yapacaklarını veya başlarına neler geleceğini,başımıza neler geleceğini ‘, bedelini ödemek kaydıyla göreceğiz.
    Ülkenin ve Ahalinin vaziyetine nâfiz bir gözle bakıldığında:
    ‘ Bugünkü hali sürdürmek muhal , Ya yeni hal,ya izmihlâl ‘

  23. İstanbuldaki tüm oylar kameralar önünde canlı olarak birdaha sayılması gerekir………Hırsızlar ortaya çıkarılmalıdır……..Adaletten dem vuranlar., alın size adalet…ak koyun kara koyun ortaya çıkarılmalı… sonuç ne olursa olsun……

  24. Hani yerin altını kazdikca su çıkabiliyor ya; oylar sayıldıkca belki bereketlenir de Binali Bey kazanır! Seçimden önce en güvenli seçim Türkiye’de yapılıyor dersiniz. Kaybedince de; şaibeli veya Feto şüphesi var diyeceksiniz. İktidar şunu iyi bilmeli ki halk tarafından uyarı almıştır. Bu yüzden İstanbul ve Ankara kaybedilmiştir.
    SAYGILAR SEVGİLER

  25. AKP+YSK=RECEP TAYYIP ERDOĞAN.
    ERDOĞANIN İSTEDİĞİ KAZANINCAYA KADAR ERZURUMDAN DA OY ÇUVALLARI GETIRIP SAYARLAR.
    HAKIMDE, SAVCIDA, TURKIYENIN SAHIBIDE ERDOĞANDAN BASKASI DEĞİL.
    Fehmi bey! Sizde biliyorsunuzki bunların tek derdı milleti sokağa döküp kendisi gene mağdurlari oynacak.
    Muhalefete gelince YSK ret eder AKP ye gelince emriniz baş üstüne.

    NEYİSE: Bunlarin maksadini eski yol arkadaşlarindan okuyalim.
    Burdan sonrasi bana ait değil kopi.

    “AKP’nin kurucularından Yakış: Son anda kazandırmak istiyorlar
    AKP’nin kurucularından Yaşar Yakış İstanbul’daki seçim sonuçları tartışmalarıyla ilgili “Dananın kuyruğu daha kopmadı” dedi. DW Türkçe’den Hilal Köylü’ye konuşan Yakış, “Son anda ketenpereye getirip AKP’ye kazandırmak istiyorlar” dedi.

    AKP iktidarının ilk Dışişleri Bakanı olarak da bilinen, AKP’nin kuruları arasında yer alan Yaşar Yakış, 31 Mart yerel seçiminden çıkan sonuçların AKP ve Türkiye açısından ne anlama geldiğine ilişkin DW Türkçe’nin sorularını yanıtladı.

    İstanbul’da oyların yeniden sayılması sizce ne anlama geliyor?

    Yaşar Yakış: Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) açıklamalarından anlıyoruz ki, kimi oy pusulalarında mühürler taşmış, sağa sola kaymış. Bu yüzden oylar geçersiz sayılmış. Bir de kimi zarflara muhtarlık seçimleriyle ilgili kağıtlar konulmamış. Onlar da geçersiz sayılmış. YSK, şimdi bunların analizini yapıyor. Eğer, kayan mühür AKP’ye doğru kaymışsa o oyu geçerli sayacak, öyle anlıyoruz. Ya da muhtarlık oyu taşımayan oylar da geçerli oylar kategorisine alınacak. YSK’nın neyi, nasıl bir şekilde takdir ettiğini tüm kamuoyuna açıklamak gibi bir yükümlülüğü var.

    “Mazbatamı verin” diyen CHP’li Ekrem İmamoğlu’na, AKP neden tepki koyuyor?

    Daha dananın kuyruğu kopmadı. Son anda ketenpereye getirip AKP’ye kazandırmak istiyorlar. İstanbul, bir siyasi parti için hayatta kalma mücadelesinin en yüksek olduğu yer, ki AKP için de öyle. Sayın Cumhurbaşkanımız bunu defalarca söyledi. ‘İstanbul demek, Türkiye demek’ dedi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden kaynak alan ve Sayın Cumhurbaşkanının oğlu ile kızının sahibi olduğu vakıflar da dahil onlarca vakıf olduğunu herkes biliyor. Hepsi, belediyenin parasıyla ayakta duruyor. O kaynakları kim yönetiyorsa bir avantaj sağlıyor. Eğer İstanbul CHP’nin eline geçerse, AKP’nin kurallara aykırı bir harcama yapıp yapmadığı ortaya çıkacak. Yandaş şirketlerin muslukları kesilecek. İşte bu yüzden İstanbul konusunda büyük kavga koparıyorlar.

    AKP; başta Ankara ve İstanbul olmak üzere büyük şehirlerde neden muhalefetin önüne çok geçemedi? Seçim kampanyalarında bir terslik mi vardı?

    Eminim ki AKP içindeki çok sayıda insan iktidarın ayrıştırıcı söylemine karşıydı. Ve bunu dile de getirdiler. Onları dinleyen olmadı. Seçimi beka meselesi olarak göstermek büyük yanlıştı, çok büyütüldü bu konu. Olayın beka meselesi olmadığını onlar da biliyordu. AKP, istediği oyları yakalayamadıysa ekonomideki büyük bozulmadan dolayı yakalayamadı. Tüketimi artırdılar ama üretime destek vermediler. Tanzim satışlar gibi geçici çözümlerle halkın karşısına çıktılar. Erdoğan’ın da hatası oldu.

    Erdoğan’ın nasıl hatası olduğunu düşünüyorsunuz?

    Rehberi karga olanın meselesi… Erdoğan, etrafına ‘evet efendimcileri’ topladı. Kendisine itiraz edebilecek, olayları doğru düzgün sorgulayacak insanları etrafından uzaklaştırdı. Ben Turgut Özal’dan bilirim. O da kendi bildiğini yapardı ama kendi bildiğini yapmadan önce herkesi, her tür görüşü dinlerdi. Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan kendine itiraz edebilecek kapasitedeki insanları çevresinden uzaklaştırdı ama herkes de biliyor ki, gemi su almaya başladığında gemiyi ilk terk edecek olanlar o ‘evet efendimciler’. Sapasağlam kalanlar ise hep doğruyu söylemekten korkmayanlar, çekinmeyenler olacak.

    İstanbul konusunda atılacak adım ne olmalı?

    AKP ve Erdoğan ‘YSK beni kazandırmalı’ çabasına girmemeli. YSK, görevini hukuk kuralları içinde yapmalı. YSK, seçim sonuçlarını dürüst bir şekilde açıklamalı. Eğer bu sağlanmazsa ‘Cumhur İttifakı oyların yüzde 51,6’sını aldı, AKP Türkiye’de birinci parti’ diyen AKP, kendi seçmeninden tamamen uzaklaşır. Çünkü halk, doğruları görmek istiyor. Eğer YSK, dürüst bir şekilde, olana bitene açıklama getiremezse uluslararası camiada Türkiye’nin prestiji tamiri mümkün olmayan zarar görür.

    Türkiye’nin ev ödevlerine mi dikkat çekmek istiyorsunuz?

    YSK’nın dürüstçe açıklama yapmasının önünü açmak zorunda olan AKP, daha sonra uluslararası dünyaya güven mesajı vermeli. Yapısal reformlara yönelmeli. Herkes gördü ki, ‘Ekonomide iyi gidiyoruz’ açıklamaları sonuç vermiyor. Dünyaya yapısal anlamda nasıl reformlar üzerinde durulacağı iyi açıklanmalı. Uluslararası dünyayla iyi ilişki kurulmazsa Türkiye’nin kaybedeceklerini herkesin bilmesi gerekiyor. Yargı, temel haklar, ifade özgürlüğü konusunda ülkenin gündemi nedir? Dünya bunu görmek istiyor.”

    • Nurdan Hanım,
      Sonuç ‘uluslararası borsada’ belirlenecek..
      Şayet var ise: ‘VAR’heyetinde,’VAR ‘kabininde kim var acabâ ? Skor mu,sonuç mu, averaj mı değişecek ? Sarı kartlar,kırmızı kartlar,maçın tekrarı,hükmen galibiyet-mağlubiyet olabilir.

      • Güldürdünüz beni!

        Tam maçın son dakikasına girilmişti saat 11:20’de. Federasyon ve Yüksek Hakem Kurulu’nda kimlerin adamı olduğu ‘gayrı-meçhul’ hakem (yani Anadolu Ajansı) düdüğü çaldı, oyunu durdurdu parmaklarıyla havada ekran çizerek: VAR’a gitme gereği doğmuştu her nedense!

        5. güne girdik, VAR’dan bir numara çıkmadı henüz. Cumhurbaşkanı bakanlarını toplamış sarayda, VAR görüntülerini izliyorlar tekrar tekrar. “Bence pozisyon bal gibi penaltı, dolayısıyla verelim Binali’ye gitsin!” diyor yerinde pek soylu oturan bir bakan. “Bence böyle penaltı olmaz, buna penaltı çaldırırsak dolar da bize çaldırır, IMF yollarına düşeriz!” diye topa giriyor Damat.

        Bence versinler artık öyle ya da böyle bir karar da önümüzdeki maçlara baksak.

  26. MAHALLEDEN BİR ELEŞTİRİ

    Hayatım boyunca radikal bir biçimde birini eleştirmeyi makul ve mantıklı görmedim. Benim vicdanım doğru olan işi ve doğru yapan kişiyi her zaman takdir etmiştir. Bu halkın kahir ekseriyeti de böyle düşündüğü için siyasi tablo bu şekildedir. Bu halk gönül verdiği insanı yüceltmesini çok iyi bilir. Lakin bir eleştirisi olduğunda da kendisinin önemsenmesini bekler. Ak parti özellikle 2 dönem çok büyük icraatlar yaptı, ülkeyi baştan başa şantiyeye çevirdi. Binlerce insan bu sebeple partiye gönül verdi. Ama son zamanlar, özellikle son 4-5 sene, maalesef mağrur bir edaya kapıldı denilebilir. Eleştirilere tamamen kulak tıkandığı gibi eleştiren de var olan konumunu bırakmak zorunda kaldı. Buraya sayısız örnek verilebilir.

    Ak parti kendisini buraya getiren mazlumların sesi, mağdurların hamisi rolünü büyük ölçüde kaybetmiştir.

    Mağdurdan mağrura geçiş

    Aynı Ak parti bir an evvel 2002 deki ayarlarına dönmez ise daha kötü bir geleceğin beklediğini söylemek hiç abartı olmayacaktır.

    Büyü bozuldu

    Büyü bozuldu. Dünkü seçim Ak partinin de artık düşüşe geçebileceğini artık insanların sadece hizmet nazarıyla olaya bakmadığını ve çok farklı saiklerle oy verdiğini gösterdi. Öyle olmasaydı bütün anketlerde memnuniyet oranı %70’lerde çıkan ve Ak partiyi buraya kadar taşıyan iki ana sütun olan sağlık ve ulaştırma alanından birini en uzun süre yöneten ve dahi başbakanlık ve meclis başkanlığı yapan, Recep Tayyip Erdoğan’dan sonra en çok oy alabilecek kişi olan Binali YILDIRIM’ın, İstanbul’un bir ilçesinin Belediye Başkanlığını yapmış olan ve kendi seçmenlerinin dahi sadece %16 sının ismini duyduğu bir aday karşısında seçimi ezici bir üstünlükle kazanması beklenirdi. Demek ki İstanbulda yapılan onca miting olmasa, Cumhurbaşkanı bu derece çalışmasa ak parti aleyhine fark daha da açık olacakmış.

    Seçimlerle ilgili naçizane fikirlerimi yazmak, bu sürece bir katkı da ben sunmak istiyorum. İktidarın her türlü imkânını kullanan, bütün devlet aygıtları elinde olan, bütün medya organlarını her anlamda kullanan Ak parti bu seçimde nasıl oldu da böyle bir sonuç ile karşılaştı. Bu sonuç kimilerine makul gibi görünse de İstanbul, Ankara, Adana, Antalya, Mersin gibi büyük kentlerin el değiştirmesi ve muhalefete geçmesi Ak parti için beklenilmeyen bir durumdu. Bunun sebeplerini biraz irdelemek istiyorum.

    Devletin bütün imkânları kullanıldı. Bir şeye sahip olmak için ne kadar abanılırsa aynen o kadar abandı siyasi iktidar, ama olmadı. Cumhurbaşkanı, sadece İstanbul’da 28 ilçe mitingi ve 1 de büyük İstanbul mitingi olmak üzere 29 miting yaptı. Bu mitinglerde Devletin bütün imkânlarının kullanıldığı aşikârdı. Cumhurbaşkanının bu kadar çalıştığı yerde adaylar gölgede kaldı. Hâlbuki bu bir yerel seçimdi. Ancak Cumhurbaşkanının söz ve davranışları bu seçimi neredeyse referanduma getirdi bile diyebilirim.

    Mitinglerde sürekli rakip adayları tahkir, sürekli ötekileştirme dili hâkimdi. Bu ayrıştırıcı dilin kesinlikle halk tarafından tasvip edilmediğini düşünüyorum. Bu radikal söylem, bu sert üslup, bu ayrıştırıcı dil belli bir kesimi motive etmeye yarayabilir; lakin toplumun büyük bir çoğunluğunu yaralamaktadır.

    Mitinglerde bazı rakiplerin videoları izlettirildi ki bu durumun rakip seçmenleri daha fazla sandığa gitmeye ve adayına karşı daha fazla oy vermeye motive ettiğini düşünüyorum. Ayrıca Yeni Zelanda’daki vahşi katliamı da mitinglerde izlettirmesi ciddi bir ahlaki sorgulamaya yol açtı. Bir caninin, İslam düşmanının yaptığı rezilliği miting meydanından izletmek Cumhurbaşkanına yakışmadı diye düşünüyorum. Hem Cumhurbaşkanının hem ittifak ortağı Devlet BAHÇELİ’nin kendilerinden olmayan diğer ittifaka “şer ittifakı, illet ittifakı, zillet ittifakı” diye avazı çıktığı kadar bağırması kesinlikle yanlış bir tutumdu. Sizden olmayanı tahkir etme hakkını yeryüzünde hiç kimse size veremez. Buna ilaveten Cumhurbaşkanının bütün mitinglerde muhalefete “bunların amacı ak partiyi düşürmek” diye ifade ederek muhalefetin çok kötü bir şey yapmak istediğini anlattı durdu. İyi de muhalefet olan bütün partilerin asıl ve yegâne amacı iktidara gelmektir ve iktidara gelmek için mevcut iktidarı yasal ve meşru yollarla düşürmeye çalışmaktır. Cumhurbaşkanının normal olan bir şeyi sanki ülke zararına gibi anlatılmasına kimse ses çıkaramadı.

    Belki bu seçimde bu oy olarak yansımasa bile devlete memur atamalarında liyakat kriterinin yerini adamcılık, particilik kriteri almaya başlamıştı. Binlerce öğretmeni mülakat ile almak hangi aklın ürünü anlamakta zorluk çekiyorum. Sınav puanı 90 olan bir adaya mülakatta 60 puan verilerek atanmasının önü tıkanıyor. Bu satırların yazarı öğretmen atamalarında devlet bir tedbir almak istiyorsa güvenlik soruşturması yapmasını ve güvenlik soruşturması temiz çıkanın mevcut puanı ile puan üstünlüğü esasına dayanılarak atanmasını tavsiye etmektedir. Bu konuda büyük bir kitlenin mağduriyet yaşadığı görmezden geliniyor.

    Cumhurbaşkanının bütün konuşmaları canlı verilirken rakip adaylar halkın vergileriyle kurulmuş TRT dahil medyada kendisine yeterince yer bulamadı.

    Cumhurbaşkanı bir canlı yayında Ankara adayı Mansur YAVAŞ hakkında “Seçilse de çalışamaz” nevinden ifadeler kullandı. Halk nazarında bu bir tehdit olarak algılandı. Bunun Mansur YAVAŞ’a oy vermeyi düşünen insanları daha fazla kamçıladığını düşünüyorum.

    Seçimden birkaç hafta önce ortaya çıkan bir belge ile Mansur YAVAŞ senet üzerinden vurulmaya çalışıldı. Hem YAVAŞ’ın rakibi Mehmet ÖZHASEKİ hem de Cumhurbaşkanı bu konuda defalarca açıklama yaptı. Sürekli bu senet üzerinden YAVAŞ’a vurdular. Lakin ben ve benim gibi binlerce insan böyle bir senet var idiyse neden 5 yıldır ortaya çıkmadığını, neden YSK’nın bu duruma engel olmadığını ve neden YAVAŞ’ın kazanma ihtimali 10 anketin 8’inde ortaya çıktığı anda bu senedin ortaya çıktığını merak ediyor.

    Ülke TV’de programı sunan Turgay GÜLER, İstanbul adayı Ekrem İMAMOĞLU’nu konuk ettiğinde neredeyse insanın sabır taşını çatlatırcasına konuğunu açık ve aleni bir şekilde tahrik etmeye çalışmasına karşın konuk İMAMOĞLU’nun üslubu bütün kesimlerce takdir topladı. Bu yayın sonrası Turgay GÜLER’in tavrı çok ciddi eleştiri aldı. Bu durum medyada da büyük oranda yer aldı. Hatta yıllarca Ak parti’ye oy veren bazı seçmenler bu televizyon programı sonrası Ekrem İMAMOĞLU’na vereceğini ifade ettiler. Aynı mahalleden yazarlar da bu programla İMAMOĞLU’na 2 puan eklendiğini bile söyledi.

    Yakın bir geçmişte “İstanbul’a ihanet ettik” diyen ve İstanbul’un betonlaşması için kendisini ve partisini suçlu gören Cumhurbaşkanı bu sözünü unutarak bir mitinginde sırf Ekrem İMAMOĞLU’nu eleştirme adına “Beylikdüzü’nü betona boğdu” minvalinde cümleler söyleyerek büyük bir çelişkiye imza attı.

    Yine bir mitinginde muhalefet adayı Ekrem İMAMOĞLU için “Seçilirse projelerini nasıl yapacak?” türünden tehditlerle ve “Kimin parasıyla yapıyorsun” ifadeleriyle aslında seçilirse bunları yapamayacağını ve bu konuda kendisine kolaylık sağlanmayacağını gizil bir mesaj halinde hafızalara kazıdı. Hâlbuki Binali YILDIRIM başkan seçildiğinde kimin parası ile yapacak idiyse Ekrem İMAMOĞLU da o para ile yapabilirdi.

    Ankara Yenimahalle’deki mitinginde Cumhurbaşkanı, kendi adayının (Veysel TİRYAKİ) genç olduğunu belirterek rakip Aday Fethi YAŞAR hakkında “Öyle yürümeyen, ayakta duramayanlarla bu iş olmaz” diyerek rakibini yaşıyla ve fiziki özelliğiyle eleştirmekte herhangi bir sorun görmemişti. Bu konu gözlerden kaçmış gibi görünse de hassas bir nokta olduğunu düşünüyorum. Asıl eleştiri projeler üzerinden olmalı diye düşünüyorum.

    Yıllardır muhalefeti petrol, yağ, tüp, şeker kuyrukları üzerinden vuran bir iktidarın tanzim satışlarla insanları kuyruğa sokması ve buna da “bereket kuyruğu” demesi ciddi bir tezat oluşturmaya yetmişti. İzmirli üreticiden 2,6 liraya alınan patatesin belediyenin kamyonuyla alınıp, belediyenin kurduğu çadırda belediyenin elemanları tarafından satılması ve sırf halka ucuz satmak için 2 liraya satılması yoluyla zararına satan devlet, bu ürünler için üreticiye destek vermeyi, çiftçinin kullandığı mazot fiyatını düşürmeyi, gübre fiyatını düşürmeyi, ürüne destek vermeyi akıl edemedi. Bu tanzim satış noktalarına çiftçilerin tepki vermesi dahi bu durumun vehametini göstermektedir. Belediyenin bütün imkânlarının kullanılması ve buna rağmen zararına satış yapılması “bu zararı kim telafi edecek” sorusunu gündeme getiriyor.

    1994’te İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen ve o zamanlarda “Seçimle iş başına gelen bir kişi ancak seçimle gider” diyen Cumhurbaşkanı bugün ise üzerlerinde yorgunluk olduğu için “metal yorgunluğu bağlamında” istediği belediye başkanını kimseye sormadan ve seçim dönemini dahi bitirmeden görevden alma hakkını kendinde görebildi. Bu görevden almaların yanlış olduğu birileri tarafından dillendirilse de iktidar cenahı bu yanlışı ısrarla görmemeyi tercih etti. Bugün bu görevden alınan belediyelerde seçim ne kadar yanlış yapıldığı bir kez daha ortaya çıkmış oldu. 31 Mart seçim sonuçları bu eleştirilerin haksız olmadığının kanıtı olmaya yetti. Seçim öncesi bir yazarın “Seçeceğim başkanın görevi tamamlayacağından emin olmadığım bir seçime gidiyoruz” serzenişine dahi sebep olmuştu.

    15 Temmuz olayının ardından mağdurlar hakkında her söylenen peşinen yok hükmünde sayılarak küskünler ordusu oluşturuldu. Herkes biliyordu ki masum insanlar vardı. Emniyet elinde olan, jandarma elinde olan, istihbarat elinde olan devletin bazı şeylerden haberdar olmama hakkı Anadolu’nun herhangi bir ilçesinde herhangi bir köyündeki öğretmene verilmemişti. Hatta mahkemede suçsuzluğu kanıtlanan insanlar bile valiliğin tasarrufta bulunmama isteği nedeniyle görevine dönememektedir. Bu konuda valilerin elini rahatlatma adına hükümetin insiyatifi doğrudan eline alması ve mağduriyetleri gidermesi gerekiyor.

    Ekonomi yetkilileri ve hükümet ısrarla aksini iddia etse de bu yazdan beri -8 aydır- bir ekonomik kriz ortamı var ve bu Ak Partinin 17 yıllık iktidarında ilk defa bu kadar ağır bir durum oluşturdu, kanaatimce asgari ücretlinin mutfağını ilk defa bu kadar ağır vurdu. Klişe tabir ile “”teğet geçmesi” beklenen kriz çok ağır yaralar açtı. Anadolu’nun her yerinde konkordato ilan eden firmalar bu krizin en belirgin sonucuydu.

    Cumhurbaşkanının “3600 ek gösterge” müjdesini vereli aylar olmasına rağmen herhangi bir icraata geçilmedi. 1.5 yıldır 3600 ek gösterge sorununun çözülmesini bekleyen çok ciddi bir kitle seçimden önce de bu beklentisinin boşa çıktığını görünce hayal kırıklığına uğradı. Buna ilaveten emeklilikte yaşa takılanlar (EYT) sorunu çözülmeyi beklerken ve hatta seçimden önce büyük bir umutla halledilmesine kesin gözüyle bakılan bir durumdan Cumhurbaşkanı tarafından “bunlar da ne istediğini bilmiyor” sözüyle bir kere daha hayaller yıkıldı. EYT mağdurları da bizim sorunumuz çözülmez ise oy da yok diye yürüyüş gerçekleştirdiler. Ve görülüyor ki bu oylar sandıkta tepkiye neden oldu.

    Medya öyle bir hale geldi ki muhalif sesler neredeyse hiçbir kanalda kendisine yer bulamaz oldu. Bir keresinde muhafazakâr cepheden Ahmet TAŞGETİREN “28 Şubatta bile kendimi bu kadar kısıtlı hissetmedim” sözüyle serzenişte bulunduğu için eleştiri bombardımanına tutuldu. Hâlbuki bu konuda “köşesine çekilen” tek kişi Ahmet TAŞGETİREN değildi. Artık hiçbir televizyon programına Ak parti’ye biraz olsun eleştiri yapan kişiler çağrılmıyor. Ak parti kendisine yakın medya oluşturarak yıllarca iktidarda kalabileceğini düşünüyordu, ama halk bu durumu yıllardır ibretle ve hayretle izliyor.

    Hükümet kendisine oy vermeyenleri ötekileştirmenin yanında yıllarca kendisine oy veren insanları dahi kendisinden uzak tutmakta bir beis görmedi. Verdiği oyu namus gören bir kişi oy verdiği partiye eleştiri yaptığı anda hain damgası vuruldu. Her eleştiren kişi hain olunca toplumda elini sallasan haine denk geliyor. Zira bu satırların yazarı da aslında bir haindir.

    Şırnak’ta, Ağrı’da, Bitlis’te ve Muş’ta Ak partiyi desteklemesinde bir mahzur görülmeyen HDP seçmeni İstanbul’da Ekrem İMAMOĞLU’nu desteklediği an “bak işte gördün mü HDP, Ekrem İMAMOĞLU’ çalışıyor” demek kendi içerisinde ciddi bir tutarsızlık olarak görülmektedir.

    Cumhurbaşkanı, İstanbul ve Ankara dahil olmak üzere 1389 seçim bölgesinde kendi adayını çıkaran Saadet partisini sürekli HDP ile yan yana göstermek suretiyle tahkir etmesine rağmen, Saadet partisinin çığlığını duyacak Milli Gazete ve TV5 hariç neredeyse hiçbir medya organı yoktu. Cumhurbaşkanının bu sözü belki de Saadet partisine oy verme konusunda tereddüt eden insanları Saadet partisine oy vermeye itti.

    Seçim bitmiş, oylar açıklanmış ve her şey normale dönmeye başlamışken, Ak Partiyi savunma konusunu varlık yokluk meselesi yapmış bir kanalda canlı yayınlanan sabah haberleri kuşağında hâlâ ak partinin karşısındaki muhalefet bloğuna oy veren insanları incitici ve hatta hakarete varan sözler sarf edilebiliyordu. Bu durum medyanın kendini ciddi bir gözden geçirmeye ihtiyacı olduğunun, kendi özüne dönmesinin hayatî önemde olduğunun en net göstergesi idi.

    Tayyip ERDOĞAN, seçim gecesi kerhen bir balkon konuşması yaparak özeleştiri yaptı “demek ki halka kendimizi anlatamadık” dedi. Bütün konuşmaları canlı yayınlanan, bütün sözleri için anında canlı yayına geçilen bir liderin halka kendini anlatamaması da başlı başına tirajik bir durum olsa gerek.

    Ak partinin kazandığı seçim aslında tam anlamıyla pirus zaferini andırıyor. Pirus zaferi, yıkıcı büyüklükte kayıplar pahasına kazanılan bir zafer. Kazanılan zaferin verilen kayıplardan sonra anlamsız hale gelmesini ifade eder. İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediyeleri kaybedildikten sonra ilçe belediyeleri ile teselli bulmak Ak partinin kolay hazmedeceği bir durum olmasa gerek.

    Ak parti çok acil genetik kodlarına dönmeli, ayrıştırıcı dili bırakmalı, ülke normale dönmeli. Seçimden önce birebir görüşmelerimde ve medyada izlenimlerim sonucu herkesin dilinde bir cümle vardı: “Ülkenin acilen normalleşmeye ihtiyacı var”.

    Cumhurbaşkanı mitinglerde “kırgınlıklar sebebiyle ders verme zamanı değil, bu seçim beka meselesi” dediğinde kimse “Madem kırgınlık olduğunun farkındasınız, acaba bu halk neye kırıldı diye neden düşünmediniz?” diyemedi. Seçimin bu hengâmesinde bu konuyu irdelemeye bile kimsenin vakti olmadı. Ben hükümete yıllarca oy vermiş insanların bile çok ciddi kırgınlıkları olduğu düşüncesindeyim.

    Seçimin sonuçlarını en iyi irdeleyecek kadrolar hükümetin elindedir. Umarım bu dostane eleştirilerden herkes kendine düşeni alır. Amacımız kimseyi kırmak değil, yapılan yanlışların düzeltilmesine vesile olmaktır.

    Saygılarımla

      • Meğer akparti karşıtı olduğu halde ne de çok seveni varmış..? Akparti geri vitese takarsa uçarmış..! Yaklaşık %52lik tarihi bir sonuç almış lidere akıl satmayı bırakın da fetöcü olmayan bi muhalefet partisi gösterin millete? Papucumun tatlısu kurnazları; inlerinize gireceez inlerinize!!!

        • H.Gayret üst yorumdaki uğur ben değilim,haberin olsun.Ancak bu vesileyle Yapılan tespitlere katıldığımı da belirtmek isterim.Sana da İnsanlara hakaret ederek ortamı germemeni tavsiye ederim .Yakışmıyor.Memleketin huzura ihtiyacı var.Huzur ortamının tesisi için hep beraber gayret gösterelim derim.saygılar.

        • Geri vitee takmasın Ak Parti. Bu gidiş Rahmetli Özalın Anavatan Partisinin yanı Gayret efendi.

    • Bugüne kadar fehmikoru.com da okuduğum en güzel yorum.
      Uzun bir yorum olmasına rağmen bir solukta okudum.
      Arkadaş herşeyi özetlemiş.
      AKP lilerin hepsi bu yorumu okumalı ve başucuna asmalı diyorum.
      Yorumcuyu tebrik ediyorum.

    • Bende tebrik ederim. Yapmış olduğunuz bu tespitler tolumun genelinde de hakim ama kimse dillendirmeyi bir türlü cesaret edemiyor veya zamanı değil diye öteliyor. Çok acı. Ayrıca bir konuyu da ben ekliyeyeyim, Rahmetli şehit Muhsin yazıcıyı şehit edenlerin kim olduğu iktidar gayet iyi biliyor ve her türlü devlet imkanı ellerinde peki ne engelliyor onları derseniz işte hata yapmalarının başladığı dönemde kurdukları ortaklıktan dolayı derim kim bunlar derseniz derin devlet ve Ergenekon .

    • Enfes bir yazı olmuş bence, kelimeler itina ile seçilerek kendinize gelin demişsiniz. Kaleminize sağlık.

Yoruma kapalı.