OHAL kalkıyor, ama yeni yasa endişe kaynağı ve bunu tartışmıyoruz bile…

52
Reklam

Dün 15 Temmuz hain darbe girişiminin ikinci yıldönümünde, ülkeyi karanlıklara mahkum edecek cuntacı bir oldu-bitti, Türkiye’nin 81 ilinde yapılan mitinglerle bir kez daha güçlü bir biçimde kınandı.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan kendisinin de katıldığı İstanbul’daki mitingdeki kalabalığa bakarak, ‘‘Darbeler döneminin sona erdiği’’ kanaatini paylaşmaktan kendini alamadı.
Bugün de AK Parti grubu tarafından hazırlanmış bir yasa teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) sunulacak. Teklifle, Türk Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu gibi temel yasal metinlerde yer alan bireysel hakların kullanımıyla ilgili kısıtlamaların genişletilmesi amaçlanıyor.
İki gün sonra süresi dolunca bir daha uzatılmayacak Olağanüstü Hal (OHAL) kalkınca 24 ana ve 4 geçici maddeden oluşan bu yeni yasa onun yerini alacakmış.
Konuya ilişkin bölük pörçük bilgiler medyada yer aldı; ancak en geniş ayrıntılara sahip haberler ve yorum yazılarından bile yeni yasanın yürürlüğe girmesiyle Türkiye’nin demokrasi yönünden özürlü bir ülke görüntüsü kazanacağı pek anlaşılmıyor.

Fransa ve biz

O hissin alınmamasının sebebi, yasanın bir benzerinin kendisi de OHAL uygulamasını tam altı kez uzatmak zorunda kalmış, sivil toplum örgütlerinden gelen ısrarlı şikayetler üzerine olağan döneme geçmek zorunda kalınca Terörle Mücadele Yasası’na yeni maddeler eklemiş olan Fransa ile benzerlikler kurulması…
‘‘Fransa’da da OHAL var’’ noktasından ‘‘Fransa da OHAL’i kaldırırken bireysel hak ve özgürlükleri kısıtlayan bir yasal düzenlemeye gitti’’ noktasına gelmiş durumdayız.
Avrupa ülkesi olan Fransa kendisini korumak için bunu yapıyorsa biz de aynı yola başvurabiliriz diye düşünülüyor olmalı.
Yanlış bir düşünce.
Hem düşünce yanlış, hem de Fransa’da olanlarla bizde yaşananlar arasında ciddi farkların gözden kaçırılmasına sebep olduğu için kurulan benzerlik yanlış…
OHAL Fransa’da çok kısıtlı biçimde uygulanmıştı.
Terör Fransa’yı 2015 yılı kasım ayında vurduğunda OHAL uygulamasına gitmeyi getiren o eylemde 130 kişi hayatını kaybetmişti. OHAL kısa süreliğine getirildiği ve ilk dönemi sonunda kaldırılması beklendiği halde, kaldırılması her söz konusu olduğunda yeniden baş gösteren yeni eylemler yüzünden altı kez daha uzatılmak zorunda kalındı. O iki yıl içerisinde ülkenin çeşitli kentlerinde meydana gelen yeni 32 terör eyleminde 239 kişi daha hayatını kaybetti.
Buna karşılık, Fransa’da OHAL döneminde alınan sert tedbirlerin ülkeye faturası bizdeki aynı dönemde gerçekleşenlerle mukayese kabul etmeyecek kadar yumuşaktır.

Fransa’daki uygulama ve bizdeki uygulama

Çok değil bir ay önce (14 Haziran tarihinde) o iki OHAL’li yılın Fransa’ya faturasını bir Fransız kaynaktan alıp buraya aktarmıştım. Yineleyeyim:

’’OHAL süresi içerisinde polis tarafından 4500 eve-işyerine baskın düzenlendi; bunların yüzde 80’i (3600’ü) OHAL ilanından sonraki altı ay içerisinde gerçekleşti. Bu baskınlardan bin kadarı yargıya intikal etti ve toplam 646 kişi gözaltına alındı. Bunlardan da haklarında dava açılan kişi sayısı sadece 23. Denetimli serbestlik uygulanan kişi sayısı 752 kişi oldu; bunlardan OHAL süresince bu uygulamaya tabi tutulanların sayısı ise 23.’’

Bizdeki OHAL uygulamasının ilk bir yılına ait (20 Temmuz 2016 – 20 Temmuz 2017 arası) bir raporun özeti şu:

‘‘15 Temmuz darbe girişimi sonrası 169 bin 13 kişi hakkında adli işlem yapıldı, 50 bin 510 kişi darbe soruşturmaları kapsamında tutuklandı. Tutuklananlardan 7 bin 430 kişi daha sonra tahliye edildi. 7 bin 266 kişi hakkında ise yakalama kararı çıkartıldı. 139 bin 356 kamu çalışanı hakkında idari işlem yapıldı ve 111 bin 240 kamu çalışanı görevinden kesin olarak ihraç edildi.’’

Ardından gelen bir yıl içerisinde de gözaltılar, tutuklamalar, görevden almalar ve ihraçlar devam etti. Sadece geçen hafta çıkartılan 701 sayılı KHK ile 18 bin 632 kişinin kamudan ihraç edildiğini de hatırlatayım.
Fransa’da yapılanlara sivil toplumdan şiddetli itirazlar hiç eksilmemişken, bizde her yapılan işlem sessizlikle karşılandı, karşılanıyor. Bu durum, ülkemizde sivil toplum örgütlenmesinin eksikliğini göstermesi yanında, tedbirlerin genişliğinin insanlar üzerindeki caydırıcı etkisine de işaret ediyor.
Yeni yasal düzenlemeden endişelenmemizin sebebi de bu gerçekte yatıyor: Fransa’da OHAL kalkarken yapılan yasal düzenleme sivil toplum örgütlerinin itirazları dikkate alınarak toplumu en az acıtacak biçimde yapılabildi; buna rağmen bilinçli Fransızlar o düzenlemenin özellikle ülkedeki müslüman azınlıkları mağdur ettiğini bugün bile tekrarlıyorlar.
Türkiye ise bugün Meclis’e sunulması beklenen yeni düzenlemeye ilgisiz.
Halen yürürlükte olan bizdeki Terörle Mücadele Yasası’nın bile Fransa’da çıkarılmış yeni yasadan daha ileri derecede etkin maddelere sahip olduğunu da unutmamak gerekiyor.
Kısa süre öncesine kadar, terörden en fazla etkilenen ülke olmamıza rağmen demokrasiden fedakarlık yoluna gitmemekle övünülüyordu; bugün ise…
15 Temmuz hain darbe girişimini yapanlara ne kadar lanet yağdırsak yerinde.
ΩΩΩΩ

Reklam

52 YORUMLAR

  1. Dünyanin her yönetiminde olduğu gibi; Bir Güçlüden yanı hakım otoriteden yana olanlar ve bir de haklıdan yana olanlar.
    Birincisi özellikle geri kalmiş ülkelerde çok acimasiz kendi menfaatinı süreklı kılmak ve devamlı artırmak için her kılığa giren çoğunluk.Bunlar in dişardan imkanları iyi görünür hakım otoriteden zarar görmezler ancak ruhları ve iç dünyaları nasıldır bilmiyoruz.İyi olmadığından eminim.
    Birde haklıdan yana olanlar vardır .Adeta evrensel hukuk kurallarının uygulanmasını talep eder.Herkes için adalet isterler.
    ;Bunlarda azınlıkta ise o ülkede ne adalet nede huzur ve kalkınma olur.
    Bakıyorum yorumlarda nerdeyse biri suç işlediğine inanıldığında nerdeyse kendilerine dokunmasa ait olduğu milleti suçlayacaklar.Bir zamanlar Stalin devlete karşı suç işlediğine ınandığı kişinin bütün akrabasını suçlu ilan etmesi gibi.
    Adalet isteyenler in itilip kakildiği biryerde bu insanlar hakim olan yönetimden belki nemalanmazlar ama içlerinde bir huzur vardır.
    Bir ülkede OHAL uygulamak veya isminin iticiliğini bertaraf için; Benzer kanunlarla başka isim altında sürekli hale getirmek.İlk başlarda makul gerekçelerle getirilen cebri tedbirler zamanla yönetimin kolayına geldiğinden keyfi hale gelebilir.
    Sıradan vatandaşı etkileyen birşey yok savunması doğru olamaz.
    O zaman ;Madem iyi birşey ve lüzümlü ise iktidara gelmek isteyen herkes gibi nasıl kalkınma vaadinde bulunuyorsa OHAL vaadindede bulunmaları gerekirdi.
    Bütün yönetimler OHAL de ülkeyi yönetmenin çok daha rahat olduğuna inanabilir.
    Yönetilenler için o kadar rahat olmaz.
    Bir ülkeyi sürekli ohal veya benzeri kanunlarla yönetmek o ülkede güvenlik ve huzuru sürekli kılmaz.
    Sinekleri tek tek öldürmek metodudur ; OHAL ve benzeri cebri yönetimler.Gerçek adaleti uygulamaksa; bataklıği kurutmak gibidir.
    Bir tahlike tarafi daha vardir ki.
    Sonun da genelde vuku bulmuştur.
    Sivillerin güvenlik güçlerini kullanarak sağladığı otorite ;Bir müddet sonra madem biz sivil iktidari koruyoruz güvenliği biz sağliyoruz madem güç bizde deyip sivil otoriteyi etkisiz hale getirmişlerdir.
    HER ÜLKE O MİLLETİN ETKİLİ KESİMİNİN EKSERİYETİNİN LAYİK OLDUĞU İDARE İLE YÖNETİLİR.
    Demek sanki daha gerçekçi geliyor bana.
    Dünyadaki bütün ülkelerdeki yönetimlerde vakia bu sanki .

  2. İslam aleminin liderinin ülkesinde futbol, tarım, yoksullara ödenen sosyal yardımlar ve darbe ihtimali. . . Geçen hafta içinde, burada Kafkas adıyla yazan yorumcu, bizlere İslam aleminin nasıl ayağa kalkacağının formülünü vermişti. Okuyalım:
    “Üzerimizdeki ölü toprağı atmamız lazım. O da üzerinde İslam Aleminin ittifak edeceği bir lider ile olur ve O lider de artık vardır çok şükür. Bugün Asya’dan Avrupa’ya, Afrika’dan Avrasya’ya kadar milyonlarca Müslümanın Hüsn-ü zan ile dua ettiği O dualar yüzü suyu hürmetine yolları açılan Müslüman bir lider vardır…”
    AK Parti’nin iktidara geldiği 2002 yılında düzenlenen Dünya Futbol Şampiyonası’nda, o dönem yakaladığımız becerikli futbolcular kuşağı sayesinde, dünya üçüncüsü olmuştuk. Daha sonra, bırakın dünya kupalarına katılmayı, oraya gidebilmek için düzenlenen eleme guruplarından bile çıkamadık. Bu yıl Rusya’da düzenlenen ve geçen Pazar günü sona eren 2018 Dünya Kupasıda çeyrek final, yarı final ve final oynayan ülklerin yarısının nüfusu, bizim bir ilimiz ya da büyük bir ilçemiz kadar: İzlanda 350.714, Hırvatistan: 4.105.493, Belçika: 11.409.388, Uruguay: 3.505.985. Karar Gazetesi yazarı İ. Kiras’ın son yazısına bakarsak, uzmanlar bu durumn temel nedenlerini şu şekilde sralıyorlar: Altyapıya yatırım yapılmayışı; tesisleşmenin göz boyama hedefli olması; federasyonda görev verilen antrenörlerin eğiticilik yani futbolcu yetiştirme yeterliği taşımamaları; yöneticilerin günü kurtarma peşinde olmaları; orta ve uzun vadeli plan ve politikalar geliştirme bu yöneticilere kısa vadede fayda sağlamayacağı için destek görmemesi.
    İslam aleminin kurtarıcısı olacak lider, bir futbol tutkunu olmasına ve ülke futboluyla doğrudan ilgilenip çeşitli müdahalelerde bulunmasına rağmen, geldiğimiz sefil durum ortada. Milli takım, milliyetçilik dendiğinde kimseye laf bırakmayan teknik direktör ve oyuncuların pirim yüzünden birbirine girmesiyle, aldığı teknik direktörlük maaşı, Avrupa Şampiyonu Almanya’nın teknik direktöründen iki kat fazla olan milliyetçi Terim’in milliyetçi Arda Turan ile aylar süren kayıkçı kavgasıyla, Terim’in dönerci baskınıyla vs. anılıyor.
    Daha önce de yazdım. Hollanda, 42 bin kilometrekarelik küçücük bir ülke; yüzölçümü bizim Konya ilimiz kadar. Ne var ki, Hollanda, ABD’den sonra dünyanın en büyük ikinci tarım ihracatçısı. Sebze ve süs bitkileri ihracatında dünya lideri, et ihracatında dünya dördüncüsü, süt ve süt ürünlerinde dünya üçüncüsü. Hollanda’nın 2017 yılındaki tarım ihracatı 91,7 milyar euro –Türkiye’nin ihracatı ise sadece 17,1 milyar Euro.
    Bundan üç yıl önceki TÜİK verilerine göre:
    (*) Aylık geliri 0 ile 340 lira arasında olan 790 bin 642 hane var. Bu hanelerde yaşayanların sayısı 3 milyon 361 bin 346 kişi.
    (*) 326-978 TL arasında gelir giren hane sayısı da 323 bin 148. Bu evlerde yaşayan nüfus 1 milyon 288 bin 654’ü buluyor.
    (*) 978-1957 TL arası gelir aralığında 28 bin 550 ev ve 107 bin 773 kişi. 1957 ve üzeri geliri olan ev sayısı da 3 bin 287 ve 1 milyon 957 bin 200 kişi.
    Yani, 4,5 milyonu aşkın bir bölmü açlık sınırında yaşayan 8 milyondan fazla insanımız, sadece devletten aldığı sosyal yardımlarla hayatını süedürüyor. bir de bunlara sayıları milyonlarca olan emeklilerimizi ekleyin.
    Damat Berat’ın geçen haftaya kadar bakanlığını yürüttüğü enerji alanındaki durumu da iki cümle ile özetleyip geçeyim: Türkiye’de 15 yılda enerjiye 93 milyar dolarlık yatırım yapıldı ve bunun 70 milyar dolarlık kısmı banka kredileri ile karşılandı. Bankalara borcun 51 milyar doları hala ödenmemiş durumda bulunuyor.
    Dün, eski AK Parti Mekez Karar ve Yürütme Kurlu Üyesi Profesör Osman Can, kamuoyuyla bir mesaj-yorum paylaştı. Okuyalım:
    “Bir ülkede sistemin katı merkeziyetçiliği ve iktidarın tek elde yoğunlaşması oranında darbe girişimleri cazip ve mümkün hale gelir. Türkiyede iktidar heveslilerinin elinden kozlar alınmış değil, aksine altın tepside sunulmuş durumda.”
    İslam dünyası üzerindeki ölü toprağını atıp onları kurtuluşa götüreceği umulan ümmetin liderinin ülkesindeki durum bu. . . Rakamlar gerçekleri dile getirir ve iktidarlar tarafından hiç mi hiç sevilmez. Rakamlar ve gerçekler bir kenara bırakıldığında ise, durum elbette ki şahane ve ümmetin liderinin peşinde İslam aleminin kurtuluşuna giden yolda hep birlikte at koşturuyoruz. . .

    • seksen darbecileri yargılanırken darbeye teşebbüs edilmesi
      teröre yardım ve yataklık eden partilerin kapatılmayıp seçime sokulması?
      milletin devleti teslim ettiği kişilerin devleti birilerine teslim etmeleri düşünürler için çok şey düşündürmeli..

      • Benim görebildiğim kadarıyla, milletin devleti teslim ettiği kişiler, bürokraside kendi kadrolarının olmamasından kaynaklanan ikilemin de rol oynadığı bir süreçte, devleti Gülen’in örgütüne, savcı, polis kılıklı militanlarına teslim ettiler. Onlara ne istedilerse verdiler, ama Gülen iktidara doymak bilmedi ve hep daha fazlasını talep etti. Karşısında Erdoğan’ın yeni ve sürpriz koalisyonunu buldu, iktidar oyunlarının en deneyimli yeni koalisyon ortağı, Gülen’e dünyanın kaç bucak olduğunu çok can yakan bir biçimde gösterdi.
        Soru: Erdoğan’ın milletten aldığı devleti paylaşan yeni (ve çok deneyimli) ortağı kim?
        Sizin kısa ve gizemli mesajınızda sözünü ettiğiniz “darbe teşebbüsünde teröre yardım ve yataklık ettiği için kapatılması gereken, ama kapatılmayıp seçime sokulan partiler” hangileri? Herhalde CHP, HDP ve muhtemelen liderinin FETÖcü olduğu ileri sürülen İyi Parti. Gitti bütün muhalefet -oyu yüzde 2,5 dolayında olan Saadet Partisi dışında! Meğer seçim için harcanan milyonlarca lirayı boşu boşuna tarumar etmişiz. Teröre yardım ve yatakalık eden partileri kapatmış olsaydık, AK Parti’nin karşısına yüzde 2,5’luk Saadeti çıkarmak da anlamsız olacağı için, hiç seçim yapmazdık, o paralar devletin kasasında kalırdı. Düşünürler düşünememiş, yazık olmuş. . .

    • Tamam güzel durum tesbiti. Siyaset olarak islam dünyasının üzerindeki ölü toprağı atıp kurtuluşa götürecek hangi liderlerin peşinde koşmalı.Siyaset olarak, çözümü ve altenatifi muharrem mi akşener mi yerine getirecek nasıl olacak hangisi senin için umut…veya kim.Bunlar gitsinde bakarız mı..Darbe de yapılamaz bi süre asker mi..yoksa büyük kurtarıcı mı…gerçekten samimi soruyorum Bernar beye…millet bulsa yönelecek de, kime yönelecek

      • Salig Bey, ister gülün, ister alaya alın: Onlarca yorum metnimde sorunlarımızı şu ya da bu lidere olağanüstü nitelikler atfederek, duygu ve coşku dünyasında kalarak asla çözemeyeceğimizi yazdım; biricik gerçekçi siyasal seçeneğin, yeni kuşak partili gençlerin de kazandırdığı dinamizm ve daha geniş perspektifle kendi kendini aşma potansiyelini artıran Saadet Partisi olduğunu düşündüğümü söyledim. Sayın T. Karamollaoğlu, yüzbinlerce partilinin iradesini temsil eden iyi bir parti lideri, hepsi bu.
        Unutmayalım ve hatırlayalım. Onyıllar boyunca miting alanlarını doldurduk, adı M. Kemal, İnönü, Demirel, Ecevit, Kenan Evren, Özal, Erbakan, Erdoğan, M. İnce (futbolda F. Terim!) olan bir lideri kurtarıcı baba olarak gördük. Geldiğimiz durum ortada.
        Bir lidere ihtiyacımız yok. Siyasal ve kültürel kimlik hatlarında düşmanlaşıp kutuplaşmanın önüne geçmeye ihtiyacımız var. Adaletli, sağlıklı, bir iktidardan diğerine değişmeden kalan bir yargı sistemine, denetlenebilir ve hesap sorulabilir bir devlet idaresine ihtiyacımız var. Başta inandırıcı bir ahlak ve vicdan gelmek üzere, İslam’ın temel ve değişmez ilkelerini hamasete ve ritüellere kurban etmemeye ihtiyacımız var. Seküler mahallede, başta yoksullar ve otoriter rejimler altında ezilip ötekileştirilmek istemeyen dindarlar gelmek üzere, bu ülkenin rüm insanlarını kaygı edinen gerçek bir sosyal demokrat partinin kurulmasına ihtiyacımız var. Kürtlerimizi, milliyetçi hamasete pirim vermkten kurtarmaya ihtiyacımız var. . . Oturup bir kurtarıcı beklemekten vaz geçelim. İster bir dost söyleşisi, ister bir yazarın günlük yazılarının altına girilmiş bir yorum metni olsun: Barış ve kardeşlik dilini, aklı, sorumluluğu, yöneticilerden hesap sormayı öne çıkaran bir dili hep birlikte öne çıkarmaya ihtiyacımız var. . .

  3. tipik fetocu zihin yapisi, devletin kagidini kullanmaz, pizzayi kestirmeden eve soyletir olur da daha once domuzlu pizza kesmislerdir diye, helal degil diye et yemez… ama organize soru calar adamini yerlestirir sorunca ‘hizmete gonul vermisler arasindan olabilir’ diye siyrilir, calisan memuru mobbingle bezdirir atar attirir kendi adamini yerlestirir sorunca ‘o da liyakatli’ der, burada kul hakki diye ahkam keser ama organize abileri binlerce insani bylocka bulastirip hapis yatirir, sucu devlete atar.. yani yerdeki bir lirayi almaz, goruntu verir ama soyacak coreklenecek yer varsa, okunacak can varsa acimasi yoktur. cemaatte benim diyen abilerin tepeden izinsiz cis yapmaya gidemeyecegini bildigi halde ‘e yapanlari tutsunlar hatta assinlar’ diye solucan gibi kivirir. tutar ahkam keser ahlaktan bahseder. sen bismillah de ye o eti, aman devletin kagidini kullan bir sayfa gectik biz, cek ahtapot kollarini memleketin boynundan. herkesi kim oldugu belli suraya yazanlardan.. 90 larda kumas pantolon anten kulak gezenler ayna gibi nasil parliyorduysa surada da ahlak adalet dokturenler de aynen parliyor. Teror orgutleri ikiye ayrilir, omurgalilardan evrilenler mesela pkk, dhpc vs.. bir de yumusakcalardan evrilenler..

  4. Ben kim miyim? Güçlü olan, peki sen kimsin? bende haklı olan. Konu sadece bu cümle ile biterse yalnızca iki taraf var ve kararını ver artık sen neredensin? konusu başlıyor. Haklı neden haklı olduğunu sadece bana göre diyerek veyahutta bak bu kadar insan arkamda diyerek anlatmaya kalkarsa ne kadar başarılı olabilir ise (duymayana şarkı söylemek, görmeyene renk anlatmak gibi dersem yanlış olmaz sanırım) güçlü karşısında o kadar etkisi olur. Ancak sonsuz kudret sahibi haricinde hiçbir güç ebedi değildir amma haklı derdini anlatamasa da ilelebet hep haklı kalacaktır. Masum olanlar ise bunların tamamen dışındadır, çünkü haklı ya da güçlü olmakla sığdırılamayacak kadar ya da sınıflandırılamayacak kadar farklı ve son derece hassas bir yerdedir onlar. Bunu tarif için sanırım tüm kutsal ve söylemi şatafatlı ya da etkili bir kelime ya da konum bulmak en zorlarından birisi. Olayı ezelden ebede, hatta cenin seviyesine kadar indirme cüretini gösterecek, Allah’ın ruhu üflediği evreden öncesine kadar gidebilecek kadar insani tabirlerle anlatılamayacak ölçüde nefret tohumları ekiliyor olması çok üzüntü verici. Farz edelim ki haklısın ve güçlüsün, beşeri tüm kurallar ve kaideleri düzenleme hakkına sahipsin o zaman adaleti taksim et? İster anladığın dilde istersen demokratik ölçülerde sana kalmış, elindeki bütün argümanları senaryoları da tüket, daha sonra bak bakalım eline ne kaldı ya da ne kalacak hayal et, eğer sonunda mutlu olacaksan ve ülken adına dinin adına kendi nefsin ve baki hayatın adına büyük işler başardım diyeceksen elinden geleni de ardına koyma, ama unutma ki bir masumun tırnağı etmezsin.

    • Milyonlarca mazlumun hayatını kurtarmış, insani yardım şampiyonu türkiyenin lideri emirülmümininle masumiyet yarışı yapıcaana git de tırnaklarını kes!

  5. Bir zananlar hizmet denilen yeni adıyla
    Fetö Cemaati maalesef dünyanın en bencil cemaatidir. Zamanında İslam’a hizmet misyonu ile hareket ediyor olması bu gerçeği değiştirmiyor. Birey olarak en fedakâr insanlardan oluşan bu cemaat, grup olarak son derece bencil bir şekilde hareket edegeldi. Cemaat haksız yere her şeyi sadece kendine istediği, başkalarını dikkate almadığı için bugün her şeyden haksız yere dışlanıyor. Şu anda resmî olarak size karşı yapılan şeyi, siz sivil olarak diğer cemaat ve gruplara yaptınız. Dışlanma aynasında gördüğünüz sevimsizlik, sizin başkalarına görünen suretinizdir.Cemaat bugün “başbakana layık olmadığı (gayrimeşru)bir muhabbet gösterdik onun cezası olarak tokat yedik” diye düşünüyor. Bu da yanlış. Bence bir siyasiye veya partiye değil, siyasetin kendisine gösterdiğiniz yanlış muhabbetin tokadını yediniz. Nurcu iken İslamcılığa tenezzül ettiniz. Evet, Cemaat her zaman siyasetin içindeydi. Bunu yeni keşfetmiş gibi yapanların hepsi ya çok cahiller ya da düpedüz yalan söylüyorlar. Özellikle de “ayy, bu cemaati böyle bilmiyorduk” havasındakiler. Bu cemaat her zaman (İslam’a hizmet etmek için)gücü ve iktidarı önemsedi. İslam’a hizmet etmek için güçlü olunması gerektiğine inandı. Ve gücü elde etmek için dürüstlükten taviz verdi. [Şunu da not etmeli: Cemaat’in dine hizmet etmek için içi yanarak içki içmek zorunda olduğunu düşünen bir mensubu, içki içmenin masum kaldığı dünyevilikte olup da siyaseten İslamcı geçinen ve ayet (veya halifeye biat deklarasyonu) sallayan politik soytarılarından daha dindardır.]Cemaat tıpkı bir siyasetçi gibi, hakkaniyetin ve doğrunun yanında durmaktansa ayakta kalmanın, kazanmanın cazibesiyle hareket etti. Bugün Başbakan’ın davranışları ne kadar itici ise Cemaat’in de davranışları o kadar iticiydi. Ama tıpkı şimdi hükümete olduğu gibi Cemaat’e kimse sesini çıkartamıyordu. Çünkü Cemaat güçlüydü ve o insanlar da gücün önünde şimdi olduğu gibi boyun eğiyorlardı. Hakikat şudur: Gücü kullanan, gücün tesirine de açık hâle gelir. Silahın güç olursa, daha büyük bir güç karşısında mağlup olursun. Bugün “bizim elimizde hakikat, hükümetin elinde ise yalan varken nasıl oluyor da necip Türk milleti yalanı seçiyor” diye sormanızın sebebi budur. Siyaset yapan doğruluktan taviz verir. Beklentilere, reytinglere hakikati rüşvet verir. Cemaat’in bir dönem Türk milliyetçiliği ile yaptığı popülizmi, şimdiki hükümet Müslüman milliyetçiliği ile yapıyor. İkisi de boş hamasettir.Bugün her yerden dışlanan Cemaat’in daha önce her yerde bencilce kadrolaşma, hatta tekelleşme eğiliminde bulunmuş olmaktan dolayı kamuoyuna özür borcu var.Bugün medyada sansür ve yalakalıktan mustarip olan Cemaat, geçmişte kendi yaptığı sansür ve talep ettiği tarafgirlikten dolayı özür dilemelidir.Geçmişte Cemaat, kendi selameti için başkalarını rahatlıkla kamyon tekerlerinin altına atmaktan çekinmezdi, bugün başkaları kendi selametleri için Cemaat’i kamyonun altına atıyorlar. Bu zulmü tecrübe eden Cemaat’in geçmişte sebep olduğu haksızlıklardan dolayı kamuoyundan özür dilemesi, istiğfar etmesi Cemaat’in hayrınadır. Cemaati gerçekten ayırması gerekir hükümetin kendilerinin söylediği gibi tabanı imani meselelerle uğraşırken ortası tam bir ticaret üstü ise ihanetin dibine vurmuştur. Üsttekilerin davalarda yalan konuşmaları görmedim duymadım işitmedim diyerek milletle dalga geçer gibi davranmaları sonucu alttaki tabanın ezilmesine sebebiyet vermekte…. taban kısmının yaşadıklarının tek suçlusunu hükümeti görerek üstteki ihanet kısmının ekmeğine yağ sürmekteler. Hükümet de esas sorumluları ve kriptoları tam belirleyemediği için topyekün hepsini aynı çuvalın içine atmakta ve masum olanların günahını almakta… Gerçekten çok acı…( cemaat derken sadece imani meselelerle ilgilenenleri kastediyorum. Cemaat fetö yü sorgulamadığı sürece toplum da onlara fetö muamelesi yapmaya devam edecek görünüyor)

    • Sorgulayıcı ve doğruları bolca olan bir durum tesbiti…. Ancak, benzer olarak bazı argümanlar pekala AKP marka cemaat için de geliştirilebilir. Ciddi sorulara cevapsız kalındıkça “benim yerim dar” veya “en iyisi, topu taca atalım” havası oluşturuluyor. Düşünmeyi sevenler için şöyle bir soru sorsak acaba sonuç ne olur? 15 Temmuz gecesi şoke eden olaylar arasında bazı yerler bombalandı (o gece hiç uyumayanlardanım). Bunlar arasında neden AKP parti binası yoktu da TBMM binası vardı? Geleceğe ait hala bir endişe var deniyor. Onun için asıl yönetim kadrosu veya halk tabanında cemaatten dindar falan kim varsa vurmaya devam edeceğiz affetmeyeceğiz deniyor. Acaba, bir takım parmak izlerini parti binasının değil de Meclis bınasının bombalanmasında bulmak mümkün mü?

  6. H Gayret ne kadarda isim degistirsen sen oldugun diger okuyucular gibi bende parazitliginden biliyorum
    Hatirlarsan benim yazima gene Benim ismimi kullanarak elistiri yapmistin?daha sonra tipki bugunku gibi benim akrabalarim dunku yorumlari okumami yazdilar ben onlari bugun okumama ragmen tekra okudum bi baktimki H Gayret Salih ismi ile gene parazitlik yapmis.
    Seni buraya salanlar galiba bu sitenin okurlarini kendileri gibi birseyden anlamadiklarini zannediyorlar.
    Su an 3 tane Salih ismi kullanan var bir H gayret digerinide asagi yukari tahmin ediyorum.3.cusu gercek olan Salih.
    sizin isiniz gucunuz millete tuzak kurmak, bakalim bu tuzaklariniz ne kadar daha devam edecek?

  7. Türkiyede bloku açılmayan bir gazeteci yazarın yazısının kopisi, bana ait değil.
    RAHATSIZ olankar okumak zorunda değiller.
    ‘O bürokrat hapiste’
    ”Bir dosya çalışıyordum. Uzman görüşüne ihtiyaç vardı. Telefondaki bürokrat, mesai saatinde değil öğle arasına randevu verdi. Teknik bir konuydu. Not almam gerekti. Masanın üstünden boş bir dosya kağıdına uzandı elim. Karşımdaki bürokrat, nezaketle müdahale etti…”
    Bunları yazmanın anlamı kalmadı aslında. Ama tarihe not olsun.
    8 Temmuz, akşam saatlerinde Tekirdağ’dan acı bir haber geldi. Bir yolcu treni raylardan çıkmış, ilk belirlemelere göre 10 kişi ölmüştü. Daha  sonra sayı 24 oldu.
    Kaza sebebi neydi? Fotoğraflar geldiğinde görüldü ki; rayların altındaki toprak kaymıştı! 
    Müteahhit hatası mıydı? Kimindi bu firma? Hangi işleri almıştı? İktidarla ilişkisi neydi? Kayırma var mıydı? Tam sorular cevap bulacakken bilgi alışı kesildi! Çünkü kaza ile ilgili yayın yasağı gelmişti! Kamuoyunun bazı gerçekleri öğrenmesi istenmiyordu! 
    318 kişi yaralıydı. Can pazarı yaşanıyordu. Acı büyüktü. Ama o da ne! Kameralar Ankara’ya döndü! Ülke dikta rejimine geçişi kutluyordu! Görkemli törenler canlı verildi!
    Tekirdağ’daki kaza bir batı ülkesinde yaşansa ne olurdu? Hemen söyleyeyim; gündem tamamen değişirdi! Hele ihmal ortaya çıkarsa en yukarıdan en aşağıya hesap sorulurdu… Ulaştırma Bakanı istifaya çağrılır, hükümet zor durumda kalırdı… Rayları döşeyen şirketin hesapları ortaya dökülür, cezalar yağardı. Medya konunun takipçisi olurdu…
    Bizim gazetecilik yapabildiğimiz eski Türkiye’de de böyleydi. 
    Ancak devir değişti. Türkiye demokratik hukuk devleti olmaktan çıktı. Tek adam rejimini seçti! 
    Trenin raydan çıktığı yerin görüntülerini de izledim. Şirket rayların altına taş, beton yerine toprak kullanmış. Raylar vagonları taşıyamamış. Malzemeden çalınınca kaza kaçınılmaz olmuş…
    O kareler beni yıllar öncesine götürdü. 
    Bir dosya çalışıyordum. Uzman görüşüne ihtiyaç vardı. Telefondaki bürokrat, mesai saatinde değil öğle arasına randevu verdi. Teknik bir konuydu. Not almam gerekti. Masanın üstünden boş bir dosya kağıdına uzandı elim. Karşımdaki bürokrat,  nezaketle müdahale etti: “ O devletin malı, lütfen kullanmayalım, ben size çantamdan defter vereyim.”  Kalemle birlikte bir kağıt uzattı. Mahcuptum ama çok mutlu oldum. Üst düzey bir yönetici, kamu malını koruma konusunda ne kadar hassastı! 
    15 Temmuz darbe tiyatrosundan sonra devlette kıyım var….Tahmin edeceğiniz gibi; O bürokrat da önce görevden alındı, hakkında “FETOCU” diye soruşturma açıldı ve hapse kondu!  
    Harama bulaşmamak suç artık! 
    Ne kadar ihalede yolsuzluk yapıldı bilemiyoruz.
    Ancak bütün çürük yapılar bir gün çökecek…
    16 Temmuz 2018 15:

  8. Geçmişte fransadan alıp uyguladığımız kimi kanunların bugün bizi getirdiği durum ortada. Şimdi de terörle mücadele kanunu tercüme edilecekse, bence fransadan değil güneydeki sevdiğimiz ülkenin kanunlarından istifade edebiliriz. Böylece otoriteye de nasıl saygılı olunuyormuş hepimiz öğrenmiş oluruz.

  9. Bekir Bey, Gülencileri kast ederek, “Ben bu kesimden o örgüt içerisinde bulunmuş olmaktan dolayı pişman olanı hiç görmedim. Hala bir mucize beklentisi içindeler” diye yazıyor ve soruyor: “Şimdi devlet bu kafa yapısındaki kişileri istihdam etmeye nasıl devam etsin? Fransa ve ABD Elkaide mensup ve sempatizanlarını kamuda çalıştırır mı?
    Sorunlu bu yaklaşım, ve sorunlu bir varsayıma dayanıyor. Okurun sorgulamadan inanması umulan varsayım da şu: “Gülen’e gönül veren insanlar, örgütün darbe girişiminde bulunduğunu biliyorlar. Bunda herhangi bir yanlış görmüyorlar; aksine, bir yandan Gülen’e inanmaya devam edip toparlanmaya devam ederken, diğer yandan hala yeni ve bu kez başarılı olabilecek bir darbenin beklentisi içindeler.” Doğru mu bu varsayım ya da iddia?
    Cemaat üyelerinin İnternet üzerindeki tartışma platformlarını izliyorum. Genel tablo, herkesin kolayca kestirebileceği bir tablo: Kimi cemaat üye ve sempatizanlarında kuşkular yaşandığı açıkça görülüyor. Ama, bu kuşku, Cemaat’in kendi yanlışları yüzünden bir komploya kolayca kurban edildiği şekilnde. Gülen ve “abi” olarak isimlendirdikleri yönetici kadrolara yönelik eleştirileri, şeffaf, hesap verebilir bir yapı kurmayıp cemaatin siyasetle çok içli dışlı olması, kibir, tepedekiler zengin ve rahat bir yaşam sürerken her türlü bedelin tabana ödettirildiği vb. temalarla sınırlı. Yani, en keskin eleştiriler bile, Gülen ve yöneticilerini darbe girişiminde bulunmakla değil, darbenin Cemaat’e mal edilmesini kolaylaştırmış olmakla sınırlı. Hatırı sayılır bir kesim, Cemaat’in her açıdan masum olduğu, bir komploya kurban gittiği, mazlum olduğu inancını paylaşıyor. Akademisyen ve gazeteci kökenli üyelerden gelen sert eleştirilere karşı, geleneksel kadrolar masumiyet iddiası temelinde savunmacı bir konumdan bu eleştirleri boşa çıkarmaya çalışıyor. Ama, Gülen ve yönetcilierinin bir darbe girişimine kalkıştıklarına inanan pek yok. Dolayısıyla, Bekir Bey’in “Neden bir tanesi bile çıkıp, ‘Bir darbe girişiminde bulunduk. Masum insanların kanına girdik. Pişmanım’ demiyor bunların?” yakınması anlamlı görünmüyor.
    “Şimdi devlet bu kafa yapısındaki kişileri istihdam etmeye nasıl devam etsin? Fransa ve ABD Elkaide mensup ve sempatizanlarını kamuda çalıştırır mı?” Bekir Bey’in bu sorusu da yukarıdaki varsayım anlamlı olduğu ölçüde anlamlı. Yani, Bekir Bey’e göre, bile isteye darbe yapmaya yeltenen, fırsat bulduğunda bunu yine deneyecek insanlar bunlar. Dolayısıyla El Kaideci militanlardan bir farkları yok. Öyleyse, elbette devlet bunların devlet kadrolarında istihdam edilmesi sürdüremez, elbette ki bunların yeri cezaevi.
    Makul bir zihin ve vicdan, varsayımın doğru olmadığını biliyor. Bence, Cemaat’in ana kütlesi, Gülen ve kadrosunun darbe girişiminde bulunduğuna inanmıyor. 15 Temmuz’un bir kurgu olduğuna inanıyor. Bu kanaatin seküler mahallede de yaygın olduğunu biliyoruz.
    Bu durumda devlete düşen sorumluluk, 15 Temmuz darbe girşiminin Gülen’in bilgisi ve onayı dahilinde gerçekleşmiş olduğunun açık biçimde ortaya koyması. Bu sorumuluk yerine getirilmedi. Adil Öksüz, bunu kanıtlama konusunda anahtar önemde bir isimdi. Göz göre göre serbest kalması, buhar olup ortadan kaybolması, elini kolunu sallaya sallaya ülkeden çıkıp gitmesine göz yumuldu, vb.
    Bu haliyle, darbeden haberdar olup girişime onay verdiğine benim de inandığım Gülen, aldığı ağır yaralara rağmen, cemaatsel varlığını sürdürmeye devam eder. Yurt dışındaki girişimlerinin de açıkça gösterdiği gibi, elde kalanı korumayı temel amaç edinip Erdoğan’sız günleri bekler zamana karşı yarışarak. Tıpkı CHP’nin otoriter zihniyetteki kimi seçmenleri gibi, Erdoğan’ın Mısır örneğindeki gibi gayr-ı meşru yollardan iktidardan uzaklaştırılmasından derin bir sevinç duyar.
    Bu yapıyla mücadelenin yolu, sıradan cemaat semaptizanlarını El Kaide militanları ile eşitlemekten, onları şeytanlaştırmaktan geçmiyor. Gülen ve yönetici kadronun suçlarını adil ve sağlıklı bir yargı sisteminde inkar edilemez delilleriyle birlikte birer birer ortaya koymaktır devletin görevi. Suçlu olduklarına benim de inandığım Gülen ve yönetici çetenin suçlarını araçsallaştırarak, darbeyle ilgisi olmayan sempatizanlara hayatı dar etmek, bunu her türlü muhalif sesi susturmanın bir aracı haline getirmek değil. Suça karışmamış Gülen sempatizanlarını aşağılmak, hayatı onlara dar etmek hem iddia edilen mücadeleye hizmet etmez, hem insanlık ahlakına, hem İslami ahlaka ters düşer. Bizlere düşen şey, sayısı yüzbinlere varan bu insanları aşağılayıp şeytanlaştırmak değil, onlarla eşit ve insani ölçülerde samimi bir diyalog kurarak sorunlarımızı birlikte tartışmak, sorunlarımızı birlikte ortadan kaldırmaya çalışmaktır. Yargı bugünkü haliyle korunduğu, otoriter yönelim sürdüğü sürece, cemaat sempatizanlarının kütle olarak Gülen’den duygusal olarak kopmasını beklemek, ne doğru ne de gerçekçi.

    • Bernar beyin benim yorumuma verdiği cevap kendi içinde çelişkiler içeriyor.
      Yer yer benim görüşümü destekleyen
      ifdeleri de var.
      Ayrıca ben cezaevlerinin doldurulmasını
      da sağlıklı bulmuyorum.Kriminal olarak suça bulaşanlar hariç.
      Dediğim şu:Devlet bu örgütün sempatizanlarını kamuda çalıştırmak zorunda değil.Bunun mümkün olması için
      en azından esaslı bir pişmanlık şart.Örgüte sempati ve bağlılığı devam ettirerek kamuda çalışmanız mümkün değildir.

      • Bekir Bey, farklı siyasi fikirlere, desteklediğimiz parti bazında farklı terichlere sahibiz. Bu, benim sizin yorumlarınızı merakla ve ciddiyetle takip etmemi engellemiyor. Çünkü, gerçekten fikir, argüman koyuyorsunuz ortaya, yanısıra, ben dahil, muhaliflere karşı yaralayıcı ve aşağılayıcı bir dil kullanmayıp aksine saygı ile yaklaşıyorsunuz. Bunun için ilkin teşekkür ederim.
        Ben, Gülen ve toplamı herhalde birkaç bini geçmeyen yönetici kadroların suçlu olduklarını, bunların hak ettikleri şekilde cezalandırılmaları gerektiği fikrindeyim. Bu, darbeye kalkışanları, kalkışmaya destek olanları, daha öncesinde polis şefleri, savcılar eliyle devletin işleyişine çomak sokmaya çalışanları, sivil ve meşru iktidara medyadaki araçlarını da kullanarak operasyon çekenleri, soru çalma vb. suçları işleyenleri içeriyor.
        İkinci bir husus olarak, hiç ciddiye almadığınız, benim ise hayli kaygı edindiğim bir noktayı da dile getirmek isterim. O da şu: Sayısı en az yüz bin olarak tahmin edilen dindar bir cemaatin bir kütle olarak darbeye duygusal destek verdiğini ileri sürmemiz, bana çok tehlikeli görünüyor. Çünkü, bu iddiadan yola çıkılarak, dindarların sayısı yüzbinleri bulan vatan haini, darbeci cemaatler çıkarmasının mümkün olduğunu ima ediyor bu. Dolayısıyla, sadece Cemaat sempatizanları değil, bütün bir dindar-muhafazakar dünya zan altına giriyor. Bu argüman, asıl olarak Müslümanları yaralayan bir argüman ve otoriter-seküler bir iktidarın elinde muazzam bir silaha dönüşebilir. Siz, Gülen tarafından yanıltılıdığı ve istismar edildiği çok açık olmakla beraber, bu kadar çok dindar insanın gerçekten darbe girişimini duygu dünyasında olumladığına gerçekten inanıyor musunuz? Bunu, samimi bir merakla sorduğuma inanmanızı isterim. Saygısız ve kışkırtıcı bir soru değil inanın. Ben dindar-muhafazakar insanların bu yaşadıklarımız karşısında neler düşündüğünü gerçekten merak ediyorum. Sizin onbinlerce Gülen sempatizanının Gülen’in darbe girişiminin farkında olduğunu ama buna rağmen duygusal desteğini sürdürdüğünü düşünüyor olmanızın nedenlerini anlamaya çalışıyorum. Sizin ya da benim Gülen ve darbe girişimini zihnimizde bir yere oturtmuş olmamız yetmiyor. Bu insanlar için böyle net değil mesele. Gerçekten bir kumpas kurulduğu fikri çok yaygın görünüyor. Ben, bunca dindarın, askerlerin tüfeklerinden çıkan kurşunlarla sivil insanların kıyımına, tankların uçakların bu ülkenin insanlarını, meclisini, kamu binalarını bombalamalarına olur vereceğine hem duygu, hem de bilgi olarak inanamıyorum. Saygıyla,

      • Bekir bey; Gülen sempatizanlarini devlet çalıştırmak zorunda değil diyerek zurnanın zırt d ediği yere basıyor farkında olmayarak. Sorunlar yumağı da burada kilitleniyor zaten.
        Bir an haklı olduğunu düşünerek, Gülen sempatizanlarini devletten atalim, Adnan hocacilari zaten gayr-i ahlaki oldukları için atalım, PKK sempatizanlarini ve dhkpc sempatizanlarini onlarda terörün sempatizanı devlette olamaz diyerek zaten atalım, deaş sempatizanlarini atalım, komünist olanları atalım, isimleri gündemde bunlar kadar görünmeyen başka örgütlere sempati besleyenleri atalım, Yahudi yandaşlarını atalım ulusalcıları atalım maoculari atalım Kemalistleri atalım komunistleri atalım, aşırı dincileri atalım vb ismini sayamadiklarim hepsini atalim. Mezheplere girmiyorum bile ki; ehli sünnet olmayan yığınla mezhep var Türkiye’de hepsini atalim.
        İyi de millet bunların tamamından oluşmuyor mu ve devleti millet teşekkül ettirmiyor mu? Bunları çıkarttığımız zaman milletten geriye ne kalır?

      • Arkadaşım sadece bu örgüt mü ülkeye zararı dokunan,amaç terörle mücadele ise ki öyle deniyor. Neden pkk ‘ya sempati duyan aleni destek veren yandaşlara aynısı yapılmıyor…
        Okullarda göğüsünü gererek pkk=hdp savunucusu öğretmenler az sayıdamı sizce,bunlar tüm kamu kurumlarında mevcut değiller mi? bunları kamudan temizleme adına neler yapılıyor. Pkk’nın yıllardır katlettiği vatan evladı ana kuzusu sayısını unuttunuz mu? teröristin hepsiyle beraber mücadele edilmeli değil mi…..

    • Bernar bey yazınızda ”Yani, en keskin eleştiriler bile, Gülen ve yöneticilerini darbe girişiminde bulunmakla değil, darbenin Cemaat’e mal edilmesini kolaylaştırmış olmakla sınırlı. Hatırı sayılır bir kesim, Cemaat’in her açıdan masum olduğu, bir komploya kurban gittiği, mazlum olduğu inancını paylaşıyor. Akademisyen ve gazeteci kökenli üyelerden gelen sert eleştirilere karşı, geleneksel kadrolar masumiyet iddiası temelinde savunmacı bir konumdan bu eleştirleri boşa çıkarmaya çalışıyor. Ama, Gülen ve yönetcilierinin bir darbe girişimine kalkıştıklarına inanan pek yok. Dolayısıyla, Bekir Bey’in “Neden bir tanesi bile çıkıp, ‘Bir darbe girişiminde bulunduk. Masum insanların kanına girdik. Pişmanım’ demiyor bunların?” yakınması anlamlı görünmüyor.” diyorsunuz.
      Bekir beyin benim de katıldığım yakınma sorusu tam da bunun için zaten. Herşey açık seçik göz önünde oldu, mahkemeler sonuçlanmaya başladı. Biraz gerçeklik duygusu olan bir insan birşeylerden şüphelenir ve içinde olduğu gurubu biraz sorgular. Yazılıp çizilenler somut değilmiş, soyut iddialarmış gibi davranmanın hiç alemi yok. Diyalog karşı tarafın da istemesiyle yapılacak interaktif bir faaliyettir. Herşeye kapalı, hiçbir şeyi kabul etmeyen bir kişi ya da gurupla neyin diyaloğunu kuracaksınız. Onlara hiç dokunmayalım, rencide etmeyelim, alttan alalım, pohpohlayalım denebilir mi? Burada bile o camiayı temsil ettiği belli olan kişilerin tavır ve davranışlarını görmüyormusunuz acaba? Bırakın diyalog kurmayı, hala saldırmaya sebep arıyor bazıları.
      Bu gurubun suça karışmamış elemanlarının yapacakları birinci şey hem resmi hem de özel ortamlarda başlarından geçeni şahit oldukları şüpheli işleri açıklıkla anlatmak, olabilecek suç şüpheleriyle ilgili resmi makamlara bilgi vermek suretiyle samimiyetlerini kanıtlamaktır. Ancak bu tür davranış gösteren kişilerle karşılıklı samimi bir diyalog kurma imkanı olabilir. Burnundan kıl aldırmayan, hala haklı ve doğru oldukları iddiasında olan kişilerle diyalog olamaz.

    • Bunların öğle bir derdi yok, olmadığını 24 Haziran seçimlerinde şahit olduk.
      Saadet Partisinin Genl Başkani ve Abdullah Gül hakkındada buna benzer iddalar ve iftiralarla çok işittik ve gördúk.
      Buradaki yorumcular devleti idare edenleri korumak için onlara sorulmasi gerekn soruları yazara soruyorlar ve arkasındanda yazarı suçluyorlar.
      Hatta yorumcuların şahsına laf söyleyince gayet kibar cevap veriyorlar, fakat haklı olarak yöneticileri eleştirince çıldırıyorlar.
      Bu tip fanatikler varken gerçekler Cebrail tarafından İndirilse bile inanmazlar.Çúnkü bu ülkeye Rüşvet toprağı serpilmiş.

    • Bir askeri helikopterle yunanistana turneye giden devlet opera ve bale sanatçısı 8 kişilik bir ekip vardı, aynı zamanda subay kadrosunda bulunan arkadaşlar, onlar da bi dönseydi memlekete, uzun uzun konuşurduk balemizin sorunlarını:) ama yunan mahkemesi de ne hikmetse sığınma hakkı tanıyıvermiş onlara… Bitemedi gitti, ne tiyatroymuş arkadaş yaaa!!!

    • Bernar bey, bu ülkede sağduyulu sayısı çok az, yorumunuza aynen katılıyorum. Devletin bu insanları tekrar kazanmak için gayret etmesi gerekirken, hasım kazanıyor. Bu insanların devlete olan öfkelerinden dolayı illegal örgütlerin içerisine girme potansiyellerini yok sayabilirmiyiz. Yaşla kuruyu iyi ayırd etmek ve ihraç gerekçelerini topluma şeffaf bir biçimde açıklamak gerekliydi. Benim açımdan bu kadar çok sayıda ihracı, örgüte darbe konusunda yardım ve yataklık yapma suçu dışında, tutarlı ve gerekli kılan sadece bir gerekçe var; ihraç edilenlerin kpss de hile yaparak, üst kadrolarındaki abileri vasıtasıyla göreve getirilmiş oldukları. Bunun sorumluluğu tabii ki hükümette, eğer bundan bihaber değillerse kendilerinin de istifaları gerekirdir, hakkaniyet bunu gerektirir. Yok bihaber idiler ve sonradan anlaşıldıysa, ihraçları, gerek feto gerekse darbe açısından hiç bir suç bağlantıları olmasa bile gereklidir. Haksız bir şekilde, sırf bir cemaate üye olduğu için hele ki bu cemaat dini bir cemaat; bir göreve atanan ve kendisinin de bu durumdan rahatsızlık duymayıp aksine menfaat devşiren bir insan, şahsi menfaatlerini dinininde, milletinin de üstünde tutuyor demektir, en hafif ceza haketmeden girdiği o devlet görevinden azat edilmesidir. Bu bahsettiğim varsayım, devlet ihraç gerekçelerini daha anlaşılır bir şekilde kamu oyu ile paylaşırsa sorun küçülür. Ama Şu Berat Albayrağın hazine ve maliye bakanlığına getirilmesi, feriştahı gelse makul bir gerekçe bulamaz. Camide kuran okuması, milliyetçi söylemleri, geleceğe dönük olumlu mesajları, her duyduğumda gözümün önüne Berat geliyor ve bütün inandırıcılığını yitiriyor. Heleki Çavuşoğlunun dışişleri bakanlığı aynı gergin dış politikanın devam edeceğini gösteriyor.

      • Alper bey,
        Berat Albayraka ikinci bir gõrev daha verildi YAŞ üyesi.Bakalım iki gün sonra 3. Görevi nsıl bir görev olacak.
        Ayet ve Süre numaraları şu an aklimda değil” Biz bu Kur’ani Ölulere değil Diriler için indirdık” Okuyup anlamanız ve ona göre amel ( yaşam tarzı)etmeniz için indirdık.”
        Birde Allahu Teala Kur’an’ı Kerim’de yõneticileri ADALETLİ olmaları içinde uyariyor ve Adaletten taviz verirdikleri taktirde kendilerini bekleyen felaketleri açıkca Ayetleri vasıtası ile kullarına duyuriyor.
        Bir Müslüman veya bir insan gösteriş için yaşiyorsa gerisi teffruattir.
        Papa Reno marka otomobil kullaniyor.
        Birde Múslüman Din Alimlerine bakalım bizim Diyanet Başkanın dan tutunda müdürü lere kadar hatta bunlara aileleride dahil, MİLLİ Otomobilimiz Mersedesi kullaniyorlar ya. Neyise olmiyan Millik şu an çok revaşta bende öğlesine Milli yazdım, bunda o fabrikalarda çalişan bazi Túrkkerden dolayi olsa gerek.

        • yaş üyeliği ikinci bir görev değildir..YAŞ üyesi bakanlar o toplantıya girebilirler..yani stratejik öneme sahip bakanlıklar…bilmiyorsunuz ama ahkam kesiyorsunuz

          • Ahmet bey belki bilmiyorsunuz ama hazine ve maliye bakanı yaş üyesi degildi yeni bir khk ile bu bakanlık ile milli eğitim bakanı yaş üyesi oldu bilgilerinize.

      • Sözde İslami holdinglerde yurtdışında vatandaş ın miryarlarca Markını camilerde kuran okuyarak sövüşmediler.

      • Alper bey 701 nolu khk da bir yanlışlık sonucu ihraç ların sebepleri yazıyordu, kurum kanaati şeklinde muallak bir ifade var. Yani ihrac olanlarin fetö cu olduguna çalıştıklari kurum karar vermiş.

  10. OHAL
    Türkiye’de kırk yıla yakındır terör vardır. Olağanüstü Hal ve sıkıyönetim dönemini yaşadık. Bunların hiçbiri ne teröre ne de darbeye mani olabildi. 15 Temmuz 2 saatte bastırılırken OHAL mi vardı?
    Akıl almaz büyüklükte tutuklamalar, göz altına almalar devam etmektedir. Hem de asıl failler değil telefonla konuşanlar yani suç işlemeyenler. Bütün bunlar AK Parti’yi ve Erdoğan’ı iktidardan indirme operasyonudur. AK Parti intihar ettirilmiştir. Türk Milleti büyük millet olsa AK Parti barajın altında kalmalıydı. Erdoğan da ancak ikinci kez seçilmeliydi.
    Türk halkı öyle yapmadı. Sabretti. Gereken dersi verdi ama AK Parti’yi meclisin dışında bırakmadığı gibi yine birinci parti yaptı. Erdoğan’ı birinci turda cumhurbaşkanı yaptı. Türk Milleti çok sabırlıdır. Sabır oturup ağlamak değildir. Sabır zamanını bekleyip saldırıya, sonradan taarruza geçmedir. İnkılaplara ne aman ‘dur’ dedi? 27 sene sonra 50’de. AK Parti’yi ne zaman iktidar etti? 2002’de 40 sene sonra.
    Eğilir ama kırılmaz. Türkiye içte ve dışta savaştadır. Her türlü ekonomik darbe içindedir ama o kadar sağlam ekonomiye sahiptir ki hala piyasa canlıdır. Sokaklar canlıdır. Halk işini gücünü etkilenmeden yapıyor. Türk ekonomisinin devletin bu kadar hatalı kararlarına rağmen ayakta dim dik durması, terörün bitmesi, Afrin zaferi, uluslararası zorunlu itibar Allah’ın bu millete ihsanıdır.
    Biz ortaklık düzeni çalışmalarına devam etmeliyiz. Allah bizimle beraber.

  11. Darbeler döneminin sona erdiğini nasıl anlayacağız..Her zaman, salt Erdoğan gibi karizma ve ülkenin onlarca yılını yöneten bir liderin; Koru’nun da, yazısının başında belirttiği gibi ”cuntacı” oldu bittileri ortadan kaldırmak için, halkı meydanlara davet etmesi ve onların buna canı pahasına iştirak edeceklerini varsayarak mı..bu her zaman olabilecek bir şey mi?
    ”Her zaman” diyorum çünkü; 1830’lardan beri iki yüz yıla yakın siyasi tarihimiz, hiç bitmeyen, ardı arkası kesilmeyen darbelerle karşılaşmıştır; sanırım hiç birisinde de 15 Temmuzda olduğu gibi halkın meydanlara inerek karşı durduğu vaki değildir. Belki bundan dolayıdır ki ”darbeler döneminin sona erdiği” gibi iyimser bir yaklaşım içerisindeyiz..2007’den bu tarafa olduğumuz gibi..
    Cuntacıların (terörist örgütlerle beraber) ordunun gücünü ellerine geçirecek yeni ve 27 Mayıs 1960 ile 12 Eylül 1980’deki gibi emir komuta zinciri içerisinde daha kapsamlı bir kalkışma gerçekleştirdiğinde, halkın meydanlara inmesi durumunda, bu, darbecilerin ”merhamet duygusunu” kabartacak ve halka dönük namluları geri çekecekler yada o an akılları başlarına gelip ”biz ne yapıyoruz yahu, kendi milletimize silah doğrultuyoruz, hadi vazgeçelim” mi diyecekler?
    Yüzyıllardır yaşadığımız bu darbeci geleneğimizi, bir daha yaşanmamak üzere, tarihin derin çukurlarından birine nasıl gömeceğiz yada bu darbeci zihniyeti bünyemizde hep diri tutan saikleri ortadan ne ile nasıl kaldıracağız?
    Darbeyle gelen yönetimler, antidemokratik yapılardır ve gücün, idareyi gasbetmesi hareketidirler..demokratik erkleri bertaraf eden! veya onların, göstermelik yapılarını ihdas eden idarelerdir.
    Olanlar oldu!..
    Darbeler sonrası ”demokratik erklerin” varlığına, işlevselliğine, etkinliğine bakarak, darbe sonrasında demokrasi ile yönetilen bir yapıda olup olmadığımızı sorgulayabiliriz (demokrasi iddiamız/beklentimiz varsa)..demokratik bir sistem ile yönetildiğimizi iddia edenlerin iddiasını da…
    ‘Yok ”bizim demokrasimiz” bu şekildir’ diyenler ayrı bir konunun mevzuudur.
    Yıldıray Oğur’un bugünkü yazısı enfesti..tavsiye ederim.

      • Vay be, bunu bilmiyordum.
        Kardeşini bulamadık bari Yıldıray Oğur’u cezalandıralım..varmısınız?
        Gazetedeki işine son verile, kalemi kırıla…
        Pişmalık duyup af dileyinceye kadar herhangi bir mecranın kapısından içeriye alınmaya. Bre mel’un!..
        (Biraz olsun rahatladın sanırım H. Gayret, ha?)

  12. Öncelikle 15 Temmuz hain darbe girişiminde hayatını kaybeden şehitlerimizin ruhu ŞAD olsun , ailelerine Allah sabırlar versin. Hala tedavileri süren Gazilerimize Allah şifalar versin. FETÖ meselesinde hükümet edenler iyi bir sınav verememiştir. 40 yıllık örgütün son 10 yılında iyice güçlenmesinde büyük pay ve sorumluluk sahibi olan hükümet sütten çıkmış ak kaşık misali hiç bir zarara ve soruşturmaya siyasallaşan yargımız sayesinde uğramamıştır. Seçim öncesi , c.başkanı adaylarına oy verenler için ” SEÇMEN AYAĞI ” var araştırılsın hezeyanı olmasına rağmen , Siyasal AYAK ortaya çıkarılamamıştır. FETÖ’nün en belirgin tepe noktada bulunan kişileri yurtdışında gününü gün etmektedir (Bkz.Adil Öküz , Zekeriya Öz , Ekrem Dumanlı , Hakan Şükür vb. kişiler.) Burada ülkemizde ise işinden gücünden edilen insanların eşleri ve en azından çocuklarının masum olduğu dikkate alınmayıp , Süs ve Göstermelik bir Aile Politikalar bakanlığı bu işlerle hiç ilgilenmemiş , hapiste veya kamu görevinden ihraç edilmiş insanların EŞ ve ÇOCUKALARININ rehabilitasyonu şeklinde yapılması gereken hiç bir faaliyet yapılmamıştır. Bunun yerine Aile Ve Sosyal Politikalar bakanı referandum propogandası yapmak üzere Avrupaya gitmeyi tercih etmiş , onu da yüzüne gözüne bulaştırarak görevini yerine getirememiş , boşuna MAAŞ alan sıradan bürokratlar ve memurlardan biri olmanın ötesine geçememiştir. Hükümet edenlerin lakayt ve iş bilmeyen tutumları sebebiyle yurtiçinde haklarında tahkikat yapılan , hapiste olan veya kamu görevinden işine son verilenlerin kişilerin çocukları DEVLET DÜŞMANI şeklinde yetişmekte olup , FETÖ ile AKP nin kişisel mevzusu ile başlayıp tüm TÜRK milletinin başına bela olan 15 Temmuz Darbe girişimi sonucu olarak AKP nin ve eski ortağının FETÖ terör örgütünün özel meseleleri , devletimizi ve milletimizi vurmuştur. Bunun bedeli tüm milletimize yüklenmiş ve maddi manevi sonuçları tüm millete ödetilmektedir. 15 Temmuzun kısa özeti budur. Allah bu millete bir daha darbe yaşatmasın. AKP hiç bu işten kendini sıyırmasın , özeleştiri yapsın , kol kırılıp yen içinde kalmasın , SİYASİ ayak kimlerse ortaya çıkarılsın.

    • Tedaviyi kabul etmeyen bir hastanın yakınlarının rehabilitasyonunu hangi kurum üstlenmelidir bilemiyorum ama şehit dul ve yetimlerinin, gazilerin tedavi ve rehabilitasyonları gatada vesair sağlık kurumunda özenle yapılmaktadır. Diğer bir husus, özellikle fetöcü evlendirme kataloglarından peydahlanmış haramzadelerin genotip haritalarının çıkartılıp yakın takipte tutulması gerekir. Islah edilebilirlik seviyelerine göre sınıflandırılıp rehabilitasyona tabi tutulabilirler.

  13. *******
    …..
    Yetsin artık bu, gali,
    Kaldıralım “OHAL”i
    Vallahi de billahi,
    Mağdur derler ahali!
    Metanet üç heceli,
    Pek kalmamış mecali,
    Ayırdedin soysuzu,
    Salıverin suçsuzu!
    Davul, zurnalar çalsın,
    Mağdurlar nefes alsın!
    Hukuka uysun kural,
    Gönüller bulsun moral,
    Bu ülkede aş yoksa,
    Yapılacak iş çoksa,
    Bırakın gitsin mağdur,
    Bu işin doğrusudur!
    Tedirginlik bitmeli,
    Giden dostça gitmeli!
    Türküler çağırarak!
    Yeni köprü kurarak,
    Denizleri aşarak,
    Türk Eline vararak,
    İşe koyulsun bozkurt,
    Bir yer versin yeni yurt
    Elvis eski bir hısım,
    İşte burada tılsım!
    Orda kaybolmuş türkler,
    Belli ki mesaj bekler!
    Kuruntuysa, kuruntu!
    Rehber ister manitu!…
    ……
    *******

  14. Fransa ile Türkiye karşılaştırmasında çok büyük eksiklikler var bu yazıda.Bir kere Fransa’da Fransız devletini ele geçirmiş olan bir Fetö yok.Fransız silahlı kuvvetlerinin bombardıman uçakları ile
    Fransa meclisini,emniyetini, cumhurbaşkanlığını,polis harekat merkezini bombalayan,halkın üzerine tanklarla yürüyen bir Fetösü de yok Fransa’nın. Fransa’nın 40 yıldır savaştığı bir PKK’sı da yok.
    Türkiye’deki OHAL uygulamasına geniş halk kesimlerinden bir tepkinin
    gelmemesinin nedeni terör örgütleri ile ilişkisi olmayan halk kesimlerinin
    günlük yaşantısını etkileyen bir uygulamanın olmamasıdır.OHAL’e CHP’e
    seçmeninden bile önemli bir itiraz gelmemesinin sebebi budur.Muhtemelen
    onlar da Fetö örgütü elamanlarının
    cezalandırılmasını ve devletten ayıklanmasını gerekli görmektedirler.
    Fetönün dersane ve okulları ile hemen hemen her aileden en az bir kişinin yolu
    kesişmiştir.Bu kesişme duygusal ve ideolojik bir yakınlıktan kaynaklanmamıştır.Bu okul ve dersanelerin bir eğitim kuruluşu olarak görülmesinden kaynaklanmıştır.Geçmişte bu örgütün okullarında okumuş olmaktan dolayı da kimse suçlanmıyor;özellikle Mit müsteşarı,17/25 Aralık vak’alarından
    önceki dönemler için.
    Bir de bu örgütle ideolojik ve duygusal
    bağı olanlar ve aynı amaç doğrultusunda
    bilinçli bir şekilde çalışanlar var.Ben bu kesimden o örgüt içerisinde bulunmuş olmaktan dolayı pişman olanı hiç görmedim.Hala bir mucize beklentisi içindeler.Böyleleri 15 Temmuz’a da senaryo diyorlar.Şimdi devlet bu kafa yapısındaki kişileri istihdam etmeye nasıl devam etsin?Fransa ve ABD Elkaide mensup ve sempatizanlarını kamuda çalıştırır mı?
    Birileri çıkar “Biz bu örgütü tanıyamamışız,
    böyle olduğunu bilseydik yakın semtinden
    geçmezdik,bizi de zarara uğratan bu örgüt
    elamanlarının,bize önderlik edenlerin cezalandırılmasını istiyoruz” diyerek
    samimi bir pişmanlık duyarsa devlet de
    bunlar hakkında bir çözüm yolu arayacaktır muhtemelen,tehlike tamamen
    bertaraf edildikten sonra.
    Hem pişmanlık duymayıp hem de mağduriyetten bahsetmek makul bir
    davranış şekli değildir.Cumhurbaşkanı bile
    bunlara mesafeli durmamış olmaktan dolayı pişmanlığını dile getirip milletten özür dilerken bahsettiğim bu kesimin
    aynı yola başvurmaması olacak şey midir?
    Normalleşmeden bahsederken bu noktanın gözden uzak tutulmaması gerekir.

    • Bekir bey gayet sarih biçimde anlatmışsınız, tamamen katılıyorum belirttiklerinize. Saygılar.

    • Bekir bey , bahsettiğiniz konular gayet yerinde ancak ;
      2004 MGK kararları var , buna göre FETÖ terör örgütüne ” Yardım ve yataklık eden AKP ” var. Buna ne diyorsunuz ? Bunlar hakkında sizce kovuşturma yapılmalı mı ? FETÖ’nün SİYASİ AYAĞI kim ? Neden ortaya çıkarılamıyor. TSK , POLİS , MEB , diğer tüm kurumlarda FETÖ cü var ama SİYASETTE neden 1 tane yok ? Bir açıklayabilir misiniz ? AKP dönemi sona erince AKP lilerin durumu nice olur ? Bi tahmininiz var mı ?

      • Fetönün siyasi ayağı Hakan Şükür mü
        demek istiyorsunuz Musa bey?
        Bir de utanmasalar Fetöcüler,bizi
        AKP palazlandırdı diyecekler.

        • Metal yorgunlarına bak derim. Hakan Şükür AKP li veya değil umrumda değil. Pensilvanya da resim çektirenleri en çok siz AKP liler tanıyor olmalı. Çok şükür bizim Pensilvanya da bir işimiz olmadı. Olamaz.

  15. Bir müddettir dünya askeri, siyasi, ekonomik ve benzeri her alanda ülkelerin birbirleri arasında gerilim çekişme ve hatta örtülü ve dolaylı savaş yaşadığı bir ortamdan geçiyor.
    Bu ortamda her ülke kendi iç birliğini ve güvenliğini artırmak için çeşitli tedbirler alıyor. Bu tedbirleri almak için de gerektiğinde kamuoyunu razı edecek vesileleri kullanıyor.
    Bizim ülkemiz devlet olarak dünyanın çatışmalı gidişine karşı bu sefer erken davrandı ve tedbir almaya başladı.
    Hiçbir devlet belki de dünya savaşına giden bir ortamda içinde büyük risk yaratacak unsurlara hoşgörü gösteremez. Ne bölücüleri ne de devlet içine yerleştirilmiş yüzbinlerce gladyo-cia üyesini eli kolu serbest bırakamaz.
    Bu sebeple devlet hem idari sistemini yeniliyor hem de içeride risk yaratan dışarıdan beslemeli ve kollamalı guruplara karşı büyük bir mücadele veriyor. Fetö, Oktar, Pkk ve benzerleri, hep dışarıdan yönlendirilen ve büyük tehdit yaratan asalak ve maşa yapılar. Yakın zamanda eminim benzer diğer yapılara karşı da temizlik süreçlerine şahit olacağız. Devlet bunu yapmaya mecbur ve memur.
    Yaşadığımız süreci sadece Erdoğana indirgemek, ya durumun farkında olunmadığından dolayı işi çok basitleştirmek ya da siyasi karşıtlarından faydalanarak süreci engellemek isteğinden kaynaklanıyor.
    Ne amaçla olursa olsun devleti girdiği bu süreçten geri döndürmenin artık imkanı yok. Vatandaşın desteğini de alan ve bu desteği daima ve sıklıkla tazeleyen devlet dönüşümünü tamamlayana kadar alışık olmadığımız uygulamalar da görebiliriz. Bu uygulamalardan belki bazı kesimler zarar görecek ama genelde ve sonuçta tüm millet yararlanacak. Kimse bu uygulamalara destek olmak zorunda değil ama engel olmamak zorunda.
    Bu yüzden ben insanlara, olayları kişilere indirgeyerek değil, devletler bazında bakmalarını tavsiye ediyorum.

  16. “15 Temmuz hain darbe girişimini yapanlara ne kadar lanet yağdırsak yerinde.
    ΩΩΩΩ ”
    O halde; Allah lanet etsin yaptırana yapana ve o katilleri destekleyip koruyup kollayana diyelim de Sn Koru siz ciddi misiniz…???
    O -sizin tabirinizle- “HAİN DARBE GİRİŞİMİ”nin bir FAİLi(yapanı yaptıranı) var mı gerçekten…????? ??? ???
    Fesubhân Allaaaaaaaaaaaaah !
    Peki kiiiiim…???
    Üzerinden iki yıl geçti ….
    Madem bir FAİLi vardı da neden söylemediniz şimdiye kadar… ???
    Halbuki daha dün, sizin bizi yanıltmayacağınıza güvenerek
    FAİLİ YOK BU HAİNLİĞİN diye iddia etmiştim fail arayanlara karşı…
    Eyvah ki ne eyvah ????????
    Size de güvenemeyeceksek…
    başka kime güveneceğiz biz Sn. Koru ???????????????????????????
    ?
    ?
    ?
    Tamam burada faka bastırdınız bizi kabul…
    Madem bir faili var…
    Niye söylemiyorsunuz hala kim olduğunu …???
    Sn Koru…
    Peki kiiiiim…???

    • Bu sucun gunahi herkeste
      Okullarina izin verenler olimpiyatlarina izin verenler kamyon kamyon malzeme gonderenler
      En onemlisi DON GEL DIYENLER
      ALLAH HEPSINI AFFETSIN

  17. Sayin Salih isimli yorumcuya.
    Salih bey merhaba, Allah CC yarattığı kulunun tabiiki rızkını verir, siz işisizim diyiyorsunuz bence sizin işiniz eğer devamli ise en güzel ve helal kazanç olan bir iş çünkü alın teri ile kazaniyorsunuz.
    Eşinize gelince en zor ayni zamandada mesuliyetli ve güzel bir iş.
    İkinizede kolay gelsin ve Allah yardımcınız olsun.
    Beni şaşirtan birşey size sormak istiyorum, siz madem bu kadar dindar biri iseniz neden zanla hareket ediyorsunuz?
    Benim hakkımda düşndüklerinizi pek ala bana sora bilirdiniz ve bende size gerçeği söylerdim.
    Tehdit eder gibi sorular sorup birilerine benzetmeniz hiç hoş olmayam bir algı.
    Neyise ben onlari hiç duymamiş sizde söylememiş olarak kabul ediyorum ve sizede hatanızı farkettiğinizden dolayi teşekkür ediyorum Allah yardımcınız olsun eşiniz selam söyleyin Allh yardımcısı olsun ve bu zor gunlerinde sabirlar versin.
    Türkiyede yaşamak hiçde kolay değil.
    Ondan dolayıda sizi anliyorum.
    Beni mutlu eden de sizin troll olmamaniz.
    Umutlu ve mutlu gunlerin yakın olması dileklerimle Allaha emanet olun.

  18. Yasalar suçluları cezalandırmak için olmalı. Biz öyle uygun gördük kanaat getirdik atın gitsin demek için olmamalı. Bir fetöcünün verdiği liste ile 10 binlerce memuru hain ilan ederek sorgusuz sualsiz işinden atmak için olmamalı.

  19. 15 Temmuz un yol açtığı millete yapılan darbeyi ve 15 Temmuzu yapanlari azmetirenleri,
    Allah tez günlerde rezil rusva eylesinki millete nefes alsın.
    Sayın Koru “SİVİL” Toplumdan bahs ediyor.
    Sivil toplumları birinci derecede harekete geçiren medyadır bizde medyami kaldıkı!!!
    Ahiller zindanlara atılínca meydanlar cahillere kaldı, bu cahillerin sayısi fazla değil fakat mide bulandırmaya yetiyor ve artiyor bile.
    Suçluluk psikolojisinden dolayı olsa gerek her önlerin geleni tehdit ediyorlar.
    Bu tehditlerden en fazla nasıbını alanlardan biride yazarımz.
    Meslektaşlari ve bazı kendisini takip etme görevi verilmiş okur adi altında troller.
    Nabza göre şerbet veren çakma Meslektaşları dişardan trollerde içerden hem kendisini hemde okurlarını susturmak için her yolu deniyorlar fakat bir türlü başarılı olamiyorlar çúnkü savundukla ne varsa hepisini içi boş.
    İçi boş olduğunu bile bile belki sustururuz diye tehdit yolunu deniyirlar.
    Sahi bunlar neden bu kadar çok panik yapiyorlar? Suçları ortaya çıkmasın diyemi?
    Son dönemde patlak veren Adnan Oktar olayi birilerinde epeyce deprem etkisi yarattı, herkesi vatan haini terörist ilan edenler nedense onlara karşı dut yemiş bülbül gibi sesleri solukları çıkmiyor.
    Onlar için Kurandan hadislerdende bahs etmiyorlar.
    Bir ülke düşünün,
    Mahkemelrinde Hakim, Hastahanelerinde Doktor, Üniversitelerinde profösör, okullarda öğretmen, Askeriyesinde pilot, general, emniyetinde terörör uzmanı, bankalarında müdürü, evlerde ana baba, kalmamış hepisi teröristlikten ve vatan hainlığından zindanlarda bazılarıda meriçin kara sularında ikamete tâbi tutulmuşlar.
    Geriye kalanların çoğusuda padışahım çok yaşa demekle meşguller.
    Ne kadar kahraman bir milletimişiz?
    Şu an ülkemiz gecenin en karanlık zamanını yaşiyor.
    İnşAllah aydınlık günler yakındır.

  20. Tren kaçtıktan, atı alan Üsküdar ı geçtikten sonra endişelenmenin kime faydası var.
    Kaderimizi bir kurtarıcıya! teslim ettik. Ne yaparsan yap bizi terör batağından kurtar dedik.
    Kendi düşen ( millet) ağlamaz.

    • Olay sadece “kendi düşen ağlamaz” boyutunda olsaydı keşke. Durum daha vahim.
      -Bu toplum böyle bir ortamda yaşamayı seviyor. Bu toplum sevmediği insanların acı çekmesinden zevk alıyor. bu toplum adaletsizliği seviyor. bu toplum haksızlığı seviyor. bu toplum, “anasını bellediler” diye övünmeyi seviyor. bu toplum “oh olsun” demeyi seviyor. bu toplum kendisine yalan söylenmesini seviyor. bu toplum, cinayetleri seviyor. bu toplum, insanların çeşitli şekillerde işinden atılmasını seviyor. bu toplum kan davalarını seviyor. bu toplum, canı istediği gibi kendisine davranılmasından müthiş bir zevk alıyor. bu toplum hakarete uğramaktan, aşağılanmaktan zevk alıyor.
      – Şimdi, bu toplumun ruhuna, ahlakına, düşüncesine, değer yargılarına uygun, bir yönetim ve daha da önemlisi bu yönetime en uygun, yani topluma en uygun yönetim sistemi var.
      – Yani, eğer halkın iktidarını, halkın yönetime katılması olarak değil de, halkın gönlüne, bünyesine, ahlakına, değer yargılarına, düşüncesine uygun olan yönetim olarak tanımlarsak, bu iktidar, HALKIN GERÇEK İKTİDARIdır.

Yoruma kapalı.