Türkiye ve Filistin davası.. Filistin’de işler kötüye giderken bizde söylem sertleşiyor.. Çavuşoğlu’nun mesajı…

19
Reklam

Dışişleri bakanı Mevlüt Çavuşoğlu eşi menendi olmayacak derecede iyi niyetli bir insan. Ülkemizin temel değerleri konusunda hassas olduğu gibi, partisinin belli konulardaki görüşlerini de lafını eğip bükmeden kamuoyuyla paylaşıyor.

Söylemiyle verdiği izlenim bu. Biraz aşırı iyimser.

Bu özelliğini dün attığı bir twitle bir kez daha göstermiş oldu.

İsrail’de üç hafta sonra bir seçim var. İsrail’in Dışişleri bakanı Türkiye’nin Doğu Kudüs’ta faal olduğunu ve bunu durdurması gerektiğini söylemiş; Mevlüt Çavuşoğlu da ânında İsrailli meslektaşının ağzının payını vermiş.

Okuyunca aklıma hemen, katıldığı son Davos toplantısında, o zaman başbakan olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, İsrail’in eski cumhurbaşkanı Şimon Peres’e “One Minute” çıkışı geldi.

Mevlüt Çavuşoğlu’nun sözleri o kadar keskin olmasa da, muhatapları nezdinde aynı sonucu uyandırmayı amaçladığına hiç kuşkum yok.

Bakın mesajında ne diyor Çavuşoğlu:

“İsrail’de seçim zamanı yine kirli bir oyun oynanıyor. İşgal altındaki Filistin’in başkenti Doğu Kudüs’te Filistinli kardeşlerimize yardım etmekten ve Filistin davasını savunmaktan asla vazgeçmeyeceğiz.”

Reklam

Ültimatom üslubu…

‘Filistinli kardeşlerimiz’ ve ‘Filistin davası’ gibi kavramların kullanılması İslam Dünyası’nın dört bir tarafında dikkatlerin o mesaj üzerinde toplanmasına sebep olmuştur.

Hiç kuşkunuz olmasın, İslam Dünyası’nda bu denli keskin ifadeler kullanan fazla siyasetçi yok artık.

Övgü gerektiğinde, görüyorsunuz, övgümü de eksik etmiyorum.

‘Filistin davası’ ne halde?

Ancak yine de zihnimde bazı soru işaretleri çengel çengel ve o işaretleri kolayından zihnimden atamıyorum.

İlk sorum şu: Davos’taki “One minute” çıkışı üzerinden on yıldan fazla bir süre geçti; acaba bu süre içerisinde, bizim her şeye rağmen savunacağımızı Dışişleri bakanının mesajıyla dün bir kez daha teyit ettiğimiz ‘Filistin davası’ eskisinden daha sağlam bir zemine mi kavuştu? 

Yoksa ‘Filistin davası’ bugün on yıl öncesinden daha zayıflamış durumda olmasın?

Reklam

İsrail on yıl önce Kudüs’ün başkent olarak tanınmasını istiyor, fakat kendisinden başka hiçbir ülke buna yanaşmıyordu. Bugün ise, başta ABD olmak üzere büyükelçiliklerini Kudüs’e taşıyarak kentin İsrail’in başkenti olduğunu tanımamış pek az ülke var.

‘Filistin davası’ güney sınırımızdaki ülkeler bir ve beraber görüntüye sahip olduğu dönemde daha sağlamdı ve İsrail’in Filistin halkına yönelik askeri ve siyasi saldırıları fazla etkili olamıyordu; bugün ise, Irak, Suriye, Libya ve Yemen gibi ülkeler iç savaşları yüzünden kendi sınırları dışındaki konularla ilgilenebilecek durumda değiller.

O ülkeler halkları birbirlerini yiyorlar ve ‘Filistin davası’ ile meşgul olabilecek durumları yok.

Mısır ve Ürdün İsrail ile savaşmak istemeyen ülkeler haline gelmiş, anlaşmalar imzalamışlardı; bugün ise Suudi Arabistan ve Körfez’deki ülkelerin büyük bölümü gizli gizli görüşmeyi bıraktılar, artık İsrail ile aleni ittifaklar peşindeler.

Bölgede ciddi ‘güvenlik’ sorunları olduğu bilinen İsrail, şimdilerde İran dışında -ve Mevlüt Çavuşoğlu’nun sert çıkışları bir tarafa bırakılırsa- tehdit algılayabileceği bir durumdan çok uzaklaşmış görünüyor.

 Sert çıkışların İsrail açısından herhangi bir mahzuru olabileceğini düşünüyor musunuz?

‘Filistin davası’ son 20 yılda -özellikle de son on yılda- daha önce hiç olmadığı kadar zayıflamış bulunuyor.

Donald Trump’ın ABD’si kendisini İsrail’e siper ediyor. ABD’nin geleneksel ‘iki devletli eşit ve Kudüs’ü aralarında paylaşan çözüm projesi’ masadan kalktı. 

İsrail kendi vatandaşları olan Filistinlileri siyasi sistemin dışına atmak için çaba gösteriyor ve arkasındaki güçlü destekle bunu da başarabilir.

Türkiye’nin sorumluluğu

Bu saydıklarım elbette Türkiye yüzünden olmuş değil; Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Dışişleri bakanı Çavuşoğlu’nun ‘Filistin davası’ konusunda samimi insanlar olduğuna kuşku yok. Bu sebeple Filistin’de işlerin kötüye gitmesinden ve İslam Dünyası’nın şimdiki dağınıklığından Türkiye suçlanamaz. [Yine de “Acaba yanlışlar yapmış olabilir miyiz?” sorusu eşliğinde özeleştiri yapılsa iyi olur.]

Evet öyle de, yine de kendimizi sorgulamamızı gerektiren bir yön var: İyi ayarlanmazsa aleyhte sonuçlar da doğurabilecek üslup… Yukarıda gözlerinizin önüne taşıdığım söylemle, sanki ’Filistin davası’nda kötüye gidiş yokmuş, her gün daha iyi gelişmeler yaşanıyormuş ve biz sert çıkarsak İsrail geri adım atacakmış gibi bir havanın yayılmasına sebep olan üslup sorunlu.

Kendimize bu yolda çeki düzen vermeli ve ileri laflar etmeyi daha iyi günlere bırakmalıyız.

Sert çıkışlara değil akılcı ve birlik-beraberlik içinde çıkışlara ihtiyaç var.

ΩΩΩΩ

Reklam

19 YORUMLAR

  1. Yahya Özel demiş ki “Osmanlı’yı arkadan vuran…” cevap aranıyor!..

    -Düşenin dostu olmaz. Osmanlı düşmeyecekti. Uluslaşma rüzgarlarının sonucunda araplar bizi bırak, kendi aralarında da parça parça oldular.

    Bilgi kaynaklarına göre, eskiden hristiyanlar yahudilere İsa’yı (a.s.) çarmıha gerilmesine vesile oldular diye hiç hazetmezler(miş). Ancak, bugün birbirlerinin en yakın dost ve destekleyicileri durumundalar. Bu nasıl oldu? Dindarların arasındaki her iki taraftaki materyalistler yeni bağlar oluşturarak birbirlerine yakınlaştırabildiler.

    Bir diğer açıdan bakılırsa, Yahudiler araplarla aynı kökenden geliyor. Nasıl ki köken birliği dostluk için herşey değilse, din birliği de materyalizmin dominant hale geldiği/getirildiği bir dünyada herşey değil(di). Din kardeşliği çokçası materlayist düşüncede olmayanlar arasında geçerli manevi bir ilişkidir. Materyalist olanların bunu anlamakta zorlanması yadırganmamalı.

    Akıl*iman sentezi zafiyetinin sembolü olan TC CHP zihniyetinin hakim olduğu ilk yıllarda, adıyla dahi olsa hasbel kader mevcut olan “Halifelik” ortadan kaldırılacağına, müslüman aleminin temsilcileri bir araya getirilip ortak bir mekanizmaya devredilmiş olsaydı çok daha akılkari bir tercih olmuş olmaz mıydı? Bu şekilde, tüm ortadoğu ve dünya müslümanlarının sorumluluğuna bırakılıp müslümanların sorunlarına yardımcı olmasına ve gerektiğinde birlikte hareket etmesine vesile edilebilirdi. Hatta, Allah vergisi dünya kadar petrol kaynaklarından bir fon oluşturarak bilim-teknoloji alanında gelişmeye muazzam bir sermaye teşkil edebilirdi. Ancak, bütün bunları görebilmek “Akıl*İman Sentezi” gerektirir(di)!…

    -Arkadan vuranlar, olsa olsa materyalist marka araplardır, anadan doğma müslüman olmuş olsalar da farketmez..

  2. mesaj mı ne mesajı?
    ‘ABD’nin geleneksel ‘iki devletli eşit ve Kudüs’ü aralarında paylaşan çözüm projesi’ masadan kalktı.’
    filistinliler mi? o kim? hani nerdeler? olmuş.
    ‘İsrail kendi vatandaşları olan Filistinlileri siyasi sistemin dışına atmak için çaba gösteriyor ve arkasındaki güçlü destekle bunu da başarabilir.’
    iş bitmiş yapı paydos!
    ‘Kendimize bu yolda çeki düzen vermeli ve ileri laflar etmeyi daha iyi günlere bırakmalıyız.’
    hııı!
    fıratın doğusun da bayaa iranın yolunu kesmişler mi ne?
    suriye ile de komşular düşman iken!
    vay vay vay! öyle miy miş?
    tüh tüh tüh!
    istediğin gibi at oynat artık mı demişler?
    vay gavurun dölü! vay..

  3. Adın ne mülayim sert olsan ne yazar.burnumuzun dibindeki adalar yunan ordusu tarafından silah ve asker doldurulmuş gıkımız çıkmıyor.
    Sn.çavuşoğlu bir ultimatomda yunan hükümetine verin.yoksa onlarında seçim zamanı gelince türkiye aleyhteki beyanlarınımı bekliyorsunuz.

  4. Merhaba sayın Koru!
    Yani siz, şimdi, Ak Parti iktidarının, İsrail aleyline konuşup, israil lehine çalıştığını mı söylemek istiyorsunuz?

  5. İsrail’deki seçimlere 3 hafta kala T.C. Dışişleri Bakanı’nın böyle bir tivit atması, İsrailde iktidardaki partiyi desteklemek anlamına gelir. Benzeri örneklerini de 16 Nisan 2017 Anayasa Referandumu öncesinde yaşamıştık. Almanya ve Hollanda başta olmak üzere AB ülkeleri ile yaşatılan bilinçli gerginlikler Evet oylarının az farkla kazanmasına yol açmıştı.

    Davutoğlu döneminde savaş uçakları düşürülerek Rusya ile aramız açılmış, İsrail ile de uzlaşmaz bir politika izleniyordu. Davutoğlu ‘onurlu yalnızlık’ gibi ucube bir dış politika izliyordu ve ekonomi batışa geçmişti. Davutoğlu gönderilip yerine Yıldırım getirildi, Rusya ve İsrail ile ilişkiler düzeltildi.

    Erdoğan da Davutoğlu da bana göre dinci politikacılardır. Aralarındaki fark Davutoğlu dürüst fakat akılcı olmayan politikalar izlerken Erdoğan’ın işler kötüye gittiğinde iman-dava v.b. bakmayıp fırsatçılığa kaymasıdır. Fakat dış politikada fırsatçılık dar alanda paslaşmada geçerlidir, maçın sonucunu belirlemez. Nihayetinde Erdoğan’ın dinci ve Yahudi düşmanı olduğunu İsrail biliyor ve onu bir güzel kullanıyor. Nitekim 28 Haziran 2016 Türkiye-İsrail anlaşması ile Türkiye İsrail’in isteklerini kabul etmiştir. Türkiye ve İsrail arasındaki ticari ilişkiler devam etmektedir. Mevlut Çavuşoğlu’nun tiviti kendi seçmeninin gazını almaktan ve İsrailli gizli dostlarını seçimde desteklemekten başka bir şey değildir.

    Mekke’de şeytan taşlamak için atılan taşların toplanması, temizlenmesi ve paketlenmesi işinin ihalesini bir İngiliz firması kazanmış. Dincilik işte böyle bir şey. İsrail’i tivitle taşla sonra ticari ilişkilere her türlüsüyle devam et. Aslında ne yapalım hayatın gerçekleri böyle deseler fazla bir şey demeyeceğim. Fakat bu ticari/çıkar ilişkilerinde dinimizi teminat senedi gibi kullanmalarını kabullenmek mümkün değil.

  6. Bir İsrail devlet başkanınına Kur’an da İsrail devletinin yok olacağıyla ilgili işaretlerin olduğuna dair sorular sorulduğunda “Şu an korkulacak bir durumun olmadığını!Ne zaman Kur’anın vasfettiği müslümanlar ile karşılaşırsak bu konuyu düşünebileceklerini beyan etti. Eskiler ayinesidir kişinin işi lafa bakılmaz demiş .Bu tür konularda ihlâslı olanlar kazanacaktır. Fakat şuan gözüken hiçbir müslüman ülkenin bu konuda yetersiz kaldığı, bütün müslüman ülkelerin bu konuda aciz kaldıklarını üzülerek beyan etmekteyiz. Özellikle G7 zirvesine çağrılan mollalardan muteşşekkil ,tek amacı şia idolojisini yaymak olan İran devleti buna dahil. Görüntüde müslümanların hamisi gibi duran İran ,Rusya ile işbirliği içinde olup ,bildim bileli 40 yıldır Amerika ile savaşacağını iddia ederek gerilim üretmekte,bu gerilim sonucunda Müslüman ülkeleri Amerika’nın kucağına atmaktadır .Zaten askeri gücü ve sanayisi olmıyan müslüman ülkeler ya Amerika yada Rusya ile ittifak yapmaktadır. Fakat çok ilginçtir bu iki ülke konu İsrail’in güvenliği olduğunda hemen bir araya gelmekte; İsrail devleti Rusya ile ilişkilerini gayet iyi konumda devam ettirmektedir. Ben bir şey konusunda Rahmetli Süleyman Demirel’e haksızlık yaptığımızın farkına vardım. İslam İşbirliği Teşkilatını verimli kullanmadığını sanıyorduk. Allah’tan onu bu konularda en çok eleştirenlerin ,iktidarları döneminde bu konuda çaresiz kaldıklarını üzülerek müşahade etmekteyiz. Çözüm nedir

    1. Filistinlilere gaz verme yerine gerçek reel durumlarının farkında olmalarını sağlamalıyız.Doktorun hastaya hastalığını söyleyip uyması gereken kuralları söylemesi gibi..
    2. Filistinlilere para göndermeyi bırakıp eğitim ve sanayi alanlarında ilerlemelerini sağlamalıyız .
    3. Uluslarlar arası medyayı kullanarak anti seminizm yapmadan siyonist işgali anlatılmalı,evrensel insak hakları beyannamesi çerçevesinde İşgalci İsrail devletlerinin yaptığı anlatılmalıdır.
    4 .İsrail halkıyla sıcak ilişkiler kurulmalı onları düşman olarak görmediğimizi fakat işgalci ve zalim İsrail politikaları hedef aldığımızı beyan etmeliyiz.
    5. İsrail devletinin bugün kurulmasında ve varlığını devam ettirmesi de bir hakikat danesinin olduğunu müslümanlar farketmeliler.Dacakarında samimi oldukları (kendilerince) kabul edilmeli,Tevratın emirlerini yerine getirmede müslümanların Kur’an emrini yerine getirmede davrandığı dan daha hassas davrandıklarını kabul etmemiz gerekir Bir daha söylüyorum Allah kullarına isimlerine göre değil sıfat ve vasıflarına göre davranır.
    6. Müminler ancak ve ancak kardeştir. Fakat gelin görün ki Filistin halkı bir birini yemektedir. Tek vücut değildir. Çeşitli gurublara bölünmüştür.
    7. Maalesef müslüman ülkeler Filistin halkının hak ve özgürlüklerini savunurken kendi ulkerindeki vatandaşlarını İsraildeki Filistin vatandaşı konumuna suruklemekte (Arap baharıyla birlikte) vatandaşlarına terörist muamelesi yapmaktadır. Buda dışarıya karşı inandırıcıliklarını sarsmaktadir.
    8.Müslüman Ülker’in çoğunun siyasetinde maalesef güçlü ülkelerin yönlendirmesi olduğunu kabul etmeli,onlarında İsrail ‘in sevdalısı oldukları hiç bir zaman akıldan uzak tutulmamalıdır. Çunku bu ülkeler ürettikleri silahları en kolay Müslüman Ülker’e satmaktadırlar
    9. İsrail’in en çok çekindiğı ülkekerden birinin bir zamanlar Suriye devleti olduğunu kabul etmeliyiz. Fakat 6 ayda demokrasi getirmediği için tarumar edildi. Sanki 100 yıldır demokrasiye geçenler çok demokratta ….
    10.Öncelikle şunu kabul edelim bütün müslüman ülkelerın halkları ve yöneticileri en az bizim kadar Filistin halkını ve devletini sevdiğini kabul etmeliyiz. Biz daha çok seviyoruz biz daha samimiyiz gibi laflar etmemeliyiz. (Çünkü kıskançlığı intac ettirmektedir.
    11. Filistinliler kesinlikle sıcak savaş taktikleri,intihar bombacısı gibi eylemlemler yapmamalılar. Pasif direniş günümüz medeni dünyasında(artık ne kadar medeni ise) daha kabul görür hak arama yöntemi gibi gözükmektedir.
    12. Dahilde ne kadar kavgalı görüntüde olsada müslüman liderler bu konu çerçevesinde bir araya gelip Mısır, Suriye,Sudiarabistan,İran devlet başkanları muhakkak bir araya gelmelidirler.
    13. Olayın bir kaderi boyutunun da olduğunu kabul etmeliyiz. Ataları acaba toprak satarken yada para karşılığı vatandaşlık verirken bugunleri hesaplamışlarmıdır.
    14. Hz Musa kime karşı savaşmış Firavuna karşı.Bu bölge madem Hz Musa (a.s) Ruhaniyeti üzere ,kim Firavunlarını (maddi ve manevi) yenerse bu işin galibi olacaktır.Vessellam ….

  7. Osmanlı’yı her cephede arkadan vuran, hala vurmaya devam eden Suudi, Filistin ve Suriye sevdasını anlayan biri anlatabilir mi acaba? Türkiye’nin uluslararası her sorununda (Ermeni, Pkk, Kıbrıs vs) destek bir yana köstek olan bu aşağılık insanlara niçin tahammül ediyoruz?

  8. Küresel kriz başlayınca, birden Arap Baharı başladı. Böyle hazan görmedik.Küresel krizin sebep ve sorumlularını “cambaza bak” filmi ile perdeleme senaryosu sahneye konuldu. Bu senaryoda bize de rol verildi : Mavi Marmara.
    Türkiye’nin Filistin ve İsrail’den yaptığı ithalattan aldığı gümrük vergisi sıfır (0).Ne kadar da adiliz. İkisine de aynı gümrük tarifesi uyguluyoruz.Yıllık İsrail’den 5 milyar dolarlık, Filistin’den 200 bin dolarlık ithalat yapıyoruz.Filistin Türkiye’ye ne ihraç edebilir? Bu rakamın da gümrük vergi tarifesi ile aynı olduğunu,soran/sorgulayan olursa bildirebilmek için bu kalemin naylon olduğunu düşünüyorum.
    Sömürmedik bir şey mi bıraktılar? Ancak Filistin’in suyunu çıkardılar.

  9. Hani biz 21 Ara 1917de Kudus ile ilgili, BMde buyuk bir zafer kazanmistik, ne oldu bu zafere, keçilermi yedi?

  10. Sayın Koru ,
    Tribünlere konuşma ile gerçek farklı. Israil ile Türkiye nin ticaret hacmi son on yılda 10 kat arttı. Denizcilik şirketlerimize ait gemiler Hayfa limanlarında beklemeden mal indirip bindiriyor. Inşaat şirketlerimiz Tel aviv de rezidans yapıyor. Bana gelen malzeme alım talebini reddettim. İşgal edilmiş alanlarda yapılacak insaatlarda kullanılacağı gerekçesiyle. Samimiyet ve akılcılık! Bilemiyorum.

  11. Doğrusu İsrail’e açıkgözlülüklerinden ve Filistinlilere zaman zaman ettiği zulm mahiyetindeki muamelesinden ötürü sinirleniyoruz. Ancak, rasyonel olarak düşünülecek olursa bizim “Filistin davasını savunmaktan asla vazgeçmeyeceğiz” şeklinde tavrımız (ultimaton değil belki inadım inad türü bir inad olsa da) Filistinlilere ne kadar yardımcı oluyor, şüpheli! Madalyonun bir yüzü olarak “canım biz de bu konuda kendi kendimize çalıp oynamayalım mı, buna hakkımız yok mu?” diyenler olabilir. Kendi çöplüğümüzde ne kadar horozlansak da Dünya mevkiinde ne kadar kaale alındığımız zaten şüpheli. Tavrın mahiyetiyle Dünyada pek ilgilenen olmasa da bu hükümet dindarlığı ile ilişkili olarak bu tavrı koyuyor.

    İşin içinde dindarlık olunca konunun merkezi Kuran’ı titizlikle incelememek hata (vahiylerden oluşan daha güvenilir bir kaynak mı var?). Konunun siyasi yanı da ağır bastığı için başka birçok şeyleri Kuran’da incelerken bu konuya şahsen pek giremedim. Bu sayfalarda Sn Karagülle vesile oldukça bu konuda da bir şeyler yazdı durdu (büyük ihtimal yine yazacaktır). Bazı yazdıkları genel bilgilerime (Arz-ı Mev’ud vs) ters gelmedi değil. Ancak derinlemesine bilgi sahibi olmadığım için şüpheyle duraksamaya da sebep oldu denebilir. İşin aslı objektif olarak nedir? Dinler tarihinde alim denebilecek bir akademisyen grubu yok mu?

    Üç din için kutsallığı olan bu mekanlar medeni olarak paylaşılamaz mı? Türkiye bu konuda Kuran’daki gerçekler ne ise ona göre tavır alamaz mı? Sn FKT’ye sorsak “İsrail’in güvenliğidir aslonan” der başka pek bir şey demez. Sanki, İsrail, güvenliği konusunda Araplara ve hatta İran’a teknik-silah gücü olarak karşı aciz bir ülkeymiş gibi. Mısır ve bilumum ilgili Arap ligi ülkeleri savaşa girip tarihi net bir yenilgiye uğramadı mı? İsrail o günlerden çok daha güçlü, Araplar ise tam aksine çok daha güçsüzleşmedi mi? Bu durumda İsrail’in güvenliği çok komik bir tez olarak kalmıyor mu?

    Yarın öbür gün, ABD flistinlileri para ile, iş imkanı yaratarak satın alma konusunda başarılı olduğunda Türkiye’nin tavrının iyot gibi sırıtma ihtimali yok mu? Ve yine aynı soru: gerçek neyse, Türkye İsrail ile Filistinlilere arap alemimde aracı olamaz mı? Bakalım Sn Karagülle Fehmi beyin bu yazısı üzerine nasıl bir yorum yapacak, eski toprak?!

    • FKT hiçbir zaman “İsrail’in güvenliğidir aslolan” demedi. Ancak şunu dedi : “Ortadoğuda İsrail’in güvenliğini dikkate almayan hiçbir politika başarılı olamaz”. Sizin Akıl*İman sentezi bu ikisi arasındaki farkı anlamaktan aciz mi, yoksa bu sentezin İman kısmının ölçüsü bazen fazla mı kaçıyor ?

      • Fark varsa daha iyi anlaşılsın o zaman:… Uygulanacak politikalarda asıl önemli olan “(aslolan) İsrail’in güvenliğidir” ile bunun önemini “..dikkate almayan hiçbir politika başarılı olamaz” arasında pratik olarak bir fark var mı? Yoksa siz bu iş önemli değilmidir mi demek istemiştiniz? (Bu konuda uygulanacak olan, başarılı olunması istenen neticede politika değil mi?). Ayrıca, iman kısmının ölçüsü fazlaysa bu Kuran’a dayanıyor (Elhamdülillah!).

  12. Israilli siyasetçileri, çene ile icraat yapmadiklari gibi hiç bir ırkıde şeytanlaştirmiyorlar.
    Onlar zekaları ile Dünya ekonomisini dizaın ederlerken, kimselere meydan okumadan dünyayaya hükün ediyorlar.
    İsrail vatandaşları bazi Arap ülkeleri hariç her ülkeye elıni sallayarak giriyorlar.

    Ya bizimkiler? Erdoğan günde en az 3 kez dünyayı tehdit ediyor ve meydan okuyor.
    Asiyor kesiyor büyük Devlet olduğumuzu herkese dili ile gösteriyor.
    Onlar konuş tukça TL dibe vuruyor.

    Herkes laik olduğu gibi yönetiliyor.
    Hodakların rol model olduğu bir ülke olduk.

    Aslinda bizim siyasetçiler Yahudi vatandaşlardan kendilerine birer siyası danişman ve ekonomi danışmanı alsalar,Türkye iki yilda köşelik olur.

    • Bu nurdan hanım molla Kasım, İrfan kulyutmaz, seyyahı fakir evliya çelebi, Taha Kıvanç gibi bir DURUM herhalde. Yazım şekli onları andırıyor ve uyarılara rağmen değişmiyor. Çok güzel ve naif. Okumaktan zevk alıyor ve bu kadar sağlam yorumlar bu imlayla yazan birinden çıkmış olamaz diyorum ?

      • “Bu nurdan hanım”! Hiç birisi değil…..
        Bizim “akkıllı” her gün değiştırlen türkçemızi…..gavurun akkılı telefonu hızına yetışemedıği için….. bin kez düzeltsende gönderırken o bildiğini okuyor… istediği gibi kelimeleride, harfleride, adi üstünde “AKKILLI” ya kendi bildiği gibi düzeltiyor.?

        • Bir ilave: siz Hodak! Kelimesini manasını biliyormusunuz?
          Benim yorumumun ana fikri işte o kelimenin geçtiği satır.

Yoruma kapalı.