Beni duygulandırann iki yazı; bir Hıristiyan cemaatinin çıkardığı dergiden…

25
Reklam

İsminde ‘Hıristiyan’ sıfatı bulunan bir günlük gazeteydi Christian Science Monitor (CSM). 1908 yılında Mary Baker Eddy adlı bir kadın tarafından yayınına başlanmış, tarafsız yayın çizgisi sayesinde geniş bir ilgi ve yaygınlık kazanmıştır.

Washington merkezli haberleri ve dış politika yorumları için yıllarca benim de yakın takibimde olmuştur CSM. 

Mary Baker Eddy bir Hıristiyan cemaatinin önderiydi. Çoğu iyi eğitim almışlardan oluşan cemaat mensupları hastalanınca ilaç kullanmaz, onun yerine sağlık sorunları için okuyup iyileştirdiği inancıyla Eddy’nin kendi İncil’inde not ettiği ayetleri tekrarlayarak iyileşmeyi beklerler.

Cemaatin ana kilisesi, gazetenin idare merkezinin de bulunduğu Boston’dadır, ancak hem ABD’nin değişik eyaletlerinde hem de dünyanın dört bir tarafında, mensuplarının İncil’i ve Eddy’nin yazdığı eserleri mütalaa edebilmeleri için açılmış okuma salonları bulunur.

Uluslararası olayları yakından izlemeye devam eden, din ile ilişkisini yalnızca bir sayfasındaki yazılarla sürdüren  CSM de internet çağının azizliğine uğradı ve artık gazete olarak basılmıyor. Günlük haberler için internet sitesi var, bir de haftalık dergi olarak çıkıyor.

Eski alışkanlıkla CSM dergisine her hafta göz atmadan edemiyorum.

Bu girişin sebebi, CSM’nin son sayısında karşıma çıkan şaşırtıcı iki yazı.

Meğer Hıristiyan cemaati dergisinin editörlerinden biri Müslüman bir kadın gazeteciymiş… Dergi Türkiye’yi de yine Müslüman ve yine kadın bir muhabir ile izlemekteymiş…

Reklam

İlginç değil mi?

Derginin o sayısının ‘editörden mesaj’ yazısını kaleme alan Husna Haq, okurlara, şu sıralarda sonuna yaklaştığımız Ramazan ayının kendisi ve ailesi üzerindeki etkilerini anlatıyor. Sahura kalkılan, birlikte iftar edilen, gece-gündüz dini vecibelerini yerine getiren bir aileymiş onun ailesi. 

Yazıyı okuyanların Ramazan’ın özelliklerinden ve Müslüman ailenin o bir ay içerisinde yaşadığı manevi zenginlikten etkilenmemesi mümkün değil.

Ben hem o yazıdan hem de yazarının bir Müslüman kadın olmasından etkilendim.

Dergiye İstanbul’dan yazan Fariba Nawa Afgan asıllı bir gazeteci. ABD’de bir süre yaşadıktan sonra, hem mesleğini sürdürmek hem de iki kızını büyütmek üzere gelip İstanbul’a yerleşmiş. 7 yıldır aramızda Fariba Hanım. Dergide çıkan yazısında İstanbul’da başından geçen ve ağlamasıyla sonuçlanan bir taksi yolculuğunu anlatıyor. 

Yıllardır burada yaşıyor ve derdini anlatacak kadar dilimizi de biliyor, ancak o malum soruya -“Nerelisin?” sorusuna- muhatap edilip Afgan olduğu anlaşılınca ters bakışlara maruz kaldığı anlaşılıyor.

“Sadakatimi sözlü olarak da ispat etmem gerekiyor Türkiye’de” diyor yazısında. 

Nedeni belli: Suriyelilerden sonra ülkemizdeki en kalabalık mülteci grup Afganlar…

Reklam

“Yaklaşan seçimler mültecilerin sorunlarını daha da büyüttü; çünkü neredeyse bütün partiler mültecilere karşı ve onları ülkeden göndermek politik açıdan popüler bir konu” diyor.

Verdiği bilgiye göre, ülkemizde kayıtlı 200 bin kadar Afgan var; onlardan 144 bini geçici mülteci statüsünde, bir Batı ülkesinin kendilerini kabulünü bekliyorlar. “Suriyelilerden hemen sonra en fazla hedef alınanlar biz Afganlarız” diyor. Deprem günlerinde sosyal medyada yaygın dolaşıma girmiş, uyduruk olduğu resmen duyurulmuş olmasına rağmen pek çok insanın doğru sandığı, Afgan mültecileri deprem bölgesinde hırsızlık yapar gösteren bir video varmış…

Fariba Hanım’ın bindiği taksinin şoförü de o videodan etkilenenlerden biri çıkmış.

Uzun uzun huzursuzluğunu anlatınca, Fariba Hanım da dayanamayıp, “Bizler hırsız değiliz, depremde bizler de öldük” demiş…

Sonra da önce kendisini ağlatan ardından da taksinin şoförünü duygulandıran konuşmalar geçmiş aralarında… 

Cep telefonunu çıkarıp depremde hayatını kaybetmiş tanıdığı Afganların fotoğraflarını şoföre göstermiş Fariba Hanım. Muhammed Emin Kaderi’nin ailesi onlardan. Aile 2017 yılında Afganistan’ın kuzeyinde patlak veren savaş sırasında ülkeyi terk edip Türkiye’ye gelmiş. Niyetleri daha önce de yaşadıkları ABD’ye gitmekmiş. 

Türkiye’ye gelip ‘geçici mülteci’ olarak kayıtları yapılınca aynı durumdaki pek çok Afgan gibi o aile de bir Anadolu kentine gönderilmiş. 

Afgan Kaderi ailesi nasibine Adıyaman düşmüş.  

Kaderi’ler, Muhammed Bey’in New York’ta yaşayan Amerikan vatandaşı kardeşi Şerif Kaderi’nin yanına gitmek üzere ABD’ye doğru yola çıkmalarından sadece sekiz gün önce yakalanmışlar Adıyaman’ı da vuran depreme. 

Muhammed ve iki kızı -10 yaşındaki Bahar ile Feriha– enkaz altında kalıp vefat etmiş. Eşi Meryem Amini ve iki çocukları enkazdan sağ çıkarılmışlar ama her biri artık yürüyemeyecek haldeymiş. Kadının iki bacağı kesilmiş, oğlu üç yaşındaki Süheyl’in de tek bacağı. 10 yaşındaki Lale için doktorlar bacağını kesme konusunda karar aşamasındalarmış. 

“Sağ kalanlar Ankara’da tedavi gördükleri değişik hastenelerde ailenin diğer yarısının artık yok olduğundan habersizler” diye anlatımını bitiririyor Afgan gazeteci.

Bu anlatımdan sonra kendini tutamamış hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamış Fariba Hanım.

Adının Burak olduğunu öğrendiği şoförün de hislendiği anlaşılıyor. Müşterisine kağıt mendil verdiği gibi önceki sözlerinden dolayı özür de dilemiş. 

“Gözyaşlarımın sebebi Burak’ın sözleri değildi yalnızca” diyor Afgan gazeteci ve ardından insanları ülkesinden kaçacak hale getiren gelişmeleri sıralıyor. 

Yazısı şöyle sonlanıyor:

“Gideceğim yere geldiğimde ağlamam dindi. Burak’a aralarında yaşayan mülteci Afganların da Türkiye’nin arzu ettiği gibi buradan ayrılmak istediklerini söyledim. Gitmek istiyorlar ama bir Batı ülkesi onları kabul edene kadar araftalar. İnşaatlarda veya tarlalarda Türklerin razı olmayacağı kadar düşük ücretlerle çalışıyorlar.”

Burak da ona kendisinin ve kendisi gibilerin çektiği ekonomik sıkıntıları hatırlatmış ve kadını uğurlarken de, dudaklarından şu cümle dökülmüş: “Türkiye benim olduğu kadar sizin de ülkeniz.”

Hislendiğimi gizlemeyeceğim. Hislendim.

Bayrama az kala, Hıristiyan cemaatlerinden birine ait dergide editörlük yapan Müslüman bir kadın gazetecinin, yerleştiği yabancı ülkede, Ramazan ayında yaşadığı manevi hissiyatı okurlarıyla paylaşan yazısı ile yine bir Müslüman gazetecinin, aynı dergide, Türkiye izlenimlerini aktardığı yazısıyla karşılaşmak beni hayli düşündürdü.

Sizler de düşünün istedim.

ΩΩΩΩ

Reklam

25 YORUMLAR

  1. Ozan Arif rahmetli çin seddinde namaz kılmak istedim, köyümdeki mescidimden oldum.diyordu.Şam tatlısı nedir.

  2. Ben kiralık ev bulamıyorum iş bulamıyorum,her taraf ters yönden gelen Suriyeli motorlu kağıt toplayıcısı ile dolu,imdaaat .NE HİS NE DUYGU,ortaasya yada gidemiyoruz.

  3. BİN YILDIR YAŞAYANLAR DA FARİBA
    Ülkemizde sadece Afganlar değil bin yıldır yaşayanlar da ” Fariba”
    Zaten bin yıldır yaşayanlar Fariba olmasaydı, Afganlar da Fariba olmazdı.
    Önce hakim güce kayıtsız-şartsız itaat etmeyenler Fariba oldu.
    Sonra neredeyse herkes.

  4. Bir batılı dergi gazetede çalışabilen göçmen sığınmacı yada kaçak, bu konulara acıtasyonla bakmamıza neden olmamalı.
    Kaçak işçi girdiği ülkede çalışan emekçilerin hakkını yer. Güvenlik açısındanda tehlikeli dırumlara açık bir konudur.
    Şurdan girdim bir çay içip çıkacam egeye açılacam hayallerine meydan verenler Tanrı katında bedelini nası öder o benim işim değil. Aylan bebelere sorun.
    Mesela ne yapılmayabilinirdi?
    Şamda namaz kılmaya giderken Süleyman şah türbesini sırtlayıp d.tüne baka baka gelinmeyebilinirdi!😡.
    Onun bunun çocuğunun taşeronluğuna soyunanlar deşifre edile bilinirdi!😡
    Güney sınırının ötesinde ev iş ulaşım sosyal donatılar ile sığınmacılar yine de orda tutulup korunabilirdi!
    Suriyede devlet kurulmasına, topraklarının bölünmesine bizzat ülkenin yönetenleri rıza gösteriyorsa!
    Bizede: “KENDİ RIZASI VARDI!”
    demek düşer anca🤗.

  5. Afet anında, sabahın köründe, londonda pariste.. ezan selamı okunmalı? Okunmalı mı, okunması gerzeklik mi??
    Hep aklıma takılır, Pariste Türkçe ezan diye tutttursan mesela. Pakistanlısı afrikalısı hindi hatta gelecekte belki ingiliz fransız almanı🤗 (Niye olmasın?) bende ezan benim dilimde okunsun! Diye tutturursa?
    -Kadir gecesi münasebeti ile tartışılan bir konu: “kur’an arapça dır ama manâ RAB’ce!” Diyor bir ilahiyatçı!!!🤔.
    Dikkat, ezanı türkçe oku demiyor! Kur’anı kendi diline çevirebilirsin ki okuyup anlasın ve Mü’min kullar türesin dünyada🤗.
    (Arapça kalsın sende muhtaç ol hacı hoca şeyh şıh cppeliye de diyebilirdi!).
    Çünkü adam ilahiyat okumuş + kendini yetiştirmiş ALİM OLMUŞ!
    Okumayıpta zalim mi olsaydı? Faiz azıcık yersen haram olmaz, ev yaparsan başına yıkılmaz, o öyle değil böyle de diyebilirdi!
    AMA DEMİYOR İŞTE KARDEŞİM BU HAİN MİDİR NEDİR? Yaaa azcık yslandan bişey olmaz😡. Birdefacıktan ..

  6. SSCB dağılışınd’da Afkanistani işgalı dönemi sirasındada çok Afganlı ve bulgar mülteciler gelmişlerdi. O zaman İran, ve İrak,
    Hepsi birbirini takip etmişti.
    O zaman biz mülyecilere yardım etmek için dernek kurmuştuk.
    Maalesef her dönemde bizim ülkemız mülteciler konusunda çok beceriksız. Sınırdan geçmeleri kolay.
    O zamanda eşleri savaşta olan aileler vardı fakat halk olarak çok yardım ediyorduk.
    Ne olursa olsun yağmurdan kaçarken doluya yakalanma misali.
    Ben o zamanlar çok üzülüyordum.
    İşleri çok zor. Rabbim hırsız ve gadar siyasetçi musfedelerinden garibanları korusun.
    Yalnız o dönemde Türk halkı çok merhametli ve yardım severdi.
    1979 dan 1998 kadar zamanımın ve evimin 3 te ikisini mülteciler için kullaniyordum. Allah kabul etsin.
    Bir mağdura bir adım gittiğin zaman Rabbim sana 10 veriyor.
    Allaha sonsuz şükürler olsun. Merhametli olarak yaratılmışım.
    Bunun mükafatını bire bin gördüm. İnşAllh ebedi hayattada görürüm.
    Mağdur mağdurdur, imtiha dünyasında mağdura din ırk sorulmaz.
    Yardım edilir.

    • Nurdan abla keşke biraz da iran halkına karşı aynı merhameti gösterseydiniz, burda sergilediğiniz nefret söylemi yüzünden sn.bernar arkadaşımız hala yorum yazmıyor da!!!!

  7. Bütün muhalefetin el birliği ile göçmen düşmanlığı üzerinden üç beş oy alma uğraşına sizde önemli katkıda bulundunuz, sevinin. Burada defalarca uyardım ama dinleyen kim. 30 gün sonra suriye zindanlarına uğurlarken alkış tutarsınız.

  8. büyük acılar yaşandı cidden.
    deprem kadar, çürük binalar ve çarpık şehirleşme de onbinlerce insanımızın canını aldı, yüzbinler büyük sağlık sorunları yaşıyor, milyonlar evsiz, işsiz kaldı.
    depremde insanlık adına çok büyük dersler vardı. görene diyelim.
    depremden saatler sonra battaniye fiyatlarının arttığını gördük, öte yandan evindeki battaniyesini yollayanlar vardı. kızılayın çadırlarını yollmayıp, depoda tuttuğunu gördük, öte yandan bu çadırları satın alıp yollayanlar vardı. deprem bölgesine soymak için koşanlar öte yandan hayat kurtarmak için koşanlar vardı.
    her zamanki gibi iyiler vardı ve kötüler.
    iyilik ve kötülük her zaman mücadele eder, bu insanların anladığı gibi bir üstünlük mücadelesi, galip gelme kavgası değildir, iyilik ve kötülük denge için mücadele ederler çünkü burası tezatlar alemidir. birinin diğerini yok etmesi mümkün değildir, öte yandan ne iyilik ne kötülük uzun süre egemen olmaz,
    o zaman müdahale edilir,
    o nedenle hep devirler vardır diyoruz.
    göçmenlik, ülkemizin öncelikli sorunlarının başında geliyor. iktidarın kendisinin bile suriye politikası baştan beri yanlıştı dediği yanlış politikalardan biri de, kapıların açılıp, sınırların delik deşik olması idi. biraz merhamet duygusu olan hiç kimse savaştan kaçan insanlara kapısını kapatamaz ama yardıma ihtiyacı olana planlı programlı, akıllıca da yardım edebilirdik, suriye politikası bize onlarca şehit, milyonlarca göçmen, milyarlarca dolara mal oldu. şu an hem bir demografik yapımız ciddi bir tehdit haline geldi hem de ciddi güvenlik sorunumuz oldu. bize bir saldırı içermedikten sonra hiç bir ülkenin iç işlerine karışmamalıdır ve devletinin başındakilere karşı şahsi hislerle davranmamalıdır. esedle bugün bir araya gelmeye çalışıyoruz, oturup anlaşmak istiyoruz. göçmenlerin dönmesi için anlaşmak zorundayız bunu mevcut iktidarın yapması yaşananlardan sonra çok zor, seçimden önce çok uğraştıkları halde mümkün olmadı. göçmen sorununu halletmek için tek şansımız muhalefet. muhalefete oy veren insanların binlerce sebep içinde en önemlilerinden biri göçmenlerin dönmesi vaadidir. onları üzmeden, maddi ve manevi bir zarara uğramalarına izin vermeden ülkeleriyle anlaşarak dönmeleri onlar için de büyük bir kazanım olacaktır.

    • insanlığın savaştan, hatta savaş ta değil bir yanda Esed’in bombaları, bir tarafta Amerika, İsrail fransa vs. vs. bombaları karşısında kaçan mazlumlara kucak açmakta ne planın dan bahsediyorsunuz ?
      Ne yapılacaktı ki; bombalar havada durdurulup, ” – Durun ben bir plan program yapayım hesabıma kitabıma bakayım, ( batı gibi nitelikleri alırım niteliksizler ölsün) mü denecekti.

      insanlığın merhametin planı mı olur… hele hele bu durumda

      • ne planından mı bahsediyorum?anlayabileceğiniz şekilde açıklarsak,
        boğulmak üzere olan birini, yüzme bilen birinin kurtarması gerekir, siz acıyıp suya atlayabilirsiniz ama bu defa bir yerine iki facia yaşanır diyorum.
        bir ülkeyi yönetenlerin öncelikli sorumluluğu kendi halkının refahı ve güvenliğidir, sonrasında istediği kadar başka halklar için katma değer üretebilir. bu katma değer de yoldan geçen birinin aklı gibi “dur bir plan yapayım” şeklinde değil devlet aklı ile yapılan plandır. aksi halde yazdığım gibi yanlış suriye politikasıyla ve politikası bile olmayan göçmen kabul refleksiyle onlarca sehit, milyonlarca göçmen, milyarlarca dolar zararla oturur kalırsın.
        insanlığın da merhametinde planı olur, bazı ifadeler kağıt üzerinde şık durur ama gerçek hayatta karşılığı yoktur.
        zırva hükmündedir.

        • imtihana tabi tutulmadiginizi düşündüğünüz şeylerden muaf olduğunuzu mu zannediyorsunuz… ?
          ( eşim Suriyeli göçmenlere oldukça karşı biridir. bir gün araba ile yolculuk yaparken sert bir virajda arkada uyuyan 4-5 yaşındaki oğlumuz araba içinde yuvarlanarak koltuğun alt kısmındaki metal bir yere başını çarptı. iğne ucu kadar bir yerinde kanama oldu… Bir vaveyla kopardı ki; -hemen hastaneye gidelim nasıl araba kullanıyorsun vs. bağırmaya başladı…

          iğne ucu kadar bir delik için
          Suriye’de annelerin gözünün önünde evlatları bombalanirken…
          Evet ben zırvalıyorum…
          Ama Allah’a yemin ederim ki; hepimize sorulacak ….
          asıl zırva nedir biliyor musun ?
          Dünya ya demokrasi dersi veren ve bu coğrafya yı karıştıran Amerika da yaşayıp ahkam kesmektir ..
          sizler insanlığınızın da merhametinizin de planını yapın…

    • Didem hanım “göçmen sorununu halletmek için tek şansımız muhalefet.” demişsiniz de, elhak öyledir! Yalnız gariban sığınmacılarla ne alıp veremediğiniz var ki?
      Gülme komşuna gelir başına…

  9. İki cumhurbaşkanı seçimlerde muhalefetin oy oranı %48-49 oy oranı var. yani bu seçimlerde muhalefet %51-52 alaydı seçimler 2. tura kalırdı hadep, Erdoğanı sevmez Muhalefet başkanları cumhurbaşkanı olurdu.

    “Seni başkan yaptırmayacağız” “Seni başkan yaptırmayacağız” “Seni başkan yaptırmayacağız”
    Bu sözleri söyleyen parti liderini tanıdınızmı.

    https://www.youtube.com/watch?v=FwKUBhyny8Y
    Bu parti liderine ilgi vardı oy oranı %15’lere geliyordu. önü kesilmeliydi Sonunda kodese atıldı.

    Kemal kılıçdaroğlu dağınık muhalefeti birleştirdi oy oranı %55-60 arası aşağısı Bit yeniği olur.

  10. Evet , çok trajik , çok hüzünlü bir durum ; dünyanın her tarafında binlerce göçmen insanlar var, çoluk çocuk evini barkını terk edip başka diyarlara, başka vatanlara gitmeye çalışıyor ,insanın vatanını terk edip gitmesinin ne demek olduğunu yaşamayan bilmez !
    Ben 1984-86 arasında Kıbrıs’ta , kendi birliğimizde görev yapmama ve Türk köyünde ailemle birlikte kalmama rağmen ülkeme dönünce inanın toprağı öptüm !
    Göçmen konusunda belki de dünyada en büyük mağduriyeti yaşayan Türkiye’dir , bu üstesinden tek başına gelinecek bir mesele değildir, bütün dünyanın hep birlikte bu ve bunun gibi diğer sorunlara el atması gerekir ama heyhat nerdeee !
    Dünyaya sahip çıkması gereken , önderlik yapması beklenen büyük devletler başta olmak üzere özellikle BM. tam bir bencillik , vurdumduymazlık , aymazlık ve acizlik içindedir !
    Bir korona musibeti üç yıldan bu yana bütün dünyayı kasıp kavurdu , hiç kimse kendini koruyamadı , bir yere saklanamadı , gizlenemedi, yaşlısı,genci , zengini fakiri kırdı geçirdi !
    Hiç bir devlet bundan ibret aldı mı, sanmıyorum !
    Allahın , bundan daha büyük sopayı mı gözümüze sokmasını bekleyeceğiz , bekleyelim bakalım !
    Rusya , rahat batmışcasına Ukrayna’ya saldırdı, yaşanan vahşeti hepimiz ve tabii bütün dünya başta hain ABD, ve uyuşuk AB. seyrediyor , seyretmekle kalsa iyi , habire yangına körükle gidiyorlar , sonu ne olacak belli değil ; geçenlerde savaşta sakat kalan insanları gördüm , tam bir felaketti !
    Allah , dediğim gibi bir korona sopasını gözümüze soktu ama anlayan yok !

  11. İşin en acı yanı bu nefret suçunu işleyenlerin çoğu yine gariban vatandaş. Hep çapsız, faşist yöneticilerin ya da ruh hastası oy avcılarının söylemlerinden etkilenerek o ruh haletine giriyorlar.

  12. keşke düsünme sistemiz partizanlıktan sıyrılıp insani ve dini pencereden ele alabilse meseleyi sayın yazar.her milletin iyisi iyi,ama içinde çürük elmalarında olabilecegini bir görebilsek.siyasilerimiz ve toplum olarak önyargilarimizdan kurtulup meseleyi aklı selimle çözmeyi deneyebilsek,belki tedbir alır ve toplumsal bir yara haline getirmeyiz.

  13. Duygulanmamak elde değil!
    Kör şeytan diyor ki, geldiğin ülkede hangi işi kaça yapıyordun da şimdi bizimkini beğenemiyorsun diye bir dalayım…
    Bu sefer de almanı fransızı bizim ukraynalı sığınmacılara dalar diye kendimi tutuyorum…
    Rus gazını, buğdayını bilmem ama avrupada dolaşan türk tırları 4 saat kontak kapatsa, belçikası hollandası karaya vurmuş morina balığı gibi açlıktan sahile serilip kalırlar:))))

  14. İnsanlık her zaman ve her yerde test ediliyor. Ülkemiz hem yabancılara ev sahipliği yapıyor, onları atmıyor, ama aynı zamanda çok zor şartlarda yaşamaya da mahkum ediliyorlar. Örneğin sigortasız, kayıtsız çok zor işlerde çalışmalarına devlet göz yumuyor. Onlara güvenli bir vatandaş olma yolu göstermiyor. Muhalefet yabancı düşmanlığı üzerinden oy kapmaya çalışıyor. Zor bir coğrafyadayız. Ülkemiz demokrasiye geçince ve etrafına da demokrasiyi yayınca bu dertler bitecek. O zamana kadar yabancıları savunacağız, onlara yardımcı olacağız, ve haklarını almaları için mücadele edeceğiz.

    • Ender bey “Ülkemiz demokrasiye geçince ve etrafına da demokrasiyi yayınca bu dertler bitecek.” diyorsunuz da, demokrasi ıraka geleli yıllar oluyor, ne değişti?
      “O zamana kadar yabancıları savunacağız, onlara yardımcı olacağız, ve haklarını almaları için mücadele edeceğiz.” diyorsunuz,
      iyi güzel de, bunları kendi milletimize sövüp sayarak mı yapmak zorundayız?

  15. Bayrama az kala, Hıristiyan cemaatlerinden birine ait dergide editörlük yapan Müslüman bir kadın gazetecinin, yerleştiği yabancı ülkede, Ramazan ayında yaşadığı manevi hissiyatı okurlarıyla paylaşan yazısı ile yine bir Müslüman gazetecinin, aynı dergide, Türkiye izlenimlerini aktardığı yazısıyla karşılaşmak beni hayli düşündürdü.
    Sizler de düşünün istedim.
    Ama aynı sayın yazar bu ülkede başörtüsü zulmünden dolayi mağdur olan insanların çektigi acıya son veren insana muhalefet etmeyi veya ayasofyayı açan ve dindarların yaşantılarıni kolaylaştıran bir insana muhalefet etmeyi kendi açısından hiç değerlendirmiyor .bende sizde bir kendinizi düşünün isterim.Hıristiyan cemaatlerinden birine ait dergide editörlük yapan Müslüman bir kadın gazetecinin yazı yazmasına hislenmiş yazar..esas kendi ülkesinde başörtüsü yasağıni bir sekilde kaldiran ,ayasofyayi açan,dini hayatin yaşanmasini kolaylaştıran insana karşi muhalefet etmesi yazari hislendirmesi lazım.ben ne yapıyorum.neredeyim.nereye savruldum.hislenecegi olay aslında kendisi…gafletin çok perdeleri var ve çook kalın…ilim kendin bilmek…

  16. Ben biraz düşündüm…
    “Gözyaşlarımın sebebi Burak’ın sözleri değildi yalnızca” diyor Afgan gazeteci ve ardından insanları ülkesinden kaçacak hale getiren gelişmeleri sıralıyor.” diyorsunuz ama
    ilaç için tek bir örnek bile alıntılayamamışsınız?
    Yani uçak körüğünde kendi ülkesini terkedip başka ülkelerdeki en pis işleri en ucuza yapabilmek için can atan insanları başka ülkelerin hava sahasındayken aşağı atıveren(paraşütsüz) sam amcaya da bir çift sözü yok mu bu muhbirin?

Yoruma kapalı.