AK Parti’ye yaranma telaşıyla durumdan vazife çıkaranlar iktidarın görüntüsünü bozuyorlar…

44
Reklam

Akademik kimliğiyle daha dar bir alanda tanınmışlığı vardı, ancak Prof. Ömer Dinçer’i geniş kamuoyu Tayyip Erdoğan’ın yanında tanıdı. İstanbul belediyesindeki görevinden sonra, başbakan olduğunda, Erdoğan, onu başbakanlık müsteşarlığına getirdi. Oradan da en zor hükümet görevleri için Meclis’e taşındı Dinçer; devlet yönetimine çağdaş bir görüntü vermek için başlatılan reform çalışmalarına ek olarak eğitim reformu da -kısa süreliğine de olsa- ona tevdi edildi.

Birçok başka arkadaşı gibi Ömer Dinçer de şimdilerde siyaset dışında.

Yeni oluşumlarda ismi en çok geçenlerden; ancak son zamanlarda çeşitli konulardaki görüşlerini öğrenme imkanı bulduğum ortak zeminlerde, kendisinin herhangi bir siyasi çalışmanın içerisinde olduğu izlenimini almadım. 

Deneyimlerini yeni nesillerle paylaşmak amacıyla kitaplar yazıyor, etkili de oluyor.

Esas mesaisini ise, mütevelli heyet başkanlığını üstlendiği Şehir Üniversitesi’ne veriyor.

Bir üniversiteyi yok etmenin vebali

Şehir Üniversitesi, bilen biliyor, kısa sürede ülkemizin iftihar edebileceği bir eğitim düzeyine kavuştu. Özellikle de sosyal bilimler alanında. Orada ders vermeyi kabul eden hocalar dünya çapında haklı ünlere sahip bilim insanları. Onların yetiştirdiği öğrenciler de, çalışma hayatına atıldıklarında, bulunduklar her yerde üniversitenin doğal reklamını yapmaktalar.

İktidarın yakınlarında, bürokrasisinde de Şehir üniversiteliler var bildiğim kadarıyla…

Reklam

Zaten bu yüzden de Şehir Üniversitesi’ne karşı bir kamu bankasının tavrı kolay anlaşılacak gibi değil. 

Üniversite İstanbul’un Anadolu yakasındaki Altunizade’deki dağınık binalarından daha derli toplu bir yerleşkeye dönüşen Dragos’taki yeni yerine geçerken bir kamu bankasından kredi kullanmak zorunda kalmış. Buna karşılık, bankaya, gereğinin çok üstünde ipotek gösterilmiş. 

İpotek gösterilen yerlerden birine karşı açılmış ve halen temyizde olan bir davayı öne sürerek, banka, diğer fazladan ipoteklere aldırmadan, üniversitenin gelirlerine el koymuş ve bu eylemine yargıdan da destek bulmuş.

Koca üniversite bu yüzden hocaların maaşlarını ödeyemiyor, eğitim faaliyetleri aksıyor ve anlaşılan o ki, kapısına kilit vurmak zorunda kalacağı bir duruma doğru hızla yol alıyor.

Ömer Dinçer, dün, “Borçlarımızı ödeyebilecek kapasitemiz var; ya hukuki haklarımızı kullanmamıza imkan sağlayın ve sorunlarımızı birlikte çözelim, ya da üniversitemizin öğrencilerini, öğretim üyelerini, manevi şahsiyetini daha fazla mağdur etmeyin, itibarını zedelemeyin, gelip alın” açıklamasını yaptı.

Bu çağrı kime acaba?

Herkesin aklına, iktidara ve hatta doğrudan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a yönelik bir çağrı olduğu ihtimalinin gelmesi normal.

Normal, çünkü konu ülkenin tartışma gündemine girdiği ilk günden başlayarak, kuruluşunda temel taşı olma görevini yerine getirmiş Bilim ve Sanat Vakfı’nın kurucusu olduğu ve şimdilerde de yeni bir parti oluşturmak için kolları sıvadığı için, Ahmet Davutoğlu ile Şehir Üniversitesi arasında bağlantı kuruluyor.

Reklam

Davutoğlu’nun parti kurmasına bir cevap olarak değerlendiriliyor üniversitenin başına gelen…

İşte benim de bunu aklım almıyor.

Her şeyden önce Şehir Üniversitesi mütevelli heyet başkanı Ömer Dinçer’in şahsiyetli duruşu sebebiyle aklım almıyor.

AK Parti’nin ve yöneticilerinin yeni oluşumlardan rahatsızlık duymalarını ve bu gelişmeye karşı bazı tedbirler almaya başlamalarını anlayabiliyorum. AK Parti’nin genel başkanlığını da sürdüren Cumhurbaşkanı Erdoğan, yerel ve genel yöneticilerin değiştirileceğini, parti felsefesinin elden geçirileceğini söylüyor ve bunun yeni oluşumların karşılarına çıkaracağı siyasi tehdide karşı koymayı amaçlayan bir hazırlık olma değeri var.

Bazı dışlanmış isimleri yanına alarak “Biz ayrılamayız” görüntüsü de verme gayretinde AK Parti lideri.

Akıllıca tavırlar bunlar.

Durumdan vazife çıkaranların işi olabilir

Vaktiyle bir vakıfta gayret göstermiş Davutoğlu şimdi parti kuracak diye, o vakfın temelini teşkil ettiği Şehir Üniversitesi’nin eğitimini sakatlayacak tedbirlere başvurmak veya yeni parti için kiralanmak istenen binaların sahiplerine baskı yaparak bunun önüne geçmeye çalışmak ise pek akıllı işler değil.

Galiba bunlar durumdan vazife çıkararak göze girmeye çalışan ve yaptıklarıyla yaranmak istedikleri siyasi iktidara zarar verdiklerini umursamayan birilerinin işi.

Hiç değilse benim baktığım pencereden böyle görünüyor bu olay.

Ancak, yaranmak isteyenlerin bu gibi tasarruflarına yaranılmak istenenlerin sessiz kalmaları yine de can sıkıcı.

Muhtemelen AK Parti yönetiminin itibar ettiği medya kuruluşlarının, gazeteler ve televizyonların Şehir Üniversitesi’ne yönelik tasarruflara sağır ve dilsiz yaklaşımlarının bunda payı vardır.

Öyle ya, okudukları gazeteler ve izledikleri kanallarda haber değeri bulamayan bir gelişmeyi nereden, nasıl öğrenecek bu insanlar?

Zaten muhalif bilinen medya da konuyu ‘muhafazakarların iç çekişmesi’ olarak görüyor ve bu yüzden sessiz  kalmayı yeğliyor.

Ne olacak şimdi?

Dünkü açıklamadan öğrendiğimize göre, Şehir Üniversitesi’nin bankadan çektiği kredinin tutarı 300 milyon TL imiş… 

Mehmet Akif merhum ‘Seyfi Baba’ şiirini şu mısrayla bitirir:

“Ya hamiyyetsiz olaydım, ya param olsa idi.”

O parayı bankaya ödemede öne atılacak hamiyyet sahiplerine mi iş düşüyor acaba?

ΩΩΩΩ

Reklam

44 YORUMLAR

  1. akşam ezanından beri tv deki uydu yayınım kesik.uydu sinyali yok.bu sıralar erdoğan ın trump ile görüşme vakti.acaba sinyal kesicilerle uydu sinyalim kesildi mi?niçin kesildi?

  2. Hz. Ömer in sözünde bir harf ve ifade hatası yapmışım.Doğrusu şöyle olacak. Allah’a yemin ederim ki, Fırat kenarında bir oğlak kaybolsa (yahut bir kurt bir koyunu kapsa) korkarım ki kıyamet gününde onun bile hesabı Ömer’den sorulur!Özür dilerim,saygılar.

  3. Suriye harekatında doları baskılamak için 8 milyar dolar boşa harcandı.Bahsedilen 300 milyon TL nin 150 katı para boşa gitti.
    Ben bilgi vermeksizin durumdan vazife çıkarılarak yapıldığına hiç ihtimal vermiyorum.17-25 te futbolcular bile bir bankadan paralarını çekmeleri için bizzat aranmadı mı?
    Bir kişinin bile mağduriyeti kabul edilemez. Ancak bunlar çıldırmış olmalı diyeceğimiz milyonlarca işleme imza atanlar için bahsedilen olay vak’ayı adiye.Daha doğrusu rutin uygulama.
    DAHA DOĞRUSU: HAKSIZLIK YAPTIKÇA BATACAKLAR, BATTIKÇA HAKSIZLIK YAPCAKLAR. Bu sarmaldan ve kısır döngüden kim çıkmış?

  4. Buradaki Erdoğan trolleri ne duyuru. yakında sıra size gelecek boşuna burayı meşgul Edirne’de çenenizi yorum bakın Erdoğan hayranı eski AKP’li neler söylüyor isterseniz internete girin dinleyin.

    Eski yandaş, yeni AKP muhalifi Cemile Bayraktar sokak ortasında polisler tarafından üstünün aranmasına veryansın etti.

  5. AKP=Erdoğan iktidarının görüntüsü zaten bozuk. Görüntüsü bozuk bir partiye yaranma telaşıyla durumdan vazife çıkaranların görüntüsü de bombozuk olmalı. Ben de bu arada yeni bir deyim icat etmiş oldum, ‘bombozuk’ deyimi en azından çirkin olmayan günlerin yakın olduğunun bir habercisi olsun.

    Bombozuk deyimine sinirlenenler olursa, onlara Yassıada’nın son halinin görüntüsünü internetten bulup bakmalarını tavsiye ederim. Diyeceklerdir ki yahu bu deyim hafif kalmış ben olsam …bozuk derim.

  6. Ekonomi dört dörtlük yolunda,kriz var sözü işgembeden sallama,kriz yok kriz tellalları var gibi söylemler tamamiyle akp iktidarını kollama söylemleridir.akp iktidarının yanlış-kasıtlı-art niyetli açık ve suçlarını örtbas etme operasyonudur. bir kere erdoğan,hükümetin ekonomik politikalarını eleştirenleri ekonomi teröristi ilan etmedi mi?daha geçen gün damadı hazine bakanı,hükümetin ekonomi politikalarını eleştirenler terör suçlaması ile tutuklanabilir diye tehtiti etmedi mi?ekonomi iyi yolda ise,muhalefetin sesi niye susturuluyor?niye terör suçlaması ile suçlanacak? dindan geçinen akp iktidarı, kur an da hükümetin ekonomi politikasını eleştiren teröristtir tutuklayıp hapse atın şeklinde bir ayet mi okudu?hangi surenin hangi ayeti?dindar geçinen akp iktidarı,acaba hangi kitaba inanıyor? akp iktidarından beslenen,memleketi soyup soğana çevirenlerin ekonomisi iyi.buna itiraz eden de yok zaten.memleketin ekonomisi demek ,akp iktidarına yamananların ekonomisi demek mi oluyor?
    “Allah size, emânetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adâletle hükmetmenizi emrediyor…” Nisâ suresi, 58.ayet.
    Hadis:”Hırsızlık yaparak getirilen, kızım Fatıma dahi olsa elini keserdim.” buyurdu (Buharî, Hudüd 12; Müslim, Hudüd 8, 9).
    Hadis:“Bir idareci ümmetimin idaresini üzerine alır da kendi şahsına iyi niyet besleyip gayret gösterdiği kadar onlar için de iyi niyet besleyip gayret göstermezse, Allah kıyamet günü onu yüz üstü Cehenneme atar.” İmam Taberani; Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi.
    Allah dostlarından Şakîk-i Belhî, devrin halîfesi Harun Reşid’e, şu nasihatlerde bulunmuştu:
    “–Aklını başına topla! Hazret-i Sıddîk’ın makamına oturmuş olduğundan, Cenâb-ı Hak senden de sıdk istiyor.
    Ömerü’l-Fâruk makamına oturmuş olduğundan, senden de hak ile bâtıl arasını tefrik etmeni istiyor.
    Osmân-ı Zinnûreyn makamına oturmuş olduğundan, senden de hayâ ve kerem istiyor.
    Aliyyü’l-Murtazâ makamına oturmuş olduğundan, senden de ilim ve adâlet istiyor.” …
    Harun Reşid;
    “–Biraz daha…” dedi. Şakik yine devam etti:
    “−Sen suyun menbaısın, valiler bu suyun arklarıdır. Eğer suyun kaynağı saf ve berrak olursa, arklar da aynı şekilde saf ve berrak olur.” (Ferîdüddîn Attâr, Tezkiretü’l-Evliyâ, I, 236)
    Dicle kenarında bir kur bir koyunu kapsa,Allah onun hesabını Ömer den sorar.Hz.Ömer.

    Hazret-i Ömer’in torunu olan Ömer bin Abdülaziz -rahmetullâhi aleyh- de ızdıraplar içinde çırpınarak şöyle ifade ediyordu:
    “Bu ümmetin en ağır yükünü omuzlarımda taşıyorum. Ümmet içindeki açlar, fakirler, hasta olup da ilâç bulamayanlar, yalnız başına terk edilmiş dul kadınlar, hakkını arayamayan mazlumlar, küfür ve gurbet diyarındaki müslüman esirler, ihtiyaçlarını karşılayabilmek için çalışma tâkatinden kesilmiş muhtaç yaşlılar ve aile efrâdı kalabalık fakir aile reisleri beni üzüntüye gark ediyor. Yakın ve uzak diyarlardaki böyle mü’min kardeşlerimi düşündükçe yükümün altında ezilip duruyorum. Yarın hesap gününde Rabbim bunlar için beni hesaba çekerse, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bunlar için bana itâb ve serzenişte bulunursa, ben nasıl cevap vereceğim…” (İbn-i Kesîr, el-Bidâye, IX, 208)
    Biz ,onlar gibi olamadık deyip;zulme davam edilemez.Onlar gibi olamadıysanız,def olun gidin!

  7. Hem araziyi devletten al…. binaları yaptırmak için Halk Bankasından kredi çek… Öğrencilerin hepsi paralı…. Aldığın krediyi ödeme…sonra okulumuz kapanıyor yaygarası yap… Haaaa Üniversite arazisini babacan ve davutoğlu sayesinde almışlar….Bu kullanıp polemik yap…İyi iş…

  8. Siyasal İslamcı Erdoğan kendi yandaşlarına Devlet malını ve hazinesini tahsis ederek iktidarını sürdürmeyi bir araç olarak hep kullanmıştır. Şehir Üniversitesi’nin kuruluşu da bu kapsamda değerlendirilmelidir. Fakat kuruluştan sonra geçen zaman içinde başta Davutoğlu olmak üzere bu Üniversitenin kurucuları veya halen yönetimde olanları siyaseten Erdoğan’ın karşısında yer almışlardır. Erdoğan da bu durumda “ben o Devlet tahsislerini –yaptığım doğru olmasa da- bana yandaş olduğunuz için vermiştim, şimdi madem bana karşı oldunuz ben de imtiyazlarınızı geri alıyorum” demektedir.

    Vaktiyle Devlet imkanlarını kullanmayı uygun görenlerin şimdi feveran etmesi kendi sorunlarıdır. Yani Nasreddin Hoca fıkrasında olduğu gibi “tencerenin doğurmasına inanırken şimdi tencerenin ölmesine neden inanmıyorsunuz” durumu söz konusu. Erdem yoksunu dinci müslümanlar böyle düşünüyor ve böyle davranıyorlar. Ben ise laik bir Müslüman olarak şöyle düşünüyorum.

    Şehir Üniversitesi madem ki Devlet desteğiyle kuruldu, o halde şimdi siyaseten Hükümet ile ters düşenler daha ters düştükleri anda Üniversite’nin yönetiminden istifa edip yönetimi siyaseten tarafsız kişilere bırakmalıydılar. Halen Devletin başında olanlar da Şehir Üniversitesi’nin kapanmasına çalışmayıp, Öğretim Üyeleri ile Öğrencilerinin mağdur olmamasına özen göstermeliydiler. Sanırım bu çözümü uygulamak halen mümkündür.

    Tabi ki Erdoğan’ın kendi adamlarını yerleştirmek şartıyla bu çözüme yanaşması da ihtimal dahilindedir. Böyle olursa da hiç şaşırmam, zira Erdoğan hayatım boyunca gördüğüm en fırsat düşkünü siyasetçidir. Hatta fırsatçı sıfatını yetersiz buluyorum fakat onun bu özelliğini en iyi anlatacak kelimeyi –gerçekten- henüz bulamadım. Edebiyat ve felsefede birikimli kişilerin, maksadın hakaret olmadığı ama bu durumu hakkıyla açıklayacak o kelimeyi/kavramı bulmalarını umuyorum.

  9. 300 milyon batmış, geriye doğru maaşlar falan incelensin, bu aşamada “gelin alın” demek er lik değil, batık banka gibi, içi boşaltılmış devlete yüklenmeye çalışılan bir borç var sanki ortada.

  10. her ayın 13’ü ABD için kutsal gün sayılıyor. Görüşmenin ayın 13’ü olması manidardır hele günlerden çarşamba ise tadından yenmez. S. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı terleteceklerini düşünüyorum. ABD, Sinsi oyunlarıyla meşhurdur.

    • Her ayın 13’ü Değil
      Ayın 13’ü Cuma gününe
      Denk gelirse uğursuz sayıyorlar Evet 13 numaraya karşı hassasiyetleri var var Apartmanlarda ve
      diğer iş yerlerinde asansörlerde 13 numara yoktur.

  11. ”Gülme komşuna gelir başına”

    efradını cami ağyarını mani. Bu atasözü herşeyi anlatıyor. Anlamak isteyen anlar..

  12. bu ve benzeri durumlarda, olaylarda ben hep şu fıkrayı anımsarım:
    hoca 1 fili doyuramayan ahaliyle iade için krala giderken tek kalır. kraldan bir fil daha ister, iyiki bize fil verdiniz diyede iltifat eder ve iki fil ile döner! (konuyla alakalı olması için yanında da iki file yetecek kadar ürün ekebilinecek arazide istenmeliydi!).
    bizde bir fili ikiye çıkartmak (genişlemek, büyümek, holdingleşmek) yerine,
    kapıya kilit vurmak, çalışanları aç bırakmak,
    asmak, kesmek, denize dökmek,
    yakıp yıkmak, yok etmek,
    işin trajikomik tarafı: sonrada timsah gözyaşları dökmek!
    şu başganlık işini anladınız sanmıştım onuda ters anlamışsınız;
    eski kafa olsa, ne S-4, nede F-35 alırdınız, ikisinden de vazgeçerdniz! şimdi ne yaptınız? ikisinden de vazgeçmediniz!
    bunu niçin üniversitede, medyada, fabrikalarda, boğazın her iki yakasına gelir getirici mülkler yapmak için, kullanmıyorsunuz?
    üniversiteyse satın(özellikle öğrencisine!) özelleştirin, fabrikaya işçileri ortak edin,
    boğaza turistik özel tasarım yarışmayla ve anketlerle belirlenmiş projelrle yerler yapın (örnek mi; yıllardır emekli sandığı vb yatırımlar yapar, halk kazanır). öyle bir projeler silsilesi yapki ülkenin tüm insnına gelir getirsin, evine aş götürsün, devlete sürekli yüksek vergi geliri getirsin.
    boğaz manzaralı teras restoranlar, çay bahçeleri, iç kısmında turism için pahalı ürünler satan (ziynet dahil) dükkanlar olsun. (bir kişi yada kişilerin haksız kazanç elde etmesini önleyin).
    birisi belediyenin, birisi, yardım kuruluşlarının, birisi vakıfların, birisi ticaret odalarının, birisi devlet kurumlarının olsun..
    ama fakat lakin…
    bu kişi ve kurumlara özel orduevi vb sadce belli kişilerin girebildiği yerler değil sadece binalar ve gelirleri bu kurumların olsun (indiimli faydalanmak olabilir).
    özel statüyle, yasayla korunsun, kuralları kimse değiştiremesin.
    belli noktalarına özel eserler (çamlıca-ayasofya-s.ahmet cami, kızkulesi vb) yapılsın, yerleri belirlensin (fakat bir cemat gelip sonradan oraya bina dikemesin!).
    karstaki, hakkarideki, sivastaki insanının tümü bu gelirden petrol geliri gibi faydalansın, hak sahibi olsun.
    sonuç olarak: halk ne istediğini, ne istemesi gerktiğini bilsin artık,
    gazetecide, eğitimcide, fabrikatörde, stklarda, çifçide, işçide, öğrencide, evkadınıda kendi ayakları üstünde durmayı, kendini idame ettirebilmeyi öğrenmeli istemeli artık.
    herkes kendi kaynağını kendi bulmalı, hissesini piyasaya sürüp kredisini piyasadan temin etmeli! sülük gibi devletin yakasına yapışanlar: sümüklü mendillerinizi de alın defolun artık, bu fakir fukaranın yetimin garip gurabanın kanını emmekten vazgeçmeyi düşünmüyor musunuz artık?
    devletten aldığnızı sandığınız, enerjinin, girdilerin bu kadar pahalandığı dönemde zarara dönüştürdüğünüz, o paralar benim eve eskiden aldığım iki ekmeğin birisi, annenin yavrusuna verdiği sütün bir şişesi, 2 yıldır iş bulamayan çocuğumun aylık 2020 tl si, kanser hastasının alamadığı ilacın parası, eskiden 4 kilo aldığım soğanın patatesin 3 kilosunun parası!
    düşünün..
    hala kursağınızdan geçiyorsa..
    son söz:geçen yediğiniz hurmalar, bugün midenizi tırmalar.

  13. erdoğan abd de.amaç ne?trump u bazı konularda razı etmek.Trump a kalırsa erdoğan ın isteklerini kabul eder.suriye den bir höytle kaçmadı mı?ama işin aslı öyle değil.abd demek,beyazsaray demek değil.abd demek pentagon demekitir.trump,kendi çıkarlarını abd çıkarlarını üstünde tutuyor.abd umrunda değil.başkanlık görevi bitince veya azil edilip tekrar seçilme şansını kaybedince trump eli boş kalacak.trump sözde iş adamı.ama şirketi sürekli zarar ediyor.trump sonrasını düşünüyor.erdoğan a yanaşırsa,şirket ve ticari işlerini onun desteği ile yürütecek.işte bunun için höytlra müptela.pentagon ise bad çıkarlarını gözetiyor.öyle höytlere filan tahammülü yok.onun için trump a dikte etmişlerdir.yani,erdoğan abd den istediğini kattiyen alamaz.saygılar.

  14. Erdoğan ve akplilerin esas amacı memleket sevdası değil,sayın yazar.Yine kendilerinin itirafı ve uygulamaları ile ifşa olduğu gibi ;devleti tüm devlet kademeleri ile birlikte ele geçirip,saltanat sürmektir.Bunu yaparken,laik ve atatürkçü kesimlere karşı kin ve onlardan intikam almak esas doktirnlerin temelini oluşturuyor.Tabi başka ileri sürdükleri ;yeni güya dünya düzeni ,eski osmanlıyı yeniden kurmak,eski toprakaları yeniden gasp etmek,israil-avrupa -abd nin sömürücü düzenine karşı olmak-kürtleri itirbarsızlaştırıp yok etmek gibi sunni ve süleme argünamlar da koydular.Böylelikle,saltanat kayıklarında sorgulanmadan kolayca keyif süreceklerini düşündüler.Bütün söz ,taktik ve fiileri bunun üzerinde yürütüyor ve kendilerini ;lkahraman,islamın ve müslümanların koruyucu ve kollayıcısı,mazlumların destekçisi,yenidünya düzenini mimarı bulunamz hind kumaşı, osmanlıların sadık mirasçısı ilan etmeyi ihmal etmediler.Sanki osmanlılar sütten çıkmış ak kaşık,sanki bulunmaz hind kumaşı.Taktik böyle olunca;ne türkiye de ne de dış memlekette kendilerine karşı olacak güç olmayacağını,şayet olursa ezip geçeceklerini sandılar.Dünya halkı ve türkiye halkı böyle suni gündemlerle meşgul olursa erdoğan ve akp iktidarını sorgulanamayacak,sorgulayan olursa güdük kalacak,herkes birbiriyle uğraşırsa türkiyeyi ve dünyayı kolayca idare edeceklerini sandılar.İşte bütün taktiklerin özü bu sayın yazar.Onları kim destekliyor sizce?Akp iktidarından beslenen yerli ve yabancı işbirlikçileri değil mi?İktidardan eminen yerli gruh niye canla başla iktidarlarını müdafaa ediyor?Eminme ve çıkar olamsa parmaklarını bile oynatmazlar onalr için.İyi düşünün bulursunuz.Birileri de çıkıp ayıkmayacak ve ayıktırmayacak öyle mi?Eşyanın tabiatına aykırı.Saygılar.

  15. Daha önce de yorumlarımda belirttiğim gibi , AKP içinde eskiden bulunan Davutoğlu vb. kişilere yine AKP iktidarda olduğu için tanınan kapütilasyonlar , AKP karşısında yeni parti kurma girişimi boyutuna ulaşınca iptal edildi. Burada çok üzülecek sızlanacak bir şey yok . Ne eski AKP lisi , ne partile kalan AKP liler , AKP nin anlı şanlı ! tüm siyasi aktörleri , özellikle 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrası izledikleri gel-gitli , tutarlı olmayan , ” Allah bizi affetsin li ” , siyasete dokunmayıp bunun dışındaki her kesimi FETO TERÖR örgütü şemsiyesi altında değerlendiren toptancı yaklaşım sebebiyle , zaten ne saygınlığı , ne inanırlılığı , ne güvenirliliği kalmadığından , bu olanlara hiç üzülmüyorum . Allah , Vatana , millete , devlete zeval vermesin. Daha önce devlet imkanlarıyla elde edilmiş imtiyazlar sonuçta liyakatle değil siyasetle elde edildiğinden niye üzülelim kardeşeler ? Ülkede 200 civarı üniversite var bilim üretemeyen , varsın biri de eksik olsun ne yazar ???

  16. Kurt kuzuyu yemeyi aklına koymuş şimdi bir zengin çıkıp parayı ödeyecek olsa yine bir bahanesi olacaktır.

  17. “Şehir Üniversitesi, kısa sürede ülkemizin iftihar edebileceği bir eğitim düzeyine kavuştu. Özellikle de sosyal bilimler alanında” denmiş. Bakın bizim sosyal bilim alanında iftihar edilecek yeni yeni üniversitelere ihtiyacımız pek yok. Bu durum CeHaPe kurulduğu ilk yıllarda da böyleydi şimdi de böyle. Öncelikli alan teknolojik gelişme ve bunun tatbik alanlara-üretime kaydırılması. Ekonominin kaburgasını oluşturan konu da bu. Gerisi çokçası laga luga!;

    Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz,
    Çalışıp iş üretenlere madik atılmaz!
    Dans hocası getirtmiş M. Kemal bey…
    Bilim-Teknik varken bu yapılmaz!

    Kayıtlara göre, 1. dünya savaşından yenik çıkan Almanya 2 milyon insanını kaybetti ve ekonomisi mahvoldu. Aynı tecelliye uğrayan bizler de kaybettik. O zamanki liderlik şayet sosyal gelişme takıntılarını bir kenara bırakıp, böyle lüzumsuz, önceliksiz işlerle uğraşacağına Almanya ile ilişkileri geliştirerek işbirliği yapmayı akıl edebilseydi çok daha iyi olurdu. Asıl o zaman tarih yazılmış olurdu (teknik/ekonomik tarih, sosyal değil!). Sıfırı görmüş olmanın oluşturduğu ortak motivasyon ile her iki ülke daha çabuk toparlanırdı. Ve iddia ediyorum. Ne 2. dünya savaşı çıkardı ve ne de yahudiler o kötü tecelliye kurban gitmiş olurdular. O savaş yıllarının verdiği çalışkanlığımızla Almanların güvenini tam kazanmış olurduk, dolayısıyla taşkıntılıklarını eminim törpülerdik. Nihayetinde, Avrupa bizim de katkılarımızla bugün daha adil, belki de bambaşka bir diyar olabilirdi. Bizim AB’ye girme gibi bir sorunumuz da olmazdı. Böyle bir süreçte sosyal olarak gelişme zaten kendi seyrinde olacak bir şeydi….

    • H.K. Yahu ne kazmasınız? 1950-1923= 27 yıldır (dönüp dönüp eleştirdiğiniz dönem ve partisinin halt yediği yıllar)
      2019-1950=69 yıl tukaka ettiğiniz partinin yönetimde söz sahibi olmadığı yıllardır (DP.AP,ANAP,AKP)
      Birinci savaştan yenik ve bitik çıkılmış bir dönemden sonra TC kurulmuş, üstelik 2. dünya savaşı da yaşanmıştır o 27 yılın içinde. Duyun_u umumiye borçları da ödenmiştir.
      1950 den beri siz dinciler ne yaptınız ya? Tamam 1950 ye kadarı eleştirelim. Haklısınız diyelim. El insaf ya. Yıkılmış imparatorluktan 27 yılda bunu yapabilmişler, 69 yılda siz ne yaptınız? Satılmadık ne fabrika, ne maden, ne orman, ne yol, ne köprü kaldı?
      Şehir üniversitesi olayı “Ne istediler de vermedik?” in başka bir versiyonudur. İki dinci oluşum elbirliği ile ülkenin tüm değerlerini birbirlerine peşkeş çekmiş, öküz ölünce ortaklık bozulmuş kavga başlamıştır. Tıpkı benzerleri ortadoğunun islami devletleri gibi birbirlerine düşmüşlerdir. Beter olsunlar diyemiyoruz; kendileri ile bizleri de batırıyorlar.

      • Yahya Özal «dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı» sen de az değilmişsin kazma (durup durup azma!). Dile getirdiğim temel hataların partizanlıkla alakası yok! Bu hatalar ülkenin gelişmesini sekteye vurduran kritik hatalar. Söyler misin, başlangıçtaki hataların sonraki hataları doğurduğu konusuyla söylediklerinin ne alakası var? Kaçırılan fırsatlar senin için önemli olmayabilir. Almanya bir değil, iki defa sıfırı gördü. Demek ki çalışılırsa olabiliyormuş? Dans hocası getirmekle şöyle-böyle çalışmak sadece CeHaPe’ye yaramış! Demek ki milletin topyekün motivasyonu için yeterli değilmiş?

    • Sayın H.K. şöyle demiş ;
      Dans hocası getirtmiş M. Kemal bey… / Bilim-Teknik varken bu yapılmaz!

      Anlaşılan o ki sizin bilgi kaynaklarınız hep tek taraflı olmuş. (Tıpkı CHP’li ‘laikçiler’ gibi). M.K.Atatürk’ün Cumhuriyeti kurduktan sonra İlkokul’dan Üniversite Reformuna kadar eğitim sistemimizi geliştirmek için ne büyük mücadeleler verdiğini bilmiyorsunuz anlaşılan. Fen Bilimleri, Matematik, Tıp ve Sosyal Bilimlerin hemen her alanında büyük gelişmeler sağlanmıştır. Yurt dışından hocalar da getirilmiş ve ayrıca Nazi rejiminden kaçan Alman bilim adamlarına da kucak açılmıştır. Bu arada dans hocası getirmeyi bile becermiş ama siz (ve sizin gibiler) işin sadece bu kısmını görüyorsunuz.

      Princeton Üniversitesinde 1949 yılında Einstein ile görüşen İstanbul Teknik Üniversitesi’nin emekli hocalarından Prof. Dr. Münir Ülgür yaptığı açıklamada Profesör Albert Einstein’in görüşme sırasında “Dünyanın en büyük liderine sahipsiniz. 1933’teki Üniversite Reformunuz sırasında beni de ülkenize davet etmişti” demiştir. (Özata, 2007:185)

      • Sn F.K.T. dediklerinizin pek çoğu malumumdur. Laikçilik’in CeHaPe’ce tek taraflı olduğunu kabulünüz ilginç. Hegemonya oluşturmak açısından epey işlerine yaramadı değil doğrusu! Ayrıca sormak lazım. Eğitimde reformlar yapıldı da ne oldu? Kalıcı bir etkisi olmadığına göre sosyal alandaki kırıp dökmelerine kıyasla gölgede kalmış, yani demek ki göstermelik yapılmış. Pratikçe olan farklı bir şey yok. Sosyal olarak gelişmiş olmamız milletin karnını doyuruyor mu dersiniz?

        Prof Dr. A. Aynştayn madem davet edilmiş nezaketen öyle konuşması doğal değil mi? Önemli bir şey olsaydı herhalde davete icabet ederdi, öyle değil mi?

        • Eğitimde reformlar yapıldı da ne oldu? … demişsiniz. Ne olacak, bir Türkiye’ye bakın bir de diğer Müslüman ülkelere. Atatürk devrimleri olmasaydı Türkiye bugün Irak ve Suriye benzeri bir ülke olurdu. Ayrıca 1950’den bu yana bir-iki istisna hariç Türkiye’yi CHP (sizin deyişinizle CeHaPe) yönetmiyor.
          M.K.Atatürk dahil hiç bir insan mükemmel değildir, ayrıca bir lider her şeyi belirleyemez. Türkiye dahil Müslüman ülkelere ayak bağı olan şey İslam dininin geleneksel müşrik yorumudur. Bu zihniyet Ebu Süfyan-Muaviye-Yezid zihniyetidir. Bu öyle bir zihniyettir ki şekli ibadetleri ve ritüelleri baştacı eder fakat dürüstlük önemsenmez. Bu zihniyette akılcılık yoktur fakat kurnazlık vardır. Bu öyle bir zihniyettir ki Ebu Hanife’yi katleder sonra da kendi zihniyetini onun görüşleriymiş gibi halka ezberletir. Kısacası Atatürk devrimleri bu gerici ve ahlaksız zihniyete karşı vurulmuş bir kılıçtır. Vurulan kılınçın kan akıtması da tabiidir.

          • Sn F.K.T., öğretildiği kadarıyla biz kendi tarihimizi layıkıyla bilmiyorken Ebu Süfyan şudur budur; şöyleymiş te böyleymiş. Onların zihniyet olarak işledikleri haltlar bizi bağlamaz. «Eğitimde reformlar yapıldı da ne oldu?» derken bu konu bizde Bilim-Teknik’in gelişmesine ne kadar hizmet etti bağlamında söylendi.

            Aklı olan (tabi bu «Akıl*İman Sentezi»nin bileşeni olan akıl!) zaten o sıfır noktasında başka bir yol olmadığını farketmiş olur. Aslında, o sıfır noktası bunu anla(t)mak için ilahi bir tecellidir. Bunu «Akıl*İman Sentezi» zafiyetinde anlamaz da kendi kendine gelin güvey olarak ters istikamette boyundan büyük işlere girersen Irak veya Suriye gibi olmuşsun veya da Türkiye gibi, gelinebilecek en üst seviyeye (full potential) kıyasla ne farkeder? Bunu söz konusu etmemiz sebebi sizin durup durup konuyu «Devrimler olmasaydı, suriye Irak gibi yanıp kül olurduk» noktasına getirmiş olmanız. Bu tamamen bir «ZAN». Buna karşı, «hayır hiç te öyle olmazdık» zannı da gayet doğal olarak geçerlidir.

            Zanna dayalı kötümserlikten ziyade iyimserlik bence daha iyidir. Dolayısıyla, M. Kemal olmasaydı mutlaka başka biri(leri) çıkardı şeklinde bir düşünce de geçerlidir. Yani, inanç ve motivasyon kaynağı Kuran’a samimiyetle yönelerek iç enerjimizi kollektif olarak bir araya getirebilirdik. O iç enerjinin oluşturacağı momentumla (kitlesel hızla) DiN’en olduğu gibi topyekün bir katılımla Bilim ve Teknolojiye de aidiyet geliştirmiş olabilirdik. Kuran’da buna ters bir şey yok. Bilakis, DiNe inanç, eşyanın tabiatını incelemek olan ve teknolojiyi doğuran BiLiM’e inanç Kuran kapsamındadır. Bana ne, Ebu Süfyan’dan şundan bundan (o tarih bana çok daha uzak bir tarih); biz kendi müşriklerimizin yanlışlıklarını ibret alarak doğrularda birleşelim yeter!

    • Hayal gücünüz müthiş. Fakat bir gerçekliğe sahip değil, işin sanatsal tarafına baksak bunlardan yüzüklerin efendisi de çıkmaz, masal da olmaz … Diyorsunuz ki “Ben o dönemde yaşasaydım M.K.Atatürk’e doğru yolu gösterirdim hatta 2. dünya savaşının çıkmasını bile önlerdim”. Ne demek lazım bilemiyorum?

      • Ne demek lazım bilemezsin tabi! Önceliklerini bilemezsen olacağı budur. Doğrulara ne denebilir ki? Ne hayal gücün var, ne de kafiyeli bir düşüncen. Varsa yoksa CeHaPe marka bir at gözlüğü! Evet iddia ediyorum. Ben olsaydım o hataları yap(a)mazdı(m) ve Türkiye bugünkünden çok daha gelişmiş bir ülke olmuş olurdu. Sosyal gelişmeler bilim-teknik alanındaki gelişmelerin arkasından kendiliğinden gelirdi.

        • O tarihlerde bırakalım ileri düzey konuları, ikinci derece polinomun köklerini bulabilen veya bir havuz problemini çözebilen kaç kişi vardı acaba? Sen olsaydın Osmanlıdan kalan (daha doğrusu kalmayan) bilim-teknoloji mirasının güdüklüğü karşısında kafayı yerdin ve her akşam iki duble rakı içmeden kendine gelemezdin. Atatürk Türkçe Kuran meali yaptırıp tüm ülkeye dağıtmış. Siz ise bu heyecanlı-duygusal yapınızla Osmanlı’dan devralınan mirasa kızıp dini bile yasaklardınız gibime geliyor.

          • Söz konusu ettiğiniz için yazıyorum. Ben olsam Mustafa Kemal ve arkadaşları gibi çareyi 2 duble rakı içmekte bulmazdım. Rakının tadını bilirim (bir düğünde ısrar etmişti arkadaşlardan bir kaçı-gerçekten rezalet bir meretmiş! alkol suyu mahvetmiş!). Hissettikleri o sıfır noktasında Allah’ın varlığını idrak etmiş olsaydılar rakıya (keyfi uyuşukluğa) sığınmalarına gerek olmadığını zaten akledebilirlerdi. Birçok dile olduğu gibi Kuran’ın Türkçeye meali zamanla zaten olabilecek bir şeydi. Bu meal işinin öncelikli bir konu olarak alınmasına motivasyon teşkil eden başka sebepler olduğuna yakın bir geçmişte şahit oldum. Zaten başka çıkış noktalarından böyle bir sonucu tahmin etmek de zor değil. Şu aşağıdaki linke bir zahmet giriverin. Buradaki kişileri tanımam (TV sunucusu hariç).

            https://www.youtube.com/watch?v=G0MMdfQx-u8

            Dinlere inanan biri olarak dini yasaklamak ne kelime! Yapılması gereken şey Kurtuluş Savaşında olduğu gibi DiN sahibine yönelmek. Tüm millet olarak bunu yapmadık mı, O da bizi muzeffer eylemedi mi? Kurtulduktan sonra O’a sırt çevirmek herşeyden önce ahlak ve vicdana sığan bir şey mi(ydi)?

  18. Bir ulke sahip oldugu universite sayisi ile ileri gider ve etkilidir. Sayi deyince niteliksiz olunca ne olacak diyebilirsiniz. Ama oyle degil sayi nitelik sayisinin artmasi demektir. Bu dogal seyir icinde olur. Vatikan in bile dunya genelinde 400 tane universitesi var (kaynak: mete cubukcu ntv papa secimi) bu ayni zamanda vatikanin neden etkili oldugunun bir gostergesi degil midir? Bu ulke her ne olursa olsun UNIVERSITELERINE SAHIP ÇIKMALIDIR.

  19. Şimdilerde pek kullanılmayan “Hamiyet” kelimesinin anlamını kontrol etmek amacıyla TDK’nın internet sitesine girmek istedim.Site yenilenmiş,ancak burada kelimeye ulaşamadım;bu durumu ‘herhalde TDK’da kelimenin zamana uyan anlamını arıyor’ şeklinde yorumladım.(TDK internet sitesinin eski hali daha kullanışlıydı.)

    Google arama motorunun TDK’ya yönlendirmesinde ise hamiyet kelimesi “Bir insanın kendi yurdunu, ulusunu ve ailesini koruma çabası ” olarak geçmiş.Osmanlıca lügatlarda ise kelime çok daha geniş anlamlarıyla tarif edilmiş.

    Biraz argoya kaçacak ama kelimeye dair bana en uyanı 90’lı yılların başında meşhur olmuş bir şarkıda geçen sözler oldu:”Ula Hamiyet, ne bu vaziyet!” diyordu şarkıda. Hamiyet de,hamiyetini mi arıyor ki acaba?

  20. Şehir üniversitesi aldığı kredinin taksitlerini zamanında ödememiş aldığı ikazlara rağmen.tmmob un açtığı davada bahsettiğiniz dragostaki arsanın tahsisi iptal edilmiş dava yargıtayda.o arsa dışında verilen bina ipotekleri o arsanın üstünde.halkbank,teminatı teminat olmaktan çıkmış ve kredi taksitlerini ihtarlara rağmen ödemeyen bir müşteri ye ne yapmalıydı?Dediğiniz gibiyse yani arsa dışında yeterli teminat varsa ve üniversitenin ödeme güçlüğü yoksa ülkemizde birsürü özel banka var onlardan kredi alınabilir neden alınamıyor?bir üniversite en ciddi nakti kayıtlar dolayısıyla Temmuz Ağustos ve Eylülde alır.Bu dönemde bu kadar nakit alıp neden kredi taksitlerinin hiçbirini ödemez?

  21. ”Takdiri Hüda kuvveyi bazu ile dönmez, bir şem’a ki Mevla yaka, üflemekle sönmez” diyen Ziya Paşa bu satırları yazarken ne murat etmişti bilinmez ancak kendine çağdaş içte ve dışta pek çok yanlışa şehadet edilen o günlerde herhalde bu beyte masadak olmuş hadise de çoktu. Lüks arabaları ile ve etrafındaki aşuftelere pahalı hediyeler vermesi ile meşhur şu günlerde bir kaç sefer batmış bir müteahhİT ve yabancı futbolcu transferi peşinde vergisiz olarak havaya savrulmuş milyarlarca euro parayı gelirleri ile döndürüp, borçlarını ödemekten aciz hebaen mensur futbol takımlarına kamu bankaları üzerinden milyarlarca lira kredi ve cansuyu bulabilen iktidar numuneyi imtisal bir eğitim teşebbüsünü muhayyel cürmü meşhude binaen bağımsız! kamu bankası eli ile tedib etmeye çalışması en hafifinden aymazlıktır. Bunu iktidar yağdanlığı olacağım diyerek savunan koca kafalı, sakallı çocuk hükmünde olan gazeteci ve hukukcu numuneleri de ancak saman kağıdına yazılıp, vazifesi bittikten sonra çöpe gidecek müsvedde hükmündedir.

  22. Fehmi Koru’nun yazısında, üniversite fazla fazla TEMİNAT göstermiş dediği şey, devlet tarafından üniversiteye TAHSİS edilen (hediye edilen değil!) Dragos’daki Tekel arazisi. Mülkü kendisine ait olmayan bir araziyi kendi borçları için teminat göstermek uyanıklığını yapmış üniversite yönetimi. Halkbank da kabul etmemiş bu kurnazlığı. Tabii ki etmeyecek, zaten ederse hata yapmış olur. Devletin malını kendi vakfın için teminat göstermek nerede görülmüş. Fehmi Beyin savunup ah vah ettiği konu bundan ibaret.

    • Sapla samanı karıştıran bir yazı Hz Muhammedi ilahlaştırmık yazısı.
      Yada ifrat yapanların tersi tefrite düşen bir yazı.
      Yada islamoğlu, bayındır görüşünün aksettiği Peygamberi hakkını, şanını, yüceliğini koruyamamış bir yazı .
      Nuray hanımda reklamını mı yapıyor ?

      • Zekariyya bey!
        benim size bir tavsiyem olacak risale-i Nurları iyice anlamaya çalışın bu iki yazarın da yazdıkları tamamen Kur’an’dan ayetler örnekler verilerek yazılmıştır Ben Kur’an’ın tefsirini
        uzmanı eşliğinde okudum ve Kur’an’da Her şeyi açık açık yazıyor kulları ilahlaştırmayın diye oysaki bizde Haşa neredeyse tapıyorlar ha sakın risale-i Nurları sözlükten anlamaya çalışmayın. Onları anlayabilmek için Arapça Kürtçe Osmanlıca ve Farsça bilmek gerek.
        Allah’a emanet olun.

        • Demek ki risale-i nur okumamız mümkün değil. Bu durumda okuyup anlayanların sayısı çok az, diğerleri de okuyor ama anlamıyor.

        • “ha sakın risale-i Nurları sözlükten anlamaya çalışmayın. Onları anlayabilmek için Arapça Kürtçe Osmanlıca ve Farsça bilmek gerek.”Hiç olmazsa şu yargıya ilişkin Zekeriya bey bir açıklama getirir diye bekledim ancak maalesef susmayı tercih etti.Ama biliyoruz ki ;sükut her zaman ikrardan gelmiyor.

          Son bir sene içinde yaklaşık 10 ay müddetle – fikirlerine çokça atıf yapılan -bu adam ne demek istiyor merakıyla elime bir lügat alıp günde en az 10 sayfa olmak üzere kitaplarını okudum.Onlarda Kürtçe şöyle denirdi gibi -tercümesi de kendisi tarafından yapılan – birkaç cümle dışında Kürtçe diline ait bir şey görmedim.Belki 15-20 sayfa – hadi 30-40 sayfa olsun- yine kendisi tarafından tercümesi yapılmış Farsça beyitten başka Fars diline ait te çok bir şey görmedim.Eski kitaplarından İşaret-ül İcaz,Mesnevi – i Nuriye gibi yine kendisinin gözetiminde Türkçe tercümesi kardeşine yaptırılıp Türkçe olarak piyasaya sürdüğü -orijinali Arapça olan – kitapları var.Ancak en bilinen ve en çok okunan eserlerinin en önemlilerini -ki neredeyse eserlerinin en az % 80’i- Türkçe olarak telif etmiş.Fakat bu Türkçe 100 yıl öncesinin okur yazarlarının anlayabileceği türden Atatürk’ün Nutku,Mehmet Akif’in Safahat’ı,Tevfik Fikret’in şiirleri gibi şu anda lügatsiz anlaması zor eserler.Okurken lügat ihtiyacı çok oluyor,bu yavaş ilerleme sonucunu getiriyor,fakat okuyanın da kelime bilgisini çoğaltıyor.Anladığım kadarıyla kötüniyetli birisi kitapları okuyup,bilgi sahibi olmasın diye birisi Nurdan hanımı fena halde işletmiş.Okursa kendisi de önyargısının yanlışlığını anlayacaktır zaten.Fakat tahmin ediyorum ki,O,bu yazdıklarıma yine kızacak ve beni kendisini anlamamakla suçlayacak.Olsun,ben yine de bildiğim birşeyi kendime saklama bencilliğini yaşamamış olayım da,bu bana yeter .

      • Nuray hanım, Nurdan hanım, Nurdam hanımmış anlamam
        Ancak ilahlaştırmak konusuna itiraz bence de tastamam!

        İkinci yazıyı okumağa başladım ancak tamamını ve iliştirilen ikincisini sonraya bıraktım. Vaktim olduğunca okuduğum kadar yazar doğru şeylerden bahsediyor. İlahlaştırmak insanlığın hastalıklarından biridir. Bu hastalık bir çoğumuzda da olan, bedeli hala daha ödenen bir hastalıklardan biridir.

        ….
        Bilimi ilahlaştıranlarımız var, Mustafa Kemali
        Bilinmez, acaba nedir o hali!
        Hadisçileri ilahlaştıranlarımız var, ve tabi Muhammedi,
        Resmi yok! net durumdur, buna ne derdi kendi…

        Halbuki kulak versek okunurken tekrar tekrar ezanlar,
        Ne diyor? Kim ne düşünür acep, bundan ne anlar…
        Duyar geçeriz, düşünmeye genelde boşveririz,
        Sırası geldiğinde adeta birer robot gibi şehadet ederiz…
        ….

        Konu lise yıllarımdan beri sorguladığım, üzerinde durmağa değer bir konudur… Elbet bir başka vesile çıkarcaktır..

  23. Sayın Koru beklediğiniz hamiyyetlilik her kişinin işi değil ER kişinin işi birine su ikramı yaparken bile menfaat beklentisine giren toplum olduk inşaAllah o hamiyetliler çıkar burada”parayı veren düdüğü çalmış ” parayı almadan o hamiyetliyi arayacaktılar

  24. Fehmi Bey sizin bu sitenizi bir türlü içlerine sindiremedi ler son iki haftadır bayağı problemler var Şimdi de ben yorumları göremiyorum dünkü yorumları daha yeni okudum.

    Mertay beye cevap
    Bana İngilizce
    Öğretmek için zahmet etmeyin Ben Kendimi idare edecek kadar İngilizce biliyorum türkçeydi Hatta bütün Türkçeleri Biliyorum öyle sizin gibi sadece Türkiye Türkçesi değil

    “Mertay
    12 Kasım 2019 at 19:40
    Siz de ingilizce bildiğinizi mi iddia etmiş oldunuz şimdi? İngilizce slang veya sour dictionary tür sözlüklere bakınca kelime haznenizin ne kadar güdük olduğnu görmüş olursunuz. Zira höyt veya hötün bir değil birden fazla karşılığı vardır. Ona bakarsanız Höytün Türk Dil Kurumunun sözlüğünde de biryeri yok. Yani siz türkçe de bilmiyorsunuz helhalde…”

    Siz ne demek istiyorsunuz? Peki! Türkçede olmayan bir kelimenin karşılığı nasıl İngilizce’de olur ki!
    Siz Türkçeyi iyi bildiğiniz için mi benim ne yazdığımı tersinden anladınız Bir de burada ingilizce-türkçe bilip bilmemek söz konusu değil kelimenin İngilizce karşılığı yok İngilizcede “Ö”
    Harfi var mı? Yok! Aslında höyt erdoğanin one minute den sonra
    yüceltmek için o kelimeyi
    Komedyenler ve lise öğrencileri Erdoğan’ın taklidini yaparak Özel Programlarında
    one minute’in akabinde höyt
    Diye serzenişte bulunuyordular.

Yoruma kapalı.