Pandemi günleri, arzu edilse bile insanın içinden fazla hareketli olmak gelmiyor. Yine de ara sıra dışarı çıkınca görmezden gelemediğim bir manzarayla karşılaşıyorum: Eskiden cıvıl cıvıl olan sokaklarda durgun yüzler görüyorum; varlığından haberdar olduğum işyerlerinin bir daha açılmamak üzere faaliyetlerine son verdiklerini fark ediyorum.
Her kapanan işyeri, faaliyetine son veren fabrika işsiz kalan yeni insanlar demek.
Faal olan işyerleri, hükümet işçi çıkarma yasağı koyduğu ve çalışanların maaşlarının bir bölümünü ödediği için biraz olsun hareketli görünüyor; ancak yasak kalktığında her birinin çalışanlarının bir bölümüyle yolunu ayırması kaçınılmaz.
Bilmem son 20 yıl içerisinde güçlenip serpilen, asıl amaçlarının toplumsal yararlılık olması gereken vakıflar ve sivil toplum örgütleri bu durumu görüyor ve ortaya çıkacak boşluğu doldurmak için projeler geliştiriyorlar mı?
Şaşırmış olabilirsiniz, ancak birilerinin yarını düşünüp şimdiden hazırlık yapması gerekiyor.
Tedirginliğimin sebebi, dünyayı temelinden sarsan korona virüs salgınının öngörüleri boşa çıkardığı gerçeğidir. Virüs yalnız sağlığı etkilemiyor, ekonomiyi berbat edici bir etkisi de bulunuyor koronanın.
Amerika’da açlık.. Hem de 50 milyon insanı etkiliyor
En çarpıcı örnek ABD.
Trump’ın ABD’si…
Ben New York Times’ta çıktığında değerlendirme yazısını kaçırmışım; Körfez ülkelerine hitap eden ‘Gulf News’ gazetesinde “Amerika’nın yeni muhtaçlarıyla tanışın” başlığıyla karşıma çıkınca şaşırdım.
Şu sıralarda Amerikan halkının önemli bir bölümünün yeterli beslenmeden uzak bir hayat yaşadığını resmi araştırmalar söylüyor. 30 milyon insandan söz ediyoruz ve bu rakamın yıl sonuna kadar 54 milyona çıkmasının beklendiği de yine aynı araştırmaların öngörüsü.
Çocuk sahibi her üç aileden biri yeterli beslenemiyor.
Haberin girişinde “Araçları olması ailelerin gıda maddesi alabilmek ve temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek için parası bulunması anlamına gelmiyor” cümlesi yer alıyor.
Gününün önemli bölümünü arabasıyla değişik sivil toplum girişimlerinin açtığı aş ocaklarını dolaşmaya ayıran anne-babalar var. Aş ocaklarının sayısı her geçen gün artıyor ABD’de. Daha çok da kiliseler ve dini örgütler açlara yardım için çaba gösteriyorlar.
Evet, bütün bunlar kapitalizmin kalesi bilinen, enerji kaynakları bakımından zengin, dünyanın en müreffeh ülkesi sayılan ABD’de yaşanıyor.
Futbol meraklıları İngiliz Manchester United takımının genç oyuncusu Marcus Rashford’u bilirler. Rashford’un çabası olmasaydı, salgın günlerinde evlerinde mahsur kalan fakir ailelerin açlıkla yüzleşen çocukları gıdasız kalmaya devam edeceklerdi. Fakir çocuklara hükümet okullarda hiç değilse bir öğün yemek çıkarıyordu; okullar kapalıydı, çocuklar evdeydi ve çoğu o bir öğün yiyecekten de mahrum kaldı.
Rashford başlattığı hareketle hükümeti okulda çıkması gereken o bir öğünü çocukların evlerine servis ettirmeye zorladı. Rashford’un şimdi de, fakir fukarayı kollayan yeni bir hareket başlatma hazırlığında olduğunu yazıyor İngiltere’nin spor basını…
Anlayacağınız, İngiltere’de de açlık sınırının altında azımsanmayacak sayıda aile bulunuyor.
Dünyanın en zengin petrol yataklarına sahip ülkesinde durum
Venezuela’nın açlıkla terbiye edilmesi ayrı bir hikaye.
Dünyanın en verimli petrol yataklarına sahip ve petrol üreticisi ülkeler örgütü OPEC’in kurucularından Venezuela. Dünya petrolünün yüzde 20’si Venezuela’da. Buna karşılık halkının yüzde 96’sı, üç ayrı üniversitenin araştırmalarına göre, fakirlik sınırı altında yaşıyor. Açlığa dayanamayan beş milyona yakın insan çevre ülkelere sığınmış durumda.
Petrol ülkesinde araçları çalıştıracak benzin, ocaklarda kullanılacak gaz bulunamıyor.
Millet sokaklarda, “Açız” seslerinden başka ses duyulmuyor.
Ülkenin durumu diğerlerinden farklı. Hem petrol fiyatları dünyada düştüğü için, hem de ABD’nin sert yaptırımları yüzünden ekonomisi harap olmuş durumda Venezuela’nın; enflasyon yüzde binlerle ifade ediliyor. Rejim dış güçlerin saldırısına maruz kalma gerekçesini kullanarak halktan sabırlı olmalarını talep edebiliyor.
Günlük hayat felç durumda.
Türkiye hazırlıklı olmayı düşünmüyor
ABD’de, İngiltere’de, kısmen de Venezuela’da başa gelen dertle savaşmaya çaba gösteren örgütler var ve onların gayretleri büyük çapta olmasa da rahatlatıcı bir etkiye sahip. Çoğunlukla da dini örgütler faal ve yalnız gıda maddesi taşımıyorlar evlere, Hıristiyanlığı da götürüyorlar…
Türkiyemiz çok şükür bugün bu örneklere pek benzemiyor. Ancak yine de salgının önü alınamaz, hasta sayısı azalmak yerine artar, bunun etkisiyle alınan daha da sert tedbirler yüzünden ekonomik faaliyetler kısıtlı devam ederse, işsizlik şaha kalkabilir. Müreffeh hayat süren ailelerde bile sıkıntılar baş gösterebilir.
Yaptırımlara muhatap değiliz, ancak yine de can acıtıcı uygulamalara maruz kalınabilir.
Devletin sosyal yardım imkanları da işe yaramayabilir.
Sosyal dayanışmanın altyapısının şimdiden atılmasında, var olan sivil toplum kuruluşlarının ABD ve İngiltere örneklerine benzer fukaraları gözetici faaliyetlere hazır hale getirilmesinde, yenilerinin de bu amaçla organize olmasında yarar var.
Evden dışarıya pek çıkmasam da, oturduğum yerden gelişmeleri izlerken yarından endişe edecek bir tedirginlik yaşayabiliyorum.
Umarım bu vartayı da fazla hasarsız atlatırız.
ΩΩΩΩ