Bir yazıdan hareketle doğru bilinen yanlışlar… Ya da çakma bilgi çöplüğü olan ülkemiz…

25
Gazeteler...
Reklam

Yazı şöyle başlıyor:

“CIA eski direktörü Graham Fuller, İslamsız Dünya kitabında diyor ki,

‘ABD’nin dünya hâkimiyeti önündeki tek engel Sünni Müslümanlardır.
Vahhabilerle ortak çalışıyoruz, Şiileri kullanıyoruz.
Sünni iktidarın yıkılması, Sünniliğin kalesi olan Türkiye’nin yıkılması ile mümkündür.”
Araya *** konulmuş, uzun yazının girişinin hemen devamında da şu satırları okuyoruz:
“Bilmediğimiz bir şey değil…
İngilizler, Osmanlıyı bunlarla parçaladı.
Ve asırlardır, Sünni Anadolu Müslümanlarıyla savaşları hiç azalmadı.
Osmanlıdan sonra, Kur’ân-ı kerim, Hadis-i şerif ve ilmihal kitaplarını okumak devlet eliyle yasaklandı (!)
Âlimler darağacına çekildi…
Ezan-ı şerif, zorla Türkçe okutulmaya başladı.
Sonra bu yasaklar kırıldı…
Ama oyun ve tuzakların ardı arkası gelmedi.”
Aslı astarı olmayan ifşaat
Vay canına.
Vaktiyle ‘CIA direktörlüğü’ yapmış biri bu denli açık sözlü olacak ve büyük bir planı hiç lafını eğip bükmeden bu açıklıkla kendisi deşifre edecek…
Ne kadar heyecanlandığımı tahmin edemezsiniz.
‘İslamsız Dünya’ kitabının bende İngilizcesi var, e-kitap olarak… Okurken farkına varmadığım bu ifşaatın kitabın kaçıncı sayfasında yer aldığını öğrenmem o yüzden kolay…
Ancak aa o ne, o iki cümlede yer alan belirli sözcükleri defalarca aratmam bir sonuç vermiyor… Kitabın İngilizcesinde öyle iki cümle bulunmuyor…
E, ne yapabilirim?
Bu defa kitabın Türkçesine başvuruyorum, yine bir e-kitap olarak…
Onda da yok böyle bir ifşaat.
Yok. Sadece bu açıklıkla değil, üstü kapalı bile yok buna benzer ifadeler…
İşin aslı, kendisinden söz edilen ansiklopedi maddelerinde Fuller için ‘CIA direktörü’ sıfatı da kullanılmıyor. Kabil’de (Afganistan) yaptığı istasyon şefliği CIA’de aktif en yüksek makamı. Bir de CIA içerisindeki ‘Ulusal İstihbarat Konseyi’ adlı birimin başkan yardımcısı imiş eskiden…
Fuller Türkçe de bilen, Türkiye’de ve Türkçe konuşulan coğrafyanın bazı ülkelerinde de görev yapmış bir CIA mensubu.
Türkçe dışında bir yığın (Arapça ve Farsça da dahil) dil biliyor. Hatta meraklısına yabancı dillerin nasıl kolayca öğrenilebileceğini anlatan bir kitabı da var.
Bunlar bildiklerimiz.
Ancak bu yazının girişinde yer alan o müthiş ifşaat yazarın sözünü ettiği kitapta yok.
Daha da önemlisi, kitap bir ifşaat kitabı da değil.
“Şunu kullandık, bundan sonra şunu yapacağız” türünden açıklamalarla istihbarat birimlerinde çalışmış üst düzey birilerinin anılarında karşılaşılabiliyor.
Oysa ‘İslamsız Dünya’ bir anı kitabı değil.
Aynı alıntı başka yazılarda da var
Bir gazete haberinden..
Dikkat ettiyseniz alıntı yaptığım yazarın adını vermedim, vermiyorum.
Sebebi şu: Ondan önce de başkaları kelimesi kelimesini aynı cümlelerle ve aynı kitaba atıfta bulunarak olmayan ‘ifşaatı’ kullanmışlar. Bir kişi de değil, çok kişi…
Yazarın bütün yaptığı kendisinden önce aynı alıntıyı yazılarında kullananlara güvenmek; “Kitaba bakayım, okurlarıma hangi sayfada yer aldığını da belirterek muhtemel araştırmacıların yolunu kısaltayım” dememek…
Bu konularda titizim. Çünkü, benimle ilgili de, bana ait olmayan, gerçek-dışı bir çok çakma bilgi gerçekmiş gibi çoğaltılıp duruyor.
Bir gün bile uğramadığım bir kentte (İngiltere/Exeter) eğitim aldığımla başlayıp gidiyor tezviratlar. En son biri, İngiltere’ye ayak basmamış kayınpederimin Kraliçe tarafından sarayın istihbarat odasında ağırlandığını bile yazabildi.
Gülüp geçiyoruz, ama insanlar bu ve bunlara benzer yaveleri okuyor, onlardan kanaat sahibi oluyor.
Herhalde okurlarından biri yazara yaptığı yanlışı hatırlatmıştır ve düzeltme yapar düşüncesiyle bir sonraki yazısını bekledim.
Bugünü.
Altına not düştüğünü görünce ümitlendim de… Ancak not, yazarımızın seyahat halinde olduğu için yazısını kısa tutmak zorunda kaldığı özrüymüş. Okurları onun üç gün önce yazdığını hala doğru biliyor.
Önemli mi?
Elbette önemli. Çünkü olmayan ifşaatı gerçek sanmak alıntıyı yapan yazarın tezini güçlendiriyor; o alıntı olmasa ona yer veren yazıların çoğunun tezi de havada kalıyor. Yazılar Fuller‘ın o cümlesini gerçek bilmek üzerine oturtuluyor genellikle.
Üzücü bir durum. Yazar adına da üzücü, okurlar adına da…
Eminim, benim okuduğum yazıyı okuyanların çoğu, o alıntıyı gerçek sanıp birbirlerine “Gördün mü, adam her şeyi ifşa edivermiş; Sünni iktidarı yıkmak için Sünniliğin kalesi olan Türkiye’nin yıkılması gerekiyormuş; şimdi bunu yapıyorlar işte” diyorlardır.
Fuller’in AK Parti’yi öven kitabı var
Graham Fuller en son ülkemiz gündemine 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrasında hakkında çıkarılan yakalama kararıyla girmişti. Darbe günü Büyükada’da düzenlenen bir seminere katıldığı, ardından kendisini Amerikalıların özel bir uçakla kaçırdığı doğruluğu şüpheli haberi üzerine…
Daha önce ise, Türkiye’yi ve onu yönetmekte olan AK Parti’yi öven 2008 tarihli ‘Yeni Türkiye Cumhuriyeti: Yükselen Bölgesel Aktör’ diye dilimize çevrilen kitabı yüzünden AK Parti karşıtları tarafından tefe konulmaktaydı Fuller
Şu paragraf o kitaptan:
“Gelecek ne getirirse getirsin, bir şey kesindir: O eski, öngörülebilir ve sadık Amerikan müttefiki olan Türkiye artık tarihe karışmıştır. (…) Her ne kadar bu süreç, Washington’un ‘müttefik’ bir Türkiye’ye sahip olduğu o eski güzel günleri aramasına sebep olabilirse de, yeni Türkiye aslında gerek kendi çıkarlarına ve gerekse bölgenin genel istikrarına muhtemelen daha iyi hizmet edebilir. Eminim ki münevver Amerikan gözlemciler, demokratik süreci güçlendirip derinleştirmiş, sorunlu ve çalkantılı Orta Doğu bölgesinde bir istikrar abidesi olan böyle bir yeni Türkiye’nin varlığını takdir edeceklerdir.”  (s. 321+325).
Zaten ben de bu cümleleri ihtiva eden kitabı okuduğum için yeni ifşaatın peşine “Acaba?” sorusunu sorarak düştüm.
Vardığım sonucu size de sunuyorum.
ΩΩΩΩ
Reklam

25 YORUMLAR

  1. Süleyman beye, bizim sözümüz olamaz. Ancak, bir gavurun mziyeti, yaptığı iş, söylediği söz beğenilebilir. Fakat, asla sevilemez, dost edinilemez.
    F.Koru’nun yazdıkları gerçeği aksettiriyorsa, o yazarın yaptığı büyük bühtan (affı ZOR).
    Hadis meselesi ise bir imanı mesele olduğu kadar, özel bir ilim dalıdır. olur-olmaz kişiler ve olur-olmaz dedikodularla, Hadisleri ve Onun SAHİBİNİ küçültmiye çalışmak – Birer BÜYÜK İNSAN olan Hadis alimlerine karşı işlenmiş bir cürüm ve alçaklıktır. Hadis alimlerindeki ihlas, samimiyet ve fedakarlığa – bugünün alim geçinenleri katlanamaz. İnsan ve bilhassa Müslüman olan kişiler, bu ZATların HAYaTlarını bir kerecik OKUsunlar. Deist ve deyyus olmak ise, ucuz ve kolay bir tercihtir, Müslüman oralara yanaşmaz.

    • Uydurma Hadisler hâlâ vahim bir mesele olarak ortada duruyor. Bin odalı sarayın duvarlarını Emeviler zamanında uydurulmuş hadisler süslüyor mu? Diyanet işleri başkanı o hadislerin uydurma olduğu hususunda Zat-ı Şahane’yi uyardı mı? Karşılığında “Hoca hoca…” diye azar işitti mi? Aynı din adamı önce “Mersedese binmem” diye artistik yaparak arabayı geri gönderip, ardından zılgıt yiyince kuzu kuzu mersedese bindi mi? Din adamında biraz şahsiyet olmalı… “Kuran’ı biz indirdik, biz koruyacağız” buyruluyor. Kuran kime karşı korunuyor? Müslümanlara karşı! Müslüman olmayanlar Kuran’a müdahale edemezler. Adamın biri söylemiş: “Biz en çok yalanı hadis uydururken söylerdik!” demiş. Yani hep yalan söyleriz ama özellikle (münhasıran, bahusus) hadis uydururken söyleriz… Büyük alim İbn-i Haldun sadece 16 hadis güvenilirdir! diyor. İbn-i Haldun bilmiyor, sen biliyorsun! İbn-i Haldun yanlış biliyor, cübbeli ve fesli şarlatanlar doğru biliyor! Hz. Ali, Muaviye’ye “Ey Muaviye çık karşıma teketek halledelim bu işi. Bu kadar masum insan ölmesin” diyor. Muaviye yanındaki adama (adı Abdurrahman) “Ben enayi miyim Ali’nin karşısına tek başıma çıkayım!” diyor. Ve masum insanlar ölüyor… Bu konuda iki tip Müslüman vardır: 1) Samimi, dindar ve alim olanlar. Mehmet Akif ve Süleyman Ateş gibi. 2) Şarlatan ve cahil olanlar. Cübbeli veya cübbesiz, fesli veya fessiz her yerde bol miktarda gördüğümüz tipler… Aslında Hadis konusundan önce Ayetleri konuşmak gerekir. Kimler Allah’ın ayetlerine “zırva” muamelesi yapıyor, bir ortaya koymak lazım. Allah “Masum bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir” diyor, Osmanlı Padişahı ise “Allah yarattı” demeyip oğullarını, torunlarını, kardeşlerini, kundaktaki bebeleri öldürüyor. O bebeler içinde kızlar da var.

  2. “Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır.” (İsra Suresi, 53)
    “Kıyametten hemen önce karanlık gecenin parçaları gibi fitneler var. Kişi o fitnelerde mü’min olarak sabaha erer, akşama kafir olur; mü’min olarak akşama erer, sabaha kafir çıkar. O fitnede oturan, ayakta durandan hayırlıdır. Yürüyen koşandan hayırlıdır. Öyleyse yaylarınızı kırın, kirişlerinizi parçalayın, kılıçlarınızı da taşa vurun. Sizden birinin evine girerlerse Hz. Âdem’in iki oğlundan hayırlısı olsun (ölen olsun, öldüren değil)” [Ebu Davud, Fiten 2, (4259, 4262); Tirmizî, Fiten 33, (2205).]
    “Eğer müminlerden iki grup savaşırlarsa, aralarını düzeltin. Biri diğerine saldırırsa, saldıranla, Allah’ın emrine dönünceye kadar savaşın. Eğer dönerse, (barış ortamı oluşursa) artık aralarını adaletle düzeltin ve adil davranın. Şüphesiz, Allah adil olanları sever. -Hucurat 10.ayet-
    Şüphesiz, müminler kardeştirler. Öyleyse iki kardeşinizin arasını düzeltin ve Allah’tan sakının ki merhamet olunasınız.”

  3. Birde buralarda yaşayan kendilerini Atatükçü olarak kabul edenler hakkında ki tecrübelerimi Fehmi beyin bu yazısına yorum olarak paylaşmak istiyorum.
    Önceden yazdığım gibi 1998 de geldiğimde beni buraya davet edenler Kerküklü Tükmenlerdiler onlar 1991 Iraktan Türkiyeye toplu halde gelenlerin içindeydıler, bir buçuk yil bende kaldılar onlara yardımcı oldun 7 kişi Kanadaya 3 kişide Avusturalya ya gitler iki ailede oluşiyorlardılar.
    Bunlar beni burdaki Türklere Kürtlere ve araplara 6 yıl boyunca anlatmışlar, onun için geldiğimde nerde ise kırmızı hâli serecelermişler.
    Çok insan ziyaretime geldi iki ay kaldığım ev sahipleri de dahil evde yemek yemedik her gün birileri davet ediyordular.
    Tabi içlerinde bizm Türklerde de vardı.
    İlk geldiğimde bizim Atatükçu olan Türkler “bu şeriatçı bunu buray milleti kandırması için göndermişler”deediler sebebide ben geldikten sonra har hafta bir evde toplanıp birlikte sohbet ediyorduk, sohbetimiz bir konu tesbit edip hepimiz onu üzerinde hazırlanıp tartışıyorduk.
    İlk sohbti ben belirlemiştım İnsanın tarifi ve görevleri.
    Hepisineden teker teker kendimizi tarif etmelerini sorunca herks biz bilmiyoruz demişlerdiler.
    Hanimların çoğunluğ sol görüşlüidiler o sohbet çok hoşlarına gittiği için kendileri teklif ettiler bende kabul ettim.
    Daha sonra aşırı derecede israf ve gösterişe yönelimler için bıraktın.
    Be seferde Şeriatçılık tan PKK lığa terfi ettim.
    Doğuluyum ya onun için.
    Öcalan yakalandığında onu ben yakalatmışım o zamana MİT ciliğe terfi ettim.
    Şeriatçı, PKK li, ve MIT ci.bunlarin hepsi 7 ay içinde oliyor.
    Ben son iftiralarınındı duyunca, hepisini bir arkadaşa dave ettirdım ve bende gittim, aman nasıl memnu oludular,sanki o iftiraları kendi kendime atmışım.
    Sohbetin konusu insanları nasıl tanirsınız.
    Hepsine beni sordum.Tabii övmeye başladılar, o zaman burda kaç PKKli var diye sordum hemen tepki gösterdiler biz onları aramıza alımıyız diye, şeriatçı ve Atatürk düşmanıliğinada ayı tepki, MİT de sordum onu bilemezmışler.
    Bunları orada incitmeden gururlarına dokunacak tek kelime dahi etmeden bir güzel haşladım.
    Sonundada bizim Türklerin Dedi kudurlarını dahi cahilce yapıp bütün cehaletlerini sergilediklerini vb epeyce konuştum.
    Daha sonrada gördüğüm yerde selam verip geçerim halen dahada öğle.
    O kadar gözü dönmüş bir milletiz ki beni orada PKK ya hedef gösterecek kadarda cahiller.
    İnanın hiç bir millet bizim millet kadar partizan değil ve birbirinin arkasındanda kuyusunu kazmiyorlar.

  4. Müzik nasıl evrensel ise doğruluk ta evrenseldir.
    Yeryüzünde yalan söylemenin bir insanlık erdemi olduğunu beyan eden hiç bir kültür ve bunun kültürün temelini teşkil eden hiç bir din yoktur. Varsa kaosun hakim olduğu bir istisnadır. Türkiyede sıksık kaos yaşanıyorsa bunun sebebi “yalanın bini bir para” olduğu bir düzen var demektir. DiNimiz dinler arasında tevhid dini olarak ağırlığı ve ayrıcalığı ilan bir dindir. Kur’an bu konuda önemli bir rehberdir İbrahim Peygamber bir referanstır. Doğrunun tanınması ve doğruda birleşilmesi her toplum, her ülke ve bütün dünya için önemlidir. Aslında çok zor olmamasına rağmen imkansızmış gibi bir hale gelmiş olması yalanların insanları/insanlığı ne kadar böldüğünü ve her kesimin izafi kendi doğrularına tutunarak hayatta kalmağa çalıştığı bir ülke, bir dünyada yaşıyoruz.
    Bilim ve teknolojinin gelişiminde esas olan matematik ve digital elektronikte 0 ve 1 (binary; ikili sistem) bilgi işlem ve aktarımı için bilgisaray sistemlerinin temelini teşkil eder ve çok çok önemlidir. Bu iki temel elemandan karışılığı yeni bilgiler olan diğerleri üretilir/türetilir. Günlük hayatta kullandığımız her rakamın bu sistemde bir ifadesi vardır. Misal, alışık olduğumuz onlu/ondalık sistemde içinde bulunduğumuz yıl 2018 iken bunu ikili sistemde ifadesi 1111110001 dir. Sıfır ve bir’lerin meamelesi neticede somut doğrulara götürur (Ay’a-Mars’a götüren hesap ta buna dayanır). Bilgi ya doğrudur ya da yanlıştır. Yanlışın değeri SIFIRDIR. Lider toplumu/ülkeyi selamete-doğruya götüren rehberdir. Lider de yanlış yapabilir (beşer-şaşar) farkındalığı/kapasitesi az ise yanlışları sıklaşır. Ancak, işin içine YALAN girerse (ki yalan NEGATİFTİR) işlemler (ki bunlar hayattır) karmaşıklaşır (KAOSA YOL AÇAR).
    Her iş için bilgi ve bunun doğruluğu son derecede önemlidir. Kur’an bu durumun ne kadar önemli olduğunu “Bilenle bilmeyen hiç bir olur mu” şeklinde sorgulayarak genellemeyle dikkatimize sunar. Bunun kapsamı bu dünya işlerini aşarak öbür tarafa kadar gider (misal; AHİRETİn hesabının gerçek olduğunu BİLENLE BiLMEYEN hiç BiR OLUR MU). Bilgi esastır. AKIL yeni bilgiler üretir (fikir-teori), onun için nimettir. Elleriyle/ayaklarıyla veya alet kullanarak bu bilgileri tatbikata geçirir ortaya bir iş çıkar (ki teknoloji de böyledir). Bu SENTEZ demektir. İnsan yeni bilgiler ürettikçe (daha da) akıllanır. KURAN’a Peygamberimiz vasıtasıyla Allah’ın rehber kitabı olarak İMAN ettmişsek bu KİTAP doğruluğu-faydalı iş üretmeği tenbihler, yalanı (nefs işi!) kesin olarak yasaklar. Her türlü meslek/meşgale için bu esastır. En önemlisi, siyaset toplumu yünetmek için bir meslek haline geldiyse, DOĞRULUK SİYASETTE ESASTIR. YANLIŞI KABUL ETMEK DOĞRULUĞA İLK ADIMDIR.

    • Müziğin evrenselliğinden haberi olmayan filistinli bir ahbabım vardı, hatta müzik harammış, öyle derdi! doğruluk tamam ama müzik biraz sorunlu yani:)

      • Favori müzik nasıl izafi ise, favori doğruluk da izafidir. Genel anlamda müzik nasıl evrensel ise, doğruluk ta evrenseldir.
        Klasik müziğe herkes tahammül edemez, dümbelek, zurna, türküden vazgeçemez! Mutlak doğruluk Allah rızasıdır (Kuran’dadır) ki buna layıkla ancak Akıl-İman Sentezi rehber olur. İzafi doğruluğa senin anlayacağın en iyi örnek AKP marka doğruluktur (yolsuzluğu, rüşveti kabullenip mutlak doğruluğu-Allah rızasını lekelemiş olmasıyla ilgilidir de ondan).

  5. KitaBİN Türkçesini okumuştum. Sosyolojik temelli objektif bir kitaptır. Yararlandığımı da söyleyebilirim. Bendeki izlenimi olumludur.
    Türkçesinde o cümleleri hatırlamıyorum.

  6. Kim kime terörist diyiyor?
    Ben Kanadaya 30 Haziran 1998 de Turist olarak geldim, burada karşılaştığım Iranlı bir Azeri iş adamından aldığım iş teklifini kabul edip aslında imkansız gibi görünen iş iznini Türkiye’ye gitmeye gerek kalmadan bana kısa sürede Kanadan aldi.
    Benim büyük oğlum da Seattle da ünüversite okuyordu 0 benden 3 ay sonra başka bir eyalete okumak için gelmişti.
    Seattle ve Vancouver BC 200 km çok yakınlar.
    Seattle da Microsof ta çalışan bir çocuk bilkete okurken bu cemaat evlerinde kalmış ve burada cemaat aktivitesinin (a)si dahi yoktu.Vancovur’dada durum ayni idi sadece bir Türk Almanyadan Kanadaya göçmen olarak gelmiş ve burdaki dürüst, yardım severliği görünce Hıristiyan olmak için sonradan Hıristiyan olmuş bir Tükten yardım istemiş oda bunu Kiliseye götürüp işlemleri başlatmış.
    Bunlar O dine kabul olmak için ABD den gelecek olan PAPAZİ beklerken bu arada bunlara Hıristiyan olmaları için yardım eden Türk,Türkiye ye gidip gelmiş gelirken de M amcaya hediye bir kitap getirmiş.
    M amca o kitabı okumaya başlar başlamaz şok olmuş esas din Müslümanlık olduğunu anlayınca hemen o kitabı yazan yazarın adresini alarak doğru Türkiye ye gitmiş ve o adresde Risaleyi Nur cemaatinden talebeler kalıyormuş ve o kitabı yazanda onların hocalarınmış.
    Vancouver dada Nur cemaatine sempati duyan M abca ve eşi vardı. WASHINGTON VE BIRITISH COLOMBIADA sadece sempatizan pozisyonunda bunlardan başka kimse yoktu. Hatta bunların ikisinin tarışmalarına ben ve oğlum aracı olmuştuk.
    2003 ün sonlarına doğru oğlum Seatila üç dört yeni evli çift yüksek lisans için geldiklerini ve gelenlerin hepsiAKP iş adamları,Millet vekilleri ve üst düzey yöneticilerin çocuklari “CEMAATAN” olduklarını bana anlatmıştı,e o zaman hemen faliyetlerde başlamışlar.
    Bu haberleri oğlundan alıyordum.
    2003 ün sonunda Türkiye ye gittim ve 6 ay kaldım.
    2004 Haziranda geldiğimde oğlum bana o gelenlerin milleti kandırdıklarını ve kullandıklarını anlattı bu arada da gelinim bana karşı çok değişmış. 16 yaşında kendi araştırarak bulduğu Müslüman dininden nefret edecek seviyeye gelmiş.
    Ben hemen Seattle a gittim ve bunların haftalık toplantılarına gelinle birlikte katıldım.
    Birde ne göreyim geçen 6 yılda tek bir cemaatçi bu şehirlere adım atmazken son bir yılda bir ordu olmuşlar.
    Kendilerini beğenmiş burunlari havada ukalalikta ellerine kimse su dökemez.
    Onlara şunu söyledim” siz buralara insanları dinden çıkarmak içinmi geldiniz”
    Sanki ABD nin sahipleri onlar benim gelini adam yerine koymuyorlar tabii bu Amerkali Müslüman olduktan iki yıl sonra Türkleri oğlum ve benim çevremde tanıdı.
    Birden bire yağmur gibi Seattle a yağan sahtekâr Müslümanları görünce şoka girdi.
    Zaten o bir yıl içerisinde ikiside öğrenci olan oğlum ve gelinimi köle gibi kullanmak isteyip de kullanamadıkları içinde iyice çılgına dönmüşler, efendim bunlar çok soru soryolarmışlar!
    Topladıkları himmetler ile lüks ötelerde tatil yapmak isteyince oğlum onları rezil etmiş onun için saygısızmış.
    Bir iki ay içerisinde oğlum o çevreden uzağa taşındı ve gelinimde birdaha onlarla görüşmedi.
    Geline hep öğüt veriyormuşlar” sen kayın validene güvenme baksana ikinizide konturol altına almış” falan filan gibi cahil ce laflar etmişler.
    Benim Gelin ve oğlan ABD ni öbür ucundan bana yakın olmak için Seattle a taşınmişlardi.
    Microsof ta çalışanda onların yüzünden evini sattı işindende ayrilarilip green kartını da yakarak Türkiye ye geri döndü.
    Birde AKP li cemaaçıların Vancouver serüvenine bakalim.
    Orayada 2005 te ilk olarak Karadenizli,Antepli, güney doğulu iş adamları ve aileleri, gene AKP üst düzey yöneticilerinin sülaileleri devlet bursu ile lisans falan okumak için geldiler.
    Ordada M amca Türkiye ye kaçarak onlardan ancak kurtara bildi.
    17/25 Aralıktan sonra o ilk gelenler
    De dahil ABD nin her yerine dağılmış Çakma Müslümanlar veya cemaatçılar buradan ispiyonliyaca cemaatçı bulamayınca Nasa,,Dünya bankasi gibi kurumlarda çalışan cemmatçılıkla alakası olmayan insanları Retocu diye şikâr ettiler.
    15 Temmuz 2016 günü Televiziyonda birde ne göreyim Hoca efendi derlerken ağızlarından bin tane daha hoca efendi dökülen o hararetli cemnatici başi çeken ailenin iş yerinde raportaj yapiyorlar daha sicağı sıcagına bir anda H efendilerini Retocu yapmişlar memlekt millet edebiyati yapiyorlar.
    İki gün önce bu sitede AKP ve cemaat ayni diyenler vardı bende onlarla aynı görüşü paylaştığı’mi bu örnekleri vererek o iddalara katıliyorum.
    Not: M Amca 15 Temmuzdan sonra alzaymir hastası olarak tekrar buraya dönüş yapti, Microsof ta çalışan çocukta 15 Temmuzdan bir ay önce buraya dönüş yapiş ve green kartı falan yok buraya tekrar döne bilmek için 5 yıl uğraşmış.
    Onun Kanadada yaşiyan okul arkadaşı bana söyledi.
    AKP ve Cemaat.
    Bence şu an TC yi Akpli cemaatçılar yönetiyor.
    Ben buralarda tanıdığım cemaatçılar onların aynısının tıpkısı.

  7. Ismini vermek istemediğiniz köşe yazarını okudum. İnanın ismini ilk defa duydum. Yazının başında bahsi geçen bölüm yazının tamamına nazaran sütten çıkmış akkaşığa benziyor. Yazının kalanında öyle şeylerden bahis var ki okudukça “bunlardan din bilgisi öğreneceğime deist olurum” diyor insan. Kaldiki zaten gençler ve orta yaştaki eski muhafazakarlar hızla devletin dayatmaya çalıştığı dindarlıktan kaçarak deist olmakta. Allah sonumuzu hayretsin.

  8. Graham Fuller
    Graham Fuller’in İslamsız Dünya kitabını 15 Temmuz’dan önce okudum. Kendisini sevdim ve takdir ettim. 15 Temmuz’da şaşırdım. Demek ki Sermaye bu kadar ustalıkla kişilerini kamufle edebiliyor. Fehmi Koru bunu deşifre ediyor. Kendime olan güvenim bir kart artmıştır. Ben sezgilerimde yanılmıyorum. Sermaye işini yapıyor, faturalarını ona, buna kesiyor.
    Bundan dolayıdır ki biz birisi ile ilişki kurarken onun geçmişine değil ondaki davranışa bakarız. Ne yapıyor, bizden ne bekliyor? Kur’an’ın ‘Birr ve takvada yardımlaşın, ism ve udvanda yardımlaşmayın’ emrine uyuyoruz. Şimdi Koru’nun da anlamadığı bir husus var o da yapılanın Erdoğan’a fatura edilmesidir. İlgisi yok, Sermaye Dolar’ın aşkı ile istediğini yaptırıyor. Faturayı da Erdoğan’a kesiyor.
    Bizim yapacağımız burada yönetime ve orduya güvenmektir. Yanılmış olabilir ve Türkiye yıkılabilir ama bunun dışında seçeneğimiz yoktur. Türkiye’de iki güç vardır. Siyasi partiler ve Ordu. Bütün faturalar Ordu’ya kesilir. Bütün faturalar siyasilere kesilir. Sanki devleti bunlar idare ediyor zannedilir. Ordu kendisi idare ediyor ama devletin yönetimine hakim değil. Olmayı da arzu etmiyor çünkü hukuk düzeninde ne yapacağını bilmiyor. Siyasiler de güçlüdürler. Yönetime hakim değildirler ama Ordu ile bir olup devlete hakimdirler.
    Ben İngilizce bilmiyorum. Öğrenmeyi de istemiyorum. Onun için doktora yapmadım, akademik unvanlar almadım. İngilizler sömürü sermayesinin jandarması oldukları içindir onlara her zaman karşı oldum. Ben gizli istihbarata da karşıyım. Dolaysıyla MİT ile de hiçbir ilişkim olmamıştır. Aleyhteki çabalarını hep boşa çıkardım. Askerler sayesinde boşa çıkardım.
    Karahasanoğlu benim yazılarımı iktibas etmiyor. Okuyucu sayım 20 bine çıkmıştı, kesildi. Sermaye’nin oyunu var, dünyadaki başarıları hep kendine mal eder. Akevler’in başarısını kendisinin başarısı olarak gösterme çabasında bunları yapıyor. Karahasanoğlu’nu ben değişik zamanlarda test ettim, samimidir. Götürebildiği kadar götürebiliyor. AK Parti’yi hoş gördüğümüz gibi Karahasanoğlu’nu da hoş görüyoruz.

    • Süleyman hocam, sizin dediğiniz gibi olmadığını sayın Erdoğan dün gazetecilerin sorularına verdiği cevap ta kendisi anlattı. Alternatifli bir dünyada yasadigimiz dan, ABD yaptırımları ihtimaline karsi İran a uygulandigindan ve batmadigindan bahsetti. ABD sermayesi olmazsa çin in sermayesinden yararlanabilecegimizi de 3.6 milyar dolar kredi anlaşması yaparak gösterdi. Demek istediğim sermayeye papuc birakmiyor ve her ne yapıyorsa büyük heveslerle yapıyor kanaatindeyim.

    • Hocam, ilave olarak; yurtdışından adam kaçırma olaylarını nasıl izah etmek gerekir?
      Kaçırılan insanlar da özel misyonu olan önemli kişilikler değil, öğretmen, okul müdürü yada bulundukları ülkede yerel gazeteci hüviyetinde olan sıradan insanları Devletin istihbarat örgütünü seferber ederek milyonlarca liraya mal olan kaçırma operasyonlarını sermayenin yaptırması olarak aciklayabilir misiniz? Mitinglerde övünerek millete anlattığı kaçırma operasyonlarından bu güne kadar getirilen adam sayısı 10 kişi ya var ya yok. En son daha dün Mogolistandaki kaçırma operasyonu mit adına başarısızlıkla sonuçlandı. Evinden alıp kaçırdıkları adamı hazır bekleyen uçağa atıp getiremediler. Bu olaylar ülkemizi yurt dışında mafyatik usullerle yönetilen ülke durumuna düşürmez mi? Hayır amaç nedir? Yani ülkelerden birer ikişer kişiyi toplamda on- onikiparmak kişiyi kaçırarak neyi halletmiş olacagiz ben anlamakta zorlanıyorum anlayan varsa bana da anlatsın lütfen.

  9. Fehmi bey merhaba! Sizin eski okurunuz değilim. bu nedenle yazılarınızın bütününe yönelik bir yorumda bulunamam.
    – Ancak benim okuduğum yazılarınız içerisinde en yararlı, en önemli yazınızın bu yazı olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
    – Daha önceden de yazmıştım; “… bu yazıyı 9 kişiye ulaştırmazsan evin yanar, bir kişi ulaştırmamış …” türü yıllardır pekçok yazı elden ele dolaştırılır. Bu yazıları kimin dolanıma soktuğunu yıllardır kendi kendime sorarım. diğer müslüman ülkelerde de bu tür dolanıma sokulan yazılar olduğunu da biliyorum. Fazla mı şüpheciyim bilmiyorum ama bu tür yazıların cia tarafından dolanıma sokulmuş olabileceğini bile düşünürüm.
    Müslüman toplumlarda butür çok sayıda yalan var. Bu yalanlar herşeyden önce müslümanların gerçeklikle, akılla ve mantıkla bağını kopararak toplumu geri bırakıyor. Akıl ve mantıkla, gerçeklikle bağı kopan toplumun islam inancı da sakat oluyor. Böyle bir toplum, koyun sürüsünden daha kolay güdülebiliyor.
    – Hem ülkemizin gelişmesi, hem islamın doğru anlaşılması, hem de ülkemizin büyük güçlerin piyonu olmasını önlemek için, toplumun, gerçeklikle, akıl ve mantıkla bağının güçlü olması lazım.
    – Bu nedenle, bir yalanı deşifre etmeniz, toplumun aldatılmasının önüne geçmeniz çok çok önemli.
    – İnsanların bireysel gelişimleri açısından önemli, toplumun gelişimi açısından önemli, değerlerin (din ve ahlak da dahil) doğru anlaşılması açısından önemli ve toplumun, güçlü toplumlar tarafından koyun sürüsü tarafından kullanılmaması açısından önemli ve toplumun, kandan beslenen, asalak tiplerin toplumun sırtından bedavadan makam, mevki, şöhret ve para kazanmaması açısından önemli.

  10. Fehmi Bey, yalanlara gülüp geçiyoruz diyorsunuz ancak lütfen gülüp geçmeyin. Yalanlar o kadar yaygınlaşıyor ki milyonlarca insan o yalana ve o yalan üzerinden yapılan yorumlara inanıyor, bir çok konudaki görüşlerini yalanlar üzerine bina ediyor. Yalan bilgilerle itibarsızlaştırılan birinin söylediği bir doğru sırf yalan bilgi üzerinden değersizleştiriliyor. Yalan olduğu bilinen konularla ilgili sadece gülüp geçmeyin açık ve net olarak yalanları açıklayın hatta kendinizle ilgili yalanlar için mahkemeye başvurup düzeltme yazısı yazdırın. Bunu kendiniz, aileniz, gelecek nesliniz hatta Türk halkı ve tüm insanlık için bir görev olarak düşünmek gerekir.

    • Gulmeyip neyapsin hangi birini duzeltsin? Gulunuyorsa gibi değil ki; oda tv kaç gündür İstanbul’un rantını Gülen in damadı yiyor haberini döndürüp duruyor. Sanki insanlar bilmiyomu Gulenin hiç evlenmedigini ve damadının olmadığını. Hadi gülme de dur.

  11. Öncelikle F.K. beye teşekkürler.
    Bizim gibi yabanci orjinal kaynakları okuyup anlayacak kadar özellikle ingilizce bilmediğimizden başkalarının çevirilerine göre hadiseleri anlamaya çalişmaktayız.
    Dünyada olup biteni dünyanin her yerinde yazılanlardan okuyarak anlamadıktan sonra doğruları yakalamamız çok güçleşiyor.
    Yeni kurulmuş bir devletin bize vaaz ettiklerini acaba nasıl doğruluyabiliriz.Yabanci orjinal kaynakları okuyup anlayarak.
    Ya da dürüst bildiklerimiz yazarların çevirilerinden.Eğer basın özgürlüğü buna musade ediyorsa tabii.
    Ben şahsen olayları,yazılanları mantığım kabul ettiğinde onaylarım.
    Bakiyorum dünyada ülkelerin niyetlerini ,bu yönde planlarını, deşifre etmeye ne kadarda meraklıyız.
    Uyanık olmalıyız hezeyanları.Elimiz gözümüzdeki çapaği sılmeye uzanamadığını dahı bilemiyoruz.
    Dünya siyasetine nerdeyse yön vereceğiz.
    Biliyorsunuz insanların en azılı düşmanları enyakınındadır ve paylaşım ve manfaat çatışması olduğu kişilerdir.
    Tabiiki her devlet çıkarları için herşey mubahtır diyecek.
    Bu hak sadece bizde olsun istenir biz yaptığimizda kudretlı marifet sayılır.
    Bir miras bölünürken ,mirascilarin birbirine bakışları farklı mı oluyor .
    Bunların yazılmasına .söylenmesine gerek yok.İktidar mücadelelerine bakın rakıbını idam sehpalarına (Adnan menderes V.B.)sürenler olmadik suçlamaları tek ses halıne getirilmiş medyayla halkını ikna etmeye çalişmak daha mı meşru geliyor bize.
    Herkes konfor alanını genişletme peşindedir.(öyle yaratıldık)Bir ailede bile böyledir.
    Her insan konfor alanını genişletmek ve bunu sürdülebilir kılmanın yollarını arar.
    Bunun için başvurmayacağı yöntem yoktur.(maddi-manevi bütün estrumanlar)
    Konumu ve pozisyonu neye uygunsa o yöntemleri kullanır.
    Bu bireysel de,ailede,şirket te,etnik gruplardada,dini mezheplerdede,dinlerde,milletler ve devletler bazındada değişmez.Ben şu ana kadar yaptığım incelemelerde bunu gördüm
    Sadece niyetin açığa çıkmasini engellemeye çalişma bunu kamuflaj etme sanatını iyi icra edenlerin makbul; edemeyenlerin makul görülmediğini biliyorum.
    Dünyada ve ülkemizde bütün yazılanların ve söylenenlerin hatta uygulamaların nedenlerini,sonuçlarini,kimlerin uzun veya kısa vadelı hesaplarının ön yatırımı olduğunu analıtık düşünerek çözebiliriz.
    Kendi mantığımıza danışıp ben olsam ne yapardım dediğinizde ,cevabı bulabiliriz.
    GÖRDÜĞÜMÜZ,DUYDUĞUMUZ VE UYGULAMALAR AKIL TERAZİSİNDE TARTILDIKTAN SONRA DEĞERLEDİRİLMESİNDE SONSUZ FAYDALAR VARDIR.

  12. “……Eminim ki münevver Amerikan gözlemciler, demokratik süreci güçlendirip derinleştirmiş, sorunlu ve çalkantılı Orta Doğu bölgesinde bir istikrar abidesi olan böyle bir yeni Türkiye’nin varlığını takdir edeceklerdir.” (s. 321+325)……” evet evet, eminim takdir ediyorlardır istikrarlı bi türkiyeyi! Seve seve değilse bile……..

  13. Türkiye deki İslamcı zihniyetin en önemli özelliği yahudiler ve onlara en çok desteği veren Amerika ve Batılı ülkelerin Türkiye yi yıkmak için çalıştıkları ve bu uğurda ellerinden geleni yaptıkları tezine iman etmiş olmalarıdır.
    Bunda şaşılacak bir şey yok.
    Çünkü biz daha toplumsal hafızamızdan silinmemiş silinmesi de imkansız bir Kurtuluş Savaşı nı Batılılara karşı vermiş bir milletiz.
    AKP bu olguyu en iyi şekilde kullanabilen partidir.
    Toplumu kendi etrafında, bu korkuları ve dini duyguları da kullanarak kolayca örgütleyebilmektedir.
    Yıllarca okullarda okutulan Tarih kitapları da içeriğiyle buna destek vermiştir.
    Aslında CHP de aynı şeyi yapmaya çalışmaktadır.
    Ancak milli korkularımızı din sosuyla lezzetlendirmeyi beceremediği için başarılı olması imkansızdır.
    Kutsal Kitabımız Kuranı Kerimde en çok sözü edilen topluluk hiç şüphesiz Yahudilerdir.
    Yahudilerin hemen hepsinin Musevi inancına sahip olmaları ve bunu tarih boyunca neredeyse firesiz devam ettirebilmeleri onları insanların gözünde büyütmekte ve komplo teorilerine de elverişli kılmaktadır.
    Yakın zamanda tutuklanan Adnan Oktar ın Harun Yahya müstear adıyla yazdığı Yahudilik ve Masonluk kitabı hiç şüphesiz en çok islamcılar tarafından okunmuştur.
    Ben o kitapla ilk defa 1987 yılında milliyetçi ve dindar bir arkadaşımın kitaplığında tanışmıştım.
    Kitaba olan ilgimi gören arkadaşım bana, “kendini fazla kaptırma, adam zaten kendisi mason ve yahudilerin ne kadar güçlü olduğu fikrini bize aşılamak için yazılmış bir kitap” demişti.
    Arkadaşımda gördüğüm o uyanıklığı hemen hemen hiç kimsede görmedim desem yeridir.
    Adnan Oktarın evrime karşı oluşu ve yaratılış teorisine canhıraş destek vermesi onu İslamcıların gözünde büyütmüş ve günümüze kadar aldatmaya devam etmesine zemin hazırlamıştır.
    Ne zaman ki kediciklerle ortaya çıktı işte o zaman baltayı taşa vurdu.
    Ama gene de AKP kedicikleriyle beraber yaşamasına uzun süre müsaade etti.
    Çünkü böylece Türk modernlerinin oyunu alacaklarına inanmışlardı.
    Ama götürüsünün getirisinden fazla olduğunu gördüler ve fişini çektiler.
    Kısaca yalan haber konusunun uzmanı Yahudilerdir.
    Dinimizde İsrailiyat denilen bir külliyatın varlığı da bunu göstermektedir.
    Benden önce yorum yazmış Ahmet Melik İslamın bu konuya bakışını zaten ayetle örneklendirmiş.
    “Bir fasık size bir haber getirirse onu araştırın”
    Ama ne yazık ki biz kolay kanan, kandırmayı ve kandırılmayı seven bir milletiz.
    Rahmetli Babamın: “Sabah kahvenin önünde bir yalan attım.Akşama neredeyse beni de inandıracaklardı.” lafını hiç unutmam.
    Medya gücünü de eline geçirmiş AKP istediği şekilde toplumumuzu yönlendirebiliyor.
    Sizi siz olun, Sayın Koru nun da dediği gibi araştırmadan inanmayın.

  14. Sayın Koru ,
    Hucurat suresi 6. Ayet de buyrulur ki bir fasık size bir haber getirirse onu araştırın. Bu ayetten şöyle bir sonuç da çıkarabiliriz. Hakikatı aramak mü’min olmanın gereği. Yalan yanlış bilgileri etrafa saçmak da fasık olmanın.

    • Yalan bunların mümeyyiz vasfı. Biz en çok yalanı Hadis uydururken söylerdik! demiş birisi. Yalana karşı dini bir hassasiyet ve mukavemet gelişmemiş tarihte. Bu adamların her hâli bana Alak suresinin 6 ve 7’inci ayetlerini hatırlatıyor. Muhtelif meallerden okuyalım:
      1) Hayır! Gerçek şu ki insan, kendini kendine yeterli görerek çizgiyi aşar.
      2) Hayır, (Rabbinin bu kadar iyiliğine rağmen yine) insan azar; kendini zengin (kendine yeterli) gördüğü için.
      3) İnsan kendini yeterli gördüğü zaman mutlaka azar.
      Bu adamların yalan yanlış şeyler yazmaları beni şaşırtmıyor. Kimseyi de şaşırtmamalı. Bence yalan olduğunu bilerek kasten yazıyorlar. Orhan Veli “Gemliğe doğru denizi göreceksin; sakın şaşırma” demiş.

      • “…..Biz en çok yalanı Hadis uydururken söylerdik! demiş birisi…” Bu sözün bir kaynağı yazarı var mı? Kim, hangi kitapta söylemiş. Yoksa siz de birinin yalanını mı buraya yazdınız? Tam yalan haber, yalan bilgi konusunda örnek olmuşsunuz.

        • Süleyman Ateş gerçek bir din alimidir. İki yıl (77-79) arası diyanet işleri başkanlığı yapmıştır. Süleyman Ateş’ten okudum. Yalan konusuna hiç girmeyelim istersen. Mahcup olma.

Yoruma kapalı.