You are currently viewing Katilini “Merhaba kardeş” diye karşılayan Müslüman.. Ve her Müslümana ‘Olağan şüpheli’ muamelesi yapanlar…

Katilini “Merhaba kardeş” diye karşılayan Müslüman.. Ve her Müslümana ‘Olağan şüpheli’ muamelesi yapanlar…

Yeni Zelanda’da iki camiyi kana bulayan terörist hiç kuşkusuz bilinçli biri. Arkasında kendi kaleme aldığı 73 sayfalık bir manifesto var. Silah ve teçhizatının üzerine yazdıkları sahip olduğu sapkın ideolojinin reklam unsurları. Katliamını yalnız videoya kaydetmekle kalmayıp her ânını canlı yayınlaması kendisini bir ideolojinin propaganda unsuru olarak gördüğünün işareti.

Seferine çıkarken yalnız olmadığını biliyor.

Yalnız da değil. Dünyanın çeşitli yerlerinde güçlü ideoloji arkadaşları var.

Olan tesadüf değil

ABD’de, birkaç yıl önce, koltuk komşusunun kaş göz işareti üzerine, bir yolcu American Airlines uçağından palas pandıras indirildi. Muhbir, gençten biri olan yolcunun kendisinin bilmediği bir dilde sözcükler yazmasından hareketle böyle davranmıştı.

Sonradan, şikayet edilenin önemli bir Amerikan üniversitesinde ekonomi profesörü (Guido Menzio), ‘bilinmeyen dil’ denilenin de makalesini yazarken kullandığı matematik işaretleri olduğu anlaşıldı.

Profesör İtalyan asıllıydı, bir Katolik…

Aslında onun yaşadığı, ABD’yi yurt edinmiş her Müslümanın her gün karşılaştığı bir durum.

‘Müslüman olmak’ bugün Batılı ülkelerin herbirinde ‘olağan şüpheli’ sayılmak anlamına geliyor. Sebebi, 11 Eylül (2001) uğursuz eylemi. O eylemi yapanların günahı yüz milyonlarca insana her gün ödettiriliyor.

Donald Trump başkanlık yeminini edip Beyaz Saray’a yerleştiği daha ilk gün, Müslümanların yaşadığı yedi ülkenin vatandaşlarına Amerika’ya seyahat kısıtlaması getirme girişimini başlattı.

Bir göçmenler ülkesi olan, üzerinde güneş batmayan bir imparatorluk iken yönettikleri topraklardan gelmiş çok sayıda Müslüman vatandaşa sahip İngiltere’yi ziyareti sırasında, ev sahiplerine, “Kültürünüzü kaybediyorsunuz” diye çıkıştı Trump. Londra halkının bir Müslümanı belediye başkanı seçmesini anlayamadığını, belediye başkanı Sadiq Khan‘ın da bulunduğu bir ortamda söylemekten de geri durmadı Trump.

“Gümrük memuru burada seccade bulduk dedi” yalanı Twitti…

Meksika sınırına duvar çekmek için kendisine yeni taraftarlar bulmayı kafaya koyduğunda, ilk aklına gelen bahane de ‘İslam korkusu’ olmadı mı Trump’ın. Amerika’ya gelmek üzere yola çıkmış Meksikalıların konvoyunda seccadeye rastlandığı yalanını “Bunun ne anlama geldiğini anlarsınız ya” cıvıklığıyla yine Trump kullandı.

Trump. Yani ABD başkanı.

Yeni Zelanda’da 50 cana kıyan katil kendisinin ‘Avustralya vatandaşı’ olduğunu her fırsatta vurguluyor.

Avustralya uzunca bir süredir ‘İslam düşmanı’ havanın etkisi altında. Kocaman kıtada zaten az bir nüfus var ve orayı mesken tutmuşların büyük çoğunluğu beyaz Hıristiyanlar. Buna rağmen, Avustralya’ya kendilerinin davetiyle gitmiş, ülkenin kalkınmasına katkıda bulunan derisi beyaz olmayan bir azınlık şimdilerde sorun haline getiriliyor.

Ülkenin bir senatörü, Yeni Zelanda katliamı üzerine görüş açıklarken, “Bu tür olayların bir sebebi var tabii, İslam Dünyası’ndan gelen göçmenler” diyebildi.

Yine kendisi gibi beyaz ve muhtemelen Hıristiyan bir gencin, yanda gördüğünüz gibi, yumurtasına muhatap olsa bile…

O senatör de katliama mazeret üretirken kendisinin yalnız olmadığını bilenlerden… Tıpkı, katliamı gerçekleştiren Tarrant‘ın da yalnız olmadığını bildiği gibi.

Beyazlar tarafından keşfedilmeden önce, Aborojinlerin mutlu mesut bahtiyar hayatlar yaşadıkları kıtaya, Britanya, cezaevlerinden göçmen göndererek hakimiyetini kurmuştu. Şimdi o kıtada yaşayanlar cezaevi mahsulü insanların torunları.

İçlerinden bazıları hepsi de nitelikli insanlar olan yeni göçmenleri hazmedemiyorlar.

Kurdukları ‘beyaz ırkın üstünlüğü’ iddialı örgütlerin isimlerine bakın: Biri, ‘Reclaim Australia’ (Avustralya’yı Yeniden Sahiplenmek)… Sanki Avustralya kaybedilmiş de onu yeniden ele geçirmenin yollarını arıyorlar… Diğeri, ‘Australian Liberty Alliance’ (Avustralya Özgürlük İttifakı). Özgürlükleri elden gitmiş zavallıların…

Tarrant kendi ülkesinde zaten var olan ‘İslam düşmanlığı’nı Müslümanların görece rahat oldukları Yeni Zelanda’ya da taşımış oldu.

Terörist böyle bir global ortamın ürünü

İslam sözcüğü ile terörist sözcüklerinin rahatlıkla birlikte telaffuz edilebildiği günümüz ortamında yaptığının yanına kar kalacağını, pek çoklarının gözünde ‘kahraman’ mertebesine çıkacağını biliyor Tarrant. Arkasından başkalarının gelmesini de bekliyor.

Yeni Zelanda başbakanının samimi acı hislerini dışa vurduğu konuşması ayarında sert ve kınayıcı açıklamalar dünya liderlerinden pek gelmedi. Trump, eylemin gerçekleştiği ülkenin vatandaşlarına geçmiş olsun mesajında, eylemci için ‘terörist’ sıfatını kullanmadı bile.

Oysa, bir vesileyle “İslam bizden nefret ediyor” cümlesini rahatça ifade edebilmişti aynı Trump.

Avrupa’da yükselen eğilimler de kendilerine ‘düşman’ olarak İslam’ı seçmiş görünüyorlar. Hollanda’da, İtalya’da, Fransa’da, Almanya’da “Müslümanlar ülke dışına” kampanyası yürüten dernekler hatta partiler var. Ülkelerde söz sahibi sayılanlar arasında ‘İslamofobya’yı değil de İslam’ı suçlayan çok.

Terörist böyle bir global ortamın bir ürünü. Onun gibi pek çokları var saldırmak için sıralarını bekleyen…

“Merhaba kardeş”

Dikkat edenleriniz olmuştur. Terörist, elinde silahla, karşısına gelen herkesi öldürmek üzere camiye ilk girdiğinde, onu gören cemaatten biri, kendisine “Hello Brother” diye hitap etti.

“Hello Brother”, yani merhaba kardeş…

Aldığı cevabın ne olduğunu bütün dünya gördü. O Müslümanın son sözleriydi bu.

“Merhaba kardeş…”

ΩΩΩΩ