Türkiye özgürlükler konusunda Mısır’la değil Norveç ve Danimarka ile yarışmalı.. Yenilenme bunun için gerekli…

60
Reklam

Anadolu Ajansı (AA) Kahire bürosunu basıp dört gazeteciyi gözaltına alan Mısır rejimi, Türkiye’nin ciddi tepkilerine uluslararası basın kuruluşlarının da katılmasıyla oluşan ortamda beklendiği gibi davrandı: Gözaltına alınan dört gazeteciden Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olanı serbest bıraktı; üç Mısırlı hala gözaltında.

Dün de yazmıştım: Gazeteci milletine hoş gözle bakılmayan bugünün Mısır’ında, mahkemeler, yabancı basın mensuplarına gözdağı vermeyi yeterli bulurken, onlara yardımcı olan kendi vatandaşlarına ‘hain’ gözüyle bakıp müsamaha göstermiyor. 

El-Cezire’nin Kahire muhabirlerinin yargılandığı davanın yargıcının şu sözleri o hissin en çarpıcı biçimde dışa vurumu: “Bunlar casuslardan daha tehlikeli; genellikle yabancılar casusluk yapar, bunlar ise güvenliğe sadakatsizlik etmiş Mısırlılar. Hiçbir ideoloji vatana ihaneti mazur görmez.”

“Mısır’da ne oluyor?” sorusuna cevap aramak üzere güvenilir kaynaklar üzerinden araştırma yaparken, orada yaşananların hiç değilse bir bölümünün bizde de yansımaları olduğunu görüp irkildim.

Fransa merkezli ‘Journalists Without Borders’ isimli basın özgürlüğü konusunda çalışan kurumun 180 ülkeyi kapsayan özgürlükler sıralamasında, 2019 yılına ait değerlendirmede, bir yıl önce 159. sırada yer alan Mısır bu yıl 163. sıraya düşmüş görünüyor.

Peki, Norveç, Finlandiya, İsveç, Hollanda, Danimarka, İsviçre, Yeni Zelanda’nın ilk yedi sırayı işgal ettiği son sıralamada Türkiye kaçıncı durumda?

Maalesef, Burkina Faso (36), Güney Kore (41), Romanya (47), Senegal (49) gibi ülkelerde dolaşan gözlerim ülkemizin ismini ancak 157. sırada bulabildi.

Uluslararası basın kuruluşları Türkiye’yi en çok sayıda gazeteciyi cezaevinde ağırlayan ülkeler arasında sayıyor.

Reklam

Son zamanlarda bunlara bir de siyasi iklim yüzünden işini kaybeden gazeteciler kategorisi eklendi. O kategoride 10 binin üzerinde gazetecinin işsiz olduğu zikrediliyor.

Wikipedia adlı internet ansiklopedisi tam iki yıl mahkeme kararıyla erişilemez haldeydi ülkemizde; bizde kalkınca yasakta Çin yalnız başına kalmış oldu.

Övgüleri unuttuk

Ülkemizi 18 yıldır yöneten AK Parti başlangıçta basın özgürlüğü konusunda övgülerle karşılanan hayırlı işler gerçekleştirmişti. Daha iktidarının ilk yılında bir basın zirvesi düzenlemiş ve muhalif-muvafık her eğilimden gazetecinin katılmasını sağlayarak bu alanda neler yapılması gerektiğini araştırmıştı. O araştırmanın sonucu olarak hazırlanan yeni basın yasası tasarısı basın kuruluşlarının değerlendirmesine sunulmuş ve herkesin beğenisini kazanan metin TBMM’de yasalaştırılmıştı.

Bu başlangıç her kesimden övgü almış, uluslararası basın kuruluşları AK Parti’nin çıkardığı yasayı örnek olarak başka ülkelerin de beğenisine sunmaya başlamıştı.

O dönemde ülkemize yönelik övgüler arşivde duruyor.

Medya konusuna çıkışından çok farklı yaklaşan bir AK Parti ve hükümet var bugün.

AA’nın Kahire bürosunun basılıp gazetecilerin gözaltına alınmasını Türkiye ile birlikte protesto eden ve kısmen de olsa sonuç alınmasına katkıda bulunan uluslararası kuruluşlara bakıp aynı kuruluşların eleştirilerine yeniden kulak vermesi gerekiyor AK Parti hükümetinin…

Reklam

Elindeki imkanlarla her şeyi günlük güneşlik gösterebilir herhangi bir hükümet, ancak basının nesnel değerlendirmeler açısından özgür sayıldığı ülkeler ‘gelişmiş’ sayılıyor bugünün dünyasında.

Konunun güncel siyaset ortamıyla da yakından ilişkisi var.

AK Parti’nin siyasi hayata girdiği ve iktidara geldiğinde derhal kolları sıvayıp evrensel değerler açısından ne yapılması gerekiyorsa onları birbiri ardında hayata geçirmeye çalıştığı dönemde kendisine ilgi duyanlar, her seçimde sayıları biraz daha artarak, onun iktidarda kalmasını sağladılar.

Önce o dönemde gerçekleştirilen demokratik ve özgürlükçü havada katkıları bulunan AK Parti sorumluları gözlerden uzaklaştı, ardından da, seçmenlerin ufaktan saf değiştirmeye başladığı görüldü.

İktidar ancak MHP desteğiyle AK Parti’nin elinde bugün.

Vaktiyle AK Parti vitrininde bulunan başarılı bazı isimlerin oluşmasına katkıda bulundukları yeni partilerin siyasi hayatta yerlerini aldıkları veya almaya hazırlandıkları da bir başka gerçek.

Önceki gün, güvenilir bir araştırma kurumunun çok taze bir çalışmasının sonucunu burada paylaşmıştım. 

Yazımın o bölümünü aktarayım:

“Güvenilir bir kamuoyu araştırma kuruluşunun çok taze saha araştırması, “Yeni bir partiye ihtiyaç var mı?” sorusuna, yaklaşık her üç kişiden birinin (yüzde 31.5), hala, “Evet, var” cevabını verdiğini tespit etmiş bulunuyor. / Son seçimde oyunu AK Parti’ye vermiş olanların da yaklaşık dörtte biri (24.2) hala yeni bir parti beklentisinde.”

Veriler hepimizin her gün karşılaştığımız gerçeklerle de örtüşüyor.

Yazıma cevap Hürriyet’in AK Parti içinden kulis bilgilerini de sunan yazarından geldi. Yazısının başlığı “Yeni partilere ilgi azalıyor.”

7 Haziran’da sandıktan yüzde 42 oyla çıkan ve Meclis çoğunluğunu kaybeden iktidar partisine araştırmasında yüzde 49 oy biçmiş olan ve zaten genellikle AK Parti’ye çalışan bir araştırma şirketinin başındaki kişiyle görüşmüş yazarımız ve bu sonuca varmış.

İlgi azalıyorsa hemen hissedilen endişenin sebebi ne öyleyse?

Yeni kurulacak partiye internet sitesi üzerinden destek çıkan “Ben de varım” mesajı veren kişi sayısının onbinlere ulaştığını öğrenmiştim; rakamı bir siyaset bilimciye aktardığımda inanamadı. 

Türkiye’nin, ‘çağdaşlık’ skalasında geçerli olan hemen her alanda yeniden üst sıralara çıkması için yeni bir aşk ve heyecana ihtiyaç var.

Basın özgürlüğünde, gazete bürolarının basıldığı, cezaevlerinin gazetecilerin ikinci adresi haline geldiği Mısır’la değil, Norveç, İsveç, Danimarka gibi Kuzey Avrupa ülkeleriyle yarışır hale gelmeliyiz.

Zor değil bu; bir ara AK Parti, şimdilerde ortalıkta görünmeyen kadrolarıyla, tam da bunu başaracak gibiydi.

ΩΩΩΩ

Reklam

60 YORUMLAR

  1. Türkiye bütünlük içersinde gelişmişliği yeterince yakalayamadan özgürlükler konusunda Norveç ve Danimarka ile yarışması veya mukayese edilmesi mümkün değildir. Bu mümkünse, bir incir çekirdeği ile bir incir ağacı da mukayese edilebilir! İncir çekirdeğini doldurmayacak konularda bile bu kadar kavga gürültü ve başıbozukluğa alevlenmelerin olduğu bir ülkede bir şeyler başarmak pek kolay değildir…

    Önce çekirdekten hep birlikte fide elde etmek, onu sağlıklı bir şekilde büyütüp ıslah etmek sonra da meyve veren bir ağaç haline getirmek gerekir. İtirazı olan?! Bu da sabrı ve birlikte çalışmayı gerektirir. Bu fide ekilmeğe çalışılmadı değil, ancak zamanla bünyesine haşeratlar musallat oldu. Ha böylesi bir durum, ha üzüm yemek için bağcıyı dövmeğe kalkmak. Her etnik tabandan iyi niyetli insanlar var aynı dinin mensubu, Allah’ın kulları…. Ancak iblis takmış bir şekilde herbirine yuları. Kendi amacına göre çekiştirip duruyor…. Bunlar silkinerek birleşerek haşeratlarla mücadele etmeyi denediler mi veya bağcıyı dövmeğe kalkanlara karşı etkin bir mücadele verebildiler mi?

  2. Chp liler kıvırmaya başlamış… Fotoğraftaki 4 Kadın tiyatroya gitmiş 4 kadın sosyal aktivite yapıyorlarmış.. Eleştiriler kadın haklarını ihlal ediyormuş…
    CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel ise şu açıklamayı yaptı: “Dört kadının bir araya gelip bir tiyatro eserini izlemesine erkeklerin avazı çıktığı kadar bağırmasını ayıplı buluyoruz…”

    Bu cümle zaten saklanmak istenen ilişkiyi ele veriyor. Neden mi? Tiyatroda ön sırada oturan dört değil, beş kadın var. Fotoğraftaki beşinci kadın HDP Eşbaşkanı Pervin Buldan.

    Peki onu yok saymak ayıp olmuyor mu?

  3. İBB Demirtaş’ın kitaplarını da satmaya başlamış!! Yavaş yavaş, alıştıra alıştıra, tiyatro ile kitap ile şiir ile türkü ile yavaş yavaş alışacaksınız. Bir gün şehitleri hatırlayıp ‘Ben neyi alkışlıyorum’ dediğinizde kızarmış avuçlarınızla yüzünüzü kapatacaksınız ama geç olacak…

  4. Dün çakma basın özgürlükçülerinin halini gördük, nasıl da üzüldüler Mısırdaki Gazetecilerin haline…Bugünde çakma halleriyle var olan Pkk ve terör sorununu kürt sorunu diye yutturmaya çalışıyorlar utanmadan…Hendekçiler sizin kardeşiniz olabilir. Ypg ye sırtınızı dayayanilirsiniz…. Ypg, Pkk, Hdp yle bizim sorunumuz var… Fetöyle bizim sorunumuz var….Sizin sorununuz yoksa bilmem…. Eniştelerimin yengelerimin yarısı Kürt…. Tanıdıklarımın çoğu kürt… Onların vatanlarıyla hiç bir sorunu yok…. Kendi halkını ezen kendi çoçuklarını zorla dağa kaçıran, bebek katilleriyle ve onların siyasi çevreleriyle bu milletin sorunu var….
    Başa geleceğiz diye Hdpyle aşk yaşayan diğer taraftan iyi paritiyi idare eden saadete ve yenilere göz kırpan Chp nin midesi geniş olabilir…Mutluluklar dilerim… sonra kıskançlık krizlerine girerseniz… Ona yapacak bir şey yok..

    • Acele etme, biraz bekle de sonuçlarını görmeye çalış. CHP de kendi açılım sürecini yürütüyor. Üstelik bu süreçte PKK ile görüşmek falan yok. Doğrudan Kürtlerin seçtiği siyasiler ile görüşüyorlar. PKK ile mücadeleyi destekliyor CHP. Bu arada bir araştırma şirketinin yaptığı ankete göre CHP seçmeninin de %68’i bu açılım sürecine soğuk bakıyormuş. Yani bunlar netameli işler fakat sonuçta ya HDP bağımsız bir parti olacaktır yada seçmeninin önemli bir kısmı CHP’ye geçecektir.

  5. Sayın Fehmi Koru’nun “Türkiye özgürlükler konusunda Mısır’la değil Norveç ve Danimarka ile yarışmalı.. Yenilenme bunun için gerekli…” görüşüne tam olarak katılmadığımı baştan belirteyim. Bunun iki nedeni var:

    i) Özgürlükler konusu sosyolojiden bağımsız düşünülemez. Yani işin içinde tarih, coğrafya, bilim-teknoloji, kültür-sanat, siyaset, ekonomi ne ararsan vardır. Türkiye’den beklenen özgürlükler konusunda Norveç ve Danimarka ile yarışmak değil, Dünyadaki ortalama sıralamasına uygun değerlere sahip olmasıdır. (Fakat üzülerek görüyoruz ki Türkiye olması gereken yerin oldukça gerisinde kalmıştır ve bu kabul edilemez).

    ii) Özgürlük karşılıklı bir ilişkidir, bunu sağlamakla görevli devlet kadar bu özgürlüklerden yararlanacak bireylere de sorumluluk yükler. Şüphesiz ki bazı bireylerin ve grupların sorumsuz davranışlarını bahane ederek Devletin topluma baskı uygulaması kabul edilemez. Fakat benzer şekilde devletin baskıcı politikaları bahane edilerek özgürlükler konusunda adeta açık çek verilmesini istemek veya bu anlama gelecek taleplerde bulunmak da sakıncalıdır. Böyle bir tavır, toplumsal kargaşadan çekinen halk yığınlarını/seçmenleri baskıcı devletin yanında olmaya itebilir.

    Dünyadaki tüm ülkeler arasında yapılan bazı istatistiklerde, Türkiye’nin hep sonuncu sıralarda yer aldığı ve kendisinden çok geri ülkelerin bile çok altında kaldığını gösteren tabloların halkta inandırıcı bir karşılık göreceğini sanmıyorum. Halk yaşadıklarına ve duyduklarına göre karar verecektir. Bu iddialar kısmen bir gerçeklik içerse de bu istatistiklerin üzerine atlayıp iktidara acemice yüklenmeyi akılcı bir politika olarak görmüyorum. Erdoğan abarttıkça kaybediyor, aynı şeyi muhalefet yapmasın derim.

    Bu vesileyle kurulmasını beklediğimiz Ali Babacan partisinin de, özgürlükler ve demokrasi kavramlarını sınırsız yorumlayıp halkı tedirgin edecek vaatlerde bulunmayacağını umarım. Hükümet olacak parti devleti yönetecektir. Ali Babacan’ın da bir zamanlar ifade ettiği gibi “Devletin bir şefkatli eli vardır, bir de zor kullanan eli vardır”. Önemli olan devletin şefkatli elini de zor kullanan elini de adaletli, hukuka uygun ve akılcı bir şekilde kullanmasıdır. Mevcut iktidarın yaptığı gibi adaletsiz, saray hukuklu ve keyfi uygulamalardan uzak durmasıdır. Halkın beklentisi de sınırsız özgürlük değil, makul bir özgürlüğün dürüstçe uygulanması ve devletin her halükarda duruma hakim olmasıdır.

      • İnsanların bazen karşılıklı tavizler vererek uzlaşmaları gerekir, ben de buna karşı değilim. Fakat yazdıklarım böyle bir uzlaşmanın sonucu değil tamamen öz fikirlerimdir.

  6. Benim bu günkü yorumum! Sadece ak troller’e soracağım bir sorudan ibaret.

    15 Miliyon “DOLAR” kaç valize dolusu olur?

    Sakın! Valiz var valiz var demeyin.
    O valizler hem çok pahalı hemde kimse onlari tartamaz. İstediği ülkeye rahatlıklar sokulan dokunulmaz valizler.

    Ancak o ülkelerin gizli servislerine takılırsa! O zaman onlari sokanlar panikler ve apar topar geri döner…..

  7. bugün t24’de barış soydanın yazısını ekonomi ile ilgilenen arkadaşlara tavsiye ederim. Bir şirketin batma serüveninden türkiyedeki ekonominin seyrini görebilirsiniz.
    – Barış bey, yazısını hayali bir ülke ve şirket isimleri üzerinden anlatmış.

      • Erdoğan keşke İmf den borç alsaydı. Onun yerine ikame ettiği yap-işlet devret borçlanma yönteminin faizleri İmf’nin uyguladığı faizin birkaç katıdır.
        Not : Bu gerçeği açıklama fırsatını veren İmf’li yorumlarınıza minnettarız.

        İmf ne ki, sen yap-işlet devret’e bak. İmf keçi ise yap-işlet-devret devedir.

        • Yeni havaalanı kar fazlası açıklamış, artan parayı devlete veriyorlar; rüzgar var mıymış bi dolaş gel mim..!

          • Kendinizi mi kandırıyorsunuz yoksa bizi mi? İkisi de doğru değil! Kar fazlası da ne demek, oraya kar mı yağmış?

  8. doğru ortadoğu da oturalım Norveçli gibi davranalım.
    Mesala Norveç de darbe oluyor değil mi?
    Norveç de ABD tarafında desteklenen dünyanın en büyük terör ordusu var.
    Evet Norveç in etrafındaki ülkeler birer birer sizde tüten silah var deyip işgal ediliyorlar.
    Norveç I hergün ABD tehdit ediyor.
    Norveç de FETÖ var ve başındaki adamı ABD islamı Hizmet etsin diye(!) 20 yıldır besliyor.
    Evet gecekondu semtinde oturalım Etiler de oturuyor gibi hareket edelim.

    Bu safsataları serbest ekonomi içinde yapıp bir sürü ülkeyi ekonomik olarak işgal ettiler ve bir günde ekonomilerini yerle bir ediyorlar.
    Ne zamana kadar Çin tehdit hale gelince serbest ekonomi falan kalmadı.direk Huaewi ye ambargo.
    Fransa bir terör saldırısı sonrası anında olağanüstü hal .50nin kişi ölse hepsini fırınlarda yakarlar.Nitekimde bundan 60 yıl once yakmışlardırda .
    O yüzden bu hikayeleri bizim gibi ABD saldırısı altındaki ülkelere örneklerle ilaç olarak anlatıp hapı yuttuktan sonar göreceğiz Fillandiya damıyız.Yoksa Suriye sınırın damı ?

  9. “Zor değil bu”
    180 ülke arasında 157. sıra.
    Sayın KORU espiri yeteneğini konuşturmuş.

  10. Tam da beklediğim üzere, iki ay kadar önceki bir metninde bir Türk ırkçısı olup bununla övündüğünü söylermiş olan H. Gayret Bey, Ekrem Kayra rumuzuyla yazan arkadaşın yorumu ve benim söylediklerime çok kızmış ve ağzını bozmuş yine. Benden “lavuk” diye söz ettiği yazısı “Son yorumlar” sütunu altına düştü bile. Muhtemelen, Türk güzellemesi ile tamamlamıştır metnini.

    Bu Türklük güzellemelerine bayılıp coşanların coşkularına gölge düşürmek istemem, ama yine de sormadan edemeyeceğim:

    Reis dediğiniz hameset pazarlamacasına göre, CHP başta gelmek üzere, Saadet ve İyi Parti seçmenleri dahil, milletin yarısı zillet mi? Zillet. O seçmenler Ugandalı mı, yoksa Fransız ya da İngiliz mi?

    Gülen Cemaati lideri ve yüzbinlere varan üyesi ya da sempatizanı, ABD’nin maşası Türkiye düşmanı mı? İktidarın ve devletin bize söylediğine göre, elbette bunlar ABD’nin maşası ve azılı Türkiye düşmanları. Peki bu cemaat lideri ve yüzbinlerce taraftarı Meksikalı mı, yoksa Liberyalı mı?

    Enteletüel kapasitesine çok saygı duyduğum ve yazılarını izlenmeye değer bulduğum tutarlı bir dindar-muhafazakar köşe yazarının Karar Gazetesi’ndeki son yazısından kısa bir alıntı:

    1981’den bu yana beş yılda bir gerçekleştirilen “Dünya Değerler Anketi”nin 2012 tarihli verilerine göre “İnsanların çoğuna güvenilebilir” diyen Türklerin oranı yüzde 11,2. “Çok dikkatli olmak lazım” diyenlerin oranı ise yüzde 82,9… Aynı ankete göre Japonların yüzde 36’sı, İsveçlilerin yüzde 60’ı, Amerikalıların yüzde 35’i “İnsanların çoğuna güvenilebilir” diyor.

    Çok açık: Türk Türke güvenmiyor. Irkdaşı için, “Valla bunlara karşı çok dikkatli olmak lazım” diye düşünüyor.

    İster benim gibi insanları PKKlı ya da kanıbozuk ilan edin, ister Karadeniz’i çırpındırın gülünesi hamsetinizle: Türkler genlerine kadar bölünmüş, birbirine düşmanlaşmış durumdalar ve birbirine duyduğu güven yerlerde sürünüyor. Türklerin milyonlarcası sefalet mi yoksa açlık sınırı mı olduğu tartışılan asgari ücrete mahkum, diğer milyonlarcası işsiz.

    Davul zurna ile “sınır ötesi harekat çekeceğiz, şunu ve de bunu yapacağız, alıp Suriyeli 4 milyonu TOKİ evlerine yerleştireceğiz” diye üfürüyor Türklerin lideri. Aradan üç ay geçmiyor, ne o harekattan söz eden var, ne hatırlamak isteyen. Ama şu var elbette: İdlib’den sınırlarımıza yeni mülteci akını başladı Yoldaş Putin sayesinde!

    Verin gazı birbirinize, rahatlayın!

    • Sn.bernar, o kelimeyi sana değil öbürüne söyledim; senin için kullandığım ifade onunla kafiyeli bir kümes hayvanının adıdır. Sağolsun editör arkadaş metni bi güzel düzeltmiş, elleri dert görmesin; önce kırılıp dökülenleri bi toplayalım sonra geri kalanı delikten aşağı süpürürüz gider. Aramızda biladerlik hukuku var; ben sana kanıbozuk mu demişim neymiş, kansızlıktan iyidir ama kalkıp bir de “lavuk” demem, kendini öbürüyle bir tutma! Sövüp sayarken bile belli bir seviyeyi gözetmek gerekir; biz büyüklerimizi sayarız. Mevzuları çarpıtmakta üstüne yok, buralara düşen yarı meczup kopillere veriyorsun gazı, başımıza sarıyorsun, ondan sonra da işin yoksa deli avut; en sonunda seni de madara edip tepemize çıkıyorlar işte! Boyundan büyük laflar eden, kendinden başkasını ahmak bilen, kürt edebiyatına dair tek kitap okumamış bi badembıyığın ezberini kendine mesnet edip burda mavra yapıyorsun. Cahili niye kullanıyorsun, niye çanak tutuyorsun, niye deşifresini yapıp eline vermiyorsun da ortalığı birbirine katıyorsun, kendini de tüketiyorsun? Niye demiyorsun; devletimiz hem halepçeden hem suriyeden kaçan kürtleri hep bağrına basmıştır, iki halkın arasında kirvelik vardır, kamuya memur alınırken kimseye ırkı sorulmaz diye..! Litvanyadaki rusların kamu kurumlarında, okullarda rusça konuşması yasak, konuşanın dilini keserler; söylesene elemana, dünyada türkçe dahil nice yasaklı ne diller var diye! Ben burdan her türlü nefret söylemine ve yabancı düşmanlığına karşı çıkarken sen ya kedilerinin aşı karnesiyle meşguldün ya da bambu villanın terasında biyandan thai masajı yaptırıp biyandan da pirinç rakısı tadımlıyordun… Şimdi de türkiyede zaten gerçek bi toplum/halk yokmuş da bilmem ne saçmalığından sonra bir de türkiyenin özgürlüğü de kürtlere mi kalmış diyorsunuz bana?

  11. “Türkiye’nin özgürleşmesi, Kürtler’in özgürleşmesine bağlı. Tam da söylediğiniz gibi, Kürtlerin eşitliği yasal güvencelere de kavuşturularak sağlanmadığı sürece, Türkiye bir arpa boyu yok kad edemez.”diyerek ona çanak tutan: türkün özgürlüğü sizden mi soruluyor artık..! İlk adımı atan önce düşer, buyrun…

    • Türkler, bir asır boyunca, “Bu dindarlara yol verirseniz ülkeyi İran’dan beter bir şeriat devletine çevirirler, herkes ayağını denk alsın!” korkutmacasına teslim oldular. Bu tehditkar ve ürkütücü devlet anlatısının kepazeliğini görebilmeleri ve o korkudan kurtulabilmeleri için bir asrın geçmesi gerekti.

      “Bu Kürtlere yol verirseniz Kürt devleti kurup ülkemizi bölerler” korkutmacasının kepazeliğini göremedikçe Türkler, Kürde de Türke de huzur ve kabul edilir bir yaşam standardı olmayacak bu topraklarda.

      İster kızın, ister tepinin: Bir Türk olarak, gerçekten özgür, adil, hakkaniyetli ve insanların iyi yaşadığı, bir dünya değilse bile sözünün ağırlığı olan güçlü bir bölge ülkesi bir Türkiye’nin kuruluşunun önkoşulunun Kürtlerin özgürlüğünden ve eşitliğinden geçtiğini düşünüyorum.

      Tek başıma da değilim: Sağduyulu, özgüvenli, gerçekten Türkiye’yi kaygı edinen Türk milliyetçisi aydınlar da var böyle düşünen.

      Evet, azız belki, AMA VARIZ. O gerçeklerin üsütünü örten pespaye hamsetinizi artık işe yaramaz kılmaya da pek kararlıyız. . .

      • Etnik kökenli mücadele devri kapandı bana kalırsa. Kürt hakları diyerek Kürtleri haklarına kavuşturamazsınız, azınlık hakları diyerek de ermenilere haklarının teslim edilmesini sağlayamazsınız. Milliyetçi söylemleri ayaklarınızın altına alır da ‘insan hakları’nı savunursanız herkes hakkına kavuşur. Hepimiz insanız ve hepimizin eşit hakları olmalı.

        Bence yalnız insan hakları en detaylı olarak konuşulmalı.

        • Ermenilerin haklarına ne olmuş baran, daha yeni patrik seçtik görevine başladı, allaha şükür durumları gayet iyi, neyini beğenemedin? İnsan haklarıymış…

  12. Şu haber ülkenin içinde bulunduğu durumu yeterince ortaya koyuyor, fazla söze hacet yok gerçekten: Anakara Tabipler Odası, sağlık çalışanlarına yönelik şiddeti kınamak üzere bir basın açıklaması yapmak istiyor Dışkapı Hastahenesi’nin önünde. Valilik izin vermemiş. Polis ite kaka doktorları dağıtıyor. Video görüntüleri gerçekten utanç verici. Yaşlı bir doktorun üzerine çökmüş 4 polis, adamın bedenini görmek mümkün değil. Bir ses işitiliyor: “Babanız yaşında insan, yapılır mı bu?”

    Burada çok açık bir salaklık durumu var: Niye valilik bir basın açıklamasını yasaklıyor? Üç beş kişliler. Okusunlar basın açıklamalarını, dağılsınlar. Kim duyacak? Hangi kanal yer verecek? Kim haberdar olacak Tabipler Odası’nın basın açıklamasından?

    Bu salaklık halinin bir açıklaması olmalı, öyle değil mi?

    KORKU bunun açıklaması.

    İnanın çok, ama çok korkuyorlar. Televizyonlara çıkıyorlar. Yüklü paraları var. Ağızlarından çıkanı yerine getirmeye hazır bir bürokratlar ve memnurlar güruhu var. Her şeye muktedir görünüyorlar. Ama, bütün bunlara rağmen, çok ama çok derin bir korku içindeler.

    Çünkü, devleti devlet olmaktan çıkardıklarını, devleti çetelerin çirit atıp birbiriyle savaştıkları bir saha haline getirdilerini biliyorlar. Kimin eli kimin cebinde belli değil. Aydınlık Gazetesi’nin vakti zamanında FETÖCü, kod ismi Rıfkı, üstelik ona bu ismi veren ziyaretine gittiği Gülen’in bizzat kendisi diye ifşa ettiği, Fehmi Bery’in de geçenlerde yazı konusu ettiği Deniz Kuvvetleri bilmem ne Komutanı, bugün herkes tarafından el üstünde tutuluyor FETÖMETRE’nin mucidi, Libya konusundaki mükemmel stratejik aklın sahibi denilerek. Adamı gelecek çarşamba içeri atsalar bir gerekçeyle, kimse şaşırmayacak. Kanunsuz işler diz boyu. . . Kimin kimle ne tezgah içinde olduğunu bilen yok.

    Devletin en tepesi dahil, istediğiniz makamda bulunun. Kimin devletin savcısını, polisini vs. ne zamana kadar kontrol edeceğini, kimin ne zaman kime karşı galebe çalacağını o şahıs da bilmiyor.

    Kimi zaman, işlenen hukuksuzluklardan hayatı karartılmış insanların haklı yakınmalarına ve haklı beddualarına tanık oluyoruz bu yorum sayfalarında: “Allah’ın adaleti bunların iki yakasında olacak öte dünyada” ve benzeri ifadeler.

    İnanın, ne işgal ettikleri makamların, ne de milyon dolarların tadına varabiliyorlar.

    Her gece uykusuzluk, her gün cehennem bunlara.

    Üç beş sağlık çalışanının basın açıklaması bile dehşete düşürüyor bunları. Valisi izin vermiyor, polisi saldırıyor.

    Öbür tarafı bilemem, ama, kanunsuzluklarının, yolsuzluklarının, hukuksuzluklarının bedelini cehennemi bir korku ve yarın endişesi ile ödemeye başladıklarından adım gibi eminim.

    Korkuyorlar, çünkü korkularının bir nedeni olduğunu çok, ama çok iyi biliyorlar.

  13. Türkiye’nin özgürleşmesi, Kürtler’in özgürleşmesine bağlı. Zira, Türkiye’deki bütün kutuplaşma, engeller ve korkular vs. Kürdofobyadan kaynaklı. Kim Türkiye’ye evrensel adalet anlayışının hakim olmasını istiyorsa, öncelikle Kürt haklarını savunmalıdır. Çünkü, en zor ve kabul edilemez hak, Kürtlere verilecek haktır. Düşünün, Türklerde öyle bir korku ve kötü niyet evhamı var ki, Kürtçe yasaklanmıştır. Ve yeryüzünde tek örnektir. Aslında, soykırımdır ama, ne hikmetse iç güçler memnun kalmış, dış güçler de sessiz kalmıştır. O dış güçler bugün haklısınız diyormuş. Hepsi birden kart, kurt diyor… Yüz yıldır Kürtlere yapılan bunca zulüm, bütün Türkiye’nin bütün katmanlarına fazlasıyla geri döndü. Kürt medyasına set çekmek için, bütün medyaya sınır getirilmiştir. Uzun hikâye de olsa, Cemaatin ve firardaki Cengiz Çandar’ lar dahil, hepsinin suçu, gerçek demokrasi ile birlikte Kürt haklarını savunmak olmuştur. Aslında, Cemaat de siyaset de bir Kürd’ ü İlçe Komutanı bile yapmamış ama, mevcut yönetim, hepsini ortak saymıştır. Neyse… Diyeceğim şu ki, bir asır boyunca takip edilen Türkleştirme harekâtı başarısız olduğuna göre, yeni bir strateji denemekte fayda var. Bugünden itibaren Kürtlere vs. insanca haklar vererek, bütün Türkiye’nin huzura kavuşması için bütün insanların elini taşın altına koyması lazım. Tabi, bu hakları mevcut yönetim verirse ne âlâ, vermezse, muhtemelen insanlar da yeni, faydalı ve demokratik yollar deneyecektir. Vesselam.

    • Tam da söylediğiniz gibi, Kürtlerin eşitliği yasal güvencelere de kavuşturularak sağlanmadığı sürece, Türkiye bir arpa boyu yok kad edemez. Kürtler özgürleşmedikçe, ne derin devlet, ne PKK terörü biter. Türkiye ne gerçek bir dış politka başarısı kaydedebilir, ne de Türklere yarayan bir dış siyaset izleyebilir. Yeni dönem, EĞER TÜRKLER VE ONLARIN KONTROLÜNDEKİ DEVLET bu gerçeği görüp kabullenir ve Kürtlerin haklı eşitlik talebini korkup pırsmadan demoratik siyasete taşıyan bir siyasal parti kurulursa, Kürtlerin HDP ile de arasına mesafe koymaya başlayacağı bir dönem olacak. Davutoğlu’nun Gelecek Partisi, Türkiye’nin geleceğinde üç kuruşluk rol oynayamayacağını ilan etti geçen gün. Babacan liderliğinde kurulacak kadro partisi, bu konuda gerçekçi ve cesur bir tavır almalı. Terörle varılabilecek bir yer yok. Kürtler, muazzam bir milliyrtçi uyanış içinde. Bu uyanış sadece HDP’ye oy veren seküler Kürtlerle sınırlı değil. Tüm Kürtler, demokratik yollardan hak taleplerinden asla vaz geçmeyecekler. Onyıllardır onbinlerce yoksul genç öldü, milyarlar akıtıldı salt vesayet rejimi ayakta kalsın diye. PKK da vesayetçi güç odakları da savaştan besleniyor. Gerçekten demokratik bir Türkiye’ye giden süreçte, HDP kendisini PKK’dan özgürleştirebilir.

      Kürt sorununu çözmeye aday olmayan hiçbir partinin geleceği yok. Hiçbir zaman gerçek anlamda iktidar olamayacak. Derin devletin ve PKK’nın beslendiği şiddet ve yitip giden hayatlar devam edecek, Türkiye dış siyasette hiçbir yere varamayacak, yoksul ve sorunlu bir bölge ülkesi olmayı sürdürecek. Ve, Türklerin korktukları başlarına gelecek bu aptalca bencillikte ısrar ederlerse.

      Demokratik, özgürlükçü, eşitlikçi ve çoğulcu bir Türkiye, hepimizin çıkarı, müşterek bekamızın yegane sigortası.

      • Bernar bey merhaba. Geçmişte çözüm süreci veya açılım süreci denilen dönemlerde ne devlet ne de PKK düşüncelerini ve taleplerini açıkça ifade etmedi. Bu durum bugün de pek farklı değil. En azından siz “Kürtlerin özgürleşmesi” ifadesi ile neyi anladığınızı açıklayabilir misiniz? Bu soruyu Kürt milliyetçileri gibi “Kürt hakları” bağlamında ele almayıp temel insan hakları kapsamında toplumun tümünü kapsayacak şekilde değerlendireceğinize inandığım için sordum.

        • Selamlar, sayin F.K.T. Kestiriminiz gayet isabetli. Ben de Baran adli yorumcu gibi dusunuyorum: Kurt vatandaslar uzerindeki baski ve otekilestirmenin son bularak Turklerin ve Kurtlerin mutlak ve anayasa ile guvence altina alinmis esitligi, esas olarak Turkiyenin gercekten demokratik bir hukuk devleti, devleti degil vatandaslarinin mutlulugunu ve ihtiyaclarini esas alan gercek bir demokrasi ulkesi olmasi meselesidir. PKK su katilmamis bir teror orgutudur, hicbir gerekceyle mesru ya da kabul edilebilir bir yapi olarak gosterilemez. Kurtlerin silaha degil, sivil itaatsizlik dahil, siddetten butunuyle arinmis, demokratik ve bariscil yollardan hak ve ozgurluk talebine ihtiyaci var. PKK teroru, Kurtlere kaybettiriyor, zaten guclu olan Turk milliyetciligini azdirip bir yandan Turklerin buyuk cogunlugunun derin devlet cetelerinin ve vesayetin arkasinda hizalanmasina yol aciyor, diger yandan binlerce Turk ve Kurt gencinin yasamina mal oluyor. PKK, Kurtlerin degil otoriter ve elitist devletci guc odaklarinin hizmetinde. PKK terorunu bitirecek yegane guc Kurtlerdir,, Turkler degil. PKK’nin varligina son verme konusunda devlet ve tum iktidar partileri tiksindirici bir iki yuzluluk ve aldatmaca icinde. Turkiye’de rejim gercekten demokratiklestiginde, Kurtler PKK’yi bir kasik suda bogar. Kurtlerin bu ulkeyi bolme niyetinde olduklari koca bir yalan. Demokratiklestirin ulkeyi, PKK uc bes ayda marjinalessir ve Kurtler eliyle tasfiye edilir.

          Kimse, PKK terorunu gerekce gosterip o bahaneye yaslanip Kurtlerin bugunku durumu kabullenmesi icin onlari hainlikle suclamasin. Samimi olan Turkler, HDP disinda gidecek yer birakilmamis Kurtlerin demokratik haklarini kabul eden, herkes icin demokrasi ve ozgurluk vaad eden partiler kurarlar. Ben Kurt yiginlarin, istismarci degil hakiki ve guvenilir olmasi kosuluyla, boyle bir Turkiye partisine muazzam bir destek vereceklerinden hic kusku duymuyorum.

          Evet, Kurt sorunu etnik koken temelli bir Kurt milliyetciligi ile cozulemez Dogru bu onerme. Ben de tereddutsuz ve amasiz katiliyorum buna. Ama, Turklerin kendilerine de kaybettirenTurk milliyetciligi mesru, Kurt milliyetciligi gayri-mesru ilan edilemez. Her milliyetcilik diger milliyetciligi kiskirtir ve besler. Kurtlerden beklenen bu cifte standardi hazmedip oturduklari yerde oturmalari. Milliyetcilik Turke hak, Kurde degil! Elbette ve cok hakli olarak Yok oyle yagma” diyecekler Kurtler.
          Velhasili herkes kendi ilkel ve saldirgan milliyetciligi ile mucadele etsin, baris, demokrasi ve hukuk devleti ortak amac olsun. Turkler bu noktaya gelmedigi surece Kurt milliyet ciligi mesrudur. Kimseye bir yarari olacagina inanmam, ama mesru sayarim. Cunku, “Benim milliyetciligim hem mesru hem de hak, seninkisi boluculuk” bana tiksindirici bir ikiyuzluluk olarak gorunuyor.

          • Cesur ve akılcı davranıp yeni bir anayasa yapmalıyız. Bu anayasada; her türlü dincilik ve ırkçılık yasaklanmalıdır. Bunu başarabilirsek ortada CHP ve Ali Babacan partisi dışında büyük siyasi parti kalmaz, belki de küçük bir-iki parti daha olur (MHP ve HDP olamaz). Zaten birçok medeni ülkede iki ana akım parti yeterli oluyor ve kafalar karışmıyor. Önemli olan akılcı ve hukuka-vicdana dayalı devlet düzenidir. Seçilmiş Hükümetler bu düzeni kendi yorumlarına göre yönetirler diye düşünüyorum.

          • Yeni, SİVİL, toplumda çoğulculuğu ve evrensel hukuk değerlerini destekleyen ve toplumsal birliğimize muazzam katkı yapacak bu ilkelerden ödün vermeyen bir anayasa mutlak koşul.

            Mevcut anayasaya ile, çağdışı bir siyaset kültürünü ve otoriter devletçi zihniyeti yeniden üretip insanları ikinci plana atan Siyasal Partiler Kanunu ile, cuntacıların söz konusu Kanunu’nun biçimlendirdiği, parti yönetiminden milletvekili adaylarının belirlenmesine kadar akıl almaz bir ilkellik içindeki siyasal partiler ile, bir adım yol kat edemeyiz.

            Fakat, anayasanın “her türlü dincilik ve ırkçılığı yasaklaması” fikrinize hiç katılmıyorum. Çok basit bir nedenle: “Dincilik” nedir? Peki “ırkçılık” nedir? Çok açık ki, bu sorulara verilecek yanıtlar kişiden kişiye değişir. Kim ya da kimler belirleyecek neyin dincilik ya da ırkçılık olduğunu? Bence tam tersi yapmamız gereken şey: Her türlü ideoloji, her türlü siyasal amaç meşru olmalı -şiddete baş vurmadığı sürece.

            Hala sosyalizm ya da komünizmi önerenler var mı? Elbette var -Meclis’te bile görebiliriz bu şaşkınları. Öyleyse, Şeriatçılık, Siyasal İslamcılık da meşru olmalı. Hepsi meşru olmalı. Milyonları ikna edebiliyorlarsa benim açımdan hiçbir sorun yok.

            Meselelerimizi hep birlikte kökten bir ZİHNİYET dönüşümü ile çözebiliriz. Yasakların hiçbirimize yaramayacağını düşünüyorum. Bir kesim kendi işine gelen yasaklara destek verecek, yasaklar kendisine yöneldiğinde bağıracak, vs.

          • Sosyalizm/Komünizm isteyenleri toplasanız %2 etmez. Fakat milliyetçi partiler (MHP+IYI+HDP) ve dinci partiler (AKP+SP) toplamı bir ara %75’e varmıştı. Şu anda bile %60 kadar. Dincilik ve aşırı milliyetçilik siyaseti kilitledi, başka bir şey konuşamaz hale geldik. Bu sorunu bir şekilde çözmemiz şart.
            Not: Parti yöneticilerinin dindar olması bir sorun değildir, önemli olan seküler-laik düzeni savunmaktır.

    • Senin canın sağolsun kayra han, al bütün ülke senin olsun yalnız o soyadını veya rumuzunu taşıdığın sürece buralarda kürtçe yasaklanmışıdı bikmem ne muappeti yapma! Tanrı tanımaz kuldan utanmaz adam; bütün ırakı verdiler de ne yaptınız; hadi cumhurbaşkanlığı semboliktir diyelim, ulan kendi özerk bölgenizi/güney kürdistanı cennete çevirdiniz de biz mi duymadık? Kalpaklısı hadi neyse de bu poşili/badembıyıklıhevaller hiç çekilmiyor haa..!

      • H. Gayret Bey’in bu sözleri, “Kimsenin Kürtlerle bir sorunu yok, Kürtler bizim kardeşlerimiz” ya da, “Ben anlamıyorum bu Kürtlerin hakları bilmem neleri muhabbetini. Bakan da oluyorlar, en yüksek mevkilerde de geliyorlar. Bu muhabbetleri döndürenler PKK’nın değirmenine su taşıyan Türk düşmanları” diyenlere kapak olsun.

        “Kürt” ve “özgürlük” sözcükleri yan yana geldiğinde, içlerindeki nefreti kusuverir bunlar. İster iyi niyetli bir dindar olun, ister sol-demokrat. Sarılırlar hemen PKKlı silahına.

        Reis diye peşine takıldıkları bir kentin kaybrtmiş olduğu belediye seçimini ikincisinde kazanmak için A. Öcalan’ın mektubundan, kırmızı bültenle aradıkları Osman Öcalan’ı devlet televizyonuna çıkarmaktan bir behis duymazlar ama!

      • Allah’tan CC. da korkarım, kuldan da utanırım.Soyadımı da Türk manasıyla almadım. Hem, önce soyadı kanunu çıkarıp, sonra itiraz normal mi ? . Bir fikrin varsa, nezaketle açıklarsın. Bize ihtiyacınız varken, ” Din elden gidiyor” dediniz, canımızı feda edip, size yardım ettik. şimdi bize ihtiyacınız kalmayınca Kürtçülükle suçlarsınız. Ne deseniz haklısınız. Ancak, bundan sonra bize bin yıllık kardeşlikten, et-tırnaktan, ekmek bölüşmekten bahsetmeyin. Kürtlerin dünyalık olarak kaybedeceği hiçbir şey yok. Benimki, düşmanlıkla savaştı. Kaybettim, sen kazandın. Mecbur kalmadıkça bundan sonra hiçbir Türk’ün medyasında yer almam. Ve evliya olsa bir daha hiçbir Türk’e oy vermem. Biz hain değiliz dedikçe bize ısrarla hain diyorsunuz… Restine rest.

        • Soyadını veya adını düzelttirmek için tek bir dilekçe yazıp başvurman yeterli, sorgu sual yok; uğraşamam diyorsan şu rumuzunu düzelt yeter! Sanki tek kürt kendinmişsin gibi çoğul ifadeler kullanıp durma burda; kim kime hain demiş? Elhamdülillah kürt milleti ezici çoğunlukla tek devletimizin yanında dimdik duruyor işte..! Ewar baş!

    • Ekrem Bey merhaba. Kürtler tutsak değil, özgür zaten. Sanırım ata dilleri ile eğitim yapamayışlarını özgür olmadıkları şeklinde yorumluyorsunuz. Fakat Türkiye’de Tatarlar başta olmak üzere çeşitli etnik kökenlerden olan insanlar da ata dilleri ile eğitim yapmıyorlar ve bunların toplam sayısı öz Kürt vatandaşlarımızın sayısından az değildir, fazlası vardır. Kendi aralarında Kürtçe konuşulması, Kürtçe kitap yayınlanması v.b. ise artık yasak kapsamında değildir. Bu konularda gelişme sağlanması artık Kürt aydınlarına düşer. Devletten pozitif ayrımcılık beklemek de doğru değil, zira devlet daha Türk kökenlilere bile doğru dürüst Türkçe öğretemiyor.
      Not: H.Gayret’in sataşmalarını dikkate almasanız daha iyi olur. Sizi kaybetmek istemeyiz. Selamlar.

      • Sayın Mim: Kürtçe ne zamandan beri “konuşulmasında, kullanılmasında bir mahzur yoktur?” kapsamında? Bu sorun aşılmadı demiyorum. Sadece ne zaman aşıldığını soruyorum.

        Kürtlerin kendi belediyelerini kimin yöneteceğini seçme hakları var mı?

        Kürt illerine ne yatırım yapılıp yapılmayacağına da Türklerin egemen devleti karar verir, güvenlik gerekçesiyle köy yakıp köy boşaltmalara da o devlet karar verir. Hiç yolunuz Kürt illerine düştü mü?

        Bir dil teması üzerinden yola çıkıyor, kestirmeden Kürtlerin zaten özgür oldukları sonucuna ulaşıyorsunuz. Artık Kürtlerin özgür olup olmadıkları sorusunun cevabını Kürtlere, cemevlerinin ibadet yeri olup olmadığının cevabını Alevilere bıraksak? Çok mu zor?

    • Sn Kayra,

      Benim gözlemim Kürt vatandaşlarımızın özgürlük konusunda halet-i ruhiyeleri sizinki kadar karamsar değil.

      Kürt kökenli seçmen son İstanbul yerel seçimlerinde iktidarın tüm çabalarına karşın verdiği oylarla iktidarı salladı.Türk seçmen de Kürt seçmenin bu tercihinden dolayı Kürt seçmenini hainlikle suçlamadı.

      Kürt vatandaşlarımızda yeteri kadar özgüven var.Bu kadar karamsarlığa gerek yok.

  14. Isvec, Norvec, Danimarka, guzel ornekler. Fakat bir sorun var; o cografya ile Islam cografyasi arasinda uzlasmaz bir celiski var, dunya gorusleri birbirinin tersi. Iskandinavyada Dindar az, Dinsiz ve Ateist cok, yani Orta Dogunun tersi. Refah, Ozgurluk, Hukuk kavramlarinin olusmasinda ve uygulanmasinda Dunya Goruslerinin onemli bir payi var, bu acidan bakinca yasadigimiz cografya son derece sanssiz.
    Sonuc: Galiba, Laikligi yeniden dusunmemiz gerek…

    • Saydığın ülkelerin bayraklarına şöyle bi bakarsan dinsiz miymiş neymişler daha iyi anlarsın memeet, laf söyledi balkabağı..!

    • Fınlandiya 10 yılda bır darbe yapılan Irak ve Suriye’de savaşına Komsu bır ulkede. Ayrıca 40 yıldır bölücü pkk
      Terörle savaşmaktadır.15 temmuzda kanlı bır darbe atlatmıştır.fet gibi bir cia maaş örgütleri mücadele etmektedir
      Abd ve Rus emperyalist devletlerin iç ve dış operasyonlarına maruzdur.

      • Aklı selim, ne demek istediğini anlamadım.
        – mehmet isimli arkadaş zaten senin söylediğin tarbelerin de, terörün de, diğer olumsuzlukların da kültürden kaynaklandığını söylüyor. Galiba mehmet beyin söylediğini anlamadın.
        – mehmet bey, türkiyede darbe olmuyor demiyor ki, mehmet bey, türkiyede darbeler var, baskı var, düşünceye saygısızlık var, dahası da aslında beynini kullanmama var ve bütün bunların nedeni de dünya görüşü diyor.
        – Fakat senin söylediğini işin doğrusu anlamadım.
        – Birtek ele alınabilecek, anlaşılabilir cümlen, ırak ve irana yakınlık konusu ki o da pek üzerinde düşünülmüş bir durum değil. mesela amerika meksikaya yakın ama meksika ile amerika kıyas bile kabul etmez. ayrıca, yunanistan, italya da arap ülkelerine çok uzak değil. fakat arap ülkeleri ile italya arasında dağlar kadar fark var.
        – Ne demek istediğini, ne düşündüğünü (tabii ezbere değil bir düşünce ile konuştuysan) açıklarsan, biz de tartışabiliriz.

        • Hamza bey hem üstte hem altta benim yorumlarım da var, heralde şak diye anlamışsındır; yoksa o kadar da aklı selim bulmadın mı?

  15. “Vaktiyle AK Parti vitrininde bulunan başarılı bazı isimlerin oluşmasına katkıda bulundukları yeni partilerin siyasi hayatta yerlerini aldıkları veya almaya hazırlandıkları da bir başka gerçek.”
    Sayın yazarın bu cümlesinde geçen “başarılı isimler” kimlerdir ve neleri başarmışlardır tam olarak bilemiyorum ama keşke bir parti kursalar da biz de görsek..?

    • Babacan’ın görevde olduğu dönemde kişi başı milli gelir 4.500 dolardan 12.500 dolara gelmiş, o gittikten sonra hesaplamayı değiştirerek ancak 8.500 doları buluyorlar. İktidara gelirlerse 30 günde ekonominin yönünü düzelteceğini iddia ediyor. Fırsat vermek lazım bence.

    • İskandinav ülkeleri10 yılda bır darbe yapılan Irak ve Suriye’de savaşına Komsu bır ulkede. Ayrıca 40 yıldır bölücü pkk
      Terörle savaşmaktadır.15 temmuzda kanlı bır darbe atlatmıştır.fet gibi bir cia maaş örgütleri mücadele etmektedir
      Abd ve Rus emperyalist devletlerin iç ve dış operasyonlarına maruzdur.

  16. Basın ve medyaya özgürlük, Saadet partisinin yükselişle hak ettiği yere gelecektir. Yeterki saadet partisi tabanı özüne dönsünler. Allah’ın izniyle Türkiye uluslararasında çok iyi yerlere gelecektir. Kuran’ı Kerim rehberimiz, Allah yardımcımız olsun inşallah…

    • Bu yazıda verilen ülkeler listesinde fransa ve rusya görünmüyor sanki, çok önemli bi konu değil ama niye yoklar ki..? Kaçıncı sıradalarsa artık…

      • Dipteki ülkeler listesinde de çoğu “müslüman” ülkeler var. Adı müslüman yada. Müslüman yada değil bu alttaki ülkelerin farkı üstteki ülkelerden daha az eğitimli olması (Singapur istisna). Türkiye örneğin 6.5 yıl eğitimli. O eğitimin de nasıl olduğunu biliyoruz (son yıllardaki imam-hatipleştirme gibi). Yeni gelecek yönetimin ilk işi gerçek bir eğitim seferberliği başlatmak olmalı.

        • Benim oğlan okur, döner döner bi okur; ülkemizin eğitim düzeyi en yüksek tabakası ezici çoğunlukla chp ye oy veriyor; son seçimlerde de bütün büyükşehir belediyelerini chp kazandı; bu da gösteriyor ki uygulanan eğitim politikaları başarılıdır ve chp seçmenini arttırmaktadır; gerisi biliyorsun zaten makarna kömür yani… singapuru, venezüllayı bilmem; şimdi türkiyede eğitim kalitesi artmış mı artmamış mı, bana onu söyle..?

          • Türk eğitim sistemi ya dinci faşist, ya ırkçı faşist, yada sosyalist faşist (!) yetiştiriyor. Kalite artışı görmüyorum kısaca azizim. CHP cephesinde değişen bir şey de göremiyorum. Taktik değişiklikler var sadece ve geçici.

      • İslam ülkelerinin tamamında zulüm vardır. Sebebi de Hilfetin yanlış yorumlanmasıdır. Hilafette, ne olursa olsun, tebaanın mutlak surette Halifeye sadakatle itaat etmesi vardır. İyi de, şimdi hilafet mi var ? Yok. Fakat, koltuk sıcak olunca, mevcut düzeni hilafetle bağdaştırıp, ölünceye kadar Halife olarak başta kalmak, layūs*el tahakküm varken, ne diye koltuktan inip, hesap versinler ki ! Kendisini memleketin mutlak hâkimi gibi görüp, yandaşları ve kuvvetleriyle birlikte ötekilere zırnık hak vermeden yaşamak, o zevki tadan bilir ki, ölünceye kadar koltuktan inmek istemez. İsyan edenin kellesini almak da cabası. Dini siyasete alet etmek budur. Alan razı , veren (Yandaş) razı… Vesselam.

        • Kayra han, fetö ağzıyla kürtçülük sakızı çiğnemelere doyamayabilirsin lakin türklerin altay yaratılış destanlarındaki tanrı kayrahanın adını böyle nickname olarak kullanamazsın..! Hırsız vaar..!

      • H.Gayret 17 Ocak 2020 at 10:39
        Bu yazıda verilen ülkeler listesinde fransa ve rusya görünmüyor sanki, çok önemli bi konu değil ama niye yoklar ki..? Kaçıncı sıradalarsa artık… Biraz ileri zekalı olduğunuz için anlayamamışsınız. Hem okuduğunu anlamazsın hem herkese laf atarsın. Listede özgürlükte en iyi ilk 15 ve yeri belli olsun diye Türkiye ve yakınındakiler verilmiş. Kafanız hiç bir şeye basmadığı için anlamamışsınız. Normal.

        • Eski yıllarda, genç olduğumuz günlerde, aramızdan biri çok basit bir şeyi anlamadığında, takılıp ti’ye almak için, “Arkadaşın izahlı müzik saatine ihtiyacı var” der gülüşürdük. Ne kadar doğrudur bilemem. Duyduğum o ki, bu “izahlı müzik saati” ifadesi, o yıllardaki bir radyo programından esinlenerek kullanılır olmuştu.

          Metninizi okuyunca aklıma bu geldi nedense. İçimden, “İzahlı müzik saati gibi olmuş” diye geçirdim -ve, afedersiniz, gülümsemeden de edemedim. 🙂

Yoruma kapalı.