Yeni bir muhalif parti geliyor diye sevinmeli AK Parti

11
Reklam

Günümüzde iki paralel siyasi gelişme hepimizin gözleri önünde yaşanıyor: Bir yandan, siyasi hayatta 16. yılını kutlayan ve iktidarda geçirdiği 15 yılı birkaç ay sonra dolduracak olan AK Parti kendini yenileme çabasında; bir yandan da, milletvekili sıfatı bile bulunmayan Meral Akşener yeni bir parti kurma çabasını sürdürüyor.

Birbiriyle irtibatı var mı bu iki gelişmenin?

Elbette var.

AK Parti değişiyor, ama sorun bakalım neden?

Önce AK Parti’deki yenilenme arayışına göz atalım.

Genel kuralı futboldan da biliyoruz: “Birbiriyle uyumlu, uyumları başarı getirmiş takımı değiştirmeyeceksin.”

AK Parti de ne yönden bakarsak bakalım siyaseten başarılı bir parti. 7 Haziran’da (2015) ayağı sürçtü, ama kendini toparlamayı ve aynı kadrosuyla 1 Kasım’da yeniden başarılı olmayı bildi.

Buna rağmen değişim arayışı bizim dışarıdan fark edemediğimiz sorunların varlığına işaret ediyor.

Neredeyse tek-sesli sayılabilecek iktidar destekçisi medyada da sorunları deşen yazılar çıkmaya başladı; fazla uzaklarında değilim ve biliyorum, orada çıkan eleştirilere tabandan ve teşkilattan kulak verildiği fark ediliyor.

Zaten anayasa değişikliği ile elde ettiği yetkilerden yalnızca AK Parti genel başkanlığını derhal üstlenme imkânına kavuşan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kendisi, son zamanlarda partisine yönelik eleştirileri bizzat dile getiriyor.

‘Metal yorgunluğu’ teşhisini herkesten önce o koydu.

Parti kadrolarının alınabileceğine aldırmadan.

Şimdi de parti teşkilâtlarından görevi bırakanlar –ya da bıraktırılanlar– oluyor.

Uygun görüleceği için hiç değilse biri daha erkene alınmazsa üç seçimin gerçekleşeceği 2019 dönemecine yenilenmiş kadrolarla gitmeyi hedefliyor AK Parti lideri.

Parti sözcüleri şiddetle reddetseler de genel seçim tarihinin erkene alınması bütünüyle hesap-dışı sayılmamalı.

Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu, uzun yılların deneyimiyle, “Baskın seçim kapıda” açıklaması yaptı.

Muhalefet partilerinin bu ihtimali önemseyerek hazırlıklarını ona göre yaptıkları da belli.

Siyasette kadro değişikliği zordur

Yerleşik partilerin kendilerini yenilemeleri kolay değildir; bilhassa ülkemizde ve özellikle de uzun yıllar iktidarda bulunan partilerin…

Zincirin bir yerinde değişikliği zorladığınızda, ondan sonraki bütün halkaları da rahatsızlığa sevk etmiş olabilirsiniz.

Bizde partiler aşağıdan yukarıya doğru değil, yukarıdan aşağıya doğru örgütlenir de ondan.

Partililerin özgür iradeleriyle kendilerine başkan seçtikleri dönemler çok gerilerde kaldı; en azından 1980 sonrasında yeniden siyasi hayata geçilmesine izin verildiğinde, sistem parti-içi demokrasiyi öldürecek biçimde dizayn edilmişti.

Sureta seçimlerle iş başına gelir görünüyor yöneticiler, ancak aslında hepsi daha yukarıdaki bir irade tarafından seçilip delegelere onay için sunuluyor.

Her partide durum böyle.

Bunun siyaset biliminde bir adı var: ‘Patron-client sistemi’… Türkçe tam karşılığı bulunmadığı için buna bizde ‘Kliantalizm’ diyen de var, ‘yanaşmacılık’ diyen de…

Dile takılmayalım, çıkar ilişkileriyle birbirine bağlı insanlar zincirini anlatmanın İngilizcesi o kavram.

Eski zincirinin ilk halkasının görevden alınması bütün zinciri etkiler bizdeki siyasette.

Yeni yöneticinin, göreve geldiğinde bulduğu çalışma arkadaşlarını dağıtıp kendisinin zincirini oluşturması zaman alır; yenilerin hevesle göreve soyunması iyidir de, kendilerini yeni duruma uyarlayabilmeleri için vakite ihtiyaç olur.

Tayyip Erdoğan seleflerinden cesur; Süleyman Demirel de, Turgut Özal da çekirdek kadroyla fazla oynamamıştır. Demirel en başlarda oynamaya kalktığında az kaldı iktidardan oluyordu.

Bir noktayı daha unutmayalım: İlişkiler iktidar yıllarında başlangıç günlerindeki gibi ‘hasbi’ olmaktan hayli farklılaşır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son zamanlarda dile getirdiği parti içine yönelik tespitlerin satır aralarından, kendisinin bu gerçeğin farkında olduğunun işaretleri alınabiliyor.

Belli ki, var olan yöneticileri yerlerinde tutmak ile yerlerine yenilerini getirmek arasında bir değerlendirme yapmış, eksileri ve artıları tarttıktan sonra değişimden yana tavır almış olmalı AK Parti lideri.

İstifa eden il başkanı sayısı şimdiden 10’a ulaştı.

Gelişmeyi takip imkânı sağlayan kalemler var iyi ki; onların yazıları sayesinde olup bitenlerden haberdar olabiliyoruz.

Yeni partinin zemini

Şimdi dikkatimizi Meral Akşener’in başını çektiği yeni parti oluşumuna çevirebiliriz.

Türkiye’de parti kurmak kolay, partiyi başarılı kılmak ise zordur. Ülkemizde parti enflasyonu var; ancak iktidara gelmeyi başaran partilerin sayısı bir elin parmaklarını aşmıyor.

Başarılı ‘yeni’ partiler genellikle büyük bir kırılmanın ardından ortaya çıkabiliyor: Ya bir askeri müdahale veya ciddi bir ekonomik kriz sonrasında…

İlkinin örneği ANAP, ikincinin örneği AK Parti’dir.

Bugün böyle bir durum yok.

Askeri bir müdahale girişimi yaşandı, ancak savuşturmayı bildiği için onun iktidara bir zararı dokunmadı.

Darbe girişiminin muhalefet yapmayı zorlaştırma etkisinden bile söz edilebilir.

Zor bir işe girişmiş görünüyor Akşener.

Bu zorluğu aşamaz ve başarıya ulaşamaz mı?

Aşabilir ve ulaşabilir, ama bunu sağlamak hiç kolay değil.

Önce kalkışılan işin zor olduğu fark edilmeli.. ardından, zorlukları aşmak için ‘zamanın ruhu’na uygun bir dil bulunmalı.. toplumun önüne o dile sahip bir kadro sunulabilmeli…

Türkiye siyaseti gündemindeki bu iki gelişme birbiriyle irtibatlı elbette.

AK Parti ilk defa muhalefet tehdidi altında hissediyor kendini ve bu da onu değişime zorluyor; muhalif isimler de AK Parti’nin bugünkü durumuna bakıp zemini uygun buldukları için partileşme yoluna gidiyor.

İyi bir muhalefet ülke için iyi olduğu kadar iktidar için de iyidir.

ΩΩΩΩ

Reklam

11 YORUMLAR

  1. parti içi demokrasinin kaynağı akıl ve başkasının faziletini tasdikten geçtiğini hakkelyakın yaşayan birisiyim. Tabanda ki siyaset yapan ve seçmen faziletin ne olduğunu bilmiyor ve benlik menfaat üzerine hareket ediyorsa parti içi demorasisinden bahsedilmesi çok zor. Ne chp ne akşener bu memleketi idare edemez. En büyük endişemiz devlet başkanımızın ilk günlerde ki gösterdiği beceriden eser kalmadığıdır. Ne planlar ne dümenler var olduğunu şimdi biraz anlamaya çalışıyoruz… Hani dünyanın büyük devletleri arasında olan Türkiye şimdilerde en küçük devletler arasında yer bulmaya çalışıyor. Hani denilmiş ya işimiz kaldı O LEMYEZELE

  2. Çalıştığım özel okul “dindarların” kurduğu bir okul. Maaşımı geç veriyorlar. Bazen 10 gün bazen bir ay. Sorduğumuzda para yok diyorlar. Ama okulun birkaç yıla bir yeni şubelerini açıyor arsa yatırımı yapıyorlar. Dindarı böyle. Emek hırsızı. Dindar geçinen bir cemaat darbe yapıyor. Demokrasi hırsızı. Bir diğer dindar vakıfta çocuklar tecavüze uğruyor. Namus düşmanı. Memleket gittikçe dindarlaşıyor çok doğru.

      • Erdem Bey;
        Emekli olunca bende dindarlara ait olduğu bilinen bir özel okulda 2 ay kadar öğretmenlik yaptım.Bana da ücretlerimi ödemediler.Beraber çalıştığımız benim gibi emekli bir arkadaş geçen yıldan alacaklı olduğunu söyleyince hemen istifamı verip ayrılmıştım.

  3. Dindarlıkla dincilik karıştırılıyor ülkemizde.
    Atatürk,İnönü Menderes,Demirel, Özal kendi ölçülerinde dindardır ama asla dinci değildir.
    Erbakan ve milli görüş ekolünden gelenler ise dincidirler.
    Dinci dini pazarlayarak kendine menfaat temin eder.

  4. Bugün ilçemde ”Okçular Vakfı”na ait bir araç, ”dombra” şarkısı eşliğinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 26 Ağustos Malazgirt Programı afişlerinin dağıtımını yapıyordu. Vakıf ve derneklerin bu çalışmalarıyla beraber Karadeniz’den 2019 un startını veren Erdoğan, henüz kim oldukları belli olmayan müstakbel rakiplerinden yarışa bilmem kaç sıfır önden başlıyor ve ”bakın meydanda, henüz benden başka kimseler (pehlivan) yok” der gibi seçmene gücünü haykırıyor…

    2014 Cumhurbaşkanlığı seçimi ve 2016 referandumunda devletin imkanları elinin altında olan Erdoğan, 2019’a, aynı imkanları daha ziyadesiyle kullanarak rakiplerine peşinen fark atmış olarak da başlayacak.
    Bu güçle genel seçimler öne alıp yerel seçimler ile birleştirilirse de şaşmam. Birleştirilmiş seçim, zaten imkanları kıt olan muhalefeti, daha da zora sokacak olması bir fırsat olarak Ak Partiye başka bir artı..

    Akşener’in partisi ile renklenecek olan muhalefet, her biri kendi başkan adaylarıyla %51.4’ten aşırabilecekleri ile ilk turda Erdoğan’ı 50+1’in altına düşürmeyi becerse de ikinci turda karşılarında yine Erdoğan’ı bulacaklar. Çünkü, Erdoğan birinci turda seçilemese bile en fazla oyu alacak birinci aday o olacaktır.

    Bu durumda muhalefet partileri nasıl bir yol izleyecekler?

    1) CHP, 30 Mart 2014 mahalli seçimlerde Mansur Yaman ve 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimi Ekmeleddin İhsanoğlu denemelerinde eli boş döndüğü, bugün Ak Parti ile ittifak ilişkisi yaşayan MHP tecrübesini, Akşener’i ortak aday göstererek tekrar yaşamayı göze alabilecek mi?

    2) CHP, HDP ile seçim ittifakı yapmayı, ”teröre destek olmakla” suçlandığı önceki deneyimlerini göz önünde bulundurup buna cesaret edebilecek mi?
    Yani ikinci tur da en çok oyu alan ikinci aday Kılıçtaroğlu olursa, Akşener ”çiçeği burnunda parti başkanı” olarak partisinin geleceğini HDP yamalı Kılıçtaroğlu’na ipotek eder mi? ya da HDP ve Saadet Partisinin de içinde bulunduğu bir blok, Erdoğan’ı tahtından etmeye Millet’i razı edebilir mi? Böyle bir blok ”şer ittifakı” tanımlaması ile Erdoğan’ın hışmından kendini nasıl kurtarır ki?

    Koru’nun tespiti; ”AK Parti ilk defa kendini muhalefet tehdidi altında hissediyor”… Bu doğru. 16 Nisan dan bu güne Erdoğan, %49.6 dan 1-2 puanlık seçmen oyunu bile yanına çekmeyi başarabilseydi şimdikinden daha rahat olurdu..muhalefet tehdidini besleyen en büyük saik % 50-50 bandında hatırı sayılır kayma-geçişlerin olmayışıdır ve aynı zamanda Erdoğan’ın uykularını kaçıran ve onu bileyleyen…

    50+1’e ulaşmaya çok ama çok, hem de çok çok zorlansa da, bu şartlar altında; 2019’da;

    ”Türkiye Cumhuriyeti. 1 Başkanı”..Erdoğan.

    Ben böyle görüyorum.

  5. İtirazım var:İktidarın yorgunluğunu nitelendirmek için “metal” değil,mental kavramı kullanılmalıdır.Evet sözkonusu yorgunluk,yıpranmışlık,maddi,”nesnel” değil;manevidir.Düşünce,zihni melekeler ve moral gibi..
    Kontrolsüz güç kullanımı,bu sürecin sonucudur,ne var ki,bu durum gücün isbatı vücudu değil,tükenmekte olduğunun işaretidir.Söylem ve eylemdeki yalpalama,gücün kontroldan çıkmakta olduğunun işaretidir.
    Bozulan düzene,çeki düzen verme tepeden inme yapılmağa kalkışılırsa,gömlek düğme ve iliklerikarşılıklı gelmeyerek çaprazlık olabilir.Memur ve emeklilerin maaş zammı garabetiyle ilgili olarak sayın Fehmi Koru”dan siyasetten,bu sosyal yaraya hafifte olsa dümen kırmasını dert küpü bir emekli olarak istirham ediyorum.

  6. 1900’lü yıllara kadar Türkiye’de İslam’a karşı açıkça karşı çıkma görülmüyor. 1900’den sonra alenen İslamiyet’e cephe alınmış, ‘Tanrı yoktur!’ şeklinde kitaplar yazılmıştır. Bu faaliyet 1933’e kadar devam etmiştir. Mustafa Kemal bu gidişin sona erdiğini 1933’te Onuncu Yıl Nutkunda söylemiştir. 1967’ye kadar bu böyle devam etmiştir. Duraklama çağı geçirmiştir. Artık İslamiyet lehinde ve aleyhinde bir çaba yoktur. 1967’de İzmir’de kurulan Akevler ile başlayan dönemde İslamiyet lehine hamleler yapılmıştır. Fiilen değil ama fikren İslamiyet benimsenmiştir. 2000 yılından sonra İslamiyet anayasa ekseriyeti ile iktidar olmuştur. Şimdi 15 senedir İslami uygulamaların denemeleri yapılmaktadır. Türkiye resmen Sermaye’nin emrinden çıkmıştır. Sermaye dindar olmak zorunda kalmıştır.
    Cumhuriyet döneminin bir özelliği vardır. İnönü, Mustafa Kemal’den daha dindardır. Menderes, İnönü’den daha dindardır. Demirel, Menderes’ten daha dindardır. Özal Demirel’den daha dindardır. Evren onlardan daha dindardır. Erbakan, Evren’den daha dindardır. AK Parti, Mili Görüş partisinin devamıdır. Milli Görüş’ü dindar olarak temsil etmiştir. Kurulacak parti AK Parti’den daha dindar olmalıdır. Bu dindarlıktan kastımız kişilerin daha çok ibadet etmeleri anlamında değildir. Kuran düzenine yaklaşma bakımındandır. O halde AK Parti’nin yerime geçen parti ancak Adil Düzen’e daha yakın olan bir parti olabilir. Başarı şansı %5’lerin altındadır.

    • iyimser bir yaklaşım . Mekke dönemi tamemen küfür ve şirkle mücadele ferdi olarak. Medine dönemi devletle dine hizmet ve küfürle mücadele. Hilafet kaldırıldıktan sonra devlet ölmüş,fertler hem medine dönemini hem mekke dönemini ferdi olarak yaşamaya devam etmekteler. Laik devlette ne dindar siyaset olur ne de dindar devlet olur. Din hürriyetinin olduğu toplumlarda fertler kendilerini heva ve heveslerinden alıkoyarsa ihlası kazanır yoksa gayri samimi bir topluluk olarak görürüz.

  7. Fehmi abi ironi yapıyorsunuz herhalde. Yeni bir muhalefet partisinin kurulmasından , hele de bu merkezde bir partiyse en çok endişe duyacak parti Ak Partidir. Çünkü CHP ve lideri Ak Parti için bulunmaz bir muhalefet partisi ve lideriydi.MHP zaten Ak Parti’nin yan kuruluşu oldu.Şimdi Ak Partiyi merkezde söylemlerle de sıkıştırabilecek ve zorlayabilecek bir oluşum geliyor. Sn.C.başkanı da bunu görmüş olacak ki ”metal yorgunluğu” ndan bahsederek , Ak Parti de bir yenilenme ve değişim gereğinin farkında. Yeni oluşumun FETÖ’ye geçit vermemesini , özellikle FETÖ’nün önünü açan ve şu günlerde dokunulamayan siyasilere de dokunulacak bir iklimi oluşturacak seçim başarısını almasını tüm toplum bekliyor. Çünkü toplumun tüm orta ve alt kesimleri FETÖ belası ve darbe girişimi sonrası oluşturulan kaostan zarar gördüler. Ben şahsen FETÖ nün de Ak Partinin de bu olumsuzluklara yol açan aktörler olarak toplumun geniş kitleleri tarafından görüldüğünü düşünüyorum. Bu açıdan memlektin normalleşmesi , FETÖ’nün tam olarak temizlenmesi için eski ortakları Ak Partiye bir rakip oluşmasının önemli olduğu bir gerçektir. Çünkü Ak Parti SİYASİ AYAĞI temizlemekte ayak diretmektedir. FETÖ nün siyasi ayağı yeni bir parti ve anlayışla temizlenebilir. Bu temizlik yapılırken de Ak Parti’nin biçtiği TABANI İBADET olan , terör örgütünü benimsemeyen ve desteklemeyen kesim’in de hakları yeniden bir hukuk çerçevesinde geri verilir , FETÖ örgütü FETÖ ve yurtdışına kaçmış teröristler de inşallah ülkemize getiriliz ve mahkeme edilirler. CHP ye gelince ; CHP maalesef 17/25 ten sonra FTÖ eksenine girerek ( Ak Partiyi bitiririz düşüncesiyle) çok yanlış işlere imza attı.Bundan CHP liler bile rahatsız. Ve bu CHP FETÖ etkisinden hala kurtulamadı. Tüm bunlardan dolayı toplum siyasette yeni bir sayfa açmayı , hem FETÖ’den , hem Ak Parti’den , hem CHP’den , hem MHP nin sürekli Ak Parti destekçiliğinden , ekonomik sıkıntılardan , metal yorgunlarının yanlış işlerinden bıkmış durumda. Yeni oluşuma yolunuz açık olsun diyoruz . 2002 de aynı güzel duygularla kurulmuş Ak Partinin hatalarına düşmemelerini şiddetle tavsiye ediyorum. Milletten , milletin derdinden anlayan ve milleti dinleyen bir hareket oluşur inşallah.

Yoruma kapalı.