(Not: Bugünkü “Çocuğunuz var.. bilgisayarda oyun oynuyor.. Bırakalım oynasın mı, yoksa..” adlı yazı, Ocak Medya yerine sehven buraya yüklenmiştir. Okuyucularımızdan özür dileriz… 13 Aralık 2016 tarihli yazı şu an okumakta olduğunuz yazıdır. Ahmet Taha Koru)
Türkiye’mizde, öyle ‘asırlık’ olmaya gerek yok, benim kadar uzun yaşayınca, insanların bütün filmleri gördüğü hissine kapılmaması imkânsız…
Şimdiye kadar izlenen filmlerin hepsi birbirine benziyor.. hepsinin senaryosu aynı çünkü.. sadece filmde rol alanlar değişiyor…
Daha ilkokula giderken ben, sokakları hareketlendiren gelişmeler yaşanmıştı; gelişmemi tamamladığım yıllar boyunca teröre dayalı hareketlenmeler hiç durmadı…
Sebepler değişse de, iktidar sahipleri, durmaksızın hep aynı tepkileri verdiler.
Hayatımın –tabii 1980 öncesi doğmuş herkesin hayatının da– son 30 yılı, PKK eylemleri ve her eylemden sonra verilen tepkilerle dolu.
Neredeyse aynı cümleler.. aynı tonlama.. aynı suçlamalar.. aynı tehditler.. Ve ardından gelen uygulamalar da –neredeyse harfi harfine– daha önce meydana gelen eylemler sonrasında başlatılan uygulamalardan mek parmak farklı değil.
Terör tepki bekliyor, biz de veriyoruz
Yanlış anlaşılır diye denemenin ismini vermeyeceğim; ancak psikolojide ‘etki-tepki’ deneyi için kullanılan canlı gibiyiz; ne zaman bir terör eylemi (etki) ile karşılaşsak hiç tereddütsüz aynı şekilde davranıyoruz (tepki)…
Kendinizi, terör örgütünde, başkalarının hayatını söndürebilecek kadar gözü kanlı liderlerden birinin yerine koyun.. Türkiye’yi şimdiki gibi huzursuz, şimdiki gibi feveranlı, şimdiki gibi çaresiz bir görüntüye sürüklemek, ‘intikamcı’ hislerle davranmaya itmek istediğinizde.. ne yapacağınızı biliyor olacaksınız…
Olan budur.
Etrafımızda, bizi de içine çekebilecek, –kenarından da olsa zaten bulaşmış olduğumuz– savaşlar var… İçerimiz de rahat değil; sütü bozukların hain bir darbe girişimine maruz kalmışız ve onun sonucunda yüz binlerce kişiyi yerinden eden uygulamalar OHAL rejiminde gelmiş… Uluslararası alanda işlerimiz beklediğimiz yönde gelişmiyor; dostlar ile düşmanlar zaman zaman yer değiştiriyor biz söz konusu olduğumuzda.. Üstüne üstlük bir de ekonomimiz eskisi gibi bir başarı hikâyesi anlatmıyor…
Böyle bir ortamda, Türkiye ile ilgili uğursuz hesaplarını hayata geçirmek isteyecek ‘Pavlov’ tipliler için, daha uygun bir zemin bulunabilir mi? Onlar da, geçmişte benzer durumlarda verilen tepkilerin bugün de tekrarlanacağı bilgisiyle, iki teröristle koca bir ülkeyi karıştırmayı beceriyorlar…
Motive etmek için fazla bir şey anlatmalarına gerek yok: Eylemin sonrasında vermemiz mukadder tepkiyi anlatsalar.. teşvik için o bile yeter..
Ne diyebildiğimi bilmiyorum, ama ne demek istediğim çok açık: Türkiye, Türkiye’yi yönetenler, Türkiye’de yaşayan bizler.. hep aynı tuzağa.. hep benzer tepkiler verdiğimiz için düşüyoruz…
Bir tek ezberimiz var; o ezbere uygun davranıyor ve o ezberle davrandığımız için de terör bizim kaderimiz haline dönüşüyor…
Artık bir yabancı ülke mi? Yoksa zaten bu amaçla kurulmuş ve ara ara varlığını ve gücünü ispat etmesi gereken bir terör örgütü mü? Yoksa öyle bir örgüt ile örgütü zaman zaman kullanabilen bir yabancı ülkenin ortak prodüksiyonu mu?
Ne olduğu hiç önemli değil…
Biri vuruyor, öldürüyor, canımızı yakıyor, ciğerimizi dağlıyor.. Bizler de “Kahrolsun” diyoruz; intikamcı hislerle dolu olduğumuzu belli ediyor ve o hislerle, vaktiyle kurduğumuz ve muhtemelen işe de yarayabilecek bir düzeni kendi elimizle berhava ediyoruz…
Hayatım boyunca gördüğüm tek film bu.
Ezberimizi bozmadıkça da, birkaç küçük ayrıntı dışında aynı senaryoya dayanılarak çekildiği için, aynı filmi bundan sonra da daha çok görürüz.
Teröristin beklemediği gibi davranarak…
Milli birlik ve beraberlik.. bir millet olduğumuzu hatırlamak.. ortak duygularımızın dışa vurumu..
Bunların hepsine eyvallah..
Ama yine de, ‘terörist’ denilen mahlukun işine yarıyor ve onu tetiklemeyi getiriyorsa, bazı duygularımızı içimize gömerek, daha serinkanlı ve akıllı davranmamız gerekmez mi?
‘Siyasi çıkar’.. bu bile gerekçe olarak tutarsız..
Daha önce benzer terör olaylarına muhatap olunduğunda şimdiki siyasilerin davrandığı gibi davrananlar uzun süreli ayakta kalabildi mi?
Terör bir de siyaseti baştan aşağıya yenilemeye yarıyabiliyor bizde…
Esas davranış tarzı “Teröristin bizden beklediği gibi davranmamak, mümkünse onu şaşırtacak bir davranış biçimi bularak öyle hareket etmek” olmalı değil mi?
“Ne bekler terörist?” sorusu istikametinde düşünmeye başlayalım:
Toplumun hareketlenmesini…
İntikamcı hislerle dolup taşmayı…
Şehit cenazelerinden düşman kahredici mesajlar verilmesini…
Öfkemizi birilerinden çıkarmaya çalışmamızı…
Teröristin yerine koyacağımız birilerini bulup ilgili-ilgisiz insanları rahatsız etmemizi…
Bunun için gerekirse, herkesin hak ve özgürlüklerinden fedakârlıkta bulunmasını…
Adalet dağıtan kurumların da halkın hisleri istikametinde kararlar almasını…
Düşmanlarımızla daha düşman hale gelirken, dostlarımızın bazılarını da küstürmemizi…
Hayatımın her evresinde, ‘terör’ ne zaman başını uzatsa, bunların bir bölümü –bazen hepsi birden—gerçekleşti Türkiye’de.
Terörist vites yükseltmiş olabilir; ülkeyi bölmek için…
Yukarıdaki listede yer almayan bir madde daha vardır eylem ‘ayrılıkçı terör örgütü’ tarafından sahneye konulduğunda; bugüne kadar bir tek onda başarılı olamadı PKK: Toplumu Türk-Kürt cepheleşmesine sürüklemek ve bundan gerekirse bir iç-savaş çıkartıp ayrılmayı kaçınılmaz kılmak…
Önemli bir futbol karşılaşması sonrası için planlandığına göre, meydana getirdiğinden daha kanlı olmasının hesaplandığını düşünebileceğimiz bir eylemdi 10 Aralık gecesi sahneye konan; muhtemelen yüzlerce/binlerce insanın hayatını kaybedeceği…
Allah korudu.
Teröristin, daha önce başaramadığını, en kanlı olmasını planladığı bu son eylemle zorlamayı planladığını düşünebiliriz.
Elinde kullanabileceği yaşamakla ölmek arasında fark görmeyen tipler hâlâ varsa, belki bundan sonra…
Kendi kendime “Ağzımdan yel alsın” diyorum burada.
Cumartesi gecesinden bu yana birden fazla ‘terörle mücadele’ amaçlı üst düzey toplantı yapıldı. Güvenlik uzmanları, ‘terör’ ile mücadele konusunda bilgili insanlar arasından biri veya birden fazlası, benim burada seslendirdiğim, “Artık farklı davranalım da terörist istediğini elde edemesin, elde edemeyeceğini anladığında hain saldırılarını önlemiş olacağız” teklifinde bulunmuştur herhalde.
Bu yazımı, bir dahaki ‘terörle mücadele toplantısı’na, bağrı yanık bir vatandaşın kişisel başvurusu olarak sunuyorum.
Yeter artık, bu yaşımdan sonra daha fazla gencecik fidanların cenazelerini görmek niyetinde değilim.
Başka ölümler istemiyorum, yeter artık…
ΩΩΩΩ
“Yarı dalgalı deniz olmaz..
Deniz ya durulmalı ya kudurmalı..”
İntikam almak, zalime hak ettiği cezayı vermektir, ona zulmetmek değildir.
Allah’ın 99 Esma-i Hüsnasından biri de Müntekim(İntikam alan)dir.
Bekir Bey,
„İntikam almak, zalime hak ettiği cezayı vermektir, ona zulmetmek değildir,“ diyorsunuz.
Zalime hakettiği cezanın verilmesi konusunda aynı fikirdeyiz. Yalnız hak edilen cezayı kimin tespit edeceği konusunda fikrinizi bilmiyorum. Bence, medeni ve demokratik toplumlarda zalime hakettiği cezayı adalet verir.
Fehmi beyin yazısının vurgusu yanlış olmuş bence. Yazı şöyle olmalıydı. “hep aynı şekilde davranıp, farklı sonuç alamayız”. bu galiba einstein’in lafı. Ama işin özeti de bu. Aynı şeyleri yapıp terörü yıllardır bitirememişiz. Şimdi yine aynı şeyleri yapıp farklı sonuç bekliyoruz. Terörü gerçekten bitirmek istiyorsak, şimdi farklı şeyler yapmamız lazım. “Gerçekten istiyorsak” diyorum, çünkü bu konuda bile şüphem oluşmaya başladı.
Yazıma bir ilave yapmam gerekiyor. Toplumsal olaylarda bu kesinlik yok. yani aynı şeyleri yaparak, başka bir zamanda farklı bir sonuç elde edebilirsin. Çünkü yaşamda pekçok değişken var, ve yaşam sürekliliği olan birşey. Fakat, farklı sonuç elde etme ihtimali düşük, çünkü zaten o değişkenler belirgin olduğunda durum artık farklı bir şekilde nitelenir.
terörden kurtulmanın yolu terör kaynaklarını kurutmaktır.
bugün gazete haberlerine bakalım. cıa obamadan onay beklemeden ypg ye helikopterler dolusu silah yardımı yaptı…ypg kim ? chp yönetici kadrosu dışında herkes biliyor kim ? şaşaalı başlayan rakka operasyonu başladığı yerden bir adım ilerlemediğine göre bu silahlar kimin için? nerede kullanılacaklar ?
Avrupa siyasi olarak Amerika ise askeri olarak teröre yardım ediyor biz de yeni bir şeyler söylemek lazım türküleri söyleyelim diyoruz. oysa batı cephesinde yeni bir şey yok. 20ülkeyi böleceğiz dediler..demediler mi ? işte bunu terörle yapıyorlar. trump obamaya daeşi sen kurdun dedi . demedi mi ? biz yeni bir şey söylediğimizde fikirlerini değiştirecekler mi? çok sihirli bir şey bulmak gerekecek…
cumhurbaşkanı geri adım atmayacağız derken isteyen aynı şeyleri duyduğunu sanabilir. hergün yeni kartların açıldığı, coğrafyanın yeniden şekilllendiği bir zamanda ben farklı şeyler duyduğumu düşünüyorum.
türk ve kürdü çok uğraştılar bölmeye. çok çağırdılar sokağa..kürt kardeşlerimize teşekkür borcumuz büyüktür. çok azı bile çağrılara katılsaydı büyük hareketlenmeler olabilirdi. ama onlar sağduyulu davrandılar. oyunu biliyorlar…sıra batıyı karıştırmak çabasında…hdp yerini chp ye bırakıyor. o başladı direniş hikayelerine..sokağa çıkın direnin ne demek… doğuyu karıştırmayı başaramadık batıyı karıştıralım demek. maalesef öyle kötü yönetiliyor ki marjinalleşme dışında şansı kalmıyor. genel başkan yardımcıları da özenle seçildiğinden gidişe dur diyecek çıkacak mı bakalım…millet birlik olduktan sona terör destekçileri de bunu ila nihaye devam ettiremezler. bütün oyunlar ”” kötü yönetiliyorsun sokağa çık ”” için yapılıyor. terör insanlar öfkelensin diye var. öfkelendir sokağa çıkar sonrası tamamdır. ellerine silah veririz herkes birbirine girer. basit ve etkili…işte suriye …demokrasi ve özgürlük vaad ettiler. onun bunun ülkesindeki sınır tellerinde ağaç altlarında soğukta yağmurda demokrasi bekliyorlar. kalanlarda…… ne diyeyim ki…hepimizin önünde örnekler çok. yapılanlar belli. yapılmak istenenler belli. gidecek yerimiz çalacak kapımız yok. ırak yöneticilerinin tamamı İngiliz vatandaşı. daha ne anlamamız gerek. başta chp yöneticileri herkes aklını başına alsın. devletine milletine sahip çıksın. hükümetler gelir gider vatan hep kalır. cemaatler gelir gider vatan hep kalır.
teörörü besleyen unsurlarda bir değişiklik yok ise mücadele de değişiklik hikaye demektir. bizim için söylenebilecek şey yeni olmaktan çok uzaktır. birliği bozmamak en eski bilgeliktir.
Atalarımız,
“Öfkeyle kalkan zararla oturur “
Ve,
“Adaletin kestiği parmak acımaz ” demis.
Intikam duygusunda kin vardır, nefret vardır, öfke vardır, adalet ve sağduyu yoktur. Intikam teröre yeni insan kaynakları sağlar.
Hepimiz ülkenin huzura kavuşmasını istiyoruz. Ama teröre karşı intikamla karşılık vermek çözüm değildir. Dünyada ve bizde bu defalarca denenmiş bir gerçektir.
Farklı davranmak, doğru teşhis ama farklı davranmanın ne olduğunu da beyan etmek gerekir. Bunu biz ancak Kur’an’dan öğrenebiliriz. Bizim yarım asır çalışmamızın sonunda hazırladığımız Adil Düzene göre insanlık anayasasının maddelerini gözden geçirirken olay haftası şu madde geldi. 16’inci madde Güvenlik konusunu içeriyordu.
Kur’an’da siz birbirinizi tanısanız diye illere (şablara) ve bucaklara (kabilelere) yaptık diyor. Bu ayete dayanılarak hazırlanan anayasanın genel hizmetlerin 16’inci Maddesinde ülke 12 bölgeye (sıpta) ayrılır. Buralarda devletin orduları yerleşir. Her bölge 12’ye yakın ille yarılır. İller bağımsız olup başkanlarını kendileri seçerler ve iç güvenliği kendileri alırlar. İllerde ona yakın ilçe bulunur. İlçe de illerin oluşturduğu zabıta birliği bulunur. İç güvenliği bunlar sağlar. Ordu iç güvenlikte ordu görevi ancak sıkıyönetimde alır.
Her ilçe ona yakın bucağa ayrılır. Hukuk düzenin bucaklarda kurulur. Halk devletin veya ilin hazırladığı kanunlara göre değil bucağın hazırladığı kanunlarla kendi kendilerini yönetir.
Ülkeye girerken kapılar vardır. Her 5 vatandaş on ve her konuğun kartı vardır. Onu okutarak girer. Pasaport vize yoktur. Ülke içinde de bir ille gireceklerin kartı vardır onunla girerler. İl içinde her bucağın kapıları vardır. Kartını okutur gider. Sonra her ocağın kapısının kartı vardır onunla girer. Kişi gecesini mutlaka bir ocakta yani on evli bir topluluk içinde geçirir. Bilgisayar ağı onu kaydeder.
Kamyon veya kamyonetler de bu kapılardan geçerken aynen kaydedilir. Dolayısıyla bir kişinin geceyi nerede geçirdiğini bildiğimiz gibi, bir aracın da nerede sabahladığını nerede yakıt ikmalini biliriz. İşte Kur’an’ın iş te’aruf ayeti bunu bize anlatmaktadır.
Bunun dışında telefon kayıtları gizli değildir. İslamiyette insanlar özgürdür. İstediklerini konuşurlar, istedikleri yerlerde bulunurlar ama gizli hareket yoktur. Telefon kayıtları ve giriş çıkış kayıtları açıktır. Herkes takip edebilir..
Kuranın sadece bu te’aruf deyimine uysak terörün %50 sinden fazlası yok olur. Gelin ilmi bir merkez oluşturalım. Konuları tartışalım. Siz Kur’an’dan daha iyisini biliyorsanız ona uyalım. Ama siz tartışmıyor, sermayenin anarşik talimatları ile hareket ediyorsunuz. Korunun dediği gibi onun istediği tepkileri veriyorsunuz.
Korunun veya başkasının söylemesi önemli değildir. Önemli olan sözün doğru olup olmadığıdır. Televizyonların veya basının bu olayları uzun uzun anlatmaları hatalıdır. Bizim önerilerimizin tartışması gerekir.
“Teröristin beklemediği biçimde davranmak”ara başlığı altındaki dokuz madde varya…Altı kalın çizgilerle renkli kalemle çizilerek tekrartekrar okuyup,bir okadar da düşünülmeğe değer önemde..
Bu müthiş tesbit,teröristlerin kahır yüzünden lutfa uğratılışının hazin hikayesidir.
Bizim siyasi literatuarda yer verilmeyen,öz eleştiri kültürünün nekadar elzem olduğunun ifadesidir.
Yüzkişiden fazla insanınhayatına mal olan Ankara faciası sonrası,”puanımız üç birim arttı”diyebilen siyasi çılgınlığınkaynaklandığı zihniyetin çarpıcı kaynağıdır.
Eski ifadeyle,”hırsızın cüreti subaşının(güvenlik) ihmalinden” ise..
“Su başı”nın,yani suyun başında olanların,nerede yanlış yaptık? diye şapkayı önlerine koyup derin derin düşünmelerinin vakti geçiyor.
“Adalet ve istikrar”dilden düşmez,fakat yeri geldiğinde ele alınmıyor,bilakis,zıttına gidiliyorsa..
Akıl,teenni,sabır,nefsi emmareye uymama,öfkeye yenik düşmeme…gibi erdemler geri planda kalıyorsa..
Sınırlı da olsa,şeffaflık ilkesi gereği,önemli şeyler toplumla paylaşılmıyorsa..
Devlet ve millet kaderinde rol oynayabilecek sorular cevapsız bırakılıyorsa..
“Silah tutan elle,tesbih tutan el”eş tutuluyorsa…
Ardı-önü hesabedilmeden,gözyaşına bakılmadan “cadı avı” sürdürülüyorsa..
Koyun can telaşındayken,kasap et hesabı yapıyorsa..
Milli birlik,beraberlik,toplum barışı söylemden eyleme geçemiyor,bazen tersine hareket ediliyorsa..
Demokrasimizi iyileştirmek yerine,otokrasinin yolu,boş kağıt imzalarıyla,şahsi ikbal hesabıyla açılıyorsa..
Şeyh Edebalinin Osman beye söyledikleri,ters yüz ediliyorsa…
Geçmişin ve halin görünümü,geleceğe ışık tutmuyor ve olacaklara “fransız kalınıyor”sa..
SA markalı üretimi daha fazla çeşitlendirmeğeceğim,şu haliyle bile gümrükten geçmesi şüpheli..
Bunların yerine,”kanları yerde kalmayacak”türü havada kalan sloganlar mı yazsaydım yoksa!..
—-
Her vicdan sahibi gibi yüreğim yanıyor,içim sızlıyor.
Şehit babasının,”o kutuda ne işi”olduğunu ağlayarak soran yetimkız çocuk beni öldürdü.
Milletin bağrında derin yaraların açılmasına,yüreklerin yanmasına sebep olanların sebebsiz kalmasını Rabbimden niyaz ediyorum.
Vatanını seven akl-ı selim sahibi hiç kimse bu topraklar üzerinde daha fazla kan ve acıların yaşanmasını istemez. Ama terörü besleyen sosyo-ekonomik şartların giderilmesine yönelik koruyucu ve önleyici sosyal politika konseptlerimiz yok. Anayasalı yani kağıt üstünde bir sosyal devlet yapımız olunca Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımız da milli kültürümüz ekseninde sosyal dayanışmayı sağlayıcı stratejiler geliştiremiyor. Çünkü milli değerleri esas alan sosyal politika uzmanlarımızın sayısı son derece az. Mevcut olanların bir kısmı da ya ihraç edildi, ya da susturuldu. Yoksulluk giderilemedikçe, fırsat eşitliği ve sosyal adalet sağlanamadıkça, ideolojik/etnik/mezhepsel/cemaatler odaklı ayrımcılık ortadan kalkmadıkça, akademik özgürlükler geliştirilmedikçe hoşnutsuzluklar giderek artacak, devlet – millet birlikteliği zedelenecek, gelecek endişesi yaşayan çaresiz ve ümitsiz binlerce genç, din veya ırk motifli terörist akımların kurbanı olacak. Refah seviyesi yüksek demokratik ülkelerde akademik ve fikir düzeyi yüksek üyelerden oluşan terörist gruplar çıkabilmekte (Almanya’da bir zamanlar Bader Meinhoff Örgütü gibi) ve bunların kontrolü ve çökertilmesi nispeten daha kolay olmaktadır. Ama halkının % 30’nun yoksul olduğu Türkiye’de ise binlerce cahil terörist mantar gibi ortaya çıkabilmekte ve bunlar akla mantığa sığmayan kitlesel terörist eylemlere sürüklenebilmektedir. Cehalet, Kemalist ideolojiden arındırılmış multi-kültürel eğitim sistemi ile, yoksulluk ise aktif istihdam politikaları içeren stratejik sosyal siyaset modelleri ile ortadan kaldırılabilir. Böylece gençlerimiz, terör örgütlerinin yemi olmaktan çıkacaktır. Maneviyat odaklı akıllı sosyo-ekonomik politikalar üretemezsek, yeni terör eylemleri de kaçınılmaz olacaktır. Bu durumda Türkiye, tezat gibi görünse de bir taraftan şehitlerin, diğer taratan da vatan hainlerinin bol olduğu bir ülke olarak anılacaktır. Yeter artık, terörü kökünden yok edecek doğru dürüst sürdürebilir sosyal politikalar uygulayın artık….
Prof. Dr. Ali Seyyar
İşsiz Sosyal Siyaset Uzmanı
Rabbim bizleri ve gelecek neslimizi zalimin zulmünden azat eylesin.Ve zalimlerden eylemesin. Bizler maalesef yeryüzünde bulunma amacına yeterince vakıf olmadığımızdan herşeyi kendi heva vehevesimize göre yorumluyoruz.Terazimiz birkere şaşmaya görsün , gerisi ne yazıkki hüsran.Terörün elbette yurtdişı desteği var ve olmakta;ama esas sorun içerden nasıl oluyor da bukadar destek bulabiliyor.Bunun sosyolojik altyapısının çok iyi incelemesi ve teröre gerekçe oluşturan nedenlerin ortadan kalkması gerekir.Maalesef bizde özgürlük alanı dar olduğundan mütevellit ve kaynakların adil paylaşılmaması kendini dışlanmış hisseden kişi yada zümrelerın böyle insanlık dışı eylemlerine maruz kalmaktayız.
Fehmi Bey,daha önceki yazılarında da 15 Temmuz hakkında “tarihin en hain darbe girişimi”ifadesini bir hayli kullanmıştı.Takip edebildiğim kadarı ile ilk defa bu yazısında “…sütü bozukların hain bir darbe girişimine maruz kalmışız…”ifadesini kullandı ki, darbeciler bu nitelemeyi fazlasıyla hak ediyorlar.
Teröristlerin münhasıran gösterilecek tepki için eylem yaptıkları kanaatinde değilim. Terörün hedefi,gerek yöteticilerin, gerekse halkın,yani toplumun moralini bozmaktır.Moral bozgunluğunun ise tepki verip vermemekle ilgisi yoktur.Morali bozulanın bir tepkisi oladabilir,olmayadabilir. Vereceği tepki isabetli de olabilir,isabetsiz de.Burada önemli olan toplumun moralini bozmaması,teröristlerin böyle bir takım eylemlerle asla nihai hedeflerine varamayacaklarına kesin olarak inanmasıdır.
Öte yandan terörün toplumda moral çöküntüsü yaratma amacının yanında bir başka amacı da,Türkiye’yi terörle meşgul etmek,terörü ayak bağı haline getirmek, imkanlarını heder etmek,gelişmesini durdurmak,kafasını kaldırıp etrafına bakamaz hale getirmektir.
Teröre karşı intikamcı olmamak mümkün değildir.Üstümüze silahını doğrultan birine haddini bildirmekten tabii bir şey olamaz. Teröriste mümkün olan en sert tepki verilmelidir.Kastettiğim sözlü tepki değildir,fiili tepkidir.Elebaşıları dünyanın her neresinde ise bulunmalı ve yok edilmelidir. Devlet terörün yönetici kadroları üzerinde yoğunlaşmalı bu yapıyı darmadağın etmelidir.
Toplumun içinden terörist çıkmaması için alınacak sosyal ve ekonomik tedbirler bahs-i diğerdir.Zaten bu bir ölçüde yapılmaya çalışılmaktadır.
Bir de mümkünse aziz şehidlerimizin cenaze törenleri son derece sade tutulmalı, cenazenin başında konuşma yapılmamalı, cenaze namazını kılıp sükûnet içinde ebedî istirahatgahlarına tevdi olunmalıdır.
Sayın Koru, okyanusa bir şişe içerisinde bırakılmış yazınız yarının tarihçisi tarafından bulunduğunda üzerine, acaba, nasıl bir not düşülecek ?
Bana göre, kendi çağdaşlarına seslenmemiş, geleceğe dipnot düşmüş bir muzdarib. Allah memleketimizi bize rağmen korusun. Çocuklarımız için…
Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!
Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak:
Durun, durun, bir dünya iniyor tepemizden,
Çatırdılar geliyor karanlık kubbemizden,
Çekiyor tebeşirle yekûn hattını âfet;
Alevler içinde ev, üst katında ziyafet!
Durum diye bir lâf var, buyrunuz size durum;
Bu toprak çirkef oldu, bu gökyüzü bodurum!
AYNI FİLMİ Mİ SEYREDİYORUZ?
Yazar Türkiye’nin terörle mücadelesinde yıllardır hep aynı senaryonun geçerli olduğunu hep aynı tepkilerin gösterildiğini söylüyor. Yazarın “çok yaşadım çok gördüm” demesine bir itirazımız yok. Yokta, nerede yaşadın diye sormak zorundayız. Zira en sağır sultan bile “Kürt gerçeğini tanıyoruz” dan başlayıp, “Brüksel’in yolu Diyarbakır’dan geçer” yakın zamanda “açılım süreci” “kardeşlik sürece” dediğimiz, farklı davranış modellerini en azından duymuştur. Yazar duymamış, peh!
Doğrusu şu ki devlet bu zalim sorunun çözümü için terörist başı ile bile görüşmeler yaptı. Açılan bütün iyi niyet kapıları yüzümüze çarpıldı. En son 80 milletvekili ile parlemantoya soktuğumuz malum çevreler demokratik mücadele içine gireceğine kandilinin ateşine körük olmayı seçtiler.
Farklı davranış şudur. Dünyada bütün terör örgütü liderleri bir bir temizlenirken PKK liderleri neredeyse malulen emekli olacak. Bu sonsuz güvenlik çemberinde yaşama imkanı bulmaları, avrupanın kral sofralarında ağırlanmaları devam ettikçe uzlaşma veya anlaşma hele hele terörden vazgeçmeleri asla mümkün olmayacaktır.
Türkiye’nin yılladır yapmadığı-yapamadığı- örgütün yönetici kadrosunun takip ve yok edilmesi. Belki bundan sonra kandırılmış gençlere ve bölgeye karşı farklı bakış açısı geliştirilebilir.
Şehitleri ardından ağıt yakmaktan bıkan Türkiye’nin filim bitti demesi lazımdır artık!
Fehmi Koru “terörü-teröristin-beklediğinden-farklı-davranabilirsek-bitirebiliriz…” diyor…
Bugün “TERÖR” konusuna farklı bakabilen bir yazardan (Erol Manisalı) okudum… Size de tavsiye edeyim ki; belki buradan yola çıkarak… Bizim onlarca yıldır yazdığımız ve söylediğimiz çözümlere (ADİL DÜZEN; ADİL EKONOMİK DÜZEN, BUCAK DÜZENİ, ORTAKLIK EKONOMİSİ, HAKEMLİK SİSTEMİ VS) yöneliş olur… Benimki de farklı/değişik bir hayal ama her şey de nihayetinden bir hayal ile başlıyor…
Erol Manisalı’nın “Teröre karşı Ankara, Şam, Bağdat ve Tahran işbirliği” başlıklı yazısının orta yerinde dedikleri şöyle:
Görünen ne?
1) ABD Suriye’de YPG aracılığı ile Suriye Kürdistanı’nı kurmak için askeri, siyasi, mali, diplomatik olarak elinden geleni ardına koymuyor. Buna karşı çıkan kim? Ankara ve Şam; ve hükümet de Esad’la (Şam’la) kavgasını sürdürüyor. Çelişkiye ve yanlışlığa bakın.
2) Rusya Esad’ın (ve rejimin) en büyük destekçisi. Ankara’ya da, “Benimle ilişkilerini geliştirmek istiyorsan Esad’ı kabullen, onunla eskiden olduğu gibi işbirliği yap” diyor.
3) Ankara, AKP (ve Erdoğan) Rusya ile ilişkileri geliştirmek zorunda, çünkü; FETÖ (ve arkasındaki) 15 Temmuz’da Türkiye’ye karşı bir girişimde bulunmuş, bu arada Erdoğan’ı da gözden çıkarmıştı: Bu durum, ekonomik ve stratejik olarak “Türkiye- Rusya ilişkilerinin geliştirilmesini zorunlu kılıyor.” Rusya’nın duruşu Ankara’yı (ve Erdoğan’ı) Esat ile işbirliğine götürür, başka çıkış yok.
4) Suriye’yi Libya’da olduğu gibi üç, dört parçaya bölmek isteyen Avrupa da Ankara ile çatışma halinde.
Zaten bu nedenle Ergenekon’a, Balyoz’a ve FETÖ’ye ses çıkarmadı. Son saldırıya Avrupa’dan gelen kınama mesajlarında ilginçtir, “terör” sözcüğü yok. BOP maşalarını destekliyor. Ankara bu nedenle de Moskova, Tahran, Şam ve Bağdat’la yakın durmak, çatışmamak, işbirliği yapmak durumunda.
Bütün bunlar Avrupa ve ABD düşmanlığı değil: ulusal çıkarlarımızla örtüşmeyen ABD ve AB politikalarını dengelemek için yapılması gerekenler: uluslararası ilişkilerin vazgeçilmez kuralları.
Uluslararası ilişkilerde sevgi, saygı, nefret, ahde vefa gibi kavramlara yer yoktur. Bunlar bireyler arasında geçerlidir. Uluslararası ilişkilerde “ulusalçıkarlar” söz konusudur: iktisadi, siyasi, askeri ve kültürel boyutlarıyla.
…
Peki ne yapmalıyız onu hiç kimse söylemiyor
Daha serinkanli daha akılcı düşünelim
Kimse bunu söylemiyor
Daha önc akilci yontemler denendi (cözüm süreci)
Erhan bey, yorumunuzu gorunce biraz hayrete dustum, hem size cevap yazim istedim, hemde dusuncelerimi biraz toparlayayim dedim:
Uzun zamandir Fehmi bey esasinda ne yapilmasini gerekdigini soyluyor, bu yazisinda soyledigi gibi, reaktif davranmayalim, aklimizi kullanalim ama iki gun once bunu baska bir sekilde formule doktu, “Daha az demokrasi, daha çok terör demektir.” eger tam bir formul istenirse T= k * 1/D diye biliriz. T teror, D demokrasi, k katsayi. Yine Fehmi beyin gundeme getirdigi Einstein in “hep ayni seyi defelarca deneyip, farkli sonuc beklemek” sozude ayni noktaya isaret ediyor. Sizde belirtmisiniz ama kimse soylemiyor degil, belki pek yanki bulmuyor desek daha dogru olur.
Analoji teknigini kullanarak AKP in bu konuda basarili olma sansinin buyuk oldugunu dusunuyorum. Ornegin enfilasyon ile mucadele ve sifirlarinatilmasi, kazalari azaltmak icin duble yol yapimi gibi.
Sizin bahsettiginiz gibi cozum sureci cok buyuk bir proje idi, bence basariyada ulasacakdi fakat rafa kaldirildi. Bu surecte yanlisliklar yapildi fakat bu yanlisliklar bu sureci durdurmayi gerektirmiyordu, yanlisliklari duzeltip devam etmeliydik. Rafa kaldirmak cozum istemiyoruz demektir. Bir muzakereci butun hersey bittikten sonra masadan kalkar. Orta yol bulmak, cozum bulmak yenilmek degildir. Cozum sehitlere ihanetde degildir, daha cok sehit olmasina engeldir. Gerekiyorsa hepimiz sehit olalim ama unutmayalim karsimizdakide bu topraklarin cocuklari, bu isden esas nemalananlari ayirt etmeliyiz. Iste at izi, iste it izi.
AKP yeni goreve gelse kesinlikle cozerdi ama simdi bir seyler degisti o cozum refleksini kaybetti zaten Tayip bey miletvekillerine 2 donem sinirini koyarken amacida buydu her halde, uzun sure kalanlar cozum reflekslerini yitiriyorlar. Ama malesef yeniler 80 oncesini bilmiyor ve toplumsal barisi tam anlamiyorlar, sahin olmak daha hos gozukuyor. Insallah akil ustun gelir.
Yoruma kapalı.