Gazetecilik belalı bir iştir, ama yine de dünyanın en güzel mesleği.. Sebebi var…

60
Ramos, Karakas’taki Simon Bolivar Havalimanı’ndan dönüş yolunda..
Reklam

Yalan söyleyecek değilim: Jorge Ramos ismini önceki gün bir yabancı gazetede kendisiyle ilgili haberi okuyana kadar hiç duymamıştım. Meslektaşmışız. ABD’de, İspanyolca yayın yapan bir özel televizyon kanalında hem haberleri sunuyor, hem de ses getiren programlar yapıyormuş…

Gazeteye haber olmasının sebebi de, son girişiminin sesten biraz daha fazla geri dönüşü olması…

Her gün hakkında haber verip durduğu Venezuela’nın tartışılan lideri Nicolas Maduro’dan mülakat talebinde bulunmuş Ramos, “Başkent Karakas’a gel, görüşelim” mesajı üzerine ekibiyle oraya uçmuş; ancak üç saat gecikmeyle başlayan görüşmesi henüz 17. dakikasındayken sona ermiş… Sorularından rahatsızlık duyan Maduro oturduğu koltuğu terk edip çıkmış, ardından Ramos ve ekibi dehşetengiz birkaç saat yaşamış…

İsyankar ve gazeteci

Sorularını okuyunca neden böyle bir olay yaşandığı kolayca anlaşılıyor.

Ramos, kendisini ‘bir isyankar’ olarak tanımlıyor. Daha karşısına oturur oturmaz, muhatabına, “Size ‘başkan’ diye mi, yoksa halkınızın hakkınızda kullandığı sıfatla ‘diktatör’ diye mi hitap etmeliyim?” sorusunu yöneltmiş… Bir dizi zorlayıcı soruyu takiben de, açtığı tabletinden, aynı gün kaydettiği, Maduro’nun en ciddi iddiasını yalanlayan görüntüleri ona izletmeye başlamış.

Mülakat da oracıkta, 17. dakikada kesilivermiş…

Jorge Ramos böyle biri.

Reklam

Merakımı yenemedim ve kendisinin hayat hikayesini de paylaştığı meslek anılarından oluşan ‘Take a Stand’ (Tavır Al) kitabını derhal indirerek okumaya başladım.

Gerçekten ‘isyankar’ biri Ramos. “Gazetecilik insanı her daim genç tutar” diyor. Nobelli romancı Gabriel Garcia Marquez’in “Dünyanın en güzel mesleği bu” sözünü ve ardından eklediği cümleyi hatırlatıyor: “Medyayı daha yüksek bir amaç için kullanabilmeli, hatta mutlaka kullanmalıyız: Sosyal adalet için…”

Bunu yapabilmenin yolunu da güçlüler karşısında eğilmemek olarak görüyor Jorge Ramos.

Onun yazdıklarını okurken, güçlülerin mülakat için karşısına çıkmakta mahzur görmedikleri, ancak her mülakatı da görüştüğü kişileri zor duruma düşüren İtalyan gazeteci Oriana Fallaci (1929-2006) aklıma geldi. Fallaci de gazeteciliği tarihe not düşmek olarak görürdü. Mülakatlarını topladığı kitabının ismi de bu düşüncesini yansıtır zaten: ‘Interview with History’ (Tarihle Mülakat)…

“Taraf tutmamızı gerektiren altı alan var” diyor kitabında Ramos ve sıralıyor:

“Irkçılık, ayrımcılık, yolsuzluk, kamuya yalan söylenmesi, insan hakları ve diktatörlük… Biri bir azınlığa saldırır, birinin cinsiyeti veya cinsel kimliği yüzünden ayrımcılık uygular, politikacılar veya iş dünyasından birileri konumlarını kendilerini zenginleştirmede kullanır, kamuyu temsil eden biri yalan söyler, temel insan hakları çiğnenir, devleti yönetenler sahtekarlık yapar veya iradesini çoğunluğa dayatırsa el kol bağlanıp oturulmaz, tarafsız kalınmaz.”

Nobel barış ödüllü Desmond Tutu’dan bir alıntısı da var Ramos’un:

“Filin bir farenin kuyruğuna bastığını gördüğünde ‘ben tarafsızım’ diyemezsin, dersen, fare senin tarafsızlığından hoşlanmayacaktır.”

Reklam

Orada ve dünyanın başka yerlerinde

Şu satırlar da onun ‘Taraf Tutmak’ kitabından:

“Gazeteciler sessiz kaldığında can kayıpları da olur. 2003 yılında, Irak Savaşı öncesinde, pek çok gazeteci sessiz kaldı ve bu yüzden binlerce Amerikan askeri ile onbinlerce Iraklı sivil gereksiz yere hayatını kaybetti. Bundan ders çıkarmalıyız. Adaletsizlik karşısında sessiz kalmak bir gazetecinin işleyebileceği en şeni günahtır.”

Yukarıdaki satırları okuduğunuzda sizin de aklınıza bundan tam 16 yıl önce -dün- ‘1 Mart tezkeresi’ dolayımında ülkemizde yaşananlar gelmedi mi? Sessiz kalmak ne demek, bizde kendisini ‘gazeteci’ sayan ne kadar eli kalem tutan varsa, pek azı müstesna neredeyse hepsi, savaş çığırtkanlığı yapmaktaydı.

Onlara rağmen savaş ve can kaybı önlendi.

Tutulmak istenen yolun sonunun ülke için tehlikeli olduğunu söyleyen meslektaşlarına, öyleleri, etmedikleri küfür bırakmamışlardı. Kendi payıma düşen küfürlerden ‘argo sözlüğü’ yapmak mümkündür.

ABD’de mesleğini icra eden gazeteciler, en azından şimdilik, Jorge Ramos gibi, hiç çekinmeden güce kafa tutabiliyorlar. Venezuela’da yaşadığı korkulu anları fazla uzamadan sona erdiren, bir-iki saat içerisinde devreye devletinin kendisini arkalaması girmiş… Başına gelen iki saat içerisinde haber haline dönüşmüş, şirketinin aradığı yetkililer derhal diplomatlarını devreye sokmuşlar…

Her meslektaş dünyanın her tarafında onlar kadar şanslı değil. Geçende bir vesileyle burada yazdım: Gazetecilik en tehlikeli mesleklerden sayılıyor. 2018 yılında tam 53 gazeteci mesleğini icra ederken hayatını kaybetti; bunlardan biri de İstanbul’da ülkesinin başkonsolosluğuna işinin görülmesi için giren ve bir infaz timi tarafından ışığı söndürülen Cemal Kaşıkçı

Jorge Ramos’un ismini başına Venezuela’daki o iş gelmeseydi herhalde hiç öğrenemeyecektim. İyi ki o iş başına gelmiş, iyi ki konuya ilişkin haberi okumuşum, iyi ki kitabına hemen ulaşabilmişim.

ΩΩΩΩ

Reklam

60 YORUMLAR

  1. ABD Kaşıkçı katledilirken seyirci kalırken Jorge Ramos için anında tüm güçlerini seferber etmiş. Batının onulmaz ikiyüzlülüğünün, sahtekarlığının yeni bir örneği yaşanmış. Jorge Ramos şimdilerde ve geçmişte siyasilerle kucak kucağa yaşayan gazetecilerimiz için ders vermiş.

  2. Sayın Fehmi Koru,
    Liderler neden açık oturuma hep beraber çıkmıyor? Kim yakışıklı bu millet yan yana görse.
    Yoksa korkulan bir şey mi vardır? Saygılar.

    • Liderlerin TV’lerde açıkoturuma çıkmasına gerek yok, Halil Bey.
      Erdoğan’ın, herhangi bir ideolojik tutuculuğa düşmemiş bir çiftçi, bir emekli, üniversite mezunu işsiz bir genç ile ekranlara çıkması kendi başına yeterlidir! 🙂

  3. Her meslek güzel yaptığın işi seveceksin vicdanını rahatlatacaksın yaptığın işin doğru olduğuna inanacaksın en önemli terazi olan vicdan terazisini dengede tutmak önemli . Ama gazetecilik çok zor bir meslek olduğunu sanıyorum . çünkü doğru ve dürüst kalabilmek çok zordur.
    gazetecilerin dürüst kalabilmesi için dünyada bütün insanların dürüst olması lazım.bu da olmayacagına göre dürüst kalabilmesi zor onun için dünyada gazeteciler bazı zamanlar dürüst kalmanın bedelini canları ile ödemişlerdir .

  4. Bernar 2 Mart 2019 at 13:19 : AVAM 2 Mart 2019 at 15:18 : H. Gayret 2 Mart 2019 at 13:24
    Yorumlarınızda fikrimi değiştirecek yeni bir bilgi yok. Girişe öyle değil de gazetecilik ve gazeteciyi tanımlayarak girmek daha doğru olabilirdi. Bizdeki tanımıyla yıpranmış yıpratılmış bir hali var gazeteciliğin. Toplumun aynası durumunda ve ön planda olmasıyla ilgili, muhtemelen. Klasik anlamda gazetecilerin bir ayrıcalığı yok bence. 2018 yılın 53 gazeteci öldüyse önemli bir kısmı da iş kazası kategorisinde değerlendirilebilir. Gazeteci sorumluluğuna ve kendisine dikkate etmek zorunda. Diğer meslek gruplarında da iş kazalarında ölenler oluyor. Gazetecilik bizdeki tanımıyla fazlaca abartılmış bir konu. Bugün buna iktidarın uşağı haline gelmiş olanlar dahildir. Bizdekilerin belki %90ı gazete değil. Onun için şahsen pek kullanmasam da “yalaka basın”, “yadaş basın” tabirleri doğaldır. Olay, eskiden de çok çok farklı değildi sanırım. Kontrol edenler değişti.
    Gazetecilik değil belki de habercilik demek lazım. Nasıl ki herşeyi içinde bulunduran “DiN” hacı-hocalara bir meslek (veya haber) olsun diye vahyolunmadı, dünyaya ait gerçeklere sadakat ve topluma ulaşması da sadece gazetecilerin işi-mesleği değil. Hastahanede olsun pastahanede. Askeriyede olsun universitede, veya siyasi partilerde, hepsinin merkezinde insan. Bakınız, “Batı”da “whistleblowing” (ıslıkçalan-oyunbozan) diye bir şey var. Kanunla da korunuyorlar. Bunlar gazetecilerden mi ibaret? Büyük çoğunluğu (misal %90ı) farklı mesleklerden. Snowden, Assange ve bircok digerlerinin gazetecilikle alakası yok. Geçen sene Avustralya’da Sağlık Bakanlığının sahte doktor ve operatorlerle ilgili yolsuzluklarını ortaya çıkaran Coffey’nin kendisi de bir doktordu. Batı’da “ıslıkçalan-oyunbozanlar” siyasi partilerden de çıkıyor (Bizde de çıkabilseydi keşke). Yani bu işler gazetecilerin tekelinde olan şeyler değil. Hak, adalet, ahlak ve bunları el üstünde tutan toplumun herkesçe inşa edilmesi gerekiyor. Aslında, bu müslümanın en önemli vazifelerindem. Bunu tenbihleyen bir çok ayet sıralamak mümkün (Akıl*İman Sentezi!).

  5. H Gayret! Ben o helvanin ismini ilk defa sizden duyuyorum. Bizde pek tatlı yapmazlar, fakat undan yapılan bazi yemeklerimiz var, HINGEL (kiyma, patates, ciriş, ispanak vb bunlarin her hangi birisi ile doldururlar,) HOKGURİ, (et vaya tavuktan yapılir) KAPILIK,(Şeh Şamilin Askerlerine sadece hamurdan kolayca yapip sarmusak ve kuyruk yaği ile yedirdiği bir yemek.) VALİBAĞ (buda gözlemenin biraz değişiği)
    H Gayret! Sonunda Fehmi beyin sitesini yemek tariflerinide ekletmeyi başardın.☺ hela olsun.

  6. H. Gayret
    2 Mart 2019 at 19:00
    Çerkeslere bişey dediği yok tabii:) oğlu da babası gibi kırmızı etçiyse onu bi geç! Et yiyen özellikle de kırmızı et yiyenin IQsu bitkisel beslenen birine göre daha zayıftır; hatta mongol hastalığına da yakalanırsa biter yani… O yüzden babasının suçunu şimdi oğluna ödettirmeyin bana!!
    Yorumu Cevapla
    H Gayret! sizin kelime haneniz zayıf olduğu için ÇERKEZ kelimesini sık sık kullanma ihtiyacı hisediyorsun fakat ben Çerkez değıl AVARIM, HANI ŞEH ŞAMIL VAR YA ONUN TORUNUNUN TORUNU OLIYORUM.HER NE KADAR KAFKAS KÖKENLILERE ÇERKEZ DENSE DE HER BIRININ IRKI VE DILI DEĞIŞIKTIR.
    HEM AZİZ NESLININ bununla ne alakasi var?
    Siz Ahmet Nesinin yazisını okuyun daha sonra herkese yorum yapın. Çünkü 15 Temmuz konusunda size yardimci olur.
    Ben linkini verdiğim yorumlarim dahi yayinlanmiyor! Neden acaba?
    Yoksa! T Cumhuriyetinde medyanin özgür olduğu içinmi yayinlanmiyor.
    H Gayret bizde yeterinden fazla saray şovmenleri var, bence siz bu işi Firansada yapsaniz burdaki kazandiğinizda daha fazla kazanirsiniz, ve burda sizin rumuzunuzu kullanarak yazanlarinda foyasini ortaya çıkarmamiş olursunuz.

    • Valla Topkapı Sarayı’ndaki Kaşıkçı Elması’nın sahtesi yapılır, H. Gayret Bey’in taklidi yapılamaz. İki yıldır bilgisiyle, görgüsüyle, kendisine özgü nüktedanlığı ile açık ara en okunmaya değer yorumcudur kendileri. Nasıl dünya 5’den büyükse, H. Gayret bir başına ben dahil muhalif yorumcuların alayından büyüktür. Şimdi eğriye eğri, doğruya doğru. Haksız mıyım H. Gayret Bey? 🙂

      • Bazen doğru bişey söylediğin de oluyor sn.bernar:) Allah için bi gülümsemeye vesile oluyorsak o bana yeter… Unutmadan; nurdan abla azbuçuk avarı lakı, kumuku nogayı bilirim:) sizde de kozhalva yaparlar mı? Nasıl canım çekti; hani ballı cevizden yapışkan bişey?

  7. Milyonlarca muvazzaf ve emekli avukat, doktor, mühendis, mimar, asker/polis, işçi/memur, çiftçi, esnaf ve bunların bağlı bulunduğu sendika, baro, oda, dernek gibi kuruluşlar vardır. Neden her sektör kendi gazete veya dergisini çıkarmaz da bilmem hangi holdingin ya da işadamının eline bakar bu tür işler? Demek ki her işkolunun çalışanları halinden ve çalıştığı sektörün içinde bulunduğu şartlardan, gidişatından çok memnun. Sektörlerinin diğer alanlarla olan ilişkisinden ve dış dünyadaki türdeşlerinin halinden, herşeyden yeterince haberdarlar ve hiçbir yenilik arayışına, paylaşımda bulunmaya ihtiyaçları yok anlaşılan. Şimdi böyle bir ortamda gazete ve gasteci dediğimiz hayvanı kim niye beslesin? Ancak kamuyla alışverişi olabilecek, türlü siyasi/iktisadi kirli işleri/ilişkileri olan bir sermaye grubu besler! Hedef; milletin kursağına çökmek, akçalı işler… Bunların alayı pislik!!!

    • Gerçek H gayrete! H Gayret DOĞRU CEVAP YAZ. bu yorumu sizmi yazdıniz? Yoksa, sizin rumuzunuzu kullananlardan birisimi yazdı?
      Bu tip yorumlarınizda bu 🙂 karekteri hiç kullanmiyorsunuzda, nedenini merak ettim!!!!!
      Hani geçen gün birisi ile beni tartışiyordunuz! O bey benim için İngilizce cümleleri kopilediğimi yazmişti, bende o dönemlerdeki yorumlarımi tekrar gözden geçirdim, sadece birtanesinde şu “HOWEVER” kelimeden başka İngilizce yazı goremedim. Zaten Türkçe olsun ingilizce olsun (İngilizce pek kopi yapmamama rağmen) kopilediklerime kopi diye not düşiyorum ve ayricada (“)bu işareti kullaniyorum.
      H Gayret! Insanların ön yargısın yazmalarina vesile olduğundan dolayide ayricada size teşekür ederim.

      • Nurdan abla siz o provakatöre aldırmayın, olur olmaz konuları birbirine karıştırıp yazıyor zaten, bi size özel yaptığını sanmam yani; ama bi çekememezlik durumu da var sanki:) neyse; kabardinkayı izlediniz mi hiç?

  8. Hükümet şakşakçılığı yapan yorumcu arkadaşlar hade diyelimki şu an yargılanan bütün gazeteciler suçlu peki değerli yazarımızı her gün sayfasından değilde neden televizyonda veye gazetelerde göremediklerini hiç düşünmüyorlarmı yazarımıza değer verip okuyorsanız birazcık tefekkür etmeniz ve ülkemizde basının ve gazeteciliğin ne durumda olduğunu biraz zekası olan arkadaşlar anlayabilirler diye düşünüyorum..Sevgiyle kalın

    • Sayın yazarımızın suçlandığını da, yargılandığını da ben hatırlamıyorum. Siz hatırlıyorsanız lütfen hatırlatın bana. Kendisini televizyona çıkaracak veya gazetelerde yazdıracak olanlar, o kuruluşların sahip ya da yetkilileridir. Herkese yazdıramayacaklarına, yayına çıkaramayacaklarına göre yaptıkları bir tercih vardır. Bu tercihi kurumun patronları ya da yetkililerinin kendi görüşleri veya kurumun yayın politikası kurulu vb etkileyebildiği gibi başka faktörler de etkileyebilir. Eğer bu etki iktidardan geliyorsa, basın özgürlüğü için ilk mücadele etmesi gereken engellenen o basın kuruluşudur. Basın özgürlüğü için onlar mücadele etmezse kim edecek. Eğer bir gazete ya da tv gerektiği halde mücadeleden kaçınıyorsa da zaten o bir basın kuruluşu sayılamaz. Haber üretme işi ajanslara devredileli zaten çok uzun yıllar oldu. Gazeteler haber işini ajanslara devredince, otomatikman haber değil siyaset yazıp satan kurumlar haline geldiler. O zaman da basın gibi değil siyasetçi gibi muamele görür oldular.

  9. Aynen serbest piyasa ekonomisinin temelini oluşturduğu söylenen ” ideal pazar şartları ” nasıl teorik ve asla
    gerçekleşmeyen bir temenni ise , objektif / tarafsız , sadece saf gerçeğin peşinde olan , hiç bir kurum / kişi / ideolojiye en azından dönem dönem angajmanı bulunmayan gazeteci / insan olunması da imkansızdır. Bu insan gerçeğini bilerek, hiçbir meslek grubunu gereğinden fazla değer vererek abartmak uygun değildir. Eğer insan yapısında bulunan zaafları göğüsleme çabası içindeysek , alt ve üst limitlerden sapmaları doğrunun nominal çizgisine yaklaştırmak için gayret gösteriyorsak , ” Hakk’ın ” hatırını yüksek tutmayı önemsiyorsak makul bir yoldayız demektir.
    Fehmi Bey , tevazu gösterip şöyle bir değinmiş. Aslında ,1 Mart 2003 tezkeresinin geçmemesi için takdir edilecek bir gayret gösterdi. Amerikan conilerinin ülkemize iyice yerleşmesinin önünü açacak bir yola girilmemesi için kendi çapında mücadele etti. Bu ” gazetecilik faaliyeti ” ile övünebilir ; hakkıdır. Çünkü “ülkemizin ve bölgenin bekası için” tehlikeli bir kapı açılması vebali söz konusuydu. ( Gerçi, Dünya’nın başının belası , muazzam gücü sayesinde işini başka yoldan halledip , – onların kendi basiretsizliklerinden de yararlanıp – 1 milyon müslümanın kanına girdi , kadınlarının namusunu kirletti. Durdurmaya gücümüz yetmedi ; çünkü imanın gerektirdiği gibi olması gereken müslümanlardan değildik ; Allah bunu hepimize soracak )
    Ama aynı Fehmi Bey , bugün çok daha komplike şartlarda ve bütün kanallardan üzerimize gelen belaların olduğunu bilmeyen bir insanmış gibi yazıyor. Beka sorununu – günlük basit işleri bile buna bağlayan geri zekalıları hariç tutuyorum- pek önemsemez görünüyor. Bu konuda “arkadaşının” görüşüne , ikbaline bağlı kaldığı için objektif olamıyor. Halbuki angajmandan kurtulup bunu aşabilse daha uygun olurdu. ” Şu konularda yürütülen politikaları eksik / hatalı buluyorum ; ama beka sorunu vardır ” demekten kaçınmamak gerekir. Yorumun başında söylediğim , hepimiz gibi iktidar sahipleri için de geçerlidir. Hiç kimse hatasız olamaz. Mutlaka eksik tarafları bulunur. Allah hiç kimseyi bütün özellikler / kabiliyetler açısından en üstün seviyede yaratmamıştır. Naçizane, insanlar arasında ” takım çalışması ” gibi bir dayanışmayı murat ettiğini
    düşünüyorum. O nedenle şöyle bir akıl yürütmesi makuldür görüşündeyim.
    1-Çok belalı bir coğrafyadayız ; bu milletimizin kaderidir. Bundan önce olduğu gibi şimdi de beka sorunu vardır ; hep olacaktır. Mutlu güzel günler, hoş vakitler umalım ; zararı yok . Ama belamızın hiç eksik olmayacağını bilelim. Bizim ,” karara bağlanacak konu kalmadığı için haftanın belli günlerinde meclis faaliyetlerini tatil etmeyi ” düşünen ülkeler gibi olma şansımız yok.
    2-Böyle bir ülke – yakın ve uzak geçmişte yaşanan dalgalanma ve çalkantıları hatırlayalım-zayıf bir liderlikle, yani ” vasat yöneticiler ” tarafından yönetildiği oranda bela yoğunluğu ve beka ihtiyacı artacaktır.
    3-İhtiyaç duyulan liderleri yetiştirme konusunda son yüzyıllarda daha da kötüye giden bir durumumuz var.
    Daha doğrusu uzun vadeli bir metodolojimiz yok. Bazı dönemlerde gerek kendi karizmaları , gerekse çok ağırlaşan şartların getirdiği var olma mücadelesinin gayretiyle çıkış yapan liderleri de aşağı çekmek konusunda Dünya’da en önde gelen millet olma gibi bir özelliğimiz de maalesef mevcut ( Meşhur fıkrada anlatıldığı gibi , cehennemde kaynayan kazanlardan birinin başında ” niye burada zebani yok ?”sorusuna verilen ” Türkler birbirlerinin yükselmesini engelleyip aşağı çektikleri için gerek duyulmuyor ” cevabını hatırlamakta faydalı olur)
    4-Bu nedenle , ” objektif gazetecilik ” yapmadan,bugünkü liderliği / dolayısıyla ülkeyi zaafa uğratacak şekilde , “önemli konuları hafifletip, önemsizleri abartarak yazmak” pek uygun bir yol değil. ( Aynı şekilde ülkede sanki hiç bir problem yokmuş gibi “steril” yazılar yazanlar da yanlış yapmaktadırlar )
    5-Gün , ülkesini dış mahfillere peşkeş çekme veya parçalanmasını isteme eğilimi taşıyanlar hariç olmak üzere, tüm milletimizin bir ve beraber olması gereken gündür. Lidere , hatalı ve eksik yapılan işler konusunda yardımcı olma zamanıdır. Sonu hüsranla bitecek ayrışmaların zamanı değildir. Diğer taraftan , Liderin resmi görev süresi dolduğunda ülkeye hizmet edebilmek için , milletin sevgisini kazanacak , özde yerli , kalite ve kabiliyet sahibi insanlar yetiştirme için de gayret göstermek lazımdır vesselam.

  10. Beğenmedim
    Bir haber okuduğumda ben o haberi teşhis ederim. Sonra da Kur’an düzeninde bunun çözümü ne diye düşünürüm. Koru’nun ve Diler’in yazılarını bu nedenle okuyorum.
    Cesur gazeteci cesaretini hakkı tespitte aramıyor. Başkanı sıkıştırmak ve Venezuela’daki yönetimi devirmeye hizmet ediyor. Başkan ona cevap vermemiş. Oysa başkan kendisini çok rahat savunabilirdi.
    “Bana halk diktatör demiyor. Diktatör diyen petrole sahip olmayan Pentagon ve Sermaye’dir. Şimdi bana saldırıda birleşiyorlar. Beni devre dışı ettikten sonra burasını aralarında savaş alanına çevirecekler.” diyebilirdi. Tarafsız gazeteci soruları sorar rakibine de sorar önce ikisine eşit savunma imkanı sağlar. Sonunda tarafsız kanaatini belirler.
    Bu teşhise kızmış, tedaviye gelince her zaman savunduğum hakemliktir. Sermaye’nin satın alınmış hakemlerine değil hakem kararlarını savunan hakemlere ihtiyaç vardır. Hakemliğe zorlayan yazarlara ihtiyaç vardır. Yazarlara saldırma ne kadar yanlışsa yazarların da siyasilere saldırmaları o kadar yanlıştır.
    Yazarı beğenmedim.

  11. Ülkemizde basın özgürlüğü olmadığı konusundaki yaygın şikayetin doğruluğunu ve ciddiyetini anlayabilmek için yakın zamanda yayınını durduran Flash TV nin açıklamasına gözatmak yeterlidir sanırım. “Uzun süredir yaşadığımız ve artık çekilmez hale gelen baskılar nedeniyle, bir süre sesimizi kısıyoruz. İktidar sahiplerinin hukuk tanımaz uygulamaları: idari, siyasi ve mali baskılar dayanılmaz hal aldı.” Belki hiç seyretmeyenler vardır, sözkonusu TV şarkı, türkü, halay vb eğlencelik yayın yapan bir TV dir. Ne bir muhalefet ne bir siyaset programı yoktur yayın politikasında. Bu TV muhtemelen seyredilmemekten kaynaklı reklam geliri olmamasından dolayı kapatıldı ama gerekçesi müthiş ilgi çekici. Ama buna bile inanabilecek bir kesim var ülkede ve resmen böyle bir açıklama yapılabiliyor. Basın özgürlüğü şikayetlerinin eğlencelik çerez seviyesinde olduğunu da bu TV sağolsun ispatlamış bulunuyor. Bu ülkede gerçek gazetecilik ve muhaliflik hiçbir şekilde suç ve baskı altında değil. Ama çeşitli devlet, örgüt, kuruluşlar hesabına, gazetecilik etiketi altında, kripto şekilde başka faaliyetler yapmak artık gerçekten zor ve devlet tarafından müsamaha gösterilen bir durum değil özellikle son birkaç yıldır.

  12. BBC Hard Talk, 13-14 yılı aşkın zamandır hiç kaçırmadan izlediğim bir program. Seçkin İngiliz gazeteci Zeinab Badawi, 2016 yılında, Gülen Cemaati’nin sözcüsü, Hizmet Çalışmaları Direktörü İsmail Sezgin’i karşısındaki koltuğa oturttu. Resmen, “Aman yarabbi!” durumları! Sorular, adeta, sonu gelmez sol kroşeler, sağ kroşeler tufanı! Herhalde Sezgin günlerce kendisine gelememiştir o program sonrası.
    Yine aynı yıl, Yıllarca BBC’de HardTalk gibi çok başarılı programlara imza atmış, duayen İngiliz gazeteci Tim Sebastian, Conflict Zone adlı programında, Gülen Cemaati’nin Almanya temsilcisini karşısına oturttu ve daha ropörtajın hemen başında, ilk soruda şöyle sordu:
    “Türkiye’de pek çok insan darbe girişimininden Güleni sorumlu tutuyor. Darbe girişimini Gülen yaptı, öyle değil mi?”
    T. Sebastian, çok muhtemel, program öncesi Gülen Cemaati ve 15 Temmuz kalkışması konusunda çok az şey biliyordu. Dolayısıyla, “Darbeyi siz yaptınız, öyle değil mi?” diyerek daha ropörtajın başında bodoslama böyle bir ifadeyle soruya başlaması onun kişisel keyfiyeti değil, gazeteciliğin gereğidir. DW Türkçe’de Türkçe dublajla da izlenebilir olan söz konusu ropörtajda, Ercan Karakoyunlu isimli adamın ropörtaj başındaki kendinden emin yüz ifadeleri ve beden dili ile ropörtajın akışı ve sonundaki beden dilini karşılaştırmak pek çoğunuza ilginç gelebilir. . .
    Ramos, Koru’nun andığı söz konusu ropörtajda, muhattabına, “Size ‘başkan’ diye mi, ‘diktatör’ diye mi hitap etmeliyim?” diye sormuyor. Şöyle soruyor:
    “Size ‘başkan’ diye mi, yoksa halkınızın hakkınızda kullandığı sıfatla ‘diktatör’ diye mi hitap etmeliyim?”
    Maduro, Venezüella halkının büyük çoğunluğunun gözünde -bence çok haklı olarak- “diktatör” olarak anılıyor. Sorudaki “diktatör” sözcüğü, gazetecinin kendi kişisel ideolojik uydurması ya da keyfiyeti değil.

    • Bikaç yıl var ki yanılmıyorsam bbc stüdyosunda programa çıkacak konuklar karışınca minik bir canlı yayın skandalı yaşanmıştı. Gerçek konuk yerine kazara zenci taksi şoförünü yayına almışlar; o da korsan yayıncılık üzerine görüşlerini belirtmişti:) sunucunun sorularına “tabii ben de kullanıyorum, devamlı korsan cd ve mp3 alıyorum…” falan diye cevap verince de uzmanlık alanı farklı bir kişilikle karşı karşıya olduklarını anlayabilmişti rejidekiler… Majestelerinin yayın kuruluşunun hali buysa gerisini sen düşün artık bernar arkadaş:)

  13. “If you’re not careful, the newspapers will have you hating the people who are being oppressed, and loving the people who are doing the oppressing.”
    Malcolm X
    Saygılarımla.

    • “Dikkatli olmazsan, gazeteler baskı altındaki insanlardan nefret ederken onları baskı altında tutanları sevmene yol açarlar -MALCOM X” diyelim ve mesajınızın okunurluğunu artıralım, Halil Bey 🙂

  14. Gazetecilik veya yazarlık saygın bir meslek grubu olabilir ama kendi kendilerinin ayaklarına sıktıkları için maalesef menfaat çetelerine dönüşmüş durumdalar… Gazeteciliğe kutsal bir meslek gibi bakanlar herhalde kutsallığın ne olduğunu biliyorlardır… Türkiye de gazetecilere özgürlük yok diyenler halt etmiştir..Kendi menfaatlerinin çıkarları için herşeyi yapmak veya söylemek özgürlükmü…Teröre destek veya darbeye çanak tutmak özgürlükmü…Kelimelere dans ettirme becerisine sahip Ahmet Altan, Türkiye’nin kurtuluşunun, ancak, “darbe” ve “iç savaş” gibi büyük bir altüst oluşla mümkün olabileceğini söylüyordu…Laçiner, 7 Haziran seçiminden önce, paralel cenahın televizyon kanalına çıkmış, “Erdoğan’ın, demokrasi dışı yollarla da olsa, mutlaka indirilmesi gerektiğini” söylemişti…Mehmet Altan da fırsat buldukça “benzeri düşünceleri” dile getirdi. Doğrudan “darbe”yi ima etmedi ama daha kötüsünü, “iç savaşın kanlı cehennemini” önerdi….Cizre’yi, Rus birliklerinin harabeye çevirdiği Dresden’e benzeten ve “Bu görüntülerin sorumlularının sadece ‘sandıkta mı hesap vereceğini’ zannediyorsunuz?” diyerek işi tehdide döken Cengiz Çandar, ötekiler gibi kıvırmıyor….Fetöyü ve Pkk yı savunan gazeteci kimlikli militanları gazeteci olarak saymak gazetecilere hakarettir…..Fetö terör örgütünün elebaşısına kucak açan Fransız Le Monde gazetesi, sayfalarını, Gazetenin “Türk muhalif” diye tanıttığı Gülen, Fransızlara ne anlattı, biliyor musunuz?
    İnanamayacaksınız ama, “demokrasi” yi…..

  15. Sanırım, mesleğinin hem profesyonel hem ilkesel gereklerini yerine getirme çabasındaki gerçek bir gazetecinin üzerine en çok titremesi gereken şey, kendi kendisiyle kurduğu ilişkiyi vicdan, ahlak ve özsaygısı açısından yaralayıp örselemeden bir meslek hayatı sürdürebilme erdemi gösterebilmesi.
    Gücü (bu siyasal iktidar olabildiği gibi çalıştığınız kurumun yönetcileri de olabilir) elinde tutan birilerinin kamusal alanda işitilmesi durumunda canlarının çok sıkılacağı bir gizin bilgisine ulaştınız. En yakın dostlarınız, hatta eşiniz dahi haberdar değil o gizden. O bilginin biricik sahibi sizsiniz. Ne yapacaksınız?
    O bilgiden hiç haberdar olmamış gibi davranabilir, susabilirsiniz -aksi taktirde başa gelecek belanın büyüklüğünü bu tutumunuzun meşru gerekçesi olduğuna kendi kendinizi inandırarmaya çabalayarak. Bu insani ama korkakça tutum, sizinle, hayatınıza şu veya bu yakınlıktaki insanlar (meslekdaşlar, dostlar, eş ve çocuklar vb.) arasındaki ilişkinizi etkilemez-kimse ne gizden, ne de gizin bilgisine sahip biricik insanın siz olduğunuzdan haberdar, nasıl etkilesin ki?
    Peki, ya kendi kendinizle kurduğunuz ilişki? Öz-saygısı?
    Allah hiçbir gazeteceyi, hiçbir insanı, hiçbir toplumu, böylesi zorlayıcı deneyimlerle sınamasın. Çünkü, insanın kendi kendisinden duyduğu utanç kadar kalıcı, insanın yakasını ömrü boyunca bırakmayacak bir duygu yoktur her halde.
    Öfke gelir, bir süre kalır, geçer. Aşk acısı, gelir, boğar, ama en nihayet azalır, ve günün birinde sönümlenir. Çok değerli bir insanı yitirmişliğimizden duyduğumuz derin bir elem. . . Nihai olarak o da güç yitirir, sönümlenir, hayat acıları sarar sarmalar.
    Peki ama insanın kendi kendisinden duyduğu utanç? Bir gölge gibi peşinizden gelir son nefesinizi vereceğiniz ana kadar.
    Bir çıkar pahasına ya da başa bela almama pahasına kendinize sakladığınız o gizin bilgisi, sizde bir başka biricik bilgiye dönüşür kimselerin bilmediği: “Bir çıkar uğruna/korkaklığım yüzünden suskun kaldım. . .”
    İnsanın kendi ahlaksızlığının ya da korkaklığının biricik tanığı olarak bir yaşam sürmesi. . . Düşünmesi bile insanı huzursuz eden sefil bir durum gerçekten.
    Bu vesileyle, kendi yaşamlarını riske ederek kalemin ve hayatın ahlakına sahip çıkan (ve böylece bize topumsal kolektif utancımızı bir nebze hafifletme olanağı veren) Nazlı Ilıcak, Ahmet Altan gibi değerli gazeteciler başta olmak üzere dünyanın dört bir tarafında zindanlarda tutulan gazetecileri anmış olalım. F. Koru gibi bir kaç gazeteci ve yazarın yaşamsal önemini hatırlamış olalım.

    • Valla ılıcakın utancını nasıl atlatabilirmiş gidin oğlu m.aliye sorun! Yalnız ç.altanın meme fetişisti tosuncuklarının utancını ben kaldıramam:) haksız mıyım?

      • Bir değil, iki değil, üç değil. . . Ne zaman Ahmet Altan ismini zikretsem, her seferinde “meme fetişisti” ibaresi geliyor aklınıza. Alaycı ifade peydahlama becerinizde üstünüze yok, ama nedense iliklerinize kadar nefret ettiğiniz bu yazar için bu ifadeye takılıp kaldınız. Hani yaşınızı üç aşağı beş yukarı kestirmesem, “Hayrola, H. Gayret Bey?” diyeceğim 😉

        • İfade s.önkibara ait, bu yüzden tazminat da ödedi:) yalnız öyle şeylerin yaşını ben bilmem, sonuçta altanlar benim dedemden daha büyüktür:)))

          • İfadenin kime ait olduğundan söz etmiyoruz efendim. Onun sizin zihin ve duygu dünyanızdaki ilginç kalıcılığından söz ediyoruz 🙂

    • Sn.bernar, durum dediğim gibi ama tabii ifadenin bi özgünlüğü ya da özgül ağırlığı da yok değildir:) şimdi gastecinin biri diğerine böyle bir ithamda bulunuyor; büyük ihtimal a.altanın pespaye romanlarından ötürü! Yani kavga dövüş ortamında falan kullanılacak bi ifadeyi hakaret diyerek mahkemeye taşıyıp bir de tazminat almışlar. Halbuki böyle bir ifadeyi doğrudan hakaret/küfür kabul edip tazminata hükmeden mahkeme de bir tuhaf; tamam belki münasebetsizce bi söylem ama bu ifade özgürlüğü sayılmalıdır bence (tabi hakim/savcıların kimler olduğunu siz tahmin edersiniz) yani kellepaça sever olmak ya da kokoreç bağımlısı olmak gibi bir durumu neden hakaret saymışlar anlamak imkansız:))) sonra oğlu keremin evinde bi dansöz mü ne bulundu; ondan sonra fetöcü mahkemelerden bi karar çıkartabilmek için taa pensilvanyalara el etek öpmeye falan gitmişler… Bunlar mı aydın?

  16. Ramos’un ismini siz ilk duyduğunuz gibi bize de duyurmuş oldunuz; onun Maduro ile olan röportajından dolayı ama Ramos’un ”taraf olma, tarafsız kalmama” ideali hunharca katledilen meslektaşı Kaşıkçı için de MbS’den randevu alma şeklinde gerçekleşmiş midir diye aklıma takıldı. Araştıracak değildim, çünkü böyle bir şey gerçekleşseydi duymuş olurduk.
    Ramos gibi idealist gazeteciler ennihaye bağlı bulundukları (istihdam edildikleri) medya grubu-patronuna karşı sorumluluklarının farkındalar. Sonunda çalıştığı gazete onu, Maduro’un ülkesinden almak için diğer çabalarının yanında diplomatlarını bile devreye soktuğunu yazınızda siz bildiriyorsunuz. Siz, kendi köyünde yazan biri olarak o gazetecinin yerinde olsaydınız, kim bilir sizden haber alınabilir miydi?
    Ramos’un çalıştığı basın kuruluşuna karşı sorumlulukları olduğu gibi, o kurumunda, bulunduğu devlete ve politikalarına karşı yükümlülükleri! vardır elbet. Ramos gibi bir deneyimli gazeteciyi Maduro’nun karşısına oturtup ve onu kendi ülkesinde sorgulatacak kadar pervasız davranmasına, ilgili basın kurumunun ABD yönetimine karşı şirin gözükmek gibi bir hedefi de olmalı..ya da arkasındaki devlet gücüne duyduğu güven sebep olmalı…
    Ben Ramos’un notunu, hiç bir araştırmaya gerek duymadan, başkaca hangi cesur girişimlerde bulunduğuna bakmadan, hakkında neler yazıldığına takılmadan, sadece meslektaşı Cemal Kaşıkçı olayında, MbS’a nasıl bir tavır takınmış, hangi bir girişimde bulunmuş olduğuna bakarak veririm diyeyim ki, bugüne kadar bu konuda adını duymadığım için Ramos benden artı bir not alamıyor.
    ”ABD’de mesleğini icra eden gazeteciler, en azından şimdilik, Jorge Ramos gibi, hiç çekinmeden güce kafa tutabiliyorlar” olmaları, ulusal çıkarları mevzu bahis olduğunda aslan kesilmeleri, geri kalanının uğradığı hukuksuzluğa karşılık ‘canı cehenneme’ diyecek kadar bencil olmalarından kaynaklı olsa gerek. Devleti de bunu hep yapıyor ya.
    Sahi, bizim de Jorge Ramos gibi uluslararası gazetecilik yapacak kadar cesaretli gazetecilerimiz var mıdır ya da olmuş mudur?

    • Cüneyt Özdemir de Ocak ayı başlarında Maduro ile birebir ropörtaj yaptı. Ben sadece ropörtajın ağadalı teşekkür ifadesinden sonra birinci ve ikinci sorusunu aktarmakla yetineyim (“Konuş be Maduro! Dünya dinlesin! tadında sorular!)
      “Bay Maduro, nasılsınız? Şu günlerde kendinizi nasıl hissediyorsunuz?”
      “Venezüella’da neler oluyor? Kendi açınızdan baktığınızda ülkede olan biten nedir?”

  17. Ahlak, dürüstlük, demokratlık hep karşıdan beklenir. Kendilerine gelince bu faziletlerden hep soyutlanmıştır, Gazeteciler. Evet, bizde de ” Basın Ahlak Yasası ! ilkeleri var ama hep trübünü ALDATMAK içindir. O namusa, dürüstlüğe ve karşının da hakkının var olduğu hususuna SADAKAT İÇİN DEĞİL.
    Batı uşuğı, satılmış, AJANlık yapan basın ve edebiyat Canibinden aldandıklarını, aldatıldıklarını ve aldattıklarını, Devlete İHANETLERİNİ ZUHUR eden olaylarla idrak eden Meşhur ŞAİRİMİZ, ” Ne efsunkar imişsin ey didarı-ı hürriyet, esir-i aşkın olduk, gerçi kurtulduk esaretten ” kuru klişe lafların peşinden sürüklenerek DEVLETİN SONUNU hazırladıklarını dile getirivermiş. O RAMOS drenen Gazeteci için Devletin
    Emperyalistlerce SÖMÜRÜLMESİ önemli değil, anlaşılıyorki. Önemli olan laf ebeliği, şarlatanlık ve hıyaneti zemin hazırlıyan sözde Özgürlükler. F. Koru’yu anlıyamadığım nokta da bu. Hala, Basın Özgürlüğünden bahsediyor, hiyanetlerden bahsetmiyor. Ya çook uzağında veya çok yakınlarında birisi, diye hafızalarımızı
    zorluyor ve beraber geçmiş günlerimizin hep yanlışlarla dolu olduğunu ! dillendirmiye çalışıyor, diye de merek ve şüphe eder, hale geliyorum. sanki.
    Ben Hükumetin yalakası ve beslemesi değilim, zaman zaman çok da tenkid ediyorum (iyi ve kötü
    yönleri ile). Belki, FETO gibi, AKP de Batılıların bir projesidir. Eski Dış İşleri Bakanlarından İ. Sabri Çağlıyangil, ” CİA gibi, kuruluşlar seni kullanır, kullanıldığının farkına bile varamazsın “, demişti. Belki bunlar da kullanılıyor, farkında değiller veya farkındalar biz de KENDİLERİNİ KULLANALIM, diyorlar. Çünkü güçlü ve zorbalarla hukuk ve dürüstlük, şeffaflık zemininde mücadele etmek bayağı zor bir iştir. Nitekim, Kenedy ailesi, Malcolm X gibi kişiler orada; O. Bölükbaşı, N. Erbakan gibi siyasiler ise, Ülkemizde bunun bedelini ağır
    bir şekilde ödemiştir.
    Zira, Sultan ABDÜLHAMİD döneminde, BASIN ve ÖZGÜRLÜKLER adına ortaya çıkmış, müseccel çok sayıda adam türediğini, türetildiğini artık biliyoruz. Daha geçmişi bir yşana bırakalım, ÖZAL Döneminden bu yana, birbirini de belgelerle suçlıyan NİCE koska ! gazeteciler olduğunu hep birlikte öğrendik. Dinç Bilgin, M.Barlas, N. Ilıcak bu konuda yakın şahitlik etmiş ! kişiler. Halen, TV.lerde, gerek hükumet yanlısı, gerekse en azılı düşmanı TV.mensubu ve gazeteciler içinde, mebzul miktarda böylelerinin mevcut olduğunu biliyoruz. 28 Şubat olayları esnasında besleme basının ayyuka çıktığına da herkes şahit. F. Koru, dilerse, Evren’in müfettişlerinin böylelerinden ne kadarını tesbit ve madara ettiğini araştırıp öğrenebilir, keza, eski Belediye Başkanı Burhan Özfatura da böylelerinin dibinde mekan tuttuğunu araştırıp, öğrenebilir.
    Batılı MÜSTEVLİLERİN ne denli demokrat ve özgürlükçü birer SÖMÜRGEN olduğunu daha dün MISIR toplantısında yakınen şahit olduk.
    Namus ve dürüstlükten mahrum insanların dürüstlüğü ve hukuku ne denli HOYRATÇA kullandığına ve istismar ettiğine yeri geldikçe şahit oluyoruz.
    Nice dürüst bilinen kişilerin, daha yakın bir geçmişte YOLSUZLUKTAN ve DEVLET HAZİNESİNİ kemirmekten MAHKUM OLAN kişileri kırallar gibi karşıladığını biliyoruz.
    Ülkemizde ve Dünyada dürüst geçinen kişilerin MENFAAT ile sınandıklarında ne edenli MAZBUT olduklarına şahit oluyoruz. Herkesin bir bedili var, diyenlere, günümüzde – artak – fazla da kızmamak gerekiyor galiba. İnsanlığın, Dinin, ahlakın CILKInı çıkardılar, diyebiliriz. MAZBUT kalabilenlere Allah RAHMETİNİ esirgemesin. Şu da bir gerçek ki, hadiseler uzun bir perspektifte gözlemlenirse, ” Kul’un zulmattiğini – fakat başka fiilinden dolayı – Kaderin Adalet ettiğini yakınen görebiliyoruz.

  18. Gasteci olarak venezüellalı bir halk adamına/kamyon şoförüne her türlü saygısızlığı yapabilirsiniz ama sakın ola aynı şeyi şu suudi prensin çadırında falan yapmaya kalkmayın derim:) benim favorim şu macaristanda kucağındaki çocuğuyla polisten kaçmaya çalışan mülteciye çelme takıp düşüren kadın gasteci. Körfez savaşında petrole bulanmış karabatak kuşu görüntüleri yayınlayıp duran abd li acar muhabirlere şimdi burada girmeyelim en iyisi; çünkü oralarda yaşamaz o kuşlar…

  19. Jorge Ramos ismini ilk defa duydum, kitabını da okumadım tabii doğal olarak, sadece Sayın Korunun bahsettiği kadar malumatım oldu. Gazetecilik şüphesiz ki çok önemli bir meslek lakin insanoğlu duygu ve ihtiraslarından sıyrılamaz,Peygamberimizin (sav) bahsettiği büyük cihadı kazandığından emin olduğumuz insanlar olsalar eyvallah. Belkide gazetecilerin haiz olması gereken özellikleri bu şahıs üzerinden örneklendirdiğinden olsa gerek muhalif düşüncelerim zira bu adamın ne bugün mesleğini yaparken ne de Irak savaşı döneminde bahsettiği ilkelere sadık kaldığını düşünmüyorum. Maduroyla görüşmesinde hitap konusunda yaptığı girişten bile tarafını belli etmiş. Trumpa karşı olan gazeteciler de taraf olanlarda kendi ülkesinin menfaatlerine uygun hareket ettiklerini düşünüyorlardır. Eğer Sayın Korunun dediği gibi olsaydı dünya bugün daaha farklı bir durumda olurdu. En yakın örnek mısırdaki idam cezaları ne kadar işlendi batı basınında. Gazetecinin ideolojisi neyse kaleminden o damlar. Bence siz kendinizi gazeteci sınıfına sokmayın:)

  20. Gazeteciliğin özünde sorgulama ve eleştirme vardır.Tahammül gösterecek ve olgunlukla cevap vereceksiniz.Size sorulan her soruyu hakaret sayar, alınganlık gösterirseniz o işin tadı kaçar.Dünyanın demokratik tüm devletlerinde yöneticiler bu hususta azami hoşgörüye sahiptir.Ülkemiz bu anlamda maalesef süper ligde değil,eksiğimiz çok.En küçük bir eleştiride hemen parlayan bir yapımız var.Öfkeye hakim olmak erdemlerin en yücesi.Bu konuda Peygamberimiz de ümmetine öğüt vermiyor mu?

  21. Gazeteci ve gazetecilik güzellemeleri yapmak, bütün gazetecileri iyi, doğru ve güzel yapmıyor maalesef. Sadece bir meslek adı sahibi olmak, ya da bir sıfat takılmakla o işi ve sıfatı ideal şekilde yapmak garanti değil. Gazetecilik aynı zamanda dünya çapında kripto işleri ve görevleri yürütmenin de en çok kullanılan maskesi. Sayın yazarımızdan bu konudaki örnekleri de inceleyip araştırmasını ve yazmasını bekliyoruz. Hatta bu durum ile ilgili örnekleri arayıp bulmak için çok uzaklara gitmesine bile gerek yok. Bu tür gazeteciliğin en yaygın kullanıldığı ülkelerden biri maalesef ülkemiz. İyi araştırırsa çıkacak sonuçların bazılarına çok şaşıracağına, bazılarına da hiç şaşırmayacağına eminim. Hem nalına hem mıhına vurma özelliğindeki yazarımızdan bu konuda birşetler beklemek sanırım okuyucusu olarak hakkımız.

  22. BİR ÜLKEDE GAZETECİLER NE KADAR İYİ İSE DİĞER BÜTÜN MESLEKLER DE OLANLAR DA O KADAR İYİ DEMEKTİR.
    Diğer bir ifade ile gazeteciler kötü ise diğer mesleklerle iştigal edenlerde o kadar kötüdür.
    Geçmişte bazı gazete ve yayınlar gerçek olmayan haberlerle insanların hayatlarını kararttılar.
    Günümüz de artık bu rutin haline dönüştü.
    Her zaman hukuk kuralları çiğnendi.
    Mahkeme sürecinde yayınlar,suçun şahsiliği ,mahkeme kararı kesinleşmeden suçlu ilan edilmeler.
    Güçlü konumdakiler kendilerini bir nebze bu yayınlardan koruyabilir ya zayıflar.
    Bir vatandaş Ümraniye sapığı diye manşet edildikten sonra ,mahkemede aklanması ve o kişinin ondan sonra bu ismin üzerinde kalmasının getirdiği travmalar.
    Gerçek gazeteci kimseye göbekten bağlı olmamalıdır.
    Çalıştığı kurumun yanlışlarını gördüğünde dahi yazabiliyorsa o gerçek gazetecidir.
    Bazı zamanlarda gerçek gazeteciler ya hapiste ya işten atılmış yada kendi çabaları ile yazmaya devam ederler.
    Günümüzde burada olduğu gibi dijital yeni imkanlar gerçek gazetecilerle irtibatı kesmemizi önlüyor.
    Burada da bu imkanı sağlayanların gerektiğinde yanlış iş yapmalarını deşifre edecek yayınlara izin verilir mi şüphem var doğrusu.
    Sevmediğim çok gazeteci olabilir.
    Bana göre fikirlerini beğenmediğim çok gazeteci var.
    Onları beğenen var ki yazmaya devam ediyorlar.Ben beğenmiyorum diye kötü gazeteci diyemeyiz.
    İlk önce bu yazarları okurum ve bana göre doğru tespitlerini öğrenirim,yanlış bulduklarıma cevap aramaya başlarım.
    Her şeyde olduğu gibi doğrudan ve adaletten yana olan gazetecilerin yaptığı iş en kutsal iştir bana göre.
    Başka saiklerle veya doğruluğu şüpheli adaletten uzak yayın yapan gazetecilere de lanet olsun.
    Dünyadaki adalet,hukuk ,insan hakları gibi evrensel değerleri koruyan,yaşatan ve geliştiren en etkili meslek
    en başta GAZETECİLER (İŞİNİ DOĞRU YAPANLAR)olmuştur.

    • Giriş biraz fazla iddialı değilmi? Başka mesleklerle ne alakası var yahu? Diğer meslekleri gazetecilik mi doğurdu? Gazeteciliği o kadar abartmayın-büyütmeyin n’olur! Gazete okumayan meslek sahiplerine haksızlık olur. Gazete bilginin-haberin yegane kaynağı değildir, hele bu devirde!

      • Bana iddialı bir giriş olarak görünmedi. Gazetecilerin, doğrudan mesleklerinden kaynaklanan bir biricikliği var, ve o biriciklik gerçekten de gazeteciliği dünyanın en güç mesleklerinden birisi haline getiriyor.
        Bir doktorsunuz, diyelim. Ve diyelim ki, çalıştığınız hastahanede ilaç alımlarında yolsuzluk yapıldığının bilgisine ulaştınız. Yürekli bir insansınız, görmezden gelmediniz. Herhalde, en kötü senaryoda, eğer ilaç alım yolsuzluğuna hastahane yöneticileri de karışmışlarsa, o hastahanedeki işinizden olursunuz.
        Bir gazetecisiniz. Devletin en tepesinde, diyelim üç bakanın yolsuzluk yaptığının bilgisine ulaştınız. O bilgiyi ifşa etmenin gerektirdiği yüreklilik düzeyi, başınıza alacağınız belanın büyüklüğünü kestirebiliyor musunuz?
        Yine, AVAM Bey’in işaret ettiği gibi, gazetecilerin mesleğini olması gerektiği gibi yerine getirebilmeleri, toplumun toplam ahlak düzeyi ile doğrudan orantıldır Çünkü, gerçek gazetecilerin yegane koruyucu siperi toplumun doğrudan kendisidir. Ahlaki açıdan çürüyüp soysuzlaşan bir toplumda gazeteci korunaksızdır, dolayısıyla ahlak be meslek alanında da inişe geçer, gerçek gazetecilerin sayısı azalır.

        • Avam arkadaş sovyetlerin pravdasını beğenemiyor ama toplumu aydınlatıcı bir yayın isteniyorsa üzerinde durulmalıdır yani. Tavariş bernard aşinadır sanırım…

      • Gazetecilik derken ;bütün haber kaynakları anlaşılması gerekir.
        Eğer böyle yayınlar (medya)bir yerde yaşıyor ve yaşatılıyorsa halkın ekseriyeti aynı değerleri paylaşıyor demektir.
        Birleşik kaplar usulu her şeyde denge oluşur.
        Toplum bütün bireylerini her konuda beslerken onların ancak kendine benzettiklerine
        uygun yaşama ortamı sunar.
        Diğerleri ya yok olur,ya göç eder yada kötülüklerle mücadele edip uzun zamanda toplum değerlerinin iyiye evrilmesini beklerler.
        Nasıl bir okyanustan bir kaç şişe numune ile o okyanus hakkında bize kapsamlı bir bilgi veriyorsa,bir toplumda nereye baksanız aynı benzer özellikleri görebilirsiniz.

        • Daha çok beklersiniz “toplumun iyileşmesini” avam arkadaş; kaçanlar içinse endişeye gerek yok, onlar çok iyilerdir zaten:) biz mücadeleye devam ediyoruz: inlerinize gireceez inlerinizee! Durmak yok yola devam!

  23. Bir filin, bir farenin kuyruğuna bastığını görsem; ilk yapacağım iş farenin safında olmak değil, file “Bu fare sana ne yaptı?” diye sormaktır.

    • Alacağınız cevap “Kazara bastım, afedersiniz” olsa ne değişecek? kuyruk gitti ama ona da şükret! Farenin fillerin arasında ne işi var?
      -İşin kuralları olmalı ve toplum-yararlı kurallar konulmalı, kural neyse ona uyulmalı! Yöneten için de yönetilen için de aynı kural! Ahlaka, adalete, bilgiye/bilime (ve bunların kaynağı DiNe İmana) dayalı kurallar. Bakın Ramosun saydığı altı alan Kur’andaki tenbihlerle aynı. Yani, Ramos’un bu noktaya gelmiş olması onu yüceltmekten çok, Kuran’ın kıymetini bilmeyen ve buna göre hareket etmeyenleri (ezbere giden sözde müslümanları) küçültüyor. Kuran’da daha çok şey tabiki: Üslup ta önemli. Affedici olmak, sabır ve tahammüllü olmak. Diğer taraftan gocunacak yaraya sahip olmamak. Tabi bütün bunlar akıl-iman sentezi yerinde olursa kolaylaşır, çünkü gerek yönetende, gerekse yönetilende ve gerekse de yönlendirmeğe çalışan medya mensubunda/gazetecide hata payı azalır.

  24. Gazetecilik Kutsal bir meslek. Şu an Bizde bu mesleğin hakini verebilecek (Hapisdekiler hariç) gazetecilerin sayilari bir elin parmaklari kadar ya var ya yok.
    Bu kadar az olmasina rağmen, onlara dahi tahamül edemiyorlar ve troller saldirtiyorlar.
    Fehmi beyin, bu günkü yazısını okuyunca,Arapların bu aralar Erdoğanin Fevzioğlu ile kavga ettiği vidiyosunu Arapçaya tercüme edip internete koymuşlar ve Erdoğanın kavga ederken de çok argo konuştuğunu ve kendi emrine girmeyenleri sürekli kavga edip tehdit ettiğini eleştiren Arap gazeteciler dahi bizim argoculuğumuzu dunyadaki Arap alemine duyurmalarının sebebini daha iyi anladim
    Demokirasi konusunda Araplarin gerisinde kalmiş olmamizin nedenlerinden biride Gazetecileri susturup hapise atmayi başarmiş olmamiz.
    Biz Türkler! Antıka bir milletiz.
    İşini kusursuz yapanlari değılde sahtekarları ve yalancıları severiz ayni zamandada onların emirlerine amade oluruz.
    Bu nedenlerden dolayı her zaman bir adım ileri on adım geri gidiyoruz.
    Yalniz bir konuda bizdeki gazeteci kopilerinin benim diyen gerçek gazeteciler ellerine su dökemezler.
    Gercek gazetecilerın beceremediklerinin ne olduğunu Fehmi bey şu prağrafında yazmiş
    “Tutulmak istenen yolun sonunun ülke için tehlikeli olduğunu söyleyen meslektaşlarına, öyleleri, etmedikleri küfür bırakmamışlardı. Kendi payıma düşen küfürlerden ‘argo sözlüğü’ yapmak mümkündür.”
    Fehmi bey! küfür konusunda biz DÜNYA birinciliğini kimselere kaptırmiyoruz.
    Herhalde bize şeytan KÜFÜR bereketi vermiş.

    • Gazetecilik kutsalsa her meslek kutsal! Kutsal olan doğruluk…
      Son cümleye işaretle: şeytan küfür bereketi veriyorsa bu tamamen Allah’a aldırış etmemenin kaçınılmaz bir sonucudur. 43. sure Zuhruf 36/37 de şöyle bir anlam var. “Allah’ın mesajını görmezden gelen kimselere bir şeytanı arkadaş olarak tahsis ederiz. Onlar da doğru yolda olduklarını, selamete erdiklerini sanırlar”
      İşin mekanizmasını öğrenelim diye ilave ettim. Nihai analizde, izafi doğrular arasında bocalayarak-boğuşarak ortaya mutlak bir gerçeklik çıkarmak çok maceralı ve riskli bir durum yani; hele de bu kısacık hayatta! (öyleyse! aklı*iman sentezi!)

    • Şu anda bizde darbe şakşakçılığı yapan yeterince gasteci var ama hapistekileri de sayarsak bi ordu kurmaya bile yeterler yani:) haksız mıyım?

      • H Gayret! Darbe konusunu iyi anlaman için…..!!!! Hani bir zamanlar
        biz Türkler içi o meşhur sözü söyleyen Aziz Nesin vardı ya! İşte onun oğlu AHMET NESİN Artı Gerçek haber sitesinde 15 Temmuz’u konu alan 4 yazisıni oku Özeliklede bugün kü yazısini oku….Inan çok sevineceksin! Çünkü yazısinin konusu “Efsun” ve ondan bahs ediyor.

        • Çerkeslere bişey dediği yok tabii:) oğlu da babası gibi kırmızı etçiyse onu bi geç! Et yiyen özellikle de kırmızı et yiyenin IQsu bitkisel beslenen birine göre daha zayıftır; hatta mongol hastalığına da yakalanırsa biter yani… O yüzden babasının suçunu şimdi oğluna ödettirmeyin bana!!

  25. take a stand
    tavır al/safını belirle/ nerede duracağına karar ver derken, bay ramos yaşadığı ülkenin durduğu yerde durmaya, safını böylelikle belirlemeye karar vermiş görünüyor . yaşadığı ülkenin başkanının nezaketten uzak, saldırgan ve nobran dilini benimsemiş ve kullanmakta bir sakınca da görmemiş.
    bence bir profesyonel röportaj en azından saygı çerçevesinde geçmeli, bir devletin başkanına hakaret ederek başlamamalı. kuşkusuz sorulmayacak soru yoktur her türlü zorlayıcı soru sorulabilir, sorulmalıdır da.. lakin edepsizlik etmeye kimsenin hakkı da yoktur. insanlara gazeteciyim diye istediği gibi davranabileceğini sanan birinin ülkenin başına geçtim diye istediği gibi davranabileceğini sanan birinden ne farkı var???
    elbette siyasiler de biraz daha soğukkanlı olup itidalli davranabilmelidir.
    yaşadığımız zaman insanların ne söylediğine değil, ne yaptığına bakma zamanıdır. zira yaşadığımız zaman insanların peygamber gibi konuşup, firavun gibi davrandıkları bir zaman maalesef. yanlışın hep karşıda arandığı, kendisinin ne yaptığı ve nerde durduğunun hiç sorgulanmadığı bir zaman, her türlü kabalığı ve nobranlığı arkasına bir güç aldığı sürece yapabileceğine inandığı bir zamandır. ABD’de mesleğini icra eden gazeteciler, en azından şimdilik, Jorge Ramos gibi, hiç çekinmeden güce kafa tutabiliyorlar diyor koru da, kendisi buna inanıyor mu??? hiç zannetmiyorum. güce ancak başka bir güç kafa tutabilir değil mi??? ve iktidarın karşısında mevzi alabilecek yegane güç sermayedir. medyayı elinde tutanlar da zaten bunlardır. gazeteciler de sadece sözcüleridir. istisnalar vardır, belki başka bir yazının konusu olabilirler…

    • Aynen katılıyorum Didem hanım, yaşadığı ve aktardığı kısımlar kendi başkanının savlarına kanıt niteliği taşıyor ve bunu da gazetecilik, objektiflik ve keskin gerçeklik olarak sunuyor. Modern zamanın tellallığı diycem ama çok masum kalıcak..

      • Bizim inancımızda “herkes İslam fıtratı üzerine doğar sonra atalarının dinine dönenler olur” hakikati var ve buna göre ALLAH kimseye cimrilik etmeden bazı hasletlerle insanları donatmıştır. Şimdi soru şu: hiç sevmediğimiz bir ülkenin bir vatandaşı ALLAH’ın bahşettiği bazı hasletleri muhafaza ediyor olamaz mı? Sanırım H.A da bu soruya cevap vermiş. Makalede de bu anlatılıyor aslında.

  26. Cesur gazeteci yazarlar var olması halk için bulunmaz bir nimettir. Öyle bir gazeteci yazar Türkiye’de de çıkmasını isterdim. Ama Türkiye’de öyle bir gazeteci çıkması imkansızdır. Ya silivriye gönderilir ya da görevine son verilir. Mesela İrfan değirmenci iyi bir haber spikeriydi. Referandumda hayır oyu kullanacağım dediği için görevine son verildi.
    Türkiye’de sadece sözcü gazetesinde birkaç tane cesur gazeteci yazar kalmış ve onların da bir kısmı ne yazık ki Feto damgasiyla yaftaladilar. Belki de cemaati baştan beri en çok eleştiren yazarlardan birkaciydi.
    SAYGILAR SEVGİLER

    • Karar Gazetesi yazarlarına, TV5’deki programcılara, Serbestiyet.com’da yazan kimi yazarlara, kişisel olarak hiç sevmesem de Meyascope TV’de gazeteciliğin hakkını veren Ruşen Çakır ve ekibine, yine Youtube üzetinden yayın yapan BirDeBunuDinle radyodan Yavuz Oğan ve arkadaşlarına haksızlık ettiğinizi düşünüyorum, sayın Karaca. . .

      • Hatırlaya bildiklerimi söyledim kardeşim. Zaten Ülkede gazeteci yazarlar ikiye ayrılır:
        1) İktidar yanlısı (Iyi gazeteci yazar)
        2) iktidarı eleştiren (terör damgalı gazeteciler!)
        Gerçek gazeteci yazar yalakalık yapmayan ve her şeyi olduğu gibi aktaran kişilerdir.

    • Çölaşan mı cesur gasteci nusret bey? Yahu sen hala anlamadın mı; mesele senin bildiğin şablonlardan biraz daha büyük: Gladionun a/b si olmaz; hepsi aynı kaptan yiyor!!! İstersen bernara sor…

      • Cesur gazeteci olmak şöyle dursun, Çölaşan’ın gazeteci olduğunu dahi söyleyemem. Kendileri Türk derin devletinin medyadaki vurucu timinin önde gidenidir. Çölaşanlar, Özdiller ve bilimum Perinçeksevergiller sözümona Erdoağan’a muhalefet ayaklarıyla Halk TV’den insanlarımız üzerine günde 24 saat din ve dindar düşmanlığı kusarken, Özdil malum kitabıyla milyonları hamuduyla yutarken, gerçek gazetecilier içeride.
        Bunların, -Erdoğan’dan isminden ziyade “Büyük Ortadoğu Projesi Eşbaşkanı” olarak söz eden- kankası Perinçek ne demiş?
        “Türkiye, BOP Eşbaşkanını da alır, önüne katar ve kendi mecburiyetlerinin görevlisi yapar.”
        Uyanık olalım derim 🙂

  27. İnsanlar madenler gibidir .Dünyanın neresine gidersen git bu değişmez İçindeki Fıtrat özelliklerini iyilik ve güzellikle besleyenler Altın gibidir. Kötülük Ve çirkinlikle besleyeler Paslı Teneke gibidir.Ramos ilke sahibi Mesleğine saygısı olan birisiymiş ,bizim ülkemizdede çok şükür Altın kalitesinde Yazan Çizen mesleğine saygısını her zaman koruyan insanlar var,Fakat diğer PASLI TENEKE gibi Olanların sayısı çok fazla Ve her yerde. Mebzul miktarda var.Ramosun mesleğini yaparken gözettiği ilkeler ne kadar değerli neymiş:Irkçılık,İnsan Hakları,Yolsuzluk,Kamuya yalan söylenmemesi,Ayrımcılık ,Diktatörlük. Ne diyelim darısı bizim gazetecilere her halde bizdede basın meslek ilkeleri ve etiği var ama uyan kim savunan kim….

Yoruma kapalı.