Okurlarla hasbihal

  • Post author:
  • Post category:Genel

Cahit Zarifoğlu tek bir eğilime sığdırılamayacak çapta bir şairimizdi. Şiirdeki iddiası kadar düzyazıda da hemen fark edilen bir üsluba sahipti. Vaktiyle ‘programcı-çevirmen’ olarak çalıştığı TRT’de dizi olarak yakınlarda yayınlanan ‘Yedi Güzel Adam’ aslında onun ikinci şiir kitabının adıdır (1972).

Sanatçı kişiliğine ek olarak hepimizin ‘Cahit Ağabeyi’ idi Cahit Zarifoğlu.

Unutulmuş mudur, sanmıyorum. Ancak yine de ismini ilk kez burada okuyanları hakkında bir şeyler öğrenmeye ve eserleriyle tanışmaya davet ederim.

Onu bugün hatırlamamın sebebi, günlük gazete projesi üzerinde çalıştığımız günlerde (1986), bir beyin fırtınası sırasında, söylediklerimden hareketle getirdiği bir öneriydi. ”Gazeteye okur mektupları sayfasını ben yapayım” demişti rahmetli; yapmıştı da. O sıralar gazeteler 9 değil 8 sütuna atılan başlıklarla çıkardı; Cahit Zarifoğlu’nun Vedat Can takma adıyla hazırladığı o sayfa ‘9. Sütun’ adıyla epey bir müddet yayınlandı.

Bizim gazetelerde eksikliği hiç giderilemeyen bir boşluktur okurun katkıları. Bizim insanımız para verip gazetesini alır, haberlerine göz atar, köşe yazılarını okur, kimini beğenir kimine kızar, bazen çok iyi bildiği bir konuda yapılan hatayı görür, ama nedense görüş, düşünce ve hislerini paylaşmak zahmetine katlanmaz.

Yabancı gazetelerin hayli gecikmeli bayilerimize geldiği dönemlerde bile, Londra günlerimde kazandığım bir alışkanlıkla, pazar günleri çıkan ‘Observer’ gazetesini hiç aksatmadan takip ederdim. Abonesiydim. Gazeteyi yayımlayan şirket, matbaadan çıkan ilk nüshaları derhal postayla yurtdışı abonelere gönderdiği için, ‘Observer’ hiç aksamadan salı günleri elime geçerdi.

En dikkatle okuduğum iki sütun vardı gazetede: İlki, ‘Pendennis’ imzasıyla yayımlanan kulis tadında bir yazı; diğeri de, tam bir sayfaya yayılan ‘okur mektupları’ idi.

Takma isimle kulis yazma düşüncesi bende Observer’in ‘Pendennis’ köşesinden mülhemdir. W. M. Thackeray adlı İngiliz romancının en ünlü eseri ‘Vanity Fair’in kahramanıdır Pendennis; her şeye burnunu sokar, herkesle alay eder… Köşeyi kaleme alan o ismi boşuna seçmemiş…

‘Kulis’ Taha Kıvanç olarak yıllarca benimle sürdü, ama gazeteciliğe ‘okur mektubu’ alışkanlığını kazandırmada o kadar başarılı olamadım. Cahit Zarifoğlu gibi bir yazı virtüozu bu alana el attığı halde hem de…

Herhangi bir kaliteli İngiliz gazetesini açın bakın görürsünüz; okurların haberler ve yazılarla ilgili düşüncelerini aktardıkları mektuplar, çoğu kez, onları yazmaya vesile olan haberler ve yazılardan daha fazla bilgi doludur. Bazı okurların üslubu da yazarının gizli potansiyelini açık eder.

‘Fehmi Koru’nun Günlüğü’ (FKG) adını taşıyan bu siteyi yayına sokarken yazıların altına yorum koymada bayağı tereddüt ettim. Sonuçta, ‘sosyal medya’nın anonimliğe izin veren dünyasında, nasıl olsa kendisiyle irtibat kurulamayacak kadar kişiliğini gizleme imkânı olduğu için, birilerinin mesajları kötüye kullanabileceği endişesiyle…

İnternet dünyası siteyi kullanana istemediği yorumları engelleme imkânı veriyor; bu sebeple yorumlar da FKG’nde yazıların altında yer alıyor.

Yayında olduğumuz bir hafta içerisinde, kişilik haklarına tecavüz anlamına çekilebilecek birkaçı dışında, bütün yorumları yazılara göz atanlarınız okuyabildi.

Yüreklendirici mesajlarınız amacına ulaştı; yoluma daha bir kararlılıkla devam ediyorum. Henüz sınama-yanılma aşamasını geçmemiş saydığım ise, yazılarıma gönderdiğiniz yorumlar; o konuda hâlâ teşviklere ihtiyaç olduğu kendini belli ediyor.

Düşüncelerinizi yazın, benimle ve diğer okurlarla paylaşın. Sonuçta bu mecra, internet sitesi, yalnız benim görüşlerimi sizlere ânında iletmemi sağlamakla kalmıyor, sizin de yazıyı okur okumaz ne düşündüğünüzü başkalarıyla paylaşmanıza imkân veriyor.

Kullanın bu imkânı. Hakaret, çekiştirme, gereksiz çıkıntılık veya başkalarını ilzam edebilecek unsurlar yoksa, hiç kuşkunuz olmasın, yazdıklarınız burada yer alacaktır.

Madem sizlerle bugün burada sohbet ediyoruz, o halde teşekkür görevimi de yerine getireyim: Gazeteden ayrılıp bir kenara çekildiğimde, uzun yılları beni okuyarak geçirmiş kıdemli okurlardan ve özellikle çok yakınımda bulunanlarından, ”Site aç, yazılarını oradan paylaş” telkinleri hemen gelmeye başladı. İçimden “Yap” düşüncesi sürekli geçtiği halde kendimi tuttum.

İnterneti ilk keşfedip kullananlardanım. ODTÜ ve TÜBİTAK günlerinden ve ‘www’ uygulaması öncesinden… ‘www’ uygulaması başlar başlamaz, henüz başka ülkelerde bile örnekleri bulunmazken, Ankara temsilcisi olduğum gazetenin internet sitesi açması için mücadele verdim. O sayede, Zaman, meselâ Hürriyet’ten epey önce, 1995 yılı ağustos ayında, internet yayınına başlayabildi.

Buna rağmen ”internetten yazılarını paylaş” telkinlere olumlu cevap veremedim.

Yanlışlığımı ve hislerime güvenmem gerektiğini şu bir hafta içerisinde anladım.

Geçen hafta pazartesi günü burada ilk yazım çıktı. ‘Google’ siteyi ilk kez perşembe günü muhatap almaya başladı; yani bir hafta önce. Google’un sağladığı bilgiye göre, önceki hafta içerisinde ‘FKG’ sitesine uğrayan farklı okur sayısı 25 bine yaklaştı.

Kaliteli okurlar…

Aynı kaynağın gösterdiği bir şey daha var: Her gün yeni yeni okurlar siteye uğruyor, sürekli uğrayanların oranı her gün artıyor. Şimdilerde daha önce de uğramış okur oranı yüzde 35’e ulaştı; hem yeni uğrayanların her gün sayısı artıyor, hem de kalıcıya dönüşenlerin oranı…

Tereddüdümü heyecan ve coşkuya çeviren bu durumu paylaşayım ve sizlere teşekkür edeyim istedim.

Yorum yazmayı da ihmal etmeyin derim.

ΩΩΩΩ