Bir siyasi suikast sonrası nasıl bir tablo ortaya çıkar?
Osmanlı’dan başlayarak geçen haftaya kadar çok sayıda siyasi suikastın yaşandığı bir ülkede böyle bir soruyu gündeme taşımanın tuhaf olduğunun ben de farkındayım; ama yine de bu soruyu sormakta ve cevap aramakta ısrarlıyım.
Neden böyle bir soru sorduğumun sebebi yukarıdaki paragrafta gizli zaten.
Siyasi suikast veya politik motivasyonlu cinayet her ülkede olur, ancak pek az ülke bizde olduğu kadar çok sayıda siyasi suikasta sahne olmuştur. Suikastlardan sonra yaşananlar bizde bu tür olayların tekerrür etmesini sağlıyor.
Her olay sonrasında bağırıp çağırıyoruz, olayda hayatını kaybeden kişi/ler için yanıp tutuşuyoruz, ancak her birinin ardından sormamız gereken soruları heybemizde bekletiyoruz.
Onlar yerine, hiçbir anlam taşımayan sorularla kamuoyunu meşgul ediyoruz.
Ülkü Ocakları’nda bir dönem başkanlık yapmış, uzun yıllar bir siyasi partinin önemli bir koltuğunu işgal etmekte olan bir siyasinin danışmanlığında bulunmuş Hacettepe Üniversitesi öğretim üyesi Sinan Ateş’in hayatını kaybettiği suikast sonrasında en fazla sorulan soru hangisi?
“MHP lideri Devlet Bahçeli neden susuyor?” sorusu değil mi?
Buna ek olarak, iktidarın büyük ortağı AK Parti’nin liderinden, hükümetin bu tür konuların üzerine gitmesi beklenen içişleri ve adalet bakanlarından açıklama bekleyenler de çıkıyor.
Konuşsalar ne olacak?
Herhalde olayı kınamaları için konuşsunlar isteniyor.
İyi de, olayı kınasalar kime ne yararı dokunacak?
Konuşsunlar istenen siyasi kimlikli şahsiyetlerin bu yolla eleştirilere daha açık hale gelebilecekleri ve kitlelerinin gözünde değer kaybedecekleri mi düşünülüyor?
Ne kadar saçma bir düşünce.
Aslında, başta AK Parti lideri de olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve MHP lideri Devlet Bahçeli olmak üzere, siyasi kimliğe sahip veya iktidar sorumluluğu taşıyanların en istemeyebilecekleri şey, herhangi bir sebeple suçlanabilecekleri bir suikastın kendi dönemleri ve sorumluluk alanlarında işlenmiş olmasıdır.
Cinayetle aralarına mümkün olduğu kadar uzun mesafe koymak istemeleri doğal. Böyle olması benzer olayların tekerrürünün önünü kesebileceği için yararlı da. Susarak böyle yapmış oluyorlar.
Konuşmaları, ne kadar mesafeli konuşurlarsa konuşsunlar, beklenen türden bir sonuca yaramayacaktır.
Geçmişte de öyle olmadı mı?
Hayatını suikastlarda kaybetmiş pek çok değerin ardından ülke siyaseti üzerine çöken kuşku bulutu, o olayların işlendiği dönemin iktidarlarının hanesine yazılmıştır.
İktidarlar siyasi cinayetlerden, suikastlardan hoşlanmazlar oysa.
Doğru sorularla o havayı dağıtmak gerekir; aksi halde, cinayet yoluyla siyasi sonuç alma çabaları sürecek ve ülkenin demokratik zemini aşınacaktır.
Nitekim geçmişte öyle de olmuştur.
Türkiye’de demokrasinin bir türlü istenilen olgunluğa ulaşamamasının bir sebebi de, cinayetlerle de siyasi sonuç alma yolunun bir türlü kapatılamamasıdır.
Sinan Ateş’in hayatını kaybettiği cinayetin failleri belli. Olayda adı geçenlerin bazısının ilk ifadelerinde kendilerini cinayetten sorumlu tutulmaktan kurtaracak bir savunma mekanizması geliştirmeleri beklenebilir bir davranış tarzı. Ancak ortaya dökülen ilk bilgiler bile, olaya doğru tanı koymak için yeterli.
Bu noktadan sonra sorumluluk yargının ihtimamına terk edilmesi gereken alanda.
Olaya karışmış kişilerin hepsi ya gözaltında ya da kısa süre içerisinde aynı akıbete uğrayabilecek durumda.
Tetikçinin hala teslim olmaması onun kendi hayatı için tehlikeli.
Suikastı planlayanlar ve icrası için kişileri görevlendirenler tetikçinin vücudunu ortadan kaldırmayı da düşünebilirler çünkü.
Tetikçi ortada olmadığında diğer sorumluların kendilerini savunmaları daha kolaylaşır.
Suikast sonrasında yanlış yapmamak bu açıdan da önemli.
Necip Hablemitoğlu suikastında olayın ön hazırlığında görev alan, keşif yapan, tetiği çekenler itirafta bulundukları halde, onları görevlendiren kişinin, hem de yakalanmamak için firar etmiş olmasına rağmen ilişkisini inkar etmeye çalışması herkese göz açıcı bir uyarıdır.
Emniyet’in Sinan Ateş olayına yaklaşımı bu kez yanlışlığa izin verilmeyeceğinin işareti.
Gözaltılar ve tutuklamalar yargının da kendi görevini titizlikle yerine getirme niyetinde olduğunu gösteriyor.
Geriye ne kalıyor, sürecin fazla uzamadan sonuca bağlanmasından başka?
Medya ortamı bulandırmaktan kaçınmalı. Bir çok bilgiyi gazeteciler sayesinde öğrendi kamuoyu; yorumlarda da aynı sorumluluk anlayışı hakim olmalı.
Doğru yürütülen süreç, olayın henüz bilinmeyen pek çok yönünü aydınlatacaktır.
Geçmişte yaşanan siyasi suikastlarda anlamsız sorular gündeme taşındı da ne oldu?
Son 40 küsur yılda hayatını siyasi suikastlarda kaybetmiş değerlerin cinayetleri bütün yönleriyle aydınlatılabildi mi?
Bu defa sonuç alınmak ve kanın yerde kalmaması gerçekten isteniyorsa yalnızca işe yarayacak doğru sorular sorulmalı.
[Sözgelimi, iki özel harekatçı polisin tetikçiye yol arkadaşlığı yapması konusuyla işe başlanabilir.]
Eğer böyle yapılabilirse, bir de bakmışsınız, Türkiye, siyasi suikastlarla sonuç alınabilinen bir ülke olmaktan çıkıvermiş…
Siyasi hayat sağlı-sollu değerlere kast edilerek ulaşılan başarılar yerine yalnızca milletin özgür iradesinin hakim olduğu bir zemine kavuşuvermiş…
Hayalci miyim?
Evet, öyleyim.
ΩΩΩΩ
MHP’li ülkücülerden CHP’ye transfer olanlar sonunda Kemal Kılıçdaroğlu’nu devreye sokmayı başardı. Bu işin sonu hiç iyi görünmüyor. Kemal amca sinirlerine hakim olup çözümü millete bıraksa millet sandıkta çözer bu meseleyi. Ama öyle olacak gibi görünmüyor.
Siyasi suikastler tasvip edilemez. Ancak bunların sebeplerini de düşünmek lazım. Siyaset insanları birbirine karşı daha anlayışlı ve demokratik davranmalıdır. Makamlar mevkiler gelip geçici yarın bir gün musalla taşında yatarken imam hakkınızı helal ediyormusunuz dediğinde helal etmiyorum diyecek birini arkada bırakmamak en güzeli değil mi? Adalet mülkün temelidir. Mülk olan vatan toprakları eşit ve adaletli uygulamalarla güçlü kalır. Liyakat ve sadakat dengesinin iyi gözetilmesi gerekir. Kişisel hırslar milli düşüncenin önüne geçmemelidir. Bunun bedellerini Çanakkale de kurtuluş savaşında çok ödedik. Rabbim hainlere ve terör yandaşlarına fırsat vermesin kurdukları tuzakları yapacakları saldırıları kendi başlarına döndürsün. Amin
…….
Yahu ne canlar gitti son derece lüzumsuz,
Hep kar kaldı yanına, azmettiren doyumsuz!
“Ateş” gibi bir can daha gitti dün, cancağzım!
Artık bu işlere kesınkes son vermek lazım!
…..
Herhangi bir ülkede devletin birimlerinin mafya, çete türü kirli işlerle bir arada anılması ne kadar acı! Dünya’da böylesine 5 ülke varsa bunlardan biri maalesef Türkiye’dir (Dünya 5’ten büyük olsa da!). Hiçbir siyasi suçun bedeli ölüm değildir. Suçsuz bir kişiyi öldürmeyi bütün insanlığı öldürmekle eşdeğer gören bir DiN’in mensuplarıyız. Bunu yapan yaptıranların Allah’ın DiN’ine bir mensubiyeti olabilir mi? Allah’tan başka Tanrı olmadığına göre nihai analizde vay hallerine! Azmettiren ve tetikçisi yaptıkları işin vahametinin bir dirhem farkında olabilseler(di) keşke. Bunun kendilerine anlatılmasının ilk basamağı Hukuka toplum/ülke adına hesap vermeleri, ki böylece belki teferrür ve tevbe şansları olmuş olur. Bunu mümkün kılacak olan da Hak-Hukuk Devleti.
….
Peygamber vurgulamış, üstüne basa basa,
Ahiret büyük olay! dehşetiyle devasa!
Değer miydi ey katil! bir insanı öldürmek,
Nefsini tatmin etmek, iblisini güldürmek?…
Allah’ın DiNiydi, zaptedemedin kendini,
Göreceksin o halde, neymiş ananın dini!
Nereye kaçacaksın, sonsuza dek yadel mi!?
Bir anlık Dünya hırsı, Cehenneme bedel mi?!
Cahilin cesareti kabilinden bir olay!
Cesareti kırmak, katletmekten daha kolay!
Hani nerde o zaman caydırıcı kanunlar?
Hukuk şayet yoksa, meydanı boş bulur bunlar!
İki eksi bir artı, birbirine çarparsan,
Temiz toplum için bu, vazifeni yaparsan!
…
Sayın hb belki lüzumsuz can çoktur ama gidenin ardından da kötü konuşulmaz, ayıptır!!!
“Siyasi suikastlarla ortamı bulandıranları başarısız kılmanın yolunu bu kez bulabiliriz”
Evet, ilk iş olarak da bu uğursuz kelimenin doğru yazımını öğrenerek işe başlayabiliriz, tabii dil devriminin içine etmiş tdk nın yolunda giderek değil, klavuzu karga olanın…
Bu kelimeyi ODUN gibi değil de yontarak ve incelterek yazalım, nasıl telaffuz edeceğiniz ise biraz da sizin ön dişlerinizin durumuna kalmış:
Suikast/lar değil SuikastLER
Suikast-a değil SuikastE
Suikast-ı değil Suikastİ
Suikast-ta değil SuikastTE
Suikast-tan değil SuikastTEN
Suikast-la değil SuikastLE
OK?
bu ateş, bu sefer ateşi sondurmeye kalkanlarida yakmalidir.
“İspanya’da demokrasinin istenilen olgunluğa ulaşmasının bir sebebi de, katalan bölgesinde siyasi sonuç alma yolunun bir türlü kapatılamamasıdır.”
Hayalci miyim?
Evet, öyleyim.
Bizdeki siyasi cinayetleri siyasiler kendileri yapiyorlar.
Rahmetli Turgut Özal’a bizim bildiğimiz haricinde kim bilir Kaç kez suikast düzenlenmıştır. Sonunda zehirleyip öldürdüler.
Ahmet Özal.anlatmıştı.Rahnetli Babası Ankaraya gidiyormuş oda hava alanına yolcu etmeye gitmiş. Babası onunda kendileri ile gitmesi için israr edince
Babasını kırmamış ve onlar ile birlikte uçağa binmiş.
Uçak havalanmış hemen elintirikleri kesilmiş tekrar gelmış 2.Sefer ayni durum olunca kendiside pilot olduğu için pilot kabinine gitmiş bakmiş duman çıkıyor hemrn pilota geri dönmelerini söylemiş ve hemen iniş yapmişlar. Arızasıni uçağın fabrikasına göndermişler. Sonuç 5 dakika daha havada kalsaymış uçak yanarak düşecekmış.Rahmetliye sukast düzenlemışler.
Failleri bulunmamış.
Son kurban Sinan Ateş cinayetinde.
Sararrlarında ismi geçiyormuş.
Bence bu cinayeti MHP değel derin devletin mafyaları yaptı.
Türküyede en başarıl mafyaların çoğu Trabuzonlu, ve karadenizden çıkıyor.
.
Mhp’siz devlet mi olur Nurdan abla:)) devlet ile derin devlet farklı kavramlar değil artık! İkisi de aynı şeyi ifade ediyor bu gün. Zaten eski içişleri bakanı da “derin devlet yok” derken biraz da bu gerçekten cesaretle iddiasını dillendiriyor. Gerçeğin diğer yarısı da kendisinin de bizzat o derin devletin bir parçası olmasıdır ki yerli ve milli bankalara Tantan eliyle el konulmadı mı? Halbuki suça karışmış bankaların suçlarını tazmin edecek mal varlıkları fazlasıyla vadı. Suçlar tazmin edilseydi el koymak gerekmezdi. Ama o el koydu.
Komplocular yine toplanmis
Çerkez takımı da fena değildir nurdan abla!
Bu iş Türkiye devletinin ekonomisini bozmak isteyenlerin işine gelir. Erdoğan iktidardan inecek, üç dört sene Türkiye’nin siyasi düzene kavuşması için uğraşacak. O arada zaten zoraki yaşayan ekonomi çökecek. Halk ABD’deki Sermaye’nin emrine girecek. Böylece Türkiye sayesinde İslam ülkelerine Sermaye hakim olacak. Bugün Sermaye’nin emrine girmeyen devletleri, Rusya, ABD, Çin ve Fransa hatta İngiltere böylece yola getirecektir.
BAZILARI DOĞRU YAPIYORSA
Bazıları doğru yapıyorsa demek ki, yanlış emir yağdıranlar yocu.
Bazılarının yanlış emir yağdırmamaları mümkün değil.
Bu kadar yanlış emir uygulayıp yanlışa angaje olduktan sonra, doğru yapılması da mümkün değil.
Büyük resmin ortaya çıkması için anlaşılan bir süre daha bekleyeceğiz.
Tablonun en kısa özeti bu.
Büyük resim op-ortada duruyor, sadece herkesin görmesi için biraz zamana ihtiyaç var.
Birilerinin doğru yaptığı gibi bir durum söz-konusu değil. Böyle bir şey varsa da doğruluk bilinçli bir tercihten ziyade bir ‘kuyruğu koruma’, bir ‘dötü kurtarma’ gibi zorunlulukların doğurduğu doğruluktan söz edilebilir ancak. Bu olay klasik Erdoğan tarzı “çok yönlü”, “çok planlı” siyaset oyununun ters tepmesi gibi bir durum da var galiba. Bu son cümleyi CHP’de siyaset yapan eski Ülkü ocakları başkanının bir anısını anlatması sonrasında kurdum. Kendisi “devlet büyüklerimizden biri” olarak bahsettiği birinden aldığı bir uyarıyı şöyle anlatıyor: “dikkat et sana bir ülkücüyü öldürtecekler” uyarısı. Aynı kişi saldırıya uğrayan siyasetçilerin de silahlarını ateşleyerek ülkücü kimlikli saldırganlardan birinin öldürülmesi hedeflenerek 6’lı masanın dağıtılması hedeflendiğinden bahsediyor.
Rahmetli Sinan Ateş cinayeti iç içe geçmiş gerçekliklerin çok yönlü amaca matuf olağan üstü organize bir cinayet olarak ortaya çıkıyor.
Yani üzerinde rahatça fikir beyan edilebilecek basitlikte bir olay değil, bu kesin.
Kıbrıs’ın en samimi milliyetçisi Adalı”yı Rumların işbirlikçisi diyerek ortadan kadırtmadılar mı?
Doğru. Adalının kontrol ettiği paranın Kıbrıs merkezli siyasete kaynak yapılmak istenmesine karşı Türkiye merkezli siyasete kaynak yapılması konusundaki anlaşmazlık sonucu cinayetin işlendiğini söylemek mümkün.
Sinan Ateş olayı ise ülkücü-milliyetçi gruba ihale edilen(!) 6’lı masayı dağıtma görevini yerine getirememesi sonucu kesilen bir ceza da olabilir. (Konuşan eski ülkücülerin anlattıklarından böyle bir anlam da çıkıyor çünkü)
Gene eski ülkücü isimlerin anlattıklarına göre Manisa limanının uyuşturucu üssü yapılması gibi ülkücü mafya yapılanmalarına karşı var olan ülkücü iç muhalefetin susturulması hedefli işlendiğini söylemek de mümkün.
Sinan Ateş cinayetini aydınlatmak sağ duyusunu kaybetmemiş milli ve manevi değerleri muhafaza etmekte kararlı ve rahmetli Türkeş’in en yakınlarını ülkücü mafyaya karşı mücadeleye çağırdığı o sese kulak vermek isteyen gerçek ülkücülerin yapabileceği bir şey. Onlar meseleleri daha iyi biliyorlar, içindeler çünkü. Herkes en iyi kendi arkadaşlarını bilir zira.
Baran bey! 15 Temmuz darbesi yenı başlamıştı. Ben aynen şunu dedim bu darbeyi gulencilere yıkıp Türkiyeyi batıracaklar. Neden batıracaklarıınıde söyledim.
Ateşi kesinlikle Ülkücüler öldürmedı 15 Temmuz darbesini kim yaptıise onlar öldürdü.
Abdi İpekçiyi öldürüp suçu Ağcaya attıkları gibiı.
Nitekin İpekçiyi öldürenleri Sedat pekerin adam kaçırma olayında işmini verdiğı adam söyledı.
bir dönem mafya lideri sedat pekerin ifşaları ülkenin gündemini belirler olmuştu. dar bir çerçevede başladı ama giderek çember genişledi, pek çok olay ve kişinin adı geçer oldu. eskiler ve yeniler, bürokratlar, siyasiler, içerden, dışarıdan pek çok kişiler şirketler kimler yoktu iddialarında.
abdullah çatlıdan alaattin çakıcıya, sedat pekere geniş bir zaman dilimine bakarsak özellikle 80 sonrası girift bir siyaset mafya ilişki ağını görebiliriz. siyasileşen mafya, mafyalaşan siyaset işin koruma, kollama ve bir de ekonomik boyutu var. mafyanın var olması ancak destekle mümkün. kendilerini kollayacak, satın alabilecek, bütün soruşturma ve kovuşturma gibi hikayelerde kendini sağlama alabilecek bir mekanizmanın olması gerekir.
bu mekanizmalar işler olduğu sürece,
o ülkede,
faili meçhuller ve “pek çok olayın henüz bilinmeyen pek çok yönü”
“40 küsur yılda hayatını siyasi suikastlarda kaybetmiş değerlerin cinayetleri bütün yönleriyle” aydınlanmaz.
her şey karanlıkta kalır,
ülke de giderek karanlığa gömülür.
bir temiz eller operasyonuna ihtiyacımız var.
başka sinan ateşler olmasın.
Madamın temizeller partisi italyada iktidara geldi bile, ha gayret!!!
burnunun ucunda neler oluyor görmezsin ama,
ispanya, italya sular sellar yok düzeltiyorum seller
Didem hanım italyan, yunan, israil bütün demokrasiler olgunlaşmış, bir tek bizimkisi ham kelek kalmış, baksanıza şair HB bile türkiyeyi ilk beşe alamamış iyi mi?
bazı fikir ayrılıklarımız olsa da HB nin bir çok yorumuna büyük oranda katılırım biliyorsun,
bu arada kılavuzu yanlış yazmışsın,
gözümden kaçtı sanma📌
Bir topluluğun refah ve huzur içinde olduğunu gösteren rakamların başında o ülkede işlenen cinayetlerin çokluğu gelir. Ne var ki eğer adil yargı sistemi yoksa işlenmemiş olanlara hâksiz töhmetler yapılarak veya suçlar uydurularak birçok kişi suçsuz yere hapiste olur, suç işlemiş olanların bir kısmı ise gerekçeleri farklı olsa da sokaklarda ellerini kollarını sallayarak dolaşırlar. O halde bu rakamların sahih olması için öncelikle adil yargı sisteminin kurulmuş olması gerekir. Hemen belirtilmelidir ki adil yargı sistemi sadece hâkimlerin veya savcıların iyi insan veya adil olmasıyla gerçekleşmez. Topluluğun adaleti benimsemesi ve haksızlığa karşı çıkmasıyla olur. Topluluk eğer mevcut düzenle uyuşmuş halde değilse hâkimin veya savcının yapacağı fazla bir iş yoktur. Bize göre bugün durum budur. Adil yargı sisteminin getirilmesi birinci sorun iken başkanlık sistemiyle adil yargı sistemi güvenini daha da yitirmiş bulunmaktadır. Bunda hem iktidarın hem de muhalefetin eksiği vardır. O da çözümler üreteceğine iktidarla uğraşıp veya çatışıp durmakta, çözümler kısmı ile ilgilenmemektedir.
Bir ülkede topluluk krize girince sorunlar çözülemeyince zorunlu olarak cinayetler çoğalır. Aç kalanlar hırsızlık veya gaspa yönelirler. O halde cinayetlerin ortadan kalkması için yapılacak ilk iş, insanlara aş temin etmek, iş temin etmek, eş temin etmek ve topluluk içerisinde ona güven sağlamaktır. Kadınlara karşı işlenmiş cinayetleri kınıyorum gibi laflar hastaya şifalar dilemekten başka bir anlam taşımaz. Hastaları sağlıklı şartlara ulaştırmak, onlara uygun besinler vermek, tedavi araçlarını sağlamak asıl yapılacak iştir. Bunlar yapıldıktan sonra yine de başarıya ulaşmak için Allah’tan şifa dilenir. Ona da moral olarak ihtiyaç vardır. Evvela deveyi bağlanır, sonra Allah’a emanet edilir.
nispeten makul bir yorum olmuş sayın sever.
toplumu rehabilite etmek, iyiye kılavuzlamak yöneticilerin görevi ve Allah karşısında sorumluluğudur. hesap verilebilir, şeffaf bir sistem inşa etmek, adil paylaşım ve hizmet sunmak yeterli olurdu ama tercih etmediler.
toplum, tarih ve Allah karşısında “olanın” hesabını verecekler,
bizler de öyle.
Sabah akşam, yedi gün 24 saat , ekranlarda arzı endam eden , her konuda her türlü ahkamı serdeden,yüksek fikirlerinden bizleri mahrum etmeyen bazı zatı muhteremler , sükût ikraradan gelir misali susuyorlar , konuşmuyorlar!
Hoş, konuşsalar ne değişecek !
Bade harabul Basra !
Eee.. büyük devlet olmak kolay değil canım !
Yoruma kapalı.