Ne olduğunu anlayabildiniz mi?
Görünüşte her şey açık: İddiaya göre, Suriye rejimi, Guta’da kendi halkına karşı kimyasal silahlarla saldırdı. Yine görünüşe göre, Beşşar Esad’ın bu hunhar tavrına ABD başkanı Donald Trump cevap vermek için acilen bir ittifak oluşturdu ve İngiltere ile Fransa’yı yanına alarak Suriye’deki bazı hedeflere füzeler yağdırdı. Sonunda da, yine Trump, “Görev bitti” açıklamasını yaptı.
İyi de görev neydi ve füzeler atılınca nasıl bitmiş oldu?
20 yıl öncesine yolculuk
Benim ilk aklıma gelen, Bill Clinton’un başkanlığı döneminde el-Kaide’ye mal edilmiş iki bombalama olayına verilen füzelerle saldırı cevabı oldu.
Hatırladınız mı?
20 yıl önce yaşandığı için hafızalardan uçmuş olabilir.
Tarih 7 Ağustos 1998. Kenya’nın başkenti Nairobi ile Tanzanya’nın başkenti Darüsselam’da bulunan ABD büyükelçiliklerine bomba yüklü kamyonlarla saldırıldı. El-Kaide işi olduğu örgütün iki farklı yerde eş-zamanlı eylem (ikiz eylem) yapma taktiğinden anlaşıldı.
Bill Clinton,20 Ağustos günü, el-Kaide eylemine örgütün Afganistan ve Sudan’daki hedefleri üzerine füzeler yağdırarak cevap verdi. 70 füze Kaide eğitim kamplarına yönlendirildi, 13 füze de Sudan’daki kimyasal silah yaptığına inanılan bir fabrikaya yollandı.
[Kimyasal silah fabrikası sanılan yerin bebek maması da üretilen bir ilaç fabrikası olduğu ortaya çıktı, ama kimse üzerinde durmadı.]
Kaide eyleminde Nairobi’de büyük çoğunluğu yerel halktan 212, Darüsselam’da 11 kişi hayatını kaybetti; ABD’nin Afganistan saldırısında da 24 kişi öldü. Füzeler Afganistan üzerine yağarken, el-Kaide lideri Üsame bin Laden çoktan yer değiştirmişti.
Bütün dünyanın kimyasını bozacak ABD’deki seçilmiş hedeflere saldırı olayı, 11 Eylül, bu olaydan yalnızca üç yıl sonra (2001’de) sahneye konuldu.

Sonrasını herhalde hatırlarsınız: Clinton’dan sonra başkanlığa seçilen George W. Bush, 11 Eylül’e cevap olarak, elinde kitle imha silahları bulunduğunu iddia ettiği Saddam’ın Irak’ını işgal etmek için yola çıktı ve ilk silahın patlamasından iki ay geçmemişti ki, bir uçak gemisi üzerinde düzenlediği basın toplantısında, dünyaya ‘görevin tamamlandığını’ ilan etti.
O zaman da hangi görevin tamamlandığı anlaşılmamıştı.
Tamamlandı diye ilan edilen görevin eseri olan Irak gözümüzün önünde.
Şimdi de Suriye…
‘Komplo teorisi’ diyecekseniz, buyrun deyin
Biraz sert olacak, ama yine de düşündüğümü sizlerle paylaşmaktan geri durmayacağım: ‘Görev’, yapılanlara bakılırsa, hedeflere füzeler atılması değil; füzelerden sonra olanlar asıl ‘görev’ tanımına giriyor.
Afganistan’dan Irak’a, oradan da Suriye’ye bu gözle bakmak gerekiyor.
‘Görev’, Suriye de Afganistan ve Irak gibi ‘devlet olma vasfını kaybetmiş bir devlet’ olana kadar devam edecektir.
Öyle, derin gerçek bu.
Türkiye bunun farkında değil, hiçbir zaman da olmadı. Farkında olmadığı için de hep yanlış sonuçlara katlanmak zorunda kalınıyor.
Bölgedeki Suudi Arabistan’ın akıllara durgunluk veren yeni politikaları gibi sarsıntılı değişmeleri bile okumakta zorlanıyoruz.
Aslında bu bölgede olan-biten her şey tek bir gerçeklikle irtibatlı: ‘İsrail’in güvenliğini sağlamak’ ile…
Etrafının ‘düşman’ ülkeler ile çevrili olduğu tezinin sahibi olan İsrail, bu durumdan kurtulmak istiyor. O isteği son 20 yıl içerisinde yerine gelmiş sayılabilir. 1948 yılında kurulduğu ilk günden başlayarak İsrail’in taraf olduğu üç savaşta karşısında birleşik Arap ülkelerinin orduları vardı.
Şimdi ne öyle birleşik Arap ülkeleri var, ne de o ülkelerin çoğunun askeri gücü kaldı.
Suriye de devlet olma vasfını kaybedinceye kadar savaş -siz buna ‘görev’ de diyebilirsiniz- kolay kolay bitmeyecektir.
“Çıktı mı çıkmadı mı?” diye tartışılan ‘Üçüncü Dünya Savaşı’ bu işte. Çoktan çıktı ve devam ediyor.
“Komplocu bir yaklaşım” diyeceklere cevabım hazır: Açın haritaları, bir 20 öncesinin Ortadoğusu’na bakın, bir de bugünün… Bir o zamanki umutları düşünün bir de bugünkü umutsuzluğu…
Hayır, bu oyun daha bitmedi.
ΩΩΩΩ