You are currently viewing Seçime doğru: Bu seçim daha önceki seçimlere hiç benzemiyor.. Seçmenler bilinçli olmak zorunda…

Seçime doğru: Bu seçim daha önceki seçimlere hiç benzemiyor.. Seçmenler bilinçli olmak zorunda…

Herkes siyasetle hayatının belli bir noktasında tanışır. Ben galiba herkeslerden biraz daha erken siyasetle tanışanlardanım. Geriye dönüp baktığımda, siyasete dair ilk hatırladığım, henüz alfabeyi sökmeye başladığım dönemde yapılan, ‘tarihi’ olma iddiası sebebiyle bugünküne benzeyen bir seçimden enstantaneler oluyor.

Celal Bayar-Adnan Menderes ve arkadaşlarının Demokrat Partisi’nin (DP) katıldığı son seçim olan 1957 seçiminden…

Seçimden DP’nin üçüncü kez iktidarını koruyarak çıktığı anlaşıldığında, genellikle CHP’li mahalle komşularımıza inat, cadde üzerindeki müstakil evimizin dışa dönük görünür her yeri ışıklarla aydınlatıldığı gibi, kocaman harflerle sevincini belli eden bir pankart da babam tarafından kapıya asılmıştı.

O pankartta ne yazıldığını bile hatırlıyorum.

Sonraki seçimler, babam da ihtilal sonrası yeniden demokratik hayata geçilince kurulmuş Adalet Partisi’nde (AP) yerel siyasete fiilen katılmaya başladığı için, belleğimde daha canlı. 

Evde de oturabilirdim ama babamın aday olarak konuşmacı sıfatıyla katıldığı siyasi propagandaların yapıldığı kahvehane toplantılarına, bir çok kez onunla birlikte gittiğimi hatırlıyorum.

Babam DP yanlısıydı ama desteklediği partinin mitingleri kadar Osman Bölükbaşı’nın birbiri ardına anlattığı fıkralarla süslü konuşmalarını dinlemek üzere, Millet Partisi mitinglerini de kaçırmazdı.

Ne kadar eğlenilirdi o mitinglerde, hatırımdadır.

Adnan Menderes’in ihtilalden kısa süre önce İzmir’e gelip konuşma yaptığı mitingi de hatırlıyorum.

Muazzam bir kalabalık vardı alanda. Kürsüdeki Menderes’i daha iyi görebileyim diye beni omuzuna almıştı babam, mitingi onun omuzundan izlemiştim.

Oy kullanabilecek yaşa geldiğimden bu yana sandık başına gitmeyi hiç ihmal etmedim.

Kendimi tartıyorum da, oyumu verdiğim partiler sandıktan diğerlerinden daha önde çıkmış olsalar bile, radikal veya ideolojik bir seçmen sayılmayacağımı düşünüyorum.

Hiç bir zaman oyumu kazanmasını istemediğim bir partiye tepki olarak kullanmadım. Her zaman, ülkeyi veya yaşadığım kenti daha iyi yöneteceğini düşündüğüm partiler ve adaylara oy verdim.

Bazen genel seçimde tercih ettiğim parti ile yerel seçimde oyumu kullandığım adayın partisi farklı da olabildi.

Sandık başına gittiğimde oyumu zayi etmek için zarfın içini boş bıraktığım veya mühürü oyun iptal edileceği biçimde kullandığım hiç olmadı.

Tercihimden dolayı sonradan pişmanlık duydum mu?

Düşünüyorum da, daha oyumu sandığa atarken bile “Yanlış mı yapıyorum?” ikircikliği yaşadığım birkaç seçim aklıma geliyor. 

Yine de oyumu kullandığım için hiç pişmanlık duymadım. Oyumu verdiklerim kaybetseler bile içim her vakit rahat oldu.

İşim, siyasi yorumculuk. Her seçim öncesinde ve tabii her seçimden sonra da gelişen olayları ve ortaya çıkan tabloyu yorumluyorum. Yazılarıma ister istemez eğilimim de yansıyordur. Ancak hiçbir seçim öncesinde oyum için tercih edeceğim partinin hangisi olacağına dair açık adres belirtmedim.

Arif olanın anlayacağı bir üslubu yeğledim daima.

Doğrusunun da bu olduğuna inanırım.

Tersini yapan, her seçim öncesinde hangi partiye oy vereceğini okurlarıyla paylaşan siyasi yorumcular yok mu?

Var elbette. Aile bağları sebebiyle esasen oyunun rengi kolayca tahmin edilebilen Metin Toker her seçimden bir-iki gün önce, tahminleri doğrular biçimde bir yazıyla tarafını belli ederdi. Kayınpederi İsmet İnönü’nün CHP genel başkanlığından devrilmesi sonrasındaki ilk seçimde, yazısının başlığı “Oyumu AP’ye vereceğim” olduğunda sadık okurları herhalde şaşırmamışlardır.

[Toker’in keskin dönüş belirttiği o ve sonraki seçimlerdeki tavır değişikliğini, son haftalarda kapsamlı siyasi tahlillerle ortamı değerlendiren Prof. Hasan Bülent Kahraman’ın Politik Yol sitesinde çıkan ‘Seçimi kim kazanacak?’ yazısı bana hatırlattı. Merak uyandıran başlıklı yazısını “Türkiye’de daima merkez parti seçim kazanır” cümlesiyle bitiriyor hoca.]

Bu seçimde benim durumumda olan seçmenlerin işi kolay.

Radikal veya ideolojik davranan seçmenin işi ise daha zor.

Nedenini açıklayayım.

Zorluk, seçime bir aydan az bir zaman kaldığı halde kendisini ‘kararsız’ olarak tanımlayanların anketlerde hala hayli yüksek çıkmasından da anlaşılıyor. Karşılarına gelip veya telefonla ulaşıp “Hangi partiye oy vereceksiniz?” sorusunu kendilerine yönelten anketçilere bir parti adını vermiş olanların bile sandıkta farklı biçimde oy kullanması mümkün bu seçimde.

Listelerde AK Parti’nin yanı başında MHP’nin ve HÜDA-PAR’ın bulunması, aynı ittifaka DSP ve Yeniden Refah partilerinin de katılmaları, son 20 yıl boyunca oyunu hep ona vermiş olanlardan bazılarını tereddüte sevk etmemiş olabilir mi?

Ahmet Davutoğlu ve onunla Gelecek Partisi’nde buluşmuş arkadaşları ile Ali Babacan ve onunla DEVA Partisi’ni kurmuş olan kadrosu içinde yer alıyor diye önceki seçimlerde oyunu AK Parti’ye kullanmış insanların da kafası karışmış olabilir.

Benzer bir durum geleneksel CHP seçmeni için de söz konusu.

Saadet, DEVA ve Gelecek partilerinin muhafazakar kimliği açık adayları da CHP listelerinde yer alıyor. CHP listelerinde DP’li adaylar da var.

CHP’nin geleneksel seçmen kitlesi ilk kez böyle bir durumla karşı karşıya.

Oylar önceki seçimlerde olduğu gibi gözü kapalı kullanılmayacak bu seçimde. Çok daha bilinçli tercihlerde bulunulması gerekecek.

Milletvekili seçiminde böyle olduğu gibi cumhurbaşkanlığı seçiminde de yine seçmeni bilinçli oy kullanmaya zorlayacak bir durum var. AK Parti’den kopanların kurduğu iki parti ile Saadet ve DP’nin liderleri, seçmenlerinden yalnızca kendi adaylarının bulunduğu CHP listelerine oy vermelerini istemekle yetinmiyor, açık-seçik ifadelerle, cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP’nin genel başkanı olan Kemal Kılıçdaroğlu’nu tercih etmelerini de istiyorlar.

Daha önce çok daha kolay kullanılan oylar bu defa üzerinde etraflıca düşünülerek kullanılacak.

Radikal veya ideolojik seçmenler sınanacak bu seçimde, benim gibi zaten farklı unsurları düşünerek tercih belirleyen seçmenlerin işi daha kolay.

Bu işin üstesinden hakkıyla gelebilirsek Türkiye eskisinden daha demokratik bir ülkeye dönüşebilir.

ΩΩΩΩ