“Tarikat ve cemaatlar sivil toplum kuruluşu sayılır mı?” tartışmasına benim de katkım olsun diye…

12
Reklam

Tarikatlar ve cemaatlar sivil toplum kuruluşu sayılmalı mı?

Bu sorunun cevabı kişiden kişiye ve nereden bakıldığına göre değişiyor.

Ayrıntıya girmeden kendi görüşümü ve konuya hangi pencereden baktığımı açıklayayım.

Ülkemizde dini örgütlenmeler bugünün konusu değil; Osmanlı’dan ve hatta öncesinden beri, dinin insanları örgütleştirici özelliğine uygun öyle yapılanmalar var. 

Yeniçeri Ocağı da öyle bir yapılanmanın devlet eliyle ve devletin emrinde silahlı hale dönüşmüşüydü.

Günümüzde tartışma dışı gibi görülen ve öyle sayılmak istenen Alevi oluşumlarını da, yine dini yapılanmalar olarak değerlendirebiliriz.

Olaya bu genişlikte bakıldığında, tarikat veya cemaat adıyla anılmaya değer görülebilen oluşumları birer sivil toplum kuruluşu olarak tanımak gerekiyor.

Laiklik -ya da sekülerlik- adına konuya benden farklı yaklaşanlar veya Atatürk’ün devrimleri gerçekleştirdiği dönemde dini yapılanmalara karşı şiddetli çıkışını günümüzde de geçerli görüp tavrını buna göre belirleyenler olduğunu biliyorum. 

Reklam

Özellikle tartışma gündeme yeniden yerleştiğinden beri, CHP’li medyadaki yorumcuların takındığı tavır ile, 28 Şubat günlerinden bildiğimiz söylem, o yaklaşımdan izler taşıyor.

Yaklaşımı benimseyenler dini örgütlenmelere topyekün karşı çıkıyor ve yasaklanmasını talep ediyorlar.

Halbuki, yasaklamanın en kolay uygulanabildiği dönemlerde bile dini örgütlenmeler varlıklarını sürdürmenin yolunu buldular. Hatta yasaklı dönemlerde daha da yaygınlaşıp kalabalıklaştıklarını da söyleyebiliriz.

Bu girişten anlaşılacağı üzere, dini yapılanmalara bir doğal gerçeklik olarak bakıyorum.

Yalnız bize -veya Müslüman toplumlara- özgü bir gerçeklik de değil bu tür yapılanmalar; bütün dinlerin varlık gösterdiği toplumlarda, hatta bazen bizdekinden da daha belirgin dini örgütlenmeler bulunuyor.

Ülkemize döndüğümüzde, sorunun kaynağında, din-siyaset ilişkisi ve sözü edilen yapıların siyasete dönük yüzü yatıyor.

Biraz da 22 yıldır iktidarda AK Parti’nin bulunması da tartışmaları etkiliyor.

Geçmiş dönemlerde, ‘sağcı’ diye anılan iktidarlar dönemlerinde de konu gündeme gelir ve muhalefet konuya iktidarların tarikat ve cemaatlara taviz vermesi yönünden yaklaşırlardı.

Reklam

Oysa, o dönemlerin sağcı iktidarlarının, evet tarikat ve cemaatlarla içli-dışlı görüntü verdikleri olurdu, ancak biraz yakından bakıldığında o ilişkinin tek taraflı olduğu anlaşılırdı.

İktidarlar dini cemaat ve tarikatları oy deposu olarak görür ve bu amaçla kullanırlar, fakat onların iktidarı yönlendirmesine izin vermezlerdi. 

Bu yüzden de dini yapılanmalar tarafından eleştiriye de uğrarlardı.

CHP’nin uzun yıllar genel başkanlığını yapmış Bülent Ecevit’in de dönem dönem bu yapılara ilgi duyduğu biliniyor.

Sorun, yakın dönemlerde, özellikle FETÖ diye adlandırılana kadar Cemaat olarak bilinen yapının, iktidarı kullanma girişiminin ileri safhalara kadar varmasının sonucu sayılabilir.

Dini yapıların sivil toplum kuruluşu sınırını aşma girişimiydi o aslında.

İşin nereye kadar vardığını biliyoruz.

Günümüzde Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin‘in açıklamasıyla yeniden canlandırılan tartışmada gözden kaçan da galiba bu nokta: Bakanlığın bazı konularda işbirliği yaptığı ve bakanın birer ‘sivil toplum kuruluşu’ olarak gördüğünü söylediği oluşumlar hangi özelliğe sahipler? Sınırın nerede kesildiğinin bilincindeler mi, yoksa iktidar üzerinde etki uygulayarak kendi özel ajandalarını mı uygulamak niyetindeler?

Bu noktanın önemi şurada: Devletin kendisinin dini eğitim veren Kur’an Kursları, İmam Hatip Okulları ve İlahiyat Fakülteleri var. Herkes çocuklarının hangi seviyede bir dini eğitim almasını arzuluyorsa, arzusunu giderebileceği kuruluşlar bunlar. 

Devletin kurumları dışında da dini eğitim verilemez mi? Verilebilir elbette, ancak o eğitim devletin dini eğitim veren kurumlarına müdahaleyle olamaz.

Karışık mı görünüyor? Oysa hiç de karışık değil. Dini örgütlenmeler sınırlarını bildikleri sürece sivil toplum kuruluşu muamelesi görür, hatta devletin yardımına da mazhar olurlar; buna karşılık devlet içerisinde yapılaşmaya kalkışılmasına müsaade edilmez ve öyle davrananlara sivil toplum kuruluşu muamelesi de yapılmaz. 

ΩΩΩΩ

Reklam

12 YORUMLAR

  1. Dünya şu anda tarikatlar savaşı veriyor ve bunu din mezhep görüntüsü altında sunuyorlar. Dünyanın neresinde kan varsa, savaş varsa, zulüm varsa orada bir mezhebin uç tarikatı faaldir. Yani sınırlarını bilmek tarikatlar için geçersiz bir koruma ifadesidir.

  2. “Herkes…… bilirse… işler…. çatışmaya kadar gitmez….” demiş Averreos. Evet doğru!

    Nam-ı diğer “The Cemaat” bunu bilemedi. Oysaki, “oku”mağa öğrenmeğe/öğretmeğe meraklı kravatlı müslüman imajıyla bir ara epeyce ümit vermişlerdi. Yurtdışına çıkınca belki de n’oldum delisi oldular. Kullanıma elverişli bir güce ulaştıklarında da kullanıldılar (muhtemelen, kazan-kazan hesabı içersinde olanlar tarafından nasıl kullanıldıklarının pek farkına bile varamadılar). Nihai analizde bu ülkeye hiç yaramadılar. Abone olan alt katmanları “zulm” görüyorsa “zulmedenler”e işaretle kıyamet koparırken bu sonucu doğuran sorumluluktaki kendi paylarını görsünler. Nihai analizde, “Gri” gibi gözüken durum “AK” ve “KARA” çarpanlarına ayrıldığında “Gazze”de yaşanan olaylara benziyor mu? Bir bakıma!

    “Nefs” konusunda elimden geldiğince Molla Kasım’a rağmen birşeyler kafiyeledim durdum. Bu, konuyu çok merkezi bir konu olarak görmemden. Kuran”da üzerinde vurguyla durulması boşuna mı? “En büyük cihad “Nefs”e karşı olanı” şeklinde tanımlayıcı ayetler ve akabinde hadis mahiyetinde ifadeler yok mu?

    Cemaatlerin de birer “Nefs”i vardır. Nerede duracağını bilmek haddini bilmek… Bu da öncelikle “Nefs” kotrolü konusundaki hassasiyete girer. “Nefs” konusu para, şan, şöhret, güç, ihtiras, sömürüye açık her konuda çok önemli belirleyici bir kıstas olmalı. DiNi aidiyetle topluma yararlı faaliyet göstermek istiyen gruplar “STK” olacaksa bu kıstasa en fazla kendileri dikkat etmeli. Dikkat etmeyen diğer “STK”larına iyi örnek olmalılar. Dikkat etmeyenleri bir bakıma hizaya getirme konusunu göreve edinmeliler. Bunu başarmanın en etkin yolu da öncelikle kendi kendine denetim ve şeffaflık konusu. Halk iyi bir örneğini görsün, bu tür bir cemaat çığ gibi büyür. Gün gelir syasete de yön ve ders veren ahlaki ve vicdani temel bir güce ulaşır. Kendini de asla kullandırtmaz. Böyle STK’ler sürdürebilirlilik (survival) açısından gelen giden her partiye/hükümete el avuç açan menfaat klikleri değil, “partiler üstü” olmalıdır. Bu da “Devlet”in sağlıklı bir şekilde devamiyetini garantileyen önemli bir destek oluşturmuş olur.. T.C. kurulduğunda tehdit altında olduğunu hissederek yasakçı bir zihniyetle işe başlamıştır. Bugün de hemen hemen aynı siyaset devam etmektedir…
    …..
    Dünden kalan konular bügünküyle ilgili,
    Bugün yaşanan herşey, bir ülküyle ilgili,
    Bir yandan ekonomi, bir yandan insan olmak
    Kaosun her parçası, haliyle ilişkili….

    İnsan olmak temelde, DiN-İMANla ilgili,
    Laiklik duvarıyla, örtbas edildi ilgi,
    “Akıl-İman Sentezi”, bize en uygun olan,
    Göremedi “Paşamız”, epey farklıydı dili!

    “Ekonom”inin başı, üretmekle ilgili,
    Temeli “Bilim-Teknik”, türetmekle ilgili,
    İtici güç “iman”, bunun kaynağı Kur’an,
    İşin püf noktası bu! anlamadı “Rahmetli”…
    …..

    “Monkey see, Monkey do (maymun gördüğünü yapar)” modunda, alel acele, kestirmeden işin kolayına kaçacağına önce temel bir geçiş köprüsü inşa edecekti M.Kemal Atatürk paşamız. Sonra da bütün ülke rahat edecekti. Ogün için ne bir CHP ve ne de 80 sene sonra doğurduğu bugünkü bir AKP olacaktı.. Bugün için, Paşamız’ın hatalarını kabul yapılacak ilk iştir. Bu paradigma kaymasıyla bu sağlam köprü herşeye rağmen yine kurulabilir (bu da Paşamızı ruhen rahatlatıcı birşey olur) . Bunu içten sorgulama ve değişimle AKP’nin kendisi yapamayacaksa, Türkiye yelpazesinin değişik renklerinden katılımlarla doğacak yeni bir irade ve oluşum CHP ve AKP’yi birbirine vurarak başarabilir.

    Tabi bütün bunlar “Akıl*İman Sentezi”ne göre böyledir……

  3. Biraz önce CHP başkanını dinledim..6 şehidimizin arkasından adam tutmuş “pkkbile demeden terör örgütlerine ve cumhuriyet düşmanlarına geçit vermeyeceğiz “diyor…PKK askerimizi şehit etmiş ..cumhuriyet düşmani ne alaka…😡bu zamana kadar kendi biat grubuna cumhuriyet düşmanı olarak tarikat ve cemaatler ezberlitildiği için hemen (PKK bile demeden) terör örgütlerinin yanında tarikat ve cemaatleri kendi hayal dünyalarında çağrıştıran cumhuriyet düsmanlarıni (tarikat ve cemaatleri😂😂😂😂)katıyor. derdi yine tarikat cemaat düşmanliği …
    sen tut bunlara destek ver..iktidar yap…Didem hanımcım işte akp ne yaparsa yapsın işte yine destekliyoruz…

  4. STK insanların bir araya geldikleri topluluklardır.
    Cemaatler başbirşey mi ?
    STK olamaz diyenler, dünyevi meselelerde bir araya gelmenin adı STK oluyorda, manevi meseleler de bir araya gelmenin adı neden STK olmuyor.
    Bu ayıp bir durum.

  5. Tarikatlar sivil toplum kuruluşları mı?
    Bu yapılar varlığını temelde neye borçlu yada mevcudiyetleti neye bağlı?

    Kuşkusuz tamamına yakını varlığını sınırları içerisine yaşadığı devlete (bizde, dünyada, geçmişte, kuşkusuz gelecekte de) borçlu. Ne demişti bir zamanlar politikacının biri “- Biz varsak siz varsınız..” Evet durum böyle olunca ister tanımı sivil toplum kuruluşu olsun isterse tarikat veya cemaat ne farkeder?

    Sonuç itibariyle bu yapılar kendilerine çizilen sınırlar içinde hareket etmek zorundadırlar. Bu yapılara ilgi gösterenler şu soruyu kendilerine sormalılar. Din nedir? Tarikat nedir? Cemaat nedir? Ben kimim? Aradığım ne? Benim burda bulunuş amacım nedir? Bu soruları içerden biri olarak değil de dışardan birisi de sormalıdır. Cevabı verildiğinde hakikatine de ulaşılabilir kanaatindeyim.

    Yıllar önce izlediğim bir adada geçen dizi vardı LOST.
    Adanın sahibi maddi imkan kudret ve güce sahip bir zenginle sonradan adaya yerleştirilmiş bir çocuğun büyüyünce adayı ele geçirmek istemesiyle ikili arasında geçen savaşa ve dizi boyunca sayısız masumun bu savaşa bilerek veya bilmeden isteyerek yada istemeden taraf olmasıyla helak olan hayatları konu alıyor. Sona doğru ikili arasında geçen konuşmada:
    Ada sahibi: – Senin kim olduğunu biliyorum evlat. Ne olduğunu. Sahip olduğun her şeyi benden aldığını. O yüzden bir kez daha soruyorum. Neden buradasın?
    Benjamin: – Benden aldıklarını senden alarak benim yaşadıklarımı yaşamanı istiyorum.

    İşin geldiği son noktada, biri sahip olduğun her şeyi sana ben verdim diyor. Öbürü hayır onlar benim diyor. Aradan yıllar geçince iş karmaşık bir hal almaya başlıyor. Ne doğru ne yanlış her kafadan bir ses..

    Herkes bulunduğu yeri konumunu bilirse işler sorun olmaya hatta çatışmaya kadar gitmez zannediyorum.

  6. Hayreti mucip kardeşim…bu yorumuna katılıyorum..
    Burada bütün mesele bunların siyasi menfaatlere alet edilerek kullanılmasıdır , devletin gözetiminde olmaları kaydıyla bu tür teskilatlanmalar olabilir ama siyasi iktidarların menfaat iliskisi ıçine girmesi asla ve asla doğru değildir.
    Bende cemmat ve tarikatların denetlenmesi taraftarıyım.ama hangi devlet tarafından.sorun o…bir tarafta bir devlet varki bu doğal oluşumu demokratik hak olarak görmeyen bir devlet var..hatta bunu bozmak yoketmek için çalışan bir zihniyet…öbür tarafta buna saygı duyan bir devlet ve zihniyet var.burdada cemaatve tarikat oluşumlarının kullanılma ihtimali var…
    hangi devlet kontrol edecek…adam zaten karşı.varoluş sebebi parti siyaseti bunu gerektiriyor…bunu bir hak olarakgörmüyor…sorun burada….
    .o zamanda bu tarikat ve cemaat mensupları direk!!!!! direk !!!!olarak diğer tarafa meylediyor ..mecburen …
    burda esas sorun hangi zihniyet siyasi oluşum olursa olsun bu tarikat veya cemaatlari bir demokratik hak olarak görmeli …ve hangi iktidar gelirse gelsin denetlemeli…peki bu böyle olur mu???imkansız…mümkün değil…burda insanımız akıllı olacak…aklını kullanacak..girdiği tarikat veya cemaatte aklına uymayan şey varsa çıkacak.tarikat veya cemaat dinin bir emri değil.tarikat ve veya cemaat olmadanda insan dinini yaşayanilir.Allahın emri değil yani 🙂.ama kimsede kimseye baskı yapmayacak..gitmek isteyene de kimse karışmayacak kötülemeyecek..

  7. Tarikatide hakikatide yalanı da sahteside..
    Kendini BEN BİR SİVİL TOP LUM KURULU ŞUYUM BUŞUYUM diyorsa tam da O’dur🤔
    Adı zembil olunca başka, add bkk olunca başka pkk olunca tu kaaka ya bakılmaz!
    Ya neye bakacaksın?
    SEN NİYE VARSIN? Ne amacın? Gayen hesabın?? Kimsin? Kimlerin beslemesisi SİN????!!!!
    Not:hiçbir stk pkk ne derse adını,
    Kimse cebinden bir kuruş çıkarıp ta harcamaz! Vermez!!!
    Senin vazifen, işte bunu bulup çıkarmaktır tez elden🤔.
    ŞİMDİ KOY BUNLARI CEBİNE BENİ DİNLE
    Bu ülkedeki tüm bu addaki oluşumların tek sebebi tek amacı:
    Siyasetten BESLENMEK!
    Siyasetten MENFAAT TEMİN ETMEK!
    Siyasetten karnını doyurmak bile yetmeyip!
    BİR NÜFUZ ELDE ETMEK!!!☹️
    İşte bu ahvâl ve şerait içinde dahi vazifen;
    BUNA DUR DEMEKTİR TEZELDEN!
    (Yoksa ne mi olur? kurumları besleyemeyen devlet illegal türettiği yapıları beslemek için yeni yan kurum kuruluşlar icat etmeye başlar! Sonrasında bir bakar elden kaymış rakip olmuş devletinde milletinde başına püsküllü bela😡).
    (Sonra yazarın da dediği gibi Yeniçeriler!..
    Fetö tarikat cemaat sonra TERÖR ÖRGÜTÜ! debelen dur!😡😡😡). Bunları unutma! Unutturma! Unutturmalarına izin verme!

  8. Bizde şucular bucular diye bahsedilen cemaatler devletin içine sızarak rant kapma peşindeler.Başlarken niyetleri iyi olabilir ama paranın ve gücün tatlı zevkine varınca maalesef
    iş şirazesinden kaçıyor. Cematin devletle işi olmaz olmamalı.
    Bu konuda tek örnek gösterebileceğimiz Dünya çapında organize olan TEBLİĞ CEMAATİdir.
    Diğerleri tekrar bir 2. FETO faciası yaşatmaz. Halis inançları var ise devletten uzak durmalılar.

  9. Sayın yazar, önce STK ve tarikatın tanımını yapmak gerek. Ortak noktaları az. O nedenle tarikatlar STK olarak kabul edilemez. Bu katakullidir.

  10. Her türlü imkana ve güce sahip olan bir büyük devletin , hangi gerekçeyle olursa olsun bu tip tarikat ve cemaatlere el açması, kucak açması, işbirliği yapması tam bir rezilliktir, iğrençliktir ; 15 Temmuz darbe teşebbüsü bunun en son ve en acı bir örneğidir.
    Burada bütün mesele bunların siyasi menfaatlere alet edilerek kullanılmasıdır , devletin gözetiminde olmaları kaydıyla bu tür teskilatlanmalar olabilir ama siyasi iktidarların menfaat iliskisi ıçine girmesi asla ve asla doğru değildir, ayıptır , çirkindir ve tehlikelidir !
    Bu arada Tuzla Piyade okulundaki tarikat kaynaklı olayda da sıralı sicil amirlerinin veya komutanlarının olaya zamanında ve etkili bir şekilde müdahale etmemeleri TSK. açısından gerçekten acı ve ayıptır, çok trajiktir !
    Olacak şey değil, akıl almıyor!

  11. KOMÜNİZM
    Komünizmin laf-ı güzafı bir kenara bırakırsak iki(2) esası vardır:
    1–Siyasi esası:
    Devletin kontrolünde bir din anlayışı:
    Sanki “inançsızlığı”, yani Tanrı tanımazlığı dayatan sistem gibi anlaşılıyor.
    Halbuki “bir İlaha inanmayacaksın” dayatması ile “benim tarif ettiğim şekilde” inanacaksın arasında gerçekte hiçbir fark yok.
    Örneğin “hırsızlığı hoşgören bir İlaha inanacaksın” demekle “ilahı inkar edeceksin” demek arasında bir fark var mı?
    Modern devlet inancı ve ibadeti haliyle ibadethaneyi “tanımlayamaz”.
    Modern devletin bu kavramları “tanıma” görevi vardır.
    Bu bağlamda şayet hukuk devleti isek “Cemevi” ni kültür lokali olarak tanırım, ancak ibadethane olarak tanımam diyemezsin.
    Çok uzun süreden beri, Sünni olarak Alevi vatandaşlarımızın ibadethane anlayışına saygı gösterilmesi ve Cemevlerinin ibadethane olarak tanınması gerektiğini her platformda savunuyorum.
    Hak-hukuk tanımaz anlayış sadece alevi vatandaşlarımıza dayatılmıyor.
    Sünnilere de “Sünniliği ne şekilde anlaması” gerektiği dayatılıyor: Allah’tan büyük bir “devlet” anlayışı.
    Tapınma da 7/24.
    2–Ekonomik esas:
    Tamamen kamunun kontrolünde bir ekonomi.
    Bakmayın karma ekonomi modeline, ve özelleştirmeleri.
    Özelleştirmelerin ” peşkeş” olduğunu kundaktaki bebek bile biliyor.
    Şu anda devleti yönetenler izin vermediği taktirde en güçlü holdingin bir gün bile faaliyet gösterebileceğini iddia edebilen var mı?
    Şu anda ülkemiz bu iki kriter açısından Dünyadaki ender komünist ülkelerden biridir.
    Cemaat ve tarikatların STK(NGO) kabul edilip edilmemesine.
    ABD’de tereddütsüz NGO kabul edilir.
    Bizde sanki bu iktidar bunu kabul ettirtmek istiyormuş gibi lanse ediliyor.
    Halbuki tam tersi.
    En olmayacakları ileri sürerek, süreci sorun kaynağı haline getirmek istiyor.
    Netameli bir konuyu daha da içinden çıkılmaz hale getirmek istiyor.
    Benden söylemesi.
    Bekleyip göreceğiz.

Yoruma kapalı.