Bazıları olanı çok sonra duyuyor.. Bazıları konuyu yanlış anlıyor.. Bazıları da yanlışı düzeltilse bile aldırmıyor…

29
Reklam

Elinde palayla birinin önünü kesen Yeniçeri’nin muhatabı, şikayet konusu edilen olayın bin yıl önce yaşandığını hatırlattığında, Yeniçeri’nin “Ben yeni duydum” dediğiyle ilgili bir fıkra vardır; ben güncel bir uluslararası olaya da çağrışım yapabileceği için onu böyle özetlemekle yetineceğim.

Danıştay’ın meslekten ihraç edilmiş 450 hakim ve savcıyla ilgili göreve iade kararı üzerine başgösteren tartışmalar bana o fıkrayı hatırlatıyor.

Hakim ve savcılarla ilgili tek bir karar yok; öbek öbek verilmiş kararlar söz konusu. Kararların hiçbiri yeni de değil; haklarında göreve iade kararı verilmiş hakim ve savcıların büyük bölümü çoktan göreve başlamış bulunuyor.

Konuyu, birileri, yeni duymuş olmalı ki, sanki karar dün çıkmış gibi tartıştırıyor.

Ayrıntıya girmeden söylenecek olan şu: Danıştay önüne gelen sayıları birkaç binin üzerinde bulunan davaları görüşüp karara varmakta geç kaldığı gibi, Hakimler Savcılar Kurulu (HSK) da haklarında karar verilen hakim ve savcıları görev yerlerine göndermede gecikti de gecikti.

Danıştay’ın önünde benzer karar bekleyen daha yüzlerce dava var, haklarında göreve iade kararı verilmiş çok sayıda hakim ve savcı da HSK’nın kendilerini göreve başlatmasını bekliyor.

Hükümetin küçük ortağı MHP’nin lideri Devlet Bahçeli konuya girmekte geç kalanlardan. Dün şunları söylemiş:

“Danıştay 5. Dairenin FETÖ’den ihraç edilen 387 hakim ve savcıyı tekrar mesleğine iade eden kararı çok tehlikelidir, çok sakıncalıdır. Hukuki bir temeli yoktur. Bu dairenin göreve iade kararı verdiği kişiler arasında ankesörlü hatlarla haberleşen, mahrem imamlarla irtibatı olan, bylock yazışmalarında adı geçen, terör örgütlerine bağış yapan, hakkında örgüt üyeliğinden işlem yapılan isimlerin olması nasıl izah edilebilecektir? Danıştaş 5. Daire nereye hizmet etmektedir? Bu karar alınırken 5. Daire üyeleri maklube mi yiyorlar, haşhaşilerin vaazlarını mı dinliyorlar?”

Reklam

Kararı veren Danıştay’ın üyeleri, kendileri için sarf edilen, “Bu karar alınırken 5. Daire üyeleri maklube mi yiyorlar, haşhaşilerin vaazlarını mı dinliyorlar?” cümlesine herhalde bir tepki vereceklerdir, ama yukarıda alıntıladığım cümlenin geri kalanında da MHP lideri yanılıyor.

Karara konu olan ve herbiri ayrı ayrı mahkemelerden kendilerinin görevden alınmaları sürecinde maruz bırakıldıkları iddiaların gerçek olmadığına dair beraat kararları aldıktan sonra, o beraat kararlarıyla göreve iade edilmeleri için Danıştay’a başvuran hakimler ve savcıların…

Ankesörlü telefonlarla haberleştiği…

Mahrem imamlarla irtibatlı olduğu…

Bylock yazışmalarında adı geçtiği…

Terör örgütlerine bağış yaptığı…

bilgisi doğru değildir.

Zaten, o savcı ve hakimler hakkında bu tür iddialardan hiçbiri doğru olmadığı için mahkemeler beraat kararları vermiş, Danıştay’ın 5. Dairesi de, bu sebeple, onların göreve iadesini doğru bulmuş, HSK da, yine aynı sebeple Danıştay’ın kararına uymuştur.

Reklam

“Ben yeni duydum” diye konuyu hayli geriden tartıştıranlar yüzünden iktidarın büyük ortağı da rahatsız olmuşa benziyor.

AK Parti genel başkanı da olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da, tartışmalar ilk gündeme taşındığında, Anayasa Mahkemesi’nin Hatay halkının oylarıyla TİP’ten milletvekili seçilmiş Can Atalay için vermiş olduğu serbest bırakılması yönündeki kararını hazmedemediğini söyledikten sonra, “Danıştay’ın aldığı karara da sessiz kalmamız mümkün değildir” atfında bulunmuştu.

Dün de, yüksek mahkemeler ile ilgili tartışmalar konusunda yine kendisinin taraf değil hakem konumunda olduğunu söyledi Cumhurbaşkanı Erdoğan

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu yaklaşımının da doğru olmadığı biliniyor. Yükseği ve yüksek olmayanıyla yargı, anayasaya göre, yürütme ve yasama ile irtibatsız bir erk.

Yargı organları arasında yetki ihtilafı çıktığında, Anayasa Mahkemesi’nin kararının geçerli olacağı da, yine anayasanın gereği (m. 158).

Dün Yargıtay’ın birinci başkanlığından emekli Prof. Sami Selçuk da, anayasal açıdan konuya nasıl yaklaşılması gerektiğiyle ilgili görüşlerini, T24 sitesinden Gökçer Tahincioğlu’na açıkladı ve Yargıtay’ın bir dairesinin Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmaması yolundaki çıkışına kurumun kendi içerisinde tavır alınması gerektiğini bildirdi. “Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun olaya el koyması gerekir” diyerek…

Bir hatırlatması da vardı Prof. Selçuk’un, onu da aktarayım:

“Bundan otuz beş yüzyıl önce mahkeme kararlarına
uymayanların ölümle cezalandırılacakları yolunda bir buyrultu yayımlayan Hitit Kralı II. Tuthaliya bu topraklarda hüküm sürmüştür. Hiç kimse, Türkiye’nin insan ve hukuk düzeyini Tunç Çağı’na taşımaya kalkışmamalıdır.”

İleride “Ben bunları duymamıştım” diyecekler için bu yazı yazıldı.

ΩΩΩΩ

Reklam

29 YORUMLAR

  1. Adalet herkese lazım! Bugün değilse yarın.
    Bunu şöyle annayan çıkabilir:bugün bana, yarın sana!😯.
    (Nerden baktığına bağlı; dibinden bakarsan bugün bana REY!, yarın sana HEY HEY!☹️)
    Hukuk herkesin anlayacağı dilden olsaydı,
    -emekli bu bayramlarda almalıydı: 6bin+6bin=12piskevit idi🤗🤗🤗.
    İstedim vermiyon mu?
    …………………………..(ne yazmış emekli?😡).

  2. H.B. 21 Şubat 2024 De 00:52

    “Altın yabancılara bırakılmayacak kadar önemli bir madendir. El oğlu bir an önce max. hız ve oranda çevre ve insan faktörü ikinci-üçüncü planda olarak altın ve diğer madenlerden vurgunu vurup ortamı terk etme telaşında. Kalıcı olan geri bıraktığı çevre kirliliği ve insan zaiyatı bizim.”
    bunun üstüne ne konuşsak teferruat kalacak.

    akıl*iman sentezi önemli bir tespittir.
    iman değerlidir, insandan beklenen önce iman etmek sonra bilmektir.
    yazık ki bizler asıl amaç olan O’nu bilmekten uzaklaşıp, dünyayı benlikle imar etmeye çalıştığımız gibi ahiretimizi de benlikle imar etmeye çalışıyoruz, bu hırsımız da şeytandan arabistanlı lawrence’lara kadar şer odaklarının din motifini kullanarak bizi manipüle etmeye çalışmasını kolaylaştırıyor.
    bugün peygamberlerin anlattığı, açıkladığı, öğrettiği dinle yaşanan din büyük oranda aynı değildir, belki az bir kesim hariç yüzyıllardır anlayış yozlaşmış, din, dinciliğe evrilmiş, dindar da dinciye dönüşmüş durumda. holdingleşen bir kümeleşme eşliğinde adına cemaatler, tarikatler, gruplar mı dersiniz, ne derseniz…müslüman ülkelerin ve toplumların hali ortada. oysa kutsal kitabımız inananlar iseniz en üstün sizsiniz diyor, inanan ne kadar az öyleyse.
    öncelikle, mücadelenin ben din ve dindarlarla olduğunu değil din ahlaktır karşılığını anlamayan bir zihniyetle olduğunu düşünenlerdenim. dinle değil, yobazlıkla. ilimle, bilimle yolunu ayıranlarla. ileriye değil, geriye bakanlarla.
    bugün hala din ve bilim tartışması yapıyoruz, din Allahın dini de bilim kimin bilimi?
    tam da bu nedenle sevgili paşamız insanlar dinlerini öğrensinler diye büyük bir hizmet olarak o zamanın en kıymetli alimine Kur’an tefsiri yaptırmış,
    hala en değerli tefsirlerden biridir.
    “seküler olarak bastırmak” konusunda elbette adaletin yanında hakkın hukukun doğrunun paydasında buluşmamız lazım. şekle, kılık kıyafete karışmanın bir açıklaması olamaz elbette. bugün de yoktur. buna itiraz edemem.
    ben zafiyetlere değindim, kimse benim kutsalım değil, pek çok eleştirilerim de var aynı zamanda. kimse eleştirilerden muaf olamaz. ama onlardan biri sözünü ettiğiniz zaafları değil, çoğumuzun eğleştiği yaşlarda mustafa kemal bir milis olarak parçalanmış ülkeyi geziyordu, insanları bir mücadele altında toplamaya, vatanı kurtarmak için örgütlemeye çalışıyordu, hayatı savaş meydanlarında geçti, devlet kurdu, büyük savaşların ve devrimlerin lideri oldu, böylesi büyük stresler altında yaşayan insanların deha olsa da bazı zaaflarının olmasını kimimiz anlayabiliriz, kimimiz anlayamayabiliriz o biraz bizim bakış açımızla alakalı.
    hepimizin zaafları var, benim de var, sizin yok mu?
    çok az insana atatürke olan sevgi, saygı, özlem nasip olmuştur, 1938 milat olmak üzere öncesinde ve daha önemlisi sonrasında milyonların sevgisi, saygısı, özlemi, duası, rahmet dilekleri hiç azalmadan artarak devam edegelmiştir,
    bu bir nasip meselesidir. nadir insanlara verilir.
    bu nasip yüce Allahın ona bir hediyesidir.

      • çok az insana atatürke olan sevgi, saygı, özlem nasip olmuştur, 1938 milat olmak üzere öncesinde ve daha önemlisi sonrasında milyonların sevgisi, saygısı, özlemi, duası, rahmet dilekleri hiç azalmadan artarak devam edegelmiştir,
        bu bir nasip meselesidir. nadir insanlara verilir.
        bu nasip yüce Allahın ona bir hediyesidir.

  3. biri çıkıyor bu karar tehlikeli diyor,
    biri içeri atıyor, biri dışarı çıkarıyor
    biri hakimim diyor
    bildiğin dingonun pastanesi.
    biri de çıkmış, “bu kurumlar gizli bir acendası olan bir kiliğin eline geçmişse.” diyor sanki gizli ajandası olan klikler siyasileri ele geçirmiyor.
    siyasileriyle, yargısıyla, halkıyla herkes ahlağa, etiğe, ilkelere bağlı kalsa, kendi işini düzgün yapsa ülkenin böyle birbirinden beter sorunları olmaz.
    ekonomisi derin krizlere girmez,
    para bulmak için 40 kapı çalmaz, tavizler vermek zorunda kalmaz,
    tarımı hayvancılığı, eğitimi, sanayisi gerilemez,
    dış politikası dengesiz gitmez.
    ve adalet bir gün herkese lazım olacak.

    • “DİDEM
      20 Şubat 2024 De 08:54
      halklar, iktidarlarını ve muhalefetlerini yönetmezlerse,
      iktidarlar ve muhalefetler halkları yönetir,”
      Didem hanım biz bu tarifinize
      TEMSİLİ DEMOKRASİ diyoruz!
      İsterseniz güçlendirilmişinden verelim ablama?

      • halklar, iktidarlarını ve muhalefetlerini yönetmezlerse,
        iktidarlar ve muhalefetler halkları yönetir,”

    • Siyasileri eline geçirdiyse 39 gün sonra seçim var onlara iyi bir ders verebiliriz. Ya yüksek yargıya ne yapabiliriz.

      • “Siyasileri eline geçirdiyse”
        fark etmek için bir bilinç gerekir,
        38 günde bir mucize beklemiyorum şahsen.

  4. Adalet herkese ve herzaman! lazım. Bunu en iyi annayan Bahçeli olmuş; “acınacak hale düşmek” tehlijesiyle uyarmış dün.
    Bir mücadelede,
    -faizin haramın azı yada birazı! faidelisi zararlısı diye bir şey OLMAAAAZZZ😡😡
    Söyleyeni yatıracaksın!.. önce!😡😡😡
    -senin vekilin benim ayrımı yaptıran zihniyetin terör örgütlerine destek olmak dışında yok bir faydası!
    -devlet yönetimi ile hükümet etmenin aynı şey OLMADIĞI gerçeğini siyaset dünyasına belletmek gerek önce☹️
    -YASAMA-YÜRÜTEN(yürütme)-YARGILAYAN
    diye bir yapı var bu ülkede.
    Yani herşeyi siyasetçi kotaracak!!! yok öyle bişey!!!🙃. Herkes kendine düşeni yapacak
    Özetle, bir yapı bir yanlışla mücadele etmeye karar verilmiş ise,
    Senin yanlışın benim yanlışım ayrımıda kaldırılmalıdır önce!
    (Bunu, senin tarikatın benim cematim onun teröristi benim örgütüm OLMAAAAZZZ! olarak annayabilsek bir aaahhhh!).

  5. Anayasa ihlallerine karşı hukukçuların baroların suç duyurusunda bulunup dava açması gerekmiyor mu? Anayasa açıkça çiğneniyor ve herkes bakıyor. Anayasayı çiğnediklerini bildikleri için yetki tartışması var deyip anayasayı tekrar değiştirilime getiriyorlar. Hayır yetki tartışması yok, anayasayı ihlal durumu var. Kimlerin ihlal ettikleri isim isim kurum kurum belli. Yapılacak tek şey bu kişilere dava açmak. Bunu yapacak babayiğit yoksa bu iş zaten bitmiş demektir. Buraya gelmeden hemen şimdi davalar açılmalı. Anayasayı rafa kaldırmak bu kadar ucuz olmamalı.

    • Ender bey!
      Şu an cumhurbaşkanının dokunulmazlığını iki açıdan incelemek gerekir
      1–Cezai açıdan:
      Anayasaya göre Cumhurbaşkanı sadece Vatana İhanet suçlaması ile TBMM’nin çok büyük çoğunlukla ela vereceği kararlar ile Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesinde yargılanabilir.
      Ancak Türk Ceza Kanununda “Vatana İhanet Suçu’na dair” bir düzenleme daha doğrusu bir madde yok.
      Şu an bir Cumhurbaşkanı bazı eylemleri vatana ihanet oluşturduğu iddiasıyla tüm presedürler yerine getirilerek AYM’de yargılansa ve yargılama esnasında savunmasında şunu dese” İddia edilen eylemlerin tamamı doğrudur.Suçluluk duygusuyla vicdan azabı çekiyorum. Vicdan azabından kurtulmak için en ağır şekilde cezalandırılmamı talep ediyorum” dese bile verilecek daha doğrusu verilmesi gereken karar şudur:
      “….. atılı suçun yasal unsuru bulunmadığından…Ceza Muhakemesi Kanununun 223/2-a maddesine göre BERAATİNE ”
      Yani cezai açıdan Cumhurbaşkanının dokunulmazlığı açıkladığım nedenle mutlaktır.
      Ancak Cumhurbaşkanı Anayasal sistemi “tamamen” ortadan kaldırırsa bu durumda ne olur sorusu ayrı bir konu.
      Bu hususu şu anda profesörü dahil hiçbir hukukçu dile getirmez yada getiremez.Yani cezai yönden mutlak dokunulmazlık konusunu.
      2–Hukuki(Tazminat )yönden:
      Hukuki yönden Cumhurbaşkanı sıfatıyla yaptığı işlemlerde bu işlemlerden uğranılan zararların giderilmesi için İptal ve tam yargı prosedürlerinin yerine getirilmesi gerekir.
      Sözlü ifadelerle rencide edilen vatandaşlar için özellikle manevi tazminat için “hiçbir dokunulmazlık yok ”
      Yani özellikle bir ilin bir partinin rencide edilmesinde o ilin tüm vatandaşları o partinin tüm üyeleri hiçbir sınırlamaya tabi tutulmaksuzın manevi tazminat davalarını bulundukları yerlerde açabilirler.
      Zira bu ifadeler bulundukları yer televizyonlarında da yayınlanıyor.
      Rencide edilen partilerin yüzlerce hukukçu yetkilisi, bu hususu neden açıklamaz yada örnek babından bir dava açmaz, yada örnek dava dilekçesi yayınlamaz?
      –İşbirlikçi olmaktan başka bir seçenek aklıma gelmiyor.

      • Cumhurmuhafızımız sayın Muzaffer Sever bey sağdan soldan duyup işittiği doğru yanlış ne varsa onu konuşup onu yazıyor niye? Çünkü Muzaffer bey kendi aklını kullanarak harcamak istemiyor. günlük hayatında onun bunun aklıyla idare edip kendi aklını kötü günler için saklıyor:))

        O’nun için konuştuklarının buraya yazdıklarının ana kaynağı neresi ve kim olduğunun hiç bir önemi yok. o kendi aklını kullanmamaya gün yüzüne çıkarmadan saklamaya odaklanmis çünkü.

        oysa yazıda geçen ”
        Ben yeni duydum” diye konuyu hayli geriden tartıştıranlar yüzünden iktidarın büyük ortağı da rahatsız olmuşa benziyor.” cümlesindeki ‘tartistiranlar’ın kimler oldukları ve nasıl tartıştırdıklarını görüp izlemek ender beye cevap yazmaktan daha güzel bir iştir diye düşünüyorum.

        “şu memlekette aklı başında bir gazeteci yok mu ki gidip de şu adamlara sorulması gereken soruları sorsa da bunların ne kadar kendiyle çelişen, iler tutar bir akla sahip olmadıklarını millete gösterse” diye düşünüp durduğum şeyi gazeteci Cansu Çamlıbel yazıda linki verilen haberin de yer aldığı sitede yapmış. etki-tepkiyi bizzat gördüm, iki gün sonra bahçeli etkiye tepkiyi verdi! Bahçeli’nin arkasindaki aklı da dünya gözüyle görmüş oldum.

        • Baran bey, biz muzaffer beyin yorumlarını beğenerek ve keyifle okuyoruz, çok da istifade ediyoruz, kendisi korusitesine büyük katkıda bulunuyor, iyi de ediyor…
          Sizin gibi twitrdan ordan burdan kopi linkleri getirmiyor en azından, öyle değil mi?

    • Her zaman söylüyoruz, bu CHP değişmez; onları kendi karanlık dehlizlerinde bırakıp, milletimizin işine bakması lazım. Milletçe kurtuluşa bir ay kaldı. Asırlık vesayetle ayaklarımıza takılan prangaların anahtarları elimizde…

      Aman dikkat!..

  6. Güç insanı yoldan çıkartır, mutlak güç ise tamamen sapıttırır diyor Lord Acton. Ama unutulmamalıdır ki hakimin kendisinin şahit olduğu, herkesin yargılanacağı ahiret var.

  7. “Mahkeme kararlarına uymayanları ölümle cezalandırılacaklar” alıntısını yaptıktan sonra ileride ben bunları duymamıştım diyenlere yazdım diyor. Aba altından idam mangsını gösteriyor. Oysa yargının kendini birinci erk olarak görüp, kendi ideolojisini gerçekleştirmek için kararlar verdiğinden ne olabileceğine dair hiçbir fikri yok. 467 gibi garabet kararları da hatırlamıyor. Oysa halkın oyuyla seçilmeyen, denetlenemeyen, kararları tartışılamayan (olayın korkunçluğuna bakarmısınız?) bir kurumun ülke ve insanlar üzerinde ölüm dirim hakkı (ius vitae ac necis) olması ne demektir. Ya bu kurumlar gizli bir acendası olan bir kiliğin eline geçmişse. Yahut bu kurumlar kendilerini hakim ideolojinin uygulayıcısı olarak görüp askeri brifinglerde saatlerce ayakta alkış vurup tempo tutmuşlarsa. Yine de bu insanların verdiği karar tartışılamaz, uymayanları öldüreceğiz mi diyeceksiniz?
    Bu korkunç yetkilerle donatılmış kurumun önündeki tek dengeleyici siyasettir. Siyasi iktidardır. Her seçim halka hesap veren ve onay alan iktidar seçilmeyen ve hesap vermeyen yargıyı yasal usullerle amacında tutabilir. Yasama yargıya dokunamaz demek ülkeyi sonu gelmez ve elinde insanların hayatı olan juristokrasi ye teslim etmektir. Bu da diktatöryanın en korkuncudur.
    Türkiyenin en büyük sorunu uyaranları uyaran birinin olmaması.

  8. Daha öncede belirttiğim gibi Türkiye’nin BEKA meselesi siyasetçilerdir.Bunlar geleceğimizi tehdit ediyorlar.İstedikleri zaman hukuk istemedikleri zaman GUGUK.

    • Siyaset ülkemizin bekası için değil kişilerin bekası için yapılıyor. Siyaset bir hizmet yolu değil, kişisel rant ve ikbal meselesi, o yüzden bir meslek türü olmuş, ve kartvizitlere de yazılıyor, babadan oğula geçiyor. Siyaset bir siyaset sınıfının elinde ve vatandaşa siyasete müdahale imkanı da verilmiyor. Seçimden seçime oy hakkı var ama seçme hakkı pek yok. Neyin propagandasına maruz kalmışsa da ona gidiyor teslim oluyor.

  9. BU NE BİÇİM MAÇ/HAKEM!
    Diyelim ki, FB-GS derbisi.
    Galip gelen lig şampiyonu olacak.
    Tribünler tıklım-tıklım.
    Tüm taraftarlar ekran ekran başında.
    Ancak Dünyada ve tarihte görülmemiş bir olay yaşanıyor.
    O da ne!
    Sayın seyirciler herkesin ağzı bir karış açık.
    Hakemler normal forma yerine FB(yada GS) forması giymiş!
    Herkes “böyle maç mı olur?” diyor.
    Forması giyilen takım “yahu bir de böyle deneyelim” diyor.
    Rakip takım “madem çok istediniz sizi mi kıracağız” diyor.
    Maç başlıyor.
    Rakip takımın oyuncusu hakemin formasını giydiği takımın oyuncusuna 3 metre yaklaşırsa faul, 2 metre yaklaşırsa sarı, 1 metre yaklaşırsa kırmızı kart veriyor.
    Haliyle hakem formasını giydiği takımın oyuncu değişikliklerini yapıyor.
    Haliyle oyun taktiğine de karar veriyor.
    O da ne!
    Bir olaya da Dünya gözüyle tanıklık ediyoruz!
    Hakem “rakip takımın” oyuncularının değişikliğine de ve oyun taktiğine de karar veriyor sayın seyirciler!
    Sizce bu hakem bu kadar zırva ile yetinir mi?
    Bir süre sonra neler olabilir?
    –Ofsayt kuralı kaldırılır.
    –Oyuncu sayıları değiştirilir.
    –Elle oynama yasağı kaldırılır.
    –Hatta birden çok top, ikiden çok kale getirilebilir.
    Bu maçı kim seyreder sayın seyirciler?
    “–Batan geminin malları.”

  10. Erzurum’lu hacı dede uçağa binmiş , bir süre sonra kalkmış lavaboya gitmiş , güzelce abdestini alıp gelmiş , hostese seslenmiş,
    — Gızım , bereye bitene seccade ser, namaz gılacam .
    Hostes şaşırmış ,
    — Amca uçakta namaz kılınmaz !
    Hacı dedenin tepesi atmış ,
    — Başın açıh ,dodağın boyali , geymişsin gıssa etek , bene fetva mi verirsen !
    Get şoföre de uçağı gıbleye çevirsin!

    • Güne gülerek başlamak ne iyi!
      Gördünüz mü bizim dadaş dedeyi,
      Bulun hemen, getirin seccadeyi!
      Pilot dümenle denk getirsin kıbleyi…
      Müezzin olarak da bulsunlar Mucip beyi
      Haydin namaza, Allah’u ekber!
      ……

      Bu dadaş dedemizin göklerde böylesine namaz kılmak istemesi yıllar önce uzay istasyonunda namaz kılan Malezyalı müslüman astronot Şükür’ü (Shukor) çağrıştırdı. O zaman, Malezya diyanet erbabı kıble yönünün belirlenmesi işini ciddiye alarak toplantı falan yapmışlar. İlgili haberi okuyunca, Allah’a iman nelere kadir şeklinde aferim çektim içimden….

    • FIKRA BU KADAR
      CHP, Hatay’da aday tanıtım toplantılarına çağırmadığı, kliplerden cismini, listelerden ismini sildiği Lütfü Savaş’la yoluna devam etme kararı almış.

  11. Adaleti ve özgürlükleri yok eden hiç bir kimse, hiç bir kurum gelecekte iyi anılmayacaktır. İnançlılar bunu cehennemliktir diye özetleyebilirler.

  12. 2 YILDAN 4 YILA KADAR HAPİS
    Türk Ceza Kanunun 277.
    maddesi yargı görevini yapanları etkilemeye teşebbüs edenlerin “2 yıldan 4 yıla kadar hapis” cezası ile cezalandırılmasını hüküm altına alıyor.
    Olay artık teşebbüs falan değil, artık yargı görevinin tarafsız şekilde yerine getirilmesini tümden ortadan kaldırmak, Anayasayı tehdit ile askıya alma boyutuna geldi.
    Ceza hukukunda tehdit, tartışmasız bir şekilde cebir’in yani şiddetin bir çeşididir.
    Daha teknik ifadesiyle tehdit, cebir ve şiddetin seçimlik hareketidir.

Yoruma kapalı.