Trump CB Erdoğan’ı bu hafta neden aradı?

55
Reklam

Cehalet diz boyu. Önceki gün Washington’da “Yüzyılın projesi” olduğu iddiasıyla açıklanan ‘Yeni Ortadoğu Planı’ üzerine yazılan bazı yazıları okudukça yazanlar namına benim yüzüm kızarıyor. Artık varolmayan ve bu duruma gelmesinde bizim de payımız bulunan bir ‘dava’ adına sanki hala öyle bir dava varmış gibi yer gök inleten tepkiler ile umutlu gelecek tahminleri yapılıyor.

Göz göre göre Filistin’in Filistinlilerden çalınmasını resmiyete dökme girişimi hafife alınıyor.

Tepkilerle bunun değiştirilebileceği sanılıyor.

Donald Trump üzerinden yürütülen bölge politikası ile gelinen nokta burası ve bu sürecin devamının sonunda Türkiye’nin gücünün artması değil, tam tersine kollarının kanatlarının kırılmasının geleceği görülmüyor.

“Yanlış ata oynamak” diye bir deyimimiz var ya, Türkiye uzun zamandan beri dış politikada hep yanlış ata oynuyor.

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) bir süpergüç; onun başkanı olan kişiler aldıkları politik kararlarla sadece kendi ülkelerini etkilemekle kalmıyor, kararlarının esintileri dünyanın her köşesinde hissediliyor. 

‘Filistin sorunu’ diye bilinen uluslararası ihtilafa çözüm arayışında hep ABD’nin etkisi kendisini hissettirdi.

Bazıları ABD’nin her zaman İsrail yanlısı politikalara kendisini adadığı kanaatinde.

Reklam

Bu kanaate ters düşen olaylar da var ama…

ABD ile İsrail politikaları her zaman uyumlu değildi

Örnek 1990 yılından.

İhtilafı büyüten en önemli konu hep BM tarafından Filistin toprağı olarak tescillenmiş bölgelere inşa edilen ‘Yahudi yerleşim yerleri’ olmuştur. Kudüs’ün etrafında boy veren Ortaçağ kalelerini andıran yapılanmalar ile Batı Şeria’daki köylerin girişlerine inşa edilen yerler ABD’den her yıl gelen yardımların eseridir. Buralara, kadını erkeğiyle silahla mücehhez İsrailliler yerleştirildiler.

Yardımları, Amerikan hükümetleri, geleneksel politikaları olan ‘iki devletli çözüm’e İsrail’i zorlamak üzere kullandılar. Hiç değilse gerekçe buydu.

Dünyanın çeşitli ülkelerinden -özellikle de ABD’den- göç eden yeni Yahudi nüfusa böylece yer açılacak, buna karşılık İsrail Filistinlilerin de üzerinde bayraklarının dalgalanacağı bir devlete sahip olmalarını kabul edecekti.

Geleneksel Amerikan politikası budur.

İsrail hükümetleri –Netanyahu’nun geçmiş hükümetleri de dahildir buna- ABD’nin bu politikasına itiraz etmeyerek, hatta 1980’ler ve 1990’larda o politikayı iki tarafa kabul ettirebilmek için birbiri ardına açılan süreçlere de kabul edecekmiş gibi görünüp katılarak Filistin topraklarındaki yerleşim yerlerini genişletip durdular.

Reklam

Bu da İsrail’in politikasıydı.

James Baker ismini hatırlayanınız çıkarsa şaşırırım. Amerikan politik hayatının önemli isimlerindendi Baker. Bush ailesinin yakını olarak hem Baba Bush’un hem de oğlunun başkanlık dönemlerinde önemli görevler üstlenmiştir.

Dışişleri bakanı olduğu 1990 yılında İsrail hükümetinin bu istismar çabasını sezmişti Baker ve İzak Şamir’in başbakan olarak ABD’den talep ettiği 10 milyar dolarlık ek yardım talebine tavır almıştı. O sırada ABD ‘Madrid süreci’ diye adlandırılan yeni bir barış girişimini zorluyordu ve Şamir o sürecin sonuçsuz kalması için elinden geleni yapıyordu.

Düzenlediği basın toplantısında İsrail’in bu sinsi çabalarını ifşa eden ve yardım beklememesini duyuran Baker, “Barış konusunda samimiyse ve o yolda adım atmaya karar verirse, Şamir beni 1-202-456-1414 numaralı Beyaz Saray telefonundan arayabilir” diyebilmişti.

İki yıl sonra (1992) yapılan başkanlık seçiminde kampanyasını yürüttüğü Baba Bush sandıkta yenilecekti.

İsrail, ABD’deki ‘Lobisi’ ile güç gösterisi yapmıştı o seçimde.

İslam Dünyası dar görüşlülüğü yüzünden…

Barack Obama da ‘Filistin sorunu’ için başlangıçta İsrail’in bileğini bükmeyi göze alabilecek bir tavır sergiledi. Barack-Hillary ikilisi, biri başkan diğeri dışişleri bakanı olarak, bu konuda çabalar sarf ettiler. İlk yurtdışı gezilerini Türkiye ve Mısır’a düzenleyen Obama, daha başkan iken kendisini en fazla etkileyen devlet adamının Tayyip Erdoğan olduğunu da açıklamıştı.

Bundan yararlanılabildi mi?

Yararlanılamadı.

Trump’la yakın ilişkinin faturası ise ağır olacağa benziyor.

Geçen gün, ‘Yüzyılın Projesi’ iddialı planın açıklanmasından bir gün önce, ABD başkanı Trump’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı aradığını, iki liderin telefonla görüştüğünü, Ankara’dan önce Washington açıkladı.

Ankara hep ön alırdı, bu defa tersi oldu.

Neden acaba?

Bölgeden iyi haber alabilen bir dostum, ABD’nin projesiymiş gibi açıklanan, ancak üzerindeki İsrail damgası hemen sırıtan planın İslam ülkelerinden bazıları tarafından da desteklenmesi için Trump’ın bir dizi telefon görüşmesi yaptığını iletti.

Galiba Ankara’dan da böyle bir talepte bulundu Trump

Nasıl bir yüz ama…

Türkiye’nin tek başına tepki vermesinin, hatta İslam Dünyası’ndan gelen münferit karşı çıkışların bir sonuç getirmeyeceği ortada. Bugüne kadar ‘Filistin’ söz konusu olduğunda, İslam Dünyası, bazı ülkelerin yönetimleri samimi olmasa bile, tek cephe halinde tepki veriyordu ve hatta gerektiğinde bazı yaptırımlar da uygulayabiliyordu.

Şimdi paramparça bir görüntüde İslam Dünyası…

Önemli ülkeleri önemsiz hale dönüştü.

Bu görüntüde payımızın ne olduğu üzerinde ciddi biçimde düşünüp politikaların yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor.

Laf üretmek ve cahilce yorumlara prim vermek yerine etkisi olacak akılcı politik tavırlara ihtiyaç var.

ΩΩΩΩ

Reklam

55 YORUMLAR

  1. Başkent Gaz firması Kızılay’a 8 milyon dolar şartlı bağış yapmış. Şartı da şuymuş: “Kızılay bu paranın 75 bin dolarını alsın kalan 7 milyon 925 bin doları ile Furkan Vakfı’na okul-yurt yapması için yardım etsin”. Bu şirket neden doğrudan Furkan Vakfına bağış yapmamış da Kızılay’ı araya sokmuş?
    İlgili yasaya göre bağışı doğrudan yapsa bağışın tamamını vergiden düşebilmek için ilgili bakanlıktan onay alması gerekir. Fakat Kızılay üzerinden hülle yapılırsa bu onaya gerek kalmıyor.
    Demek ki Hükumet cinsel istismarlar ile gündeme gelmiş olan bu vakfa açıkça kıyak yapamamış ve o firma da bu yolu seçmiş.
    Diğer bir soru da Başkent Gaz firmasının Furkan Vakfına 8 milyon dolar gibi (neredeyse 50 milyon TL) büyük bir bağışı neden yaptığıdır. Benim kanaatim firma yönetimine yüksek bir yerlerden emir telakki edilecek bir rica geldiği yönündedir.
    Tuz da koktu vakıf da. Bu kadar kokuya tahammül edilip edilmediğini yakın bir gelecekte göreceğiz. Filistin davası çöktü diye üzülüyoruz da bizim buralarda çökmeyen ne kaldı?

    • Yorumunuz yanlış bir bilgi içeriyor, sayın F.K.T. Dün Cumhuriyet, t24.tr ve bir dizi başka gazete ve haber sitesinde kendine yer bulan, Kızılay aracılığıyla 7 milyon 925 bin doları hamuduyla yutan dini vakıf, kısa süre önce cezaevinden çıkan Alparslan Kuytul liderliğindeki Furkan Vakfı değil, Ensar.

  2. Aşağıda göze çarpan bazı yorumları okudukça bazı ilaveler yapma gereği duyuyor insan. Doğruluk işte böyle bir şeydir! Bazı noktalar karıştırılmış manipüle edilmiş gibi bir hal var, sanki.

    Bir zamanlar yahudiler Kuran’da kendilerinden bahsedilen ve beğenmedikleri bazı ayetleri istedikleri gibi çevirmiş ve yeni baskıyı piyasaya sürmüş olduğuna dair haberler çıkmıştı. Kaç yıl önceydi hatırlamıyorum, ama epey oldu (Şahsen o zamanlar meşguliyetten ve öncelikli ilgi alanım dışında olduğu için o olayı bizzat araştırmadım. Keşke araştırsaymışım, bugün daha kesin bilgi olarak aktarmış olurdum). Genel olarak hatırladığım o olaya referansla, denebilir ki «haydi bizim müslümanlar Kuran’ı iyi okumadılar anlayamadılar, peki hem zeki hem üstün yahudiler de mi okuduğunu anlamadılar». Hoşlanmadıkları bazı ayetleri değiştirme zahmetine katlanmış olduklarına göre demek ki Kuran’da bir şeyler bulmuşlar ve rahatsız olmuşlar.

    Sn F.K.T nin yazdıkları manipulasyon kokuyor gibi geldi. Şöyleki : diyor ki «Oysa lanetlenenler» yahudiler değildi onlar atalarının dinine dönüp putlar yapmaya başlayanlardır» yani Museviler değildi(r). Şimdi sormak lazım. Putlarına dönen bu insanlar etnik bazda yahudi değil miydi? Pekala yahudi idi. Ayni dili konuşan aynı etnik koldan gelen, putperest yahudi idi. İşte o yahudiler bugünkü İsrailde egemen olanlar. Adaletsizlikleri temsil edenler onlar. İnatla dünya kamuoyunun protestolarına rağmen yayılmacı siyasetlerinde bir dirhem taviz vermeyenlar onlar. Paranın hakimiyetini putlaştıran, kontrol mekanizması PiPi tanrısını (PPT) engaje edenler onlar.

    Gencecik, Amerikalı Rachel Corrie (https://en.wikipedia.org/wiki/Rachel_Corrie) yi katleden onlar. Trump’u bütün akli ve manevi zafiyetleriyle avucunun içine alan, menfaatlerine alet eden onlar. Yoksa, Musa Peygambere inanan o zamanki toplumun etnik tabanı ne olursa olsun başımızın üstünde yeri var (yani, yahudiden yahudiye fark var).

    Ancak, Hz. Musa’ya ve İsa’ya aynı sadakatle inananlar Hz. Muhammed’e ve Kuran’a malesef inanmıyor. İnansa, nihai analizde İsraildeki bileşke kuvveti adaletli olmak zorunda, Rachel Corrie’yi ve Filistinli çoluk çocuk demeden karşılarına dikilen herkesi katletmek yerine onları anlamak ve yardımcı olmak zorunda. Kuranın değindiği lanetlenen yahudiler varsa işte bunlar, İsrail’de egemen olanlar… Aynı İsrail bugün istese Oratdoğu ve hatta dünya huzura kavuşur. Ancak, etnik nefsleri doymadı bir türlü. Müslümansak, Bakara suresinin 47. ayetini kendimize yakışır bir şekilde ve doğru anlamak zorundayız…

  3. 1) Doğu Perinçek marjinal bir tiptir. Normalde ciddiye alınmaz. Memleketi “Ordu, polis ve Vatan partisi”nin yönettiğini iddia etmişse bunu da ciddiye almak istemem. Hakkında hiçbir işlem yapılmamasını, soruşturma açılmamasını da “ciddiye alınmama” ile açıklamak isterim.
    2) Perinçek… Bu ismi bu kadar sık duyuyor olmaktan rahatsız olduğumu da söylemek isterim. Perinçek önemsiz bir adamdır. Her bakımdan…
    3) “Cumhurbaşkanı’nın yolsuzluğuna dair elimde 38 tane dosya var…”
    Eee? Yâni..? Bu, hiç duyulmamış, bilinmeyen, söylenmeyen, yepyeni bir haber mi? Biz 2013’te ne yaşadık? Fetö, AKP’nin kirli çamaşırlarını ortaya döktü. Bunları ortaya dökenin Fetö olması gerçek olmadıkları anlamına gelir mi! Ortaya dökülenler “montajdır, dublajdır” diye geçiştirilecek şeyler değildi…
    4) Ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Yolsuzluğun yoksa kimse seni yolsuzlukla itham edemez. Sık sık hatırlatmak zorunda kalıyorum. O hâlde bir kere daha: Kenan Evren’in 1 kuruş çalması çırpması yoktu.
    5) Her kim “yargı altın çağını yaşıyor!” diyorsa o kişi yalancıdır, troldür, Perinçekçidir, fikir namusu olmayan biridir… Bu adamların Özgür Medya’da trollük yapmalarına asla izin verilmemelidir.
    6) Eğer Perinçek “televizyonlarda her lafı söylüyor”, “yargıda her istediğini yaptırabiliyor” ise, bu, genel Rezalet Tabolsu’nda sadece bir çentiktir.
    7) Perinçek gibi adamlardan memlekete fayda gelmez. Hiçbir zaman gelmemiştir.
    8) Tekrarda fayda var: Trollerle terörle mücadele eder gibi mücadele edilmelidir. Çok ses olsun, etkileşim olsun filan denilerek bu tiplere izin verilmemeli. Birkaç tık eksik olsun, sayfa temiz kalsın. Şiarımız bu olmalı.
    9) Kılıçdaroğlu, Meral Akşener ve Temel Bey’e “illet, zillet, ihanet” diye sövüp saydılar. Abdullah Gül’e, Ali Babacan’a da verip veriştirdiler… Uzatmaları oynuyorlar. Tez zamanda defolup giderler inşallah.
    10) Ekrem Bey, kayak yapmaya gitmiş. Eee? Yani? Bin odalı saraydan ne haber? Gık diyebilir misin? Diyemezsin. Hiçbir konuda (saray, yolsuzluk, görgüsüzlük) gıkını çıkaramazsın.
    11) Medyanın içine etmesi bu iktidarın bana göre en büyük hatası ve suçudur. Eğer medyaya dokunmasalardı, marketten gazetemi alacak, gazeteyi rulo yapıp, market çıkışı üzerime hamle yapan sokak itlerinin kafasına ekleştirecek, eve gelince çayımı demleyip, gazetemi okuyarak mutlu olacaktım…
    12) Ali Babacan’dan haber bekliyoruz… Bu iktidardan kurtulduğumuz gün memleket normalleşmeye başlayacak…
    13) Yandaş yazarların mallarına, mülklerine el konduğu gün Türkiye’de hukuk altın çağını yaşamaya başlayacak. Yandaş yazarların kazandıkları paralar haksız kazançtır… Servetlerine el konup, hazineye aktarılması gerekir.

    • İyi güzel de, k.evrenin nasıl çalması çırpması yokmuş ki; milli iradeyi gasbetmek nedir? Ömrünün baharında türk gençlerinin canını iplere dizmek nedir? Laf söyledi balkabağı..!

  4. Bu topraklarda İslam’ın güzel ve olumlu bir biçimde algılanıp nefes alıp vermesinde önemli bir yere sahip olan Nur Külliyatı’nın içinden, dindar olmaktan çok daha fazla siyasi bir militan olan bir adam çıktı. Her nasıl oldu ise, Nur geleneğinden iliklerine kadar siyasete bulaşmış, İslam’ı devlet dini haline dönüştürmeye yeminli o adam çıkabildi. Yeri geldi Toktamış Ateş ve Ecevit’le, yeri geldi cuntacı generalle, yeri geldi Tansu Çiller’le kucaklaştı, yüzbinleri peşine taktı, Türkiye’nin son 20 yılını belirleyen figürlerden biri oldu çıktı. Düne kadar pek çokları bununla ağlaşırdı. Bürokrasideki gücünün ve bencilliğinin çizmeyi aştığı düşünüldüğünde, laikçi-millyetçi vesayetçi odaklar, dindar olduğu söylenen insanların iktidarında, kurnazca bir operasyonla bunun defterini dürdü. “ETÖ, öyle mi? Al o zaman sana FETÖ!” dediler. Birden herkes o adama karşı nefret sergileme konusunda birbiri ile yarışır hale geldi.

    Yeni Asya Gurubu, Alparslan Kuytul’un Furkan Vakfı dışında neredeyse bütün cemaatler iktidarın arkasında hizalandılar. İşi, seçim zamanlarında gazelere iktidara destek ilanları verecek kadar kepazelik düzeyine taşıdılar.

    Adam su katılmamış şaklaban, ama Sabah Gazetesi’nde yazıp popüler TV programları sayesinde milyon liraları hamuduyla yutuyor din ve dindarlık pazarlayarak. İslam Felsefesi’nden, İslam Ahlakı’ından söz eden derinlikli programların stüdyo konuklarının adını bilen yok, bu tür programların videoloarının izlenme oranı bir kaç bini zor buluyor. Çember sakal uzatıp kafaya takke geçirenlerin, iki lafı bir araya getirmekten aciz Yotube hocalarının videolarının tıklanma oranı onbinlerle ölçülüyor.

    Bir dinin din adamları ve din tüccarı yöneticiler eliyle nasıl içinin boşaltıldığını okuyup anlamak için tarihte geriye doğru bir yolculuğa çıkmaya gerek yok. Türkiye’nin cemaatler yaşamına, yönetici ile Müslüman arasındaki ilişkilere, dindarlığı temsil eden popüler hacı hoca takımına bir bakın.

    Hem zaman içinde İslam’ın başına neler geldiğini, hem de Filistinlilerin kendi vatanlarında sonu gelmez tutsaklığının nedenlerini anlarsınız.

    Müslümanların en azından dörtte birinin evinde A. İzzet Begoviç, Gannuşi gibi bilgelerin eserlerine de rastlanmadığı sürece, her tür başarısızlığın nedenini dıştaki ve içteki düşmanlarla açıklama hastalığından kurtulunmadığı sürece, Kitap ve Peygamer’in bir şey, bir ülkedeki yöneticinin dini imalı simgeleri ve lafızı kullanıyor olmasının çok başka bir şey olduğunun idrakine varılmadığı sürece, Müslümanlar Kuran’dan yararlanabilmek için illa onu kendilerine anlatıp açıklayacak bir adama ihtiyaç duyduğu sürece, ne Türkiye’de, ne Filistin’de, ne dünyada genel tablo değişmez -muhtemelen de daha da kötüleşerek devam eder. . .

    • Kura’nın insanlığa geldiği dönem Arap Dili zamanına göre dünyanın en gelişmiş dili olarak anlatılıyor. edebi bir tür olan şiir araplarda öyle gelişmiş ki iki gün devamlı şiir söyleyebilirim diyenler olmuştur. Böylesine gelişkin bir dile sahip olan ve kendi dilinde gelen Kur’an ayetlerini sahaberler ayetlerin ne anlama geldiğini birbirlerine sormuşlar hadis rivayetlerinden de anlaşılıyor bu. İnsanlar kendi dillerinde olmayan Kur’anı anlamak için O nu anlayıp açıklayabilecek birine ihtiyaç duymaz mı? Hele de o kişi hayatını Kue’anı anlamaya vakfetmişse. Az önce Mustafa Öztürk hocaefendiyi dinledim, ben 30 seneden fazla zamandır Kur’an ile meşgulüm diyor, ön hazırlığıyla beraber 40 seneden fazla bir zaman. Başkalarını bilemem, ben hayatını Kur’anı anlamak için harcayan her hoca efendiye ihtiyaç duyarım.

      • (1) İnanç, bir “öğrenmek, bilmek ve anlamak” meselesi değildir, Baran. İnancı yaratan şey “içine doğulmuş toplumsal kültür” ile “inanma ihtiyacı”dır. Bu, şımarık bir tanrıtanımazın iddiası değildir. Aklı başında her dindar bunun fazlasıyla farkındadır. İnsani, anlaşılır, meşru bir ihtiyaç ve taleptir inanmak.

        Senin, Gülen’i Hocaefendi belleyip peşine takılmanla, bilmek, öğrenmek, anlamak talepleri arasında bir ilinti yok. Zaten kendin itiraf ediyorsun sorduğun soruyla: “İnsanlar kendi dillerinde olmayan Kuran’ı anlamak için O’nu anlayıp açıklayabilecek birine ihtiyaç duymaz mı?” Duymaz, duymaması gerekir. Sorduğun soru ve o soruya verdiğin cevap, zaten senin Kuran’ı anlama kapasitesine sahip olmadığının, etrafında O’nu sana anlatıp açıklayacak birine ihtiyaç duyduğun için Gülen’in peşine takıldığının, Gülen’i İslam’ın yerine ikame ettiğinin ilamıdır.

        (2) Bilerek, öğrenerek, anlayarak inanç ve iman sahibi olmak isteyenler, eğer Arapça bilmiyorlarsa, Kitap’ın en güvenilir olduğunu düşündükleri ve mutlaka birden çok olması gereken çevirilerine başvururlar. Bu da yetmez. Kuran’ın indirildiği tarihsel döneme, o günün Arap topluluklarına, inanç ve geleneklerine, topluluksal-siyasal yapılarına ilişkin genel bir bilgiye sahip olma gereği duyarlar.

        (3) Hocaefendi olduğu düşünülen bir adamın Kuran’ı doğru anlama ve açıklama kapasitesi ile o adamın “hayatını Kuran’ı anlamaya vakfetmiş” olup olmaması arasında hiç, ama hiçbir ilinti yoktur. Senin Gülen Hocaefendi’nin ya da tarihselci geleneğin bizde en bilinen ismi Musta Öztürk’ün yaptığı “hayatını Kuran’ı anlamaya vakfetme de Hayrettin Karaman’ın, İhsan Eliaçık’ın, Said Nursi’nin, Seyyid Kutub’un, C. Taslaman’ın, İmam Humeyni’nin, ve daha düzinelercesinin yaptığı şey boru mu?

        Peygamber’i kamyonet kasasına yükleten Gülen’in, “Hemi doğru hemi de farz!” diyerekten kedicikleriyle göbek atan, onları uzun uzun süzdükten sonra ekranda “Hay Maşallah!” çeken Oktar’ın Kuran’dan anlayıp diğerlerine anlattığı arasında bir paralellik var mı? Hadi, A. Oktar’ı “serseri ve şarlatannın teki!” diye listeden diskalfitye etmek kolay ve hayli ikna edici: Peki senin Gülen Hoacaefendi ile Hayrettin Karaman Kuran’dan benzer şeyleri anlayıp benzer şeyleri mi anlatıyorlar? İŞİD militanlarının kuramsal beslenme kayanklarından haberin var mı senin? Bu insanların esrar çekip iki günde İslamcı oldukları safsatasına inanıyor musun? Hiç kuşkun olmasın ki, o militanların beslendikleri muazzam bir külliyat, ve o külliyatın arkasında yaşamlarını Kuran’ı anlamaya vakfetmiş yarım düzine ‘alim’ var.

        Gülen, Cübbeli Ahmet, vb. hoca takımından her biri, üç beş başlık altında sıralanabilir insani taleplere ve beklentilere (yani ihtiyaçlara) yanıt verdikleri için sivrilir ve bir cemaat lideri konumuna yükselirler: Kültürümüzdeki çok güçlü ataerkil zihniyetin derinleştirdiği “bir lidere bağlanma” duygusal ihtiyacı, bir toplumsal kümeye ya da guruba aidiyet ihtiyacı, inandırıcılık (bunun Gülen’deki karşılığı ağlamak, dokunaklı bir teatrellik ile insanları dokunaklı ve inandırıcı birini bulma arzu ve ihtiyacından avlamak) vb.

        Gerçek tam da bu olduğu için, ortada Kuran değil, bir hocaefendiden ya da dini liderden diğerine değişen düzinelerce Kuran var. Ne kadar çok hocaefendi, o kadar çok Kuran. Her birinin iddiası, Kuran’ın asıl ve gerçek kavranışı ve açıklaması olduğu iddiası. Gülen, o iddia ile Peygamber’i kamyonet kasasına yüklüyor, İhsan Eliaçık Kuran’da devrimci bir öğreti keşfediyor, Hayrettin Karaman hırsızlığa “caizdir” fetfası veriyor, vs.

        Anlatmaya çalıştığım şey, bir yandan AK Parti seçmenleri ve onlardan bu yorum köşesinde yorum yapanları karşısında “Bütün olan bitene rağmen nasıl oluyor da Recep Tayyip Erdoğan’a toz kondurmuyorlar, her söylediğini, her yaptığını savunuyorlar, anlaşılır gibi değil!” tepkisi veren Gülencilerin (yani senin) iş kendi Hocaefendi’lerine gelince, tıpatıp aynı “anlaşılır gibi değil” tavrında karşımıza çıkıyor olmalarını da açıklar.

        Okuma, araştırıp öğrenme hevesinde olduğunu yeri geldikçe vurgulayan, hemen her yoruma bilgiççe karşı çıkmakta pek bir heyecanlı olan sen bile Kuran’ı anlamak için bir hocaefendinin olmazsa olmaz olduğunu söylüyorsan, hayatında bir makale okumamış milyonlarca insan ne yapsın?

        21. yüzyılda Baran bile Kuran’ı kendi başına anlama becerisinden yoksun ise, çevirileri yetmiyorsa ona, “İlla da Kitabı bana anlstıp açıklayacak bir hocaefendi isterim!” diye tutturuyorsa, insan sormadan edemiyor:

        Peygamber nasıl anladı Allah’ın anlattıklarını?

  5. Sayın Baran merhaba!
    – Öncelikle benim yaptığım suçlamanın benzerini bugün, farklı boyutları ile sayın koru da dile getirmiş.
    – Benim suçlamamdan neyi anladınız, neyi anlamadınız pek bilemiyorum. Konunun netleşmesi için, önce, suçlamamı ayrıntılandırmak istiyorum.
    – Fakat bu ayrıntılandırmadan önce; daha önce yaptığım bir tespiti, tekrar belirtmek istiyorum ki, bu konunun sadece filistin meselesinde değil, pekçok meselede önemli olduğunu düşünüyorum:
    – Müslüman ile islamcı farklı iki kavramdır, farklı iki yaşayış ve davranıştır, farklı iki ahlaktır, farklı iki düşünce sistematiğidir.
    – Müslüman, kendi yaşantısını, anladığı şekilde, islama uyarlamaya çalışan kişidir.
    – İslamcı ise, kendi yaşamını değil, başkalarının yaşamını, anladığı şekilde, islama uyarlamaya çalışan kişidir.
    – Yukardaki ayrım çok çok çok önemli. Bu ayrımı bundan sonra daha sık tekrar edeceğim galiba çünkü islamcılar kendilerini müslüman olarak lanse edip, yaptıklarının doğru olduğunu iddia ediyorlar. Bu durum da faşist bir ideoloji olan islamcılığın ve islamcıların, islamla ve müslümanlarla karışmasına neden oluyor.
    – Yani islamcıların, müslümanlardan farklılığın ortaya konulması gerekiyor.
    – Tabii bu arada; müslümanların, genelde din, özelde ise islam dini algılarının sorunlu olması ile, islam coğrafyasında, dinden bağımsız olarak, var olan ahlaki ve kültürel durum da pek içaçıcı değil. ancak bu ayrı bir konu; ayrı olarak ele alınması, tartışılması gereken bir durum.
    – Şimdi, suçlama bölümünü daha iyi ayrıntılandırabilirim:
    – Kudüs, filistin ve israil konusundaki islamcıların yaklaşımının, iddia edildiği gibi, adalet, insanlık, hak, zulmün engellenmesi ya da daha özel olarak söyleyecek olursak; müslümanlara yapılan zulme karşı çıkmak gibi kavramlarla hiçbir alakası yok.
    – Müslüman ülkelerdeki hak, adalet, insanlık, ahlak gibi konuların durumuna bakınca, yukarda söylediklerimin doğruluğu daha iyi anlaşılır.
    – Belki, “müslümanlar değil, müslümanların yöneticileri bu şekilde” gibi bir savunma içine girebilirsiniz, fakat öncelikle, “herkes neyi hakediyorsa öyle yönetilir” deyimi ilave olarak da, her islamcı grubun, günlük rutindeki söylem ve eylemleri, islamcıların adalet gibi, zülme karşı durmak gibi bir ahlaki formasyonunun, bir kültürel formasyonunun, bir hedefinin olmadığını, bir amacının olmadığını yeterince ortaya koyuyor.
    – Biryığın gülencilerin mağduru varken, gülencilerin zulümlerine karşı çıkmaktan vazgeçtim, yapılanların inkar edilmesi bile, islamcıların gerçek durumunu ortaya koyan göstergelerden bir tanesi mesela (ki gülenciler ılımlının ılımlısı islami akım olarak görülüyordu). ak partililer de yaptıklarının doğru olduğunu, dine dayandığını, kötü şeyler yapmadıklarını söylüyorlar.
    – Yani sonuç olarak, islamcıların kudüs meselesine de, filistin meselesine de, israil meselesine de yaklaşımında bir adalet unsuru, hak unsuru, insanlık unsuru, ahlak unsuru yok.
    – Durum böyle olunca, o bölgeye ve o bölge halkına yönelik olarak da adil, insani, haklı bir politika geliştirmeleri, davranış sergilemeleri, düşünce üretmeleri mümkün olmuyor.
    – ki, onların filistin konusunda dertleri, zulme karşı çıkmak değil, yahudilerle hesaplaşma, yahudileri anasından doğduğuna pişman etme arzu ve çabası var.
    – Bu nedenle de, filistin halkı, israil ile savaşması için ringe sürülüyor. Aradaki devasa güç farkına rağmen, islamcılar, sıcak evlerinde oturarak, filistinlelere “yaşa oğlum. aferin oğlum. vur gözüne” politikası güdüyorlar. Bu politika, filistinlilerin daha fazla zulüm görmesine neden olurken, diğer taraftan da, israilin zulmünü de aklayıcı bir etkiye sahip oluyor.
    – İsrailin zulmünü aklama 2 şekilde oluyor:
    1- İsrail, “bunlar terörist bakın bize saldırdığı için biz onlara karşı mücadele ediyoruz” diyorlar.
    2- ışıd gibi, boko haram gibi, osö gibi islamcı örgütler ve diğer islamcıların bu örgütlere olan sempatisi, dünyada, müslümanların mağduriyetine olan duyarlılığın gözardı edilmesine neden oluyor. Yani, dünyadaki, başka dinlere mensup olan ya da dini hassasiyeti olmayan insanlar, başka zulümler karşısında daha yüksek ses çıkarırken, müslümanlara karşı yapılan zulümlere karşı daha az ses çıkarabiliyor ki, bu gayet anlaşılabilir ve doğal bir davranıştır. Başka türlü davranış beklemek pek doğru değil. (işin bir de, islamcılar işine gelen müslümanlara karşı zulme karşı çıkıp, işine gelmeyen müslümanlara zulme gıkını çıkarmaması durumu da var. uygur türkleri meselesi gibi)
    – benim “insani yaklaşım” kavramımı anlamamak da, islamcıların filistin meselesindeki gerçek motivasyonunu anlamamak gibi birşey. yoksa anlaşılmayacak birşey değil. insani yaklaşım: zulme karşı olmaktır, insani yaklaşım, savaşı engellemeye çalışmaktır, çatışmayı engellemeye çalışmaktır, barışı tesis etmeye çalışmaktır. insani yaklaşım, herkesin üzerinde mutabık kalabileceği en azından çatışma ortamını ortadan kaldıracak düşünceler üretebilmektir. İnsani yaklaşım, savaşan tarafları, savaştan vazgeçirip, siyasi çözüm bulmaya yönelmeleri konusunda düşünce ve eylem geliştirmektir.

    • Hamza bey bu açıklamanız baranı biraz daha yormuş olmaktan başka bir işe yaramaz sanki…

    • Nasıl detaylandırdığınızı merak etmiştim. Cevap yazdığınız için teşekkür ederim Hamza bey!

      • Baran bey merhaba! öncelikle cevabıma gösterdiğiniz tepki nedeniyle teşekkür ederim.
        – Sizin hakkınızda aşağıda yaptığım yorumda yargımı yazmıştım ama tekrar etmek istiyorum.
        – Öncelikle sizin hakkınızda yazdıklarım samimi düşüncelerim. diğer pekçok kişi hakkında yazdıklarım da aynı şekilde.
        – Sizin gözünüzü bağlayan sadece tarafgirliğiniz. Tarafgirliği aştığınızda çok keskin bir mantığınız var ve doğruları yakalayacağınız konusunda hiç tereddütüm yok.
        – Zaten bu tarafgirlik meselesi bütün büyüyü yok eden. zaten bu nedenle birey olmak kavramı çok çok çok önemli. zaten bu nedenle atatürk de, işin bu boyutunu, yani bizim henüz 80’lerde kavrayabildiğimiz boyutunu, birey olma boyutunu, taaa o yıllarda kavramış ve “cumhuriyet; ilmi hür, irfanı hür, vicdanı hür bireyler ister” demiş. Burdaki cumhuriyet, demokrasidir.
        – Bizim bir özcan ağbimiz vardı. izmirde, en ağır işkenceleri gören 3 kişiden birisiydi. hem de öyle 5-10 gün değil. 2 kez 90 gün , bir kez de 45 gün. yani 225 gün ağır işkence. Anlatanlar, ayaklarının altından kemiklerinin göründüğünü söylerler.
        – Tek suçu da düşünceleri. adam öldürme, adam yaralama, işyeri kurşunlama vs türü birşeyi yok.
        – Bu özcan ağbimiz bir işçi idi. eğitim düzeyini sormak aklıma gelmedi ama en fazla lise mezunudur. Fakat kendisini öyle bir yetiştirmiş ki, o konuşurken ağzımız açık dinlerdik.
        – Siz de, kendinizi öylesine iyi yetiştirmişiniz.
        – Size bir tavsiyem var. Eğer gerçek müslüman olmayı düşünüyorsanız tarafgirliği bırakın. Tavsiyemi ukalaca olarak değerlendirebilirsiniz.
        Ancak, eğer ciddi olarak üzerinde düşünürseniz, bir müslümanın bir taraf olamıyacağını, olmaması gerektiğini bilirsiniz. Müslümanın tarafı, iyidir, doğrudur, adalettir, haktır. ama gülenciler ya da bilmem neciler olamaz. çünkü bırakın grubu, hiçkimse herzaman doğru yapmaz. bir müslüman ise, kendince yanlış olduklarına karşı, doğru bulduklarının yanında yer alır.
        – Oysa tarafgirlik, yukardaki durumun tam tersidir. tarafgirlik, kötülük üretir (burda grup ya da kişi tarafgirliğinden bahsediyorum).
        saygılarımla.

      • İlave! Baran bey!
        islamcı kesim 28 şubat zulmünden falan bahsediyor da, ben diyorum “zulüm derken bunlar bizimle eğleniyor herhalde”. çevremde arkadaşlarımın yaşadıklarına (dediğim gibi, şiddete bulaşmamış insanlar bunlar) bakıyorum, bir de islamcıların “bize zulmedildi” diye anlattıklarına bakıyorum. başka türlü değerlendiremiyorum.
        – sağcılığınızın değerini bilin. mutlaka birileri sizlere sahip çıkıyor.

  6. Ezici çoğunluğu Müslümanlardan oluşan ülkelere bir bakın: Türkiye dahil, bunlar arasında kendi içinde mezhepsel ve etnik temellerde ayrışıp insanları milyonlar olarak birbirine düşmemiş ülke var mı? Benim bildiğim kadarıyla yok -peşin hükümlü değilim, olduğunu bilen varsa yanlışımı düzeltirim.

    Peki bu ülkeler arasında zengin yoksul ayrımının üstesinden büyük ölçüde gelmiş, emeğiyle geçinmeye çalışanlar başta gelmek üzere, insanlarına insanca bir yaşam sunan, ne bileyim, gençlerine makul bir iş, emeklilerine hiç değilse emeklilik dönemleri boyunca bir kez olsun yurt dışına seyahate çıkıp ailesiyle tatile gitme olanağı sunan var mı?

    Prki eğitim sorununu çözmüş olan var mı?

    Bence yok.

    Var mı?

    Üretim teknolojilerinde yoklar Müslüman ülkeler. Eğitimde yoklar. Herkes için kabul edilir ve tatminkar bulunur bir yaşam standardı sunma konusunda yoklar.

    Birbirleriyle savaşmakta varlar ama.

    Azınlık konumundaki mezhepsel topluluğun, aynı dine inanıyor olmasına karşın millilik bakımından inşa edilmiş millilik tanımına uymayan etnik toplulukların üzerine çullanmada varlar ama.

    Türkiye’de olduğu gibi, kendi halkının yarısını gayrı-milli, vatan haini, yıllarca birlikte yürüdüğü bakanı, başbakanı “dolandırıcı” ilan eden siyaset esnafının peşine takılmakta, diğer yerlerde sultanların, bilimum diktatörlerin kulu olmakta bir beis görmemekte varlar.

    Bir kuşaktan diğerine nefret kustukları Batı ve Batılılarla iş kotaran, buyurgan, yolsuzlukların bini bin para yönetici seçkinlere biat etme konusunda varlar.

    Pek çok olumsuz konuda varlar, pek çok olumlu konuda yoklar.

    Peki ama niye böyle bu?

    Ya inandıkları Kitap yanlış ve o Kitap dönüp bakmaya bile değmeyecek bir kitap ve çağdışı kalmışlığı beslemekten başka bir işe yaramıyor.

    Ya da, Kitap doğru, ama Kitap’ın gereğine uygun söz söyleyen ve uygun yaşayan Müslümanlar çok az ve ezici çoğunluk içinde ne sözlerini duyurabiliyorlar, ne de çoğunluğun aşağılayıcı, yoksayıcı tutumlarından sakınabiliyorlar.

    İkisinden biri.

    İkisi birden olması mümkün değil ama.

    Ya, bir ilahiyatçının dediği gibi, Kitap Peygamber’in vefatından sonra Arap çöllerine gömüldü kaldı ve milyonlarca ve milyonlarca Müslüman’ın Kitap’tan ve Peygamber’den zerrece haberi yok ve geçmiş yüzyıllardaki sultanlıklar döneminde yöneticilerin şaklabanı din adamlarının sultanlıkları ve sultanı meşrulşatırmak üzere yazdıkları siyasetnameleri, din diye kendilerine pazarlanmış kepazelikleri Din diye yaşıyorlar, ya da Din dedikleri şey, bütün sonuçlarıyla gözlerimiz önünde duran şey.

    Ya İslam yöneticiye tapınmak yoluyla Allah’a tapınmanın mümkün olduğu bir din, ya da, İslam, sayıları herhalde bir ya da iki yüz bini zar zor geçen bir avuç insan tarafından bilinen bir şey.

    Kendi Alevi dindaşına cemevini çok görenlerin, kendi dindaşı Kürde Kürt olup öyle hissetmeyi çok görenlerin, kendi halkının yarısını gayrı-milli ilan edip ‘bunlar’ın Batılıların işbirlikçisi olduğunu söyleyen siyaset esnafına alkış tutanların gelip “Yahudisi Hristiyanı aramızda fitne çıkarıyor” diye cızırdaması, gelip Filistinliler için çak çuk etmesi bende kusma hissi uyandırıyor.

    Kuran, bir iki-yüzlülük sanatı öğrenme kitabı mıdır?

    Bütün işi gücü aklını dışarıda ve içeride düşman keşfetmekle bozmuş şaşkınların başucu kitabı mıdır? Müslümanların biricik uğraşı gibi görünen düşman üretim sanatı dışında bir şey yok mudur Kuran’da?

    Ömründe bir kitap okuduğu kuşkulu soytarıların gelip buralarda yazarlık ve gazetecilik mesleğinde -o da eşine pek sık rastlanmaz bir ilkeselllik ve ahlakla- yarım asırı devirmiş bir enetellektüele “sen” diye hitap edip onu Batılı’nın çıkarlarına uygun yazan biri olmakla itham eden, fikirlerinin pek çoğuna katılmasam da bu yorum sayfalarına kalite kazandıran sayılı yorumcudan birine “Burada sinsice yahudi-israil propagandası yapıyorsunuz…” diyerek çemkirmek midir Kuran’ın Müslamana sunabildiği yegane şey?

    Çocuklardan beter pek çok Müslüman’ın duygu dünyası. Hayattaki biricik derdi, duygularının okşanması, yaşadığı düşmanlıkları olumlayıp meşrulaştıran din adamları ve yöneticiler için yanıp tutuşması gibi görünüyor.

    Bütün başarısızlıklarını ve beceriksizlikerini de o düşmanların omuzuna yükleyip aradan sıyrılmak da sanki en değerli adeti. . .

    • Sn.bernar arkadaş, sayıp döktüğün meseleler nasıl bitek bizim ülkemize özgü değilse, yalnızca islam veya şark toplumlarına mahsus da değildir; hatta ekonomi/politikle din kitabımızın ya da dini prensiplerimizin ne ilgisi vardır..? İnsana dair her türden sorun her yerde her dinin şemsiyesi altında görülür; belli bir dönemde bir kısım ülkelerin ya da toplumların içinden geçtikleri şartları şöyle bir göz önüne getirirseniz, şurda yazıp çizdiğiniz ithamların ve eleştirilerin ne kadar yersiz, mesnetsiz ve havada kaldığını kendiniz de idrak edebilecek haldesinizdir diye umuyorum..? Öncelikle şunu biliniz ki milletimizin yegane etik eğitimi kaynağı dinidir ve ırkımızdan gelen asaletimizdir. Maalesef eğitim kurumlarımızdaki etik eğitimi ise yok denecek kadar yetersizdir(bu yüzden de chp oyları yükselişte:) Yani var olanı da, beğenemediğiniz manevi dinamiklerimize borçluyuz mösyö; meb okullarına değil… tetkikleri yeterince yapılmayan bir sorun için isabetli bir teşhis koymak biraz zordur; nerde kaldı tedavi…

    • Müşrikler tarih boyunca aynı şeyi yapmışlardır. Kutsal kitaplarının yanına ilave kitaplar eklemişler ve onlara yönelmişlerdir. Müslümanlar da Kuran’ı ikinci plana itip rivayet ve eklenti hadisler ile sosyal-siyasi dini geleneklerden oluşan “peygamber sonrası icat edilmiş bir din” üzerinde gitmektedirler. Bu uydurulmuş dinin hukukuna da ‘şeriat’ diyorlar. Şeriata göre “İslam dininden dönenin (mürted) cezası ölümdür”. Kuran’da ise böyle bir hüküm yoktur, fakat itibar ettikleri din alimleri! böyle dediği için onlar da inanırlar.
      İsteyen istediğine inansın, fakat bu zihniyetlerin devletten uzak tutulması farzdır.

  7. Büyük balık küçük balığı yer.
    Deniz böyle bir yerdir.
    Gücü olan güçsüz olanı mağlup eder, ilhak eder.
    Dünya da böyle bir yer.
    Sadece inanç güce karşı durabilir onu da bulana aşk olsun.
    Abd israilin arka bahcesidir, geçmişte buna direnmek isteyenler oldu, hepsi gittiler, meydan trumpa kaldı. Ve tabii medyatik damadına. Büyük bir üzüntüyle karşıladığımız Filistini ilhak planlarını açıkladılar.
    Peki, kim karşı çıkacak?
    Ya da şöyle soralım
    Karşı çıkmaya kimin gücü yetecek?
    Kimin gücü, parası, silahı ve teknolojisi var?
    Çünkü onların gücü parası gelişmiş silahları ve teknolojileri var.
    sapanla taş atarak filistin savunulamaz. Iha ve sihalarla bile olmaz.
    Filistini ancak gelişmişlik ve yeterlilik savunabilir….di.
    O da fizik planda kimsede yok.
    Zaten bugün müslümanlara en büyük tehdit dışarıdan gelmiyor.
    Yıldızlar bünyelerinde ki hidrojen bombalarını patlatarak yaşar yakıtları bitince de ölürler. Büyük olanları içe büzüşür ve büyük bir girdap olusturur. Ortadoğu yu böyle anlamak lazım. Kültürün medeniyetin ve dinlerin beşiği, zenginliginden, bilgeliğinden faydalanamayan, kullanamayanların toprakları. Israilin bölgeye gelmesiyle zaten hersey biline görüle adım adım bir karadeliğe evrildi. Bugün sadece filistin değil Ortadoğu daki bütün ülkeler ciddi tehdit altındalar ve kaçı kendini koruyabilecek güçte?
    Filistin, ırak, suriye, yemen, libya bitti mi dersiniz…
    Elbette bu işgal bu zulüm ila nihaye devam edecek değil, elbet bir dönüş noktası olacaktır, ama o zamana kadar milyonların evi, milyonların yüreği daha çok kanayacağa, daha uzun zaman yanacağa benziyor, ne acı ki.
    Geçen yıl the economistin kapağında salgın virüs öngörüsü vardı, bugün corona başsayfalarda. aslına bakarsanız tehdit altındaki ülkelere daha geniş bir perspektiften bakmak lazım.

    • Hanımefendi durumu çok güzel özetlemiş, benim önerim şu: öncelikle nato üslerindeki nükleer başlıklı füzelerimiz tam olarak kontrol altına alınmış olmalıdır…

    • Bu arada ben de bir ilave yapmış olayım. ABD, İsrailin arka bahçesidir, evet. Çünkü güç ve para bugün oradadır. Para&Piyasa tanrısı (İngilizce kısaltılmış haliyle PiPi) tanrısı (PTT ile karıştırılmasın; PPT) nın insanlar üzerindeki etkisini çok iyi bildiklerinden bunu kendi menfaatleri için engaje etmişlerdir. PiPi tanrısı genellikle yahudilere çalışır. Bir süre sonra ABD güçten düşse ve dünyada yeni bir güç ortaya çıksa zamanla o güç ve para merkezinde yine yahudileri görmek mümkünkür.

  8. acaba mal varlığının araştırılması için soruşturma açılacağını söylemiş olabilir mi?

  9. Sayın yazarın ihtiyaç duyduğu akılcı politik tavırlara benim de bir katkım olsun bari: mısır yönetimi yaptırım olarak, sevdiğimizi herkesin bildiği ülkeye doğalgaz akışını durdursun; rusya bu yöntemle ukraynayı çok kolay dize getirebiliyordu… ayrıca mursiyi devirdikten sonra hemen ilk iş olarak kapattıkları refah sınır kapısını da yeniden açabilirler..! Mısırla görüşülsün diyen saftırıklar; türkiyeden başka herkesler görüşüyor ve olan bu, biz neyi görüşelim ki..?

  10. “ Trump, CB Erdoğan’ı bu hafta neden aradı? ”

    Herhalde İsrail için hazırladığı yüzyılın planına destek istemek için aramıştır. Tabi ki bu işin bir de iç politika tarafı olduğu için Erdoğan bu plana karşı olduğuna dair bir açıklama yapacak fakat sesini fazla yükseltmeyecektir. Bir süre sonra iyi uygulanırsa planın yararlı olabileceğini falan da söyleyecektir. Fakat İsrail’e karşı en küçük bir yaptırım uygulanmayacaktır.

    Erdoğan ile Trump’ın dost oldukları söyleniyor, bu nedenle Trump belki de daha açık konuşmuştur. Fakat ben bu söylentilere katılmıyorum. Trump gibi birisi sadece ‘gerçek güçlüler’ ile dost olur.

    • Meteoroloji, jeoloji şimdi de telekulak mı oldun yaw… Başka ne konuşmuşlar…Ayıp değilmi ikikişinin arasındaki telefon görüşmesini dinlemek… Yakıştıramadım… Kayda almasaydın bari…Başına iş miş açılır..Sen eniyisi havalimanına git dicektim orda da salgın vardır.. Napsak ki şimdi..

  11. Bugün çoğu gazete tatil meselesine odaklanmışlar… Sözcü bile bütün yazarlarıyla savunmaya geçmiş… Bence İmamoğlunun tatilde kayak yapmasını ailesiyle ilgilenmesini fazla büyütmeye gerek yok…Bence Kılıçdaroğlu O na tuzak kurdu… O varya o…İnce yi ince ince doğradı…Şimdi de imamı kayağa bindirdi…İmamoğlu aşağı şekilde kayıyor şimdi…Erzurum yamaçlarında

    Bu mesele hakkında Senoryo kuran kurana…Ben de bir tane kurayım bari..
    İmamoğlunu Elazığa gitmeden Kuluçdaroğlu bangır bangır basın toplantısında Elazığdaki deprem yardımları ve kurtarma faaliyetlerini yerinde incelemesi için Chp adına Sayın İmamoğlunu görevlendirmiştir diye konuşuyordu….Adamının sonra Erzuruma kaymaya gideceğini biliyordu herhal.. Adamın tatil aşkını biliyordu..Tuzağa düşürdü Onu imamoğlu şöyle iki saat durup fotoğraf çektirip gitmeseydi şöyle en azından köylere falan gidip bir gün dursa sokakta ateşle ısınsaydı başına bunlar gelmezdi….yada kuluçdaroğlu basın toplantısında Onu hiç dile getirmeseydi..şimdi sessiz sedasız gürültü patırtı olmadan tatilini yapar kimsenin haberi olmazdı..kimsenin ağzında sakız olmazdı…Yakışıyor tatil adama…Erzurum valisiylede görüştümü acaba…

    Bu kılıçdaroğlundan korkulur ha valla kaset maset ,saray maray diyerek önünde ne kadar engel varsa temizliyor adam… Bence bu adamdan yararlanmak lazım…Adam hdp ile chp yi birleştirdi daha ne olsun…. Acilen İsraile gönderip Filistin meselesine el atmasını sağlamalı….Yüksek kemal bilgilerinden yararlanılmalı….Filistin İsrail meselesine nasıl bir önerme getirir acaba… Arab- israil savaşlarında İsraile yenilen bütün komutanlar…sonraları kendi ülkelerinde diktatörlükle başa getirilmiş.. Esatgiller bunlardan biri…Çözüm için bizimkisi Esat deyip duruyor…ona koşar herhalde..Otoriteye saygısı var en azından..

    • Yazdıklarınızın içeriği Cumhur İttifakı’nın iflas ettiğini ne güzel gösteriyor. Teşekkürler Sn. Türkeş.

  12. Müslüman toplumlarda yaygın bir kanaat vardır. “Yahudiler Kuran’da Allah tarafından lanetlenmişlerdir.” Oysa lanetlenenler, kendilerini kölelikten kurtaran Hz.Musa’ya söz verdikleri halde tekrar atalarının dinine dönüp putlar yapmaya başlayanlardır yani Museviler değildir. Gerçekte ise İsrailoğulları Kuranda methedilen ve kendilerine oldukça fazla yer ayrılan bir kavimdir. Aralarından hemen her konuda çıkan üstün başarılı insanlar oldukları malumdur. Nobel Fizik ödülü alanlar arasında Yahudiler nüfuslarına oranla kırk kat daha başarılıdırlar, (bir kısmı kayırma desek de enaz on kat).

    2. Dünya savaşı öncesi ve sırasında çok büyük zulüm gören Yahudilerin kendilerini güvende hissetmeyip “artık bizim de bir vatanımız olması lazım” demeleri insani bir davranıştır. Zaten ondan önce de bu arayışlar süregelmişti. Diğer yandan savaştan sonra büyük zulüm gördükleri topraklarda yaşamak istemeyen Yahudileri hiçbir Avrupa ülkesi kabul etmek istememiş ve bu nedenle bir İsrail Devleti kurulmasını onlar da teşvik etmişlerdir.

    Seçenekler arasında Arjantin ve Filistin varmış, fakat Yahudi düşmanlığının esas kaynağı Hristiyanlar olduğu için Müslümanlar arasında ata topraklarına yerleşmeyi tercih etmişler. Bunun için Filistin bölgesinde bedeli karşılığı büyük araziler almışlar ve 1948 yılında kurdukları devlet BM tarafından tanınmış.

    Araplar ise buna çoğunlukla karşı çıkıp 1948, 1967 ve 1973 yıllarında İsrail’e karşı 3 kez savaş açmışlar fakat üçünü de birleşik Arap orduları kaybetmiş. Araplar kendileri savaş açıp kaybederek, tarihi açıdan İsrail Devletine meşruiyet kazandırmışlardır.

    • sayın FKT. yahudilerle ilgili verdiğiniz bilgi çok ilginç.
      – Yahudilerin üstün yaratıldığına ilişkin ayet olduğunu biliyordum ama sizin verdiğiniz bilgiden haberim yoktu.
      – tabii bizim tercümanlar, Allahın söylemek istediğini daha iyi bildiklerinden ayeti (eskiden) diye düzeltiyorlar.
      -internette ilgili bölümü buldum.
      “Bakara Suresinin 47. ayetinde de Yahudilere hitaben “Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi ve (bir zamanlar) sizi âlemlere üstün kıldığımı hatırlayın.” buyuruluyor.

  13. Theodor Herzl anılarında şöyle yazmış : “Eğer Sultan bize Filistin’i verseydi, biz Osmanlı’nın maliyesini yeni baştan düzenleme görevini üstlenebilirdik”. Bir başka cümle, “Yahudilerin II. Abdülhamid’den daha iyi bir dosta sahip olmadığının tamamen farkındayım”. Eğer II. Abdülhamit cesur bir karar verip (küçük göçler ve düzenlemeler ile Filistin halkını da koruyacak şekilde) İsrail Devletine imkan tanısaydı acaba bu bölgede tarih nasıl yazılmış olurdu diye hep düşünmüşümdür. Zira o zaman bölgede sınırlar yoktu hepsi Osmanlı Devleti mülküydü.

    Kanaatim o ki, II.Abdülhamit zeki ve eğitimli bir insandı. Fakat o da Türk ve Arap tebaası üzerinde hakim olan dini taassuptan çekindiği için bunu yapamamıştır. Bu öyle bir taassuptur ki bugün dahi laik bir TV kanalı Gazze’den (Hamas tarafı) atılan füzeleri görmezden gelip sadece İsrail’in karşı harekatını haber yapmaktadır.

    Müslüman toplumlar ve devletlerin bu konuda yıllarca yürüttükleri tutarsız ve samimiyetsiz politikalar nedeniyle artık Filistin davası diye bir şey kalmamıştır. Bu sonuçta bizzat Filistinlilerin de katkısı büyüktür. Onlar zengin Arap ülkeleri ve Batı’dan gelen yardımlar ile yaşamaya alışmışlardır. İsrail askerlerine karşı küçük Filistinli çocuklara sapan ile taş attırılmasını eleştiren ve “çocukları bu işe karıştırmayın, onları okutun” diyenlere kulak asmamışlardır. Onlar da İslam dünyasındaki Yahudi karşıtlığı taassubuna güvenerek politika üretmişlerdir. Fakat hamasiyat ile bir yere kadar gidilebiliyor, ondan sonra sonuç hep hüsran oluyor. Türkiye’nin Filistin sorunundan (ve Suriye sorunundan) önemli dersler çıkartması gerekir.

      • Fikri bir tartışmaya katılmak için tanış olmak gerekmez. Fakat bir insan duygularını ancak yakın dostları ile paylaşır.

  14. Bir süre önce, Cezayırli genç bir çocuk eşi ile beni ziyarete gelmişti.
    Filistin hükümetinin yaptığı işi anlattı.
    Dediğini aynen yaziyorum” Idarecilerin parası azalınca hemen israil tarafına kandırılmış fakir gençleri gõnderip eğlem yaptıriyorlar, arkasından israil gazzayi yerlebir ediyor,
    Filistin hükümeti hemen müslüman ülkelerden yardım topliyor ve toplanmış paralari yiyip
    bitinceye kadar, sıradan filistinliler biraz nefes alip rahat ediyorlar. Filistinli fakirler aç arslanlara yem oluyorlar”

    Cezair hakkındada şunu söyledi! “Keşke hiç ayrılmasaidik, Cezayırın bağımsızlıği için mucadele edenlerden sağ kalanlar çalışacak iş bulamiyor ve çok fakirler. Bağımsızlıktan hemen sonra, savaş siradında dişariya kaçmiş olanlar geri dünüp zengin Fıransızların
    Terk ettikleri evleri gasp ederek zengin oldu bizlerde onlara köle olduk. Keşke hiç ayrılmasaidik! Hiç değilse Fıransız pasaportu ile istediğimiz ülkeye giderdik ve A.B ûlkelerinde iş bulur çalışırdık.”

    Filistin, halki için çalışan rahmetli Arafati zehirlde öldürdüler.

    Bir ara İsrail ile barışır gibi oldular, hemen birbirleri ile savaşa başladılar.Hamas ve Filistin kurtuluş õrgütünün birbirlerine yaptıklarini Yahudiler onlara yapmamıştı.

    Hangi Müslüman veya hangı Arap ülkeleri Yahudilerin onda biri kadar çalışiyor?

    Yahudiler çalışiyorlar ve çokta zenginler! Hiç birisinin ne havada, ne denizde nede karada saraylari yok.
    Adamlar hiç bir işlerine hille karıştırmiyorlar.
    Netayahunun hanımı devletin parasini kendi keyfi için harcadığından dolayi mahkeme kocasını cezalandırdı.

    Zaten Filistin halkı islam ülkelerinin çakma Müsluman liderlerinin oy makinesi.

    İsrail vatandaşı olan Araplardan şimdiye kadar İsrail bize zülüm ediyor dediklerine şahit olan varmi?

    Filistinliler! Topraklarını korumak istiyorlarsa, ilk başta ikili oyun oynayan dost görünmlü bir değil iki değil dizinlerce yüzleri olanl kendilerini müslüman olarak tanitan ve onlari İsraile satan devlet adamlarından uzak durmalari lazım. Eğer uzak durabilirseler o zaman kazanırlar yoksa tarihin sahnesinden yok olup giderler.

    Ya biz? Veya bizim devleti idare edenlere
    ne demeli! Türkiyenin parasını kendi vatandaşlarıni fişlemeleri için yabancı ûlkelerdeki avuktlık birolarına miliyonlarca dolar ödūyorlar.
    Oysaki zerre kadar kafalari çalışsa yurt dışında yaşayanların hepsi elçiliklerde kayıtlı.
    Demekki korkuda onlara dahi güvenmiyorlar.

    Bu panik atakların nedeni ne olabilirki?

  15. sivrisinek yıllardır emdiği yerden yeterince beslenemeyince başka noktadan sondaj yapıyor.
    bu sefer göğsün iki ucunun tam ortasını hedeflemiş ki; hem kalbin tam üstünde, hemde sağı solu sanki bizans surları mübarek.
    iki devlet mi der, tek millet mi der, her ne derse desin rumeli hisarını yapmış, içinede mum dikmiş keyfine bakıyor.
    sana da, sivrisinek şu dinden, bu tarikattan, aman ha kolla.. k.endini.. avarcelik geliyor, papaz gidiyor, su giriyor, petrol- gaz çıkıyor, yandık bittik, kanal lazım, koministler moskovaya, şu çinliler varya şu çinlieerrr!..
    ver gazı gitsin..
    iki gün sonra sana 50-100 verelim şu filistinliler herşeylerini satsınlar, ne olacak canım parayla değil mi? yi de yutturdular mı,
    iş biter yapı paydos.
    yeşili görenin (ışığı gören misali) direk mangırlara odaklandığını, veren eli kimsenin görmediği, bakmadığı, önemsenmediği bir zaman diliminde yaşıyoruz malesef..

  16. Nedense kimsenin aklına KRAL ÇIPLAK diye bağırmak gelmiyor. Yüzyıllardır müslüman ülkeler neden itilip kakılıyor, tümünün yöneticileri zenginleşirken halkı neden fakirleşiyor, batının kışkırtması ile batının silahları ile neden birbirleri ile savaşıyorlar, Filistin’in yöneticileri maaşlarını neden İsrail’den alıyor gibi yanıtı net basit sorulara neden yanıt bulamıyorlar acaba?

    • Çünkü insanların eksikleriyle alay etmek ayıptır yahya bey, kral bile olsalar…

  17. Trump ile Natenyahu’nun ülkelerinde ciddi soruşturmalar geçirdiği bu zaman diliminde Filistin çok kullanışlı bir kumaş…

    Onlar, Filistin üzerinden iktidarda kalmaya devam etmek ve haklarındaki iddiaları es geçecek bir sonuç almak istiyorlar. Bu, onları, köşeye sıkıştıran lobilerin istediği yönde karar almalarına zorluyor.

    Nitekim Trump’ı da sıkıştıran ABD’deki Yahudi lobisi, emellerine bir bir ulaşıyor. Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma kararından sonra Trump’ın Ortadoğu Barış Planını devreye koyması, ABD’deki Yahudi lobisinin ne kadar etkin olduğunu ve istediğini de aldığını gösteriyor.

    Politikacılar, ülkelerinde yüksek beklenti ve büyük vaatler ile iş başı yaptı(rıldı)ktan sonra, haklarında, onları devletin istediği şekilde karar almaya zorlayacak argümanlar ortaya çıkarılır. Yolsuzluk, anayasaya aykırı davranma -en kötüsü- fuhuş yapmak v.b. fiiller başlarında Demokles’in kılıcı gibi sallandırılır.

    En baba siyasi liderlere bakın, bu hep öyle olagelmiştir. Yapmışlar mıdır, çoğunlukla evet; temiz olanlar için de “iftira müessesesi”, müesses nizamın işlettiği en kullanışlı bir medya operasyonudur.

    Ortadoğu Barış Planı öncesi -Beyaz Saray’dan tek duyurulan- Trump’ın Erdoğan ile yaptığı telefon görüşmesinde, Libya’nın dış müdahalelerden arındırılması konusunun görüşülmesi “barış planına ses çıkarmaz, itiraz etmez iseniz (kamuoyunuzu pasif tutarsanız) Libya politikanıza henüz ses çıkarmayacağız” anlamında bir siyasi rüşvet midir bilemiyorum; lakin dün, TBMM’de grubu bulunan istisnasız (HDP dahil) bütün siyasi partilerin barış planını reddeden “ortak bildiriye” imza koymasını, tüm siyasi partilerin buna ikna edilmesini de, salt ülkenin uluslararası ali menfaatleri bağlamında “siyasi partilerin fikir birliği-iş birliği içinde bulundukları” ile açıklamak yetersiz kalır sanırım.

    İslam ülkeleri kamuoyları da Filistin konusunda duyarsızlaştırıldı, nerede o eski meydan protestoları; Bayezit, Ulus Meydanı, Kahire, Tahran toplanmaları…Bunlar ancak 2000’e kadar devam etti.

    Gelinen noktada artık İslam ülkelerinin bir Filistin sorunu kalmadı. Yönetimler, böyle bir kamburu sırtlarında taşımanın yükünden kurtulmuş sayabilirler kendilerini; kullanışlı bir politik aracı da kaybetmiş oldular, çünkü kendi kamuoyları da artık Filistin konusunda duyarlı ve yek vücut olmaktan uzaklaştı.

    Ama Kudüs kudsiyetini devam ettiriyor. Bu olanlar, onun dinsel kutsallığını kaybettiği anlamına gelmiyor. Tarihten gelen misyonu, bunun burada bitmediğinin/bitmeyeceğinin en bariz delilidir.

    İkinci bir Fil vakası/Ebabil olayı gerçekleşmeyecektir belki; ama bu da böyle gitmeyecektir.

    Zulüm kalıcı değildir!

  18. KÖTÜLÜĞÜN IRASI

    Şu anda dünya gündeminden olan bir dizi var, Mesih. Birinci sezonu iki günde seyrettim. ABD dizisinden anlaşılan satır arası mesajları dizinin sanatsal yönünün çok üzerinde.
    1-Dizide ABD nin bütün politikalarının israilin güvenliğini korumak üzerine kurulu olduğunu görüyoruz. Hatta israilli ajan bile bu aşırı korumadan rahatsız olup “size ne” diyor. ABD ajanı ortadoğuda siz yenilirseniz biz de yenilmiş sayılırız diyor.
    2-ABD ve İsrailli aktörlerin ateist olduğu görülüyor. İlginç olanı bu inançsızlık evrenin varoluşu ile ilgili felsefi yahut bilimsel saptamalara kanaatlere dayanmıyor. İnançsızlığın temeli dizide en iyi verilen duygu: KİBİR.
    3-Trump ın açıkladığı planın adı ortadoğu planı ama bu geleneksel veya nezaketen iki tarafın fikirlerinin alındığı bir plan değil. Netanyahunun hazırlayıp abd ye açıklattığı bir plan. Açıkca filistinli nüfustan kurtulma hamlesi. Zaten etmezseniz etmeyin etmeyin modunda.
    4- Filistin davası tarihin en kötü dönemindedir değildir bu anlamlı bir tartışma değil. Basel den beri adım adım gelinen bir süreç bu. Savunmaya 750 milyar dolar harcamış bir abd var karşımızda ortadoğu ülkelerinini Türkiye dahil alt alta koysan ne üst üst üste koysan ne. İstikrarlı olsalar ne yazar. Hatta sayılan ülkelerde istikrar olsa abd adamlarınıza sahip çıkın diye bu ülke yönetimlerinin sıkıştırabilirdi. Şimdi en azından örgütler bazında eylemler olabilir. İstikrara kavuşturulan mısır ve istikrar abidesi sudi arabistanın filistin davasına katkısı nedir.
    5- Koskoca kudüs gitmişken RTE”a sorumluluk yüklemeye çalışmak geçmişte saygı duyduğumuz şahısların üç kuruşluk siyasi menfaat için davayı da vatanıda nasıl satabileceklerini gösteriyor.
    6-ABD ile yakın durarak bu iş kotorılabilir miydi sorusuna öncelikle ilkesel olarak gavurdan dost olmaz diyelim. Gavurun müslümanlar lehine bir karış toprak bile vermeyeceğini Ali İzzet Begoviç in anılarında okuyabilirsiniz. TArih boyunca israili kendinden daha çok önceleyen bir devlet olduğunu örneklerle gördük. Kaldıkı AKparti dış politikada başarısız olduysa, trump ın kankası mesabesinde ortadoğulu bir çok lider var, salman var mursi var onların varlığı kurtarsaydıya Kudüs’ü.
    7-Benim anlamadığım bu …..hiristiyanlar kudüs’ü bizden almak için defalarca haçlı seferleri düzenlediler yüzlerce yıl savaştılar. Oluk oluk kan akıttılar, daha 1918 de bile kudüs ü aldıklarında müttefiklerimiz çan çaldı, şimdi ne oldu da bütün hiristiyanlar Kudüs ü yahudilere vermeye çalışıyor.
    8-Herkesiz bir hesabı var ise Allahın da bir hesabı var. Allah İsraili amerikayı ve yandaşlarını kahretsin.

  19. Filistin’e çare bulmak için önce komşu ülkelerle iyi diyaloglar kurmak gerekiyor. Özellikle Mısır. Mısır devletiyle diyalog olmadığı sürece herhangi olumlu bir adım atmak mümkün değildir. ABD’ye ilk destek veren ülke de Mısır oldu. Komşu ülkelerle barışmak için de taze kana ihtiyaç vardır. Mevlüt Çavuşoğlu yerine Ortadoğu sürecinin iyi bilen biri gelmesi lazım….

    • Mısır’la arayı düzeltmek demek darbeyi meşru görmek manasına gelir. Mursi’nin kemiklerini mi sızlatacağız? O zaman Esed’le, Selman’la da arayı bulalım, ne farkları var? Mısır’ı da gözünüzde öyle fazla büyütmeyin. Mısır’ı gereğinden fazla şişirmek, zamanında bizim Ezhercilerin bıraktığı kötü bir mirastır. ABD’den aldığı yardımlarla ekmeği sübvanse edip halkını aç bırakmamaya uğraşan bir ülkedir Mısır. Bu saatten sonra Katar dahil bize Arap dünyasından arka çıkacak devlet yoktur. Halkları ve yönetimleri aynı şeyleri söylemez bunların. Halkları bizimledir ama bunun şu aşamada bize faydası yok. Türk dünyasını kaybettik, Uzak Asya Müslümanları her anlamda bizimle ama tesirleri zayıf. Çare ne? Çare demokrasimizi tamir edip kalkınmayı sağlamadır. Bize bizden başkasından hayır yok. Hani şu meşhur düsturu da ilke edinmeyi artık öğrenmeliyiz. Devletler fertler gibi ahbap olamaz, olsa olsa menfaat birliği onları yakınlaştırır o kadar. Rusya bunun en canlı örneği değil mi?

      • Hatat bey merhaba! lakap olarak hattatı seçmenize şaşırdım. herhalde hattatlık hobiniz olsa gerek.
        – Sadece mursinin kemiklerinin doktorluğunu mu yapıyorsunuz yoksa başka ölülerin kemik sağlıkları ile de ilgileniyor musunuz?

        • 12 Eylül cuntasının darbeci generallerinin işkencelerini, insan hakları ihlalerini anlatmak için Uluslarası Af Örgütü’nün kapısında yatanların, Alman’a, Fransız’a yaz tatili için cunta yönetimindeki Türkiye’ye gitmemeleri için Avrupa caddelerinde bildiri dağıtanların iki yüzlülüğü böyle bir şey işte. İktidara seçimle gelmiş başbakan İhvan’ın temsilcisi ise, Sisi’nin askeri darbesini alkışlar. Meşru hükümeti zor yoluyla ve sivil halkın kanını akıtarak deviren diktatör Sisi’nin zindanlarında yaşamını yitiren insanlara sahip çıkanlara da, ergenlere özgü vıcık vıcık yüzeysellik kokan sefil bir alaycılıkla laf yetiştirdiğini sanır. Bu ergen dünyasına tıkılıp kalmışlıkta, kafayı bir kabirdeki birinin kemikleriyle, elde çubuk karga kovalamasıyla yemiş olmanın ilgisi vardır mutlaka.

          Kendinizce laf yetiştirdiğiniz yorumcuyu, yorumlarından biliyorum. Sahip olduğu ahlak, sizin düzeyinize inmeye el vermez, İslam ahlakından fazlasıyla nadsiplenmiş görünen bir arkadaş. Ama benim bu ergen dsayılanmalarına karnım tok. Aynı düzeye inmekte de sakınca görmem: Türkiye hükümetinin Mısır’a yönelik tavrı doğrudur, sürdürülmelidir. Demokrasi şehidi Mursi’nin kemiklerini sızlatmamak, kabirin tapınıcılarının cızırtılarına kulak asmamak gerekir. 🙂

          • vatandaş bernar uçmuş yine! kendi kafasından yine bir dünya kurmuş, o dünyada herkese bir görev biçmiş, o görevleri de iyi-fena, o görevleri verdiği insanları da; iyi-kötü diye sınıflandırmış.
            – işin en komik kısmı da diğerini “ergen” diye nitelemiş.
            – işin doğrusu; ilk başta “baran uçmuş” diye düşündüm. baran beyi, herne kadar, taraf olduğu konularda basireti bağlanıyor diye tanısam da; bu kadar saçma laflar etmez diye düşünüyordum. sonra emin olmak için isme tekrar baktığımda baran değil, bernar olduğunu gördüm. bernar ismini görünce şaşkınlığım geçti.
            – bernar beyin zeka sorunu olduğunu hiç düşünmedim (doğrusu bu yazısı biraz şüpheye düşürdü), fakat duygusal gelişmemişlik sorunu yaşadığını ve yorumlarında bunun sıkıntısını yaşadığını biliyordum. ama daha önce (stalin ve atatürk resimlerini odasının duvarını asan solcu hayali hariç) bu kadar saçmaladığına şahit olmamıştım.
            – işin doğrusu yazısının kime yönelik olduğu da tam belli değil ama diğer 2 yorumcu islamcı olunca, muhtemelen bana yönelik yazmıştır diye düşündüm. fakat, bana yönelik yazmamış olsaydı bile, bay bernar reisin saçmaladığını yazacaktım doğrusu. yazdıkları o kadar deli saçması yani. içinde, düşünce nanıma tek cümle yok derecesinde saçma.
            – muhtemelen beni birisi ile karıştırdı, ab kapısında o gün yatacaktım ama hava soğuk olduğu için, arkadaşları o gün ektim, evde kaldım. diğer enayiler ab kapısında o soğukta yattılar. bernar bey yüzünden arkadaşlara attığım kazığı açıklamak zorunda kaldım burda. bernar bey yaptığını beğendin mi! beni ab kapısında yatan diğer arkadaşlara karşı rezil ettin.

          • yorumumun sonunda gülme efektini unutmuşum. gülümseme efekti de olur. acaba bernar reis, kendi yorumunda kullandığı gülümseme efektini, yazısının beni güldürdüğünü anlaması için kullanmak üzere ödünç verir mi acaba.

          • bugün öyle saatlerinde, önce türkeşin yırumunu, sonra da diğer birkaç yorumu gördüğümde (bernar beyin yorumundan çok önce), bugün çok eğlenceli yorumlar olduğununu yazıp, bir eğlenceli yorum da ben yazacaktım. sonra bu isteğimden vazgeçmiştim. sağolsun bernar bey, eğlenceye katılmama vesile oldu.
            – bazı televizyon proğramlarında “biraz da gülelim” diye bir bölüm vardı. bizim ya da benim durumum için ise; “biraz da ciddileşelim” bölümüne geldim.
            – öncelikle mısırda olup bitenler konusunda pek bir bilgi sahibi değilim. kabaca, ihvan hareketinin seçimle iktidara geldiğini, sisinin darbe ile ihvan hareketini düürdüğünü biliyorum.
            – mısırdaki gelişmeleri ayrıntılı olarak bilmesem de, bildiğim bazı doğrular var, ki bunların bazılarından bugünkü önceki yorumumda da bahsettim, daga önceki çeşitli yorumlarımda da bahsetmiştim. zaten eşitli ülkelerde yaşanılanlar da benim düşüncemi doğruluyor.
            – o da şu ki: islamcı bir hareketin doğru şeyler yapma ihtimali yoktur. çünkü faşist bir harekettir. islamcı hareketin doğru birşeyler yapma ihtimaline inanmam; nazilerin, almanyada kötü şeyler yaptılar ama aslında bunlar iyi adamlar. bunlar X ülkesinde iktidara gelseler çok iyi işler yapabilirler düşüncesine inanmamla aynıdır. dolayısı ile, öncelikle, böyle bir hareketin liderinin kemikleri sızlatılmaması gereken mübarek adam yaklaşımını pek hakettiğini düşünmüyorum.
            – ki çeşitli yerlerde, benim bu düşüncemi doğrulayan, ihvan hareketinin , iktidara geldiğinde yaptığı kötülükleri anlatan çeşitli yorumlar da okudum. yani ihvan hareketi ve liderine saygı duymam için nedenim yokken, saygı duymamam için, bernar anlar mı bilmiyorum ama, yukarda anlattığım bazı nedenlerim var.
            – bernarın kafası seçim kadar çalışıyor ama, kendisi de çok iyi biliyor ki hitler de seçimle iktidara geldi. yani seçimle iktidara gelmiş olmak, hiçkimseyi aklamıyor.
            – bununla birlikte, bernar yine anlamaz ama, sisinin darbesine ve seçimle gelmiş iktidarın, darbe ile yıkılasıa karşıyım. yalnız burda seçimin meşru olması şartını da, mısırdaki durumdan bağımsız olarak belirmek istiyorum.
            – bernar anlasın diye yazıyorum; sisinin kötü olması mursiyi iyi yapmaz. mursinin sisi tarafından öldürtülmüş olması da öyle.
            – bernar anlar mı bilmiyorum ama, benim alay etmemin bir nedeni de, “ne yani, mursinin kemikleri sızlamasın diye filistinliler ölmeye devam mı etsin!” itirazı var. önceki yorumlarda, bir kişi, filistin sorununun çözümü için mısırla ilişkiye girilmesi düşüncesini açıklamış, sayın hattat ise mursinin kemiklerini düşünüyor. filistinlilerin hayatlarına karşı mursinin kemikleri pek de saygı duyulacak birşeye benzemiyor doğrusu.
            – ve son olarak; bay bernar anlar mı bilmiyorum ama “mursinin kemikleri sızlar” bir soruna çözüm ararkenki bir argüman olamaz. olsa olsa, hayırsız evlatla ilgili evde yapılan konuşmaların cümlesi, yaklaşımı olabilir.

          • ve son bölüm: (benim eğlencemin de sonu aynı zamanda)
            – bazen derler ki; allah kötüye denk getirmesin.
            – teşbihte hata var ama yine de kaderin kötüsünü anlatmak için bu teşbihi kullandım.
            – gerçi benimle tartışmayı seçmesinin suçu tam olarak kadere yüklenemez ama durumun vehameti kader olgusunu akla getiriyor.
            1- bernar bey, tartışmayı enson tercih etmesi gereken kişilerden birisi ile tartışmayı tercih ediyor.
            – muhtemelen, son tartışmamızda yazdığı yorumun benim sonraki gün görmem ve ne kadar saçma düşündüğünü anlattığım uzun yorumumun sistem tarafından reddedilmesi ona böyle bir cesaret vermiş. (kader ağlarını orda örmeye başlamış)
            2- benimle tartişmayı seçmek için savunmayı seçtiği yorum, en paspaye yorumlardan biri.
            3- yorumunu, içine bir tane bile mantıklı, düşünce içeren cümle eklemeden yapmış olması.
            – bazen olaylar bu şekilde üstüste gelir kader deriz.
            – bugün de, bernarın kaderi, onu rezil etmek, beni de eğlendirmek için böylebir oyun oynamış.
            – kader! elden ne gelir!

  20. Akılcı politikamı dediniz.akılcı politika bu ülkenin ufuklarını uzun zamandır terketmiş durumda.
    Filistin halkı İsrailin insafına terkedilmiş durumda.
    İslam dünyası sadece bir masal.
    El altından ve üstünden İsraile destek bile veriyorlar.
    Dişleri ve pençeleri sökülmüş gözleri ve zihinleri mal mülk para dünyevi menfaatlerle odaklanıp saraylarında keyif çatanların sadece bu plan kabul edilmez lafları israili etkilermi acaba.
    40 yıldır kahrolsun israil diye bağırdıkta ne oldu.
    Hani bir küçük kız vardı tv de islam dünyasına aaarun aleyküm diye sesleniyordu.
    Utanın ey islam dünyası utanın.
    Yıllar önce bir gazeteci israil başbakanına yahudilerin filistin topraklarından atılacağını dair İslam dünyasında bir inanış var sorusuna cevaben ne o Müslümanların sizsiniz
    ne de o yahudiler biziz cevabını vermişti.
    Velhasıl elveda Filistin elveda Kudüs Golyatı devirecek bir davut ortaya çıkana kadar.

  21. Sayın yazar, yazısında
    Obama, daha başkan iken kendisini en fazla etkileyen devlet adamının Tayyip Erdoğan olduğunu da açıklamıştı.
    Bundan yararlanılabildi mi?
    Yararlanılamadı….” demiş

    Tamam da Obamadan sonra gelen Abd başkanı Trump da Tayyip Erdoğanı övüyor…Şimdi Erdoğan yararlanmak istiyor bu sefer sayın yazarımız…

    “Trump’la yakın ilişkinin faturası ise
    ağır olacağa benziyor….” diyor…

    Yararlanılsın mı
    Yararlanılmasın mı

    • Sayın başbuğum, o kadar çelişkiden bişey olmaz; sonuçta yararlı olsunlar da…

  22. Fehmi Bey Filistin meselesinin çözümü için Abdullah Gül ve Babacan beyefendilerinin ne gibi çözümleri olabilir…Veya Kılıçdaroğlu veya onun işaret buyurduğu kişinin cumhurbaşkanı olması durumunda Abd ve İsrail ile ilişkimiz ne olur…Onların gözünde Türkiyeyi artık önemli bir ülke haline gelirmi…

  23. İsrail ve Abd uzmanı Fehmi Bey’den Rand raporları, Mit başkanını tehdit eden İsrail yönetimi ve “Kontrollü darbe ve tiyatroyu” litarütürümüze kazandırdığı ortaya çıkan Enver Altaylı hakkında uzman görüşlerini bekliyoruz…

  24. Amerika süper güçmüş En otorite Amerikaymış doğru…İslam dünyası sefilleri oynuyor O da doğru…Türkiye dahil bütün islam coğrafyası acziyet içinde O da doğru….Müslümanlar İsrail’e ve ABD’ye itiraz şöyle dursun köşede bucakta iki cümle etmekten dahi imtina eden bir dünyanın sessizliğinde…Türkiye zaten parçalı bulutlu…Hergün haberini alıyoruz zaten bi kardeşimizden..Bir iki cümle edene dur bi dakka kardeşim diyenlere de senin yüzünden oldu bunlar demek de cahillikten öte bir akıl tutulması…

  25. Trump CB Erdoğan’ı bu hafta neden aradı?

    Fehmi bey! sizin yukariya kopilediğim sorunuza bende, bir soru eklemek istiyorum!
    Netanyahu, Trump ile görüştükden hemen sonra! Neden ABD den direk Putun ile görüşmek üzere Rusyaya gitt?

    Beşizler! Dünyaya “DIKTAÖRLÜK” rejimini getirmek için sahneledikleri TAVŞANA KAÇ TAZIYA TUT toyaturosunu oynuyorlar.

    O değilde Avrupa ve ABD kanallari hep bir ağizdan Reis ve Trump’ın ortak marifetlerinden bahsediyorlar.

    Acaba Trump ve Erdoğan ne yaptıki? Former National Security Advisor
    John Bolton’ın kitabından bu kadar çok korkuyor ve Beyaz Saray devlet sırrı diye Erdoğan ve Trump ile ilgili bölümü kitaptan çıkarmak istiyor?
    Bizde korkak, yağcı, ve menfaatcılar var olduğu müdetçe bizden ne köy nede kasaba olur. Yalnız ABD de bizdekilerden pek bulunmadığı için, Amerkalılar ve bizimde bilmediklerimiz oyunları John Bolton’lar gibileri sayesinde öğreneceğiz! tavşan çantadan birkere çıkmaya görsün! Onu kimseler kolay kolay tekrar çantaya sokamaz. Hele cahiller ordusu troller konuşmak şöyle dursun, kaçacak delik ararlar.
    Zaten bunu iyi bildikleri için isimleri ve cinsiyetlerini gizliyorlar.YA…

    Son gelişmeleri, Dünya basıni ve ABD basını! Trump ve Netanyahu’nun yolsuzluklarıni kapatip seçimleri tekrar kazanabilneleri için dünyayi ateş çemberine alamak oyunu olduğunu. Õte yandan Erdoğaninda Türkiyeyi Süriye bataklığina sokmasının etkileri ortaya çıkmadan hazırliğını tamamlamış baskın erken seçimle tekrar kazanmasınin pilanlarini tamalamiş ve pusuda beklediğini konuşuyor.
    Yani, Erdoğan her an baskın seçine gitmek için pusuya yatmış bekliyormuş.

    Birde bunların tersini düşünürsek; Putinde dahil hepisinin gideceği yerleri hazır, olduğundan dolayı!

    Bunlar ihtidarını sürdürebilmeleri için herşeyi yapabilecek karekterdeler…
    Padişahlar makamlarindan olma korkusundan dolayi kendi torunlarını ve oğullarını öldürdüklerini hatırlamakta fayda var.

    Bu hatırlatma nedeni ile! En azından trollerin dışında insanlığını unutmamış olanlar belki düşünebilirler.

Yoruma kapalı.