İşin şakası yok: İktidara bakılırsa, önümüzdeki seçimde ya onun adaylarına oy kullanacağız ya da halimiz harap…

25
Reklam

Yerel yönetici ile ülkeyi yöneten kadro farklı partilerden olursa o il veya ilçeye hizmet gitmez mi?

Hatay’a deprem sonrasında hizmetin bu yüzden gitmediği söyleniyor…

İktidar partisine oy verilmezse doğalgazdan mahrumiyet yaşanır mı?

Bunun henüz örneği yok, fakat söyleyenin kimliği bu iddiayı da ciddiye almayı gerektiriyor…

Her iki iddianın da kaynağı, Cumhurbaşkanı sıfatı da bulunan AK Parti genel başkanı Tayyip Erdoğan

Bu tür iktidar-yerel yönetim farklılaşmasının yerel yönetimin aleyhine olacağıyla ilgili söylemi, 40 gün sonra yapılacak yerel seçimin öncesinde sıkça işiteceğimiz anlaşılıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açtığı yolu AK Parti’nin öndegidenleriyle partisinden aday olanlar da kullanmaya başladılar.

Ufak bir tereddüt yaşanmadı değil başlarda, ama sonra yeniden aynı söyleme sarılındı.

Sanıyorum, bu seçimde, AK Parti’nin muhalefete karşı kullanacağı en önemli propaganda silahı, iktidarda bulunması…

Reklam

Yapar mı bu iddiasının gereğini iktidar partisi?

Önceki seçimde AK Parti’den muhalefet partilerine geçen büyükşehir belediyelerinin başkanları, söylenilenin zaten yapıldığını örnekleriyle sıralıyorlar.

Merkezi yönetim, beş yıl boyunca, muhalefetin elindeki belediyelerin yabancı bankalardan almayı başardığı kredilere onay vermemiş, bu sebeple bazı icraatlar yapılamamış bulunuyor.

En son, iki hafta önce, iktidar, yerli bankaların aynı belediyelere kredi açmalarını da imkansız hale getirecek bir kısıtlama getirdi. Bundan böyle yabancı bankaların kredileri gibi yerli bankaların kredileri de Hazine onayına bağlandı.

[İstanbul belediyesinin İller Bankası’na sunduğu yatırım projeleri uzun süre onay beklerken, Mehmet Şimşek’in Hazine Bakanı atanmasından kısa süre sonra -Ağustos 2023’te- dört projeye onay çıktı. Bunu İstanbul büyükşehir belediye başkanı Ekrem İmamoğlu’nun yeni bakana açık teşekkürü ile öğrenmiştik.]

Yerel yönetimlerin iktidar tarafından bazı haklarını kullanmaktan mahrum bırakılması, AK Parti iktidarına mahsus yeni bir uygulama mı? Elbette değil. Öyle olmadığını, 1994 yerel seçimi ile İstanbul’a belediye başkanı seçilmesi sonrasında, kendisine yönelik kısıtlamalara isyan bayrağı açan Tayyip Erdoğan’ın, o zamanki itirazlarının şimdilerde piyasaya sürülen eski videolarından hatırlıyoruz.

AK Parti eski bir uygulamayı günümüze taşımış oldu.

Şimdi de, bu uygulamasını gözlere sokarak seçmenleri kendisine oy vermeye zorlamayı amaçlıyor AK Parti…

Reklam

Başarılı olabilir mi?

Çok kuşkuluyum.

Kuşkumun temelinde, geçmişte de benzer bir seçim propagandasına muhatap edildiğimizi hatırlamam yatıyor.

12 Eylül darbesinden bir süre sonra, askeri yönetimin, siyasi hayatın canlanmasına izin vermesi üzerine yapılan 1983 yılındaki seçimde, sandıktan birinci parti olarak çıkıp hükümeti kuran ve belli başlı illerin hemen hepsinde belediye başkanlıklarını da kazanan Anavatan Partisi de, 1989 yerel seçiminde başarıyı korkutucu propagandada aramıştı.

Gazetelerde tam sayfa yayımlanan reklamlara ek olarak, ülkenin dört bir tarafındaki panolarda da hep aynı görüntü yer almaktaydı: Koltukta oturan ancak her tarafı urganlarla bağlı olduğu için kıpırdaması imkansız bir adam…

Ve o görüntüdeki adamın tepesinde, kocaman harflerle “ELİ KOLU BAĞLI BİR BELEDİYE BAŞKANI İSTER MİYDİNİZ?” yazısı…

Propaganda mesajı olarak bu söylemi reklamlarda kullanan ANAP, sözcüleri ve adayları ağzıyla da, aynı tehdit edici üslubu yaygın biçimde kullanıma sokmuştu.

Ülkeyi 1983’den başlayarak o tarihe kadar tek başına yönetme yetkisini halktan almış, günü geldiğinde -Kasım 1989’da- genel başkanını cumhurbaşkanı seçtirmeye hazırlanan ANAP,  ilk büyük hezimeti, 26 Mart 1989 tarihinde yapılan yerel seçimde tattı.

Seçmen, “Evet, eli kolu bağlı bir belediye başkanı istiyorum” tepkisiyle oy kullandı o seçimde.

İki il hariç elindeki bütün büyükşehir belediyelerini kaybetti ANAP…

Nitekim, o seçimden sonra yapılan ilk genel seçimde, ANAP’ı iktidardan uzaklaştırdı aynı seçmen…

[Tabii, o iki hezimette de muhalefet cephesi -Süleyman Demirel’in DYP’si ile başında Erdal İnönü’nün bulunduğu SHP ve bir dereceye kadar da Necmettin Erbakan’ın Refah Partisi- sağlam birer kampanya yürüttüler.]

Acaba iktidarın, kuvvet ve kudretini fazlasıyla hatırlatan bir kampanyayı sürdürdüğü önümüzdeki seçimde, bu defa sandıktan nasıl bir sonuç çıkar?

“Hiç merak etmeyin” ile başlayan bir bitiş cümlesi kuracaktım ki, aklım bu seçim öncesinde muhalefetin sergilediği duruma gitti ve cümlenin geri kadarını beklemeye aldım.

ΩΩΩΩ

Reklam

25 YORUMLAR

  1. DİDEM 20 Şubat 2024 De 09:37

    Siteye giriş eskiye nazaran oldukça zaman alıyor. Araya başka işler girince ancak girebildim. Düşünce ve görüşlerim şöyle, Didem hnm:

    Malum, ekonomi insan hayatını ve kalitesini direkt veya dolaylı olarak etkileyen çok önemli bir belirleyici. Konuya girdiğim ilk günde ifade ettiğim gibi herhangi bir kimyasalın (örneğin, altın konusunda siyanürün) kullanıldığı yöntem ekonomik değilse maden kaynakları iyi olsa bile kullanılmaz. Daha önce dile getirilen “siyanüre neden izin veriliyor” sorusu en ucuz olduğu için çıkarımı kadar isabetsiz. Altın yabancılara bırakılmayacak kadar önemli bir madendir. El oğlu bir an önce max. hız ve oranda çevre ve insan faktörü ikinci-üçüncü planda olarak altın ve diğer madenlerden vurgunu vurup ortamı terk etme telaşında. Kalıcı olan geri bıraktığı çevre kirliliği ve insan zaiyatı bizim. Ölen 9 kişi bizden, suçlu bulunan 3-5 kişi de bizden. Baktım da yabancılardan sadece 1 kişi suçlu bulunmuş Sanırım işe alma konusundaki bir sorumluluğa ilişkin. Halbuki tahribat mühendislik hatası. Bu işin tasarımını bizimkiler değil yabancılar yapıyor. Legal sorumluluğa gelince işe almanın gereği olarak imzayı bizimkilere attırdığı kesin. Araştırılırsa bunu da ortaya çıkarmak mümkün. El oğlu işini bilir. Tabi kaynaklarımız eririp para olarak dışarı kaçarken her halukarda çile çeken biz oluruz. Ülke bizim, insan bizim! Biz daha iyisini yaparız. Benim inancım bu!

    Değindiğiniz gibi “Rahmetli”nin doğruları şüphesiz vardı. Kurtuluş savaşında olduğu gibi bu doğruların herkesin paşlaştığı doğrular olmasıyla savaştaki akli önderliği işe yaradı. Ancak, işe yarayan sadece akıl değildi. Başarıları ve başarısızlıklarıyla hasbel kader Osmanlı ortak geçmişimizden gelen, kendini feda eden 10 numara bir iman vardı. Cephede rmektuplarıyla bu can fedakarlığını öven bizzat kendisidir. Bu olmasaydı aklı ne işe yarayacaktı? Demek istediğim, daha önce de değişik vesilelerle değindiğim gibi başarıda belirleyici olan kendisinin farkına varamadığı “Akıl*İman Sentezi”dir. Kısaca, bazılarında tüyleri diken diken edebilecek imanı bieleşenini seküler olarak bastırmak için buna “The Sentez” diyelim.. Oysaki bu kollektif çalışmayla sonuç alındı. Başarı bu sentezin ürünüdür. Asıl sorun o noktadan sonraki sorumluluk, tek adam olma fikri bugün olduğu gibi o günün de zaafiyeti. Bariz taraf olduğu kutuplaşmayı belki de farkında olmadan başlatan odur. Bu nasıl bir dehalık ki kurduğu CeHaPe ile aynı idioloji ve bakış açısıyla hatalar nesil nesil güncellenerek bugünlere taşındı. Ancak, değindiğiniz gibi zaafiyetleri vardı. Bunu kabul etmek önemli bir aşamadır. Keşke herkes kabul edebilse. Zaafiyetlerinden dolayı tabiri caizse erkence havlu atarak bu dünyayı terketti. Kusura bakılmasın günde 1-2 paket sigara ve içki dehalığının neresinde? Güçlü yanlarında rehber olarak “The Sentez” modeli olmuş olsaydı böyle mi olurdu? Deha olmaya gerek yok! Ne CeHaPe olurdu ne de pratikte doğurduğu ve halen şikayet edilen bir AKePe!

  2. “Yahya Özal
    19 Şubat 2024 De 20:49
    Görünen köy: İlim ve bilimle hareket eden toplumlar ister soykırım, ister emperyalizm, ister nifak çıkarmak, ister doğayı yok etmek… Her koşulda istediklerini yapacaklar.” demişsiniz de,
    İlim ve bilimle hareket eden toplumlar neden bu saydıklarınızı yapmak zorunda olsunlar ki?
    O zaman cehalete gerek yok:)

  3. Sanırım geçmiş siyasi seçim tecrübeleri ile ÖNEMLİ BİR FARK !

    YSK seçmen listelerinde yaşatılan güvensizlik ile seçim sonuçlarına güvensizlik!

    Seçimi KAZANMAK değil, ne olursa olsun seçimi ALMAK gibi çabalarının alenen yapılıyor olması.

  4. Bahsettiğiniz şu sözler: “Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay’a geldi mi?”. Bunnlar 1989’daki seçim afişiyle bir tutulabilir mi. El ele vermemenin sorumluluğu sadece merkezi yönetimde mi? Belediye iş birliğine yanaşmıyorsa, örneğin tüm kentsel dönüşüm çabalarını mahkemelere taşıyıp iptal ettiriyorsa, Bakanlıkların yaptığı/yapacağı işlere engel olmaya çalışıyorsa hizmette aksama olmaz mı? Bunu tek taraflı değerlendiriyorsunuz bence tarafsız gibi görünerek.

  5. Murat beyin icraatlarını depremde maden faciasında gördük,ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.

    • Kılıçdaroğlu, cumhurbaşkanlığı kampanyasına gelmeye tenezzül etmeyen Amerikalı danışmanına ‘görüntülü’ bağlanarak 30 yıllık görüntülü konuşma teknolojisini “Türkiye’yi teknolojiyle tanıştırma” diye yedirmişti CHP seçmenine;
      Özel de, daha birkaç ay önce seçim sonuçlarını bilgisayara aktarmayı beceremeyen partisinin, adaylarını yapay zekayla belirlediğiyle övünüyor; ne hikmetse bu yapay zeka örneğin Eskişehir’de, İzmir’de, Çankaya’da, Esenyurt’ta, Kadıköy’de kullanılamıyor!

    • Musa bey haklı, toki evlerinde tek hasar yok,
      toki sayesinde milyonlarca insanımızın da depremlerde hayatı kurtuldu…

  6. H.B. 19 Şubat 2024 De 11:58
    H.B. 19 Şubat 2024 De 20:58

    benim de göz gezdirdiğim kadarıyla altın çıkarmada pek çok yöntem var ama siyanür hem ucuz hem de etkili, umalım ki, çevreyle uyumlu yollar ve yöntemler bulunsun.
    sonuçta bu madenler insanoğlu tarafından tarihin bilinen ilk çağlarından beri kullanılıyor, ve gün ışığına çıkıp bizim yararlanmamız için bekliyor.
    yorumlarımızın temelinde zaten teknik meselelerden çok yabancıların neden burnumuzun dibinden alıp götürmelerine izin veriyoruz sorusu var değil mi?
    bir de montrö anlaşması nedeniyle madenlerimizi çıkaramıyoruz gibi bahaneler dolaşıyor ortada sanki montrö anlaşması dileyenin okuyabildiği bir anlaşma değil.
    iha-siha yapmak elbette hepimizi sevindiren bir gelişme, ülkenin güvenliği öncelikli mesele ama ben ekonominin, tarım ve hayvancılığın, eğitim ve adalettin de güvenlik meselesi olduğunu fırsat buldukça altını çiziyorum.
    aynı fikirde olduğumuz ortak paydada buluştuğumuz çok konu var, ama atatürk hakkındaki fikirlerimiz bunlardan biri değil, kitap okuma tercihlerimiz gibi.
    kılık kıyafetten tubitaka öncelikler meselesinin osmanlının duraklama ve gerileme ardından parçalanma sürecinden başlayıp, din, tarikatlar, şekilde kalmış din anlayışı, ilimden ve bilimden uzaklaşma nedenleri, geri kalmışlığın nedenleri gibi konu başlıkları açarak tartışılması gerekir. atatürk bana göre darmadağın olmuş insanları bir amaç altında toplamayı başarabilmiş bir askeri deha, işgal edilmiş vatanı kurtarmış büyük bir kumandan ve sil baştan bir devlet kurabilmeyi başarmış büyük bir devlet adamıydı ve bir insandı,
    doğruları, yanlışları, güçlü yanları ve zaafları vardı.

  7. Birisi der cemaat tarikat, öbürü der hakikat.
    Ben hakikatleri konuşmayı yeğlerim.
    -iktidar partisine verilir yıllardır oylar! nedeni buymuş meğer ☹️.
    Bal tutan parmağını yalar misali…
    -peki muhalefet ne eder?
    ……..
    Ben yine başka pencereden bakacağım.
    Seçmen olarak seçmen cephesinden.
    -iktidar partisinin adayını seçince alt yapı mı yapılacak önce? Yoksa ballı ihaleler mi alınacak öne?
    -muhalefet partisi Reis olursa,
    Borç alıp yapa bilecek mi Metro?
    Borç alsada yaptığını tamamlayabilecekmi?
    Borcunu ödeyipte gidecek mi?
    (Burda bide; borcunu ödemeden gitmek! Sorunsalı doğdu iyi mi??)
    -İstanbul’da kentsel dönüşüm mü yapmalı?
    İstanbul’un nüfusunu 4’e mi katlamalı?
    -su elantrik yetmez iken daha şimdiden?
    Nerden getirecek SU’yu İMAMOĞLU?🤔.
    İşte gerçek mesele bu!

    • İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Murat Kurum deprem tehlikesi için 650 bin konut sözü verdi. Nasıl, ne şekilde yapılacağını da tek tek anlattı.
      Kurum’un bu açıklaması karşısında nedendir bilinmez paniğe kapılan İmamoğlu ‘asla yapılamayacak asla olamayacak ve olmaması gerekir..’ dedi.
      Tamam! ‘Asla yapılamayacak, asla olamayacak’ kısımını anlarız. Zira bu bir meziyet. Kendisinde de yok maalesef. Dertli olmak, çok çalışmak gerekiyor. Bizimkinin aklı tatilde. Bakanlığı döneminde 350 bin konut inşa etmiş Murat Kurum’u da kıskanabilir, açıklamaları karşısında panik de olabilir.
      Buna da eyvallah!
      Amma! ‘Asla olmaması gerekir’ sözünü anlamak mümkün değil.
      Asla yapılmamalı diyor yahu!
      Neyin peşindesin? Derdin ne?
      Seçime giden bir belediye başkanı böylesine tahsilsiz bir açıklama yapabilir mi? Bu nasıl bir zihniyet. Asla yapılmasın, deprem gelip yıksın, insanlar ölsün!
      Vah ki vah!

      • Ben şahsen Kurum’un kentsel dönüşüme tabi tutulacak ilçe bazlı sayıyı bizzat önemsiyorum!
        Bu sayının elinde olduğunu düşünüyorum.
        Burdan çıkarım:
        Kanal İstanbul evleri dahil miiiii?
        Hariç mi dir?
        İşte İstanbul da kazandıracak/ kaybettirecek bir done🤗.
        Metro yapan açan imzayı atan ise,
        1:0 önde!!!!🤔
        (Ben 5 bin veriyom yemez İstanbul’da!)
        Not:kanal İstanbul yapılması gereken bir şey ise;
        Konsensus ile denizin içine bile,
        yabancıları şehir içinden çıksrarak, yerli halkın içine karıştırmadan!
        İstediğin kat ve genişlikte yapabilirsin!
        Yeterki dikme gökdelenleri denizin ÖNÜNE😡. Sattığın konutları kasaya koy ki;
        Maliyetini bana ÖDETME!🙃.

  8. halklar, iktidarlarını ve muhalefetlerini yönetmezlerse,
    iktidarlar ve muhalefetler halkları yönetir, sanırız ki biri kaybetti, biri kazandı oysa kaybeden her zaman halk olur.
    bir halkın hak, hukuk, adil paylaşım, yolsuzlukla mücadele, gelişmek, gönenmek gibi talepleri yoksa, kimse de bunları hediye olarak vermez.
    sayın erdoğan pragmatist biri. belki onun kadar sadece seçim zamanları değil, her zaman her şekilde anket yaptırıp, halkın nabzını tutan siyasi yoktur. halktan kopuk eleştirilerinin bir sebebi de budur. halkın tek talebi bize 5 kuruş fazla ver ile sınırlı. o da muhtemelen 5 kuruş fazla versem 10 kuruş isterler iyisi mi 3 kuruş fazla vereyim bir ara 5 kuruş yaparız diyor benim anladığım. halkı en iyi o tanıyor.
    2019 yerel seçimlerinde başka bir türkiye vardı, ekonomi başta sosyolojiden halkın psikolojisine kadar. sisi’ye mi oy vereceksiniz, binaliye mi diye soranlar da o zaman cevaplarını sisi olarak aldılar. tabi şimdi rabia yok, sisiye mi oy vereceksiniz sorusu yok, üstelik sisi de değerli kardeşimiz bile oldu, iyi mi?
    işte halk iktidarı ve muhalefeti yönetemeyince, yani bizi iyi yönet, adaletle davran, yanlışa sapma, yolsuzluklarla mücadele et mesajlarını güçlü bir şekilde vermeyince
    onlar halkı yönetirler o zaman ortaya garabet-lerin çıkması kaçınılmaz oluyor ki biz bunu her türlü ağır engellemenin yaşandığı istanbulda ve itiraf edildiği gibi hatay başta yerel yönetimlerle birlikte hayatın her alanında görüyoruz. bugün insanlar 5 yıl öncesinden çok daha yoksullar, adaletsiz paylaşım her geçen gün hızlanarak artıyor her gün her yerden skandallar çıkıyor, yolsuzluk haberleri okuyoruz ve hayatın her alanında geriye gidiyoruz kaçınılmaz olarak. yaşadığımız derin krizin boyutlarından seçimlerden sonra daha net fikrimiz oluşacaktır,
    kaybeden halk olacaktır.
    bugünleri çok arayacağız,
    2019 ları şimdi aradığımız gibi…
    çok ama çok yazık cidden.

    • Dün Kılıçdaroğlu’nu ittifak partilerine vekil verdiği için eleştiren CHP’li kalemler, İBB’nin yüksek bütçesinden dolayı mıdır bilinmez, DEM’e verilen belediyelerden, belediye başkan yardımcılıklarından hiç bahsetmiyor. Ancak milletimiz tüm gerçeklerin farkında…

      • İBB geçtiğimiz 5 yıl, hiç yönetilmediği kadar iyi yönetildi, şartlara göre tabi yani yapılan tüm engellemelere, elinden alınan gelirlere rağmen. bana kalırsa sadece abd’nin istediği iddia edilen ve etrafından arsa kapışmış olanları zengin edecek kanal istanbul projesine karşı çıkması bile yeter bir hizmettir. kuşkusuz arayıp eşelersek şu faydası var denebilir ama halkın yoksulluğunu taçlandıracak bir proje olduğu tartışılmaz herhalde.
        yoksa “gerçeklerin farkında milletimizin” kaşını gözünü boyamak için büyük projeler yapmayı hele de bir müteahhit olarak o bilmiyor mu?
        zor bir şey mi büyük ihaleler açmak?
        yap dersin yapılır değil mi?
        ödemeye gelince millet böyle ucuz ekmek kuyruklarında bekleşir.
        istanbul, izmir gibi olacak demiş bir yorumcu,
        türkiye gibi olmasın da,
        sonuçta pek çok kriterden geçerek dünyanın en yaşanabilir kentleri arasında seçilen bir şehir izmir. dünya da pek çok şehir ve yer görmüş biri olarak ben de harika yönetildiğini iddia edemesem de gerçekten pek çok açıdan yaşamak için en ideal yerlerden biri olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
        murat kuruma oy verin siz bu farkındalığınızla,
        depremde, maden kazalarındaki performansı ortada.
        partisinin liderinin istanbula ihanet ettik beyanları da ortada.

        neyse ki bu seçim de dem aday çıkarıyor böylece dem’e verilen belediyelerden, yok istihdam edilen yüzlerce teröristlerden, fake video ve afişlerden benzeri abuk subuk arabesklerden biraz olsun kurtulduk umuyorum
        sisi ‘ye mi oy vereceksiniz lakırdısının kalmadığı gibi,
        hiç bir yerde de terörist bulamadılar zaten, sisi de kardeşimiz oldu…
        sizinki gibi naçar yorumlar arada oluyor tabi,
        yine nerelerden alıntıladınız?
        tarihlerine bakın önce,
        demode oldu artık bunlar,
        güncel yorumlar olsun bari…

        • Didem hanım “sonuçta pek çok kriterden geçerek dünyanın en yaşanabilir kentleri arasında seçilen bir şehir izmir.” neyim diyorsunuz da,
          bu kriterler arasında akmayan musluklar ve lağım kolay kusu da var mı acaba?
          İzmir belediyesinin çemiş solcu yazarlara ödediği yüz milyarlarca liralık bütçeyle açtığı hızlı okuma kurslarının da önemli etkisi olmuştur heralde?

          • sonuçta pek çok kriterden geçerek dünyanın en yaşanabilir kentleri arasında seçilen bir şehir izmir.

        • Ne garip!… CHP depremden bir yıl sonra Hatay Belediye Başkanı Lütfü Savaş’ı enkazın altından çıkarmaya çalışıyor…

  9. İmamoğlu, İstanbul’un gündemine girmeden beş yıl İstanbul’u yönetti. Daha çok ‘engelleniyorum’ tezini ileri sürdü. Cumhurbaşkanlığı seçimleri, kurultaylar derken seçim gelip çattı.
    Murat Kurum başkan adayı olarak rasyonel bir şekilde İstanbul’un sorunlarına odaklandı ve adım adım hangi sorunu nasıl çözeceğine dair ikna edici bir kampanya süreci yürütüyor.
    İmamoğlu, ayırdığı milyar dolarlık reklam bütçesiyle hizmete karşı reklam kartını öne sürdü. Seçimlerde genellikle hizmet ve vizyon yarışı olur. Bu seçimde AK Parti’nin hizmet sunma kampanyasına karşın CHP’nin reklam üzerinden siyaset yapma tarzı yarışacak.
    İstanbul her 24 saatte binlerce kalemde icraat yapılarak ayakta kalacak bir şehir. Bugüne kadar kentin güçlü altyapısından dolayı bu noksanlık hissedilmedi. Birkaç yıl daha bu hal devam ederse İstanbul ikinci İzmir olur.

  10. 😂😂😂şu imamoğunun CHP nin başına geçmesini o kadar çok istiyorum ki.😂😂😂CHP ye başkan olur olmaz soluğu Eyüp camiinde alması veya seçim startını Eyüp camiinde başlatması veyaaaa 😂herhangi bir cumada CHP başkaninin cuma çıkışında görmek😂😂işte bu asil Türk milletinin zaferi olacak…şimdi burdaki bazıları diyecek ki…ya gardaş sen ne diyon ne kafadasın😂
    işte esas mesele bu……siyaset bu….
    ben milletim ile gurur duyuyorum….😂😂😂😂

  11. Sayın yazar “Seçmen, “Evet, eli kolu bağlı bir belediye başkanı istiyorum” tepkisiyle oy kullandı o seçimde.” diyor, elhak öyledir!
    Daha beş yılı bile görmeden iski skandalı ve ümraniye çöplüğü patladı, ölen öldü, kalanlara ise susuzluk ve çöp dağları hatıra kaldı:)
    İzmir körfezi ve haliçi b.k götürdü,
    ankara ve istanbulda havakirliliğinden nefes alınamaz oldu, ulaşım nasıldı diye sormayın, soranın da…

  12. NE MUHALEFET NE DE SEÇMEN
    Sayın KORU’nun bahsettiği mahalli seçimlerdeki tehdit dili ve taktiği ANAP’ın “sonunun başlangıcı” olmuştu.
    Sayın KORU o günkü muhalefetle bu günün mukayesesinde haklı şekilde duraksıyor.
    Belki nezaketen susuyor.
    Siyasi muhalefetin iktidar ile işbirliği içinde olduğu sonucuna varabilmek için illâ ki, çıkıp ikrar etmelerini mi beklemeliyiz?
    Bu seçimler muhalefet için sadece Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın sırtına yüklenmiş durumda.
    Hatta durum o derece vahim ki, özellikle İmamoğlu kazanırsa bir “efsane yaratma projesi mi ?”diye bakacak duruma geldik.
    Seçmen boyutuna geçenlerde cevabî yazımda genişçe yer vermiştim.
    2010 yılından itibaren fiilen, 2017 yılından beri hukuken yürürlükte olan Kabile Reisliği Hükümet Sistemi ile seçmen de GDO’lu hale getirildi.
    Kök yazılımları tamamen değişti.
    Haliyle olaylara verdiği ve vermesi gereken cevap ve tepki de.
    Somut olarak nelerin ne şekilde değiştiğini önceki yazım ve gözlemlerinize havale ediyorum.

    • İstanbullular artık İstanbul Kart’a para yüklemek için de ayrı ücret ödeyecekler. Buyurun size bir İmamoğlu icraatı daha…

Yoruma kapalı.