You are currently viewing Ne güzeldi o günler.. Onları yeniden canlandırmamız lazım…

Ne güzeldi o günler.. Onları yeniden canlandırmamız lazım…

Korona virüsü yüzünden evlere kapandığımız süre içerisinde en çok neyi özlediğimi kapanmanın açılmaya kapı araladığı şu günlerde daha iyi anladım: Lokantaya gitmeyi…

Şaşıranlar olabilir, hatta bunu benim yemek düşkünlüğüme verenler de çıkabilir, ama gerçek bu: Lokantalarda yediğim yemekler kadar o sırada birlikte olduğum kişilerle birlikteliği ve sohbetleri de severim.

O arada geçirilen zamanı insanı geliştirici de bulurum.

Galiba ülkemizi yönetenler lokantaların bu özelliğinin farkında değiller. Farkında olsalardı, kapanma ile ilgili kararları alırken, lokantalar için öngördükleri zaman kısıtlamasını, kurallara uyulması şartıyla, bütünüyle kaldırırlardı.

[Elbette konunun ekonomiye, çalışan nüfusun önemli bir kesimini oluşturan hizmet erbabının geçimine bakan bir yüzü de var. Lokantaların bir bölümü kapandı, yeniden açılanlardan esnaf lokantası olmayanlar akşam kapanacakları için çalışanlarının sayısını azaltmak zorundalar. İnsanları doyuran bir kesimi açlığa mahkum etmekten farksız bu kısıtlama.

Lokantalarda sohbet de edilir

Kapanmadan hemen önce bir dostumla sıkça gittiğimiz bir lokantada lezzetli bir öğle yemeği sırasında güncelliği çok aşan bir sohbete dalmıştık. En son okuduğumuz kitaplardan hareketle geçmişin şiirli dönemlerini hatırlıyorduk… 

Birkaç yazar ve şairle ilgili anekdotları onlardan belleğimizde kalan mısralarla süsledik de…

Etrafımızdakilerle fazla ilgilenmeyerek…

Bir masa ötemizdeki bir genç kızla annesi bizim konuşmalarımıza kulak vermişler…

Ben yaştaki anne dayanamayıp “Bu tür bir sohbeti ne kadar özlemişim” demekten kendini alamayınca sohbet halkamız genişleyiverdi.

Meğer edebiyat tarihimizde yeri olan bir değerimizin geliniymiş… İbnülemin Mahmud Kemal İnal’ın evindeki sohbetlere çocuk yaştayken götürüldüğünü, İsmail Hami Danişmend’in sohbet halkasına da katıldığını anlattı. Bu arada kızına dönüp “O günlerden sana anlattıklarımın doğrulandığını fark ediyorsun, değil mi?” demeyi de ihmal etmedi masamızın kulak misafiri hanımefendi.

Ailesine ait olan ve kendisinin erkek kardeşiyle birlikte ikamet ettiği konağını vefatı sonrasında İslami ilimler eğitimi gören gençlerin barınması için vakfetmişti İbnülemin. Vakfedilen vakıf tarafından sonradan öğrenci yurduna çevrilen konağında, her hafta, ülkenin öndegelen isimlerini ağırlardı. 

Buluşmada, yemek sofraları başında derin sohbetlere dalınır, bu arada dönemin sayılı ses ve saz sanatçıları musiki eserleri de meşk ederlerdi…

İleri yaşlarında geçim derdi yüzünden o kadar insanı yemekli davetlerde ağırlayamaz hale geldiğinde istemeye istemeye buluşulan gece sayısını azaltmaya başlamıştı İbnülemin, sonra da davetleri sona erdirmek zorunda kalmıştı…

Yakınlarından Hüseyin Vassaf çok sonraları Dergah Yayınları tarafından çıkarılan ‘Bir Eski Zaman Efendisi’ adını verdiği anılarında hayranı olduğu İbnülemin’li o günleri hasretle anlatır. 

[Gençler muhtemelen İbnülemin Mahmud Kemal İnal (1871-1957) ismini ilk burada duyacak. Oysa yaşadığı yıllarda ülke siyasetini etkileyecek bir konumda bulunmuş, değişik alanlardaki edebi eserlerine ek olarak yakın tarihe ışık tutacak Son Asır Türk Şairleri, Osmanlı Devrinde Son Sadrazamlar, Son Hattatlar ve Hoş Sada gibi kitaplar da yazmıştı İbnülemin. En iyisi, İslam Ansiklopedisi’nin kendisiyle ilgili mufassal maddesine bakmak.]

Kendisinden sonra, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi ve Garb Menbalarına Göre Eski Türk Seciye ve Ahlakı başta olmak üzere pek çok değerli eseri bulunan tarihçimiz -zamanında yüzlerce önemli eser yayınlamış Türkiye Yayınevi’nin de kurucusudur- İsmail Hami Danişmend’in devrin öndegelen edebiyatçıları ile siyaset adamlarını sofrada buluşturma görevini üstlendiği biliniyor.

Fasıllar, fasıl gecelerimiz

Son yıllarda bu tür buluşmalar evlerden lokantalara taşınmıştı; katılımcı sayısı azaltılarak… 

Birkaç yıl süren ‘fasıl’ faaliyetini biraz da o eski adeti günümüzde de sürdürebilmek amacıyla başlatmıştık.

Çok insan bir araya gelsin. Konuşsun. Her konuda anlaşamasalar bile birbirlerini tanısınlar.

Fasılların amacı buydu.

Görüş farklılıkları bulunsa da Türk musikisine ilgi duyma ortak noktasında buluşabilecek insanlarla her ay bir araya geliyor, çok değerli sanatçılarımızın katılımıyla zevkli ve her yönden verimli bir akşam geçiriyorduk. Tabii, bu arada, aynı masayı paylaşan katılımcılar uzaktan sadece göz aşinalığı bulunan kişilerle tanışıp sohbet etme fırsatı da buluyorlardı.

Pek çok dostluklar kuruldu o vesileyle…

Dolaylı olarak Türk musikisine ilginin yeniden uyanmasına da katkıda bulundu bizim fasıllar…

Yıllarca devam etti fasıllarımız, gelenek halini almak üzereydi de, ancak devran değişti ve ülkede meydana gelen zihin karmaşası yüzünden ara vermek zorunda kaldık. Bir daha da başlatamadık.

En büyük üzüntülerimden biri budur.   

Hayatı kavgadan ibaret gören bir anlayış bugüne hakim. 

Ne yazık ki, hoşgörü ortamının yerini farklı özellikler aldı.

Bizler sayıca az bir dost çevresi olarak ara sıra da olsa lokantalarda bir araya gelmeyi sürdürsek de ‘fasıl dostluğu’ üzerine bina edilen kaynaşma ortadan kalktı.

Sonra da korona araya girdi.

Dün, yeni normale adımın kısıtlı atıldığı ilk haftanın verdiği izni üç dost olarak yine bir lokantada değerlendirirken, benim aklım hep bizlerden önceki ve bizlerin de bir bölümüne eriştiğimiz sohbet sofralarına takılıydı.

Yemeğin sonunda, ayrılırken, dostlardan biri, “Ne kadar özlemiştim bu sohbetleri” dediğinde benim de hislerimi dile getirmiş oldu.

Akşamları lokantaları kapatan anlayış bu bakımdan yanlış.

İnsanların sosyalleşmeye, dostluklarını yenilemeye, görüşüp konuşmaya ihtiyaçları var ve bunun en iyi yapılabildiği yerler de lokantalardır.

Lokantaları sadece karın doyurulan yerler olarak görmemek lazım.

ΩΩΩΩ