Türkiye hızla sandık başına gidiyor ve halkımız 100. yılına varmadan, Cumhuriyet’in kuruluşunda benimsenmiş ‘parlamenter sistemi’, adı ‘cumhurbaşkanlığı sistemi’ olarak konulmuş yenisiyle değiştirme konusunda kararını belli edecek…
Oylarda ‘evet’ baskın çıkarsa ‘başkanlık sistemi’ne geçeceğiz.
Ne kadar önemli bir karar bu.
Avrupalı duy sesisimizi.. Amerikalı sen de..
Ancak.. tamamen bizi.. Türkiye’de yaşayanları.. ilgilendiren bir konuda.. bize yürüyen tartışmalar.. sınırlarımız dışında da ilgi görüyor.. Avrupa ülkelerinden.. ABD’den.. resmi ağızlar da tartışmaya katılıyor…
Venedik Komisyonu bile oyumuzu nasıl kullanacağımız konusunda bize akıl veriyor…
“Ülkemiz önemli, onun için” deyip geçmemiz mümkün… Ya da duyduğumuz rahatsızlığı “Namussuz Batılılar, bize ayar vermeye kalkıyorlar” diye bir çatışmaya dönüştürmek de…
Hükümet ve ‘evet cephesi’ bu ikinci yolu benimsedi. Toplumda zaten var olan zulme uğramışlık duygusu ve o duygunun siyasette tekabül ettiği oy açısından sonuç getirebilecek bir tavır bu.
Tavır doğru, ama savunma hattında zorluk var ve bu da kendini en çok ‘özgürlükler’ konusunda belli ediyor.
Özellikle de ‘hapisteki gazeteciler’ konusunda…
Hapiste gazeteci var mı?
Biliyorum, ‘evet cephesi’ kimden gelirse gelsin bu konudaki eleştirileri kabul etmiyor. Ya “Hapiste bildiğimiz anlamda gazeteci yok” denilerek, ya da “Cezaevinde gazeteci var, ama onlar gazetecilik faaliyetleri yüzünden cezaevinde değiller; terörist onlar” gerekçesi ile eleştirilere karşı çıkılıyor.
Son zamanlarda Alman dış istihbarat birimi direktörü Bruno Kahl’in ve Amerikan Temsilciler Meclisi İstihbarat Komitesi Başkanı Devin Nunes’in 15 Temmuz darbe girişimini hafife alan açıklamalarına da eşlik etmeye başladı bu konu.
“Darbe girişimi muhalifleri susturmak için kullanılıyor, cezaevindeki gazeteciler bunun göstergesi” demeye getiriyorlar.
Her bakımdan tehlikeli bir gidiş bu.
Gazetecisini cezaevine göndermeyen Batılı toplumların Türkiye ve Türkiye’deki siyasi iktidar algısını belirlemede neredeyse tek ölçü olmaya başlaması yüzünden tehlikeli…
15 Temmuz’un üzerinden kanaat belirlemek için yeterince zaman geçti. Darbe girişimi ile ilgili davalar başladı ve mahkeme safahatı her gün medyada yer alıyor.
Eksik olan tek nokta, darbe ile bir biçimde ilintilendirilmiş olan gazetecilerin durumu.
Nazlı Ilıcak.. Ali Bulaç.. Mümtazer Türköne.. Şahin Alpay (234).. Ahmet Turan Alkan (237).. Ahmet (179) ve Mehmet Altan (180) kardeşler.. Ahmet Şık (83)..
Darbeden hemen sonra –bazısı biraz daha geç– gözaltına alındı ve tutuklandı bu insanlar (Yanlarındaki rakamlar, benim bulabildiğim hapiste geçen günlerinin sayısı.)…
Cumhuriyet gazetesinin yönetiminde yer alan isimler, Akın Atalay, Murat Sabuncu, Kadri Gürsel, Güray Öz, Hakan Kara, Turhan Günay, Musa Kart, Önder Çelik, Bülent Utku, M. Kemal Güngör’ün tutukluluk halleri 139 güne ulaştı.
Listeye eklenebilecek başka isimler de var.
İsimlerini verdiklerim toplumun ‘gazeteci’ olarak bildiği, görüşlerine âşina olduğu kişiler…
“Gazeteci değiller” iddiası bunların üzerine oturmuyor.
Daha garip olanı, ‘terör’ ile veya ‘darbeye destek vermek’ ile suçlandıkları iddiasına eşlik etmesi beklenecek bir iddianame de ortada yok.
O kadar gündür ne ile suçlandıklarını bilmeden hapis yatıyor bu insanlar…
İçlerinden bazısı uluslararası gazetecilik örgütlerinde görevli veya o örgütlerin üyesi oldukları için de ilgi odağı; örgütleri de durumlarıyla yakından ilgileniyor…
Türkiye en fazla eleştiriyi bu konuda alıyor.
Tek gazeteci hapisteyse.. özgürlük iddiası havada..
Cezaevinde ‘gazeteci’ olduğu için bir tek kişinin bile bulunmasının bir ülkenin ‘özgürlüklere saygılı olduğu’ iddiasını yok eden bir görüntü olduğu nedense unutuluyor.
Uluslararası özgürlük takipçisi kuruluşlar Türkiye’nin bu alandaki notunu acımasızca kırmaya başladılar.
Ekonomimizi yakın takip altında tutan reyting kuruluşları bile bu durumdan etkilenmeye başladı.
Bu duruma bir son vermek gerekiyor.
Ne ile suçlandıklarını artık bilmeli bu insanlar…
Yattıkları günler hesaba katılarak, kanıtları yok etmeleri veya kaçmaları söz konusu olmayacağına inanılanların tutuksuz yargılanması için yol açılmalı ve davaları da bir an önce başlamalı.
Mümkünse referandumdan önce olmalı bütün bunlar.
Türkiye gazetecilerini cezaevlerine tıkan ülke görüntüsünden acele uzaklaştırılmalı.
Aksi halde, dışarıdan ülkemize yönelik eleştiriler duracağa benzemiyor.
ΩΩΩΩ