Her gün her gün siyaset, çoğu iç karartıcı konular; bugün konumu sinema dünyasından seçtim…
George Clooney’i yedinci sanat diye de bilinen sinemaya getirdiği yeni soluk sayesinde uzun yıllardır tanıyoruz.
60 yaşına girmiş Clooney.
O yaşı geride bırakmış herkes, hepimiz, 60 yaşın hayatımızın en önemli dönüm noktalarından biri olduğunu biliriz. Ne kadar uzun olacağını kestiremediğimiz ömrümüzün kalan bölümüyle ilgili değerlendirmeler kadar, geride bırakılan yılları da 60 yaş çizgisinde zihnimizde genişçe tartarız.
Kendi hesabıma ben 60 yaşına girdiğimde öyle yapmıştım.
Onun da benzer bir hesaplaşmayla meşgul olduğu hakkında çıkan yazılardan anlaşılıyor.
Geç evlendi George Clooney -2014’te-, eşi Amal (Emel) Ortadoğulu bir insan hakları avukatı. Amal Clooney Beyrut doğumlu, Lübnan’ın ‘Dürzi’ diye bilinen dini grubundan zengin bir ailenin çocuğu (aile adları Alam al-din). İyi eğitimli; hukuk okuduktan sonra, Bosna’da işledikleri suçlar yüzünden yargılanan eski Yugoslavya’nın devlet başkanıyla ilgili davada savcılık görevini üstlenmişti. Ardından pek çok başka davada insan haklarını ihlal etmiş olanların karşısında mazlum ve mağdurları savundu.
İkilinin 2017’de ikiz çocukları oldu.
Bu bilgileri Clooney’in 60 yaş muhasebesiyle zihni meşgulken kendisiyle görüşen gazetecilere anlattıklarını aktarabilmek için verdim.
Şöhretinin zirvesinde bulunurken, bundan üç yıl önce, Sardinya tatilinde, motoruyla adayı baştan sona dolaşıyormuş. Bir gün saatte 75 km hızla gittiği sırada, adamın biri aracıyla birden bire kendisinin önüne çıkınca, motoru bir yana savrulmuş kendisi bir başka yana. Yerde acı içerisinde kıvranır ve inlerken etrafında insanların toplaşmaya başladığını fark etmiş. Toplaşanlar kendisinin yardımına koşmak yerine onun bu halini seyrediyor, bir yandan da telefonlarıyla o durumunu videoya çekiyorlarmış…
Gazeteciye dediği şu:
“Şöhretliysen, insanlar seninle ilgileniyorsa, yerde olduğun o anda, muhtemelen hayattaki son anın olabilecek o sırada, senin insanlar için tek değerinin Facebook sayfalarına malzeme teşkil etmekten ibaret olduğunu fark ediyorsun. Eğlence unsurusun. Ben aslında her şeye pozitif yaklaşan biriyimdir, ancak o olay bana insanlar için eğlence unsuru olmaktan öte bir anlamımın bulunmadığını öğretti.”
Kamunun önünde hayatlar yaşayan herkesin bilmesi, sadece bilmesi de değil üzerinde düşünmesi de gereken bir değerlendirme olduğu için bu olayı aktardım.
Amal-George Clooney ikilisi kurdukları bir vakıfla insan hakları konularında projelere destek çıkıyor, istikbali parlak olacağını düşündükleri gençlere burs vererek onların iyi eğitim almalarını sağlıyor.
Clooney’in başka bir gazeteciye anlattığı bir olay pek çok yabancı medyaya haber konusu oldu; bizde ise pek ilgi görmedi.
Kendisinin Guardian gazetesine konuşurken anlattığı benim ise sinema dünyasının dergisi Variety’de okuduğum olayı kendi ağzından aktarayım:
“Bir havayolları firması bir günlük bir reklam çekimi için bana 35 milyon dolar ödeyecekti. Eşim Amal ile konuştuk ve sonunda kabul etmemeye karar verdik.”
İsim vermediler ama havayolları firmasının insan hakları konusunda kötü şöhretli bir ülkeye ait olduğu bilgisi vardı haberde.
Acaba hangi ülkeyi ‘insan hakları konusunda kötü şöhretli’ bulduklarından, 24 saat bile sürmeyecek bir reklam filmi çekimi için teklif edilen 35 milyon doları ellerinin tersiyle reddettiler?
Merak işte.
Gençlik yıllarımda E Yayınları tarafından çıkarılmış polisiye romanlarını büyük bir zevkle okuduğum Johannes Mario Simmel’in beni o zevkten mahrum etmiş tepkisini hatırlattı bu olay.
Simmel’in Yalnız Havyarla Yaşanmaz, Gökkuşağı, Papaz Her Zaman Pilav Yemez gibi ilginç adları bulunan romanları polisiye tarzına farklı bir yön de getirmişti. Roman kahramanı midesine düşkün, yemek sever biri olurdu her zaman ve Simmel kitabın her bölümünün sonuna arada ismini geçirdiği yemeklerin tarifini de mutlaka eklerdi.
Bizde o zaman yayınlanmış bu üç eserden sonra, kendisi yenilerini de yazdığı halde, Alman yazar onların dilimize tercüme edilmesine izin vermemeye başladı.
Almanca bilmiyorum ki yeni çıkan eserlerini bulup okuyayım.
Yasağı epey uzun yıllar da sürdürdü Simmel.
[Polisiye tarzında Alman yazarları ayrı bir yere koyarım. Son yıllarda İletişim Yayınları’nın kitaplarını tercüme ettirerek yayınlamasıyla ülkemizde de tanınan Wolfgang Schorlau sözgelimi. Şimdiye kadar tam beş romanı çıktı: Mavi Liste, Münih Komplosu, Koruyan El, Kavuran Soğuk ve Büyük Plan… Bunlardan Münih Komplosu’ndan bir yazımda, Koruyan El’den de bir başka yazımda söz etmiştim… Romanlarında Alman derin devletiyle hesaplaşıyor Schorlau; anlattıklarını kitaba eklediği ‘gizli’ ibareli belgelerle desteklemeyi de ihmal etmiyor.]
Simmel’in neden Türkiye’ye özel böyle bir yasak uyguladığını merak edenleriniz çıkabilir.
Açıklayayım…
12 Eylül (1980) askeri darbesi yüzünden…
Darbe sonrasında meydana gelen olaylar insan hakları konusunda hassas olan insanların dikkatini çekmiş, Alman gazeteleri o sıralarda ülkemizde yaşananları geniş biçimde sayfalarına aktarmaya başlamışlardı. Simmel de o yayınlardan etkilenerek, benim büyük bir keyifle okuduğum romanlarından mahrum kalmama sebep olan öyle bir karar almıştı.
George-Amal çiftini 35 milyon dolardan mahrum bırakan da teklifi yapan firmanın bağlı olduğu ülkenin insan hakları sicilidir herhalde.
İlkeli insanları severim.
Şimdiye kadar ihmal ettiğim filmlerinden erişebildiklerimi ilk fırsatta izlemeye çalışacağım George Clooney’in…
[60 yaşını yeni devirmiş ve bu sebeple kendisiyle hesaplaşmaya başlamış George Clooney’in izlemeyi ihmal ettiğim pek çok filmi var. Variety dergisi ‘Tender Bar’ adı verilen kendisinin rol almadığı ancak yönettiği, Ben Affleck, Daniel Ranieri ve Tye Sheridan’lı bir filmi yeni bitirdiğini, ‘Ticket to Paradise’ adını taşıyacak bir sonraki projesinde Julia Roberts’la birlikte oynayacaklarını yazıyor. Brad Pitt’li de bir projesi varmış…]
ΩΩΩΩ