Son padişah Vahdettin tam bir asırdır tartışma gündeminden düşmüyor 

21
Reklam

Konu günümüzde ilk kim tarafından, hangi vesileyle açıldı, doğrusunu söylemem gerekirse bilmiyorum; ancak bildiğim bir şey var: Şu sıralarda her kafadan bir ses çıkıyor ve tarihimizin en netameli döneminde son padişah olarak yer almış Sultan Vahdettin’in ‘hain’ mi yoksa ‘vatan dostu’ mu olduğu bir kez daha tartışılıyor.

Bizim ülkemizin çoğu tartışma konusu hem orijinal değildir, hem de yeni. Karabatak gibidir pek çok konu; bir görünür, ardından sessizlik gelir ve sonra aynı konu gürültüyle yeniden gündeme giriş yapar.

Vahdettin’in nasıl bir padişah olduğu konusu da öyledir.

Günümüzde konuyu tartışanlar hiç anmadıkları için hatırlatmakta yarar var.

Aynı konu 1960’lı ve 1970’li yıllarda da heyecanla tartışılmıştı, hem de ne kadar büyük heyecanla… 

Kitabın ilk baskısı..

Necip Fazıl Kısakürek’in kendi hayatını da derinden etkilemiş bir kitabının adıdır ‘Vatan haini değil, büyük vatan dostu Vahidüddin’. Daha önce Bugün gazetesinde tefrika edilmiş olan eserin kitap halinde ilk basımı 1968 yılında gerçekleştiğinde de, 1976’da yeniden yayımlandığında da, hem kitaba hem de yazarına o güne kadar görülmemiş bir saldırı kampanyası açılmıştı.

Kitap her iki basımının sonrasında da toplatıldı, Necip Fazıl hakkında ceza davaları açıldı.

Necip Fazıl 1983 yılı Mayıs ayında o kitabı yüzünden cezaevine girmek üzere iken vefat etmiştir.

Reklam

Tarih yargılanır mı? Bizde yargılanır

Adından da anlaşılacağı üzere ‘tarih’ ile ilgili bir kitap nasıl olur da ceza davası konusu olur?

Bizim ülkemizde olur.

Kitaplar her dönemde yargılanmıştır bizim ülkemizde; cezaevleri sürekli yazarları ağırlamıştır.

Yargı, tarihî bir konuda kendisi karar vermek istemediği için, böyle durumlarda hep yaptığı üzere, o zaman da bilirkişi atama yolunu seçmiş, ancak tarihçi bilirkişilerin verdiği raporları beğenmediği zaman yargıçlar bildiklerini yapmaktan da geri durmamıştır.

Her iki yargılama sırasında olduğu gibi.

Mahkeme heyeti, görevlendirdiği bilirkişi heyeti raporunda “Kitapta suç unsuru yoktur” dediğinde, hemen yazarın beraatine hükmetmek yerine ikinci bir bilirkişi heyeti oluşturma yoluna gitmiş, oradan da aynı mealde bir rapor çıkınca gönülsüz bir beraat kararı verebilmişti.

Beraat kararı Yargıtay’dan döndü. Yeniden görülen davadan yazara ceza çıktı, ancak 1974’te CHP-MSP koalisyonunun çıkardığı af yasası sayesinde Necip Fazıl hapse düşmekten kurtuldu.

Reklam

Kitabın sonradan yeniden basılması üzerine, yargı yeniden devreye girdi ve 1977 yılında toplatma kararıyla birlikte yeniden dava konusu yapıldı. 

Davayı gören mahkeme yine iki kez bilirkişi tayin etti, iki heyet de kitapta suç unsuru bulunmadığını raporlaştırdı.

Mahkeme buna rağmen hapis cezasına hükmetti.

Tarihî bir konu yargı eliyle görüldü ve tarihçilerin aksine raporlarına rağmen ceza geldi.

Ceza 12 Eylül (1980) darbesi sonrasında Yargıtay tarafından da onaylandı.

Adli Tıp kurumunun yazarın ağır sağlık şartları yüzünden cezaevine girmesinin doğru olmadığına dair raporu dönemin devlet başkanı darbe lideri Kenan Evren tarafından ilgi görmedi. 

Vahdettin’i savunan kitabı yüzünden cezaevine girmeye hazırlanmakta olan Necip Fazıl 79 yaşında vefat etti.

Konu orada kaldı mı?

Orada kalmadığı günümüzde de konunun aynı hararetle tartışılmasından anlaşılıyor.

Tarihi tek yönlü değerlendirmek ve herkesi aynı değerlendirmeyi kabule zorlamak mümkün müdür?

Mümkün olmadığını en iyi tarihçiler bilir. 

Siyasilerin, yargıyı da devreye sokarak, tarihî bir konuda son sözü söylemeye çalışmalarının fazla bir anlamı olamaz.

Öyle veya böyle; bu tür baskıcı yaklaşımlarla ülkelerin tarihine ve tarihî şahsiyetlere anlam kazandırmak yanlıştır.

Tarihi zengin her ülkenin geçmişinde yaşananlarla ilgili doğru-yanlış değerlendirmeler söz konusu olmuştur.

Fransa tarihinde olduğu gibi…

İngiltere’nin tarihinde de olduğu gibi…

Örneğim İngiltere’den…

Kuyudan çıkarılan bir kral: 3. Henry

Birkaç yıldır tarihçiler çok eskilerden bir yanlış değerlendirmeyi ortadan kaldırmak için özel çaba göstermekteler. 

En uzun süreyle hükümdarlık yapanlardan (1207-1272 arasında 56 yıl) 3. Henry fazla öne çıkarılmayan bir kral olarak İngiltere tarihinde yerini almıştı. Önce, 2017 yılında, Amerikalı tarihçi Darren Baker ilginç bir başlık taşıyan kitabıyla bu durumu değiştirme yolunda ilk adımı attı.

Kitabının adı şu: ‘Henry III: The Great King England Never Knew It Had’ (İngiltere’nin Varlığından Haberdar Olmadığı Büyük Kral: 3. Henry).

Ardından İngiliz tarihçi David Carpenter’in aynı kralla ilgili kitabının ilk cildi 2020’de kitapçı raflarında yerini aldı. Onun kitabının adı da şu: ‘Henry III: The Rise to Power and Personal Rule’ (İktidara Gelişi ve Kişisel Yönetimi ile 3. Henry).

Bu iki tarihçi, kitaplarıyla, geçmişin derinliklerinde unutulmaya terk edilmiş halde duran bir kralı, kendilerinden önce gelmiş tarihçilerin tezleri aksine, yeniden değerlendirmeyi başarmış görünüyorlar.

Vahdettin de 3. Henry gibi yanlış değerlendirilmiş bir sultan mıdır?

Herhalde bu soruya ben cevap veremem.

Siyasiler de veremez.

Olayların üzerinden bir asır geçtiği için konuya daha az önyargılarla yaklaşılabilir günümüzde ve Osmanlı’nın son sultanı ile ilgili olumlu veya olumsuz hükmü günümüz tarihçileri seleflerinden daha iyi verebilir.

Vermeliler de.

ΩΩΩΩ

Reklam

21 YORUMLAR

  1. Tarihinizi unutturmaya çalışan, hakaret eden köksüzlere cevap verilmesine bile rahatsızlık duymaları onlar için normal birşey olsa gerek.
    Osmanlı’yı aşağılayan ama Osmanlı’yla zırnık kadar alakası olmayanlara inat, bütün yabancı büyük tarihçiler Osmanlı’yı adalet ve hakkaniyet timsali olarak görürler. Bu ülkede Osmanlı, zâlim ve emperyalist olarak görülebiliyor hâlâ!
    Amerikalıların Osmanlı’yla son 50 yıldan bu yana derinlemesine ilgilenmelerinin ve Amerikan üniversitelerinde art arda güçlü Osmanlı kürsüleri kurmalarının nedeni nedir acaba? Bizse, bu ülkede Osmanlı’nın izlerini silmek, kökünü kazımak, ruhunu yok etmek için Batılılara bile rahmet okutacak büyük bir cinayete imza atmakla meşgulüz.
    Osmanlı durduruldu, dev uyutuldu. Hala da uyusun isteniyor. 600 yıl o kadar milleti nasıl idare etmiş adamlar bunu araştırıyor. Biz ise ecdattan kopartıldık, yalan tarihle ecdada küfretmekle meşgulüz.

    • Atatürk Enver paşa ittihatçılar ecdat değil mi? Onları da padişahları savunduğunuz gibi savunuyormusunuz. Şanlı ecdat derken Fatih Kanuni Abdülhamit gibi sultanların torunları olmakla övünüyorsunuz. Nereden biliyorsunuz Fatih’in torunu olduğunuzu elinizde şecereniz mi var, Enver paşanın torunu olmadığınız ne malum ona niye sahip çıkmıyorsunuz. Belki de soyunuz padişah katili bir aileye dayanıyor nereden bileceksiniz?

  2. Aslında mesele Tunç Soyer değil. Tunç Soyerligiller resmi tarihi ezberlemiş kişiler. Ezberletildikleri şeyler karakterleri olmuş.

    Necip Fazıl ve ekolü bütün hayatını resmi tarihin çarpıtmaları ortaya koymaktı. Başına gelmeyen kalmadı. Ölümüne kadar mücadele içinde geçti hayatı. Tıpkı Bediüzzaman gibi, tıpkı diğerleri gibi.
    Chp nin niye iktidara gelememesinin sırrını buralardan aramak tabiki Chp nin aklına gelmez.

    Tunç Soyer’in mezkûr konuşmasına halkın tepkisi büyük olunca Soyer sözlerinin kaynağı olarak kutsal kitap M. Kemal’in nutkunu gösterdi. Bakıııınnn burda böyle yazıyor. Sen Atatürk e yalancı mı diyorsun diyilerek yıllarca Necip Fazıl gibi düşünenler ömürleri hapislerde geçti.

    5816 sayılı kanun kaldırılıp döneme ait tüm belgelerin araştırmacılara açılsın. Gerçekler ortaya dökülsün 100 yıl geçti. Belgeler ortaya çıksın da biz karar verelim kime inanıp inanmayacağımıza.

  3. Tunç Soyer aslında hiç sevilmiyordu. Bir konser kaderini değiştirdi.
    Habertürkten Oray Ergin bugünkü yazısının başlığı. Olayı tam özetlemiş. “Tarkan konseri öncesi İzmir’de Soyer’i sorduğum kim varsa ondan şikayetçiydi. Konserden sonra kime sorduysam çok mutlu olmuş.” diyor Ergin.
    Kemalizmin, Atatürkçülüğün ve dolayısıyla
    milliyetçi-ulusalcı ideolojinin çok güçlü olduğu İzmir şehrinin belediye başkanı Tunç Soyer milletin hoşuna gidecek konuşmayı bilinçli bir şekilde hazırlamış. Soyer Osmanlı ve islami değerle ilgili konuşmalarını özellikle seçiyor. Daha önceden buna benzer çıkışlar yapmıştı. İzmirliyi bu şekilde konsolize ediyor. Aslında İzmirli Chp ve Soyerin hizmetlerinden memnun değil.
    9 Eylül İzmir’in kurtuluşunu bile ayrıştırma vesilesi yaptılar. Sonra da dönüp biz herşeyi söyleriz siz cevap verip kabaktadı yapmayın. Olur canım.

  4. Zırt pırt Vahdettine, Osmanlıya, islami değerlere gönderme yapan muhalefet konuşacak, bunlara itiraz edilincede kabak tadı olacak. Silah zoruyla mı bunları konuşturuyorlar hayır. Durduk yere hiç sebep yokken birden giydirmelerde bulunuyorlar. Cevap verilince de gündeme gündeme feryadını basıyorlar. Tabiki bunlara gerektiği gibi şekilde cevap verilir. Sen pas vermişsin gol atmayak mı?

  5. BİZ “AN”I YAŞIYORUZ, “AN”I
    İnsanlığın gelmiş geçmiş ve gelecek en büyük problemi zihniyle özdeşleşmek, zihninin peşine takılmaktır.
    ihnimiz bize an’ı yaşatmaz.
    Bize müthiş bir tuazak kurar.
    İnsanların%99,9u bu tuzağa düşer.
    Bu tuzak şudur:
    1–Geçmişin acı ve pişmanlıklarını yaşatmak.
    2– Geleceğin endişe ve kaygılarını yaşatmak.
    Halbuki geçmiş adı üstünde geçmiş bitmiştir.
    Gelecek de henüz yoktur.
    Geçmiş acı veren olayları hatırlamamız engelleyemeyiz. Zira beynimiz istesek de istemesek de dakikada 700 kelimelik işlem yapmaktadır.
    Ancak hatırlam şeklini değiştirebiliriz.
    geçmiş acı vere olayı örneğin diş ağrınızı iki şekilde hatırlarız:
    1–” Bir dişim ağrıdı, yok be öyle bir acı, saniyeler sene gibi geçmek bilmedi”
    2–”Dişim gerçekten cok kötü ağrıdı, ancak onun da üstesinden geldim, şu anda şükürler olsu iyiyim”
    Dediğim gibi hatırlamayı engelleyemeyiz. Ancak hatırlama şeklinine müdahale edebiliriz.
    1. hatırlama şeklinde geçmiş olayı aynen yaşıyormuşcasına “sabır gücümüzü yani enerjimizi” tüketiriz.
    2. hatırlama şeklinde ise güven tazeler bu olaydan daha güç alır sabır gücümüzü yani enerjimizi takviye ederiz.
    İnsanlığı felakete sürükleyenler ve peşlerinden gidenlerin tamamını incelediğimizde istisnasız şekilde zihinlerin tuzağına düşmüş zavallı yaratıklardır.
    Yaratık diyorum.Zira bu zavallılar tuzağa düşmemiş, düşse blie durumun farkında olan herkesi
    “en büyük düşman” bellemektedirler.
    Dikkat eder misiniz?
    Tek söylemleri Selçuklu, Osmanlı, 2053, 2071 vs. vs.
    Şu an çok önemli. Çünkü an’ı yaşıyoruz.
    An’a odaklanmanız gerekiyor.
    Bunun için”gözetleyen ben” kavramı geliştirilmiş.
    Bunun da en pratik uygulaması kendimizi, kendi kendimizi de gözetleyen haliyle denetleyen
    “kamera modu” na almak.
    Sayın KORU!
    Bu tür gündemler açarak lütfen trollerin değirmenine su taşımayınız.
    Onlar suya değirmen taşısa da.

  6. genç işsizlik 19,1 açıklandı.
    temmuz işsizlik 10,1 açıklandı bugün.
    konumuz: Vahdettin!
    özendiğimiz: Osmanlı!
    örneğimiz: Atatürk 😊
    bu isimler “100” sene öncesinden.
    tv de konuşanlar 128 milyar dolara ait görüş ve tespitlerini yorumluyor.
    dün tarım koop de çalışan genç delikanlıya sordum, ne mezunusun?
    cevap:lise.
    meslek lisesinden mi?
    hayır.🙁
    burası açılmasaydı net’cektin?
    cevap: yok! bilmiyor!!!
    mesleğin olsaydı !…
    ………………………..😠

    • tv izliyordum, okulların ilk günü. metrobüs bedava😯. öğrenci öğretmen mutl!..🙁
      öğrenci evinin yakınındaki okula niye gitmez! GİDEMİYOR çocuk? ve servise binerek bir okul binasına ulaşmaya çalışırken!…
      trafiği felç ediyor hayatının baharında!!!
      derken, bir haber:
      d.ören medya lisesi açmış!😊
      muhalefet hemen demesin, önce devlete borcunu öde!😂😂😂
      bana ne ?
      ticaret lisesi, osb lisesi, metalürji lisesi, inşaat lisesi elektronik lisesi teknoloji lisesi, tarım gıda lisesi!😯 aboovv toptancı haline hamal lise mezunu mu yetiştirecen!!! ???
      hadi ordan hadi ordan😊
      Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun Erbakan rahmetliyi de andık😊.

  7. karabatak benzetmesi efsane olmuş,
    gerçekten de aynı şeyler bir gündemde bir değil,
    bu derin ekonomik kriz demeyeyim buhrandan nasıl çıkacağımız üzerine konuşacağımıza ki ülkenin binbir sorunu daha varken gündem karabatak konularla meşgul edilip duruluyor.
    özellikle vahdettini tartışmak çok mu lazım,
    bu ülkenin savcısı yargıcı yok mu diye sorduğumuz gibi bu ülkenin tarihçisi, belge okuyanı yok mu?
    o dönem yapılanlar belli değil mi?

    ben osmanlıyı severim, özellikle kuruluş ve yükseliş döneminde.
    şanlı bir tarihtir çünkü. sadece başarılı olduğu için değil, edep, ahlak yönüyle de çok güzel örneklerle dolu olduğu için, adaletle hükmetmeye çalıştıkları için. bugün biz başka bir akıl ve görgü ile yaşıyoruz, her zamanın kendi ruhu var, değerlendirme yaparken göz önüne almamız lazım.
    gerileme dönemindeki osmanlıyı eleştirmek te haklı bir yaklaşım diye düşünürüm çünkü ahlaktan, edepten, adaletten uzaklaştıkça gerileme ve çöküş kaçınılmazdır.
    peki, vahdettin hain mi?
    ben hiç bir kimsenin hain olarak nitelenmesini ahlaki bulmam ve asla nitelemem, çünkü bunun vebali vardır, hele bir grubu zümreyi hain diye yaftalamak, çünkü bunun vebali çoktur, günü gelir tek tek her bir kimse ile helalleşilir, en iyisi akıllı olmaktır. vahdettin benim için hain değildir, belki hataları, kusurları çoktur, yanlış yapmıştır ama hiç bir padişahın hain olduğuna belgeli, kanıtlı olmadıktan sonra asla inanmam. yöneticiler zaten çok büyük vebal altındadırlar, yönettikleri her bir kişinin hakkı üzerlerindedir, hesabını vermekle yükümlü olacaklardır.
    onlar hakkında aynı zamanda yaşamadığımıza göre hakkını teslim etmek işini, işin sahiplerine tarihi bilenlere, belge okuyanlara bırakalım.
    tarih bize doğrularımızı ve yanlışlarımızı gösteriyor,
    doğruları sürdürmek, yanlışlardan ders almak misyonu yerine senin şairin benim şairim, senin padişahın, benim padişahım ortadoğu zihniyeti en küçük konuda ama aslında her konuda birbirimizi yemeye çalışarak enerjimizi tüketiyoruz.
    sonuç, paramız pul olmuş, enflasyonda dünya rekorlarına koşuyoruz, ahlaksızlık, yolsuzluk, aymazlık batağında debeleniyoruz.
    bu akılın bizi götüreceği yer neresi olabilir zaten?

    • durduk yere bir şehrin kurtuluşunda bunca problemimiz varken çözüm sunmak yerine O nu vatan haini ilan etmenin ve ortalığı germenin ne anlamı var açıklar mısınız.

      • bütün problemlerimiz dururken,
        medyanın % 90 nını elinde bulunduran kesimin ve iktidar siyasetçilerinin ve trollerin 7/24 muhalefeti, kendi gibi olmayan herkesi hain, ajan, terörist, dış güç, 5. kol, 8. göz, 13. gün, kimini irlandalı, kimini yunanlı ilan etmelerini açıkladığımız zaman,
        tunç soyerin ortalığı germesinin anlamının da açıklaması yapılır,
        her şey sırayla,
        acele işe şeytan karışır derler.

      • Adam iktidar olma arefesindeki ana muhalefet partisinin belediye başkanı. Uzun tarihi aradan sonra partisinin iktidara gelme vaktinin geldiğini düşünüyor ve onu söylerken Vahidüddin’e değil günümüz iktidarına gönderme yapıyor. (Bu arada İsmin orijinali Vahidüddin iken latin harflerine geçiş ile Vahdettin oluyor galiba)

        Buna itiraz edenler Sultan Birinci Recep’in bir dalalet ve ihanet içinde olmadığını ispat etseler tam isabetli davranmış olurlar. Muhalefetler güçlü şüpheleri varsa iktidarları dalalet içinde olmakla itham edebilirler. Bu anlaşılabilir bir şey. İltidarlar da buna cevap olarak aslıl dalalet içinde olanlar sizlersiniz! Biz her şeyin farkındayız bu yüzden İHA siha kızılelma milli muharebe uçağı aya gidecek füze pröjesi yerli ve milli uçak gemisi Anadol’u yerli ve milli araba TOGG yerli ve milli Tank yerli ve milli muharebe uçağı yerli ve milli piyade tüfeği en önemlisi de yerli ve milli muhaberat sistemleri geliştirip MİT’e yapay zeka teknoloji ürünü dinleme takip sistemleri üretiyoruz. İstesek F-35’leri de alırız ama almıyoruz paramız olmadığından değil bu uçaklar hantal sık arıza veriyor bakımı çok pahalı olduğu için almıyoruz. F-16’ları da artık üretimi olmayan eski teknoloji oldukları için almıyoruz bundan dolayı elimizdeki uçakların modernizasyonunu da tasarruf gereği yapmıyoruz çünkü bu uçakların yerini alacak yepis yeni yapay zeka teknolojisi ile kendi kendini havadayken bile tamir edebilen robot uçağımız yüzde yüz yerli ve milli kızılelma uçağımızı yaptık. bakın bunları kullanıyoruz imamoğlunu bu teknolojilerle takip bile ettik desin mesela (bunu ihtimal dahilinde söylüyorum gerçekliğini bilemem) sonra da bir elini havaya kaldırarak eyy muhalefet senin şu dünyada bir dikili ağacın var mi ya! diye sorsun.

        Asla gaflet ve dalalet içinde değiliz hiç bir zaman da olmadık olmayız da, milletimizi bir arada tutmak için her gayreti gösteriyoruz.yurtta sulh cihanda sulh anlayışıyla ölürsem şehit kalırsam gazi anlayışı içinde cepheden cepheye koşuyor her yerde dünya barışını savunuyoruz. Ukrayna ile Rusya arasında Amerika ile Çin arasında Avrupa ile Asya arasında tarafsız objektif olarak hareket ediyor, herkesle görüşebilen tek ülke olarak ayakta dimdik duruyoruz … kaptırdım gidiyorum, ne dediğimi ben de bilmiyorum:))

    • H.B. 11 Eylül 2022 At 17:58

      sorunuza gelmeden önce biraz kavramlar üzerinde duralım da aramızda yanlış anlaşılma olmasın. ben dindar kesime bir eleştiri yöneltmiyorum, hedefime de asla ve kat’a onları koymam en ufak eleştiri benim haddime değil, benim cehalet eleştirisi başta eleştirim dinbazlığa dolayısıyla bunun temsilcilerine zaten şu dinbaz bu dinbaz demem, amacım kişilerle uğraşmak değil, derdim zihniyetle.
      laik kesimde cehalet yok mu diye soruyorsunuz, olmasa bu günlere gelir miydik?
      laiklik insanların inançlarına karışmamak, her inanca saygı duymaktır. ceberut yöntemlere başvurma hakkını laiklik verebilir mi?
      bir daeş çıkıyor ve kendini islam cihat örgütü olarak tanıtıyor, şimdi bu örgütle mücadele etmek, dine saldırmak anlamı taşır mı? bir cemaat çıkıyor, eleştirecek oluyorsunuz, bu dine hakaret sayılıyor, bir parti çıkıyor kendini dini hassasiyeti var gibi tanıtıyor eleştirilere karşı ona sahip çıkmak cihat telaki ediliyor,
      sonuç; işte orta doğu işte müslüman ülkelerin hali, işte kaos.
      din, kisvelendirilebilen bir kavram.
      ben bugün çok daha iyi anladığımız üzere atatürkün derdinin dinle değil, kisvesiyle olduğunu düşünüyorum. elbette büyük yanlışlar, haksızlıklar, adaletsizlikler yapılmış ama bu kaçınabileceğimiz, soyutlanabileceğimiz bir gerçek değil. bugün de misli misli var, yarında olacak, minimize edebildiğimiz kadar insan olacağız. yorumumda da yazdım, içinde çok büyük bir bilgelik taşıyan Hacı Bayram Velinin kıssasını da paylaştığım gibi dindar insan çok az zaten. gerçek dindar, gerçek mümin, gerçek mürid çok azdır zaten.
      bir kavme en çok hizmet eden o kavmin efendisidir hadisi şerifi kuşkusuz hem madde hem mana içindir, ama buna dair bir kısıtlama getirmemiş, esas olan hizmettir, istediği zaman bu inceliklerin altını çiziyor, çünkü O sav. cevamiülkelimdir.
      zaten insan olmanın tek yolu başkalarına hizmet ve yardım etmektir, veliler ki dost demek zaten kendi tekamüllerini tamamlamış ama pek çok zorluğu göze almak pahasına insana ve insanlığa yardım için geri dönmüşlerdir, dini pratikler ve ritüeller, giyim ve kuşam sadece kabuktur. tabi kabuk koruyucudur, olmazsa olmazdır.

      heykele değinmişsiniz,
      bildiğim kadarıyla teröre kurban verdiğimiz şehitlerimiz adına yapılacak bir heykel mevzumuz var, sanat bir şehir için vazgeçilmez olabilir, sembolik anlamı önemli olabilir, bu insanlarımızı anmak, hatırlamak, yad etmek değerli olabilir, dua etmeye vesile olabilir,
      amma ve lakin
      ülkenin bu kadar zorda olduğu, ekonomik krizin herkese zor zaman yaşattığı bir zamanda böylesi büyük, böylesi pahalı heykel kesinle tasvip edeceğim bir iş değil,
      kendine saraylar yaptırmak, dünyanın en pahalı arabalarını almak, lüks uçaklar, köşkler yaptırmak, her türlü israfa, keyif ve şatafata para harcamayı nasıl eleştiriyorsak,
      bu heykeli de, kendine değil başkaları için olsa da zamanlama açısından çok yanlış olduğunu düşünüyorum. bu para bu zamanda ihtiyacı olan insanlara harcanmalıydı.
      yönettikleri paranın sahibi değil, emanetçisidir yöneticiler.
      doğru harcanmamış para emanete yapılmış bir haksızlık olur ve büyük vebal doğar.

  8. 10 yıl önce yayına giren Muhteşem Yüzyıl herhalde Osmanlı’yı konu alan yakın zamanın ilk dizisi olmuştu. Kanuni dönemini konu alıyordu. Çok ilgi çekmişti. İktidar henüz o zaman ürkek korkak olduğu için fazla üstüne gidememişti ve soruşturma açmakla yetinmişti, ama çokça da eleştirmişlerdi. Şimdi olsa ilgili kanala direk kayyum atarlar. Arkasından da kendi dizilerini çekmeye ve milleti Osmanlı’ya hayran etmeye çalıştılar bizim cebimizden aldıkları vergilerle. Şahsen ben onay vermedim öyle yavan dizilerin çekilmesine. O yüzden devleti kınıyorum böyle işlere bulaştıkları için.

    Muhteşem Yüzyıla gelirsek, o tamamen özel bir girişimdi. Çok beğenildi. Çok ülkede de gösterildi. Hatta dostumuz Yunanistan’da bile ratinglerde tavan yapmıştı.

    Dizi ilk defa Osmanlı’yı hiç de muhteşem ve kusursuz değil, iyi veya kötü insani yönleriyle gayet çok güzel bir senaryo çerçevesinde sunmuştu. Kanuni’nin iktidar için yapmadığının kalmadığını da görmüştük. Gerçek bir insanlık dramı. Bugünkü değerlerimizle, gerçi o değerler hala pek çoğuna uğramadı, nasıl ya demiştik. Dışardan ve yüzyıllar sonrasından çok şatafatlı, muhteşem görülen Saray aslında büyük kumpasların döndüğü, herkesin korku içinde yaşadığı gerçek bir hapishane. Ve o taht için yapılmayacak hiç bir şey yok. Aynı bugün olduğu gibi.

  9. Herkes masal, hikaye ve roman yazabilir ama tarih konusunda ahkam kesmemelidir. Tarih masal değildir. Herkes kendi işini yapmalıdır. Yapmıyorsa bir yaptırımı olmalıdır.

  10. bin yıllık bir imparatorluk döneminde yaşananları, hükümdarlarını, saray eşrafını hiç bir zaman hiçbir kimse yargılayamaz!
    eleştir, irdeler, yorumlar!…
    o kadar.
    kral basık ezik bilgisiz cesaretsiz pısırık ise o dönemi geç..
    kişiliği gelişmiş ise (RTE, Kılıçdaroğlu nun son halleri, Özal, Atatürk gibi mesela) korkma!!!
    git arkasından!
    armut piş ağzıma düş diye bekleyenler mi?
    hah hah haaaa !!!!😂😂😂

  11. Saltanat 1 Kasım 1922 de kaldırıldı, Vahdettin de 17 Kasım günü Ingiliz Malaya
    zırhlısıyla ve bütün ailesini de yanına alarak Malta’ya kaçtı!
    Allah aşkına bunun nesini tartışmak gerekir ki !
    Tartışılacak nesi var !
    Suçlu olmasaydı kacmazdı, yurdunu terk ettiğine göre bunun başka izahı mı olur !
    Suçu olmayan insan , bir padişahın şeref ve haysiyetine yaraşır bir şekilde hesaplaşmayı ve her şeyi göze alır, vatanını terk etmez !

    • Afganistan lideri niye gitti, Pakistan başbakanı niye gitti? Kalıp direnmeyi bilmiyorlar mıydı? Kuvayı milliyenin önde gelenlerine idam fermanı çıkarılmasına engel olamayan Padişah Vahdettin oturup da idamlarını mı seyretti sanıyorsunuz?

      Padişah Vahdettin gibi milletinin liderleri milletinin selameti için gitmesini de bilir. Kalıp da iç savaş mı yürütseydi? Asıl ihanet o zaman olmazmıydı? Asıl büyüklük mağlubiyetini kabul edebilmektir bence.

    • Halil İnalcık hoca diyor ki iyi bir tarih araştırması için en az şu beş dilin bilinmesi lazım; İngilizce Almanca Fransızca Farsça ve Arapça.

      Kanaatlerimizi oluşturan tarihçilerin hangisi bu 5 dilde tarih araştırması yapmış.

      İçinde yaşadığımız zamanın hadiselerini anlamaktan aciz insanlar tarih dersi vermeye çalışıyorlar. Aynı benim gibi. Doğrusu çok hayreti mucip bir durum.

      Siyasette her gün bir çok hadise oluyor bunları anlamak için hangi bilimsel yolu takip ediyoruz. Devletler arasında hergün olan hadiselerin mahiyetini anlayabiliyormuyuz. Anlamaya çalışan uluslararası ilişkiler uzmanları hangi bilimsel metodları takip ediyorlar. Bunların hepsi tarih anlayışını etkileyen meseleler. Tarihe nasıl bakıyorsak bu günün olaylarına da aynı bakıyoruz demektir. hepsi de iç içe konular çünkü.

  12. Rahmetli Özal boşuna “Hala kalkınamamışsak, bunun en büyük nedeni Batı’nın içimizde çok kolay adam satın alabilmesidir” demiyordu. Peki bütün bunlar normal mi? Evet normal… Ne diyordu İsrail’in ilk Cumhurbaşkanı Chaim Weizman? Hadi gelin onun sözlerine gidelim; “Ortadoğu’da yıkılmaz denen Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkıp iki tane devlet kurduk. Onlara öyle güzel sistem bıraktık ki; Müslümanlar bizi Filistin’i vermeyen Abdülhamid’e ve ecdadına tam 200 sene küfredecek.” Abdülhamid Han’ı indirmeye, Yahudisiyle, Ermenisiyle, ittihatçı kafa Batıcı Türkler’le, din adamları, dindarlar, milliyetçi görünenlerle geldiler. Ama öncesinde bu asla bir araya gelmez görünenleri çok ayaklı masalarda buluşturdular. Bazılarını masanın altına sakladılar. Ve ecdadına sövecek nesiller için düğmeye bastılar!

Yoruma kapalı.