Dikkat ediyorum da, Reina’da hayatını kaybedenlerin insanlar içinde bıraktığı boşluğun her felâketten sonra yaşanandan daha derin olduğunu fark ediyorum.
Nedense, son terör olayı daha fazla etkiledi çevremdeki insanları…
Birbiri ardına gelenlerin sonuncusu olduğu için midir?
Yoksa mekân olarak seçilen yer ile eylem zamanının hepimiz üzerinde varoluşsal bir değerlendirme yapma ihtiyacı doğurması sebebiyle midir?
Veya ardından kopan tartışmalar, hiç değilse bazılarının buna katkısı, aynı ülkede ama farklı boyutlarda ömürler sürdürdüğümüzü ilk kez bu denli açık bir biçimde gösterdiğinden midir?
Galiba hepsi.
Pakistan tartışması…
Çıkmaz bir yola girildiği izlenimi bir karabasan gibi üzerime abanıyor…
“Türkiye, bildiğimiz, her şeyiyle sevdiğimiz, üzerine titizlendiğimiz Türkiye olmaktan çıkıyor” hissine kapılmamak elde değil…
Bizim Harun, damadım, ABD’de geçirdiği öğrenim yıllarında yolunun kesiştiği başka ülkelerden Müslüman gençlerin Türkiye hayranlığını her fırsatta tekrarlar…
Çoğu kez böyle bir moral takviyesine ihtiyacımız olur çünkü.
Dün Twitter’a “Türkiye” yazdığında karşısına çıkan bir tespiti buruk bir ifadeyle aktarırken içindeki hayal kırıklığını sezdirmemeye çalışıyordu Harun.
Gazeteci olduğunu öğrendiğimiz Murtaza Hussain yeni yılın ilk günü, Reina eylemini öğrenir öğrenmez, 140 karakterlik sınırlı alanda şu kitaplar dolduracak tespiti yapmış:
For years Pakistan wanted to be like Turkey, so it's sad to see Turkey became more like Pakistan in the end. Will take time to turn corner.
— Murtaza Hussain (@MazMHussain) January 1, 2017
“Yıllarca Pakistan Türkiye gibi olmak istedi.. sonunda Türkiye’nin daha çok Pakistan’a benzediğini görmek üzücü.. Köşeyi almak biraz zaman alacak…”
Türkiye’ye benzemek için çaba gösteren onlarca ülke vardı ve Türkiye herbirinin “Ben de başarabilirim” hislerini ayağa kaldırabiliyordu…
Aynı Türkiye bugün çok farklı bir görüntüde…
Murtaza Hussain’den de esinlenmiş olabilir, İngiliz Telegraph gazetesi, dün aynı benzetmeyi sayfalarına taşımıştı.
Okuyalım:
“Bir zamanlar Pakistan için model olarak gösterilen Türkiye, bugün onun izinden gidiyor. Şiddetin tırmandığı kriz dönemlerinde insanlar sorunları çözebilecek güçlü bir lider arar. Peki ya zaten güçlü bir lider iktidardayken ülke terörizmin yarattığı kaosun içindeyse? Hırslı yönetim, tehditleri besledi.”
Haydi burada biraz duralım ve üzerinde düşünelim…
Hükümet ne diyor?
Ülkemiz son üç hafta içerisinde dört büyük terör eylemiyle karşı karşıya kaldı: İstanbul Beşiktaş (11 Aralık 2016).. Kayseri (18 Aralık).. Ankara (19 Aralık).. ve son olarak İstanbul Reina (1 Ocak 2017)..
Canımızdan birer parça koparan eylemlerdi bunlar…
Görevi, ülkemizi terör yapılamaz bir ülke halinde tutmak olan hükümet, her eylemden sonra, sertlik dozu giderek artan açıklamalarla yüreğimizin yağını alma çabası sergiledi.
Reina saldırısı sonrasında, hükümet adına açıklama her zamanki gibi Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’tan geldi.
En çarpıcı bölümü şu açıklamasının:
“Şu mesajı (teröristler) vermek istiyorlar: 2017’de Türkiye’nin başına bela olmaya devam edeceğiz. Biz de onlara diyoruz ki: 2017’de inlerinize girmeye devam edeceğiz. Hepsine diz çöktüreceğiz.”
Açıklamanın.. üç hafta içerisinde ülkeyi sarsan dört büyük terör eylemine muhatap olmuş.. yeni yolcu ettiğimiz 2016 yılını dünyanın terörde en fazla insanını kaybetmiş ülkesi olarak kapatmış Türkiye’de.. 39 kişinin kaybı arkasından yapıldığını unutmayalım…
Hükümet adına verilen mesajda ‘terörist’ muhatap için ‘çoğul’ ifadeler kullanıldığına da dikkat çekmek isterim…
“İnlerinize” deniliyor… “Hepsine” diye devam ediliyor…
Doğru olan da bu; Türkiye’nin başına belâ olan birden fazla terör örgütü var çünkü…
Türkiye kaç düşmana karşı savaşıyor…
Acaba geçmişte veya şimdi.. Türkiye gibi.. birden fazla terör örgütünün hedefi olmuş başka bir ülke var mı?
Batı ülkelerinin neredeyse hepsi, modern tarihlerinde çeşitli kisvelere bürünmüş terör örgütlerinin kanlı eylemlerine muhatap olmuşlardır. Almanya’da RAF… İtalya’da Kızıl Tugaylar… Fransa’da Action Directe (AD)… İngiltere’de IRA… İspanya’da ETA…
Unuttuklarımı sizler eklersiniz.
Hiçbiri, amaçları, emelleri ve yöntemleri birbirinden farklı birden fazla örgütün eylemlerine muhatap olmadı.
Türkiye ise hem PKK’ya.. hem IŞİD’e.. hem şimdilerde kafasını uzattığı fark edilen Nusra’ya muhatap… DHKP türü ara sıra varlığını hatırlatmaya çalışan gruplar da bulunuyor…
Bir de tabii ‘olağan şüpheli’ FETÖ var…
Numan Kurtulmuş’un “Hepsine diz çöktüreceğiz” dediği örgütler…
Çok değil mi bu kadarı?
Yine Harun’du sanıyorum, Benjamin Franklin’in şu sözünü hatırlatan:
“Ben” demiş ABD’nin kurucu babalarından Franklin, “Düşmanlarımı dostum haline dönüştürerek yendim…”
Elbette terör örgütünden dostluk beklenmez, ama bu kadar çok sayıda düşmana sahip olanın, ‘hepsini birden dize getirme’ iddiası yerine, en zorlusundan ve âcilinden başlayarak düşmanlarının üzerine gitmesi daha makul değil midir?
Kimini yok etmeye.. kimini pasifize hale getirmeye.. kimini yanına çekmeye.. çalışarak?
Bunları söylemesine söylüyorum, ama yapılabileceğinden emin değilim…
Makuliyetin kaybolduğu.. intikamcı hislerin ortalığı esir aldığı.. göze batma çabaları yüzünden insanların kimliklerini portmantoda bıraktığı.. bir ortam var ülkemizde…
Önce bu durumu tersine çevirmemiz gerekiyor.
Hükümet üyelerinin, en başta Numan Kurtulmuş’un, düşünmeye fırsatları olsa, benden daha ileri – daha yararlı fikirler ve çözümler üreteceklerinden eminim.
Biraz geriye çekilip şu “Pakistan’a benzemek” konusu üzerinde kafa patlatsalar iyi olacak.
ΩΩΩΩ
Türkiye kaşınan kanatılmak istenen neyi varsa yüzleşiyor
Alevi kürt Sünni Türk bunlar hep birbirine uzak kalmış belki de ayrı kalmış yarenler
Bizim Hacı Bektaş Veli Pir Sultan torunlarına onların mevlana yunus Emre torunlarına hasretle ozlemimiz var
İletişim arttıkça önce bir el ense çekme durumu oluşuyor Sonra farkedecegiz ki bizim masamız aynı Hatta Anadolu rumlari ve ermenileri içinde durum aynı
Bakın irtica din eksenli kiskirtmalar prim yapmıyor
Laiklik ve Atatürk üzerinden sömürü de öyle
Geriye kenetlenmek kalıyor
Bu var olma değil söz sahibi olma kendi kaderini kendi belirleme savaşı
Belirleyeceğiz
Karamsar olanlar sanki gemileri yakmayanlar
Bizim gidecek başka topraklarımız yok ihtiyacımız da yok
Kurt kışı gecirir ama yediği ayazı da unutmaz
Unutmayacağız
Savas meydanlarında galip gelip masada kaybetmeyecegiz
Bizim büyük dediğimiz ülkeler sanırım pisliğe bastı
Bir süre o kokuyu çekeceğiz
Hepsi bu
Murtaza Hussain’ín twitine bakinca dilhun olmamak mumkun degil. Ama sanirim Harun’da dahil olmak uzre bir cok insan bu twiti soyle okuyor: Pakistanlilarin imrenerek baktigi hangi Turkiye idi? O turkiye’nin bugun goturulmak istenen ve din, islam vb argumanlarla yogurulan bir ulke olmadigi acik. O Turkiye’nin laiklik ve batili degerlerle hemhal Turkiye oldugunu biliyoruz. Dini degerlerin kisisel alanda icra edildigi ama batili ve aydinlanmaci degerlerin kor topalda olsa oldugu bir ulke oldugunu hatirliyoruz. M.Kemalín fabrika ayarlarini verdigi bir Turkiye’nin bir cok ulkeye ilham oldugunu biliyoruz. Kimse Ihvan, Nusra, Isis vb orgutlerle ismi gecen bir cografyayi ve ulkeyi ilham alabilecegini zannetmiyorum. Aslinda soru su: Hangi ic ve dis politik deger ve uygulamalar bizi bu hale getirdi? Dini degerlerle yeni bir Turkiye yaratma cabasinin ic ve distaki bedelleri degil midir butun bu vahim olaylar? Iran’dan sers almayan bir dinci politika, Yugoslavya ve Suriye’den ders almayan mezhepci ve etnikci politikalarin varacagi yer umutsuz bir “milli birlik ve beraberlik ya da kenetlenelim” soylemi olacaktir ayni okur yorumlarinda gordugumuz caresiz soylemler gibi. Hamasi soylem olsun diye degil ya da kuru bir Kemalist olarak tariff ettigimden degil ama Turkiye’nin kurtulus recetesi zaten Ataturk’un kurdugu 1923 yili itibari ile Cumhuriyet rejimi manifestosunda mevcuttur. Ne yazik ki Cumhuriyet ve laiklige karsi bir karsi devrim ve restarasyon hareketi olarak akp ve onun yeni osmanli politikalarinin sonuclarini yasadigimizin farkinda olmak gerekli. Umarim ben yanilirim ve ulkemiz bu belalardan fazla hasar almadan duze cikar.
Bir zamanlar şöyle bir reklam anonsu vardı”YOK ASLINDA BİRBİRİNDEN FARKIMIZ, AMA BİZ OSMANLI BANKASIYIZ”. Her ne kadar maskeler farklı olsada maskenin ardındaki yüz aynı, yüz.
Bu nedenle top yekün mücadele gerekiryor. Terör örgütleri senkronize olup yardımlaşıyor.
15 Temmuzda PKK fetö için tatile çıkıyor. Reina saldırısı sonrası etki ajanı our boys lar
“yaşam biçimize saldırı” kışkırtmalı yazılar döşeniyorlar. Çanakkalede de topluca saldırmışlardı fakat yürekler toplu çarptığı için düşmanlar gereken cevabı aldılar. Evet ipin ucu kimde ?gayet açık işitle mücadele yi bırakıp Türkiyeyle topyekün mücadeledeler.
Millet herşeyin fena halinde farkında Fehmi bey…..
“Türkiye, bildiğimiz, her şeyiyle sevdiğimiz, üzerine titizlendiğimiz Türkiye olmaktan çıkıyor” hissine kapılmamak elde değil…
Sayın Koru’nun bu sözleri benimde hisslerimi ve korkularımı dile getiriyor. Türkiye’de böyle düşünen insan sayısı sanıyorum oldukça fazla. Bu endişelere, korkulara forumdaki bir AKP yandaşı yorumcudan, politikacılarında devamlı tekrarladığı, aşağıdaki sözleri duyuyoruz:
„Türkiye hiç paniğe kapılmadan, hiç bir şey olmamış gibi yoluna devam etmek durumundadır.“
Bu soğuk cümleyi okuyunca korkum daha da büyüyor.
Türkiye’nin Pakistan’a dönüşmesini önlemenin en etkili şekli, hepimizin istediği gibi, Türkiye insanlarının birbirlerine kenetlenmesidir. Hepimiz biliriz, birbirlerine inanan, güvenen, saygı duyan, birbirlerini olduğu gibi kabul eden insanlar içten gelerek birlikte olurlar. Birlik olmak da ancak demokratik bir sistemde mümkündür. Insanları, muhalefeti susturarak, gazetecileri işinden ederek, hapse atarak bu birliktelik sağlanmıyor. Ters istikamete gidiyoruz.
https://www.weforum.org/agenda/2016/01/what-are-the-root-causes-of-islamic-terrorism/
https://www.quora.com/Why-do-people-become-terrorists-1
Terör bir meslektir. Bütün teröristlerin derdi ilk evvel mevcut düzenleri kendilerinin isteyebileceği bir düzene devşirmek için yıkmaktır. Terörist denilen yaratık mevcut düzenler içinde kendine bir yer beğenmeyen ve bulmak istemeyendir. Bunlar içerisinde de astlik üstlük ilişkisi vardır. Terörist Fidel Castro amacına ulaşınca Küba devlet başkanı oluverdi. 80 ülkeden 30 – 40 bin katılım yapanlar Habil ve Kabil den beri var olan karanlık taraftır. Yönetimler bunların farkında olup kanalize edebildikleri ölçüde kendilerinden uzak tutarlar. Önce Afganistan’da sonra Bosna Hersek’te sonra Orta Doğu da bunlara yaşam alanları sağlayan batı nin ta kendisidir. Ama refah geliştikçe refahtan pay alamayan ya da kendine düşen payı beğenmeyenler var olacaktır. 68 hippi kuşağı bir çeşit elimine yöntemiydi. Şimdi de LGBTİ serbestliği de öyle. Alkol satışında yaş sınırı getirirken uyuşturucuyu serbestliği de öyle. Bunların içindeki hırsı en yüksek olanlar için bir şey yapılamaz . Ama katılımı önlemek için alt seviyedekiler evlendirilip (nur suresi 32. Ayet ) aile sorumluluğu verilerek ve istihdam ile kanının deli aktığı dönemde hayatı olduğu gibi kabullenmesi sağlanır. “Sana neyi infak edeceklerini sorarlar . De ki : İhtiyaçtan arta kalanı .” Bakara 219. Çözüm yolu belli de ilaç acı. Para dan vazgeçilir mi ? Refahı sağlamanın değişik yollari vardır. Miras yolu biridir. Bir diğeri şans oyunları milyonda bir ihtimal. Bir diğeri kredi ile ama bir gün kesilir. Bir diğeri çalışmak . Uzun ve yorucu . Nihayet talan. Yılların birikimlerine el koymak. Maalesef bazıları için tek yol. Yapacak tek şey mücadele .
Şu görüşümü tekrarlıyorum: Türkiye hiç paniğe kapılmadan, hiç bir şey olmamış gibi yoluna devam etmek durumundadır.
Pekiyi, bunca kayıptan sonra nasıl hiç bir şey olmamış gibi hareket edebiliriz? denebilir. Paniğe kapılmak kayıplarımızı geri getirmez. Panik görüntüsü vermek,karamsarlık pompalamak tam da terörün görmek istediği şeydir,memnun kalacağı şeydir. Beklediği tepkiyi görememesi, terörün (teröristin ve ağa babalarının)moralini en çok bozacak olan şeydir.
Türkiye Pakistan falan olmaz. Türkiye emin adımlarla yoluna devam edecektir. Türkiye’nin sürçmesini bekleyenler avuçlarını yalayacaktır. Türkiye’nin dostlarının sevineceği, düşmanlarının üzüleceği günlerin yakın olduğuna yürekten inanıyorum.
Terör eylemlerinden sonra kim en karanlık tabloyu çiziyorsa terörü en çok o sevindirecektir.
Hükümete yol göstermek,yapıcı önerilerde bulunmak,eksiklerini iyi niyetle dile getirmek karamsar tablo çizmek değildir. Bu başka bir şeydir, olması gereken bir şeydir.
Ancak gerek içeride, gerek dışarıda üzülmüş gibi yapmakla beraber, hükümeti zorda bırakacak her gelişmeye sevinenlerin olduğu da bir gerçek.
Yönetim istikrar ister, istikamet ister, daha çok şeyler isterse de, hiç olmazsa şu ikisi olmazsa olmaz.
Ya ne olur? her alanda badanaj ve geri gitme,dahası frenlerin tutmayışı söz konusu olabilir.
Bu akibetten Rabbimize sığınalım ve görevimizi yapalım: Aklı, tecrübeyi, duygu ve hamasetin önüne alarak..
Düşmanları değil, dostları çoğaltalım.
Çekiç-çivi kompleksinden sıyrılılalım.
Toplum barışının inşasını ihaleye çıkarılsın
Arttırma değil, talep ve beklentileri azaltan özveriyle..
Cezaevleri tıka basa doldurulup,hukukun altı boşaltılmasın.
Anayasa değişikliği gibi hayati önemi haiz bir konuda olabildiğince mutabakat sağlanmağa çalışılmalıdır.
Bu bağlamda, “boş kağıda imza atma”gibi konunun ciddiyetiyle bağdaşmayan davranışlardan kaçınılmalıdır.
***
Devlet ve milletimiz inşaAllah bakidir; dostluklar, düşmanlıklar kalıcı değildir.
Partiler, makamlar, mansıplar gelip-geçicidir.
Yöneten ve yönetilenleri değişmez ortak paydası milli çıkarlardır.
Bunun da temeli toplum barışı ve güven duygusudur.
Bunlar malumun ilamı sayılsa da, hatırlamak gerekebiliyor.
“Hodri meydan” havası sağlık ve asap bozucu oluyor
İklim değişmeli, mülayemet hakim olmalıdır.
Gam çekme gönül-No”lsa kışın sonu bahardır, şarkısını söylemeği çok istiyoruz.
İnşaAllah nasibi müyesser olur.
? Orhan bey tesbitleriniz harika.Elinize sağlık.
Fehmi Koru “çok düşman” diyor…
Numan Kurtulmuş da aynı şeyi söylüyor…
Bence düşman tek, diğerleri sadece “taşeron”lar…
Patron (SERMAYE) taşeronlardan birine ihale ediyor…
Onlar da son olaylardaki gibi ihale edilen görevlerini yapıyorlar…
*
TEŞHİS olarak Mahir Kaynak iyi tespitler yapardı…
TEDAVİ olarak da -tam olmasa da- TEDAVİ ipuçları verirdi…
Medya dünyasında kendisini teşhisleriyle kendimize yakın bulurduk…
Nitekim birlikte çıktığımız bir televizyon programında da bunu paylaşmıştık…
*
Mahir Kaynak’ı anmamın sebebi şu:
Meselelere onun gibi yaklaş(abile)n yok!
Ne TEŞHİS ne de TEDAVİde maalesef yok…
Herkes sadece olayları konuşuyor ve yazıyor ama…
Köklü TEDAVİ REÇETELERİ konuşan ve yazanlar hiç yok…
*
Biz AKEVLER olarak…
Biz ADİL DÜZEN çalışanları…
Yarım yüzyıldan beri teori ve pratik olarak…
Çalışmalarımızı sürdürüyor, TEDAVİLER öneriyoruz…
NECMETTİN ERBAKAN sayesinde “ADİL DÜZEN” biliniyor…
Ama ısrar ve inatla ADİL DÜZEN TEDAVİSİ görmezlikten geliniyor…
*
Kanaatimce…
Bu ısrar ve de inat…
Bu görmemezlikten gelme…
Bu gerçekleri örtme devam ettikçe…
MUSİBETLER gelmeye devam edecekler…
NASİHAT olup gereği yapılıncaya kadar devam edecek…
*
İstisnasız herkes bilsin ki;
HAK gelmeden BATIL gitmez…
HAK gelmeden TERÖR de bitmez…
“ADİL DÜZEN” gelmeden TERÖR gitmez…
*
Ve’s-SELÂM…
Sermaye, Türkiye’ye bir örgütle baş edemediği için birçok örgütle saldırmaktadır. Savaş var. Elbette bizden de onlardan da ölenler olacaktır. Yapılan hatalar, sermayenin doları ile oluşturduğu değişik terör merkezlerine katılmış ve kandırılmışları, hükümetin biraz daha onları itmek, biraz daha onları çoğaltama hatalarıdır. Söylediğim gibi ihanet ve intihar içinde olma durumudur.
1- Olağanüstü Hal uygulamaları külliyen yanlıştır. Derhal kaldırılmalı gerekiyorsa sıkıyönetim ilan edilmelidir.
2- Tüm terörün faili sermaye iken hedefini şaşırtarak başka hedefleri göstererek kendisini saklaması, onları da savunma refleksi içinde düşman haline getirmesidir. Gülen grubu elbette katılmıştır. Ancak onu onların yanına iten yine sermayenin oyunudur. Olay ışık evlerinin sermayenin aldatmaca istihbaratı ile kapatılmaya başlar. Gülen suçlu olsa da düşmanı bölmek için o yaptı diyeceksiniz.
3- Devlet büyük bir tehlikede iken başkanlık çabası dereyi geçerken sistem değiştirilmesi yanlıştır. Önce savaş bitirilir sonra istenen hevesler denenebilir.
4-Türkiyenin Rusya ile yakınlaşması ne kadar doğru ise batıdan uzaklaşması da o kadar yanlıştır. Türkiye şunu bilmelidir ki savaş devletlerle sermaye arasındadır. Devletler sermayeyi yenme durumundadır.
Sermayeyi yenme yolları vardır:
1- Türkiye’ye Sermaye örgütü olan NATO’dan çıkmalıdır. Tüm dünya devletlerinin orduları aynı anda sermaye ile savaşmalıdır
2- Türkiye sermaye örgütü olan Avrupa İnsan hakları mahkemesinden çıkmalı hakemli sistemini getirmelidir.
3-Türkiye altın bonosuna geçmeli ve sermayenin kaynağını kurutulmalıdır. Dünyaya örnek olmalıdır.
4-Türkiye başkanlık sistemine geçmeden önce ocak, bucak ve il yönetim sistemleri ile demokrasiye geçmelidir. Her il kendi anayasasını yapmalı değişik sistemler denenmeli başarılı olanlar örnek alınarak milli anayasa hazırlanmalıdır.
Süleyman Bey. Üzülerek söyleyeyim ki yaptığınız tahlilde sap ile saman epeyce karışmış. Hele ‘her ili kendi anayasasını yapmalı’ fikriniz var ya emin olun bu ifade dünya demokrasi tarihinde literatüre girer…
sayın karagülle her il kendi anayasası demek eyalet sistemi demek değil mi bu sistemde bölünmenin müsebbibidir. buda bize uymaz . saygılar.
Oysa, her şey ne güzel başlamış, ne güzel gidiyordu ülkem için. Büyük bir ekonomik dibe vurmuşluktan hızla yükselişe geçen, demokrasi ve insan hakları karnesi sürekli yükselen bir ülke. Komşuları ile arası olmadık derece gelişen sıfır sorundan beşeri ve ekonomik kazanca dönüşen ve örnek alınmaya başlanılan bir yönetim. Dünyada parmakla gösterilmeye başlanan, arabulucu yönüyle devletler arası sorun çözen bir devlet. Ne oldu da tam tersi bir yöne evrildik. neden, neden, neden? Biri bana şunu söylemesin; çok geliştik çoook, dünyaya nizam vermeye başlayınca düşmanlarımızı uyandırdık da… falan filan. Sahi ne oldu da, Pakistan’a benzetilmeye başladık? Yok mu bizi bu süreçten çıkarıp alacak kadim devlet dinamiklerimiz?
Fehmi bey, hayırlı sabahlar, elkerinize sağlık, bu karanlık günlerde siz yazılarınizla millet atdınlatiyorsunuz.Ak parti iktidarinin bir kaç yıl sonrasindan başlayrak bundan 5 yıl öncesine kadar Buralardan Türkiyede doktora yapmak isteyen öğrenciler ve orada gidip iş yeri açmak istiyen iş adamlari,Türk vatandaşı olmayi dahi istiyenelerlele sık sık karşılaşiyorduk, benim gibi burada yaşayanlardan bilgi alıyorlardı ve bize hevesleniyorlardı.Gezmeye gitmek istiyenler bizim kültürümüz, yemeklerimiz vb hakkında onları bilgilendirmemizi isterlerdi. Beni çocuklarımda dönüş yapmayi istiyorlardı. Bazen burali arkadaşlar politikacilarımızı şaka yaparak bize ödünç verin derlerdi.
Gazeteciler, köşe yazarları, TV programları hep olmulu yorumlar yapip övücü yazaılar yazarlardı.
Ya şimdi? Şimdi ne olduğunu yazmaya gerek yok her şey ortada!
Bizde olumsuzluklari sorgulamak biat etmekden dolayı mümkün olmaz! Sorguliyan çiksa onuda vatan hain ilan eder içeri tikarlar.
Hoş görü yok, kendindimizden başkasına tahamul yok, bu ülkede sanki tek bir millet ve o milletin inacından başka inaç o milleten başka millet yok. Türkiyede dini haklar sadece Sünniler ve Müslümanlara verilmiş.D iğer inançlardan olanların neden hakkı verilmiyor. Örneğin,Cami imamlari,Müftüler Diyanet işlerinde görev yapanlar hepsi devletin memuru.Peki bizdeki Alevi Dedeleri Hıristiyan ve yahudi din adamlarıda devlet memurumu? Ve devlet onlarada maaiş veriyormi?Bunlar TC vatandaşları ve onlarda bizimle ayni vergiyi veriyor, neden bize verilen haklar onlara verilmiyor? Bizim dinimizde kul hakkı yemek günah deyilmi?Bize ne lazım Adalet, hoş görü, sevgi ve saygı,bunlara çook çook ihtiyacımız var, bunuları başarirsak İnşAllah Ülkemize barış ve huzur gelir.Hoşca kalın.
Nurdan hanım merhaba. Öncelikle yorumlarınız için teşekkür ederim.
İdeolojiniz ile değil, bilgi, görgü ve vicdanınız ile yazıyorsunuz. Yani atatürkün deyimi ile, “ilminiz, irfanınız, vicdanınız hür”. Özellikle yabancı ülkelerde yaşayan (tabii gelişmiş yabancı ülkeleri kastediyorum) türk vatandaşları, olaylara, olgulara daha mantıklı, daha nesnel yaklaşıyorlar. Bu gözlemlediğim genel bir durum. Türkiyede yaşayan insanlara göre yaklaşımları çok farklı. Bu yönünüzle, hem tutarlı fikirler ileri sürüyorsunuz, hem de bizlerin (en azından benim) ufkumu açıyorsun. Ayrıca da yabancı bir ülkedeki durumu, onların duygu, düşünce ve davranışlarını da sizlerin vasıtasıyla öğreniyoruz. Bu anlamda da yorumlarınız önemli. Benim de ablam, uzun yıllar almanyada yaşadı, onun da değerlendirmelerinde farklılığı pekçok olayda görüyorum. Eğer yanılmıyorsam, almanyada yaşayan bir başka okuyucu daha yazıyordu. Onda da sizde olan özelliklere rastlamıştım. yani olaylara mantıklı yaklaşım. Olayları değerlendirirken, siyasi, kültürel, dini, ideolojik saplantıların dışında değerlendirmek.
Ben bir arkadaşımla konuşurken, “batılılar ikiyüzlü”, “ben batılılara inanmıyorum” vs. laflarını söyledi. Özellikle son dönemde bunu pekçok kişi söylüyor. Ben bu tür lafları yıllardır duyuyorum ve yıllardır da bu insanlara kimsenin melek, kimsenin de şeytan olmadığını, kendileri melekmiş, kendilerinden olmayanlar da şeytanmış gibi davranmanın yanlış olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Ancak, suyun üzerine yazı yazmak gibi oluyor. İslamcı birisinin, onların da iyi özellikleri olduğunu söylemesi bu açıdan önemli.
Buna benzer bir olayla yıllar öncesinde kayseride karşılaşmıştım. Kayseride medrese kitabevinde mhp kökenli bir yazarın (ismini hatırlamıyorum çok önceydi çünkü) söyleşisi vardı. Orda amerika hakkında, amerikalılar hakkında kötüleyici birşeyler anlatmıştı. İslamcı olduğunu bildiğim ve erciyes üniversitesinde görevli olan bir öğretim üyesi ise söylenilenlere karşı çıkıp şunları söylemişti: “Amerika hiç de sizin anlattığınız gibi değil. ben gittiğimde, benim ev sahibim 3 ay benden kira almadı. ‘Sen yeni geldin, ihtiyacın olur” dedi. Ben müslümanım, adam hristiyan. Beni de hiç tanımıyor. buna rağmen bana bu şekilde yaklaştı” demişti. Bu açıklama kimde ne kadar etki etti bilmiyorum. Ancak bunlar ülkemizdeki akıl tutulmasının aşılabilmesi için çok önemli. ayrıca da, dediğim gibi, olaylara mantıklı yaklaşım çok önemli.
Söylediklerinizin katıldığım yönleri de var, katılmadığım yönleri de, ancak çevredeki insanların mantıklı konuşmaları benim de daha mantıklı düşünebilmeme zemin hazırlıyor. Size, teşekkür etmemin bir diğer nedeni de bu.
Hamza bey merhaba, bizim parmaklarımızın beşi de değişik buda ellerimize düzgünlük verdiği gibi her birininde ayri gorevleri var.Bizler sadece Allahın yattığı ellerimize bakip hikmetlerini düşüne bilsek tek tip insan ve düşünce tipinin dünyaya ve insanlara yararlımı yoksa zararlımı olduğunu anlamamıza yardımcı olur herhalde!Size Teşekür etmek için bu yorumu yazdım.
Ben gezmeyi pek sevmesemde kader bir çok ülkeyi gidip görme ve yaşamak nasıp etti.İnsanlar sizin de belirtiğiniz gibi kulakdan dolma iftıraları gerçekmiş gibi yalan yalniş yaziyor ve konuşuyor.Ben kapalı biriym benim Müslüman olduğumu herkes bilir! İnanin 2005 yılında Londurdaki terör olaylarının ertesinde Londuraya gittim benim pasaportuma bakıp (Türk) hoş geldiniz haricinde bir şey söylemediler.11Eyül 2001 de Kanadadaydım benim Müslüman olan arkadaşlarım arayıp başımı onların yaptığı gibi can güveniğim için açmamin gerektiğini bana söylediler. Peki “Gayrimüslüm”Arkadaşlarımın tavsiyeleri nasil oldu? Bir kaçtanesi.Sabah işe giderken sakın o parkdan geçme.Gece falan bir yerlere gidecek olursan biz seni götürelim.Sen bir ikihafta biraz yirulursun biz toplanip Müslümanlara güvenlik tedbirleler alinmasi için baski yapiyoruz. Zannedersem bu da biz Müslümanların durumunun en açik anlatiyor.Ne kadar okuyoruz? Dini okuyarak ve öğrendiğimiz insanlara biat etmek yerine gerçekleri araştirarak mi öğreniyoruz? Sorular çok. Ben Amerikaya 12 yıl hemen hemen her hafta gelir giderdim taki buraya taşinincaya kadar, bir gün dahi sınırdan geçtiğimde benim arabami aradıklarını görmedim sadece buraya sokulmasına izin verilmeyen sebze meyve gibi şeyleri getirp getirmediğimi bazen sorarlardı.Selamlar Sağlıcakla kalın
Tekke ve zaviyeler kanunumuz olduğundan dolayı Aleviler’in cemevi ibadethane olarak kabul edilmiyor. Alevi dedeleri de din görevlisi olarak görev yapamıyor. Aleviler de İslamiyetin içinde bir topluluk. Saygılarımla.
türkiye bir terör sarmalından geçiyor ve şüphesiz güçlenerek çıkacaktır. 2017 sonlarına doğru daha güzel şeylerden bahsediyor olacağız. ama marifet insanların üzgün ve huzursuz oldukları zaman onlara madden manen yardımcı olmaktır. böyle zamanlarda İngilizlerle aynı söylemi paylaşmanın faydası nedir.
yaratılmış en hayırlı insanlar 10 yıl kuşatma altında kaldı açlıktan yokluktan taş bağladılar. bu zamanların olmasının hikmeti vardı. şimdi de var. şu anda bu devlet bu millet terör örgütleriyle mücadele ediyor. yalnız olduğumuzu kimse sanmasın…
Didem Hanımı alkışladım… İşte böyle kaos ve fetret dönemlerinde sergilenmesi gereken akl-ı selim budur.
Ahmet bey, didem hanım galiba biraz eksik anlaşıldı, hatta biraz yanlış anlaşıldı diye düşünüyorum. Hasan bey, bence haklı olarak, “böyle zamanlarda ingilizlerle aynı söylemi paylaşmanın faydası nedir” diye soruyor.
Ben anladığımı söyleyim, siz, didem hanımın sözleri hakkında bir kez daha düşünün, derim. Didem hanım, “ne olursa olsun, kaç kişi ölürse ölsün, kime haksızlık yapılırsa yapılsın, ne tür haksızlık yapılırsa yapılsın, ülke batarsa batsın, yine de itiraz etmeyin” diyor. İtiraz edenleri de “ingilizlerle aynı söylemi paylaşma”kla suçluyor.
Didem hanımın yorumunun böyle anlaşılması gerektiğini düşünüyorum. İsterseniz tekrar düşünün. haklı olduğumu göreceksiniz.
Düzeltiyorum, hasan bey, bence haklı olarak, “‘böyle zamanlarda ingilizlerle aynı söylemi paylaşmanın faydası nedir’ cümlesinin maksadını aşan bir ifade” olduğunu söylüyor.
bir ilave daha, bir de didem hanım, insanların itiraz etmesini engellemek için yanlış yerden örnek veriyor. yanlış örnek kullanıyor. Benim bildiğim, örnek verilen insanlar, yanlışlara karşı eziyet çekmeyi göze almışlar. doğru bildikleri için açlığı göze almış, eziyeti göze almışlar. Didem hanımın söylediğini olduğu gibi kabul etseniz, “yaratılmış hayırlı insanlar”ın haksızlıklar, kötülükler karşısındaki tavrını önemsemez, sadece aç kalmasını referans alır, siz de yoksullaştıkça “hayırlı insanlar” mertebesine yaklaştığınızı düşünürsünüz. Oysa onlar aç kaldıkları için “hayırlı insanlar” değiller, onlar, kötülüklere karşı oldukları, iyiliklerden yana oldukları için hayırlı insanlar, onun için, aç kaldılar, diye biliyorum.
Bu konularda uzman değilim, yanlışım varsa didem hanım da diğer yorumcular da beni düzeltebilirler ve ben de memnun olurum.
isteyen istediği gibi anlayabilir. yorumlara elbette yorum yazabilmeliyiz ama başkasının anlamasına karışmak haddimize olmamalı… birine dönüp benim anladığım gibi anlamalısın sen yanlış anlamışsın diyor beğenmediği yorumu birinin beğenmesine bile katlanamıyor sonra diğer yorumlarınızda satırlar boyu böyle davrananları küçümsüyorsunuz…
”2017 sonlarına doğru daha güzel şeylerden bahsediyor olacağız.” Bunu can-ı gönülden temenni ederim. Peki buna dair bir emareniz var mı? Nedir? Yoksa eğer; kullandığınız ”böyle zamanlarda İngilizlerle aynı söylemi paylaşmanın faydası nedir” cümleniz maksadını aşan bir ifade… Site ve müdavimleri için. Bence..
Önce Murtaza Hüseyin, sonra İngiliz Telegraph, şimdi de Fehmi Koru…Aklıma meşhur Matrix filmi geldi; hani filmin Bay Anderson olmanın ötesine geçme gayretindeki kahramanı, “Benim adım Neo” derken, sistem elemanının ısrarla kendisine Bay Anderson şeklinde hitap etmesi…
Fehmi bey,
bugünkü yaziyi siz yazmis olamazsiniz… Bir yanlislik var saniyorum. Sahiden sizmi yazdiniz yukaridaki yaziyi?
Sizde biliyorsunuzki zaten dostlarimiz tarafindan vuruluyoruz. NATO ortaklarimiz. Avrupa ortaklarimiz, Amerika ortagimiz bizi vuruyor. Zaten biz onlar ile dostuz (!) … Yanimiza cekmemize gerek yok, zaten yanimizda görünüp, sinsice vurmuyorlarmi?
Pakistanida zaten dostlarimiz(!) bu hale getirmedimi?.
Fehmi bey, hirsizin hicmi suçu yok?
Almanya dan selamlar.
Bu coğrafyada bu kadar hain nasıl zemin bulabiliyor. Şapkamızı önümüze koyup sistemlerimizi; enine boyuna sorgulayıp özgür, paylaşımcı ve adil hale getirmeliyiz. Elegeçirme: devleti, sermayeyi, dini vs.. mantığından vazgeçmeliyiz. Kurumlarımızdaki yapılanmayı birlikte, eşitlikçi, adil ve liyakata uygun gerçekleştirmeliyiz. Söylemlerimiz ne olursa olsun eylemlerimiz bizlerin aynası olmalı ki sonuç alalım. Ortak akıl her zaman daha iyi sonuç verir. Şahıslara odaklı sistem toplumların yürüyüşünü genellikle akamete uğratır.Hele baskıcı rejimler; kendini ifade edemediğini düşünen az gelişmiş beyinleri istismarcıların kucağına iter. Sonuç malum. Güvenlik tedbirlerinin yanında istismara açık sorunları ortak akılla çezerek derhal ortadan kaldırmalıyız. Adımlarımız objektif kriterlere uygun olmalı…
Yoruma kapalı.