AB üyeliği.. Vizesiz Avrupa hakkı.. Türkiye’nin önünde ilginç bir dönem açıldı mı?

24
Reklam

Yıllar ve yıllar önce, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne (AB) üyesi olabileceğine inanılan günlerde, Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde değişik vakıfların düzenlediği toplantılarda bu konu tartışılırdı.

O tartışmalı vakıf toplantılarının çoğunda ben de yer aldım.

Hemen her toplantıda ‘AB üyesi Türkiye’ umuduna desteğimi belirtirken yine hemen hepsinde sonuçtan duyduğum kuşkuyu da dile getirmiştim.

“Mış gibi yapmak” kalıbını kullanarak…

AB üyesi ülkeler ve Brüksel Türkiye’yi üyeliğe kabul edecekmiş gibi yapıyor, bizdeki siyasiler ile Ankara da AB üyesi olmaya hazırmış gibi davranıyordu.

[Öyle toplantılardan birine Bülent Arınç da davetliydi. Almanya’ya aynı THY uçağıyla gitmiştik. Toplantı mekanına benden saatler sonra gelebilmişti Arınç. Gümrükte güvenlikçiler kendisini birkaç saat tutmuşlar. O sırada Meclis başkanıydı. Kendisini karşılamaya gelmiş konsolosluk görevlilerini o kadar saat yanına yaklaştırmamışlar. Avrupalıların ‘mış gibi’ davranış örneği olabilir diye aklıma gelince yazıma sonradan (saat: 09.45’te) ekledim.]

Hangisi daha önce ‘mış gibi’ davranmaktan vazgeçip gerçek niyetini ortaya koydu bilemiyorum; ancak bu oldu. Türkiye Brüksel ile belli dosyalar üzerindeki müzakereleri ısrarlı biçimde sürdürdükten sonra, sıra kritik konulara geldiğinde, yan çizmeye başladı; AB üyesi ülkeler de Türkiye’yi aralarında görmekten mutluluk duyacakları görüntüsü vermekten vazgeçtiler.

Zaten ‘AB üyesi Türkiye’ merkezli toplantılar da bir süre sonra bitti.

Reklam

Sanıyorum en az 10 yıldır durum böyle.

Bir ara, Ahmet Davutoğlu’nun başbakanlığı sırasında, Ankara, Türkiye’nin sınırlarına yığılan sığınmacıların önünü kesme arzusundaki Avrupa ülkeleriyle bu konuyu görüşürken, ülkemizin AB’nin temel anlaşmalarından doğan ‘serbest dolaşım’ hakkını müzakereye açtı.

‘Vizesiz Avrupa’ seyahati ufukta öyle belirmişti.

Avrupa’nın önemli ülkeleri, yerine getirilebilecek birkaç madde karşılığı vizesiz seyahat konusunu çözmeye söz verdiler.

Sonrası biliniyor: Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bu müzakerelerin devamını durdurdu.

Türkiye o gün bugündür müzakereler sırasında verdiği sığınmacıları sınırları dışına göndermeme  sözünü yerine getiriyor, ancak aynı müzakerelerde kendisine verilmiş ‘vizesiz Avrupa’ hakkını talep etmekten vazgeçmiş bulunuyor.

İsveç’in NATO üyesi olması için başlatılan ve Türkiye’nin onay vermeye üzerine bayağı uzayan süreç, Vilnius’ta varılan ‘uzlaşma’ ile nasıl olduysa ülkemizin AB üyeliği konusunu yeniden gündeme taşıyıverdi.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan İsveç’in NATO’ya üyeliğine itiraza son verme karşılığı Türkiye’nin AB üyeliği önündeki engellerin kaldırılmasını talep ettiğini açıkladı.

Reklam

NATO genel sekreteri Jens Stoltenberg de AB üyeliğinin Türkiye’nin hakkı olduğunu vurguladı.

Ya zirveye katılan Avrupa ülkeleri?

Onlardan bu konuda bir ses çıktığını işitmedik.

Anlaşılan Avrupa yeniden ‘mış gibi yapmak’ niyetinde değil…

Yıllar öncenin toplantılarında Avrupalı siyasileri de dinlemiş biri olarak onların bu tavırlarını yadırgamam zor. Yeniden başa dönmek ve sonu belirsiz bir süreci başlatmak istemiyor olabilirler.

Peki ya Türkiye?

Ülkemiz…

Türkiye Avrupa’yı süreci yeniden başlatmaya zorlayabilir.

Süreç yalnızca Türkiye’nin zorlamasıyla başlayabilir.

AB’nin beklentileri belli: Siyasi ve idari alanda Kopenhag kriterleri var, ekonomik alanda da Maastricht kriterleri

Kriterler halkımızın lehine.

Vilnius zirvesinde AB üyeliği konusunun yeniden gündeme taşınır gibi olması, beklenebileceği gibi, muhalefette kuşkulara yol açtı.  

“Muhalefettir, iktidarın her yaptığına karşı çıkması görevidir” diye konuya yaklaşılabilir. Ancak dile getirilen kuşkular tamamiyle yersiz değil. AB sürecini samimiyetle sürdüren AK Parti hükümeti, yolun bir noktasında, elde edilmiş mesafeyi sıfırlayacak adımı da atabilmişti.

Bozduğunu yeniden yapmaya kalkışmasının kuşku doğurması kaçınılmaz.

En azından “Yeniden ‘mış gibi yapma’ dönemi mi başlayacak?” kuşkusu yerinde.

İnsan hakları ihlallerinden ve adalete olan güven eksikliğinden başlayarak bazı adımların atılmaya başlanması bu yoldaki kuşkuları bütünüyle gidermese bile hafifletmeye yeter.

Bunu yapmaya hazır mı AK Parti ve hükümet?

Onlar buna hazır olsalar bile iktidarın ikinci ortağı -MHP- bunu yapmalarına müsaade eder mi?

MHP’nin AK Parti’nin o yola girebileceğinden tedirginlik duyduğunun işaretleri Devlet Bahçeli’nin çıkışlarından alınabiliyor.

Galiba önümüzde ilginç bir dönem var.

ΩΩΩΩ

Reklam

24 YORUMLAR

  1. Avrupa Birliği’ne Hristiyan kulübü deyip kenara çekilmek biraz kolaycılık olur. Evet aralarında Müslüman bir ülkeyi görmekten pek hazzetmeyecekleri kesin fakat tek başına bu sebep geçersiz. Özellikle çözülmesi çok sancılı sorunlar var. Mesela Kıbrıs sorununun çözümü zor. Rus kesiminin tam üye yapılmasının doğurduğu sorunlar var, adamların veto hakkı var ve biz kendilerini resmen tanımadan onay vermezler. Tam üyelik durumunda Avrupa Birliği sınırları resmen İran sınırımıza ulaşmış olacak. Bu durum zaten ağır olan sığınmacı sorununu daha içinden çıkılmaz hale getirebilir. Avrupa bu konuda oldukça endişeli. Kısacası AB şimdilik hayal fakat Avusturya’nın önerdiği imtiyazlı ortaklık meselesinde gurur yapmayıp oturup konuşabiliriz. Lehimize çok şey alırsak niye olmasın? Özellikle vize serbestisi büyük rahatlık sağlayacaktır.

  2. O değilde benim aklım hala emekli maaşlarına takılı kaldı. Bir önceki yazıda yaptığım yorumda emekli maaşlarına iyi bir iyileştirme beklemediğimi yazmıştım. Son açıklamalar vs. bir umut oluştu ben de.. Umut işte..

  3. Türkiyenin önünde ilginç bir dönem var.ama bu batı endeksli kuyruk siyaseti izleyerek degil milli ve bağımsız bir siyaset izleyerek olacak.aynen bizim sağ muhafazakar muhalefetinde chp nin kuyrugundan çıkıp adam gibi siyaset izlemesi ile var olacağı gibi.türkiyeyi inş dahada güzel günler bekliyor.muhalefetin şu soruya cevap bulması gerekiyor.

    Ekonomi felç… enflasyon %150..liyakat yok…torpil adam kayırma gırla..adalet yok..tek adam.ucube sistem.tencere boş….millet aç..hukuk yok…hazine tamtakır..üstelik helalleştin..amaaa millet yinede muhalefete ülkeyi yönet demiyor.sizi iktidar yapmiyor..
    Niye

    • Vaallaaa kaya, herbi yazdığını biliyorum görüyorum anlıyorum çözümsüyorum lakin,
      Şu emeklilerin Kılıçtaroğlu nun 15000 teelesini niye kabul etmediğini!!!
      Elinin tersiyle ittiğini!!!!!!!!!!!!!!!!
      Heleki deprem gibi büyük bir afetten çıkmış çadırda yaşayan vatandaşların büyük bir çoğunluğunun
      BEDAVA EV😯 mavrasını niye yemediğini!
      NE ANLAYABİLDİM NE ÇÖZEBİLDİM NE ALGILAYABİLDİM NE AÇIKLAYABİLDİM NEDE AÇIKLAYABİLEN BİRİNİ GÖREBİLDİM☹️.
      Bunu bana izah edecek kişinin elini öperim👋.

    • Seçimler dört yıllığına bitti. İktidar belli. Artık, muhalefete “millet sizi seçmiyor” partizanlığını bırakın. Çok çiğ ve avanak kalıyor! Muhalefet te milletin önemli bir kesiminin ta kendisi. Şimdi birlikte hareket ederek ülkeyi içinde bulunduğu zor durumlardan çıkarma konusunda icraat zamanı. İçerde ve dışarda, karada ve denizde, yerde ve göklerde! Muhalefetin seçimlerden önce teklif ettiği ancak iktidar olamadığı için yapamayacağı bazı iyi düşünceleri uygulamaya koyabilmek de önemli. İktidar, ülkeye katkıda bulunabilecek faydalı fikirler kimdem gelirse gelsin icra etmeğe bakmalı. Söz konusu ülke çapında iyileşme, gelişme ise gerisi teferruattır!

      • Sayın hb “Seçimler dört yıllığına bitti.” filan demişsiniz de, seçimler 5 yılda bir yapılıyor, siz hangi devirde kaldınız, uyanın artık!?

        • *******
          Verdim gitti! bir yıl daha oyalan…
          Ne farkeder gülüm, yıl mı aslolan!?

          Seçimlerden henüz yeni çıkıldı!
          Muhalefet canlar yine sıkıldı!

          Partizan baltalar artık gömülsün,
          Acil işler hep birlikte görülsün!

          Ülke için işte budur aslolan!
          Birlikte hep ileri! gerisi yalan!
          *******

    • Avrupa elbette bir Hristiyan medeniyetidir. Bugün itibariyle tamamen inançsız (ate) da olsa, temeli Hristiyanlık inancı ve onun ahlak hassasiyetine dayanır. AB, Türkiye’yi üye yapmakla ilk defa kendi kültürünün dışında (İslam eksenli bir toplumu) ortaklığına dahil etmiş olacaktır ki, bu da sık sık sözü edilen ve bir türlü hayata geçirilemeyen medeniyetler ittifakı için kuvvetli bir adım olacaktır. Birliğe dahil olmayı da ayrıca hayatımızın vazgeçilmezi olarak görmemeliyiz. Burada esas olan, bizim yitiğimiz olan Avrupa normlarına sahip olmaktır. Nitekim, Japonya da AB üyesi ülkelerden değildir ama AB normlarına sahip demokratik ve müreffeh bir ülkedir.

      • Bu saatten sonra Japonya gibi olabilmen AB’ye bir şekilde girebilmenden daha zor. O fırsat, o ruh M. K. Atatürk Paşamızın döneminde tohumları atılabilseydi, belki aslımıza uygun kendine yeten kalkınmış bir ülke olabilirdik. Yapılması gerekeni göremedi rahmetli! Paşa medeniyet olarak milleti “monkey see, monkey do” modunda A.laştırdı zaten! Medeniyetler ittifakı da neymiş? Kültür alt yapısı ne olursa olsun, herkesin peşinden koşmakta olduğu Bilim-Teknoloji medeniyeti klasik anlamda değindiğin medeniyet(ler)in pabucunu dama atalı çok oldu. Dünyada yaşıyorsan, herşeyi belirleyen şekillendiren o.

  4. Rahmetli Erbakan Hocamızla yürüme cesaretini gösteremediniz hiçbiriniz ve terk ettiniz… Çünkü İSLAM BİRLİĞİ kurmak zor, Avrupalılarla oy(u)n(l)aşmak kolaydı… AKP ile yol yürürkenki veballerinizi unutup, kendinizi kenara çekmeyin, hepiniz oradaydınız…

  5. Sayın yazar yazısının sondan beşinci paragrafında “İnsan hakları ihlallerinden ve adalete olan güven eksikliğinden başlayarak bazı adımların atılmaya başlanması bu yoldaki kuşkuları bütünüyle gidermese bile hafifletmeye yeter.” diye bir temennide bulunuyor.
    Oysa Sn. Cumhurbaşkanı NATO Vilnius Zirvesinin sonunda yaptığı basın toplantısında bir Batılı gazetecinin sorduğu “AB üyeliğine yönelik insan hakları konusunda adım atacak mısınız” mealindeki sorusuna, biraz da gazeteciyi azarlayarak Türkiye’nin bir insan hakları sorunu bulunmadığını, seçime yüzde 90’lar düzeyindeki katılımı örnek vererek ve o sert duruş ve azar tonundaki üslubu ile cevapladı.
    Doğrusu bu basın toplantısından bir fotoğrafı yazısına koyan Sn. yazarın bu durumu kaçırmış olacağını düşünemiyorum.

    • “… o sert duruş ve azar tonundaki üslubu ile cevapladı..” Sayın Erdoğan’ın belki de en büyük zaafiyetine değinmişsin! Bu zaafiyetini gazeteci tipler bile çok kullanıyor. Cevap doğru olsa da üslup yanlış! Diplomaside “Doğru-Yanlış” zikzakları iyi intiba uyandırmaz. Yıllardan beri uyandırmadı da nitekim!

  6. LAFTAN DEĞİL, GÜÇTEN ANLAMAK
    Medeni insanları aklî ve vicdani gerekçelerle ikna edebilirsin.
    Medeni olmayanları ise tehditle zorla.
    Pekâlâ tehdit ve güç ile olursa bunun adı ikna olur mu?
    Amiyane tabirle madara olmak demek değil midir?
    Pekâlâ laftan değil güçten anlayanların jendileri başkalarına karşı hangi yöntemi kullanır?
    Sahip oldukları gücü sonuna kadar suistimal ederek kullanır.
    Kendinden güçlülere kuyruk sallama,
    güçsüzleri ezme.
    Güç sahibi oluncaya kadar takiyye.

  7. Adalet eşitlik hak hukuk x kriteri y liberali derken…
    Biirde bakıyoruz ki, ne görelim;
    Ha A partisi ha C partisi.
    Ha şu Masa ha Bu masa.
    Kaç kişi oturursa otursun etrafında, hiç farketmiyor çünkü ikisinde de aynı kafa.
    Masa değil uzay üssü kursalar, oraya seçilecek kişiler yine aynı olur.
    Örneğin PM yada MYK gibi yerlere seçer kendine itaat edeceğinden emin olduğu kişileri. Oysaki Örneğin myk bakanlar kurulu gibi karar mekanizması ise;
    Yöneten bu takım ruhu BİR DÖNEM BİR HALDE KENDİ KAGASINA GÖRE TAKILIR, herbişeydende sorumludurlar! Seçimde kaybedince (kazanamayınca)!
    HEPSİ TOPTAN İSTİFA EDER VE YENİ BİR RUH YENİ BİR BAKIŞ YENİ YÜZLER GELİR ORAYA!!!!
    PM ne ise,
    Bir stk sendika oda borsa ekonomist parti teşkilatından anlayan turizmci işçi işveren hukukçu evhanımı esnaf tarım besici vb
    Birçok kişilerden seçilmiş birer kişi koyarsın;
    Onlardan sadece öneri alırsın, durum değerlendirmesi yaparsın, yaptırırsın!
    Nerdeeee!…..😡😡😡😡😡

    • Bizler bu kadarcık bir şeyi bile ödün verip akledemiyorken, AB gibi bir canavarla başedebileceğimizi düşünüyoruz🙂
      Her ikimizde kuzey küredeyiz. Güneyimizden eser ıssıcak bir meltem; yalar yüzünü okşar tenini.
      O bangnot kokusu bile rahatsız etmez bizi, tıpkı lodosta kıyıya vuran asidik s.dik kokusu gibi!..
      Batıdaki kullanır yüzyıllardır mahzenlerde demlenmiş kutsal şarap kokusuyla ziftlenmiş evroları, sesini çıkarmaz/çıkaramaz
      Doğudaki, kapısını aşındırır bu ıssıcakta petrol şeyhlerinin deposunda lastikleri eriyip yapışmış Amerikan dolarlarını kapabilmek için.
      Bir büyük söz vardır:
      Borç alan emir alır!😯
      (Herkes bu kadar sanır. İstese canı alır😡).

      • Ayasofya’yı yeniden cami yapmak Avrupa Birliği’ne ‘girmiyorum ulan’ demektir
        “One minute’ yani”

        • Medeniyet ittifakından bahsediyorsun. Bu yanlış! Yani, NATO toplantısında Sn Erdoğan’ın “İsveç NATO’ya girsin tamam ama, AB için TR’nin önünü açın” beyanatı samimi değildi, “NATO’ya giriş konusunda eli mahkum olduğu için uydurulan bir kılıftı!” demek mi istiyorsun?

          Durup da onca geçen yıllara bakılırsa, “One minute” de aslında diplomasi değil, zafiyet serisinde duygusal bir başka dışavurum idi. Neticede n’oldu? ülkenin üstün menfaatleri düşünülürse neye maloldu?

          Akabinde yaşanılan olaylara bakılırsa, Ayasofya’nın klasik kafayla açılması da (ülkenin üstün menfaatleri düşünülürse) pek hayır getirdi denemez. Önceleri o konuda “Lüzum yok, Selimiye’yi bir doldurun hele bir” derken. Çıkınca fırsat ganimet bilindi!. Oysaki, o yapının hem turizm değeri ve hem ibadet değeri olan “kazan-kazan tadında orijinal bir fikir önermiştim, tam bir ittifak ve geçmişe saygı sembolü! hem de kafiyeli olarak (Site müdavimlerinden H. Gayret bilir. Arşivlerde hala olabilir). İlber Ortaylı “Tek bir çivi çakılamaz” derken bunun çivi çakılarak yapılacağını sanmış olmalı! Allah selamet versin! “Bilim-Teknoloji”den o kadar anlıyor olmalı!l

  8. AB ve ABD artık Türk dış politikasının temel eksenini oluşturmuyor. Eksen artık Türkiye. Bu durum, Batı’dan uzaklaştığımız anlamına gelmez. Batı ile yeni bir denge kuruluyor. Tıpkı Rusya ve Çin ile ilişkilerimizde olduğu gibi…
    Yani jeo-politik çoğulculuk paradigmasını benimseyen Türkiye, eski ve yeni dünyanın kilit ülkesi olduğunun bilinciyle stratejiler geliştiriyor.
    Dolayısıyla Türkiye’nin milli çıkarlarını küresel efendiler için kurban ettiği dönemler geçmişte kaldı. İşte bu yüzden eskiden ülkemize her on yılda bir format atan NATO’ya bugün biz format atıyoruz. Artık ‘ölümü gösterip sıtmaya razı edemiyorlar’ bizi.
    Çünkü kendileri ölüm döşeğinde.

    • Sn Muzaffer Sever, yahu bu kaç sefer! Ayakların yere bassın hele bir. Muhakemen, önyargıların epey kelepir. İfadelerin baska kalıp sanki kulaktan dolma. Realiteden bu kadar uzak olma!

      Öncelikle nefesi kokan kilit ülke olmaktan kurtar kendini. Stratejini öncelikle bilim, teknik ve ekonomik gelişmelere yönelik geliştir. Etin budun yerine gelsin, o bazda dengeler kendiliğinden oluşur zaten. Format mı atıyorsun? yoksa kendini NATO’dan attırmağamı çalışıyorsun? Hele de şu “kendileri ölüm döşeğinde” ifadenin gerçekle bir alakası olsa “hüsnü kuruntu!” demiyeceğim. Kendince belki bir şahasersin. kusura bakma dünyadan bihabersin!….

      Bu ülke gelişmişlikte arzulanan bir standarda ulaşacaksa, disiplinle çalışarak kendini ispat etmiş oluşmuş standardlara göre kendine çeki düzen vermek zorunda. AB coğrafyamıza en yakın önemli bir standard. Hristiyan klubü olarak görenlere rağmen çoğulcu, hak-hürriyet ve adaletin hüküm sürdüğü ülkeler topluluğu, örnek bir model. Kendini geliştirerek, dostluk ilişkilerini geliştirerek entegre olmağa bak. Bu AB’nin kulu-kölesi olmalısın demek değil.

  9. ABD ile yakın olacak, haysiyetli bir ortaklık kurulacaktı. AB ile uzak düşmeden gidilecekti. Rusya ile de kopmadan BATI ile aradaki dengeyi bularak ilerlenecekti.
    ABD Türkiye’yi AB’ye doğru iterek oradaki “BÜYÜK ORTAĞI” olarak yer almasını isteyecekti! Bu da AB’nin kimyasını bozmak için yeterliydi! Ankara’nın yer değiştirmesi hem KÖRFEZ’den hem BATI’dan yatırımın gelmesinin önünü açacaktı.
    Nükleer tehdit ile GÖÇMEN KARTI, AB’yi yola getirmek için fazlasıyla yetecek iki enstrümandı…
    Konu bundan ibaretti…
    Dünyada işler böyle yürüyordu.
    Aksine inanmak isteyen gelişmeleri elbette dilediği gibi okuyabilir… 28 Mayıs’a da sonrasına da buradan bakmakta fayda var. Tabii bence…

  10. Fehmi Bey konuyu güzel özetlemiş , hep ‘miş’ gibi oldu , bu günlere gelindi .
    Bir zamanlar uzun uzadıya ve gayet sıkı müzakereler oldu , geriye bir kaç konu kalmıştı, bizimkiler su koyverdi , derken ondan sonra yani bu gün itibarıyla o görüşüp karara bağladığımız konuların da zaten biz tekrar içine ettik , muhtemelen yeni baştan ele alınacak !
    Ben şunu anlayamıyorum ; neden biz her konuda AB. ye bile örnek olacak şekilde kendi düzenlemelerimizi yapmıyor, gelişemiyor, bir türlü çağdaş olamıyoruz, yahu elimizi tutan mı var , biz bu kadar beceriksiz , salak mıyız!
    Biz yıllarca onların peşinde koşup yalvaracağımıza onlar bizim peşimizden koşsun yalvarsın !
    Gel de şimdi deme , laf geldi , ağzıma dayandı ; biz adam olamayız !

Yoruma kapalı.