Gazeteci o gün kendisine verilen görevi, yazar da ertesi gün okurlarla buluşacak yazısını düşünürmüş; işsiz gazeteci-yazar ise çıkaracağı yeni gazeteyi…
Eskiler böyle söylerdi.
Doğruydu da.
Köşe yazarlığının kilit taşlarından sayılan Ahmet Rasim üstadımız, çalıştığı gazetenin patronuna kızdığı gün kapıyı çarpıp çıkar, –ertesi gün olmasa da– bir hafta sonra, kendisini özlemiş okurlarının karşısında, yeni bir gazeteyle arz-ı endam eylerdi.
Yine eskiler böyle anlatırdı.
Onun da doğru olduğunu sanıyorum. Evin varsa onu ipotek ederek alacağın krediyle, 1900’lü yılların şartlarında, günlük gazete çıkarmak mümkündü çünkü…
Bugün mümkün değil. ‘Gazete’ dediğin bayağı yüksek maliyetli bir fabrikadan daha az bir sermayeyle kurulamayacağı gibi, yanında bir de televizyonu yoksa –geniş kitlelere erişmesi zor olacağı için– projeyi daha başlangıçta ‘medya grubu’ olarak tasarlamak gerekiyor…
Eh, tabii kuruluş sermayesi de, proje büyüklüğüne bağlı olarak, en az 2 dev hacimli fabrika maliyetinde bir kenara konmalı.
Gerçek bu, ancak bu gerçek, günümüzde, ‘gazeteci-yazar’ tâifesinin medya grubu oluşturma hayali kurmasına engel değil.
‘Hayali cihan değer’ dedikleri türden…
Üç aydır bu sitede sizlerle buluşuyorum; ilk günlerin tutukluğunu üzerimden attıktan sonra, “Acaba bir de haber sitemiz olsa mı, ara sıra da olsa izleyenlere görüntülü yorumlar da sunsak mı?” hayali kuruyorum.
Hayali güçlü hale getiren, üç aydır her gün karşınıza çıktığım bu site ve kısa sürede tattırdığı başarısı oldu.
Tek yazarın –yani bendenizin– yazılarına yer veren bir zemin bu; forum bile değil. Önce bu sitenin varlığından haberdar olacaksınız… İnternet adresini elde edeceksiniz… Siteye girip o günkü yazımı okuyacaksınız… Ertesi gün “Acaba bugün ne yazmış?” merakını duyacak ve yeniden benimle burada buluşacaksınız…
Her gün, her gün…
Bütün bunların başlangıçta gözümde büyüdüğünü itiraf ederim.
Şimdi öyle değil.
Farklı düşünmemin pek çok sebebi var, ama biri önemli: Bu sitede yayımlanan yazılarım, daha önce günlük bir gazetede yayımlananlar kadar –hatta bazısı daha da fazla– okunuyor. 50 binden çok daha fazla ziyaretçi tarafından okunan yazılarım oldu.
Dünkü yazım meselâ, 100 bin okura ulaşacaktır…
Az mı sandınız?
En çok satan gazetenin en çok okunan yazarı, bu kadar çok sayıda okur şansına sahip olduğunu bilse, yarın iki bayram birden yapar…
Allah’a şükür… Sizlere teşekkür…
Farklı, güne uygun, aydınlatıcı…
Hayalini kurduğum, zaten yapılmakta olan türden bir site değil.
Günün gelişen haberlerini duyuran başarılı dijital platformlar var. Daha özel ilgi alanlarına hitap eden –sözgelimi medya câmiasını ilgilendiren haberleri ön planda sunan– sitelerimiz de bulunuyor… Çoğuna günde birkaç kez giriyorum ve yaptıkları işi önemsiyorum.
Ancak eksikliğini hissettiğim siteye arzum, onların varlığıyla eksilmiyor, tersine artıyor…
Nedir o?
Şu: Gelişen olayları ânında sunmak bir şey, ancak haber olarak vereceği o olaylar cereyan eder etmez, “Acaba işin içinde bir bit yeniği var mı?” sorusunu akla getirenleri mercek altına alan ve geçmişte bizde veya başka ülkelerde yaşanmış olaylardan hareketle onlara farklı boyutlar kazandıran yorumlara da yer veren bir platform…
Bilmem anlatabildim mi?
Hayalimi paylaştığım dostlarım ve yakınlarıma örnek sorduklarında “DebkaFile gibi” diyorum.
DebkaFile İsrail’de yerleşik İngilizce bir site. İllâ hep ‘can alıcı’ haberler vermesi gerekmese de dünyanın dört bir yanında dikkatle izleniyor…
Ülkemizde ve dünyada, bugün, ilk bakışta tuhaf gelen, derhal ‘doğru’ diyemediğiniz, aklınızın almadığı, geçmişle mukayese ettiğinizde sizi rahatsız eden bazı olaylar yaşanmıyor mu? Hem de birbiri ardına? İşte onları anlamanıza yarayacak, ilgisiz gibi görünen uçları yapbozun parçaları gibi yanyana getirerek ilk elde fark edilmeyen tabloyu gözlerinizin önüne serecek bir site… İhtiyaç bu.
Günün haberlerini izlediniz, şimdi yorumlar…
İsrail’den yayın yapan siteye bugün girerseniz şu tür başlıklar sizi karşılayacak:
Manşet yerinde çoklu bir fotoğraf ve altında şu başlık ve alt-başlık: “Suriye üzerinde Putin-Erdoğan anlaşması, Obama için Ortadoğu’dan çıkış yolu demek. / Putin ve Erdoğan’ın Suriye ile ilgili projeleri için gerçekleştirdikleri yeni gizli işbirliği, Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’nin 4 bin km2’lik bir güvenli bölgeyi tek başına denetimi altına kopartıp alması anlamına geliyor.”
Tabii, başlığa tıkladığınızda bu sonucu çıkarmanızı sağlayacak daha önce pek bir yerde okuduğunuzu sanmadığım bilgilerle karşılaşıyorsunuz.
İsrail ABD’de imal ettirdiği bir iletişim uydusunu geçen hafta uzaya göndermeyi planlamıştı; ama uydunun bulunduğu Cape Canaveral’de yangın çıktı ve milyonlarca dolarlık uydu fırlatılamadan patlayıverdi. Yangın, kaza yani… DebkaFile uzay teknolojisi uzmanlarıyla görüşmüş ve bunun bir ‘sabotaj’ olabileceğini yazıyor…
Paris, Brüksel, Orlando, Nice, Tunus ve İstanbul’da patlayan IŞİD (DAEŞ de deniyor) bombalı eylemlerinin talimatını kimin verdiğini biliyor muydunuz? IŞİD’in uzak mekânlardaki eylemlerinden Muhammed el-Adnani sorumluymuş… Hani şu geçenlerde öldüğü açıklanan lider… Debka onu kimin öldürmüş olabileceği üzerinde duruyor.
Haberler… Haberler… Yorumlar… Yorumlar…
Muhtemelen bazısı sadece tahminden ibarettir ve bütün gerçeği yansıtmıyordur; ama olsun, sonuca varma yöntemi bile zihin açıcı…
Benzeri bir siteye ihtiyaç olduğunu ve bunun çekirdek bir kadroyla yapılabileceğini düşünüyorum.
Neden olmasın?
Yapar gibi olanlar, vaktiyle Kulis’te kullandığım yöntemi taklit ederek akıl ve idrak sınırlarını zorlayan inanılmaz senaryolar yazanlar yok mu? Var elbette. Ancak benim düşündüğüm, akıl ve idrak sınırlarını zorlamayan, tam tersine zihin açan, gerçeklerle buluşmayı sağlayan haber ve yorumlar…
Sadece düşünmekle kalmıyor, hayata geçireceğimiz günü iple çekiyorum.
Tabii bunu gerçekleştirebilecek imkâna kavuşmayı da umarak…
Yavaş, yavaş…
Eski dönemin meslek adamlarına atfederek daha en başta kayda geçirdiğim gibi, ‘işsiz gazeteci-yazar’, boş kaldığı süre içerisinde, çıkaracağı gazeteyi düşünür bizde.
Benimki de öyle bir hayal işte.
Ama gerçekleşebileceğine inandığım bir hayal.
ΩΩΩΩ