Shakespeare’in en fazla alıntılanan özdeyişlerinin başında, kankası Horatio’nun Prens Hamlet’e söylediği “Çürümüş bir şeyler var Danimarka’da” cümlesi gelir.
Danimarka’da değil ama komşusu İsveç’te şu sıralarda bir şeylerin piştiği kesin.
Önce başkent Stockholm’da terör örgütü militanlarının bir başka devletin başkanına yakışıksız davranışlar sergilemesi bütün dünyaya izlettirildi; ardından aşırı sağcı bir politikacının Kur’an-ı Kerim’i parlamento önünde yakmasına bir mahkemeleri izin verdi, adam da utanmadan dünya nüfusunun büyük bölümünün kutsal kitabını yakabildi. Bir baktık, aynı gün, terör örgütü güvenlik güçlerinin koruması altında, bir yabancı ülke aleyhine yeniden bir propaganda eylemi gerçekleştirdi.
Yabancı devlet başkanı Türkiye’nin cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, terör örgütünün aleyhine propaganda eylemi yaptığı ülke de ülkemiz…
Kur’an-ı Kerim yakma eylemi de, belli ki, Türkiye’de halkı galeyana getirmek amacıyla sahneye konulmuş…
İyi ama neden?
Türkiye ile İsveç arasında özellikle İsveç’in ülkemizin gönlünü kazanmasını gerektiren bir sorun var. İsveç NATO üyesi olmak istiyor ve bunu gerçekleştirebilmesi için Türkiye’nin itirazını kaldırması gerekiyor.
NATO’da kararlar bütün ülkelerin onayıyla alınabiliyor çünkü. Türkiye itirazını kaldırmadığı sürece, diğer üyelerin hepsi onaylasalar bile, İsveç’in arzusuna erişmesi mümkün değil.
Nitekim, İsveç hükümeti Türkiye’nin itirazlarını kaldırmasıyla sonuçlanacak bir süreç başlattı; ülkenin başbakanı, bakanları gönül almak amacıyla Ankara’yı ziyaret edip durdular.
Böyle bir ortamda, terör örgütünün eylemlerine, politikacının Kur’an yakmasına tanık olunmasını normal bir gelişme sayamayız.
Zaten beklendiği gibi, Türkiye’den hem resmi tepki verildi, hem de siyasi partiler yaptıkları açıklamalarla gelişmeleri kınadılar. İsveç’in ülkemizdeki temsilcilikleri önünde halktan insanlar da protesto gösterilerinde bulundular.
Protestolarda “Bir gece ansızın Stockholm’e geliriz” sloganları da atılmış…
Gelişmenin tam bu zamanda yaşanmasının bir anlamı olmalı.
İsveç ve onunla birlikte üyelik başvurusunda bulunan Finlandiya, 70 yıl boyunca NATO’dan uzak durdular. Sovyetler Birliği’nin gücünü sürdürdüğü ‘Soğuk Savaş’ yıllarında ciddi tehdit algısına rağmen iki ülke de ‘tarafsız’ statülerini korudular. Rusya’nın Ukrayna’ya asker göndererek bazı bölgelerini işgal etmeye kalkışması ve ardından insafsız bir savaşı başlatması tabloyu değiştirdi.
Şimdi iki ülke üye olmak arzusunda, NATO’nun Türkiye dışındaki üyeleri de onları yanlarında görmek istiyor.
İki ülke Türkiye’nin gönlünü alma çabasında.
Hiç değilse o izlenimi veriyorlar.
Ve birdenbire birbiri ardına yukarıda özetlediğim yakışıksız davranışlar olmaya başladı.
İtirazlarını kayda geçirse bile yeni üye alınmasına prensip olarak karşı çıkmayan Türkiye’yi, İsveç, bu yolla itirazını kesin tavra dönüştürmeye mi çabalıyor?
Akla gelebilecek ilk soru bu ama ben bu soruyu fazla mantıklı bulmuyorum.
Yoksa İsveç üzerinden -belki de İsveç hükümetine rağmen- hem iki ülkenin arasını bozmak, hem de Türkiye’yi NATO içerisinde kalamayacak hale getirmek isteyen başkalarının parmağını mı bu gelişmede aramak gerekiyor?
Özellikle ikinci sorumun hafif de olsa ‘komplo’ kokusu verdiğinin elbette farkındayım.
Ancak o soruyu sormamın ciddi bir sebebi var.
Sebep şu: İsveç’te terör örgütü gösterileri ve çirkin Kur’an yakma eylemleriyle eş zamanlı olarak değişik yabancı gazetelerde Türkiye’nin NATO üyeliğini sorgulayan yazılar çıkmaya başladı.
ABD’nin en yüksek satış rakamına sahip ve iş çevrelerinin yakından izlediği Wall Street Journal (WSJ) gazetesi, John Bolton’un Türkiye’nin NATO üyeliğinin gözden geçirilmesini, ya askıya alınmasını ya da ihraç mekanizmasının devreye girmesini tavsiye eden yazısını 16 Ocak günü sayfalarına taşıdı. [Yazının başlığı şu: “NATO’s Electoral Message for Erdogan.”]
John Bolton ABD’nin Birleşmiş Milletler temsilciliğinde (2005-2006) ve Donald Trump’ın ulusal güvenlik danışmanlığında (2018-2019) bulunmuş bir isim.
Yine ABD’nin bir başka itibarlı gazetesi, Washington Post (WP), önceki gün (20 Ocak 2023), bu defa 2009-2013 tarihleri arasında NATO Avrupa Müttefik Komutanlığı yapmış Gen. James Stavridis’in aynı konuyu tartışan bir makalesini yayımladı. [Yazının başlığı: “If Turkey Blocks Sweden and Finland, Will NATO Boot Turkey”]?
Bolton “Türkiye’yi NATO’dan atalım, hiç değilse üyeliğini rafa kaldıralım, ama Erdoğan’ın zehirli tavrına mutlaka karşı çıkalım” derken, Stavridis NATO için Türkiye’yi üye olarak bünyesinde bulundurmanın şart, İsveç ile Finlandiya’nın ittifaka üye olarak alınmasının da gerekli olduğunu yazıyor; ancak o da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı suçlamadan edemiyor.
Eminim başka yerlerde de benzer yazılar çıkıyor ve konu bu minvalde yabancı TV’lerin ekranlarında da tartışılıyordur. Ben her gün WSJ ile WP’ye göz attığım için ancak bu yazılardan haberdar olabildim.
[WP’ta yakın zamanlarda farklı konularda yine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef alan -bazısı imzasız başyazı olarak- başka makaleler de yayımlandı.]
Türkiye’nin NATO üyeliğini tartışan yazılarla Stockholm’de meydana gelen gösteriler bir arada mütalaa edildiğinde ortaya bir şablon çıkıyor. Görünürde İsveç -ama büyük ihtimalle İsveç üzerinden başkaları da- Ankara’yı rahatsız edip tepki vermeye sevk edecek, bu arada halkı da galeyana getirecek kışkırtıcı bir planı uygulamakta.
Eş zamanlı olarak da Cumhurbaşkanı Erdoğan hedefe konularak Türkiye’nin NATO üyeliğini sorgulayan yazılarla bir kampanya yürütülülüyor.
Planın Türkiye’yi zora düşürmek niyetiyle ilgisi ve bu yönüyle siyasi bir boyutu olduğu muhakkak; bu arada İsveç’in NATO’ya üyelik başvurusunu da zora sokarak istedikleri neyse o sonucu alma gayreti de fark ediliyor.
Tam da seçim öncesinde.
Ben bunu fark ediyorum da, Ankara’daki karar vericiler fark etmiyorlar mı? Elbette ediyorlar.
Umarım, oyuna gelinmez.
Danimarka’da değil ama İsveç’te yanlış bir şeyler oluyor Horatio…
[Son bir uyarı daha: “Bir gece ansızın Stockholm’e gelebiliriz” türü tehlikeli sloganlardan uzak durmak şart. Yarın orada bu sloganları atanların hiç ilgisi bulunmayan bir takım eylemler olur ve o eylemlerle sloganlar arasında irtibat kuranlar çıkabilir.]
ΩΩΩΩ