Bazılarımızın yarın açıklanacak enflasyon oranını heyecanla beklediklerini biliyorum.
Hacı yolu bekler gibi bekleniyor.
TÜİK’in açıklayacağı oran hükümetin maaş ve ücretlere yansıtacağı zam oranını etkileyecek; çalışan kesim, memurlar ve emekliler bu yüzden heyecanlı.
Bayrama gidilen günlerde işleri doğal olarak artan esnaf ve ticaret erbabı bu bayram öncesi beklediğini bulamamış görünyor; zam haberinin alış-verişe olumlu bir etkisi olacağı umudu sebebiyle onların kulakları da yeni oranda.
Geçmiş bir yılın enflasyonu geçen ay yüzde 73.5 olarak açıklanmıştı; haziran ayında fiyatlar biraz daha arttığına göre yarın ilan edilecek oranın bunun üstünde çıkması gerekir diye düşünülüyor.
Yüzde 80? 85?
Durdurulamaz görüntüsüne büründüğü için, konunun sahibi devlet kurumu olan TÜİK’in bu defa oranı bütün gerçekliğiyle açıklayabileceği beklentisinde olanlar da var.
Kim bilir, belki ilk kez %100 üzerinde bir oranla bile karşılaşabiliriz düşüncesi hoş, ama beyhude…
TÜİK, geçen ay, enflasyonu oluşturan maddelerin fiyatlarını ayrı ayrı belirtme geleneğini terk etmişti; bunu yapan kurumun tam teşhiri göze alabilmesi herhalde imkan dışıdır.
Hiç değilse ben imkan dışı olduğunu düşünüyorum.
İlan edilecek sonuç beni de şahsen yakından ilgilendirdiği halde, oranın yüksek çıkmasına üzüleceğim.
Geçen ayın enflasyon oranına da üzülmüştüm.
Ülkem ve ülkem insanı bu durumu hak etmiyor çünkü.
Türk ekonomisinin şimdikine benzer inişler yaşadığı dönemlerden bazılarını gayet iyi hatırlayacak yaştayım.
Demokrat Parti (DP), iktidarının son yıllarında alınan 4 Ağustos 1958 tarihli ekonomik kararlar ile, dolar karşısında 2.80 olan TL’nin değeri, bir gecede 9 TL’ye çıkıvermişti. DP, CHP tarafından çıkartılmış ‘milli koruma kanunu’ uygulamalarına karşı çıkan 4 CHP milletvekili tarafından kurulmuştu. O milletvekillerinden birinin cumhurbaşkanı –Celal Bayar-, diğerinin başbakan –Adnan Menderes– olduğu DP iktidarı, 4 Ağustos 1958 kararlarından sonra, o kanunu tozlu raflardan indirip uygulamaya koydu.
Sonrasını siyasi tarih kitaplarından ve dönemle ilgili anı kitaplarından okuyabilirsiniz.
Yeniden ekonomik dar boğazlara girilen, 70 sente muhtaç hale gelinen, en temel ihtiyaç maddelerinin bulunamadığı, ithal edilemediği için ağız tadıyla kahve içilemediği, yağ, gaz ve benzin kuyruklarında saatlerin harcandığı dönemler de yaşandı.
Kayıp yıllar sayılan dönemler…
Turgut Özal’ın adıyla anılan, Süleyman Demirel’in başbakan olduğu dönemde alınan 24 Ocak (1980) kararlarını hatırlamak, tarihi günümüze yakın olduğu için, daha kolay. O gün açıklanan ‘istikrar programı’ ile TL yabancı paralar karşısında %32.7 oranında değer kaybetmişti. Tansu Çiller’in başbakanlığı döneminde -5 Nisan 1994 tarihinde- ilan edilen ‘istikrar programı’ da, TL’ye iki gün içerisinde %73 -evet tam %73- değer kaybettirmişti.
Ülkemiz ekonomik sıkıntıları TL’nin değerinin azalmasıyla dışa vuruyor.
Şimdilerde de olduğu gibi…
Yerli paranın yabancı paralar karşısında yüklü miktarda değer kaybetmesine, ekonomi kitapları, ‘devalüasyon’ adını veriyor.
‘Devalüasyon’ sözcüğü işitenlerin aklına kötü senaryolar getirip moralleri bozduğu için, ekonomiyi fiilen sarsan türden sarsıntıların ‘devalüasyon’ olarak yaşandığı dönemlerde bile, o sözcüğün kullanılmasından kaçınılıyor.
En çok kullanılan deyim ‘istikrar programı’ oluyor.
İstikrarın ekonomik sıkıntılar yüzünden kaybolmaya yüz tuttuğu ve bunun paramızın değerine olumsuz biçimde yansıdığı dönemlerde, bu durumdan çıkma amaçlı tedbirlere bizde nedense ‘istikrar programı’ adı veriliyor.
Günümüzde o ad da kullanılmıyor artık.
Hazine ve maliye bakanı Nureddin Nebati içinden geçtiğimiz dönemde kendisinin izlediği yola ‘heterodoks politikalar’ adını taktı.
Eskinin ‘istikrar programı’nın yerini günümüzde ‘heterodoks politikalar’ aldı.
O dönemlerin ‘istikrar politikası’ uygulamaları ile dişler sıkılmak zorunda kalınsa bile tünelin sonundaki ışık görülebiliyordu; şimdi ‘heterodoks politikalar’ uygulanıyor ve maalesef henüz ışık görülemiyor.
Zaten her ayın ilk günlerinde TÜİK tarafından açıklanan enflasyon oranı biraz da bu yüzden heyecanla bekleniyor.
Karar alma mevkiinde bulunan politikacılar tünelin ucunda var olduğu düşünülen ışık için her ay değişen tarihler veriyorlar.
Sonuncusu gelecek yılın mart ayı o tarihlerin…
Geçmiş dönemlerde yaşanan ekonomik sıkıntılar hükümetleri zora sokmuştu; bu dönemin politik kadroları ise kendilerinden emin görünüyorlar.
Önceki gün, bir AK Parti büyüğü, genel başkan yardımcısı Mehmet Özhaseki, halkın nabzını tuttuklarını belirttikten sonra ‘‘Bir başka partiyi tercih edip de ‘Ben artık AK Parti’den vazgeçtim’ diyen yok’’ demişti. Dün de partinin ‘2 numarası’ durumundaki Numan Kurtulmuş, ‘‘AK Parti bütün kamuoyu yoklamalarında birinci partidir’’ kesinliğinde görüş açıkladı. Z kuşağı AK Parti’ye oy verecekmiş…
Siyasetin içinde yer alanlar siyasi tarihimizin sayfalarına göz atacak fırsat bulamıyorlar demek ki…
Fırsat bulsalar ve göz atabilselerdi, geçmişte ekonominin siyaseti nasıl belirlediğini bilirlerdi.
Öğrenmeleri için galiba seçim gerekiyor.
ΩΩΩΩ