Yeni bir parti kurmak gibi zorlu bir iş için kolları sıvamış Ali Babacan dün akşam Habertürk ekranlarındaydı. ‘Teke Tek’ programında Fatih Altaylı’nın konuğu olarak. İki saat süren programın bayağı büyük bölümü reklamsız verildi; içinde peşin kabulcülerden en aşırı kuşkuculara kadar değişik insanlar bulunan kalabalık bir ortamdaydık ve herkes gözünü kırpmadan söylenenlere kulak verdi.
Program bittiğinde aklımda yalnızca tek bir soru vardı: Acaba ülkemiz Ali Babacan üslubunda bir siyaset adamına ve onunla el ele veren kadrosunun izleyeceği çözüm odaklı bir siyasete hazır mı?
Bizde siyasi hayat içerisinde yer alanlar biraz şamatacı oluyorlar; bunun sebebi de, milletin şamatadan hoşlandığı inancı. Yalnız yüksek perdeden ses çıkartılmıyor, anlatılanlar da çoğu kez kimseye yararı dokunmayacak hafif şeyler. Ciddi konulara girmeleri gerektiğinde ise imdada hamaset yetişiyor. Belli kalıplar kullanılarak gün kurtarılıyor.
Sonuç: Sorunlar dağ gibi yığılıyor…
Tek bir parti ve tek bir siyasi kişilikten söz etmiyorum; içinde buluşanların eğilimi farklı da olsa hemen her parti ve temsilcisi durumunda olanlar birbirine çok benzer bir üslupla karşımıza çıkıyorlar.
Çoğu kez, en doğru konulara değinirlerken bile, siyasetçileri dinlerken, onlara karşı beslediğim kuşkudan kurtulamıyorum. Zaten, kamuoyu yoklamalarında mesleklere güven sıralamasında ‘politikacılar’ en aşağılarda yer alıyor.
Ali Babacan dün akşam ekrana farklı bir üslubu taşıdı. ‘Üslup’ derken konuşması sırasında tercih ettiği sözcükler ve onları cümle içerisinde kullanma biçiminden söz etmiyorum. Konuları ele alış tarzı, yeni kurulacak bir partinin liderliğini üstleneceği bilinmesine rağmen ısrarla ‘ortak akıl’ ile hareket edeceklerini vurgulaması, ‘Ben’ yerine ‘Biz’ demeyi tercih etmesi, her soruyu ciddiyetle cevaplaması yeni bir üslup.
Yeni partide yeni olan
Zaten partinin kuruluş tarzı olarak seçilen en geniş mutabakat arayışı da o üslubun bir parçası. Parti tüzüğünü Avrupa Konseyi’nin Venedik Komisyonu tarafından demokratik ilkeler olarak belirlenmiş esaslara dayandırma ihtiyacı, parti programını herbiri konusunun uzmanı kişilerin katılımıyla toplanan 24 ayrı komisyonu çalıştırarak belirleme yolunu seçmeleri, nicedir hep tepeden aşağıya oluşan siyasi emir-komuta zincirini olması gerektiği gibi aşağıdan-yukarıya doğru yeniden tanzim etme çabaları hep birer yenilik.
Siyaset uzun süredir “Büyüklere masallar” tatsızlığında sürdürülüyor ülkemizde. Bunun alıcısının fazla olduğu inancıyla, kürsüye her çıkan kendi masalını geçerli sayılan siyaset diline çevirerek kitleler önünde anlatıyor. Ara ara ‘kumpas’ adı verilen aldatmacalar da sergileniyor milletin önünde.
Bütün bunların ülkeyi getirdiği nokta ise hiç de iç açıcı değil.
Ali Babacan iki saat süren program maratonunda kimseyi suçlamadan ülkenin temel meselelerini teker teker ele aldı ve pek çoğumuzun hissettiği ancak tam künhüne varamadığı yönlerini de irdeleyerek umutsuzluk zincirini kırmaya çalıştı.
“Sıkıntılar var, sorunların farkındayız, hepsinin üstesinden elbirliğiyle gelebilir, çözüme odaklı bir yolculukla umutlarımızı yeniden tazeleyebiliriz” mesajı çok açıktı.
Türkiye bugün dünyanın başka ülkelerinde de yaygınlaşan popülist yaklaşımların ilk filiz verdiği ülke görünümünde. Bir tür deney kabı gibiyiz. Bizde işe yaradığı görülen uygulamalar uzak diyarlara da taşınıyor. Bu anlamda ‘örnek ülke’ konumundayız.
Oysa 2002’de başlayan ve on yıl kadar süren dönemde Türkiye başka anlamda ‘örnek ülke’ olarak görülebiliyordu. Halkının büyük bölümü Müslüman olan bir ülkede, halkıyla aynı değerleri birebir paylaşan bir siyasi ekibin yönetiminde, insan hakları, hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı, denge ve denetleme mekanizmaları, şeffaflık ve hesap verilebilirlik gibi temel değerleri önemseyen demokratik bir ülke olarak…
Son yıllarda çoğunu unuttuğumuz temel ilke ve değerler bunlar ve onları yeni bir partiye vücut vermek için yola çıkan bir siyaset adamının ağzından günümüzde yeniden duymak önemliydi.
Yanlışlıklarda değil doğrularda ‘örnek’ olabilmek önemli çünkü.
Yeniden olabilir mi gerçekten?
Bunun mümkün olduğunu Ali Babacan’ın “Bunlar bir ara bizde yapılabildi” cümlesi hatırlattı; aynı cümle yeniden aynı değerlerin kabulüyle geçmişte olanın günümüzde bir kez daha tekrarlanabileceğini de düşündürdü. O değerlerde ısrarcı olunduğunda ekonominin de yolunda gittiği, ABD’nin ve Avrupa ülkelerinin içine düştüğü 2008 ekonomik krizinin bize dokunmadan geçtiği, bugünün ekonomik sıkıntılarının ise kötü yönetişimden kaynaklandığı gözümün önünde canlanıverdi.
Ali Babacan “Yeniden olabilir” diyor.
Etrafa bakıyorum ve bu umuda her zamandan daha fazla muhtaç olduğumuzu iliklerime kadar hissediyorum. Hep kendime sorduğum “Neden?” sorusunun cevabını da dün akşamki programı izlerken almış bulunuyorum.
Şimdi zihnimde en başta paylaştığım o soru var: Acaba ülkemiz Ali Babacan üslubunda bir siyaset adamına ve onunla el ele veren kadrosunun izleyeceği çözüm odaklı bir siyasete hazır mı?
Göreceğiz.
ΩΩΩΩ
Post 28 şubat bitiyor. Almanya’da nazi donemini görmüş kuşak fenomeni vardı. Bizde de 28 şubatı yaşamış kuşak olgusu var. O bir kavga dönemiydi. Kavgada bagirmak, susturmak, demogoji, trubunleri coşturmak esastır. İçerik sadece kavgada mermidir. 28 subatta yetişkin olarak olayları yaşayanlar, sonra post28 şubat devresinde politikacı ve secmen olarak onun etkisini devam ettirdi.
Gelinen noktada taraflar çok değişti. Birbirine karıştı. Çok farklı ittifaklar gelişti. 28 şubatı olaylarin dışında bir çocuk olarak yaşamış veya sonra doğmuş olanların hatırı sayılır bir yekun tuttuğu devreye girdik. 80-90 kuşağı da bu kavgalardan bıktı.
Özellikle 2012 sonrası her olayı ideolojik paketlerin arkasına saklama girişimleri migde bulantısı etkisi yapmaya başladı artık.
Istanbul secimi ikinci turunda bunu yaşadık.
Yeni dönemin seçmeninin ne istediğini ne istemediğini dikkate alarak, kavgadan, gerilimden, ideolojik ambalaajdan kaçınıp, gerçek problemler ve ihtiyaçlara yogunlasarak imamoglu ikinci turu açık farkla aldı.
Yeni seçmen
Yeni devir
Gürültüyü sevmiyor.
Dünyada trumpgiller trendi gelişiyor gibi. Ama turkiye bu trendden nefret ediyor.
Aslına bakarsanız Türkiye tam da babacan tarzı, icraat odaklı, gürültüsüz ve efektiv elektropolitiker istiyor. Ama bunu daha önce bir başkasında buldu. Önümüzdeki seçim için babacan fazla sessiz. Post28subat ekolonun gürültücu ekibiyle baş edebilecek bir ara politikacı tipi önümüz seçiminin favorisi. Babacan o ara ekipe karşı daha şanslı olabilir.
Demek istediğimi sn fehmi koru benim anlatma kabiliyetimden daha iyi anlar.
Dindarlığı tanımlayabilmek için önce dini tanımlamak gerekir. Bunun için dinle bir işi olmayan deist veya ateist bilim adamlarının yapacağı bir tanım doğal olarak ikna edici olmayacaktır. O nedenle din tanımı hakkında, ülkemizin yetiştirdiği en büyük fizik alimlerinden ve dindar kişiliğiyle bilinen (merhum) Prof. Ahmet Yüksel Özemre’ye kulak verelim.
“Otuzu aşkın farklı anlamı bulunan ve tezâhürleri açısından da büyük çeşitlilik arz eden din olgusunun şimdiye kadar herkesi memnûn eden, efrâdını câmî ve ağyârına mânî tam ve eksiksiz, açık ve de seçik yâni bilimsel tanımı verilebilmiş değildir. Yapılabilen, ancak, ne türden tezâhürlerin (belirtilerin) dinî tezâhürler olarak tescil edilmeleri gerektiğinin asgarî şartlarının tesbitidir.
Buna göre, otantik sayılabilecek bir dinden söz edebilmek için, en azından:
1. İnsanların derûnlarında kendisine karşı bağlılık ve saygı duymaları gereken ve kâbına asla varılamayacağına, ona benzer ya da eş olunamayacağına inanılan bir (ya da birkaç) Varlık mevcûd olması,
2. Bu bağlılık ve saygının da bir çeşit ritüel aracılığıyla izhâr edilmesi, ve kalıcı ve sürekli bir biçimde açığa vurulması,
3. Söz konusu saygıdan ve ritüellerden sapmaların ise: a) yasak (harâm, ya da tabu) olması, ve b) cezâlandırılması
gerekir.
Bu şartlar din sosyolojisi açısından en ilkel din türünü karakterize eden şartlardır. Câhiliyye dönemindeki arapların Lât ve Uzzâ gibi putlara karşı tutumları da işte bu anlamda ilkel bir dinî tezâhürdü. Onlar da bu putların temsil ettiği tanrılara, kendilerine saygıyla bağlı olunması gereken varlıklar olarak îmân ediyorlar; onlara olan saygılarını zaman zaman yiyecekler sunmak, bunların muhâfaza edildikleri binâyı (Kâbe’yi) çırılçıplak, bağırarak ve el çırparak tavaf etmek sûretiyle gösteriyorlardı.
Bir toplumda dinî tezâhürler iyice yerleşmeğe ve din de kollektif bir kurum olarak anlaşılmağa başladıktan sonra, zaman içinde doğal olarak, temeldeki doktrinden de ritüellerden de farklı uygulamalar ortaya çıkabilmektedir. Bu sapmaların yüksek düzeydeki dinlerde (semavi dinler) daha çeşitli biçimlerde ortaya çıktığı ve hattâ bâzen dinin yerine geçtiği dahî görülmektedir. Yâni din, doktrin açısından sâfiyetini koruyabilirken, uygulamalar (diyânet) açısından pekçok sapmanın zuhur etmesi ve bu sapmaların da dinin bir parçasıymış gibi algılanmaları ya da zorunda bırakılması (icbâr edilmeleri) mümkündür.”
Allah’tan umut kesilmez ben bu ülkeden hala umutluyum. AKP’ 2002 yılında kuruluş felsefesine ve özelliklerine baktığımda birde 2019 yılında AKP’ nin söylem ve eylemlerine baktığımız zaman ne kadar değiştiğini görünce hayal kırıklığı yaşıyorum.2002 yılında Akp’nin karşısında olan medya bugün bakıyorum nerdeyse şak şakıcısı olmuş acaba hangisi değişti.Bu değişim yıllarca bu memleketin önüne takoz olarak başörtüsü ve laiklik tartışmasını koyarak yıllarca bir ileri iki geri götüren CHP de de değişim olur inşallah yalnız değişim siyasetçilerde olması yetmiyor bu değişim ülkemizde gazetecilik yapan televizyonlarda boy gösteren gazetecilerde de olması gerekir.Gazeteciliği lüks restorantlarda yemek yiyerek siyasetçi patron ilişkisini güzel götürerek gazetecilik yapığını zannedenlerde de olması gerek.Herkesin hakkı adaletli ve özgür bir ülkede yaşamak.
Nurdan abla, dün hamza beyin galiz küfürlerle dolu yorumunu beğenebilmek için avuçlarınızı patlatırcasına çırpınırken nusret bey de kendisini tutamayıp heyecanınıza ortak olmuş ama o yüzden kırılıp dökülen tabakları da siz yokken biz toparlayıp ortalığı süpürdük bu arada… sırt üstü düşüp bayılana kadar ötmeyi bırakamayan denizli horozları gibi çırpına çırpına beğecek ne varmış o küfürnameyi bilemiyorum ama bu kadar şamata ve gürültü ancak kimi kuşların çiftleşme dönemlerinde filan görülür ancak..! Hamzanın yorumlarında bekir beye yaptığı hakaretleri bu derece alkışlamış olmanızı size yakıştıramadım ama öyle olsun, öptüm…
Tam kambersiz düğün olmaz; nerde kaldı bizim ölü evinin yasçısı düğün evinin tefçisi bernar hoca çoktan aramıza teşrif etmiş bile. Daha önceden yiğidim aslanım diye diye sırtlarını sıvazlayarak ortama bıraktığı larva yorumcuların arasından sinsi bir gölge gibi sıvışıp gidişi daha dün gibi… Yine yalnızlık başına vurmadıysa eğer; büyük ihtimal tai masajından yorulduğu bir anda bambu köşkünün terasına –elinde yeni kesilmiş bir hindistan cevizi olduğu halde– mola vermek için çıktığında şöyle sosyal medyaya da bir göz gezdirmek istemiş olsa gerek… biyandan bambu pipetiyle elindeki cevizden kokos sütünü yudumlarken öbür yandan da yeni kurulacak bilmem kaçıncı tabela partisiyle ilgili tahminlerini bizlerle paylaşma lütfunda bulunmuş kendisi. Şimdi sağdan soldan birer ikişer hayranları da dökülür piyasaya; doktorundan tut, bilmem iyi yetişmiş scı lı makaleleri filan da olan bi yığın iyi yetişmiş atom mühendisine, yetmiyormuş gibi sosyal medyada takiplemek istiyoruzcu yaş meyvenin tazesi kimi kenarın dilberleri de işin cabası tabii… kendisinin siyasi tarihimiz ve yakın geleceğimize dair çarpıtmalarla dolu yorumsularına ve kehanetlerine zaten aşinayız ama ardısıra buralarda gaz verip şişirdiği elemanlarla da biz uğraşıyoruz o biraz yorucu oluyor ama ne yaparsın…
Yorumunuz, yazarlık yeteneği bakımından çok başarılı ve eğlendirici doğrusu. Fakat çok uğraşmama rağmen içinde bir fikir göremedim. Tek anladığım Bernar adlı yorumcudan ve onun tutan kehanetlerinden çekindiğiniz.
Bambu köşkümde suç üstü yakalanmış gibi hissettim kendimi. . . Yeni kesilmiş hindistan cevizinden bilmem ne sütümü yudumlarken hafif yollu yüzüm kızardı.
H. Gayret’in bildiğini el oğlu ve el kızından saklamaya çalışmak yersiz. O zaman, itiraf edeyim gitsin bari:
https://youtu.be/O0bkIRoI1zU
Siyasette esas olan yenilenmedir. Şu anda yönetimdeki siyasiler çeyrek asırlık ihtiyar bir kadro. Perinçek herhalde partisiyle birlikte ölecek. Batıda ve demokratik ülkelerde böyle gariplikler yok. ABD’de Başkan en fazla iki defa seçiliyor ve sonrasında kesinlikle siyasette değil, anayasa ile bağlamışlar. İngiltere’de son seçilmiş Başbakan Cameron istifa etti ve ıslık çalarak gitti postundan. Bizdekiler ise Japon tutkalı ile yapışmışlar koltuklarına ve gitmek bilmiyorlar. Bunu da beka diyerek, korku salarak, ve milleti geri zekalı yerine koyarak yapıyorlar. Cesaretli ve güven veren yeni yüzler çıkmadığı için de millet kös kös bunlara oy veriyor. CHP maalesef istenilen kalibrede bir sosyal demokrat parti değil. Parti içinde batı ayarında sosyal demokratlar var ama azınlıktalar. Diğerleri çoğunlukla siyaset esnafı görüntüsü veriyor. Yani eski Türkiye. Bu sebeple millet beklemedeydi. Babancan bir heyecan oluşturdu kesinlikle. Bekleyelim bakalım nasıl bir kadro ve program ortaya çıkacak. Milletimiz bu konuda şaşmaz, doğruyu bulur yerine koyar.
Bir okura; benim oğlum okur, döner döner okur! Çok partili dönemde ortalama 1,5 yılda bir başbakan değiştirmişiz, o da bu akpartili dönemin sayesinde biraz yükseldi. Hangi siyasetçiler gitmek bilmiyormuş sen bi daha düşün en iyisi… ingiltere kraliçesini de değiştirelim; ister misin..?
Gayretkeşe; gitmek istemeyenleri aziz milletimiz görüyor, seçimleri iptal ediyorlar, yeniliyorlar, olmuyor kayyum atıyorlar. Ama değişimin önünde hiç bir şey duramaz. Dünün gömlek değiştirenleri nasıl umut oldularsa bu gençler de eminim mazlum milletimize ümit verecek ve değişimi gösterecekler. Tutucular ve muhafazakarlar ise kaybetmek zorundalar. Bu heryerde böyle. Kraliçe yönetmiyor İngiltere’yi o sadece bir sembol figür ve İngiltere’nin birliğini temsil ediyor. Keşke bizde de öyle bir figür olsa. Bunu komploculara anlatmak ise zor. O yüzden anlatmıyorum.
Dünkü Babacan ın görüşlerini anlattığı programı ilgiyle izledim ve pekçok kere aklıma nedense rahmetli Adnan Menderes geldi.Sanırım yumuşak üslubu ve fiziki benzerliği bana rahmetliyi hatırlattı.Her dakika ülkem için artan ümidim içimi rahatlattı doğrusu.Özellikle bir kadro hareketi olduğunu belirttiği ve kendisini öne çıkarmamaya yönelik çabası,son zamanlarda her partide görmeye alıştığımız lider sultasından uzak olacaklarının vurgusu ,istişare ile alınacak kararlarla yönetilmek istenen bir ülke olabileceğimiz ümidini yeşertti.Sayın Gül destekli Babacan ve ekibinin ülkenin yaşadığı sorunlara çare olabileceğini ve yumuşak üsluplarıyla içinde bulunduğumuz gergin atmosferi yumuşatabileceğini Ümit ediyorum.Özellike,kurullarla alınacak kararlarda daha az hata yapılacağını düşünüyor ve başarılı olacaklarına inanıyorum.Hiç haketmedimiz kadar gergin ve sıkıntılı atmosferden çıkmak için bir umut ışığı gibi gördüm dünkü açıklamaları.Bu arada Cihangir İslam,Ömer Faruk Gergerlioğlu gibi şahsiyetlerinde bu çatı altında yeralmalarını çok isterim.Umut ediyorum ülke için hayırlı olur.
Cemal bey, bahsettiğiniz umut ışığı şahsiyet daha düne kadar o sövüp saydığınız akpartideydi; hoş o zaman da ona sövüp sayıyormuşsunuzdur. Yahu insanda bi parça tutarlılık, omurga diye bir şey olmaz mı arkadaş ya..!
Eskiden AKP vardı, bugün ise AKP=Erdoğan var ve ikisi birbirinden çok farklı.
Ne zaman Fetullah Gülen´le aramiz acilmaya basladi ‘örnek ülke’ olmaktan ciktik .
Babacan´in Basörtüsü gibi artik sorun degil dedigi sorunlar da nedense ‘örnek ülke’ olmaktan ciktigimiz dönemde cözüldü.
Başörtüsünü Devlet Bahçeli çözdü. Getirin mecliste bitirelim diyerek. Çünkü artık herkes bu konuda bir uzlaşmaya varmıştı. Kabul etmişti. Bugün ise hala başörtüsü rantını yemek isteyen eski kafa siyasetçiler var. Dünkü haberlere bakın. Ama başörtüsü düşmanlığının hiç bir kesimde karşılığı yok artık. Geniş toplum kesimleri başörtüsünde bir tehdit de fırsat da görmüyorlar. Normalleştik o konuda.
Bir okur, doğrudur devlet bey daha birçok konuda ülkemizin yolunu açmıştır; lakin başörtüsü düşmanlığının ortadan kalktığını henüz söyleyemiyoruz maalesef… tabii sizin gibiler için yalnızca bir teferruattan ibaret olan tesettürle ilgili eskiden de bi sorununuz yoktu zaten, o yüzden bugüne bakışınızı da anlamak zor değil…
Bahçeli’nin ülkenin önünü açtığı tam bir saçmalık. Bahçeli sadece bir siyasi oportunist, fırsatçı. Düne kadar Cumhurbaşkanına ettiği küfürler gazetelerde duruyor. Şimdi birbirlerine yaptıkları iltifatlar ise sınırsız. Yine bugün Ak Partinin sözcülerinin o koltukları alana kadar Erdoğan’a yaptıkları hakaret ve küfürler gazetelerde çarşaf çarşaf. Siyaset bu kadar ucuz ve omurgasız olmamalı. Erdoğan bir zaman değişimi temsil ediyordu. Etrafındaki Babacan, Davutoğlu, Şimşek gibi dürüst, çalışkan, samimi partililer tasfiye edildi koltuk uğruna. Şimdi ise Perinçekgillerin esiri durumunda. Bu durumdan onu da kurtarmak gerekiyor. Değişim istiyoruz, hemen şimdi. Milleti enayi yerine koymayacak dürüst, genç, cesur siyasetçileri milletimiz dört gözle bekliyor. Gördüklerinde mührü tam ortasına basacaklar. Bu böyle biline.
Not: Tesettür bir insan hakkı. Teferruat diye görmem, her insan hakkı kutsaldır. Tesettürlü veya tesettürsüz her insan benim için kıymetlidir. Tesettürü siyasi malzeme yapmak yerine insan hakkı olarak savunmak gerekir. Tesettürsüzlük gibi. Her gün tesettürlü tesettürsüz bir sürü kadın cinayete kurban gidiyor. Bunu bir sorun olarak görmüyor ama nedense yönetimdekiler. Tam tersine onların hakkını savunan kadınları gazlıyorlar. Sizce samimi ve dürüst mü bu siyasiler?
´´Ali Babacan’ı ekranda izlerken karamsarlığımın yerini umudun aldığını fark ettim…´´
okurken güldüm
Son gülen iyi gülermiş dostum. Gülen deyince tabii terörist Gülen’i kasdetmiyorum 🙂 Onun yatacak yeri yok.
Bir kökten çıkan filiz büyüdü gelişdi meyve verdi daha sonra meyveden kesildi bu daldan bir filiz daha çıkıyor. Çıkan bu filiz neden meyve vermesin ki….
Ahmet bey, o zaman da yeni meyveli ağacı taşlarsınız artık…
Uzunca yorum metnime gelecek muhtemel tepkilerin gerekli ve kaçınılmaz hale getireceğini öngördüğüm kısa bir notu eklemiş olayım.
Baasçılık terimini, Irak, Suriye gibi ülkelerdeki seküler-otokratik baskı rejimlerinden çok daha fazla, bir ZIHNIYET referansı olarak kullanıyorum.
Bu bağlamı içinde, Baasçılık, hamasete varan bir bilim tapınıcılığını, toplumların iyi eğitim almış seküler seçkinlerinin yüceltilmesini ve ülke yönetme ayrıcalığının bunlara verilmesini, dini ve dindarlığı toplumsal gelişmenin önünde engel olduğu ezberciliğinin gerici (ve faşizan) bir ideoloji olarak insanlara empoze edilmesini, kendisine uzak düşünce sahiplerine karşı yoksayıcı, alaycı, şımarık, sık sık içi boş bir tartışma üslubunu, o alaycı (ve eşzamanlı olarak yüzeysel) tartışma uslubu ile önüne gelene ayar verme hırsının önünün alınamayışını, kendi zulmünü meşru ya da bağışlanır gösterebilmek için bin dereden su getirirken, dindarların iktidarlarının yolsuzluk ve zulümünü dini ve dindarları topyekün hiçleştirip mahkum etme uyanıklığını ima ediyor esas olarak.
Aklını Baasçı zihniyete teslim etmişleri, demokratlık, fikir özgürlüğü gibi terimleri kendilerine özgü hamsette bol keseden kullanırken, kendi zihin dünyalarına uzak insanlara karşı takındıkları alaycı, saldırgan, otoriter ve şımarık tavırdan tanıyoruz. . .
Dindarların ve muhafazakarların hatırı sayılır bir kısmının sürdürmekte ısrarcı göründükleri körleşme halinden memnun görünmeleri, Babacan’da ifade kazanan tarz ve dilin toplumda bir karşılığı olmadığı iddiasına geçerlik kazandırmıyor.
Babacan ve Davutoğlu inisiyatiflerinin toplumda karşılığı var. Üstelik, söz konusu karşılık, belki kendilerini bile şaşırtacak kadar yüksek bir düzeyde.
Çok değil, bir buçuk iki yıl içinde Erdoğan ve AK Parti’nin artan hızda eriyişine ve tarih sahnesinden çekilişine, Baasçı CHP’nin etrfında pişirişen seküler-vesayetçi toplum mühendisliğinin çöküşüne tanık olacağız hep birlikte.
2010’dan itibaren, işler, dindar ve Kürt düşmanı, derin-devletçi, seküler vesayetçi güç odaklarının vurucu timi Perinçekçiler ve bilimum ulusalcı-Ergenekoncu bürokratik güç odağı için çok iyi başlamıştı, muhtemelen umduklarının ötesinde iyi gidiyordu.
Toplumun ezici çoğunluğunu teşkil eden dindarlar ve Kürtler, 2000’li yılların başlarında, AK Parti isminde simgesel ifadesini bulan özgürlükçü-halkçı devrimi gerçekleştirdiler ve seçkinci sekülerlerin Baasçı otokratik hegemonyasını sarstılar.
Baasçı otokratik vesayet rejiminin toplumsal bir karşılığı yoktu. Gücünü, başta ordu ve yargı kurumu gelmek üzere, devlet bürokrasisi üzerinde kurmuş olduğu geleneksel egemenliğinden alıyordu. İşbirlikçi İstanbul sermayesi de, bu seküler Baasçı rejimin hiç değişmeden kalan destekçisi idi. Hürriyet ve E. Özkök, bunların medyadaki egemenliğinin simgeleşmiş isimleridir.
Baasçı seküler rejim, onyıllar boyunca, ilkel ve faşizan bir eğitim ve medya düzeni sayesinde, yoz ve salaklaştırıcı bir milliyetçilik ve laiklik zehirini ülkenin -zaten yeterince salak olan- solcularına ve -zaten İslam’dan fazlaca haberdar olmayan- dindar yığınlarına bol bol akıtmış, solculardan dindar ve Kürt düşmanı Kemalist bir cahiller güruhu, dindarlarından da eşzamanlı olarak hem milliyetçi hem de Müslüman olabilen bir şaşkın Müslümanlar okyanusu yaratmıştı.
Böylece, dindarları ve Kürtleri “öteki” olarak itip kakmış, toplumun çok büyük çoğunluğunu kültürel, ekonomik, siyasal alanın dışında tutabilmişti bütün o onyıllar boyunca.
Seküler seçkinlerin rejiminin krize sürüklendiği, inandırıcılığı aşındığı zamanlarda, bunların Kürt mahallesindeki muadili olan A. Öcalan’ın PKK’sı rejimin imdadına yetişmişti her seferinde. PKK terörü kan döktükçe “Kürtlerden gelen bölücülük tehditi” inandırıcılık kazanıyordu. O programlanmış ve üretilmiş tehdit inandırıcılık kazandıkça, ordu vesayetindeki Baasçı rejim vesayetini yeniden üretme olanağına kavuşuyordu.
Beyaz Türk seküler İstanbul sermayesinin sansasyonel propaganda aygıtı gazeteleri ve gazetecileri aracılığı ile topluma “yobazlardan gelen şeriat tehditi” algısı pompalanıyordu. Milli Görüş, ‘şeriatçıların kalesi’ idi. Ellerindeki sopalarla Ankara yollarına düşen Aczmendiler de ‘şeriat tehlikesi’nin ete kemiğe bürünmüş resmi olarak, seküler-milliyetçi eğitim yoluyla salaklaştırılmış yığınlara empoze ediliyordu gazete ve televizyonlarda.
Bir derin devlet tezgahı olan Madımak, başta Refah Partisi gelmek üzere, dindarların hanesine yazılıyor, Alevilerin vesayetçi Baas rejimi ve gerici-faşizan CHP yanında hizalanması sağlanıyordu. Sekülerlerin -Uğur Mumcu gibi- en sevilen simge isimleri ortadan kaldırılıyor, ulusalcısından sosyalistine, Kemalistinden TKP’lisine kadar onbinlerce -salaklaştırılmış- solcu kent meydanlarına akıyor, ceket, parka yakasına iliştirdikeri Uğur Mumcu resimleriyle, avaz avaz, “Mollalar İran’a!” diye bağırtrılıyordu.
Vesayetçi rejim ve derin devlet, kankası Öcalan ve onun -Türk kanı kadar Kürt kanından da beslenen- PKK terörü sayesinde Kürtlerin tümünü PKK ile, Abdi İpekçi, Bahriye Üçok, U. Mumcu, Madımak vb. operasyonlar ile tüm dindarları ‘yobaz şeriatçi” ile eşitliyor, Kürtlerin ve dindarların her tür demokratik talebini bu iki üretilmiş ‘tehdit’ kartını kullanarak eziyordu.
Baasçı rejimin soysuzluğu ve onun çürümüş, yoz devlet aygıtı nihayet artık saklanamaz hale geldi. Seküler seçkinlerin şımarıklığa, buyurganlığa, zulme takla attıran özgüveninin de sayesinde, rejim, tüm siyasal partileri ile çöktü 28 Şubat ertesinde, ve ‘çevre’ (yani HALK, yani DİNDARLAR ve KÜRTLER) AK Parti öncülüğünde merkeze yürüdüler -çok da iyi yaptılar.
Bürokratik devlet aygıtının yenilgiye uğratılmış seküler Baasçı güç odakları, dindar-muhafazakar dünyanın güce doymak bilmeyen iki şahsiyeti sayesinde, karşı-devrimle yeniden iktidara geldiler.
İlkin, o güce doymak bilmez iki isimden birinin -ve onun cemaatinin- defterini dürdüler. Sonra, bunlardan ikincisini rehin aldılar. Her daim vesayetten beslenmiş devletçi-milliyetçi seküler MHP’yi o teslim aldıkları lidere yapıştırdılar D. Perinçekçilerin ulusalcılık tutkalıyla. Bunlar, öclerini çok, ama çok can yakarak aldılar -almaya da devam ediyorlar.
Ama, artık deniz bitmek üzere.
Çünkü, vesayetçilerin kendi karşı-devrimini gerçekleştirmesini mümkün kılan, teslim aldığı ve onun sayesinde dindarları istediği kıvama getirdiği AK Parti’nin bizim bildiğimiz AK Parti olmadığı artık daha çok dindar tarafından görülüyor.
Gözü ve aklı Ahmet Altan düşmanlığıyla kararmış, CHP’yi solcu sanıp güzel günlerin yakında geleceğine inanan gazeteci Ruşen Çakır’ın her fırsatta ‘Erdoğan’ın Krizi’ diye dillendiregeldiği kriz, aslında Erdoğan’dan çok daha fazla, vesayetçi güç odaklarının ve Perinçekçilerin krizi. (Sözde -ve sahte- solun tüm renklerinin birbirlerini yerken üzerinde ittifak kurdukları Ahmet Altan düşmanlığı ve nefreti yersiz ya da nedensiz değil. Ahmet Altan, TARAF ile, doğru taraftardaydı -bunun bedelini ödetiyor vesayetçiliğin zehiriyle filizlenmiş ve serpilip bou atmış gerici-otoriter Türk solcu ve milliyetçileri.)
Erdoğan’ın (bile isteye veya çaresizlikten, sonuç değişmiyor ve fark etmiyor) gölgeleyerek saklı kıldığı vesayetçilerin dindarlara yutturdukları AK Parti, kendilerini tedirginliğe ve korkuya gark eder bir biçimde, geriye dönülmez bir inişte.
Umduklarının ve beklentilerinin aksine, İmamoğlu-M. Yavaş operasyonu tutmayacak, AK Parti hızla oy yitirip nihai sonuna doğru yol alırken, CHP daha önce ne oy alıyor idiyse yine benzer oy oranına takılıp kalacak.
Dindarlar, artık kendileri için bir ayak bağı haline gelen ve kendilerine kaybettiren Cemaat ve Reis’in çakma AK Partisi yükünü taşımayacaklar.
Doğu Perinçekçilerin de, Nedim Şenergillerin ve Barolar Birliği Başkanı Feyzioğlu’nun da mutsuz, tedirgin ve çaresiz olduklarını kestirmek hiç kolay değil -tıpkı H. Gayret gibi.
Soyundukları toplum mühendisliği, Erdoğan şalıyla örttükleri rejimi gizleyemiyor. Başkanlık sistemi dedikleri ve tepesine Erdoğan’ı koydukları rejimleri çökmek üzere.
Ülkemiz insanları, yaşayarak öğreniyor.
Sadece Erdoğan ve Perinçekçileri değil, İmamoğlu ile iktidara doğru yelken açtıklarını düşünen CHP’lileri de hüsran bekliyor.
Dindarlar meydanı bunlara bırakmaz, yakında inisiyatifi yeniden kendi ellerine alırlar -alacaklar da.
Kürtler de, dilerim, meydanı CHP’ye teşne HDP’ye bırakmazlar.
Türkiye siyaseti, beni umutvar kılan alt-üst oluşlara gebe. Çok beklemek gerekmeyecek. Seküler-vesayetçi toplum mühendisliğinin iş görmediğine yeniden tanık olacağız.
Dindar olsaydım, Saadet Partisi’ne, birisi Babacan ekibinin öncülüğünde, diğeri A. Davutoğlu liderliğinde kurulacak partilere sahip çıkardım.
Dindarların değerleriyle, meşvereti esas alan yönetim tarzıyla, adaleti, kul hakkına girmeyi günahların en büyüğü sayan ilkeleri ile, yoksullara ve mazlumlara sahip çıkma duyarlığı ile uzaktan yakından ilgisi olmayan, dindarların değil vesayetçilerin ve Baasçı zihniyetin borusunu öttüren bu ucube başkanlık sistemini dindar olduğunuz için mi, yoksa sistemin başında Erdoğan olduğu için mi savunuyorsunuz?
´´Çok değil, bir buçuk iki yıl içinde Erdoğan ve AK Parti’nin artan hızda eriyişine ve tarih sahnesinden çekilişine, Baasçı CHP’nin etrfında pişirişen seküler-vesayetçi toplum mühendisliğinin çöküşüne tanık olacağız hep birlikte.´´
Buna da sesli güldüm ,devamini da okumadim
Eger Babacan ve Davutoglu basarili olursa CHP´nin destekledigi biri Cumhurbaskani olacak , Babacan ve Davutoglu Partilerini de bunun icin kuruyorlar tek basina iktidar olmak icin degil.
Bu durum yanliz Erdogan vefat ederse degisir
Bana ya da diğer bir F. Koru okuruna ait bir yorum metnine bir başka okurun “güldüm” demesi, ne o yorum metnini değersizleştirir, ne de o yorum metnine değer katar. Bir yorum metninde dile getirilmeye çalışılmış düşünce, tespit ya da öngörülerin geçerliliğini ya da doğruluğunu kuşkulu kılmak, karşı düşüncelerle, tespit ve öngörülerle mümkün -“Vallahi güldüm. . .” demekle değil.
Ancak Erdoğan’ın vefat etmesi halinde değişebileceğini ileri sürdüğünüz “durum”, 2020 yılı içinde MUTLAKA gerçekleşecek ERKEN SEÇİM’le birlikte KÖKTEN değişecek. Babacan ve beraberindeki ekibin kuracağı parti, ülke genelinde pek çoklarının şaşırtıcı bulacağı bir oy oranını yakalarken, Kürt illerinde AK Parti ve HDP’den A. Davutoğlu partisine dikkate değer oy kaymaları yaşanacak. Pek çok kişi, Babacan ve ekibinin kuracakları partinin AK Parti’den daha fazla CHP ve İyi Parti seçmenlerinden oy almış olmasına da şaşıracaklar.
Fanatik Reisçilerle fanatik sekülerlerin ortak paydası, toplumsal-siyasal süreç analizlerinden bihaber bir dünyada, hayatın kendi inanç ve arzuları yönünde aktığı ve öyle akacağı yanılsaması içinde olmaları. Bunların her ikisinin de düşünce üretememelerinin, kısa metin parçacıkları içinde, liderlerine ve partilerine olan sarsılmaz imanlarını birer iddia olarak dile getirmekle yetinip bunu da yorum sanmalarının nedeni bu zaten.
2020 ile başlayacak siyasal süreçte ne Erdoğan ne de CHP belirleyici aktörler olmayacaklar. Erdoğan (ve sadece onun isminden ibaret hale gelmiş partisi) toplumsal hayatın bizatihi kendisince tasfiye olacak. CHP çok açık bir seçim başarısızlığına uğrayıp yine iç kavgaların ve hesaplaşmaların girdabına yuvarlanacak. İyi Parti tarumar olacak.
Erdoğan’ın başkanlık şalının üstünü örttüğü ulusalcı-Ergenekoncu seküler oligarşinin son demlerini yaşıyoruz -ve bu Türkiye için iyi bir şey.
YAKIN TARİHİN ÇOK GÜZEL BİR ÖZETİ OLDU.(ekleyecek bir şey bulmak imkansız)
Yeni bir şey söylemek mümkün değil.
Yalnız çok doğru yapılmış durum tespitleri var burada.
Ülkenin iklimi kalıcı olarak iyi yönde değişmedikçe, iyi yöneticiler ya gelemeyecek yada gelebilenlerden devletin önceden alınan taahhütlerle eski yöneticilerimize kısa sürede dönüşeceklerdir.
Bize yine hüsran günleri düşecektir.
Halk dürüst olmadık ça(çoğunluk) ne dürüst yöneticileri destekler nede bir şekilde dürüst yöneticilere kavuşsak bile, sırtından süvarisini çabuk atan azgın at gibi iktidarda ya kalamaz yada dönüştürülür.
Bakınız mükemmel çizdiğiniz resimde görüldüğü gibi.
BİZ DÜZELMEDİKÇE YÖNETİCİLERİMİZ ASLA DÜZELMEYECEKTİR.
Sn.bernar, mesele koltuk değil sen hala anlamadın mı? Biz erdoğanı milletimize hizmetlerinden dolayı savunuyoruz; dindar mı değil mi diye bi sorun yok yani…
ABD,AB,PKK,FETÖ ve bilumum yılan ve sırtlanın karşsında olan adamı desteklemk şereftir.
Bir Papaz ABD de 20 yıldır ne yapıyoru tek kelime edemeyen tüm fetöşler kılıktan kılığa yorum yapıyor.
O yüzden ne için desteklediğimizi boşuna anlatmayın.ecenbi kucağında olanlar neden ecnebiler onları seviyor onu açıklasınlar.
Serdar beye katılıyorum, mutabıkız.
Faysal İnci!
Atlas global havayolu şirketi, uçuşlarına birsüreliğine ara vermiş.
Faysal inci, bütün arabaların acemi şoförlere verildiğini yazdığım yorumumu hatırlar umarım. THY acemi şoförlerce batırıldı. telekom olayı acemi şoför sendromunun bile ötesinde. 15 milyar dolar yendi.
– Çaykur, yine acemi şoför sendromuna bir diğer örnek.
– Yeni havalanı da acemi şoför sendromunun ötesinde, yeme içmesi bol olan bir iş.
– Aşağıya atlas global ile ilgili haberden bir bölümü alıyorum:
“Özel havayolu şirketlerinden Atlasglobal, 2016 yılından itibaren başlayan ekonomik dalgalanma ve İstanbul Havalimanı’ndaki artan maliyetler nedeniyle bu geceden itibaren uçuşlarını durdurduğunu ve 21 Aralık’a kadar sefer icra edilemeyeceğini açıkladı.”
– aşağıdaki bölüm de şehir hastaneleri ile ilgili ibrahim kahvecinin yazısından alıntıdır.
“AK Parti ve Sayın Erdoğan’ın yönettiği bu anlaşmalar bugün tam hesabı bilinmeyecek devasa bir büyüklüğe ulaştı. Sadece 19 Şehir Hastanesinin Hazine garantisi 94,9 milyar dolara ulaşmış. Oysa bu hastanelerin yapım maliyeti 11,2 milyar dolar.”
– Bunların hepsini topla, sayın eğilmeze bir soruver. senin kavrama yeteneğin yok. sayın eğilmez sana acemi ve kötü niyetli şoför sendromu olan bir ülkenin kalkınmasının mümkün olmadığını söylediği şeyin, senin anladığın şekilde olmadığını izah eder.
2 ayda AKP’den 60 bin kişi istifa etmiş. babacandan beklentim; en az bir 60 bin kişinin daha istifasına vesile olması.
Fehmi bey iyi niyetlisiniz ama tarihin tekerrür etmesi biraz zor görünüyor. Batının islamcı kesimden ağzı çok fena yandı hatta Obama AKP&Erdoğan için ‘hayalkırıklığı’ dedi. Bundan sonra yoğurdu üfleyerek yiyeceklerdir.
Ülkemizde ise durum tam bir denize düşen yılana sarılır hikayesi gibi. Batı diye yola çıkıp ortadoğuya demir atmak özellikle seküler kesim için ciddi bir hayal kırıklığı oldu.
Ayrıca ülkede rejim değişti ve bu devlet&ergenekon desteğiyle yapıldı. Perinçek açık net olarak desteğini belirtiyor ve Erdoğanın tekrar batı ya dönme durumunda indirileceğini söylüyor. Ergenekon amaçlarına ulaşmak için AKP&Erdoğan arkasında ciddi bir mevzi almış görünüyor. Bu kazanımı kolay geri vermeyeceklerdir.
Birde Rusyanın etkisini hafife almamak lazım SSCB yıkıldıktan sonra Türki cumhuriyetlerin başına tek adam yerleştirerek kendine bağladı ve proje başarılı bir şekilde yürüyor. Muhtemelen Türkiye içinde benzer bir projeleri var ve yaptıkları hamlelerden bu görülebiliyor.
Babacangiller için durum 2002 den daha zor ve karmaşık çünkü rakipleri daha hazırlıklı ve bilenmiş olarak onları bekliyor….
Bu durum da hangi babayiğit yeni kurulacak ve halkın teveccühünü kısa sürede elde edecek partiye destek verebilir.
Adamı ham ederler.
Hangi aklı evvel yeni bir partiye üye olabilir.
Güçlü insanların destek vermediği bir parti yaşayabilir mi?
Güçlü (nitelikli varlıklı ve yöneticilik yapmışlar) insanların bu sebeple başına neler geleceğini bilmeyecek kadar cahil olamazlar.(SERBEST FIRKA olayını hatırlamakta fayda var sanırım)
Devletin sahipleri müsaade etmedik çe boşuna heveslenmesin kimse.
süleyman özışık a cevap:ortalama bir chp lin kafası demokrasi için çalışır.daha ileri de olan; hak-hukuk-demokrasi mücadelesi verir.peki,erdoğan ve yandaşlarının kafası nasıl çalışır?süleymen özışık, erdoğan ın yandaşı olduğu için soruma cevap vermez belki.sorumu ben cavaplalayım.erdoğan ve yandaşalrının kafası hep istismarlara,hamasetlere,mafyalık tavırlarına,yolsuzluk,hırsızlık,talan,yalan,komplo,kumpas,adam kayırma,haksızlık,hukuksuzluk,istila ve işgaller gibi bilumum şeytani işlere kafaları çalışır.işte ,bu şeytani işler için mücadele eder.bilmem anlatabildim mi?saygılar.
Ali Babacan nihayet kamuoyunun karşısına 2 saatlik bir TV programı ile çıktı. Bu ilk siyasi söyleşide kendisini başarılı buldum. Zamanla daha fazla açılacak ve siyasi performansı hemen herkesi tatmin edecek düzeye gelecektir.
Bu konularda Fehmi Koru doğal olarak birçok yazı kaleme alacak bizler de yorumlarımız ile katkı sunmaya devam edeceğiz. Şimdilik konuyla ilgili olarak Ali Babacan’ın eğitim kariyerini hatırlamakta fayda var.
– Ali Babacan, TED Ankara Koleji’nden 1985 yılında birincilikle mezun oldu.
– Lisans eğitimini tamamlamak üzere Orta Doğu Teknik Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü’ne giren Ali Babacan, bu bölümden 1989 yılında 4.00 üzerinden 4.00 ortalamayla üniversite birincisi olarak mezun oldu.
– 1990 yılında dünyanın birçok ülkesindeki üstün başarı gösteren öğrencilere verilen Fulbright bursunu kazanarak, Amerika Birleşik Devletleri’ne giden Babacan, 1990-1992 yılları arasında Northwestern University Kellogg School’da işletme dalında yüksek lisans (MBA) yaptı.
Şüphesiz ki iyi bir eğitim her şeyi çözmez, tecrübe de gerekir. Fakat Ali Babacan’ın yeterli tecrübesi de olduğu aşikar.
babacan ın akp den ayrılıp bir parti kurması,akp seçmen tabanındaki umutsuzluğu umuda çeviriyor.erdoğan ve tayfaalrında ise karamsarlık,umutsuzluk ve öfke hakim.erdoğan ın öteden beri korkuğu başına geliyor.demk ki,erdoğan ve tayfalarına; Allah ın verdiği süre ,doldu.saygılar.
Sayın KORU!
Hamasi siyaset ile;
1-Ne yapılmak isteniyor?
2-Hangi yöntemler kullanılıyor?
3-Hangi sonuçlar alınıyor?
4-Hangi toplumlarda işe yarıyor?
Vb soruları cevaplayan yazı dizisi oluşturmanız şu anda ülkemizin “birinci” ihtiyacı
Nasrettin Hoca’ya biri gelip rüyasında Peygamberimizi(SAV) görebilmek için ne yapması gerektiğini sorar.
Hoca da bir avuç tuz yeyip yatmasını söyler.
Adam rüyasında bütün gece boyunca su içer.
Ertesi gün durumu Hoca’ya anlatınca Hoca: “Senin suya ihtiyacın varmış rüyanda su görmüşsün, Peygambere ihtiyacın olsaydı Onu görürdün” demiş.
İhtiyaçlar ikiye ayrılıyor;
1-Gerçek ihtiyaç
2-Yapay ihtiyaç
Şu anda Türkiye’nin;
Gerçek ihtiyacı uzlaşmacı, agresif ve saldırgan olmayan, istişareye ve uzmanlığa önem veren ,doğru düşünüp karar alabilen siyaset anlayışıdır.
Yapay ihtiyacı ise hamasi, saldırgan , bölücü tansiyonu devamlı yükselten daha doğrusu İNSANLARIN DOĞRU DÜŞÜNMESİNİ ENGELLEYEN siyaset anlayışıdır.
Tebrikler. Çok güzel özetlemişsiniz.
Yaşananların vebalinden kimse kurtulamayacak! Onlar deftere yazıldı. Hasızlık hiç yapılmayacaktı. O tren kaçtı! Yaşanan ve yaşatılan zerre haksızlık herkesin imtihanı oldu! Çok tevbe edin Allah mutlaka bağışlamayı sever. Ama kullarının hakkına karışırmı bilmem! Herkesin hükmünü Allah cc verecek!
Size helallık yok! rumuzlu yorumcu Fehmi Koru bir gazetecidir. Her zaman haklının yanında yer almıştır.sırf Zalimlere karşı dik durarak, onları desteklemediği için mesleğinden 6 ay mahrum edilmiştır.
Buda, Koru gibiler için çok uzun bir süre.
Eğer hapislere düşmediyse Demek ki tuzak kuranlardan daha fazla akıllı olduğundan dolayı düşmedi yoksa sizin beklentilerinizi bir sefer yazardı daha sonrada,Ahmet Altanların! roommatei! Olurdu Aslında Fehmi koru’nun bizim üzerimizde o kadar çok hakkı varki bu sitede üç buçuk yıldır bize cepten harcayarak hizmet veriyor Demek ki onun bizlerin üzerinde fazlası ile hakkı var aslında o hakkını helal etmezse Biz cennete giremeyiz.
Esen kalın
Başkasını helaliğine de mi karışır oldunuz!
Bir yakınımızın hastalığı pek çok zamanımızı ve enerjimizi alıyor, siyasete pek neşem kalmıyor. Fehmi bey bugünkü yazısını kışkırtıcı bir soruyla bitirmeseydi muhtemelen bu yorumu da yapmayacaktım.
Sorusunun cevabını bir kaç gündür ülkeyi meşgul eden saraya giden chp_li gundeminde arayabiliriz.
Baykal’ı koltuğundan eden olay için doğru sözcük kumpas mı skandal mı bilmiyorum ama aynı olay birini koltuktan kaldırtırken birini de oturttuğu için olacak adı kumpas kaldı. Kemal bey geçenlerde iç çatışmaların şiddetinden bunalmış olsa gerek chp yi yönetmek ülkeyi yönetmekten daha zor demişti, meali ardından geldi. Küçük, basit önemsiz bir haber ülkenin gündemine oturdu. Olay erdoğan chp yi dizayn etmeye çalışıyor gibi bir kapakla ortaya çıktı ki köpürtülebilsin. Muhalefetin kalesi sayılan baş gazetenin baş gazetecisi yani baş yazarı bütün gazetecilik ilkelerini çiğneyerek kimseye doğruluğunu onaylatma gereği duymadan bir yazı yazdı ve gazete de yine bütün ilkeleri çiğneyip yazıyı yayınladı. Şimdi ne olacak ülkede basının hali konulu yazılacak yazılar için yaşlı deneyimli gazetecinin ve çok satan gazetenin hali üzerinden de konu tartışılmalıdır.
Rahmi bey saraya bir chp li çıktı dedi ve chp nin genel başkanı, sonradan bazı kıvırmalar yapıldı tabii ama resmen evet biliyorum dedi. Oysa bilmiyordu. Konuyu işine gelecek şekilde manipüle ediyordu.
Saraya çıkan chp li muharrem ince imiş ama değilmiş. İnce de chp içinde bir çete olduğunu açıkladı.
Haberi sızdıran kendi yazmayıp başkasına yazdırmaya çalışan bir gazeteci çıktı, haber kaynağı da chp li çıktı, olaylar da bir kumpas hikayesine dönüştü, öyle bir joker kumpas ki herkese uydu. Chp ye kumpas oldu, kemal beye kumpas oldu, inceye kumpas oldu, rahmi turana ve sözcüye özelde basın ve siyasete genel de bütün ülkeye kumpas oldu. Bir bakıyorsun doğruyu yapan yok, herkes yanlış ne varsa tercih etmiş kumpasa çalışmış, Birbirine girmiş birbirini suçlamış. Yorumlayanlar keza, herkes kendi tarafını tutmuş. Deneyimli gazeteci yalan yazmış ama nedense ona kumpas kurulmuş oluyor, gazete basmış muhalefetin lideri sahip çıkmış ona da kumpas kurulmuş oluyor, ince partini suçlamış parti inceyi suçlamış onlara da kumpas kurulmuş oluyor. Bu ülkede aklı başında olup kurulan kumpasları boşa çıkaracak altında kalmayacak biri/birileri yok mu? Hiç aklı başında insanımız yok mu??? Erdoğanın da kolay kandığı bir gerçek, pek çok tecrübemiz var, çok acı tecrübeler, akp lileri kandırmanın da zor olmadığını biliyoruz, ana muhalefetin de hali ortada… ne olacak bu ülkenin hali?
Hasılı kelam, üslub önemli tabii ama ali bey ve ekibi kurulan ve kurulmakta olan ve kurulacak nice kumpaslara karşı ne yapacaklar, çözüm odağına bu işleri alıyorlar mı bence burası önemli. Bu ülkede kumpaslarla uğraşmaktan iş üretmeye geçmenin zorluğu hakkında fikirleri vardır çözümleri nedir, bilmek isterim.
Şimdilik yolları açık olsun diyorum, başarılar diliyorum.
Maalesef işimiz gücümüz eleştirip moral bozmak hiç kimse çözüm üretmek peşinde değil.Kimse Türkiye nin 1/20 si oranında toprağı olan hollandanın nasıl Türkiye nin 10 katı tarım ürünleri ihraç ettiğini sorgulamıyor? Çözüm sunmuyor.Üniversitesinden , ziraat odasına kadar herkes Ülkeye sövüyor. burada yorum yazanların hepsinin bir meslek sahibi olduğunu düşünüyorum .Hangimiz mesleğimizle ilgili yaşantımızda para kazanmak dışında faydalı , yararlı bir fikir ürettik.
Çok basit mesleğimle ilgili bir örnek vereyim. Aynı kapasitedeki aleminyum kablo , bakır kablonun 1/ 3 oranında fiata satılmaktadır.Yıllarca devlet ve özel sektör bakır kablo kullandırdılar. Hiç bir üniversite veya elk.müh odası hesap yapmadı. şimdi ise elektrik idareleri özelleşince tüm imalatlarda aleminyum kablo kullandırmaya başladılar .peki yıllarca neden kullanmadık. Çünkü EMO da üniversitelerde sürekli muhalefet yapıp siyaset pisliği içersinde debelendiler.Asli görevlerini hiç akıllarına getirmediler.
Bugun binlerce köyümuz var ve bilinçsiz tarım yontemleri kullanılmaktadır. Aşırı sulama aşırı gübreleme vs.Yokmu bu ülkede Ziraat Mühendisleri odası . KOyleri işsiz ziraat mühendislerine zimmetleyip maaşlarını koylulere ödetip verimli tarım üretimi yaptırsanlar.
Daha bunun gibi binlerce çözüm ve verimlilik artışı var .Siyaseti bırakıp , moral bozmayı bırakıp çözüm önerelim .
Bravo Ahmet bey! Haklısınız, teklifiniz bir KHK ya bakar, artık o da reise kalmış. (Oda’ların köylere ziraat mühendisi atama yetkisi var mı acaba? Ben bilmiyorum)
“hollandanın nasıl Türkiye nin 10 katı tarım ürünleri ihraç ettiğini sorgulamıyor? Çözüm sunmuyor.Üniversitesinden , ziraat odasına kadar herkes Ülkeye sövüyor.”
bunun asıl muhatabı yetkililerdir. hangi işi yapmaya kalksak rüşvet-bürokrasi-maliyet-kanunlar tarafından engelleniliyor. herkes dilediğini yapabilme özgürlüğü olsa idi bir çok proje gelişirdi. benim fikrim var param yok yapmak için hayatımı vermem lazım böyle olursa çokzor hibeler teşvikleri krediler almak ölüm. zaten normalde kimse alamıyor belli kişiler.
Demokrasi ve evrensel hukuk ülkeleri terörizme karşı zayıflatmaz. Bu korkuyu otoriter yönetimler veya otoriter yönetimleri destekleyen çıkar çevreleri pompalar. Dünya otoriter ülkeler çöplüğü ile dolu. Devlet herkese eşit mesafede bir hukuk ve sistemi kabul ederse kimse bunu kendi çıkarına kullanamaz. Sistem kişinin çıkarlarına izin vermez eğer doğru çalışırsa. Yeniden keşfetmeye gerek yok medeni ülkelerin sistemlerine bakın. Bu örnekleri bilmeden nasıl yaptıklarından habersiz yorum yapmak sadece cehalettir.Amerikanın başkanlık sistemi var. Şimdi azledilecekmi edilmeyecek mi konuşuluyor! Merak ediyorum ABD örnek verilmişti bu sistem için. Bizde böyle bir sistem var mı acaba?
Mesela rumuzlu arkadaşım; otoriter rejim yolda karşından gelse tanır mısın acaba? Abd başkanlık sisteminin meraklıları burda öve öve bitiremiyordunuz; hem de oralarda rot–balans ayarı mı varmış neymiş, tadına doyum olmazmış diye… bizim buralarda fazla oy alanı başkan yapıyorlar kardeşim, kaybedeni değil..! Ruslar bi yenisini seçtirene kadar da o pişmaniye kafalı herifle idare edeceksiniz adamım! Sistemmiş…
Milyonlarca sorun var ve umut giderek tükeniyor! Zaman çok hızlı ilerliyor. Ne insanların ne de ülkenin kaybedecek saniyesi bile yok! Her geçen dakika tükenen bir umut dakikası! Tükenen bir yaşama sevinci! Tükenen psikoloji! İnsanların artık ümit söylemlerine değil icraata ihtiyacı var. 60-70 yıllık ömrün bir dakikası ne kadar değerli hiç düşündümüz mü? Umut tacirleri bu ülkede hep oldu olacak! Bol keseden alıp satan tacirlerin, vaad etmekle mal tükenmez diyenlerin, popülist siyasetin geldiği yer ortada! Seçimlerden önce her türlü vaad her türlü umut seçimden sonra her türlü hakaret her türlü vurdum duymazlık. Ne zamana kadar bir sonraki seçime kadar. Örnek mi: seçimden önce EYT komisyonu seçimden sonra EYT ihanet söylemi. Ben EYT li falan değilim daha binlerce örnek verilebilir.Doların fiyatına bakılabilir? Merkez-hazine-maliye ilişkisine bakılabilir. Tek kullanımlık gelir elde etmeye yönelik çabalara. Koalisyon kötüdür deyip 3 yılda yaşanan devaluasyona bakılabilir. Anayasa kitabının atılma krizinde devaluasyon kaç oldu son 3-5-7 yılda kaç mesela?2000-2001 arası kur 600binden 1.2 milyon liraya çıkıyor. Sadece 2017 den 2019 a çıkan rakam kaç bakan var mı? 3 lira ile başlıyor ve bugün 5.75. Arada gördüğümüz 8 küsurları saymıyoruz!bu 8 lerle kimler zengin oldu bu devletin adaleti heralde birgün bunlarıda ortaya çıkarır! Nerede koalisyona ekonomik krizleri devaluasyonları işsizliği örnek verenler. Bugün işsizlik resmi 5milyon. Resmi olmayan rakam için çevrenize utanmadan bir bakıverin!
Ülkenin bir an önce bir harekete ihtiyacı var! Güneşli güzel günlerde piknik havasında dalgasız denizde kürekler aheste çekilir. Fırtınalı denizde ise bir an önce limana yanaşmak için motorlar tam hız harekete geçirilir. Zaman keyfe keder çay kahve içerek sohbetlerle vakit kaybetme zamanı değil. İnsanlar fabrikanın çalıştığını görürse makineleri çarkları bacadan tüten dumanı görürse çıkacak ürünü düşünür. Bunların olmadığı fabrika boş bir binadan başka birşey değildir aklı çalışanlar için. Siyasetin fabrikası insana dokunmaktır.Uyuyan bir insana seslenerek uyandıramayabilirsiniz ama dokunarak mutlaka uyandırırsınız.Zaman umutsuz insanlara dokunma zamanıdır. Kaç yıl geçmiş. Birşey yapılacaksa hemen yapılır. Geciktirmek bir çözüm değildir. Aksine zamanı kaybetmektir.Siyasette gecikme ülkenin ve topyekün milletin tükenmesi demektir. Sonra ayağa kalkış daha zor olur. Siz harekete geçin ki millette uyansın bu tükenmişlik uykusundan artık! Yapacağınız iş zor ve çetrefilli değil. Evrensel hukukun çalışmasını sağlayın yeter. Gerisi kendiliğinden gelecek zaten.Çok değil 15 maddelik bir Anayasa ve bunun uygulanacağının garantisini vermek bütün sorunları çözer.
keşke biraz daha kısa bir lakap seçseydiniz de hitapda zorlanmasaydık.
– Bizim gibi ülkelerde siyaset, birşeyler başarma açısından, gelişmiş ülkelere göre daha fazla etkiye sahip. Bu bir gerçeklik. Ancak, yine de, siyasetin, toplumu değiştirme, dönüştürme, iyi bir yere getirme konusundaki belirleyiciliği konusunu çok fazla abartmamak gerekiyor.
– Nitekim, kurtuluş savaşı gibi önemli bir olaya ve bu savaşın sonunda ulaşılan muazzam zafere rağmen, toplumsal değişim, istenilen, arzu edilen, olması gereken düzeyin çok çok gerisinde olmuş, bir süre sonra, toplum, asli kodlarına dönmüştür. bir süre sonra da toplum, dönüşüme kaybettiği mevzilerin daha fazlasını kazanarak, siyasetin sağladığı dönüşümün öncesinin bile gerisine gitmiş.
– Mesela, kadınlara seçme ve seçilme hakkı, pekçok avrupa ülkesinden önce bizim ülkemizde, siyaset tarafından, bir hak olarak verilmiş olmasına rağmen, kadınların bugünkü toplumdaki konumu bu duruma iyi bir örnek teşkil edebilir.
– Eğitim konusunda da benzer gelişme yaşanmış. köy enstitüleri gibi (o dönemki türkiyenin aydınlarının büyük bölümü köy enstitülerinden mezundur) o dönem için çok ileri bir eğitim sistemi yıkılmış, bugün odtü, boğaziçi gibi üniversitelerin bile eğitim kalitesinin düştüğü bir türkiye oluşturulmuş.
– Bu nedenle, biz, siyasetin nerde, nasıl bir rol oynayabileceğini ve oynaması gerektiğini iyi belirleyip, siyaset dışında, daha önemli konularda (hukuk gibi, adalet gibi) değerlerin toplumsal yaşamda (esas olan toplumun bu değerleri benimsemesidir mahkemeler sonraki mesele) yer bulması için yapılması gerekenleri yapmaya, toplumdaki gerekli dönüşümü sağlamaya çalışmamız gerekiyor.
– Hukukun üstünlüğünden bihaber olan bir toplumda, hiçbir adalet sistemi adaleti sağlayamaz.
– Ya da başka bir örnek ile anlatmak istersem, hırsızlardan oluşan bir toplumda, hiçbir yargı sistemi adalet dağıtamaz.
– Bizler, toplum olarak bu dönüşümü yapamadığımız sürece de, süpersiyasetçi icat etsek de bir işe yaramayacak. toplum, bu süpersiyasetçinin atacağı iyi adımları, bir süre sonra itina ile yıkacaktır.
– Bu nedenle de, ali babacanın parti kuracak olması, davutoğlunun parti kuracak olması vb. bende çok fazla bir heyecana neden olmuyor.
– bende oluşturduğu en büyük heyecan, akpnin dağılmasında oynayacağı güç ile, kendisini var olan siyasi partilerden hiçbirisine yakın görmeyen insanların akacağı bir kanal olması ve bu kanalın da (yani yeni kurulacak partinin), parlementer sistem, hukukun üstünlüğü, hak, adalet gibi söylemlere sahip olması ve iyibirşeyler yapmak için işbirliğine açık bir görüntü çizmesidir.
Evrensel değerleri de özümsemiş, iyi yetişmiş genç beyin salatası arkadaşım; evrensel hukuk, suratına otursa tanır mısın acaba? Öğrenmek istersen gel fransaya, meydanlar dolu…
Bende de bir umut oldu. Ancak,
Acaba Abd ve diger ulkeler hatta ypg pkk da Babacan kadar iyimser ve samimi davranacaklar mi?
Maalesef etrafimiz demokrasi, hosgoru gibi ortamlari kendi lehine kullanmak isteyen kurtlarla dolu. Cozum surecinde, hendek olylarinda, ozerklik konularinda oldugu gibi.
Boyle tipler varken “insani” yaklasimlar ne kadar faydali olur merak ediyorum.
Sonucta Tayyip Erdogan da boyle baslamisti ama icerideki ve disaridaki gelismeler adami guvenlikci politikalara yoneltti.
Demokrasi ve hukuk devletine sahip çıkmak terörizmi görmezden gelmek demek değildir. Ali Babacan geçmişte Bakan iken “Devletin bir şefkatli eli var bir de cezalandırıcı eli var” mealinde bir söz söylemişti, hatırlatırım.
Sayın yazar “…Zaten, kamuoyu yoklamalarında mesleklere güven sıralamasında ‘politikacılar’ en aşağılarda yer alıyor.”diyor ki muhalefetimizin son günlerdeki haline bakılırsa kendisine katılmamak mümkün değil ama yine de siyaset erbabının güvenilirliği gastecilerinkinden çok daha yüksektir diye düşünüyorum… “Acaba ülkemiz Ali Babacan üslubunda bir siyaset adamına ve onunla el ele veren kadrosunun izleyeceği çözüm odaklı bir siyasete hazır mı?”sorusuna rahatlıkla “feriştahı gelsin!”diye cevap verebiliriz. Duyan da cem uzan gelmiş sanacak..! Biz de isteriz ki memlekette rekabeti bol, seçme şansı ve lüksü sunan bir muhalefet zenginliği olsun… gel gör ki akpartinin yol boyunca çıkarıp/kullanıp attığı kabak lastiklere siyaseten “yeni umutlar” gözüyle bakmak nasıl bir nostalji çeşididir bilemiyorum doğrusu(belki de kıymetli yorumcumuz didem hanımın bi açıklamasını okuruz bu konuda) nihayet yenisi eskisi aynı bu muhalefetin sefaletine bakıp bakıp cumhurittifakımızın değerini daha iyi anlıyoruz… Karnından konuşan, ne dediği belirsiz ve hiç utanıp sıkılmadan dört lafından beşinde yalan söyleyen, imf köpekliği ve mandacılıktan başka hiçbir önerisi bulunmayan, yaşlısı genci yağbeyinli bu siyasetçi eskilerinden bi cacık olmaz..! En fazla iktidarı bir nebze olsun yıpratabilir miyiz ya da türkiyeyi izlediği bağımsız dışpolitikadan geri adım attırabilir miyiz çabalarının bir devamı ve fetö sözcüsü olacak bir particik daha geliyordur… Allah devletbaşkanımızı ve devlet beyi başımızdan eksik etmesin; devletimize milletimize zeval vermesin…
Ali Babacan gibi kariyerli bir şahsiyete “AKP’nin kabak lastiği” demek trolyen bir söylemdir. Tam tersine AKP=Erdoğan arabası yola kabak lastiklerle devam ediyor. Yakında bu lastiklerin fren tutmayıp duvara tosladığını gördüğünüzde nasıl bir tavır alacaksınız çok merak ediyorum. Sahi bu arada S-400’ler hayırlı olsun, Ankara’nın savunmasını garanti altına aldık.
Merhaba,
Fikirlerin özgürce ifade edildiği bu güzel platformu uzun zamandır takip ediyorum. Bugün birbirlerine hakaret eden bazı yorumcuları görünce üzüldüm doğrusu. Ben de bu platformu ülkemizin geleceği adına umut verici olarak görüyordum. Zıt fikirlerin saygı çerçevesinde dile getirilmesi bizim için zenginlik olduğunu düşünenlerdenim. Lütfen bu güzelliği bozmayalım, bari düşünen insanlar olarak diğer yorum sayfalarına örnek olalım.
Siyaset toplumun aynasıdır, siyasetçi toplumun nabzına göre şerbet verir. Hamasi dilin alıcısı çoksa siyasetçi bunu kullanmayı tercih eder. Ancak toplum içten içe çürür ve ülke batma durumuna gelirse bir kurtarıcı beklenir. Ak Partinin kurulması da buna örnek olarak verilebilir. Kuşkusuz “Ali Babacan tarzı siyaset” bu topluma ve hatta dünya’ya ilaç gibi gelecek bir demokratik yönetim tarzı olduğunu düşünenlerdenim, Lakin yakın gelecekte bunun çok alıcısının olmadığı kanısındayım. Başka bir yorumcu arkadaşın da belirttiği gibi Engeller çok fazla, bu engelleri aşmak için geniş bir kadroyla tabana inerek, insana dokunarak, halkın dertlerine çareler sunarak gönül kazanarak, uzun soluklu bir yolculuk sonunda başarıya ulaşılabilir. Haluk Levent’in “ahbab” ekibi gibi gönüllü olarak eğitim, ekonomik gibi çözüm bekleyen konularda özellikle gençlere ve diğer kesimlere yol gösterilebilir, yardım edilebilir.
Kısacası fikirler eylemlere dönüşmedikçe kısır kalır. Bunun için iktidar olmayı beklememek gerekir. Bu toplumun bilinçlenmesi, bilgilenmesi, ilerlemesi harekete geçmek gerekir.
Vesselam
Saygılar
Sayın demirhan, yorum sayfamızla ilgili hassasiyetiniz ve temennilerinize katılsam da ortamı kirleten seviyesiz yorumcularla bekir beyi de aynı kefeye koyuveren ifadeleriniz pek olmamış ama..! Sözde muhalif geçinen zevatın paçalarından akan cehaletiyle bekir beyin efendice paylaşımlarını bir tutmak nasıl bir ideolojik körlük ya da ahmaklıktır bilemiyorum ama kendisinin bu sayfada yayınlanmış tek bir kaba ifadesine bile rastlamış değiliz biz bugüne kadar… zıtlık için karşınızda da eşdeğer bir fikir olması gerekir; hani nerede..?
Evet ulkemiz boyle miymintilara hazir degil. Hic de olmayacaktir. Selamlar
Hitler çok esip gürleyen, iç ve dış hasımlarına hakaret hatta tehdit eden bir siyasetçiydi. O zamanki ABD ve İngiltere liderleri ise tam tersi kişiliklere sahipti, sizin tabirinizle ‘mıymıntı’ idi. Fakat savaşı sakin ve terbiyeli olanlar kazandı. Bu duruma çok uygun bir atasözü de var, fakat hakaret kapsamına girer belki, siz tahmin ediverin.
Evet AK parti kurulurken bu ekip vardı ve biz odaklı çalışma politikası ile işe başladılar. Ama gün geldi bunlar hepsi yol arkadaşlarını bırakıp gerek birilerinin tahrikiyle, gerek enaniyetin bir sonucu olarak yollarını ayırıp gittiler. Elbette bunların aynı iddiayla kuracak oldukları parti içinde de bir gün başka Babacanlar, Abdullah Güller, Davutoğlu gibiler çıkacak ve onları yüzüstü bırakıp gidecekler. Amaç üzüm yemek olmayınca sonuç hep aynı olacaktır. Her fırsatta başkanlık sistemini eleştirenler Türkiye’nin yıllarca koalisyon hükumetlerinden neler çektiğini görmezlikten gelmesi, hususan sayın Koru’nun o günleri yaşamış ve haklarında gazete sütunlarında eleştiriler yazmış olup da bu gün bu yeni oluşum diye bahsettiği kişilerin yeniden parlamenter sisteme geçme hülyasını desteklemesi de ayrı bir muamma. Allah bu ülkeyi ebediyyen koalisyon hükumetlerinden ve bu sisteme imkan verecek fırsatı bulmalarından korusun. Heveslilerine de asla ve asla fırsat vermesin.
A.Semih beyefendi.Ne yani şimdi A.GÜL,DAVUTOĞLU,BABACAN birisini yarıyoldamı bıraktı.? Tek adamlık rejime hem bu zatı muhteremler,hem bu milletin yarıdan fazlası mecburmu.? Beyefendi arapların meşhur bir atasözü vardır.”MEN DAGGA DUGGA” ÇALMA KAPISINI,ÇALARLAR KAPINI. Başta ERDOĞAN ve GÜL ,sonradan bu harekete katılan DAVUTOĞLU Merhum ERBAKAN ı arkadan hançerliyerek,sonrada GÖMLEĞİ çıkardık diyerek bırakıp gitmedilermi.O güzelim MİLLİ GÖRÜŞ hareketini bölmedilermi,parçalamadılarmı,başka başka kulvara girmedilermi.Yaşın kaç bilmiyorum ama 1973 de CHP-MSP koalisyonu sayesinde bugünki bizi yöneten kadro o günkü kolisyon hükmeti sayesinde açılan İMAM-HATİP okullarından mezun olanlardır.SENCE TEK ADAM AKLI KOALİSYONDAN DAHAMI İYİ? Sanki şimdi koalisyon yok öylemi? Ayağınız altında ezmektan kurtulan MHP koalisyon değilmi yoksa.? Bence sayın BABACAN ve DAVUTOĞLUNUN kuracağı partilerde AKP den farksız bir parti değil.Sadece filimin oyuncuları yeni versiyon o kadar.Hepsi aynı kanalizasyon.Hepside ABD ci,AB ci,BOP cu v.s.v.s. Bende diyorumki narkozdan yavaş,yavaş uyanan bu milleti ABD,AB,BOP cuların elinden tez kurtarsın.Biran evvel İSLAM BİRLİĞİ,İSLAM NATOSU,İSLAM BM, D-8 leri harekete geçirecek zihniyetlere kavuşmak dileğiyle,Allah bu tek adam rejiminden,gayri milli düşüncelilerin şerrinden korusun.
A. Semih Bey “Ama gün geldi bunlar hepsi yol arkadaşlarını bırakıp…” cümlenizden olarak “Yeni oluşumcular” merhum Erbakan’ı bırakmış olmadılar mı? Bunların içinde Sn.Erdoğan’da var ve ilk kurulan AK Parti hükümetleri ülkemize çok güzel hizmetlerde bulunmuş oldular.
Koalisyon konusuna gelince; malumdur ki, kendine has bir başkanlık sistemi ihdas eden Türkiye siyaseti, malesef bugün iktidarda bulunan parti/ler açısından bir (zımni/gizli) “koalisyon hükumeti” oluşturmuş olmuyor mu? Bugün ancak ittifaklar yolu ile hükümet kurulabiliyor ülkemizde ve Bahçeli’nin açık desteği olmaz ise TBMM ile hükümet (BAŞKANLIK) arası ilişkiler nasıl gelişir diye bir düşünelim..Bahçeli’nin TBMM’de muhalefet yaptığını bir gözünüzün önüne getiriniz.
Hasılı, yeni kurulan/kurulacak partileri, velev ki başka bir partiden ayrılmış (vakti zamanında RP’den ayrılmış olanlarca kurulan AK Partide ki gibi) kişilerce kurulmuş olsun, neden eşit şartlarda siyaset yapmalarına kota koyalım ki? Bırakalım hakem (millet) karar versin değil mi?
Semih beye katılıyorum ve duasına da amin diyorum…
Maalesef ülkemizin böyle bir üsluba hazır olmadığı kanaatindeyim.İmdada sadece hamaset değil yağmur yağmaması temennisinin bile girdiği bir ülkede çok zor bu işler.
Babacan’ın kimseye hakaret etmeyen, ötekileştirmeyen, yapıcı, birleştirici, umut dolu cümlelerini merhum şehit Muhsin Yazıcıoğlu’nun tarzına benzettiğim için, doğrusu umutlandım. Uzun zamandır duymadığımız, görmediğimiz ve özlediğimiz bir siyasetçi vardı dün gece ekranda. Böyle devam eder inşallah, baştaki çıkış hedeflerinden 180 derece farklı yerde olanlardan olmaz umarım. Milletin beklentilerine çözüm olması dileğiyle…
SN KORU
”Yeniden olabilir mi gerçekten?
Bunun mümkün olduğunu Ali Babacan’ın “Bunlar bir ara bizde yapılabildi” cümlesi hatırlattı; aynı cümle yeniden aynı değerlerin kabulüyle geçmişte olanın günümüzde bir kez daha tekrarlanabileceğini de düşündürdü.”
Peki AKP nin 2011 sonrası olduğu gibi Ali Babacan da değişir mi ? Bunu cevaplayabilirmisiniz.
Koru’nun dünkü yazısında yer verdiği “Komşu komşu hu / Oğlun geldi mi? / Geldi / Ne getirdi? / İncik boncuk / Kime kime? / Sana bana / Başka kime? / Kara kediye / Kara kedi nerde? / Ağaca çıktı / Ağaç nerde? / Balta kesti / Balta nerde? / Suya düştü / Su nerde? / İnek içti / İnek nerde? / Dağa kaçtı / Dağ nerde? / Yandı bitti kül oldu…” tekerlemeyi, dünkü grup toplantısında Erdoğan’da partilileriyle paylaştığını A. Selvi’nin bugünkü yazısında okudum. Tevafuk mu desem; olabilir de olmayabilir de…
Bu bana daha çok bir zamanlar Koru’nun, Beyaz Saray’da takip edilen bir gazeteci-yazar olduğu gibi bugün de Beştepe’de ki Saraydan da takip edilen -“medeni ölü” olarak yaftalansa da- bir yazar olduğu izlenimini verdi; sanırım öyledir de.
Böyleyse, bugünkü yazısı Sarayda nasıl bir etki yapmıştır, merak ediyorum.
Yazarın aklına takılan “Acaba ülkemiz Ali Babacan üslubunda bir siyaset adamına ve onunla el ele veren kadrosunun izleyeceği çözüm odaklı bir siyasete hazır mı? sorusuna cevaben ben ‘henüz hazır değildir’ derim,
Çünkü; yozlaşan “hısım-hasım” yollu sürdürülen siyaset ve hamasetle coşturulan kitleler alıştığı bu durumdan öyle kolayca vazgeçeceğe benzemiyor.
Biz de dibe vurmalar (1983 Özal’ın emekli General Sunalp’e karşı zaferi, 2001 Ekonomik krizi gibi) veya kemiğe dayanmalar (2007 Cumhurbaşkanlığı seçimi gibi) olmadıkça halk alıştığından pek vazgeçmiyor.
Halkın geçim sıkıntısı, ekonominin yönetilemiyor oluşu, dış politika sorunları, içerideki ayrıştırma-kutuplaşma gibi meseleler yeri geldiğince hamasetle veya dış operasyonlar ile “milli duygular” kabartılarak maniple edilebiliyor.
Veya birtakım entrika, saray oyunları ile siyasi rakiplere indirilen darbeler yeni gündem oluyor.
Medyanın tek taraflı yayınları ile gerçekler halktan gizlenebiliyor.
Sosyal medyada ise “gerçek gündem” yer bulamıyor.
Babacan ve ekibi en başta “tek taraflı medyayı” aşabilecek mi? Bu imkansıza yakın zor görünen bir şey.
Mevcut siyasi partilerin tabanına etki edebilecek mi? Mevcut siyasi yelpazede her siyasi partinin bir tabanı mevcut ve bu toplam seçmen sayısı içinde bölünmüş durumda; onların ne kadarı ikna edilebilecek? (Özellikle milliyetçi ve hamasi duyguya dayalı AK Parti seçmenini…)
Ben, Babacan ve ekibinin, partisini kurup açıkladıktan sonra ilk elden (en ücra köşesine kadar) yurt gezilerine çıkması gerektiğini; ilk ve yoğun olarak bu faaliyeti yapmalarının, onları halk ile buluşturan ve mesajlarını verebileceği en iyi bir zemin olduğunu düşünüyorum.
Bu “dip dalgayı” getirecektir!
Tabi Sn. Gül ile beraber.
Hasan bey, bu nasıl bir “dip dalgaymış” ki 17 yıldır bi türlü getiremediniz gitti arkadaş yaa..! Artık aya bakmayı bırakıp biraz da gözünüze girecek parmağa odaklansanız nasıl olur..? İsterlerse güllü agop, dawidow, bebecan, spermen şeriat dede ve diğerleri; topusu birlikte gelsin..! “Türk yavuzdur; urgana gelmez…”
programı bende izledim. orada babacanın avrupada şu toplantıya katıldım rapor yazdım çinde bu toplantıya katıldım rapor yazdım vs. ben ekonomiyi bilirim dünya beni tanıyor vs havasını gördüm. üslup iyi güzelde camide çok güzel vaaz veren hocalar var ama camiye giden cmeaatin çoğu günah olan şeyleri yapmaya devam ediyor.. yani edebiyatla olmuyor. herşey ekonomide değil. çözsün bakalım suriye savaşını? ve etkilerini? yada ırakta olan savaşı ve etkilerini? yada abd ye teslim olamadan f-35 vs sorunlarını? suya sabuna dokunmadan masal anlatmak güzelde. herkese bir parmak balla olsa işler keşke aynı imamoğlu politikası herkese iş aş süt ekmek.. milletin kandırmaya son verin artık.. sende biliyosunki öyle anlatıldığı gibi türkiyeyi uçuşa geçirmek vs kolay iş değil… daha iyi bişeler yapabileceğine inanıyor olabilir babacan ama % 50 oy alabilecekmi? yok bunu herkes biliyor peki neye yarayacak yaptığı hamle? herkes biliyor ince hesapları…
AKP de 2002’deki ilk seçiminde %34,5 oy almıştı. Ali Babacan partisini kurup teşkilatlanmasını tamamladığı zaman oy oranı bu değeri geçecektir.
Ali Babacan ve ekibinin en büyük sermayeleri siyasetin temiz yüzünü temsil edecekleri beklentisi.
Beklentimiz ülke menfaatlerini savunurken populist dilden uzak bir üslupla CHP’den daha sorumlu bir muhalefet yapmaları.
Uzun soluklu bir maratona çıkıyorlar.Halkın teveccühünü kazanabilmeleri için ülkedeki kutuplaşmayı azaltacak, uzlaşıyı teşvik edecek, geleceğe dönük beklentileri umuda dönüştürecek, ülkenin kronik sorunlarını çözmek için zamanın ruhuna uygun çözüm önerileriyle yeni bir heyecan dalgasına yolaçacak, dini kullanan söylemlerden kaçınan bir siyaset dili geliştirmeleri lazım.
Fehmi Bey’in özlemi bu hareketin Ak Parti’nin fabrika ayarlarına dönmesi.Ancak Türkiye’de bu beklentiyi satınalacak bir sosyal yapı yok artık.Son 10 yılda dünya çok hızlı bir dönüşüm geçirdi.Dünya globalleşmenin yolaçtığı sorunların etkisiyle; eski paradigmaların yıkılışının şaşkınlık ve hayal kırıklığını yaşıyor.Yeni bir hareketin geniş kitleleri cezbedecek yeni bir hikayeye ihtiyacı var.
Sade bir vatandaş olarak önerim: siyaset ve ekonomi sahalarında miyadını tamamlamış liberal görüşlere alternatif, kamunun öncülüğünde sosyal devleti öne çıkaran bir parti programıyla yola çıkmaları.Bu programda öncelikli başlıklar: Kamu istihdamında liyakat esası, yeni nesli önümüzdeki 20 yıl sonrasına hazırlayacak eğitim ve YÖK reformu, hukuk ve kuvvetler ayrılığı reformu, tarım sektörünün ihyası, yapay zeka, ‘big data’, bioteknoloji ve çevre koruma alanlarında öncü ülkelerle arayı kapatacak sıçramayı gerçekleştirecek bir teknoloji seferberliği olmalı.
Umut fakirin ekmeği.
Erdoğan ”En çok hayıflandığım şey dişime göre muhalefet bulamamaktır” diyordu ya sanırım bu konuda ki beklentilerini Babacan hareketi karşılayacak..Bizler de Erdoğanın bu konuda ne kadar samimi olduğunu anlayacağız hep birlikte.Ben şahsen Erdoğanın bu söylemine inanmıyorum..Eminim trol ordusu saldırı için hazır bekliyordur 🙂
Her ne kadar Ali Babacan’a parti kurduran
Abdullah Gül’ün içten pazarlıklı,olduğu gibi görünmeyen,hasbî değil hesabî biri olduğunu düşünmeye başlasam da Ali
Babacan için aynı şeyi söyleyemem. Fikirlerine katılıp katılmamak
ayrı mesele.Ayrıca birileri tahrik ve teşvik
etmese böyle bir girişimde bulunmazdı kanaatindeyim.
Fakat hangi saikle harekete geçmiş olurlarsa olsunlar Ali Babacan ve arkadaşlarının (geçmişte Ak Parti’de siyaset yapanların)yaptığı işin ayıp bir iş olduğunu söylemekte ısrarlıyım.
Niçin ayıp?
Çünkü Ali Babacan ve yol arkadaşlarının bu girişimi,kendilerini çok önemli makamlara getiren Ak Parti’nin önünü kesme girişimidir.Eski partilerinin önünü kesmekle kalacaklar,onun yerine kendileri de gelemeyecekler.Biz Ak Parti’den daha iyisini yapacağız söyleminin bir karşılığı
bulunmamaktadır.Ak Parti’den daha iyisini
yüzde birle,ikiyle,üçle,beşle mi yapacaklar?
Kuracakları partinin onları iktidara taşıyacak bir oy alabileceğini söyleyen bir
kamuoyu araştırması oldu mu şu ana kadar?Parti kurulmadan alacağı oy nereden belli olacak denebilir.Bence belli
olur.Siyasette büyük bir boşluk olduğunda hissedilir.”Yenildiği” farz edilen
Ak Parti’nin 31 Mart’ta tek başına aldığı oy oranı bile yüzde 44 küsurdur.Açık ara birinci gelen bir partinin mağlup sayılması
da bize mahsus (yani bizim muhalefete)
bir garabet olsa gerektir.
Farzımuhal 2023 seçimlerini Erdoğan kaybeder,Ak Parti’nin vekil sayısı CHP’nin gerisine düşerse işte o zaman Ali Babacan ve arkadaşlarının harekete
geçerek yeni bir parti kurmaları ayıp bir iş olmaktan çıkar.Ama şimdiki girişimleri
iktidardaki eski partilerini iktidardan düşürme girişimi olmaktan öteye geçmeyecektir.
AKP oylarının 3/4’ü “aman CHP gelmesin” oylarıdır. Ayrıca yazınızdan şu sonucu çıkardım. Eğer Ali Babacan partisinin oyları kamuoyu araştırmalarında %5’in çok üstünde bir orana ulaşırsa siz de bu yeni partiye oy verebileceksiniz. Zira şimdiki karşı çıkışınız “nasıl olsa oyları %5’i geçmez, dolayısıyla bu bir bölücülük olur” tezine dayanıyor.
Hataları olabilir , bütün siyasi pattiler ve hükmetler gibi…ama millet birçok ilkleri ak parti sayesinde yaşadı.Şuan savunma sanayisindeki çalışmalar düşmanlarımızı çatlatır cinsten.Ak parti hükümeti ve Başakan R. Tayyip Erdoğan millete ve insanımıza ABD ve Avrupaya karşı dik durmanın nasıl olduğunu gösterdi.
Cumhuriyet tarihinde böyle bir dik duruş yok.Sadece rahmetli Özal döneminde biraz oldu .
Yeni Partiler kurulması umut olmaz asıl ülkeyi daha kötü günlere götürür.koalisyonla kurulan hükümetler batının ve düşmanlarımızın da istediği bir durum.
Neden gelişmiş ülkelerde bir iktidar bir de muhalefet var buna bakmak lazım.
Sayın F.Koru siz yıllarca yazılarınızda dik durmaktan bahsettiniz.33 yıldır takip ediyorum yazılarınızı.Ak partinin bu yönünü neden takdir etmiyorsunuz.
“R. Tayyip Erdoğan millete ve insanımıza ABD ve Avrupaya karşı dik durmanın nasıl olduğunu gösterdi. Cumhuriyet tarihinde böyle bir dik duruş yok.” demişsiniz. Çok haklısınız, gerçekten de Cumhuriyet tarihinde dik duruyormuş gibi nutuklar atılan fakat gerçekte hemen hemen hiçbir kazanımı olmayan başka bir dönem yoktur. Fesuphanallah.
hazır mı sorusu ciddi bir soru ve düşündürücü. Elli yılın yetişmiş elamanları ile bir başarı on yıl sürmüştü. sözde siyaset dışı görünenlerin yurtta sulh konseyi ile, karşısında duranların adalet yerine zulmü tercih etmeleri ile maddi ve manevi değerlerin kökü kazındığı görünüyor.
Babacan tavırları , birikimleri, tecrübeleri ile ülkeye yakışır bir siyaset adamı izledik.Ne diyelim hadi ey millet sahip ol o da size sahip olsun
En önemli konu eğitim idi ona kaçırdım…..
Ali Babacan dün akşamki tutum ve davranışını hiç bozmazsa eminim AK Partiden 80 milletvekili’ye yakın kişiyi kendine çekecektir. Ak partiye küsen yandaş partilileri de kazanacaktır. Özellikle de Saadet partisinde küsen tabanın çoğu Ali Babacanı destekleyeceklerinden hiç şüphem yoktur.
Kim küsmüş SAADET PARTİSİNE ? Küsenmi var? Ben hiç öyle bir şey görmedim.Ayrıcada son seçimlerde oylarını bir miktar artırmadımı.? Eger hesabınız SAADET Partisi üzerine ise yanılıyorsunuz.Zaten daha önce gidenler gitti.Sen merak etme.Türkiyenin en bilinçli seçmeni SAADET partililer MİLLİ GÖRÜŞCÜLERDİR.AKP nin yandaş partililerimi varkide Ali BABACAN a gidecekler.Ali BABACAN zaten küsüp giden değilmi?Hadi işine kardeş! SAADET ten zırnık gitmez.Küsenler varsa boş oy kullanır.Dedimya Milli Görüşcüler bilinçlidir diye.Ali BABACAN LİBERAL görünümlü birisi,belki DAVUTOĞLU şeklen SAADETLİLERE daha yakın bir kişilik.Olsa olsa seçim işbirlikteliğine gidebilirler belki o kadar.Seçim biter işbirlktelikte biter.Bu ucube sisteminde sonu gelir inşallah diyorum.
Fahri abi niye kızıyorsunuz ki… Sizce saadet partisi gerçek oy oranı o kadarcık mı? Saadet partisi tabanı kimisi gönülsüz olarak Ak partiye oy veriyor kimisi de gururuna yediremeyerek sandığa gitmiyor. Saadet partisi CHP ile ittifak yapmış gibi gösterildi. Saadet partisi tabanı arayış içine girdi. Tabii saadet partisi tabanında bazı kesim var ki kendi dik duruşlarına ödün vermeden partisini desteklemeye devam ediyorlar. Ben de bir saadet partisi sempatizanı olarak keşke saadet partisi %10 ve üstü oy olabilse… Sizden çok ben istiyorum.
Nusret, 15 baş mebus da chp den ödünç gelse etti mi sana 95 mebus; artık sabah akşam mecliste yasa teklifi hazırlayıp memleketin her sorununu çözerler böylece değil mi? Bak istanbula, nasıl da her şey güllük gülistanlık oluverdi… utanmadan hala hızlı treni, marmarayı, son model banliyö trenlerini, yeni köprü ve havaalanını kullanmaya devam edin bakalım.
Ha gayret bey öncelikle hoş geldiniz; siz Mustafa Kemal Atatürk’un kurduğu devletin nefesini alıp veriyorsunuz. Chpyi Gazi Mustafa Kemal kurdu. İstanbul gayet iyi yönetiliyor. Köprüler tüneller hava alanları kimse babasının hayrına yapmadı. Halkın vergisiyle yapıldı. Ak partiyi savunuyorsun saygı duyuyorum. Eğer kullanılan köprüleri tünelleri hazmedemiyorsaniz bir kanun tasarısı çıkarın: Sadece ha gayret bey ve Ak parti yandaşları kullansın.
Bilderberg ve gizli cemiyetlerin gölgesinde yaşayan siyasetçilerden bu millet bıktı.
Oy toplamaya gelince minareden kubbeden bahsedenler, nehrin öbür yakasına geçince, sanki o vaadleri ortaya atan başkaları imiş havasına büründüler.
Halk, Bilderberg üyesi, CFR’de çat pat kırma bir dil ile konuşanları alkışladı. Ne kadar da güzel yabancı dil konuşuyor!
İlk okullara, Bilderberg üyesi Koç’un bilmem hangi zenginin kurduğu sözde STK’lar el atmış.
TEGV ya da hangi adla olursa olsun Koç ellerini bu milletin evlatlarının üzerinden çeksin! Sözde vakıflarınız da lazım değil, siz de lazım değilsiniz.
Devlet o kadar aciz mi ki TEGV isminde koltuk değneklerine ihtiyaç duysun?
Parası var diye cemiyet üyeleri karşısında adeta esas duruşa geçenler, bu millet için canını feda etmiş şehit torunları okula geldiğinde polis çağırıyor.
Öğrenciler, öğretmenlerden korkuyor.
Koç, Bilderberg ve AKP’nin dayattığı sözde eğitim ne millidir, ne de eğitimdir.
Çocuklar birbirine ‘oh yeah!” diye hitap ediyor.
Yabancı dille eğitimi kaldıran, TEGV’i okullardan uzaklaştıran, hazırlık sınıfı denilen insan zamanı ve kaynak israfını sona erdiren insanları destekleriz.
Bu işe samimiyetle sarılmayan siyâsi fırkalara, hükümütlere oy vermeyiz; onları toplum olarak ikaz ederiz.
Kısaca, tavşanın suyunun suyunu içmek istemeyiz.
zaten yanlış bilmiyorsam, koç sizden özellikle uzak duruyor. yani üzerinizde falan değil. biraz kuruntu yapıyorsun. ayrıca, bence, size karışmamakla iyi yapıyor.
Hamza beyler…benim para aldığımı iddaa ederek trol demiş dünkü yazısında…Hemen söyleyeyim…iftarayı nasıl savunacağız…Allah a havale edelim o zaman Hamza…..
Rahmi Turan nın iftiralarıyla Hamza beyin iftaraları aynı şey değil mi…Hamza bey i alkışlayanlarda ortak olmuş sayılır bu iftaralara….
Şimdi..Hamza…. Babacanı desteklediği için Babacanın Trol ü mü oluyor….Fkt Chp yi savunduğu için Chp nin trolü mü oluyor… .Cumhur ittifakının sonuna kadar arkasındayım…
Ayrıca FKT bey de yazımın arkasından müşrik dediği için ben de ona müşrik ve münafık kelimelerini kullandım iki gün önce…Hakaret kelimelerini ya kullanmayı bırakın ya da karşılığını aldığınızda fevaren etmeyin….
Ortalığı boş buldunuz boş boş konuşmayın….
Ya da olay mahkemelere intikal ettirelim kim kimmiş ortalığa çıksın…olaylar aydınlatılsın…Herkesin kimliği ortaya çıksın…Fehmi bey e mesaj gönderenler kimmiş bakalım…
Türkeş! tehditlerin ünvanınla epey uyumlu. 41 kere maşallah.
Türkeş kardeşim siz de Bekir bey de beni yanlış anladınız. Ben sadece yorumu beğendiğimi ifade ettim. Hamza beyin yorumcunun son paragrafı hariç çok anlamli bir yorumdur. Siz değerli yorumcular, ayağınız taşa değse ben üzülürüm. Yanlış anlasildiysam aff ola…..
Bu benim şahsi meselem değil, topyekûn binlerce yıllık bir medeniyete sahip Türk Milleti’nin bitirilmesi için yürütülen sinsi faaliyetlerin bir parçasıdır.
Eğitim sistemimiz 50’li yıllardan beri yabancı dille eğitim yalanıyla zayıflatılmıştır. Son 15 yılda bu zayıflama ivme kazanarak arttı. Bilgisayar bilimi konusunda bile, 15 yıl önce teknik konularda hararetli tartışmalar yapan haber öbekleri, tartışma ortamlarının tek tek kapandığını gözlemledik.
İlk okullara kadar asıl adı “NGO” hükümet dışı kuruluş olan STK’lar girmiş. Bu gizli cemiyetlerin, yarı gizli (görünüşte şeffaf ama gayeleri, bazı faaliyetleri gizli) derneklerin, bunların gençlik kollarının ilk okullarda ne işi var?
Bir ülkenin eğitim sistemi 250 kelimelik sulandırılmış İngilizce ile yapılıyorsa o ülke bilim ve teknikte muasır medeniyetlerin fevkine çıkabilir mi? Eğitim sisteminde 6000 – 7000 kelime öğrenen çocukların bunun neredeyse 10 katı kadar kelime hazinesine sahip akranlarıyla yarışabilme şansı var mıdır?
Allah insana aklın yanında bir uzuv daha vermiş ; beyin. Biyolojik beyni bir donanıma benzetebilir. Bunda 10 milyar beyin hücresi var. En fazla kafasını çalıştıran bile bu uzvun %5’in kullanıyor. Peki neden % 95 fazlalık var. Yaratan öyle yaratmış ki bundan sonra yüz bin sene insanların bu yazılım kısmı geliştikçe, donanım kısmı ihtiyacı karşılasın.
Yazılım, donanım duruyor; ama bir taraftan kültür gelişiyor. Edebiyatından tut da bilimine kadar. Bütün bunlar insan ilişkileri vs. vs. hepsi- geliştikçe, donanımın daha büyük kısmı kullanılıyor.
Makine sağlam, çok dehşet bir makine.
İlk öğretim Türkçe kitaplarına baktığınızda “link” “exit” “hard disc” “part time” “chat” “online” “star” “e-mail” “center” gibi kelimeler var.
Bu neye benziyor biliyor musunuz? Şimdi gidiyorsun bilgisayarcılar hanından, en üstün bilgisayarı alıyorsun. Eve geliyorsun, fakat herif sana yazılımı vermeyi unutmuş.
İki satır yukarıdaki yabancı yazılar çıkıyor, bitiyor iş. İşte bu en dehşeti. Yazılım yok! İşletim sistemi bile yok!
İşte bizim gittikçe zayıflayan eğitim sistemimizle yetişen nesillerin durumu üzerinde yazılım olmayan bir donanıma benziyor.
İşin acı tarafı üniversitelerde mühendislik okuyan öğrenciler ile dersi anlatan hoca arasındaki iletişimin neredeyse parmak ingilizcesine indirgenmiş olmasıdır. Ümit Besen’in bir parçasında olduğu gibi öğrenciler parmaklarına “I love you” gibi kelimeler yazsalar belki daha iyi iletişim kurabilirler. Üniversitelerde eğitimin zayıfladığını sadece bizim gibi dışarıdan bazı dersleri inceleyen insanlar değil, Prof. Dr. Duran Leblebici gibi İTÜ’de binlerce öğrenci yetiştiren hocalar da söylüyorlar.
Sayın Babacan’ın kuracağı ve inşallah ülkeyi yöneteceği bir ekibe acil ihtiyaç var.
Ve bu ülkede karşılığı da var.
Başarmaları için dua ediyoruz.
Hazır olmasa bile cok ciddi Ali babacan ve ekibine ihtiyac var.
Yine troller dış gücler diyecek yine fetö diyecekler.
Zaten öyle dedikleri ve bu ülkeyi bu hale getirdikleri icin Ali babacan ve ekibine ihtiyac var.siyasetteki boşlugu altenatifsizligi halkımız üc beş yıldır adeta mısır halkına musanın gelmesi gibi bekliyor.
Uzun yıllar önce sanırım Recai kutan söylemişti ve 28 şubat süreciydi her firavunun bir.musası gelecek elbet demişti.Ali babacan bana o yıllardaki bu sözü hatırlatıyor.
Fehmi Bey’in bu günkü yazısı hakkındaki görüşümü sonraki yoruma bırakıyorum.
Önce dünkü yorumlara dönüyorum.
Hamza isimli despot dünkü yorumunu
şöyle bitirmiş:
“7- H.Gayret artık ortalıkta görünmüyor. Herhalde, insan gibi bir yaşam kurdu. trollük yaparak değil, çalışarak para kazanmaya başlamış olsa gerek. Darısı, faysal inci, türkeş, zalim bekir ve ahmet isimli trollere.”
Buraya yorum yazan okurlar benim durup
dururken birisine sataşmadığımı,ölçülü
bir üslup kullandığımı,daha ziyade yazarımızın ele aldığı konular hakkında
kendi görüşümü ifade etmeye çalıştığımı
bilirler.
Şimdi Hamza’nın yukarıdaki herzesi hakkında ben ne diyeyim?
Şüphesiz çamuru üstümüze sıçratmamak için bir şey dememek de bir yoldur.Gel gör ki,muhatabın hak ettiğini avucuna vermek gibi bir tabiatım var.
1.Ak Parti kurulalı beri başka partiye oy vermedim;desteğim halen de devam ediyor.Velakin Ankara’da Meclis’in yerini bilmem.Bakanlıkların yerini bilmem.Ak Parti Genel Merkezinin yerini bilmem.
Bulunduğum şehirdeki Ak Parti il veya
ilçe binasının eşiğinden içeri adım atmışlığım yoktur.
2.Kişi herkesi kendisi gibi bilirmiş.Mesela
hırsız,herkesin hırsız olduğunu zannedermiş.Hamza,kendisi trolün önde gideni olduğu için beni de (Ak Parti’yi destekleyen tüm yorumcuları)trol zannediyor.Bir fikrin,bir davanın,bir partinin bedeli alınmadan desteklenebileceğini zayıf
aklı kabul edemiyor.Kendisi ücretle muhalefet yaptığı için olmalı,bizim de bir partiyi ücret karşılığında desteklediğimizi zannediyor.Aldığı ücret de yazdığı yazıların uzunluğu ile orantılı olmalı ki uzun uzun
(H.Gayret’in isabetli tespitiyle keçi boynuzu kıvamında) yorumlar yazıyor.
3.Adını andığım despot,İktidarı eleştirmeyi
demokratik bir hak olarak görüyor,ama desteklemeyi zalimlik,trollük olarak niteliyor,böylece benim gib Ak Partiyi destekleyen çok geniş bir kesime hakaret
etme cüretinde bulunuyor sürekli.
4.Bak Hamza!Trolün de,zalimin de,despotun da önde gideni sensin.
5.Dördüncü maddenin Hamza’nın hakaret içeren yorumunu alkışlayan avanesi için de geçerli olduğu izahtan varestedir.
Bekir bey, ben sizin adınız olduğu için alkışlamadım genel olarak yorumu beğendiğim için alkışladım. Siz de konuyu başka yerlere çekmeyin. Hakaret olmadığı sürece herkes kendi özgür ifadelerini yazmak için Fehmi Koru hocamız yorum kısmını okuyuculara açmıştır. Sizin yaptığını hakaretleri aynen iade ediyorum. Hamza Bey iftira atıyorsa; sizin de şu an yaptığınız yorumda Hamza’dan bir farkınız olmadığını düşünüyorum…
Sn bekir bey yazdıklarınızın altına sonuna kadar imzamı atıyorum.O trollerden biri de benim .aynen sizin gibi anayasa referandumu hariç tüm seçimlerde oyumu AKP ye verdim ve halen veriyorum .Sizin gibi AKP nin hiçbir teşkilatına veya belediyesine bugune kadar uğramamışımdır. Şunu özetle belirtmeliyim ki bir çok hatasını
gördüğüm ve eleştirdiğim halde diğerlerinin hiçbir işe yaramayacağı için kerhen de olsa oy veriyorum.Ümidim var mı halen var düzeltebilir mi isterse elbet yapabilir. O nedenle burada çıkan olur olmaz her negatif yorum ve iftira insanı rahatsız ediyor.
Bu ülke hepimizin sürekli negatif algı operasyonu kimseye bir şey kazandırmaz.
zalim bekir! yorumlarında ne kadar haksızlık varsa, ne kadar soygun varsa, ne kadar pislik varsa savundun, savunuyorsun.
-durum buyken, doğru yoldan kazanç elde ettiğine nasıl inanmamı bekliyorsun bilemiyorum.
– öyleyse zulümleri, soygunları, pislikleri savunmayı hobi olarak yapıyor olman veya bu ülke insanına gareziyin olması lazım.
– sen de git, herkes gibi, “kitap okumak, müzik dinlemek, spor” gibi hobiler edin.
– insanlar evine ekmek götüremiyor. trafik kazasından fazla intihar vakası oluyor artık. cinnet vakaları bu hesapta yok. o insanların veballeri üzerinizde.
– ülkenin maddi değerleri yok olduğu gibi manevi değerlerini de yok ettiniz. durum buyken, bir de saygı görmeyi beklemeniz biraz komik olmuş. durum düşünce farklılığı durumu değil, benim ve çevremde gördüğüm insanların acılarının müsebbibi olmanızdır.
– siz zulmün, soygunların, bu ülkenin toprağına akıtılan siyanürün, kaz dağlarında kesilen ağaçların, yatağanda kanser olan insanların, somada toprak altında kalan madencilerin katilisiniz.
– insanlığınızın gramı neyse, onun 1 gram üzerinde benden saygı göremezsiniz.
– bakanlıkların yerini bilmemeniz, hiçbirşeyi aklamaz.
Hamza bey, Merhaba! size aynen katılıyorum, ben o ve onun gibi şakşakçıların yorumlarını okumadığım için ne yazdıklarını bilmiyorum. Fakat sizin ve Nusret Bey’in yorumlarınızı okudum Belliki Banada saldırmış….
tekrar ellerinize sağlık Teşekkür ederim.
Sağlıklı mutlu ve umutlu kalın Çünkü sizin gibi mantıklı akıllı insanlara. Bu ülkenin ihtiyacı var şakşakçılar menfaatçılar ve cahilere değil.
teşekkür ederim nurdan hanım. siz de kendinize iyi bakın.
– Bugün yorum rekoru kırılacak gibi. Pekçok kişi yorum yazdığına göre, sayın babacanın türkiye siyasetinde ve sosyolojisinde önemli etkisi olacak diye düşünüyorum.
– Sosyolojisinde diye de yazdım, çünkü, sanki, bazı değerlerin toplum gündemine tekrar gelmesine vesile olacak gibi geliyor. “iyilik”, “iyi olmak”, “barış”, “demokrasi”, “hukuk”, “adalet” vs. ki bu çok çok önemli.
– Biraz erken bir değerlendirme ama böyle bir şeye ihtiyacımız var ve ben bu konuda umutlu olmak istiyorum. Belki de o nedenle böyle bir değerlendirme yapıyorum.
– Babacan hareketinde gördüğüm eksikliklere ilişkin daha önceden yorum yazmıştım. Onları tekrarlamayacağım.
– Babacanın açıklamaları ile ilgili, bugün, bundan önce yaptığım yorumlardaki coşkusuz ve “siyaset değil, toplumun dönüşümü esas” ana fikirli yorumlarım, sayın babacanın ortaya çıkışının ve açıklamalarının önemini es geçtiğim, babacanın tavrının ve açıklamalarının önemini taktir etmediğim anlamına gelmiyor.
– Sadece, esas olanın toplumun dönüşümü olduğu gerçeğinin ıskalanmasından kaygılıyım (ki bundan önce de bu konunun pek farkında olamadık. bu nedenle bu kaygımda haklı olduğumu düşünüyorum)
Despot hamza!Dön,yukarıdaki yorumumu bir kez daha oku.Bu herzene de yeter o.
YORUM niyetine!
1
“Bizde siyasi hayat içerisinde yer alanlar biraz şamatacı oluyorlar; bunun sebebi de, milletin şamatadan hoşlandığı inancı. Yalnız yüksek perdeden ses çıkartılmıyor, anlatılanlar da çoğu kez kimseye yararı dokunmayacak hafif şeyler. Ciddi konulara girmeleri gerektiğinde ise imdada hamaset yetişiyor. Belli kalıplar kullanılarak gün kurtarılıyor.
Sonuç: Sorunlar dağ gibi yığılıyor…”
FK
*
2
“Siyaset uzun süredir “Büyüklere masallar” tatsızlığında sürdürülüyor ülkemizde. Bunun alıcısının fazla olduğu inancıyla, kürsüye her çıkan kendi masalını geçerli sayılan siyaset diline çevirerek kitleler önünde anlatıyor. Ara ara ‘kumpas’ adı verilen aldatmacalar da sergileniyor milletin önünde.
Bütün bunların ülkeyi getirdiği nokta ise hiç de iç açıcı değil.”
FK
*
3
Bu yorum bu hafta yazıldı:
“Yorum:
Müslim-Mümin
Müslim ile mümin birbirinden farklıdır.
Müslim hem bu dünyada hem ahirette iyilik ve güzellikler ister. Mümin ise ahiret karşılığı canını ve malını Allah’a satmıştır.
Bugün bu ayrım yapılmadığı için herkesten mümin özeliklerinin olması bekleniyor.
Günümüzde mümine rastlamak son derece zorlaştı. Özellikle zenginleşen ve kendilerine muhafazakâr denilen kesim pek çok şeyi muhafaza edemedi. Taklit etmeye başladı ve son derece israflı törenler düzenlemeye başladı ve bu norm hale geldi. Giderek de iş çığırından çıkıyor.
Günümüzde ihtiyaç müslimler değil müminlerdir. Müminlerin sayısı artmadıkça iki yakamız bir araya gelmeyecektir maalesef.”
http://www.akevler.org/AdilDuzenDergisi/545/3820/Muslim-Mumin
*
4
Gerçekten ama gerçekten…
Çare ve çözüm arayanlara…
TAVSİYEMİZ ELBETtE VAR;
http://www.akevler.org sitemiz…
Yoruma kapalı.