Bir kitabın ‘okunmaya değer’ olduğunu nereden anlarsınız?
Yazarının adını daha önce işitmediğiniz, herhangi bir görüşüyle karşılaşmadığınız, ancak adına bakarak ilgi duyduğunuz bir kitap, daha ilk bölümüyle dikkatinizi üzerine çekmelidir.
Londra Üniversitesi’nde sosyoloji ve politik ekonomi dersleri verdiğini öğrendiğim William Davies‘in geçen yılın sonlarında çıkan ‘Nervous States’ kitabının giriş bölümü, bende, “Bu kitap okunmalı” kanaatini oluşturmaya yetti.
‘Modern zamanlar’ deniliyordu hayat serüvenimin büyük bölümünü oluşturan dönemler için; bir ara ‘post-modern’ sıfatını hak eden gelişmeler yaşandığı da oldu. Ancak günümüzü tam anlamıyla tavsif eden bir sıfat henüz bulunamadı.
Bulunduysa da ben bilmiyorum.
Davies işte o sıfatı arıyor. Adı ‘Sinirli durumlar’ diye çevrilebilecek kitabı ile günümüzü anlamlandırmaya çalışıyor.
Gerçeğin ve mantığın yerini günümüzde hisler aldı ve hislerle hareket etmek, akla ilk geldiği üzere, ‘olumlu’ bir şey olmak zorunda değil. Tersine, günümüzde, etrafta olup bitenler hep hisler etkisiyle oluyor ve iyi de olmuyor…
Tez kaba hatlarıyla bu.
Kitabın girişinde bir olay anlatılıyor.
2017 yılının Kasım ayının son Cuma günü… Londra’nın en merkezi yeri olan Oxford Circus meydanı birdenbire hareketleniyor. Her taraf polisle doluyor. Metro istasyonundan yolcular panik içerisinde tahliye ediliyor. Silah sesleri geldiği söyleniyor. Canlı yayınlarda en ağır üniformalarını giymiş silahlı özel güçlerin olay mahalline sevk edildiği görülüyor… Telaş içerisinde sağa-sola koşan insan görüntüleriyle birlikte…
Acaba iki yıl önce Paris’te olduğu gibi birden fazla saldırı mı söz konusu… Köşedeki Selfridges mağazasına polisler topluca giriyor ve müşterileri dışarıya çıkartıyorlar. O sırada mağazada bulunan 8 milyon takipçili bir pop star, “Silah sesleri işitiliyor” diye Twit de atıyor…
Beyaz ırkın üstünlüğüne inanan yerli bir hareketin lideri de “Londramız anlaşılan yeni bir cihad saldırısına muhatap” yazıyor Twit mesajına. Bir gazetenin internet sitesi 10 gün kadar önce birinin Oxford Caddesi üzerinde bir kamyonetin kaldırımın üzerinde durduğuna dair Twitter mesajını öne çıkarıyor. “Silah sesleri duyuldu” ve “Bir kamyon yayaların üzerine doğru hareketlendi” türü mesajlar da birbirini takip ediyor.
Sadece o gün Oxford Caddesi ve Metro istasyonunda bulunanlar veya Selfridge mağazasında alış-veriş yapanlar değil, sosyal medya takipçileri ile canlı yayın yapan televizyonları izleyen bütün ülke halkı da, başkentin en merkezi yerinde büyük bir terör eylemi gerçekleştiği telaşına kapılıyor…
Londra’da 7 Temmuz 2005 tarihinde yaşanana benzer bir büyük saldırı…
Adres de belli: Cihadçı bir grup… Muhtemelen El-Kaide…
Peki gerçek ne?
Hareketlenme üzerinden bir saat geçtikten sonra, Emniyet teşkilatı, “Şu ana kadar mahalde silah kullanıldığına dair bir emare, bundan dolayı bir yaralanma olayı tespit edilemedi, herhangi bir şüpheli de bulunamadı” diye bir açıklama yapıyor.
Olay yok, olayda yaralanma filan da yok, ama yaratılan panik sırasında dokuz kişi hastanelik olmuş durumda.
Galiba Metro istasyonunda birbiriyle çarpışan iki yolcu ağız dalaşına girmiş, hepsi o kadar… Silah sesi veya patlama denilebilecek bir şey olmamış. Ancak, iki kişinin ağız dalaşı, o sırada platformda bulunan yolcuların ani hareketlenmesine yol açmış, oradan da bütün ülkeyi teyakkuza geçiren gelişme yaşanmış…
Kitabın girişinde bu olayı okuyunca aklıma son günlerde sıkça meydana gelen kendi ülkemizdeki kavgalar geldi. Büyük kentlerimizde insanlar birbirlerine giriyor ve hayatlar da kaybediliyor. Gazete haberlerine bakıyorum, olayın nasıl ve neden çıktığı çoğunda meçhul…
Muhtemelen basit bir kıvılcım olayın dallanıp budaklanması için yeterli oluyor.
İnsanlar yaşadıkları olaylara akıllarını kullanarak tepki vermiyorlar; tersine, Londra’da yaşanan türden temelsiz ve anlamsız olaylarda akıl ve mantık bir tarafa bırakılıyor, hisler devreye giriyor.
Davies, oradan alıp konuyu siyasete getiriyor. Hislerimizle oynanarak yönetildiğimiz gerçeğiyle okurlarını yüzleştiriyor: Tedhiş olayları şekil değiştirdi. Devletlere devlet olmayan gruplar saldırıyor. Devletler arası çatışmalarda artık farklı silahlar (siber-saldırılar) kullanılıyor. Bireyler ve yönetimler hep teyakkuz içerisinde bulunmak durumundalar; gerçeklerden çok hisler devrede.
Konunun bize bakan yüzü var.
Türkiye’de insanlar birkaç hafta sonra sandık başına gidip yerel yöneticilerini seçecekler. Acaba akıl ve mantıkla mı kanaatlar belirlenecek ve oylar öyle kullanılacak, yoksa kampanyalar sırasında tarafların kullandıkları hislere yönelik taktikler mi kararlarda ağır basacak?
Israrla işlenen ‘beka sorunu’ konusuna bu gözle de bakabiliriz.
Yaşadığımız döneme farklı bir ad konulması zamanı geldi, geçiyor bile…
ΩΩΩΩ