Sizde öyle bir takıntı var mıdır, bilmem, bende var; birini beğendim mi, yazdığı diğer kitapları okumak, oynadığı diğer filmleri –varsa dizileri– izlemek için özel çaba sarf ediyorum.
Mikael Persbrandt adlı İsveçli artistle ‘Beck’ adlı polisiye dizide tanıştım; Beck o değildi, ama Beck’in acar yardımcısıydı. Başarılı dizinin artık devam etmeyeceğine son bölümde onu öldürdüklerinde kanaat getirdim.
Onsuz o dizi çekilmez çünkü.
Önceki gün yeni bir dizide karşıma çıktı Mikael: Hamilton… Bu defa ülkesi İsveç’in James Bond tipi bir ajanı rolünde. IMDB’de yıldız dağıtanlar pek beğenmemişler, notu 5.6; konu onlara ters gelmiştir.
Dizide ‘İslâmcı terör’ CIA güdümünde
CIA’nin ‘İslâmcı terör’ damgası vurulan türden eylemlerin arkasında olabileceği.. CIA’den bir yöneticinin başka istihbarat örgütlerine talimatlar yağdırabileceği.. Amerikalının İsveç istihbarat biriminin başkanını haşlayabileceği.. Batılı izleyicinin aklına pek yatmaz.
Dizinin ikinci bölümünde tam da bu olaylar yaşanıyor.
İsveç’i ayağa kaldıracak çaptaki terör eylemlerine Amerikan CIA ve İngiliz MI6 ajanları da karışıyor; oysa hepsinin arkasında ‘İslâmcı bir terör örgütü’ olduğu düşünülüyor.
Gerçekte de öyle bir örgüt var, talimatı o örgütün Arap lideri veriyor; ancak uygulama Araplar ve müslümanlara bırakılmıyor; Amerikalı ve İngiliz ajanlar müslüman Arap teröristin talimatını kendi istedikleri istikamete doğru yönlendiriyorlar.
Senaristlerin İsveçli olması, dizinin İsveç televizyonu için çekilmesi önemli.
Önemli, çünkü İsveç en sevdiği politikacısını bir uluslararası komploya kurban vermiş ülkedir.
Olof Palme’yi hatırlayın
Dün ajanslar Hollanda’dan bazı fotoğraflar geçtiler. Fotoğraflarda ülkenin 2010 yılından beri başbakanı olan Mark Rutte’nin Kral ile görüşmeye bisikletiyle geldiği, görüşme sonrası Saray’ı yine bisikletiyle terk ettiği görülüyor.
Ne koruma, ne zırhlı araç…
Sosyal demokrat çizginin temsilcisi Olof Palme de korumasız dolaşan siyasilerdendi. Eşiyle gittiği sinemadan çıktığında arkalarından açılan ateşle öldürülmüştü (28 Şubat 1986). Öldürülene kadar iki kez ve toplam 10 yıl boyunca İsveç’te başbakanlık makamında bulunuyor, gelecek 10 yıllarda da aynı makamı koruyacağa benziyordu.
Uğradığı suikast halen çözülmemiş dosyalardan biridir.
Adını dünyaya duyurduğu ilk olay henüz bakan iken (eğitim bakanıydı) 1968 yılında Vietnam’a bombalar yağdıran ABD’yi protesto eylemiydi Olof Palme’nin; Washington olay yüzünden büyükelçisini geri çağırmıştı.
Birkaç yıl sonra (1972) artık başbakan olan Palme ABD’nin Hanoi’yi bombalamasını tarihin büyük kıyımlarıyla (Guernica, Babi Yar ve Holokost ile) mukayese ettiğinde, Washington, İsveç’le diplomatik ilişkileri bir yıl süreyle koparmıştı.
İkinci dönem başbakanlığı suikastla yarım kalmış oldu Palme’nin.
Mikael Persbrandt’ın canlandırdığı ajan Karl Hamilton karakteri için senaryo yazanların aklında bu geçmiş olduğunu düşünebiliriz.
Mehmet Eymür’ü dinleyin
Peki durup dururken ben bu konuyu neden açıyorum?
Şundan: Dün Milliyet’ten Tunca Bengin ABD ile şu sıralarda pek iyi gitmeyen ikili ilişkileri, devlet hizmetinin son birkaç yılını Washington’da ABD istihbaratı nezdinde MİT’i temsil ederek geçirmiş Mehmet Eymür ile konuşmasını aktardı.
Görüşmede altını çizdiğim soru-cevap satırlarına bir göz atın isterim:
“CIA’nın DAEŞ’le bağlantısı var mı?
Kesinlikle var. Onların kullandıkları bir vasıta, İslam’dan soğutmak için de yararlanıyorlar. Hiçbir örgüt kendi kendine ayakta kalamaz para olmadıktan sonra. Bin küsur dolar maaş veriyorlar. Demek ki bir para kaynağı var bunun
–CIA mı MOSSAD mı?
-Müşterek diyebilirsin. Zaten CIA oldu mu İngiliz servisi MI6’yı da düşüneceksin. Hep aynı ekipler. Bölge üzerinde zaten talepleri olan malum kişiler yani.
–DAEŞ ABD’lileri de hedef alıyor ama…
-Ona bakarsan DHKP-C’de yaptı zamanında ABD’lilere, ama ABD bir şey yapmadı. Arada oluyor, çünkü bütün DHKP-C’liler anlaşmayı üst taraftaki bağlantıları bilmiyorlar ki. Yani patronunun ne yaptığı, kimlerle görüştüğü, nereden yardım aldığından haberleri yok.
–DAEŞ’in tepe yönetimi de CIA, MOSSAD ya da MI6’nın ortak kurgusu mu yani?
-Organize edenlerin içinde muhakkak vardır. Kimin işine geliyorsa ona bakmak lazım; bizim işimize gelmediğine göre… PKK’yla da aynı durum söz konusu. PKK’nın silahları nereden geldi, nasıl ayakta kalıyor. Saddam zamanında PKK’ya yardım atıyorlardı helikopterle, uçakla. PKK’lılarla bir sürü fotoğrafları da çıktı.
–Bu durumda MİT ile CIA birbirine nasıl güvenebiliyor?
-Zaten içimizde var adamları, ondan alıyor bilgiyi. Yani güvenip güvenmeme meselesi değil. MİT’i baştan aşağı değiştirmeleri lâzım. Örneğin MİT’in içindeki ikinci adam halen cezaevinde. Tekniğin başındaki adam bu tüm dinlemeler takipler her şey ona bağlıydı. Ne verdi ne tahribat yaptı bu adam?”
Milliyet yazarı yazısına ‘CIA’nin Türkiye’deki maaşlı adamları’ başlığını uygun görmüş…
Merak edecekler için not düşeyim: Ben ‘Hamilton’ dizisiyle Tivibu’nun sinema kanallarından birinde karşılaştım.
ΩΩΩΩ