Şu günlerde tartışma gündemine giren siyasi her konu iktidar cephesinin canını sıkıyor. Bir adım daha ileri gitmekte bir mahzur görmüyorum: Böyle giderse, bundan sonra gündeme gelecek başka siyasi konular da iktidar cephesinin canını sıkan cinsten olacak…
Nostradamus türü bir kahin değilim ve bu keskin tespiti fal açarak yapmıyorum. “Yıldızınız ne söylüyor?” sorusu eşliğinde burç tahlillerine girebilecek özel ihtisasım da yok. Tespitim biraz bugüne kadar okuduklarımdan daha çok da 40 yılı aşkın süredir siyaseti ringin en önündeki koltukların birinden izlememden kaynaklanıyor.
Değişmesi, değiştirilmesi hiç kolay olamayan bir döngü var siyasi alanda ve günümüzde ülkemizi 20 yıla yakın yöneten iktidar cephesi o döngüye yakalanmış görünüyor.
O ‘döngü’nün özeti şu: İktidarda varlıkları uzun yıllara dayananlar, daha fazla iktidar arzularını hayata geçirecek güce de sahip oluyorlar; arzularına erişirken kendilerini gemleyecek denge ve denetleme unsurlarından da kurtulma çabasına girdikleri için önlerinde durulmaz bir hal alıyorlar; o duruma geldiklerinde, kendileri olmasa bile yakınlarında bulunanlar, onlarla birlikte hareket eden, kendilerine destek çıkanlar -daha doğrusu, o grup içerisinde yanlış yapmaya meyilli olanlar- kendilerini koruma altında hissedip yanlışlıklarını açık alanda yapmaya başlıyorlar.
Eskiler bu durumu anlatmak için ‘alameleinnas’ deyimini kullanırlardı.
Hiç kimseden sakınmadan, açıkça demek…
Bugün iktidar cephesinin başını ağrıtan ne kadar konu varsa, hiç kuşkum yok, bizler kadar iktidar sahiplerini de şaşırtıyordur.
Türkiye’de, aslına bakılırsa hemen her ülkede, siyasete giren her kişinin gönlünde yatan aslan, tanınır ve saygın bir konuma erişmektir. Bunun için ilçe veya il başkanı olunur, oradan milletvekili olup Meclis’e kapak atmak hedefi gerçekleştirilmek istenir ve bir gün devlet kuşunun başına konmasıyla bakan olma rüyası da görülür.
Dün sivilken yarın birdenbire bakan olana pek rastlanmaz. İlk adımdan bakanlığa gidene kadar bir süreç söz konusudur.
Bizde olana bu gözle bakalım.
Gece yarısı tasarrufuyla iki bakan görevden alındı. İkinci bakanın açıkta kalmasının sebebi üzerinde kafa yoran yok, ancak o bakanlardan biri için muhalif-muvafık her yorumcu, “Sahibi olduğu şirketin malını başında bulunduğu bakanlığa satın aldırdığı için” gerekçesini öne sürüyor.
Tersini düşünmemiz için herhangi bir sebep ortada yok.
İyi de, başına devlet kuşu konduğunda -bakan olduğunda- o kişi siyasi hayatın içerisinde değildi. Eşiyle kurduğu bir şirketi vardı ve dış ülkelerde yerleşik üreticilerin ülkemizde temsilciliklerini yapmaktaydı. Bakan olduğu kendisine sürpriz olarak iletildiği ana kadar siyaseti düşündüğünü sanmıyorum.
Parlamento denetimi
Başkanlık sistemlerinde -mesela ABD’de- bakanlar parlamentoların denetimleri ile göreve başlayabilir. Atanmak istenen bakan parlamentoya gider, halkı temsil eden siyasiler kendilerine iletilen hakkındaki bilgileri yüzüne tekrarlayıp kendisini savunmasını beklerler. İkna olmazlarsa bakan olmasına geçit vermezler.
Joe Biden’in atamak istediği bir-iki bakan adayını Kongre geri çevirdi. Bir kadın bakan adayının elenmesini getiren, Kongre üyesi bazı siyasiler hakkında vaktiyle attığı mesajlar oldu.
Parlamenter sistemde ise, bakanlar siyasi kimlik taşıdıkları için, ön onaya ihtiyaç duyulmaz, ancak onlar için, demokratik sistemin uzun yıllar içerisinde oluşturduğu ahlaki kurallar, siyasi etik, söz konusudur. Neleri yapıp neleri yapamayacaklarını bilirler.
Bilmeyip yanlış yapanlar parlamento denetimi duvarına çarpar.
İşini makamıyla karıştırdığı için görevden alındığı ileri sürülen bakan siyasi kimliğe sahip olsaydı, ya da bizde sistem iki yıl önce değişip bakanların siyasi denetimden muaf olduğu durum yaşanmasaydı, eminim, iktidar cephesi, şimdi başını ağrıtan böyle bir durumla karşılaşmayacaktı.
Görevinin son günü kendini bakanlık adına yayımlattığı bir açıklamayla savunan bakanın şaşkınlığı pek aşikardı. Üzerine neden gelindiğini anlamakta zorlanıyordu. Yaptığı veya yapılmasına aracılık ettiği işte bir yanlışlık göremediği belliydi.
Bu bir örnek olay. Bu olayı şu günlerde kıyasıya tartışılan iktidarı zora düşürmesi beklenen diğer olaylara örnek olarak kullanmak mümkün.
Medya ve ‘bekçi köpeği’ olma görevi
Demokrasilerde nicedir ‘4. Kuvvet’ olarak adlandırılan ve görevi ‘bekçi köpeği’ (İngilizcesi: ‘watchdog’) olarak belirlenmiş medyanın ülkemizdeki durumu da iktidarın başını ağrıtan yanlışlıkların bir diğer sebebi.
Medya ‘bağımsız’ olduğunda pek çok başka işe yaradığı gibi siyaset üzerinde de bir denetleme mekanizmasıdır. Devleti yöneten kadrolar, siyasetçisi ve bürokratıyla, bir yanlışlık yaptıklarında medyanın diline düşeceklerini bilir ve yanlışa eğilimliler içlerindeki dürtüleri bu endişeyle dizginlerler.
İnsanları meleklerden ayıran en önemli özellik yanlış yapmaya eğilimli olmalarıdır. Bunun önüne de kamu düzeninin altyapısını oluşturan yasalar, örf ve ananeler ile geçilir. Medya -eskiden basın- o yanlışların yapılmamasını sağlayacak bir başka mekanizmadır. Medya, bağımsız olursa, özgürlükçü bir ortamda denetleme görevini sağlıklı biçimde yerine getirir.
Siyasiler genellikle sevmez medyayı ve medya mensuplarını, ancak adımlarını atarken onların gözlerinin üzerlerinde olduğunu bilir ve o adımları bu bilginin etkisiyle atar.
Veya atmaktan vazgeçer.
Bizde medya -büyük bölümüyle- hayli zamandır bu görevini yerine getiremiyor.
İktidar medyadan yanlışları haberleştirip yorumlamasını değil, düzeltilmesi için yanlışların yazılmadan kendilerine bildirilmesini bekliyor.
Medyayı yetkileri birbirine geçmiş diğer üç kuvvet -yasama, yürütme ve yargı- gibi devletin bir unsuru gibi görüyor iktidar.
Sonra kendisiyle irtibatlanabilecek kişilerin -parti merkezinde çalışan birinin veya bir bakanın- yanlışlığı muhalefet tarafından dillendirilince, yalnız kamuoyu değil iktidarın kendisi de şaşırıyor.
Meclis denetimi yoksa, medya da kendisinden beklenen türden bir ‘bekçi köpeği’ olmak yerine sesi çıkmayan uslulukta olunca, yanlış yapma duyguları dizginlenemeyebiliyor.
Bugün olan bu.
[Siyasiler her şeyi kontrol altında sanıyor, oysa teknolojinin ve sosyal medyanın sağladığı kolaylıklar, bugünün dünyasında, halkın gerçekleri öğrenmesi için yeterli. Gazetelerde yazamadığı halde internet sayesinde daha fazla okunan yazarlar, açtıkları YouTube kanalıyla milyarlar dökülen kanalların izlendiğinden çok daha fazla izlenen yorumcular var.]
Tespit bu olunca yapılması gerekenin ne olduğu da bellidir: Siyaseti yeniden denetim mekanizmalarına sahip hale getirmek ve üzerindeki gölgeyi kaldırarak medyayı asli görevine döndürecek bir serbestliğe kavuşturmak…
“Umma” diyeceklere cevabım şu olacak: Bunlar acilen yerine getirilmezse, iktidar, seçime kadar hop oturup hop kalkacaktır.
ΩΩΩΩ