“Afedersiniz” demeden kullanılmaması gereken bir sözcük güncel siyaset diline sokulursa…

44
Reklam

İnsanoğlunun dil ile macerası ilginçtir. Bebeklikten çocukluğa geçiş dilin çözülmesiyle başlar. Önce çevresinden işittiği düz sözcükleri kullanır çocuk, sıfatlar daha sonra dile yerleşir. Dilin renklenmesi için ise okumayı öğrenmek gerekir.

Okumayla ilişki kuramamışların dili, sayısı fazla olmayan sözcüklerle sınırlı kalır.

Bazı sözcükleri çoğumuz aileden veya çevreden işiterek değil okuduğumuz metinlerden öğreniriz.

Sanıyorum ‘sürtük’ sözcüğü bana Hüseyin Rahmi Gürpınar romanlarının hediyesidir.

Türkçe Sözlük ‘sürtük’ sözcüğünü şöyle tanımlıyor: 

1. isim Vaktini çok gezerek geçiren, evinde oturmayan kadın:
      “Bu sürtüğü oğluma almak da sonunda ne çıkacağı belli olmayan bir felakettir.”Hüseyin Rahmi Gürpınar 

2. isim Aynı anda birden fazla kişiyle gönül eğlendiren kadın. 

3. isim Kaba konuşmada, hayat kadını.

Reklam

D. Mehmet Doğan’ın ‘Büyük Türkçe Sözlük’ eserinde aynı sözcüğün karşılığı şöyle:

Sürtük [s.] 1. Vaktini boş ve gayesiz şekilde evi dışında dolaşarak geçiren ahlaken zayıf (kadın). 

2. Fahişe.

Sürtüklük [i] Sürtük olma hali; fâhişelik.

Üşenmedim, İlhan Ayverdi hanımın ‘Misalli Büyük Türkçe Sözlük’ adlı eserine de baktım. Orada aynı sözcüğe bir başka anlam daha ekleniyor ama ben sizin de zihniniz yorulmasın diye o ayrıntıyı kendime saklıyorum.  

Netameli bir sözcük bu, sizin anlayacağınız.

Ülkemizin yeni yetişmekte olanlarının büyük bölümü dün o sözcüğü ilk kez Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ağzından işitti.

Partisinin grup toplantısında dokuz yıl öncesinin Gezi Parkı eylemlerini hatırlatırken sarf ettiği cümlesini aynen aktarıyorum:

Reklam

“Düşünün: Dolmabahçe Valide Sultan Camii’nin içinde bu eşkıyalar, bu teröristler, bira şişeleriyle, bira kutularıyla adeta caminin içini pislemişti. Bunlar böyle. Bunlar çürük, bunlar sürtük.”

Cümleyi ilk kez ağızdan çıktığında işittiğimde benim aklım ilk önce ‘sürtük’ sözcüğüne değil, o sözcüğün kullanılma sebebi olan cami içerisinde bira şişeleri bulunduğu kısma takıldı.

Gezi Parkı eylemleri henüz Taksim çevresini betonlaştırmayla sonuçlanabilecek değişiklikler planlandığı ve bu amaçla parktaki ağaçların kesilmeye başlandığı duyulduğunda var olanı koruma amaçlı gece nöbeti tutulması ile sınırlı iken o iddia gündeme gelmişti.

Öyle bir olayın yaşanabileceğine, bu ülke insanının ‘kutsal’ konusuna yaklaşımının en lakayt olanlarda bile buna izin vermeyeceğini bildiğim için, inanmamıştım.

Nitekim, olayın geçtiği iddiasına muhatap olan caminin müezzini iddianın doğru olmadığını söylemekten çekinmedi. [Müezzinin bu tanıklığı sonrasında oradan başka bir camiye sürgün edildiği haberleri çıktı, onlara inanmak istemedim.]

İddia zamanında çok tartışıldı, o yüzden iddianın doğru olmadığına dair din görevlisinin tanıklığı da iddiadan daha da fazla paylaşıldı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan camide bira içildiği veya bira şişeleri bulunduğu iddiasının doğru olmadığına dair açıklamayı işitmemiş olabilir mi? İşittiği halde görevi gereği bilebilecek durumdaki bir din adamının tanıklığını mı geçerli saymadı acaba?

Kabataş’ta başörtülü genç bir annenin garip kıyafetli bir güruhun sözlü saldırısına uğradığı, o kişilerin çocuklu kadının üzerine işediği yolunda bir haber de aynı dönemde gündeme gelmişti. O zaman yazarı olduğum gazetede olayla ilgili görüntülerin varlığından söz eden haber ve yazılar da çıktığı halde, öyle bir olayın yaşanmış olabileceğine inanmamış, iddia sahibi genç kadının ifadesini yeni doğum yapmış bazı kadınlarda rastlanabilen ‘postpartum sendromu’ ile yorumlayan bir yazı yazmıştım.

O iddianın da doğru olmadığını biliyoruz.

‘Post-partum sendromu’ için bir hastanenin sitesinde şu bilgiler veriliyor:

“Nedeni kesin olarak bilinmemekle birlikte kadında doğumla birlikte ani gelişen hormonal değişiklikler, doğum süreciyle ve bebekle ilgili endişeler ve annelik rolünün kadına getirdiği sorumlulukların farkındalığı suçlanmaktadır. (..) Doğum sonrası depresyon, doğumdan sonraki ilk 4 hafta içinde ortaya çıkan major depresif bozukluktur. Yetişkin annelerin %7-17’sinde, ergen annelerde ise %26 oranındadır.”

[Yazım o zaman “Olur mu, olmaz mı?” denkleminde tartışılmıştı da. O tartışmadan bir örnek]

Gezi Parkı olayına Başbakan Tayyip Erdoğan’ın hükümeti devirmeye yönelik bir girişim teşhisi koyduğu ve bu sebeple hükümetin eylemi polisiye tedbirlerle bastırma yoluna gittiği biliniyor. Orantısız güç kullanımı ve eylemlere kışkırtıcı tiplerin de müdahil olmasıyla olay çığırından çıktı. Ağaç kesimine ve meydanın betonlaşması ihtimaline verilen tepki hükümet karşıtı protesto gösterilerine dönüştü, çıkan çatışmacı ortamda hayatını kaybedenler oldu.

Gezi’yi sonradan aldığı biçimiyle hatırlıyor Cumhurbaşkanı Erdoğan.

Önceki gün Gezi Parkı eylemlerinin 9. yıldönümüydü, anma girişimine kalkışanlara en sert biçimde müdahale edildi.

‘Sürtük’ sözcüğü de anma girişimine cevap olarak dün kullanıldı.

Acaba o sözcüğü ilk kez ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ağzından işitenler, sözcüğün sözlük anlamını öğrendiklerinde ne hissetmişlerdir?

Hüseyin Rahmi romanlarıyla büyüyen benim neslim için o sözcüğün karşılığı ile eyleme katılanlar arasında bire bir ilişki kurmak hayli zor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı takdir eden, AK Parti’ye oy veren -hala takdir etmekte ve oy vermeyi düşünmekte olan- insanların da, sözcüğün sözlük anlamını biliyorlarsa, şaşkınlık yaşadıklarını sanıyorum.

Herkes her olaya aynı anlamı yüklemeyebilir. Gezi’yi insanların demokratik protesto hakkı ile irtibatlayanlar olduğu gibi, onu iktidara karşı bir kalkışma olarak görüp değerlendirenler de çıkabilir. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ikinci grupta olduğunu biliyoruz.

Ancak farklı düşünenleri suçlarken meramı çok aşan ifadeler kullanılmasını, kadınlara ağza alınmaması gereken sıfatlar yakıştırılmasını anlamakta kendi hesabıma zorlanıyorum.

Filmler ve dizilerde ‘+18’ uyarısıyla verilmeyi hak eden bir sözcüğü günlük siyaset diline sokmamak gerekirdi.

ΩΩΩΩ

Reklam

44 YORUMLAR

  1. Fehmi Bey,
    Evet hükümet beceriksiz olabilir, geziyi yonetememis de olabilir ama gezicilerin taleplerinin anormalliginden hiç bahsetmemişsiniz. Vandalliga varan yakıp yıkan kareleri unutmuşsunuz.Her iki tarafin da doğru ve yanlışlarını yazan bir yazı olsa belki daha makbul bir yazı olabilirdi.

  2. Sayın yazar
    Size yakışan yazılar. Görevinizi iyi yapıyorsunuz. Duayen yazılar. Hizmette sınır tanımıyorsunuz. Sitede bu yakışır. Daha çok yazarsınız. Kaleminize kuvvet.

  3. Erdoğan Sinirlerine hakim olamıyor. Belirsizlik sinirleri tahrip ediyor.

    Kemal Kılıçdaroğlu çok iyi bir strateji uyguluyor.

    Millet şur da yanılıyor neden 11 sene başarılı olamadı? Yanılıyorlar.

    Düşünün Milletin CHP’ye karşı ön yargıları var Bu ön yargılarını Kırıp lider olmak kolaymı?

    Kolaysa AKP Aday olup %49 oy alan Davutoğlu şimdi neden bu oyu alamıyor? Acaba Yükselen bir partinin mi oylarıydı?

    Erdoğan Kemal kılıçdaroğluna Adayını Açıkla diyor O da Yarın seçim yapıyorum de Açıklayalım diyor.

    Bu durum Erdoğanın sinirlerini iyi yıpratıyor. İler ki zamanlarda uykusuz gecelerde gelebilir.

    Aday açıklansa 3-4 sahte belgelerle yıpratılıp. Erdoğanın Hitabına Aşık olan, Hemen etkilenen kitle Tekrar AKP’ye dönerler umudu var.

    Bu belirsizlik durum Erdoğanın sinirlerini yıpratıyor Önümüzde Günler Kılıçdaroğluna daha çok Hakaretlerde bulunacağını gösteriyor.

    Kemal Kılıçdaroğlu psikolojiyi güzel yönetiyor.

    Avrupa da Psikoloğlar deney yapmış Ana okul çoçuklarına demişler ki Şimdi isterseniz size bir lokum ders bitimini beklerseniz İki lokum vereceğiz demişler. 3-4 kişiden hariç hepsi bir lokumu tercih etmiş.

    Araştırmışlar iki lokumu tercih edenler Başarılı önemli kariyer elde etmiş kişiler; Bunlar ders sonuna kadar bakleyen SABREDEN kişiler.

    Kemal Kılıçdaroğlu sabreden ilmek ilmek hayatı işleyen hedefine SABIRLA ulaşmak isteyen Bir Kişidir.

    Kılıçdaroğlu yerinde Kasımpaşalı biri daha olsaydı Şimdi İç savaş yaşıyorduk.

    Kemal Kılıçdaroğlunu bu ülke için bir şans olarak görüyorum.

    Bize, bodoslama dalan değil sakin,ileri görüşlü,adeletli,vakar ve inaçlara saygılı birisi lazım oda kılıçdaroğlu.

    AKP uzatmaları oynuyor zırtapoz AKP gidici.

    • Teoman bey! Benim düşúndüklerimi siz yazmışsınız.
      Hakikatten son 11 yılda Kılıçdaroğlu muhalefet partisinin başında olmasaydı şu an Türkiye 80 öncesinden daha vahım duruma dúşmüştü.
      Şehit cenazesinde kendisine yapílanları olaysız sakın ve ülkeye zarar vermeden yönetti.
      Aynı olay Erdoğan’ın başına gelmíş olsaydı, şu an ülkenın durumu nasıl olurdu?

    • Keşke senin dediğin kadar basit ve kolay olsaydı herşey Teo. Bi heeeyytt çeken paşalı daha bulmak o kadar zormu?
      Sakin ileri görüşlü dedinde bebecanımız var kafasına vur lokmasını al ağzından🤗
      O tahminin de tutmadı yani.
      Bir terazi düşün, kefelerden biri sağda biri solda.
      Ortada demoklesin kılıcı gibi sallanan bir softa (sen üstakıl anla), eline almış bir fırça bir kutu leylak rengi boya..
      Boya babam boya…😠
      Ha bazı lokumlar da boyanabiliyor o renge.

    • Teo, önceki tüm seçimlerde de chp cb adayını yasal süresinde açıkladı, yani son güne bıraktı, şimdi de aynısını yapıyor, noolmuş?
      Haa, sonuç da aynı olur, adam kazanır:)

  4. Gezi, Türkiye’nin hiç bir akı değildir. Sonuna doğru çok çirkin ve galiz küfürler ile kamu binaları dahil köprülerin, alt geçitlerin doldurulduğu bir laboratuvar çalışmasıdır. Bu çalışmayı planlayanlar, devlet, hükümet kanadı ile bunlara karşı duracak marjinal, sol, ayrılıkçı tedhiş gruplarını organize ederek ideal şartlar sağlanırsa oluşacak sosyal tepkimeyi test ettiler. Ve çift taraflı oynanan derinci, aksak doğu ekibinin yoz projeleri ile iki tarafta bilenmiş uçları daha da keskin hale getirdiler. Bir kitap muhtevası kadar yazılması gereken gezi bir slogan değildir. Bir milletin talihlinin değiştiği ve bir siyasi partinin derinciler tarafından zor alım projesidir. O yüzden uluorta gezi yüz akıdır falan diyenin yüzüne şamar gibi sebilürreşadın bu cevabını yapıştırın. Bu laboratuvar tepkimesi önlenirdi ancak sağduyulu ve ferasetli bir siyaset adamı örnek rahmetli Özal gibi aklı, ruhu ve duyguları dinginlik içinde olan biri bu oyunu bozardı. Ancak mümkün olmadı aklı selim kaybetti ve müstetir istibdat kazandı.

    • Gezi’ye provokatörler elbette katıldı. Ancak başlangıç itibariyle ve çoğunluk itibariyle Gezi muhaliflerin ve demokrasinin yüz akıdır. Onu boğan iktidar beceriksizliğinden, demokrasiye inançsızlığından, uzlaşmacı ve barışçı olmamasından dolayı bunu yaptı, korktu, korkuttular, esir aldılar ve Türkiye’yi çukura yuvarladılar. Provokatör varsa bunu bulup ayıklamak iktidarın işi. Muhalefet bunu yapacak durumda değil, ne istihbaratı var ne güvenlik gücü. Bahane aramayın. Demokrasiye ya tam sahipsinizdir ya değil. Anayasa, örgütlü örgütsüz izinsiz istediği yerde vatandaşa gösteri izni veriyor. Bunu da siz alnınıza yapıştırın. Aynaya bakıp okursunuz ve okutursunuz.

      • Suça bulaşmışlar, kontrgerilla ve daha pek çok karanlıklarla birlikte nasıl bir yüz akına bulanmış ve oyuna gelmiş olduğunuzu hatta oyunun bizatihi kendisi olduğunuzuu dahi anlayamayacak bir gaflet içinde olmaktan gurur duyabilirsiniz. Biz hem nalına, hem mıhına vuracak istikametteyiz. Nevmalud bu zamanda gafillerin inşirah ve intibah naraları bize ancak saz gelir. Yüzünüzün akı iki cihanda daim olsun.

  5. Gazeteleri takip ettiğim pek yok, bu ayrıntıları yeni öğrenmiş oldum. Fehmi beyin bu yazısından benim anladığım, Sn Erdoğan’ın bir zaafiyetinin düşünmeden reaksiyoner davrabilmesidir. Daha önce de buna benzer bir hal olduğunu hatırlıyorum. Zelanda mıydı neresiydi. Orada silahıyla Cami basan ırkçı katil bir Avustralyalıyı muhatab alacak kadar kendi seviyesini düşürmesi ve aşırı reaksiyon verebilmesi olayı. Ne demişti “.. Sizin dedeleriniz… Çanakkale… vs vs…”. Küfür değil ama bir Devlet Başına yakışmayacak sözler sarfetmekten geri kalmadı. Bu zafiyetini bilerek gaza getirenler olsa gerek ama psikolojik yapı olarak o strese gelemiyor. Strese girince ne diyeceğini bilemiyor gibi bir manzara arzediyor. Başka bir deyişle “vur deyince öldürüyor” gibi bir hal.

    • Madalyonun diğer bir yüzünde Fehmi Beyin bu yazısıyla yaptığı “bir müslüman kardeşininin hatasını/ayıbını görmüşsen büyütme/toplumda reklamını yapma, örtbas et ” türü bir hadis mi vardı neydi o…, ona uymuyor, bu yazının gayesi neyse. Ancak, doğruluğun gelişmesi için toplumda doğruların rağbet görmesi bekleniyorsa hataların tartışılması da önemli. Mustafa Kemal Atatürk Paşamız alelade bir insan gibi günde iki paket sigaraya yakın içermiş, bilindiği kadarıyla bunun yanısıra bir de alkol düşkünlüğü/alışkanlığı. Bunlar da ayrı cins zafiyetler tabi. İlerde iyi günler gelirse, tarihi kişiliklere eleştiri gözüyle bakacak yeni nesiller bunlardan biri için “rahmetli, ne dediğini pek bilemedi”, diğeri için ise “rahmetli, ne yediğini ne içtiğini pek bilemedi, erkence çekti gitti”! ülkeye zaman kaybettirdiler, iyi örnek olamadılar, velhasıl. Şimdilik, gariban ülkemiz de sembolik bu iki kutup ve zaman içersinde gelip giden bunların varyansları arasında sallana sallana bir hal oldu…

  6. İpin Ucunu Kimin Eline Verdiğinize Bakın Önce
    Dün bir fıkra ile ülkede her iyi şeyin nasıl harap edildiğini anlatmaya çalışmıştım. İsteyen dünkü yorumlara bakabilir. Bugün ki tartışmaya bir katkı olarak Fehmi Koru’nun yıllar önce bir yazısında kullandığı (ben ilk defa orada okumuştum, farklı versiyonlarını daha sonra duydum) bir fıkra paylaşacağım.
    Hoca camide vaaz verdikten sonra cemaatten biri yanına gelip ‘Hocam, vaaz veriyorsunuz iyi hoş ama insanlık hali bazen yanlış şeyler de söyleyebilirsiniz. Allah korusun Cemaat de bu yanlışı öğrenir gider ve vebali de senin boynunda kalır. Bunun için bir tedbir gerektir’ demiş. Hoca ‘haklısınız, nasıl bir tedbir olabilir’ deyince de adam hemen projesini devreye sokmuş.
    ‘Hocam halının altından kimsenin fark etmeyeceği ince bir ip uzatalım, ipin bir ucu bende olsun, bir ucunu da siz vaaza çıkınca kürsüde ayağınıza bağlarsınız. Yanlış birşey söylerseniz ben ipi çekerim, siz de yanlışı düzeltirsiniz’. Bu tedbir Hoca’nın aklına yatmış, bir sonraki vaazdan önce ipi gizlice halının altından uzatıp bunu uygulamaya koymuşlar.
    Hoca vaaza başladıktan bir müddet sonra ip çekilmiş, Hoca da ‘galiba yanlış bir şey söyledim’ diye söylediğini değiştirmiş. Ancak ip çekilmeye devam etmiş ve Hoca da her seferinde söylediklerini değiştirmeye başlamış. Artık vaaz iyice şirazesinden çıkmış. Hoca bu durumda Cemaatinin önünde çok mahçup olarak ‘Ey Cemaat! Biliyorum, vaaz böyle verilmez. Ancak ipin ucunu itin eline verince böyle oluyor’ diyerek durumu açıklamış. Sanırım Türkiye’nin halini en iyi anlatan fıkralardan biri budur. Herkese kolay gelsin.

    • Etkileyenlerden bir familya olarak Perinçekgiller demişti yorumculardan bir kaçı. Acaba AkSaray bölgesinde o tayfaya namaz kıldırdığı olmuş mudur the imam hatiplinin. Perinçekgiller ve çevreleyen benzerleri için söz konusu vatansa böylesine bir namaz ayrı bir teferruat olamaz mı? İletişim bağlarını kuvvetlendirici etkisi de olabilir. Ayrıca namaza başlatmak veya sigarayı, içkiyi, uyuşturucuyu bıraktırmayı başarmak toplumda değerli karşılığı olan işlerdendir.. Önemli memleket işlerini de al gülüm ver gülüm sağa sola posta atarak hep birlikte idare ediyor olmalılar. Bir de ekonominin iyi gittiğini düşünün; değme keyfine böyle bir ekip çalışmasının….

  7. Konya’da kadınları kışkırtıyor erkeklere karşı. Yok kadının hesabına paracıklar yatacakmış, sigorta olacaklarmış. Sanki Corona aşısı bu mübarek. güneşten bedava elantirikleri koy sepete imiş.
    Kooperatifler kurulacak mış elentriklwri bedava kullanacakmış, kalanı satacakmış.
    Bunun yaptığı ağzından küfür çıkmasından daha kötü değil mi?
    Aptal şapşal dese nolur ki?
    Ammaaann.

    • Afyon Bolvadin’de yumurta besiciliği yapan bir işletme çatısına yerleştirdiği güneş enerji panelleri ile bütün enerji ihtiyacını karşılıyor panellerin ürettiği elektrik enerji miktarını elektrik saati ile ölçüyor sonucu da enerji idaresine bildiriyor. Enerji idaresi de ürettiği enerjiyi piyasa fiyatından hesaplayıp işletme sahibinin banka hesabına yeşil enerjiyi teşvik primi olarak yatırıyor. İşletme sahibi kaç kW/s elektirik üretip kullanmışsa o kadar para alıyor. Bu ayda 18000- 20000 lira civarında oluyor ( bu iki senw önceki fiyatlandırma rakamları) Elektriği bedava kullanıyor üstüne de 18-20 binlira para alıyor. Ürettiği elektrik sarfettiğinden fazla ise artan miktarı bir kablo ile komşu işletme hattına bağlıyor.

      Belki bu uygulamayı evlere de uyarlamayı düşünüyor olabilirler.

  8. Ülkeyi karıştırmak için yapılan provokasyonlara karşı tüm vatandaşlarımız dikkatli olmalıdır. Dış politikada ülkemizin milli güvenliği için yapılan uygulamaları engellemek için her türlü şeyi yapabilirler.

    • Türkiye Fedailerine, yada SADAT’a mı yazılalım? Çakıcı’ya mı yoksa. Bu pisliklerin hepsi ortaya dökülecek. Az kaldı.

      • O dediklerini bilemem de her daim ülkemizin milli menfaatlerini düşünmek lazım ki Osmanlı’nın emperyalistlerce parçalanmasına neden olan bir durumun benzeri yaşanmasın ki o zaman kaçanlar emperyallerle işbirliği yapanlardı! Zaten 100 yıl önceki oyun aynen sahneleniyor. Amerika Yunanistan’daki 9 tane üssü ne için kurdu?

    • Adamlar çalıyor maliyeti Dış güçlere, hakaret ediyor maliyeti Dış güçlere,
      Devletin malını kendileri’de dahıl Yandaşa sülalalerine harciyor maliyeti Diş güçler
      Kadınlara SÜRTÚK diyoyor maliyeti dış güçler! Bir kerece Bizde saygıyı bırakın normal konuşulan kelime sayısı çok az fakat küfür ve hakaret kelimelerın kullanımï ve sayılar konusunda dünyada dağırcağī tıka basa dolu olan tek ve birincisi ülkeyiz.
      Siz Dış güçleri bírakı iç güçlerden korkun! Bakın TC Başkanı olan şahıs kendi vatandaşı hanımlara SÜRTÜK diye hitap ediyor, taraftarlarıde onu alkışlıyor ve bu durum kınamak şöyle dursun savunuliyor.
      Bundan daha tehlikeli ne olabilir?

  9. O ÖYLE DEĞİL BÖYLE

    Hayatım boyunca fikirlerin yasaklanmasına karşı çıktım. Karşı çıkış nedenlerimden biri de fikirlerin yasaklanamayacağı, su gibi bir yerlerden sızacağı, engellenemeyeceği görüşüm idi. Bu bağlamda sansürün hiçbir işe yaramayacağı kanatine sahiptim. Bunu niye yapıyorlar ki diyordum. Sağolsun yazar sayesinde öğrendim, hakkaten sansür işe yarıyormuş, iktidarları kınamamak lazım. Fikri değiştirmek değil fikir sahiplerini bıktırmak, amaaan dedirtmek gibi bir işlevi var sansürün. Üretimi, düşünmeyi engelliyormuş. Yazının altına yapılan bir kaç satırlık yorumu zaten siteye geren okurlar %85-90 geçtikten sonra, yazıyı okumayan kimse kalmadıktan sonra yayınlanıyor yorumlar, bir kısmı hiç yayınlanmıyor. Kimbilir hangi yorumcular yazıda geçen 2+2=5 gibi birçok ifadeyi düzeltiyorlardır da biz haberdar olmuyoruz. Belki diyorum bakın, bir suçlama yok. Bazı yazılarda da önemli cümleler çıkarılıyor. Bence bunlar iyi bir şey en azından yazılarımızı satır satır okuyan biri var. Ben yazara yazıyorum anlayacağınız:))))

  10. Yedi kocalı Hürmüz geldi aklıma.
    Altılı masa etrafında dikenli teller.
    Beşli çeteler, beşi bir yerdeler.
    İstermisiniz biri de çıkıp,
    Şunun için bunun için sürtük olmaya razıyım desin😂.

  11. Müezinin camiye girildiğinde ailesini alıp lojmandan kaçtığını niye söylemiyorsun müezzin gün boyu ordamıydı omu camiyi temizledi sizde hakikatı biliyorsunuz ama hesap meselesi.

    • Diyelim ki camiye giren üç kişi böyle yaptı. Geziye katılan milyon kişiye küfredemezsiniz. Her eylem yapanı bağlar. Gezi iktidara bir demokrasi dersiydi. Ancak ders almak yerine, gözü korktu, ve zorbalığa ve istibdata vurdu işi. En ufak gösteriye ve siyasi toplantıya dahi izin vermiyor artık. İstibdatın sonunu ise biliyoruz. Yüksek enflasyon, fakirlik ve sefalet. Zorbalık baki değil, bir yerde kopuyor.

    • AMA ONLAR “MUEZİNİ’DE yani imamide DARP ETMIŞTİLER” Erdoğan o zaman bunu demişti.
      İmam yakalamıştı.
      Tıpkí kalabalík vandallar akp li birisinin bebeği ile giden gelinini önce darn etmışlerdi sonrada üzerine işemişlerdı.
      Valide gelinin o saatte oradan geçtiğ iki kamera kayıtlarını yayınlayınca iftira ve yalanlarını tokat gibi yüzlerinde patlatmıştı.
      İsterseniz daha sonra Erdoğan tarafından o valinin başína neler geldığınıde siz buraya yazın. Tabi! doğruları konuşmayı becerebiliyorsanız! Kula kulluk etmeyi becerdiğ iki biz gibi.

  12. dolar yükseliyor ve sonuçlarını almaya başladık.
    akaryakıta her gün zam, doğalgaza büyük zam, elektriğe büyük zam, gıdanın durumu ortada, benzinle birlikte zaten her şeye zam. milletin bu denli sıkıntı çektiği, ezildiği, öfkesinin biriktiği bir zamanda ülkeyi yönetenlerin daha firasetli olması gerekmiyor mu?
    “sürtük” gibi bir kelime bir ülkenin cumhurbaşkanının ağzından kürsülerde bağırarak sarf edilebilir mi? bizim gibi ülkelerde yöneticilerin ağzından çıkan her şeyin ekonomik bir karşılığı var, dolayısıyla ekonomik sonuçları oluyor, paramız durup dururken pul olmuyor işte.
    dahası vahim olan kısmı bence “sürtük” kısmı değil,
    gündem değiştirecek bir sözcük olmasına rağmen asıl rahatsız edici olan o meşum sözcüğün içinde yer aldığı bağlam. fehmi beyin altını çizdiği gibi o zaman tanıkların da ifadesiyle bu iddiaların doğru olmadığı anlaşılmıştı, lakin inanmak isteyenler ve yandaş medyanın din sömürüsü arabeskleriyle geziye yapıştı. şimdi bu cami, kutsal gibi sözcüklerle beraber kullanılınca belli ki bir siyasi söylem olarak dindar kesim üzerinde bir etki amaçlanıyor, geçenlerde de sokak röportajı veren örtülü kadının atatürk haklıymış dediğini yazmış, milyonlardan biri demiştim, kuşkusuz bu sonuçlar kendisininde önüne geliyordur ve seçmenini etkilemek için biraz din tendaslı söylemleri tercih ettiği ve bundan sonra da elinde kalan tek konu olduğuna göre ağırlık vereceği hatta din adamlarımızı yine baş köşelerde göreceğimiz anlaşılıyor.
    maalesef bizim ülkemizde ve bölgemizde bunun bazı acı sonuçları da olabilir, eğitimsiz, atatürk kiniyle yetiştirilmiş, radikal, yobaz, cübbeli, fesli birilerinin sokaklara dökülüp din elden gidiyor diye kan dökmeye çalışabileceği bir coğrafyada yaşıyoruz gerçeğini ne yapalım? bu söylemlerin bu gibi cahil insanları kışkırtabileceği düşünülmeli değil mi?
    geçenlerde coğrafyamızda “erkek aç kalırsa karısını yiyebilir” fetvası tartışılıyordu, fetvayı verdiği iddia edilen kişi yalanladı ve böyle bir fetva vermediğini açıkladı, ben kendisinin beyanına inanıyorum, ama düzeye dikkat çekmeye çalışıyorum, öyle kanımızı donduran fetvalar duyuyoruz, öylesine düşük bir düzeyden tartışıyoruz ki,
    yandaş basında bile bize bakan dinden soğuyor ifadeleri zaman zaman yer alıyor,
    deizm, ateizm artıyor, dini sahiplenen dincilerin hallerine bakan kaçıyor, bunun vebalini düşünmek bile ne kadar zor,
    üstelik özellikle kadına şiddetin bu kadar yoğun, bu kadar gündemde olduğu bir zamanda, sadece gördüğü şiddetten dolayı boşanmak isteyen kadınların bile göz kırpmadan öldürüldüğü bir zamanlarda bu ve benzeri ifadelerin kadına yönelik kullanılması bu eğitimsiz, cahil, bağnaz kesim üzerinde son derece acı sonuçlar ortaya çıkarabilir değil mi? “sürtük” kelimesi kadına yönelik sözlü şiddet ifadesi değil mi?
    hukuki olarak gündemde tartışılır zannedersem, dava çağrıları yapılıyor ama pratikte bir karşılığı yok tabii, en azından şimdilik.
    bütün siyasilerin kullandıkları dile dikkat etmesi gerekir,
    insanlar zaten çok ağır koşullarda yaşıyorlar,
    gençler derslerine aç giriyor,
    çocuklar aç yatıyor,
    toplum bu haldeyken medyada bazılarının da yaptığı gibi dini duyguları kaşımanın ne karşılığı olabilir, radikalleri hareketlendirmenin dışında,
    bazılarının sandığı tanımayacağız beyanlarını güçlendirmek dışında.
    bu en çok iktidara zarar vermez mi?

    • Bu iktidar kindar bir siyaset izliyor. Bunu açıkça söylüyorlar zaten. Halkı özellikle kışkırtıyorlar ve kendi azınlık saflarını böyle sıkı tutuyorlar. Bu iktidara akıl vermek artık anlamlı değil. Demokrasi dersi almaya niyetleri de yok. Gezi’den beri felekleri şaşmış durumda zaten. İstibdata sarıldılar iyice o yüzden. Tek çare postalamak bunları.

      • İyi de sayın Ender, demokrasi denen şey ne menem şeymişki iktidar olana bile ders verebiliyor!
        Aklı olmayan parti/partilere yönetme yetkisi veren bir çoğunluk!
        istibdat la inleyen ülke zalim padişahın sözlerini dinlerdi de şimdi neden dinlemiyor?
        Kâh geziye çıkor, kâh gezmeye gidor,
        ama fakat lakin bu halk layığını bulamor🤗

  13. Sahillerde bile mangal yakmak yassahlanmışken..
    Taksim meydanında mangal yakmak!..
    Peessss diyorum yaani😠😠😠

  14. “Önce çevresinden işittiği düz sözcükleri kullanır çocuk, sıfatlar daha sonra dile yerleşir. Dilin renklenmesi için ise okumayı öğrenmek gerekir.

    Okumayla ilişki kuramamışların dili, sayısı fazla olmayan sözcüklerle sınırlı kalır.”
    Elbette daha mesmuatımıza girmemiş, yakası açılmamış kelimeler de dahil olacak şekilde Kabataş ve Kadırga muhitinde daha ne kelimeler gündelik hayatta kullanılmaktadır bilinmez. Ancak eğer yolunuz bir gün düşerde, Oflu imam karakteri ile tirabizonlu bir imamın küfür dolu hayatının gerçek ile bağdaşır belgeseli tarzında çevrilip piyasaya verilmiş zahiren komedi, aslen trajedi formatında olan filme dahi göz gezdirebilirsiniz. İlhan Ayverdi hanımın daha gün yüzüne çıkaramadığı başka başka laz folklorik küfürlerine bu film vasıtası ile şahit olursunuz. Hal böyle olunca turpun büyüğünü, dilini ısırıp söylememiş olanların kapalı kapılar ardında pek kızgın olduğu dönemlerde etraflarında ki trol kabilinden doluşmuşlara hangi sıfatlar ile veryansın edebileceğini de artık muhayyilenize bırakıyorum. “Kem söz sahibinindir”. Vesselam.
    “Allah, zulme uğrayanın dile getirmesi dışında, çirkin sözün açıklanmasını sevmez. Şüphesiz Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” Nisa-148

  15. Sayın yazar saf değiştirebilirsin anladık, ama hakkaniyet diye bişey var, gezi nedir sence, cumhurbaşkanı sonundaki durumu hatırlıyor,
    sen neresini hatırlıyorsun, mesele ağaçmıydı yani

    • Gezi baştan sonra iktidara bir demokrasi uyarısıydı. Anayasal bir haktır. Kimse evlerinde oturup ve keyfi uygulamalara ses çıkarmamak zorunda değil. Zorbalığın sonunda kazanan hep halk oldu. Zorbalar da sonunda gittiler.

    • Gezi iktidara demokrasi hatırlatmasıydı. Ancak iktidar demokrasiden öyle bir korktu ki toptan rafa kaldırdı. Bugün demokrasi bile diyemiyorlar. Kendi ilan ettikleri demokrasi bayramını dahi kutlamıyorlar.

  16. Bu sürtük kelimesi CB tarafından siyasi literatüre sokulduğuna göre biz de bu köşede herhangi bir sansüre uğramadan artık rahatlıkla kullanabiliriz!
    Baksanıza memleketin her tarafında ve hemen hemen her konuda türlü türlü sürtüklukler yaşanıyor!
    Benzin mazot zamlarında , doğalgaz elektrik zamlarında, ekonominin her sahasında, yani aklınıza ne gelirse…!

  17. CUMHURBAŞKANININ
    TAZMİNAT DOKUNULMAZLIĞI YOKTUR.
    Cumhurbaşkanı cezai yönden:
    Sadece “vatana ihanet ” suçundan yargılanabilir.
    Anayasadaki TBMMnin teklif ve karar yeter sayısından sonra, yüce divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesinde yargılananabilir.
    Daha önce de dile getirdim. Şu an Türk Ceza Kanununda ve özel ceza kanunlarında vatana ihanet suçu düzenlenmiş ve tarif edilmiş değil. Yani kanunlarımızda böyle bir suç yok.
    Şu anda gerekli prosedürler tamamlanarak Cumhurbaşkanı hakkında Anayasa Mahkemesine dava açılsa ve Cumhurbaşkanı “Tüm iddilar doğrudur ben vatana ihanet ettim” dese bile Anayasa Mahkemesi “Atılı suçun yasal unsuru bulunmadığından sanığın CMK 223/2–a maddesine göre beraatine” şeklinde beraat kararı vermek durumundadır.
    Sadece “Cumhurbaşkanı Anayasal sistemi tümüyle yok ederse,o zaman ne olacak ?” sorusu ayrıca değerlendirilmesi gereken bir durumdur.
    Cumhurbaşkanının tazminat sorumluluğu yönünden herhangi bir dokunulmazlığı yoktur.
    Aslında teknik tabir “hukukî sorumluluk” Ancak vatandaşın anlayacağı dilde ifade için “tazminat sorumluluğu” diyorum.
    Evet Cumhurbaşkanının haksız fiiline maruz kalan herkes, herhangi bir dokunulmazlık engeli ile karşılaşmadan maddi ve manevi tazminat davası açılabilir.
    Özellikle, yaşanan süreç bağlamında, vatandaşların uğradığı hakaret suçları nedeniyle, “manevi tazminat” davası açmalarına hiçbir engel yoktur.
    Davalar normalde davalının ikamet mahkemelerinde açılır.
    Bir de haksız fiilin gerçekleştiği yer seçimlik yetkidir.
    Bu tür eylemler genellikle basın yoluyla işlendiğinden, yayın ülkenin her yerinde gerçekleştiğinden, bana göre ülkenin her yerinde manevi tazminat davası açılabilir.
    Pekâlâ “bu yargıda mı hakkımızı arayacağız?” derseniz ben hukukî bir değerlendirmede bulundum.
    Olması gerekeni açıkladım.
    O kısmını taktirlerinize arzediyorum

  18. EL HAYAYİ VEL IMAN.

    Peki erdoğan’ın bu sözleri HAKARETDEN SAYILMIYORMU? Özeliklede bizde bu 21. Asır Cahiliye dönemine rahmet okutacak kadar kara cahiller var.

    Bende bugün 1999’dan 2003 kadar mağdurlari oynayanların uluslar arası insan hakları kuruluşlarını kendilerinin mağdur edildikleri i anlatiyorlardı.
    Ikiside muazzam rol yapiyordular.

    O yazılara tekrar göz attım. Zerre kadar tutarlı bir tarafları olmamasına rağmen muazzam rol yapiyormuşlar.
    O zaman bunları ikiside felik felik ABD ve AB ye Türkiyeyi şikayet ettiklerini bil hassa o dönem Kanada ve ABD dede yaşadığım için çok iyi biliyorum.
    Peki şimdu bunlar bana göre değil kendilerine göre vatan haini olmiyorlarmı. Hapishanede ofisinde propoganda yaparken ” BENIM BAŞ ÖRTÜLÜ BACILARIM ACILARIM DERDI. Şimdi onlar cadıları oldu.
    Bunların ikiside TC ye etmediklerini bırakmadılar.
    O zaman Huda Kaya’da iki kızi ile birlikte ığdamla yargılandığı fotogiraflari ve haberleri’de vardı. Şimdi bunlar onların sirtlarından bu duruma geldilef. Huda Kaya ve çocuklari onlara göre terörit oluyorlar.

    Bizim köyümüz çok moderin bir köydü insanlar bir arada barış içinde yaşarlardı.
    Öğle kan davası falan olmazdı.
    O zaman biri bir kadına bulafı söyleseydi kesinlikle kan davası başlardı.ve söyliyeni
    aniında öldürürdüler.

    akp yi destekliyenlerin çoğunluğunun günahı havuz ve yandaşlarından sorulacaktır.
    Çünkü onlar insanlara yalan söylüyorlar, başkalarına iftira atiyorlar.Hepsini Türk dizileri ile büyülemişler.
    24 saat havuzun yalanlarını dinliyorlar ve onlara inaniyorlar.

    Bizim bir akrabamız var havuzda bir gazetede yaziyor. Ben Türkiyede iken o çocuk o gazetenin TV kanalı sipor müdürüy’dû şimdi o kanal varmi yokmu haberim yok.
    Dün tesadüfen köyde çektiğo bir video yu internette yayınlamış onu gördüm.
    Yazdığı siteye girdim yazıların’dan bir kaçını okudum.
    Tek kelime insanlara hakaret etmiyor ve ihtidaride övmiyor. Ihtidar ile arasına mesafe koymuş siyast ile ilgili tek kelime yazmamış.
    Hoşuma gitti ve bıraz umutlandım.
    Belliki durumdan memnun değil.
    InşAllah Rabbim köyü niyetli olanları islah ederde bu ülke onlardan kurtarır.

  19. Bu ülkede küfretmek bazılarına serbest malum. Bir de Cengiz vardı. İktidarın laz müteahhiti. Telefonda milletin anasına diye başlayıp küfrediyordu. Bu adam hala bu milletin inşaat ihalelerini alıp hepimizi dolarla yoluyor ve soyuyor. Yarın borçlarımızı ödemezsek de Londra mahkemelerine gidermiş. Öyle diyor abisi. Bir taraftan da malı götürüyormuş Londra’ya, uzak hazine adalarına vs. Böyle işte, bu memlekette taşları bağlamışlar, bazılarını da salmışlar.

  20. Gezi Türkiye’nin yüz akıydı. Demokrasinin son defa sahneye konuşuydu. Şu resim bile o şanlı günleri yeniden hatırlattı. Ülkemiz Gezi’den iyi bir ders çıkarabilir, demokrasiyi tam ve esaslı tesis edebilirdi. Ama maalesef olmadı. Yine heba ettik bir fırsatı daha. Zorbalık, faşistlik, otokratlık ve diktatörlüğe kurban ettik Gezi’yi. Ölenleri rahmetle anıyorum. Gezi sebebiyle hapis cezası alan başta Kavala son kurbanlara sabır diliyorum. Bu istibdat günleri geçecek ve yine aydınlığa kavuşacağız. Gezi’nin başlangıcını, demokrasi bayramı olarak ilan edeceğiz. Az kaldı.

    • Endercim “Demokrasinin son defa sahneye konuşuydu.” demişsin de;
      Vallahi bu tiyatro kültürünüze hayran olmamak elde değil, her yol var, mübarek ışıkevleri değil de che nesli!

  21. Erdoğan’ın Kasımpaşalı ve ağzı bozuk olduğunu biliyoruz. Fakat Erdoğan’ı eleştirenlerin yok twit atmadılar hakaret ettiler diye oluk oluk mahkemeye sürülmelerini nasıl açıklayacağız. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu, değil mi? Ama bunlar böyle. Tutarlılık aramayın. Geziye katılan herkesin bu sürtük hakaretini mahkemeye taşımaları önerilir. Hepsi de birer milyonluk tazminat davası açsınlar. Haketti bunu.

  22. Bu tür kelimeleri tabii ki okumuş olanlar da bilir ama günlük konuşmada kullanmazlar. Ya kimler kullanır? Tahsil yaptığını iddia eden dlplomasız çok bilmişler.

Yoruma kapalı.