Sizler yine enselerinizi karartmayın; benim pek çok şeyi içim kaldırmıyor…

43
Reklam

Kendilerinden yazması ve konuşması beklenen insanların -yazarların, siyasilerin- yazdıkları ve söyledikleri yüzünden cezaevine düşmelerini asla istemem. Geçmişte de istemedim, bugün de istemem.

70 yılı aşan hayatımda beni en fazla kahreden, hemen her dönemde bu beklentimin tam zıttı olan gerçeklerle karşılaşmak zorunda kalmamdır.

Yazarsanız bu ülkede, siyaset yoluyla hizmeti göze almışsanız, yolunuz cezaevine düşebilir; cezaevine düşmeyen nadir meslek erbabından olanlar bile muhtemelen yargılanmışlardır.

Bir dönemin gazetecilerinin ikinci adresi şimdilerde bir tür ‘basın müzesi’ olarak hizmet veren Ulucanlar Cezaevi olduğu için, oraya düşen meslek erbabından dolayı onun bir bölümüne ‘Hilton koğuşu’ adı verilmişti.  

Her yıl adına düzenlenen onur gecesine Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın da mutlaka katılıp bir de konuşma yaptığı Necip Fazıl Kısakürek’in eğitim hayatından daha uzun süreyi cezaevlerinde geçirdiğini kendisinden bizzat işitenlerdenim.

50 yılı aşan kendi yazı hayatımda bir keresinde benim de hapse düşmeme ramak kalmıştı. Bir gazete yöneticisinin yayınları yüzünden suçlanmasına itiraz etmek üzere Kanal-7 ekranlarından yaptığım bir yorum Türk Ceza Kanunu’nun 312. maddesi gereği Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargılanmama yol açmıştı. Karar duruşmasında avukatım yasanın TBMM’de görüşüldüğünü ve değiştirileceğini belirterek bunu beklemek için kararın ertelenmesini talep etti. Yasa değişti ve bir ay sonra yapılan duruşmaya beraatimi isteyen yeni bir savcıyla gidildi de ağır bir ceza almaktan kurtuldum.

Aynı dönemde pek çok meslektaş değişik gerekçeler ve farklı yasa maddelerine aykırı söz ve yazıları sebebiyle yargılandı, bazıları cezalara da çarptırıldı.

Bir başbakan ve iki bakanın idam edildiği, siyasi partilerin kapatılıp siyasilerin cezaevlerine tıkıldığı bir ülke burası.

Reklam

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ilk gençlik günlerinden beri ilgi duyduğu, içinde yer aldığı, adayı olup belediye başkanı seçildiği Milli Nizam’dan, Milli Selamet, Refah ve Fazilet partilerine kadar siyasi örgütlerin kapatıldığı bir ülke…

Erdoğan’ın kendisi de, ülkenin en büyük ilinin -İstanbul’un- belediye başkanı iken Siirt’te düzenlenen bir mitingde konuşurken okuduğu bir şiir yüzünden cezaevine düşmüştü. 

Devirler değişse de bazı şeyler değişmiyor bu ülkede.

İnsanlar muhalifken başlarına gelmemesi gereken bazı kötülüklere maruz kalıyorlar; başına kötülük gelenler iktidar olduklarında, bir bakıyorsunuz, onların döneminde de muhaliflere mahkeme ve cezaevi yolları gözüküyor.

Ülkemizin son 20 yılına damgasını önce başbakan sonra da 2014 yılından beri sürdürdüğü cumhurbaşkanı olarak vurmuş olan Tayyip Erdoğan İstanbul büyükşehir belediye başkanı iken görevini yarıda bırakmayla sonuçlanan bir yargı süreciyle karşılaşmıştı.

Tayyip Erdoğan şimdi cumhurbaşkanı, 25 yıl önce onun oturduğu koltuğun şimdiki sahibi, İstanbul’un seçimle iş başına gelmiş büyükşehir belediye başkanı -Ekrem İmamoğlu- bugün yargı karşısına çıkıyor.

Ekrem İmamoğlu “Ben onları kast etmedim” dese de, Yüksek Seçim Kurulu üyelerine hakaret iddiasıyla yargılanıyor.

“İstanbul seçimini tekrarlatan aptaldır” dediği için…

Reklam

Kalemimin ucuna davayla ilgili söylenmesi -yazılması- gereken pek çok ayrıntı geliyor; ancak böyle bir olayın 2022 yılında dava konusu olmasını içim kaldırmıyor.

Geçmiş dönemlerde yaşananlar belleğimden zihnime hücum ediyor. Adnan Menderes’ten başlayarak idam edilen veya cezaevlerine gönderilen siyasiler, siyaseti etkilemeye kalktıkları için onlarla aynı kaderi paylaşmak zorunda bırakılmış Necip Fazıl gibi yazarlar… 

Başta Tayyip Erdoğan olmak üzere siyasi yasaklı kılınarak önü kesilmek istenmiş siyasiler de aklımdan çıkmıyor.

Dün CHP’nin İstanbul il başkanı Canan Kaftancıoğlu çarptırıldığı davanın infazı için cezaevine gitti; bereket yatması gerekmedi. 

Sıra bugün Ekrem İmamoğlu’nun kaderini etkilemesi muhtemel davasının duruşmasında.

İktidarın küçük ortağı partinin genel başkanı, halen cezaevinde tutulan HDP’nin eski genel başkanı için olumlu cümleler sarf etti diye, ülkemiz ana-muhalefet partisinin liderinin de cezaevine gönderilmesini talep etti; onun konuşması da kulaklarımda.

Sorular beynime üşüşüyor…

Nasıl bir ülke olduk ya da bu ülkenin yazarları ve siyasilerinin kaderi hiç değişmeyecek mi? 

İktidar-muhalefet yer değiştirse de siyasiler ve yazarlar için devran değişmiyor.

Yarınlara iktidar değişebilir gözüyle bakılıyor ya, ben ise öyle bir değişim olduğunda sadece isimler ve eğilimlerin değişeceği, onun dışında pek değişiklik yaşanmayacağı endişesindeyim.

Eskiler böyle durumlar için “Eski hamam, eski tas, yalnız tellaklar değişti” derlerdi.

Umarım film bir yerde kopar.

Ne yapayım, olanları içim kaldırmıyor…

ΩΩΩΩ

Reklam

43 YORUMLAR

  1. “*Ne de akıl iman aptal zeki gibi tanımlamada bulunabiliriz” denmiş alttaki bir yorumda…

    Bir defa “akıl iman” dedikten orada dur. Bunları takiben kullanılan “aptal zeki” luzumsuz marka laf kalabalığına girer. Birazcık da aklıpak olsaydı çok klasik tekrarları sıralamazdı herhalde “Dilipak”. Sembolik te olsa bu tür bakış açıları yeterli olsaydı keşke, ama mümkün mü? Bugünkü içinde bulunduğumuz sonuçlardan tarihten ders çıkarılmadığı belli. Ancak, bakınca herkes aynı şeyleri görmüyor. Örneğin, eline eşsiz fırsat geç(ir)mişken Mustafa Kemal Atatürk Paşamız “biz de sizdeniz” havasında işin kolayına körkütük abone olacağına tarihten ders çıkarma konusunda biraz felsefi ve biraz da 6 yüzyıllık atalarının DiNi içerikli bazı değerlerine daha derinlemesine kafayı yorup ders çıkarabilseydi herhalde “Akıl*İman Sentezi”ni sıcak sıcağına keşfedebilirdi/görebilirdi. Bizim için bambaşka olabilirdi bugünler. Misal, geleceğe yumuşak bir geçişle daha temkinli bir şekilde kurulmuş bir “Osmanlı-Türk Birleşik Milletleri” (OTBM) en azından bir Japonya kadar, kültüründen/özünden uzaklaşmamış, teknolojik bir güç ile hüküm sürüyor olabilirdi ve dahası dünyaya iyi örnek teşkiliyle müslümanların nüfusu şimdikinden 2-3 kat daha fazlalaşırdı. Dünyanın ne bitki örtüsü çölleşir, ne atmosferin kalitesi bu kadar değişirdi… Dünyayı hiç hakları yokken zehire gark eyledi insanın nefsi/hırsı. Dünya bunun hesabını soruyor bütün insanlığın üstüne kusuyor.

    Şimdi, OTBM’de “Akıl*İman Sentezi” kuşağında dünyada gelmiş bir İmamoğlu düşünün. Çok farklı/üstün bir kalitede gelişmiş olacağı için kimselere “aptal” deme gereğini duymazdı. Dahası, soyadının şuurunda iken, bir devlet büyüğünün kabrini idiolojk bir kale gibi görüp seçim sonuçları tam olarak henüz belli olmamışken soluğu orada almazdı.

  2. Siirt konuşması, Hemen arkasından İBB Başkanlığı düşürülüp siyaset yasağı getirilerek Silivri’ye konvoylar ile götürülüp ofisi olan us katta ki daireye yerleştırílíp Dünya ile iletışim hatları verilen Erdoğan’ı orada allayıp pullayip yetiştiren Perinçekgiller
    Erdoğan’ı dünyaya mağdur diye yutturup TC yi batırıp Rusya’ya bağlaması için TC nin anahtarlarını eline vererek Türkiye’nin başına getirdiler.
    Silivri’de dünyada’ki demokirat ülkelerde Erdoğan’ın bugünkü gerçek yüzü değil o zamanki sahte yüzünü gerçek zannettiler ve desteklediler.

  3. Frensiz Kamyon Yoluna Devam Ediyor
    Matrakçı bu ara hiç fıkra paylaşmıyor, ben bugün ona vekalet edeyim. Fehmi Beyin “içinin kaldırmadığı” duruma niçin geldiğimizi gayet iyi anlatan bir fıkra var.
    Temel kamyonla pazaryerinin yanından gayet hızlı ve biraz da yokuş aşağı giderken freninin tutmadığını fark etmiş. Tam o anda önüne bir çocuk çıkmış. Temel frene basmış mı yoksa zaten fren tutmuyor diye hiç mi denememiş orası meçhul. Çocuk kamyonun geldiğini görünce hızla yoldan pazaryeri tarafına kaçmış. Temel de direksiyonu pazaryerine kırmış ve önüne geleni ezip geçmiş. Kamyon bir yere çarpıp durunca Temel’i önce hastaneye sonra da karakola ve mahkemeye götürmüşler. Mahkeme’de Hakim Temel’e sormuş:
    -Evladım niye kamyonunla pazaryerine daldın, o kadar insanı öldürdün, yaraladın?
    Temel omuz silkmiş.
    -Vallahi Hakim Bey benum bir suçum yoktur. Kamyonun frenleri zaten tutmiyirdi. Aniden çocuk yoluma çikti, ben da ‘ya çocuk ya pazaryeri’ diye ikisinden birinin üzerine sürmek zorundaydım.
    Hakim:
    -Abe evladım sen hem çocuğu hem de pazardaki insanları ezdin.
    -Benim suçum değil Hakim Bey, ben çocuğun üzerine sürdüm ama çocuk diğer tarafa değil de pazaryerine kaçınca ben de peşinden pazaryerine sürdüm.
    Türkiye’de yaşanan bu fıkradakine çok yakın, sadece Türkiye örneğinde kamyon şöförü çocuğu kasden ezmek istedi ve çocuğu ezebilmesi için de önüne çıkan herşeyi ezmesi gerekiyordu.
    Devlet kamyonunun direksiyonundaki kişi, birilerini “hukuk dışına çıkarak” yok etmeye kalktığında “bırakalım birbirlerini yesinler” denilince sonuç bu oluyor. Daha kamyon durmadı, nereye kadar gidecek, kimleri ezecek ve neleri yıkacak şu an meçhul. Şimdilik, hukuk, insan hakları, toplumun ümitleri, eğitim kalitesi, mülkiyet dokunulmazlığı, ekonomi, düşünce hürriyeti, basın özgürlüğü vs ezildi. Bunların bir kısmı öldü, bir kısmı ağır yaralı. Ancak pazaryerindekilerin çoğunluğu hala kamyoncunun çocuğu mutlaka ezmesi gerektiği konusunda hem fikirler ve kamyon şöforünü gaza getirmeye devam ediyorlar. Kamyon muhtemelen bir yere çarpmadan durmayacak.
    Bu durumda çocuğu ezmeğe bu kadar azimli bir topluluğa ne diyelim bilemiyorum. Allah ıslah etsin.

  4. Ahmak veya sürtük.

    Hangi ifade insanın ṣeref ve itibarına daha fazla hakaret iҫerir?

  5. Kılıçdaroğlu’dan Başkan olmaz. BAAS kafası, önyargılı ve takıntılıdır.
    İnsanlar arasında ayrımcılık yapar…
    Çünkü vicdanları yoktur.
    Mesela CHP’li Zeydan Karalar ile Vahap Seçer…
    Esad’dan ne farkları var…
    Binlerce emekçiyi işlerinden ettiler.
    Patronlarının namus sözünü bile havada bıraktılar.
    Bay Kemal bile onlara göz yumdu.
    Belediyeler adeta HDP’ye teslim edildi.
    Hele İstanbul, İzmir ve Ankara…
    “Habur, Oslo, megri megri” diyen CHP’li kurnazlar iktidar olduklarında PKK’ya bakanlık bile verecek.
    PKK vahşetini bilenler, “veririz ne olur” diyor.
    Bakan yapılacakları isimler bile belli.
    Mesela biri “Mustafa Kemal’in itleri” diyen Sırrı Sakık…
    Diğeri Apo’nun heykelini dikecek olan Selahattin Demirtaş…
    PKK’lı bakanlar arasında “PKK sizi tükürüğü ile boğar” diyen Abdullah Zeydan da var.
    İYİ Partililere “Bu koltuklarda sayemizde oturuyorsunuz” diyen Fatma Kurtulan da…
    Bay Kemal, FETÖ ve Gezi’cilere özel ‘af’ çıkaracak.
    Dün Ahmet Şık ve Erkan Baş’ın köprüde görevini yapan polislere yaka paça engel olmaya çalıştıklarını gördünüz.

    ***

    2023’e böyle gidiyoruz.
    Wilson’un 1919’da çizdiği bir Türkiye haritası var…
    Harita 15 Temmuz öncesi New York Times’ta yeniden yayınladı.
    Darbeciler Reis’i öldürseydi Türkiye bölünmüştü şimdi.
    Reis ölümden, ülke de bölünmekten 15 dakika ile kurtuldu.
    Darbeciler o gece Kılıçdaroğlu’na özel bir ilgi gösterdi.
    Millet can derdindeyken Bay Kemal canını kurtarmak için darbecilere neler vaadetti kim bilir?
    İP’çi Meral’in darbe öncesi ‘ben başbakan olacağım’ sözleri ile “Yurtta Sulh” sloganına ses olması da bir tesadüf değildir!
    İki ortağın darbeden haberi vardı.
    Yeni bir darbe planı da var ki; ‘Erdoğan kaçacak’ diyorlar.
    Bunlardan Atatürk’çü olamaz.
    Sadece Atatürk’ü kirli işlerini maskelemek için kullanıyorlar.
    Gerçek Atatürkçü PKK’ya destek vermez.
    Atatürk’e ‘kefere’ diyen birini de partiye almaz.
    ***

    Başkan Wilson’un haritası gerçekleşmiş olsaydı, İstanbul ve İzmir’i içine alan bölgeye ‘Konstantinopolis’ , Doğu Anadolu’ya ‘Ermenistan’, Güneydoğu’ya ise ‘Kürdistan’ devleti kurulacaktı.
    Kılıçdaroğlu’nun ‘özerklik’ vaadi, Selahattin Demirtaş, Osman Kavala ile FETÖ’cülere hapisten çıkma sözü vermesinin bir sebebi de bu haritadır!
    Bay Kemal’in iftiralarının arkasında, Türkiye’yi bölme planları var.
    Önümüzde riskli bir 10 yıl var.
    ABD Türkiye’nin petrol ve doğalgaz zengini olduğunu uzaydan gördü.
    Bizi parçalamak isteyenlerin bir başka sebebi de budur.
    Alçak FETÖ, bizi böldürmek için yollara çok mayın döşedi.
    Bu bilgileri, darbenin organizatörü “Yurtta Sulh Konseyi” üyesi eski general Sinan Sürer’in odasında ele geçen belgelerden öğrendik.
    Kemal’in çok övdüğü ‘Gezi’ bunlardan biridir.
    Ahmet Şık ve Erkan Baş’ın yıldönümünde afiş astırdığı..
    ***

    Erdoğan’ın Suriye’ye operasyon kararı ile İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine ‘Hayır’ demesi, Yunanistan’a verdiği ince ayarı, Bay Kemal iftiralarıyla gölgelemeye kalkmasın.
    Atatürk Havalimanını dolduran yüzbinler ona gereken cevabı verdi.
    Yalaka İsmail, buraya önce ‘konut’ yapacaklar dedi, sonra ‘Katar’a satılacağını iddia etti.
    Ne olduğunu gördü sanırım.
    Ama oynatmalarına az kaldı…
    Çünkü hem mitinge katılanlar hem de Diyarbakır anneleri akıllarını başlarından aldı.
    İdamların 62. yılında, Yassıada’nın sanığı CHP yine suskundu!
    ‘DP’ isminin rantını yiyen Gültekin Uysal isimli zat da…
    Her ikisine de yazıklar olsun!

  6. Keşke Canan kaftancıoğlunu ceza aldığı tweetleri buraya da yazsaydı sayın yazar.
    Küfretmeden ,hakaret etmeden,teröristi övmeden bir fikir beyanı mı değil mi görsek?
    “Hem eski tweet diyorsun hemde neden silmiyorsun diye sorulunca hala aynı fikirdeyim ” diyebiliyor.
    Ben yıllardır fehmi Koru okurum acaba kendis neden bir güne birgün ağzından veya kaleminden küfür ,hakaret çıkmamış.
    Yani bu iş fikir falan değil.Keşke ceza vermişlerken güzelce o hakaretlerin cezasını da yatorsalardı.Olmayacağını bildiğiklerinden hakaret üsütüne birde göstereceğiz size ,kaçacaklar diyebilecek kadar da Fetövari taktikleri var.Çünkü cesaret aldıkları ve ağababaları bir

    • Köşe yazarlarını önemserim hep. İsterse beynine çip taktırsın, isterse prompterden bavula bakıp okusun yinede yazdıkları değerli olabilir.
      Keşke yorumları da okuyucular biraz üst düzey yazabilse🤗.
      “..Faydasız bilgi, laf getirip götürmek, insanların zaaflarını alay konusu yapan ifadeler dedikodu, gıybet, gerçek olmayan isnatlar varsa iftiraya kadar giden malayani şeylerdir, sakınmak gerek.
      Ancak toplum önünde alenen yapılan hataların toplum önünde düzeltilmesi gerekir.
      Siyaset konusu bu cümledendir.”.. demiş bugün A.Dilipak. daha neler demiş okumak gerek.
      Hep Fehmi Koru hep papaz hep haçlılara takmamak gerek😊.

      • O papazın atletini koklayıp haçlılar namusunuza dokunmaz diyecek kadar sapıtmış ajanlara “Bunlar boş işler gel siyaset tartıalım” nırmalleştirmelerine gelmem
        Bir din adamı neden ABD de 30 yıl ağırlanır
        Oradan Bütün türkiye ve dünyayı yönetir.
        Bu din adamı “Haçlılardan kokmayın namusunza dokunmaz” diyerek haçlılara gel gel der.

        Bunların cevabını vermeyeip bunu normalleşitrmeye çalışan fondaş algı kalemelrine .
        Haçlılar size dokunmuyorsa siz haçlıların dostu bu toprakların düşmanısınız.
        Çünkü u topraklarda Haç-Hilal savaşı hiç yavaşlamadı.
        Size haçlılar mübarek olsun.
        Bunu her yazıda hatırlatmak da benim görevim.

        • Adı geçen, bir “din adamı” hâlâ senin gözünde serdar!
          Oysaki terör örgütü elebaşı diye biliniyor bu ülkede. Sen daha bunun farkında değilsin ki, Haçlıların elini eteğini niçin öptüklerini hatta namusu bile (senin için hayli önemli bir kelime sanırım) gözardı edecek kadar..
          Bunları anlayıp çözmeni beklemek boşuna.
          Aynen devam et serdar devir değişsin yine sızlanmaya devam işte böyle gidersen. Biraz geliştir kendini istersen.

    • Serdar bey “Keşke Canan kaftancıoğlunu ceza aldığı tweetleri buraya da yazsaydı sayın yazar.” demişsiniz de;
      sayın koruya olan muhabbetinizi bilmesem kendisini suça sürüklemek istiyorsunuz zannederdim:)
      Bahsettiğiniz tweetleri geçen gün bizim fatih buradan çarşaf çarşaf paylaştı zaten; o günden beri de bir daha sesi soluğu çıkmadı niyeyse?

  7. geçenlerde biri biz her dem küllerimizden yeniden doğarız diyordu,
    önce yanmak gerekmese keşke.
    ne yazık ki koşu bandında koşan biri gibi,
    hiç bir yere gidemiyor olmamız ne kadar acı değil mi?
    ortadoğululukla açıklanabilir belki,
    gelişememek, üretememek, ilkel bir zihniyette kalmak, kutuplaşmak, hizipleşmek hem bireysel hem toplumsal bir tercih sonuçta, dayatılan bir kader değil…
    bütün sorunların temelinde terazi var; adalet.
    adalet olmazsa bütün dengeler bozulur.
    dünün mağdurları bugünün zalimleri, bugünün zalimleri yarının mağdurları
    ila nihaye aynı kaderi yaşa dur…ne ekersek onu biçeceğiz.
    toplumsal bir barış, yargılamaya değil anlamaya çalışacak bir zihniyet bu topraklardan çıkmıyor. kendi çürük çarık inancını paylaşmayan insanlara bilenen, paylaşmadığı için hır çıkaran, kendi yediği haram zıkkıma bakmak yerine başkalarının ne yiyip, içtiğiyle uğraşan sonra birbirlerinin gırtlağına sarılan, kan döken, ilkel güdülerinden kurtulamayan, herkesi tehdit, düşman, hain gören bir zihniyet çıkıyor bu topraklardan.
    enerjimiz böyle soğuruluyor,
    dış güçlerin suçu tabi…
    durum bu.
    şimdilik böyle.
    daha iyiyi umacak bir gelişme yok,
    şimdilik yok…

    • hd soruyor,
      Benim anlamadığım, samimi olarak öğrenmek istediğim şu; Bir parti lideri halkı ayaklanmaya “serhildana” çağırırsa, bunun sonucunda halk ayaklanır 37 kişiyi öldürürse bundan sorumlu tutamayacak mıyız?
      elbette tutacağız, adil ve makul sürede yargılamak koşuluyla.
      kimsenin itiraz edemeyeceği şeffaflık ve hukuki ilkeler ışığında.
      benim anlamadığım ve samimi olarak öğrenmek istediğim ise şu;
      vatanı sandıkta teslim etmeyeceğiz diyen kişi, halkı ayaklanmaya çağırmış olmuyor mu?
      böyle ifadelerinde yargılanması gerekmiyor mu?
      yüzlerce kişinin ölmesi mi gerekiyor yargılamak için?

      Şehirlere hendekler kazan terör örgütü yüzlerce insanın ölümüne sebep olursa, parti başkanıda o hendekleri küçük görüyorsunuz o hendekler önünde diz çökeceksiniz” derse buradan bir hukuki bir sonuç çıkmaz mı”
      çıkar. nokta.
      hukukun önünde hesap vermesi lazım.
      en ağır şekilde de ceza alması gerekir.
      benim sorum da şu?
      terör örgütü bütün şehirlerin altına hendek kazarken göz yumanlar, ki bunlar fetöcü açıklaması yapılıyor peki kadrolara bu fetöcüleri dolduranlar da aynı şekilde hesap vermeli değil mi? buradan bir hukuki sonuç çıkmaz mı?

      Üniversitelerde Başörtüsü yasağı insan haklarına aykırı değildir, refah partisinin kapatılması insan haklarına aykırı değildir demişti Avrupa İnsan hakları mahkemesi. Biz niye böyleyiz niye avrupa ile sekronizasyon içinde değiliz. Yazar bize de yazar mı?
      aynı aihm fazileti haklı bulmuştu, o neden madem?
      avrupa mahkemesinde kararlar ilgili ülkenin yasalarına bakarak görülür.
      bu kararlarda sorun, taraflılık arayabiliriz elbette ve bulmamızda hiç zor değil,
      ama asıl sorun değişmiyor işte
      bizim her dönem sorunlu bir hukuk anlayışımız olmasa orada işimiz ne gerçeğine ne diyeceğiz?
      yanlı ve sorunlu kararlarını minimize edemez miyiz?
      oysa bugün dünden daha sorunluyuz mesela.

      AİHM 2021 yılı istatistiklerine göre 31 Aralık itibarıyla AİHM’in önünde değerlendirilmeyi bekleyen toplam 70 bin 150 başvurunun yaklaşık yüzde 22’sini Türkiye ile ilgili başvurular oluşturdu.
      2021 sonunda en fazla dava başvurusu yapılan ülkeler sıralamasında 17 bin 13 başvuru ile Rusya ilk sırada yer alıyor ve onu 15 bin 251 başvuru ile Türkiye izliyor. Türkiye’den sonra Ukrayna 11 bin 372 başvuru ile üçüncü sırada.

    • Başvurmadıkları yol kalmadı. Son numaraları da şu:

      – Sandık güvenliği yok.
      Yani, kaybederlerse mazeret hazır:
      – Oylar çalındı.
      Nasıl mesela?
      1946 seçimleri gibi mi?
      Jandarma dipçiği de dahil mi?
      ***
      Tam 3 yıldır erken seçim sayıklıyorlar.
      Mayısta, ekimde, martta, eylülde… Ne dedilerse çıkmıyor…
      Şimdi de bu yılın kasım ayını işaret buyurdular.
      Ne kadar gayrıciddi insanlar.
      Havanda su dövüyorlar.
      Çok da kabızlar…
      Sonunda Selahattin Demirtaş’ın bile sabrını taşırdılar… Bir güzel azar işittiler.
      ***
      Mahkeme kararları, yok hükmündeymiş.
      Mahkemeyi tanımazlarmış… Aferin.
      Gelir gelmez Demirtaş’ı ve Kavala’yı serbest bırakacaklarmış.
      Biz kimsenin cezaevinde kalmasını istemeyiz ama nasıl serbest bırakacaklarını söylemiyorlar.
      Talimatla mı?
      Öyleyse cezaevine yeni atılacak olanlar da talimatla…
      ***Ayrıca… Memur kıyımına hazır olun. Bavullarınızı şimdiden hazırlayın.
      Velhasıl, saatlerinizi 1950 öncesine alın.
      Demokrasi geliyor.

      • yandaş medya arabeskleri,
        yakında iktidar değişince onlar da değişir türkçe pop söylemeye başlarlar, hemde herkesten daha çok.
        siz takılmayın bunlara bence,
        müslüm dinleyin mesela.
        filmi de varmış.

  8. Hem Suriyeli sığınmacıların ülkelerine dönmelerini istiyorlar hem de operasyona destek vermiyorlar. E bu insanlar teröristlerin kucağına mı atılsın? sığınmacıların geri dönmesi için güvenliğin sağlanması gerekmiyor mu? Yüzbinlerce insan bile bile ölüme mi gönderilsin? Güvenlik sağlandıktan sonra bu insanlar rahatça ülkelerine dönebilirler.

    • Size ne Süriyeliler’in güvenliği!
      Aslında keşke dediğiniz doğru olsa.
      (Yapacakları operasyon Türkiye’ye ve fakır çocuklarına yapılacak bir operasyon, olacak Allah fırsat vermesin.) Gencecik gençler tabutlarla gelecek çökmüş ekonimiyede darbe vurulacak peki ne için?
      Uğur Mumcu Fahriye Üçok ve diğerlerinin katileri ve Türkiye’yi batıran bizleri nana muhtaç ettiren ve 2010 böyle bir örgüt yok diye osyayi kapatip örgütü ortaya çıkaran ları ömür boyu hapse mahküm eden akp húkümeti ABD deki selam tefhid ordusunu’nun terörist bir örgüt olduğunu resmen ilan edip yatırım listesine alması ve S T terör örgütünú ucu TC ye dokunan bazı üyelerinın yakalanmasından dolayı.
      Süriyeler bahane ederek suçlarını kapatma ve gündemden düşürmek için yapıacak.

  9. Zalimin sonu gelince Zulmü artar. Hz Ali

    Bir Zulme Engel olamıyorsanız onu Herkese duyurun. Hz Ali

    Eğer zalim ısrarla Zulmüne devam ediyorsa Bil ki sonu yakındır. Eğer Mazlumda ısrarla direniyorsa bil ki zafer yakındır. Hz Ali

    Dünün mazlumları nasıl olur da bugünün zalimlerine dönüşebilir?
    Dünün mazlumları nasıl olur da dün gördükleri zulümleri unutabilir?

    Dünün mazlumları nasıl olur da dün gördükleri zulmün aynısını bugün başkalarına yapabilir?

    Bütün mesele gücü eline geçirmek midir?

    Ah ne yazık ki vah ne yazık ki gücü eline geçiren, dün gördüğü zulümleri unutuveriyor.

  10. Ülke bölünmeye doğru gidiyor. Halk müşteki ama “benim vatandaşım” memnun (!). Ulusalcılara, Solculara göre ülkeye şeriatın gelmesine ramak kaldı, dindar kesime göre ise “din elden gidiyor”. “Sen yaparsan günah, ben yaparsam mübah” anlayışı almış başını gidiyor. Buradaki arkadaşların çoğu da hep kendi zaviyesinden olayları değerlendiriyor ve kör kuyuda merdivensiz debelenip duruyoruz. Allah Sonumuzu hayreylesin, amin.

  11. Sayın Fehmi Koru yorumlarınıza katılmakla birlikte siyasi görüşleri için hapis yatan varsa tabiki yanlış. Yalnız bu saydığınız kişilerden Canan Kaftancıoğlu niye ceza almış bunun açıklamamanız eksik kalmıştır. Canan Kaftancıoğlu siyasi görüşü için değil yaptığı küfürler için ceza almıştır. Yine Selahattin Demirtaş ise halkı ayaklandırmaya çağırmak suretiyle 50 kişinin ölümüne sebeb olduğu iddiası ile cezaevindedir. Bu olaylar siyasi görüş, düşünce açıklama olarak kabul edilemez.

  12. DANIŞIKLI-DÖVÜŞ BİR MAHKÛMİYET VE İNFAZ
    Siirt’teki şiir den sonraki yagılama, mahkûmiyet ve infaz derincilerle “mağduriyet algısı” için yapılmış bir operasyon.
    Mahkumiyet kararından bir gün önce yapılan müzakerede heyet beraat kararı konısunda mutabık kalır.
    Ertesi sabah başkan ve askeri hakim üye mahkumiyet düşündüğünü söyleyince diğer üye tam bir şok yaşar.
    ” Dosya aynı dosya. Akşamdan sabaha ne değişti?”
    der. Tabii ki muhatapları duvar.
    “O zaman ben beraat görüşüyle karşı oy yazıyorum” der ve yazar.
    Pekâlâ karşı oy ile beraat görüşü veren bu üyeye ne oldu.
    Hiçbir terfisi yok.
    Ben olsam Anayasa Mahkemesi başkanlığına kadar getirtirim.
    İnfaza gelince.
    Cezaevi parti genel merkezi gibi kullanıldı mı, kullanılmadı mı?
    İlçede bulunan cezaevlerine bakan kıdemli savcının bu şekilde tamamen yasadışı uygulamaya müsaade etmeyeceği anlaşılınca hiçbir ihtiyaç olmadığı halde yetki ile bir gün önce gönderilir. İnfaz bitince ertesi gün yetkisi kaldırılır.
    Bu yetkilendirme işlemini ideolojik olarak güya ters bir HSYK yapar.
    Sahi cezaevini parti genel merkezi olarak kulladırtan savcıya ne oldu dersiniz?

  13. Peki sayın Koru Kaftancıoğlu nun yazdıkları içinizi kaldırıyor mu? Bu ülkede her önüne gelen devlete cumhurbaşkanına hakaret edecek. Biz de buna basın özgürlüğü mü diyeceğiz. Gazeteci veya siyasetçi olmak her ağzına geleni söylemek değil sorumluluk ister.

  14. Kayseri’de hakkında çok konuşulan sabık belde başkan, nev zuhur genel başkan yardımcısı Özhaseki “Birbirine selam veremeyecek adamlar AK Parti karşıtlığında bir araya geldi” demiş. Bunda gocunacak ne var bir müselman olarak sevinmeniz bile gerekir ki: Resul Ekrem (ASM) Buhari, Edeb bahsinde geçen bir hadisi şerifi ile “İki Müslüman karşılaşırlar biri bir tarafa öteki öbür tarafa döner. Halbuki o ikisinin en iyisi önce selam verendir.”demiş ve her durumda selamı vermeyi yaygınlaştırmayı tervic, küslükleri ve dargınlıkları nehy etmiştir. Şu gün siyaset alanında buna daha çok ihtiyaç olduğu yönünde detaylı bir okuma Colleen Murphy’nin “Ahlak Teorisi bağlamında Siyasi uzlaşma” olarak tercüme edilebilecek kitabından “Uzun süreli siyasi çatışma veya baskı dönemlerinin ardından meydana gelecek siyasi uzlaşma, demokratik ilişkilerin yeniden sağlıklı bir şekilde kurulması için vazgeçilmezdir. ” tespiti ile de sağlam bilimsel ve ahlaki argümanı oluşturmaktadır. Buradan Selahattin Demirtaş’ın altılı masanın uzlaşma zeminine bağladığı ümit ve kararlılık konusunda yeterli iradeyi görmemekten dolayı serzenişler ve yer yer eleştiriler içeren yazısından daha fazla uzlaşma ve kararlılık beklentisinin kararsız ve ortalama bir seçmenin dilinden ifade etmiştir: “Kendimi bazen kararsız bir seçmenin yerine koyarak liderleri veya parti sözcülerini izliyorum. Acaba hangisi beni ikna edecek diye objektif bir şekilde düşünmeye çalışıyorum. Mesela aylık gelirim ortalama bir memur maaşı, kira ödüyorum, kredi kartı borçlarım birikiyor, sürekli gıda ve giyim harcamalarımızdan kısarak hayatta kalmaya çalışıyoruz. Çocuklarım var, onların geleceklerini düşünmek zorundayım. Bu reel durum ve çaresiz ruh halimle, kurtuluş nerede diye partilere bakıyorum. Öyle ya, birinden birine oy vereyim ki ülkeyi, toplumu düze çıkarsınlar. Ben de barış, huzur ve güven içinde çocuklarımı yarınlara hazırlayabileyim.”

    ACABA KİME OY VERSEM?

    https://www.gazeteduvar.com.tr/selahattin-demirtas-yazdi-ben-cok-utaniyorum-ya-siz-haber-1566949

  15. Doğal gaza yüzde 30-40 zam. Yarın da benzine büyük zam geliyormuş. Elektrik de zamlanıyormuş. İktidar seçimleri de beklemiyor artık, zam üstüne zam yağdıracak. Bu durumda seçimler de olmayacak mı acaba kuşkusu doğdu bende. Normal değil bu durum. Bir de SADAT kurucusunun seçimlerde Türkiye karşıtları ile işbirliği yapanların kazanması durumunda seçim sonuçlarını kabul etmeyecekleri haberini okuyunca iyice işkillendim. Bu iktidar himayesindeki paralel silahlı örgüt, seçim sonuçlarını tanımayız diyor açıkça. Nasıl yani?

  16. SİYASET- CİNAYET

    Benim anlamadığım, samimi olarak öğrenmek istediğim şu; Bir parti lideri halkı ayaklanmaya “serhildana” çağırırsa, bunun sonucunda halk ayaklanır 37 kişiyi öldürürse bundan sorumlu tutamayacak mıyız? Şehirlere hendekler kazan terör örgütü yüzlerce insanın ölümüne sebep olursa, parti başkanıda o hendekleri küçük görüyorsunuz o hendekler önünde diz çökeceksiniz” derse buradan bir hukuki bir sonuç çıkmaz mı” Mesela abd avrupa gibi medeni bölgelerde işid i övse bir parti, onunla organik, inorganik ilişki kursa “sırtını dayasa” özgür dünya bu da özgürlük der mi?
    Üniversitelerde Başörtüsü yasağı insan haklarına aykırı değildir, refah partisinin kapatılması insan haklarına aykırı değildir demişti Avrupa İnsan hakları mahkemesi. Biz niye böyleyiz niye avrupa ile sekronizasyon içinde değiliz. Yazar bize de yazar mı?

  17. Sen barbar bir kökenden geliyor olabilirsin dese biri… Modernlik senin olsun ben gelmiyorum dese. Kararır mı boza pişirilmiş ense?! Osmanlılar eksikleri vardı ve yanlışları ama en uzun boylu yaşadı. Alel acele ezberine, yerine gelene ne demeli, hemen hemen 100 yıldır sallanıyor. Eksikleri vardı ve yanlışları. Düzeltmenin mutlaka yolları var. Bunlar irdelenmeli, tartışılmalı. Bunun için de ortam hazırlanmalı….

    “MollaKasımistan”a döndürmekle ülkeyi, neyi tartışacağız biz neyi?! İşin kolayı o yasak bu yasak; belli mi n’olur yasaklamasak, korkudan büzülmüş, gelecek endişesini görüp üzülmüş. Üzüntüden bunalmış, geleceğini kurtarmak için dünya kadar borç almış. Hazıra ye-tüket, borç yükünün altında kalmış, ezilmiş, bunların arasından vatan kurtaran şabanlar sivrilmiş, iki paralık şahsi nefsini ortamın etnik nefsiyle birleştirme yoluna gitmiş; karşısına çıkan beğenmediklerini sağa sola itmiş, belki istemeyerek bir avuç ezenlerden olmuş, nihayetinde ülke ezilenlerle dolmuş! “Akıl*İman Sentezi” zafiyetinde ancak bu kadar olur. Demokrasi demokrasi deyip durma, onun da kaynağı budur! Bize has en uygun sentez! ne kendini ezdir ne de kimseyi ez! Gelecekte birleşecek dün ve bugün, parçalanmadan yaşa var ol bütün!

  18. olacak o kadar ulkesi olmaya devam ediyoruz. zamlar dolu dizgin yol almaya devam. ama milletin derdiyle dertlenen ne yorumcu ne siyasi var….

  19. DEVLETİ YÖNETEN HEP AYNI İRADE.
    Taç giyen baş akıllanırmış.
    Akıllatanlar kim.
    Değişmeyen güç sahipleri yönetmeye devam ediyor.
    Sahnedekiler,kullanılıp atılmak için.
    Eskimeyen eskiler,sahne arkasında.
    Derinlerde değişim çok yavaş olur.
    Kabuğu çok kalındır.
    Dış ortamın değişmesi kalın kabuğun altındakileri kolay etkilemez.
    Büyük değişimleri, yerel oluşumlardan beklemek gafletindeyiz.
    Global dünyada şimdi daha çok Dünyadaki trendler etkili olacaktır.
    Bloklaşmalarda,dahıl olunan blokta ki değişimler yerel ülkeleri daha çok etkileyecek.
    Teknolojik gelişmelerin önünde hiçbir güç duramayacak.
    Belki enfazla olacak olan geciktirilebilir ama asla engellenemeyecek.
    Ne kadar geciktirilse,kırılmalar okadar şiddetli olacaktır.
    En iyisi yumuşak geçişler,devlet aklı burada önemli olacaktır.
    Zamanı gelmeden erken doğuma uğraşanlar çoğu zaman çok çile ve zulum görmüştür.
    Her yeni devrin,krema tabakası yine öncekilerinin farklı giysileri giymişleri olacaktır.
    Kimileri yönetmek,kimileri yönetilmek için yaşar.
    Yönetilenler değişmez.
    TARİHTE NE KADAR GERİYE GİDERSEK,O KADAR İLERİMİZİ GÖREBİLİRİZ.
    Sözü;tarihi çok çeşitli kaynaklardan öğrenip,analitik değerlendirdiğimizde gerçeğe yakın sonuçlara ulaşabiliriz.

    • -“olması gereken zalimlere karşı cesur, mazlumlara karşı tevazu içinde olmaktır”..
      A.Dilipak.’ın bu günkü yazısı mükemmel. Tam da bu köşedeki konuyada yabancı bir yazı değil.
      *Ne asılanları geri getirebiliriz,
      *Ne de hapislerde hayatları çalınanları teselli edebiliriz,
      *Ne YSK ya sen de şu mühürleri.. diye hesap sorabiliriz,
      *Ne de akıl iman aptal zeki gibi tanımlamada bulunabiliriz.
      Ama, fakat, istersek…
      Geçmişe bakarak geçmişten ders çıkararak,
      Pekala geleceği istediğimiz gibi doğru düzgün inşa edebiliriz 🤗.

  20. Binaların bahçesinde önünde meydanlarda heykeller görürüz. Kimisi önüne sunağa hediye bırakır gibi çelenk bile bırakır ve önünde saygıyla eğilip selam verir heykele.
    Bu da bir bakış açısı işte🤗.
    Benim bakış açım ise,
    at üstünde bir yiğit ise başka gözle,
    giyotin darağacı ise kapalı gözle,
    ellerini açmış dünyayı kucaklamış bir bereket tanrıçası ise gönül gözüyle olur.
    Medyada tuşa basınca bir ferdi bir aileyi delilsiz perişan edecek haber daha yayınlanmadan önlenememişse,
    Nefret gözlerim faltaşı gibi açılır, dehşetle irkilirim. Kızgınlığım tavana vurur.
    Yani demem o ki,
    Tasa da tarağada bakmam tellak ise her defasında değişir, birisi derini yüzer, öbürü kirini soyar. Han Hamam dır önemli olan.
    işletmecisinin kalitesi tecrübesi, fiyat tarifesi, ha birde şehrin ortasındaki yeri.
    Temizliği, daha önemlisi,
    Havlularının kokmaması!!! Temizliği!!!😊.

  21. Akşam sabah başta benzin ve mazot olmak üzere her seye zam, zam, zam !
    Şimdi de doğalgaza %30 ve elektriğe de% 15 zam geldi!
    Artık ekonominin ve de siyasetin ..oku çıktı!
    Neyi içimiz kaldırıyor ki !

  22. Fikir ve ifade özgürlüğü diye herkes herkese ağzına geleni söylesin mi yani? asıl o zaman toplumsal düzen bozulmaz mı? bir fikri ifade etmenin 10 tane kötü yolu varsa 1000 tane iyi yolu vardır.

  23. Benim Merak ettiğim, siyasi davaların nasıl sonuçlanacağı değil, bu davaların ne kadar süreceğidir. Büyük ihtimal seçime endeksli bir süreç olma ihtimali yüksek gibi görünüyor.
    Sayın yazar, nasıl bir ülke olduk diye soruyor. Soru cevabı gayet basit ülkemiz hep aynı, fakat o koltuklarda sorun var, koltuklara oturanlar nereden geldiklerini çok çabuk unuttukları için eski alışkanlıkları ve kafasının arkasındakileri ile hareket ettikleri için ülkemiz bu hale geliyor. Yönetim değişse de maalesef bu anlayış değişmediği sürece böyle devam eder, bizim kaderimiz bu. Hani ne diyorlardı bir zamanlar, bu ülkede on yılda bir ya darbe yada ekonomik kriz üretiliyor. Son zamanlarda on yılda olmadı ama, iki on yıllık krizle karşılaştık, ne yapsak ne etsek bazı şeyleri değiştirmek mümkün olmuyor. Acaba şu meşhur söz mü tecelli ediyor “bir toplum nasıl ise öyle yönetilmeye layıktır.”

  24. Baran’ın dünkü MGK vb yorumlarına kısa cevaplar:

    MGK evet bir devlet kurumu ama devletin kendisi değil. Tavsiye kararları alır, başkanlık bunları kanunlar çerçevesinde uygular isterse. Meclis tek kanun yapıcıdır. Normal bir demokraside yürütme (başkanlık) ve yasama (meclis) birbirinden bağımsızdır. Başkan/MGK meclise yasa yap emri veremez. Bugün olan durum ise kuvvetler birliği olup, demokrasi değil otokrasidir, meclisin sadece parmak kaldır indir dışında bir yetkisi yoktur. Kanunlar dışarıda sarayda pişirilip meclise onaya gelir. Mecliste kim vardır millet kendisi de bilmez, tanımaz. Yasamaya en ufak bir katkısı da yoktur milletin. Hayret kişilerin de belirttiği gibi sivil toplum örgütleri bu düzende yasaktır, yasamayı milletin isteği doğrultusunda yönlendirecek bir etkileri de yoktur, kendileri yoktur çünkü.

    FETÖ bir STÖ değildi sadece elbette. Öyle başlamış olabilir. Ama nihayetinde amacı devleti ele geçirmek olan paralel bir yapılanmaydı. Silahlı gücü de vardı. Darbe girişiminde de bulundu. Bunları hala inkar etmenin anlamı yok. Ancak darbe iktidarın gözetiminde ortaya konmuş bir senaryoydu. Bunun da pek çok delili var. Önceden biliniyordu ve bile isteye başlamasına izin verildi. Hesaplı kitaplı yapıldığı için de bu işten maksimum faydayı elde etti iktidar. Ancak sonuçta kendisine de yaramadı ülkeye de. Bugün dünden çok daha az demokrat, çok daha otokrat, çok daha fakir, çok daha sefil bir ülkeyiz. Bu tür cingözlükler son tahlilde kimseye fayda etmiyor. İktidar da elden gidiyor, gidecek de illa.

    • Boşver yorma kendini, Türk milleti yaşayarak öğrenen bir millet. Yaşayacağız ve öğreneceğiz yavaş yavaş.

      • Yaşayarak öğrenme kabiliyeti olmayan milletlerden biriyiz. Biraz okuma yazma ve düşünmeyi deneseydik başarılı olabilirdik. Ama onlar da bize uğramadı hiç. Çoğunlukla da yasaklandı.

        • Bu dediğiniz doğru ama biraz gariban tesellisi gibi duruyor.

          Büyük islam alimlerinden Said Nursi büyük Kuran diyerek kainatı kasteder ve tabiat kanunlarını bu kainat kitabından okur anlatır. Kuran’ı da kainat kitabının fihristesi olarak tarif eder. Kuran dini olan islamı da hayatın hayatı diye tarif eder.

          Kuran’da da şöyle tercüme edilen bir ayet var: “Dini biz indirdik, koruyacak olan da biziz”

          Allah indirdiği dini nasıl koruyor, dinin korunması ne anlama geliyor. Kitaplarda duran din korunduğu anlamına gelir mi? Allah dinini kimler arasında koruyor? O insanlar aramızdaysa kimlerdir. Kaçını tanıyoruz?

          Bu soruların ilmi cevapları var, doğru cevaplarına ulaşabildiğimizde şimşekler çakar her yer aydınlanır. Çünkü cevaplara ulaştığınızda bilginin asla tamamen yasaklanamadığını da anlamış oluruz. İlmi hakikatler yasaklanabilseydi Allah dinini ne ile koruyacaktı.

          He, cevapları Sinan Eskicioğlu hocada arayıp da kafan karışırsa ben karışmam. çünkü dinin insanlar arasında korunmadığı gibi bir düşünce sezdim kendisinden:)))

          Laf açılmışken Dinin nerde korunduğunu yazsa bize iyi olur aslında.

    • Herşeyi kötüye yormadan da bir şeylere vakıf olabiliriz. Vakıfları kullanarak para transferi değil elbette.🤗
      Mesela bir grubun bir eylemini yaptıktan sonra müdahale!!!
      yöntemi sonrası terör örgütü sınıfına sokmak!!!..
      Riski göze alıp eylemin başlamasına müsade etmek!!!
      Kendine yardımı derseniz, kurtuldum ya diyebilir!
      Halka sorarsanız, humeyni gibi mi gelecekti önlenmeseydi.. diye sorabilir!!!
      İşte paralel yürüyordunuz da… dersen,
      Mahkeme kapıları açık🙂
      Yasama mı dedin?
      600 vekile boşuna para viriyon dine..
      Bozuşuruz vallaa.

  25. 6’lı muhalefet partilerinin PKK ve FETÖ karşısında gözleri kör. Acaba neden?

  26. Maalesef böyle oldu hep. Gelen gideni arattı. Neden böyle diye bakınca, aslında köklerimiz bozuk diye görüyorum. Barbar bir kökenden geliyoruz. Ataerkil ve arkaik bir toplumsal, ailesel, siyasal ve idari düzenimiz var. Toptancıyız, heptenciyiz, çağdışıyız, ya ak ya karayız, grilerimiz, bireysel düşüncelerimiz ve farklılıklarımız yok, bunların yeşermesine de hiç ama hiç izin vermiyoruz. Geçende bir yorumcu diyordu ya, biz 50 kişilik bir aileyiz, ya RTE ya KK olursa hep birlikte RTE deriz diye, işte dedim tipik Türk aile tipi karşımızda. Aralarında bir iki HDP’li çıkamaz, ailecek boğarlar onu!

    Hep diyorum. Modern değiliz, dünya ise post-moderni aştı yapay zeka çağına ulaştı. Biz orta Asya’nın ve orta çukur doğunun bozkırında dımdızlak kaldık. Bir adım ileri gidemedik. Üstelik de kendimizi çok beğenip demokrasi şampiyonu ilan ettik, demokrasi bayramını da kendi yaptığımız ettiğimiz darbe gününe direk gibi diktik. Dünya ne darbemize inandı ne de demokrasimize. Bir bit yeniği olduğunu ta uzaktan gördü, geçmiş olsun bile demedi. Demokrasi ve özgürlükler sıralamasında da dibe oturttu.

    Eyyyy, dürüst olun dedik, samimi olun dedik, adam olun dedik, dedik de dedik. Ama nerde dinleyen. Hepsi boş teneke bunların. Tın tın!

  27. Sayın yazarın vaktiyle yargılandım dediği askeri yönetim yadigarı “Devlet Güvenlik Mahkemeleri”ni akparti kapatmıştır,
    içinizde bu reformu hatırlayan ve allahrazıolsun diyen bir çakma demokrat var mı acaba?
    Efendim?
    O zaman otoriye saygılı olunsun, ok?

    • İktidar DGM’leri kapattı ama ne fayda. Artık kendisi kanun ve anayasa da tanımıyor, keyfine göre yargılayıp içeri atıyor. Mahkemelere AYM ve AİHM kararlarını tanımayın diye emir veriyor (doğrudan anayasa ihlali), birilerini sizi buraya tıkan zihniyet böyle istiyor diye keyfi esir tutuyor. Suç üstüne suç uyduruyor. Bulamazsa keyfi hapse atıyor. Bana hakaret ettiler diye onbinleri mahkeme mahkeme süründürüyor. Sosyal medyayı da yasaklayıp, twit atmak suç değil, twitte yazılanlar suç gibi saçmalıklarla dalga geçiyor. İktidarın seviyesi buralarda artık.

Yoruma kapalı.