“Biz eskiden böyle değildik” serisine üzücü bir yeni katkı: Arsenik olayı…

29
Reklam

Geçen gün, iki tahliye ve bir beraat haberi ardından medyada başgösteren yakışıksız tartışmalar üzerine bir “Biz eskiden böyle değildik” yazısı yazmıştım; galiba o tür yazılar bir seriye dönüşecek. Bunu bana düşündüren ‘arsenik’ konusu oldu.

‘Arsenik’ elementler listesinde 33 numarayla yer alan kimyasal bir maddedir. Önemi, hayatta hemen her alanda bulunmasına rağmen öldürücü bir madde olmasından gelir.

Benim ‘arsenik’ konusuna merakımın temelinde, o maddenin uzun yıllar kolayca teşhis edilemeyen bir özelliğe sahip bulunduğu için polisiye romanlarda en geçerli silah olarak kullanılan bir zehir olması yatar.

Bir roman enstrümanı olarak arsenik

‘Polisiye romanlar kraliçesi’ olarak tanınan Agatha Christie (Murder is Easy – Cinayet Kolaydır) başta olmak üzere bu alanın en önemli yazarları sayılan Dorothy L. Sayers (Strong Poison – Güçlü Zehir) ve Dashiel Hammett (Fly Paper – Sineklik) en beğenilen romanlarında cinayet silahı olarak arseniği kullanmışlardır.

Özel film arşivimde ön sıralarda yer alan Cary Grant’ın başrolünü paylaştığı ‘Arsenic and Old Lace’ (‘Arsenik ve İhtiyarlar’ diye çevrilebilir), dışarıdan bakıldığında dünya sevimlisi görünen iki kız kardeş ile onlardan uzakta yaşarken yanlarına gelmiş erkek kardeş ve kendisinin bu tiplerle aynı anne-babanın çocuğu olduğunu sanan Cary Grant’ın canlandırdığı dördüncü bir tip arasında geçer.

Kız kardeşler evlerine geçici kiracı olarak aldıkları insanları arsenik kullanarak öldürmektedir. Daha henüz yaygın kullanıma girmemiş deyimle birer ‘seri katil’dirler…

Cinayetlerin komedi unsuru olarak kullanıldığı özgün bir senaryoya sahiptir film ve önceleri sahnelensin diye yazıldığı ve oynandığında muazzam bir ilgi gördüğü için yıllarca tiyatro izleyicilerinin beğenisine muhatap olmuş, bu yüzden de beyaz perdeye aktarıldığında, tiyatroyu gölgelemesin diye, filmin gösterime girmesi dört yıl ertelenmiştir.

Reklam

Zehirin polisiye romanlarda cinayet silahı olarak kullanılmasının tarihsel arka planı da vardır. Avrupa’da ülkeleri yöneten krallar ve yardakçıları, rakiplerini ortadan kaldırmak için, kullanımı kolay ve ölüm sebebini tespit etmek neredeyse imkansız olduğu için, 16. yüzyıldan başlayarak, arseniği kullanmışlardır.

Zaten İstanbul’da yaşayan dört kardeşin kendilerini öldürmek için ‘arsenik’ kullanımıma başvurmasının en rahatsız edici yönü de, hep başkalarının hayatına son vermek için tercih edilmiş zehirin, bir intihar yöntemine dönüşmesidir.

Değişik alanlarda işe yaradığı için yaygın kullanıma sahip bu kimyasal maddenin, öldürücü özelliği yüzünden bir cinayet silahı olarak polisiye romanlarda kalması gerekirken, günümüzde ve ülkemizde başka amaçla gündeme gelmesini hayretle karşılıyorum.

Hayretle ve üzüntüyle.

Ciddiye alınmalı

Üzüntümün sebebi, okuduğum polisiye romanlardaki gizemi zedelediği için değil elbette; insanların diğer sevdikleriyle birlikte kendilerini öldürme yoluna başvurur hale gelmeleri… 

İntihar bireysel bir çılgınlık sonucudur; birlikte yapılacak bir eylem değildir.

Son yaşanan olay bu bakımdan yetkililer tarafından ciddiyetle üzerinde durulmayı hak ediyor.

Reklam

‘Olay’ diyorum, ama İstanbul’da dört kardeşin içinde yer aldığı olayı Antalya’da bu defa iki küçük çocuklu bir ailenin intiharı izlediği ve onda da ‘arsenik’ kullanıldığından kuşkulanıldığı için belki de ‘olaylar’ demek gerekiyor.

İster arsenikle ister başka bir yöntemle olsun insanların hayatlarını kendi elleriyle sona erdirmesi bütün toplumu ilgilendiren rahatsız edici bir gelişmedir.

Bu vesileyle, daha doğrusu, Türkiye Psikiyatri Derneği’nin konuya ilişkin açıklamasından dünyanın ve ülkemizin intihar bilançosunun ağır olduğunu öğreniyoruz. Açıklamaya göre, dünyada 800 binden fazla insan, ülkemizde 3 binin üzerinde insan her yıl intihar etmekte. 

Neden?

Her olayın kendine özel sebepleri bulunsa bile İstanbul ve Antalya’daki toplu ölümlerin günümüze dönük birer yüzü olduğu muhakkak.

İstanbul’daki olaydan sonra ölenlerin komşuları onların geçim sıkıntılarını vurgulamaktalar; iyi güzel de, madem bu denli göz önünde maddi zorluklar yaşanıyordu, neden aynı komşular o insanların sıkıntılarını azaltmak için devreye girmediler?

Komşuluk bunu gerektirmiyor mu?

Psikiyatristler haklı olarak medyanın konuyu sunuş biçiminden duydukları kaygıyı da açıklamalarına taşımışlar. Konunun en vahim yönü, medyanın özendirici bir dille bu tür vakaları ele alışıdır. Bundan kaçınmak lazım.

Ülkemizi insanlarının canlarından bezdikleri ve kolay çıkış yolları aramaya başladıkları bir ülke olmaktan çıkarmayla işe başlamayı deneyebiliriz.

ΩΩΩΩ

Reklam

29 YORUMLAR

  1. Erdoğan, “Cumhuriyetimize en büyük katkıyı başında bulunduğum hükümetler yapmıştır. Biz bu kavramın lafla istismarını yapmadık” demiş.

    Gerçek ise şudur.

    Cumhuriyet tarihinin en müsrif ve verimsiz yönetimleri AKP=Erdoğan hükümetleridir. Bu gerçeği birkaç kez rakamlar ile ben de ifade etmiştim, itiraz eden olursa bir kere daha hatırlatacağım. (Ne yapıldıysa borçlanarak yapıldı, yapılanların azamisi de pek de gerekli olmayan rantiye-inşaat yatırımlarıdır).

  2. Evel Allah, sapa sağlamım maneviyatta. Gurbette çok destek olmuş bir konudur bu hatta. Çok şükür hastaneyle de bir işim olmadı hayatta. Bir seferinde gitmiştim; ayağım burkulmuştu top oynarken salon turnuvasında. Sıramı beklerken gözümün ucuyla yokluyordum bitkin insanları ve gözüme ilişti o ara; bir şeyler yazıyordu duvarda. Bir demet yazı serisiydi, “on emir” gibi ifadeler; güzel ve seçkin! Gördüm ki yine işin içindeydi din! Şöyle diyordu bir cümle: “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir. Muhammed”. Bunu hatırlamamım sebebi burada da aynı ifadeye birden fazla yorumcunun atıfta bulunmuş olması. Hristiyan kültüründe müslüman kültüründen kaynaklanan bir ifade baştacı edilenler arasında, onu gördüm. Dayanışmaya yardımlaşmaya verilen önemi, toplumsal kohezyonun işaretini gördüm.

    Eskiden biz de böyleydik, hatta çok daha iyiydik. CeHaPe ile kohezyon “monkey see monkey do” (maymun gördüğünü yapar!) usulüyle adhezyona dönüştü. Yüzyıl sonra ülkede olanlara bir bakıyoruz, muhasebe yapıyoruz Cumhuriyete öylesine geçiş pek hayır getirmemişe benziyor diyebiliyoruz…
    Ben ayetten bahsediyorum ve diyorum ki “Sizin için din olarak İslamı seçtim” kalkıyor biri diyor ki “İslamcılık olmaz”. Sanki leblebicilik var işin içinde! Bir diğeri kalkıyor ve diyor ki: Mustafa Kemal! Öyleyse, Kemalistlik te kemalistlik, Atatürkçülük te Atatürkçülük. Bir diğeri kalkıyor diyor ki o da ne? Atatürkçülük olmaz, bu iş zorlanmaz! “dinde zorlama olmaz” diyenlerden farkı yok!

    Ben de her zaman dediğimi diyorum: “Durun bakalım, Mustafa Kemal’den Allah razı olsun. Kurtuluş savaşında mücadele veren arkadaşları arasında o bir liderdi”. Ancak Atatürk payesi doğrultusunda temel hatalar yaptı. Devletin dini İslamdan yeni moda Laikçiliğe çevrilmiş oldu. Durum yumuşak geçişle zaten evveliyatından beri değişimi gerektiriyordu. Ancak bu bir fırsattı. Fırsatçı bunu ganimet bildi, zaman tarih yazmaya çok elverişliydi. Ancak, bu kadar sert bir mizaca kırıp dökmeğe gerek yoktu. CeHaPe ile bu hatalar tepeden inme baskılarla devam etti durdu. Sonunda da en altta oluşturulmuş sosyal baskıların bireysel şuurları demokratik oya dönüştü. Yani mirasyedi CeHaPe, rakip olarak kendine AkePe’yi doğurmuş oldu.

    Türkeş diyor ki biz bu bölünmüşlüklerle daha birbirimizi çok yeriz, bu iş 300 sürebilir. Bence o kadar sürmez. O süreç değindiğim hatalarla zaten geçiş döneminde başlatıldı ve devam ediyor. Üstelik, birbirimizi yemek zorunda değiliz. Hatalar her yönüyle tartışılmalı. Yasakların kaldırılmasıyl sağlıklı tartışmalara fikri meydan okumalara müsade edilmeli. Muhalifler 5-10 yıl gibi bir süreçte içini dökebilmeli. Sonunda konsensus oluşmalı ve doğrulara uzlaşıya ulaşılmalı. Hasan Günay beyin değindiği Türk-İslam kavramı dini, ahlaki-manevi kültürel bir sentez olaral ulusallaşırken Dicle ve Fırat arasında lokal olarak Türk-Kürt-İslam sentezi manevi birliği cephesi oluşturulmalı. Siyon kardeşler ne istiyorsa bu sentez cephesinin muhatabı olmalı. Türkiyenin bütünlüğü ve gelişmesi ancak ve ancak “Akıl*İman Sentezi” ile Allah rızasına kavuşur ve böylece kendini garantiye almış olur ve topyekün katılmayla hızlanır.

  3. Bugün 81 yıldır sürdürülen ve sözde müslüman-muhafazakar bir iktidarın 18. yılında daha da arttırılmış, üstelik iktidarın nimetlerinden yararlananların bizzat finanse ettiği “sen olmasaydın” şirkiyle muazzam bir psikolojik baskıya dönüştürülmüş bir halde olan gün. Dünyanın hiçbir yerinde olmayan hayatın 1 dakika durması sözde %99 müslüman toplumda hala uygulanıyor. Antikemalist olmak vatana ihanet addediliyor %99 müslüman toplumumuzda!

    • senin bu ist fist şiit kafasıyla zaten gittiğin yol seni gitmek isteğin yere ulaştırmış. önceki gün de kandil için aynısını yazmışsındır kesin!

    • Ne Müslümanım demekle nede Atatürkçüyüm demekle bir halt olunmaz.
      Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.

  4. insan bünyesi zannettiğiniz kadar sağlam, içide taş kalpli değildir aslında. iki merdivenden düşsen hastanelik olursun, iki laf söylesen ya kavga edersin yada kırılır küsersin.
    psikolojik sorunludan çok, başka birçok sorunu olan da vardır.
    eğitim sorunlu insanlar sınıfı varmıdır bilmem ama öyle bir sınıf olsa öğrencisi bol olurdu mutlaka.
    derslerde de şu öğretilirdi muhakkak:
    sıratın kıyısında duran birine ”atacaksan atlan biziburda bekletme” denilirmi?
    aşağıdakilerin tamamı elinde tlf canlı yayın (hatta selfi!) çekilirmi?
    sigara yada nargile, içki vb ile trvma atlatmak mümkün müdür?
    psikoterapi görmek yerine deli desinler bana daha iyi midir?
    yazar kasa atan, birşey kırarak protesto edeni medyada çekmek ile intihar vakasını normal bir dozda tekrar tekrar yayınlamak aynı kategoriye girer mi?
    bireyin geçim, eğitim, sağlık, ulaşım vb ihtiyaçlarını kim karşılamalı? ayarlamalı? komşusu mu? ailesimi? yada hepsi tastamam da biz mi bilmiyoruz?
    sigara içmek haram diye korkutmak yerine hamile iken yada 3 yaşında çocuğunun yanında sigara içene ceza verilemez mi? (kırmızı ışıkta karşıya geçenden ne farkı var ki?).
    psikolojik yardım sadece psikoli dr.’undan mı olmalı? örneğin okullarda ahlak, sosyal yaşam, insan ilişkileri, felsefi birtakım eğitimler verilemez mi?
    medya, hukuk, kamu yönetimi okuryazarlığı dersleri çok mu gereksiz dir?
    örneğin; bir sorunu olan birey sorununu çözmek için nereye başvurması gerktiğini, hangi kurumun kendine yardımcı olmak zorunda olduğunu!
    bilmese mi daha iyi dersiniz?!
    bilirse şimdi!…

  5. Bugün 10 Kasım 2019. Atatürk’ün vefatının 81. yıldönümü, eskilerin deyişiyle sene-i devriyesi.

    Hoş gelişler ola, Mustafa Kemal Paşa.

    Vatana, millete yaptığın büyük hizmetlerin nedeniyle sana minnettarız. Allah taksiratını affetsin, mekanını cennet eylesin İnşallah.

  6. Sizce hangisi doğru söylüyor?Erdoğan mı? Temelli mi? Şöyle de düzeltebiliriz hangisi palavra atıyor?
    ×××××
    “HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, ‘Bugün görüyoruz ki Kürt’e mermi, Türk’e siyanür düştü. İntihar etme çözüm değil, mücadele ederek bu iktidarı göndereceğiz’ dedi.”

    “Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Cumhuriyetimize en büyük katkıyı başında bulunduğum hükümetler yapmıştır. Biz bu kavramın lafla istismarını yapmadık” ?????

    Her fani gibi Atatürk’ün yaptığı işlerin de eksikleri, fazlaları olabilir. Bunlar işin ehli kişiler tarafından tartışılabilir.

    Hayatları boyunca Türkiye’nin büyümesi, kalkınması, gelişmesi için tek bir çivi dahi çakmamış kişilerin ağızlarından çıkan Cumhuriyet ve Atatürk sözü koskoca bir yalandan ibarettir.???????
    ?Cumhuriyetimize en büyük katkıyı başında bulunduğum hükümetler yapmıştır.? Biz bu kavramın lafla istismarını yapmadık. Tıpkı son teröristi imha etmeden terörle mücadelemizin sona ermeyeceği gibi, tarihimize ve kültürümüze husumet besleyen son müstevli kafalıyı da aydınlatmadan bu mücadelemiz bitmeyecektir.

    ?’BİZ ŞİMDİ AKILLI BOMBA ÜRETİYORUZ?’
    Sayın Başkan akıllı bomba Ya ne gerek var
    Bu işler millet siyanürle hallediyor.

    Bize paramızla dahi akıllı bomba da vermediler.

    İMAMOĞLU’NA GÖNDERME

    ?Bulduğu her fırsatta ülkesini dışarıya şikâyet edenlerin zihniyeti ile mücadele edilemez.?
    Evet kavakçı ailesini getirip baş tacı yaptığınız gibi hani Türkiye’yi durmadan Amerika’da şikayet edenleri Nasıl mükafatlandır’dınız ya bundan Gurur duyabilirsiniz hemde! Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk başkanı olarak

    ?Türkiye’nin asıl gücü ne topu ne tüfeğidir.? ?Türkiye’nin asıl gücü insanımızın birliği beraberliği kardeşliğidir? ve bundan kaynaklanan cesaretidir.
    Sayın Başkan! “insanımız” mı dediniz? hangi insanımız? Insanımız derken tdollerdenmi bahsediyorsunuz?

    Türkiye’deki ana muhalefet Suriye’de ne işiniz var diyor.
    Sayın Başkan!
    Bu yeni değil ki zaten Başından beri ana muhalefet hep bunu söylüyor.

    Haklısınız sayın cumhurbaşkanı. Pardon. Türkiye Cumhuriyeti’nin AKP li! ilk başkanı.
    Hep konuşur!
    yalnız Atalarımız ne demiş doğru söyleyen dokuz köyden kovulur! bakın Siz dimdik başımızda tokmak gibi duruyorsunuz. Demek ki buda sizin müthiş y…. konuşmanız dan kaynaklanıyor.

    bunların” hangisi doğru konuştuğuna da toriler karar versin.”

  7. Havuz medyası alel acele SGK kayıtlarını incelemiş, intihar eden aile bireylerinin geçmişini araştırmış ve intiharların ekonomik nedenlerle değil de psikolojik sorunlar nedeniyle olduğunu kanıtlamaya çalışıyor. Az sayıdaki muhalif medya ise bu intihar olayı üzerinden iktidarın ekonomi politikasına vurmaya çalışıyor.

    İstanbul’daki intihar olayını ekonominin kötüye gittiğine dair bir delil olarak sunmak yanlıştır. Zira gelişmiş zengin ülkelerde de intiharlar oluyor, hatta zenginler de intihar edebiliyor. Cumhuriyet tarihinin en müsrif ve verimsiz hükümeti olan AKP=Erdoğan yönetimini eleştirmek için arsenik veya siyanürden medet ummaya gerek yok. Herkes zehirli zamların etkisini yaşamaya başladı zaten, fakat bunlar daha iyi günler sayılır. Uzak olmayan belki de yakın bir zamanda zehir etkisini gösterdiğinde dinci kesim “Allahım ve milletim bizi affetsin, bizi zehirlemişler onun için gerçekleri görememişiz” diyeceklerdir. (Buna bazı kaba ülkücüler de dahil olacaktır). Bu durumda dinci olmayan kesim ne yapacaktır kestirmek zor. Affeden de olur affetmeyen de.

    Esas görmemiz gereken Türk milletinin küçük dozlarla zehirlenerek zehre alıştırılmasıdır. Bu zehir siyanür veya arsenik değil, tarih boyunca kullanılan dinci-dinbaz afyonudur. Nasıl ki madde ve enerji varsa, maddi uyuşturucular ve manevi uyuşturucular da vardır. Kuran’da bu konuda uyarıcı birçok ayet vardır. Fakat başka bazı ayetlerden de anlıyoruz ki kimi insanlar samimi-dürüst mümin olmak yerine dinbaz-kurnaz mümin olmayı tercih edeceklerdir. Onlar Kuran ayetlerinin sözlerini ağızlarını eğip bükerek okuyacaklar ve anlamını değiştireceklerdir. Delil olarak da “bak, falan alim! de böyle demiş, filan (rivayet) hadiste böyle diyor” diyeceklerdir.

    Bu dünya sınav dünyasıdır, bizim neslimiz bu sınavı nasıl geçecek göreceğiz. Kendi adıma “Dincilik-dinbazlık en büyük tehlikedir, görüldüğü yerde başı ezilmelidir” diyorum. Laik müminler de sütten çıkmış ak kaşık değildir ama en azından dini inançları dünyevi amaçlarla kullanmadıkları için çıkacak sorunlar bu denli büyük olmaz. Örneğin onların içinden büyük bir yolsuzluk/ahlaksızlık yapan olursa ilk seçimde gider. Sorunlar bu denli büyümez.

  8. Olay gelip komşuluğa mı dayandı? oysa bu ülkede son yıllarda ekonomik nedenlerle pekçok olay oluyor. Bu son 2 olay ise, ekonomik nedenlerle yaşanan toplu intihar veya katliamdır.
    – İntiharları, aile içi kavgaları, insanlar arasındaki kavgaları vb. ekonomik durumdan çıkarıp, “komşusu açken…” boyutuna indirmek, o ve zor durumdaki diğer insanların hakkını yemektir.
    – Birkaç gün önce, kapanan firma sayısının %4.5 arttığına ilişkin haber vardı.
    – Yani, insanlar daha fazla işsiz, daha fazla mutsuz, daha fazla acı çekecek. daha çok intiharlar olacak demektir.
    – Birşeyi de ilave etmek lazım: bu iktidara tapanlar da yine iktidarı destekleyerek, insanların daha fazla aç kalmasının sorumlusu olacaklar. Ölen insanların vebali onların da sırtında olacak. Tabi anlayacak kadar vicdan, ahlak, din, iman ve beyinleri varsa…
    – Yine bir de, akp-mhp kliği bu ülkeden gitmedikten sonra bu ülkenin düzelmesi mümkün değil.
    – Milliyetçiliğin ve dinciliğin yoğun olduğu, etkin olduğu hiçbir ülke gelişmemiş dünyada. (israili ayrı bir yere koyuyorum)
    —–
    – geçtiğimiz günlerde dışişleri bakanı hakkında çeşitli iddialar gündeme geldi. normal bir ülkede olsa, o dışişleri bakanı istifa eder. o istifa etmezse, diğerleri onu istifa ettirir. Fakat hepsinin durumu dışişleri bakanı gibi şaibeli olduğu için, herkes kulağının üzerine yatıyor.
    – Yalnız, bu paraları nerde yiyecekler bilemiyorum. Akp-mhp kliği iktidarı kaybettikten sonra yedikleri hurmaların hesabı sorulur diye düşünüyorum. dünya ile de kavgalılar. yaşayabilecekleri katar, azerbaycan ve rusya var ki, buralarda da o paraları afiyetle yemeleri pek mümkün değil. çünkü buralarda hukuk yok.
    – Hukukun olduğu yerlerde de, uluslararası toplumun bunları yargılamaları gibi bir ihtimal var.
    ——
    Ve 3. bölüm. Bugün 10 kasım.
    – Atatürkün ölüm yıldönümü.
    – Öncelikle, bu ülkeye olağanüstü hizmetler vermiş olan ve olağanüstü bir insan olan Atatürkü ve bu ülke için yaptıklarını taktir ediyor ve yaptıkları için şükran duygumu ifade etmek istiyorum.
    – İkinci nokta ise, atatürkün büyüklüğü ve bu ülke için yaptıkları nedeniyle benim veya x kişisinin atatürkçü olmak gibi bir zorunluluğu olmadığını vurgulamak ve insanları atatürkçü olmaya zorlamamak gerektiğini belirtmek istiyorum.
    – Atatürkçülük de, islamcılık, milliyetçilik, solculuk gibi, insanların beyinlerini hapseden, insanların beyinlerini yok eden, insanları köleleştiren, tebalaştıran, ilmini, irfanını vicdanını yok eden ideolojilerden bir tanesidir ve atatürkün düşüncelerine karşıdır.
    – Yani, atatürkçü olmak, atatürke karşı olmaktır.
    – Atatürkçü olmak, atatürke karşı olmaktır, çünkü atatürk, insanların birey olmasını ister. Atatürk, ülkenin “ilmi hür, irfanı hür, vicdanı hür bireyler” den oluşmasını ister. Demokrasinin ancak “ilmi hür, irfanı hür, vicdanı hür bireyler” ile olabileceğini taaa o yıllarda görebilecek kadar büyük bir dehadır
    —-
    ve son olarak, yine iş dini anlayışa gelip dayanıyor.
    – sınırı geçerken suda boğularak ölen bebeler için “oh olsun” diyenler de “ıonların bir hasebı varsa, Allahın da bir hesabı vardır” diye ayetten bahsediyor, düşünsel anlamda, sınırı geçmek zorunda kalan ailenin düşüncelerine karşı olmasına rağmen, o insanlara yapılan zulme karşı olan insanlar da “onların bir hesabı varsa Allahın da bir hesabı var” ayetini tekrar ediyor.
    – Zulmeden de, zulme uğrayan da hz ömerden bahsediyor.
    – Zannediyorum bu işte bir yanlışlık olmalı. Zalim bekire, macronun sözünden pisadaki matematik probleminin sonucunu bulmaya çalışan ahmete, parça başı çalışan h.gayrete sormak lazım. Müslümanlık hangisi, hangisi müslüman?
    – Son günlerdeki olaylar nedeniyle, soruyu; ekonomik sıkıntılar nedeniyle intihar eden insanlar da, o insanları intihara sürükleyecek kadar ülkeyi mahveden insanlar da hz ömer diyor hangisi müslüman diye de sorabiliriz.

    • Hamza Akyol,

      Çok iyi bir türlü yemek olmuş, dinbazlık, zehirli milliyetçilik, akp-mhp.

      Tabii bütün bu menüyü Atatürk’le soslamadan yediremiyeceğinin idrakindesin.

      • burda senin için yemek yok faysal inci. burda düşünce var. senin menün haksız, yetim hakkı olmazsa sen yemezsin. yetim hakkı olacak ki önce gözün, sonra karnın doysun.

    • Sn Hamza bey ulke sikintida dogru , mericte bogulan bebeler vicdanlari sizlatiyor insana aci veriyor , yurekleri dagliyor.ulkede hukuk alaninda ciddi sikintilar var , ekonomik kriz var bunlar dogru ancak tek Sorumlusu kim yalnizca bu iktidar mi ?
      1 Mericte bebelerin bogulmamasi icin bir tane FETO cunun muhasebe yapip biz yanlis yaptik itirafinda bulundugunu gordunuz mu?
      2 Hukuki kararlar verilirken hakimlerin ettikleri yeminlere sadik kalmayarak baski ile salt ikbal kaygisiyla karar vermelerinin sorumlulugu yok mu?
      3 yllarca savas ekonomisi uygulamanin , dibinizde devletcik kurma cabalarinin , milyonlarca suriyeli ye bakmak icin harcanan paralarin ekonomiye verdigi zararlarin etkisi yok mu ?
      Daha bircok sorun ve karsiliginda mazeret sayabiliriz.
      PEKI COZUM: Yonetime kufur etmek , iftira atmak mi.HAYIR .
      COZUM : Yapici elestiri ile sorunlari ortaya koyup cozum uretmek.

  9. Bu trajik olaylar DiN’in müslüman toplum üzerindeki etkisinin azaldığını gösteren kanıtlara en yeni örneklerdir. Toplum ve insanlar komşusu olan insanlara sahip çıkamayacak hale gelmiştir (bunda bireysel bencilleşmenin tesiri olduğu kadar ülke ekonomisinin bozukluğunun etkileri de var şüphesiz). DiN’imiz/Kuran toplum hayatına, toplum sağlığına bir hayli vurgu yapmaktadır. Dolayısıyla, genel toplum ve özellikle toplumda “ben müslümanım” iddiasında olup da aynı zamanda varlıklı/zengin kategorisinde olan insanlar ve toplumun yönetilmesinden sorumlu olanlar da ahirette bundan nasibini alacaktır. Allah’ın düzeni çetindir (bu bir ayettir-Kuran’da birkaç surede geçer). Gerçekleri kabul etmek, daha fazla çalışmak ve birbirimize daha fazla sahip çıkmakla mükellefiz. Fedakarlık, toplumsal maddi- manevi dayanışma fonları oluşturmak şart. Milli israfın kısılmasından tasarruf edilecek paralar, “devlet-millet el ele” sloganıyla böyle bir fona çekirdek teşkil edebilir.

    Madalyonun bir başka yüzünden, intihar gibi gözükse de bu tür “grup intiharı“ olaylarında etken kişi “katil”dir. Hele Antalya’daki bu son olayda (haberlere göre) intiharı kafasına koymuş babanın iki çocuğunu (bir mektupla topluma bırakmayıp) öldürebilmesi bir zır-delilik değilse tam bir şerefsizliktir.

    *******
    En alttan, dipten vurdu yine milli sancı,
    Bütün toplum vurulduk, bitkiniz hancı!
    Çetin düzenin parçası, çetin hayatta,
    Gelişememiş bir ülke olmak ne acı!..

    Uyarmıştı bizi, çetin düzen Sahibi,
    Hafife aldık, laf bize değilmiş gibi…
    “Sizin için din olarak seçtim İslamı”
    Dendi, ancak olduk mu ki bunun talibi…

    Tabi ki dalga geçilemezdi bu dinle..
    Dinle dalgacı kardeşim, iyi dinle!
    Kainatın sahibiydi DiN’in sahibi,
    Adam gibi çalışmak vardı, disiplinle!..

    Yeterdi DiN’e sahip çıkmak ve çalışmak!
    Önümüzdeki bütün engelleri aşmak,
    Yeterdi rızası, yaratıcı o ilham,
    Ne cahillik! tabiatla O’na eş koşmak!
    ….
    *******

  10. Biz eskiden böyle değildik. Evet üçbuçuk yıldır ne komşuluk ne de akrabalık kaldı. Eskiden beşyüz metre yürüyünce en az on kişi ile selamlaşır, hal hatır sorardık. Şimdi onlar da kayboldu. Kapı komşum taşındı gitti, nereye gitti bilmiyorum, yeni biri taşındı geldi, kimdir bilmiyorum. Neden? Çünkü ben khk’lıyım. Herkes kaçıyor. Bir tanıdığıma birşey olmuşsa arayıp üzüntümü bildirmiyorum. Çünkü o da beni bu süreçte aramadı. Aramamdan rahatsız olacaktır. Böyle bir toplum meydana getirdiler. İyi mi böyle ? İslami mi bu? Allah’tan korkan, ahirete inananlar bunu nasıl yapar? Allah ülkemizi korusun, hepimizi ıslah etsin inşallah…

    • Muhterem kardeşim, maalesef pekçok kişi kendi dışındakini görüyor ama kendini görmüyor. KHK dışında da bir sürü zulümler var ama bunlar hiç gündeme gelmiyor. Bunlardan birisi de benim ancak kendi kabuğumuza çekildik, zaten anlayacak kişi de bulamıyorum. Cemaat ne ettiyse onu buldu, belki fazlasıyla ama dün cemaati eleştirenler bugünün khklılar durumuna düşürülmüştü, bunlar unutuldu. Cemaat her yere kendinden olanları yerleştirip kendi haricinde olanları ezerken de kimsenin sesi çıkmıyordu. O zaman da AKP’ye AKP diyenlere cemaat düşman muamelesi yapıyordu. Bunları bizzat yaşamış bir kişi olarak yazıyorum. Bugün de AKP-MHP kendi dışındaki herşeye düşman muamelesi yapıyor. Dün başka bir şeydik bugün de fetöcüyüz! Dün bir grup komşu, tanıdık ve akrabalar bugünde Reisci, fetö ve müslüman düşmanı komşu, tanıdık ve akrabalar bizlere Mekke müşriklerinin yaptıklarını yapıyorlar. Ama mağdurları sizler oynuyorsunuz, sizlerin sesi çıkıyor. Halbuki bu devirde haktan, hakikatten ve adaletten yana herkes zulüm görüyor. Lütfen kendinizi öne çıkartmayı bırakın da geçmişinizle hesaplaşın!

  11. İyi komşuluk ilişkilerinin temelinde ise “iyi bir aile” yapısı vardır.

    Demek işe aileden başlamak gerekli.

    Mevcut aile yapımız, önceden (yakın zaman) isimlendirildiği gibi “Türk- İslam aile yapısını karşılamıyor/tanımlamıyor” dense abartılmış olunmaz her halde…

    Diğer millet/ulusların aile yapısıyla karşılaştırıl(a)mayacak kadar üstün bir aile müktesebatımız -birikimimiz- mevcuttur lakin; tarihimizi reddettiğimiz gibi onu da (aile kurumunu) reddeden, yerine sözümona “çağdaş aile” yapısını ikame edecek eğitim öğretim, medya ve kanuni düzenlemeler yoluyla o yapıyı harap edecek elbirliği içindeyiz.

    “Güçlü aile (sorunsuz-sorunlarını çözebilen) güçlü toplum” vesselam.

  12. Bu cok uzucu olayin derinlemesine incelenmesi gerekir.Bu konuda baska iktidarin sonrasinda ise universiteler , sivil toplum kurulusu olan odalar , diyanet ve encok da muhafazakar insanlar.Bizler kurtulus icin namaz oruc hac kelimei sahadet uygulariz da nedense zekat faslina gelince cok ince hesap yapariz.Sunu unutmamaliyiz ” komsusu acken kendisi tok olan bizden degildir ” .Acaba ne kadar muslumaniz !

  13. HCN siyanur ve arsenik cok farkli maddeler..

    siyanur altin madenciliginin modern yontemi, arsenik eskicag suikastlerinde gecer..
    biri hizli biri yavas yavas oldurur. bu yoldan cikar yazi

  14. Peygaber efendimiz SAS ne demiş.
    “Komşusu, aç yatan bizden değildir.”

    Şu anTürkiye’de Tok yok ki komşusu aç yatan bizden değildir
    Diyelim,
    Biz Türkiye olarak canımız kadar sevdiğimiz Aksaray’ı mızı doyamıyoruz ki ah bir Saray ve çevresini doyura bilsek belki o zaman halka sıra gelir

    Bir de biz yatırım için,Türkiye’den ABD ye dolar taşımakla meşgulüz.
    Oraya, yatırım yapalım da belki ileride lazım olur.
    Keser döner sap döner, birgûn gelir hesap döner, misali.
    O zaman! Türkiye’de hesap soran çıkarsa hemen kapağı ABDye atarak kurtarırlar.
    Türkiye’de millet açlıktan ölmüş bize ne ki yeter ki Saray sağ olsun.
    Hiç, utanmiyorlar! Sarayımıza 5 milyar TL yiyecek içecek parası yetişir mi?
    Ayıp değilmi? Millet olarak utanmiyormusunuz? Bakın doymuyorlar işte. Ah bir doysalar Hiç değilse geri kalan açlarda karınlarını zehirle doyurup ebedi uykuya yatmazlar.

    Hani Hazreti Ömer Firatın kenarındaki kuzu için ne demişti?

    Hadi bakalim dinden imandan bahseden AKPli trol yorumcular bu konuda herhalde sizin de diyeceğiniz bir çift lafınız vardır, her ağzınızı açtıkça Kur’an’dan imandan yazıyorsunuz ya Hadi bir de bunun için yazın.
    Açlıktan ölen bu insanlardan kimler sorumlu?

  15. SOSYAL BOYUTUYLA İNTİHAR OLAYLARININ SEBEBİ
    İster bireysel, ister kolektif olsun intiharların sebebi göreceli de olsa kronik yoksulluk ise, burada asıl sorun, komşuluk gibi sosyal dayanışma mekanizmalarının kaybolmuş olması ve sosyal devletin etkin kamusal sosyal politikalara sahip olmamasıdır. Halbuki geçmişte bu yönde bazı enstrümanlara sahip idik. İslâm’ın sosyal hayata dair tedbirlerini bilmeyen ve bunları uygulamayan muhafazakâr yöneticilerimizin de ekonomik nedenli intiharlardaki sorumluluğu vardır. Bununla ilgili olarak kaleme aldığım köşe yazımı okuyabilirsiniz.
    Prof. Dr. Ali Seyyar (Sosyal Siyaset Uzmanı)
    https://www.mirathaber.com/peygamberimiz-s-a-v-borclulari-ve-gizli-yoksullari-miskinleri-himayesine-almistir/

  16. İstanbul’da intihar başladı, Antalya’da devamı geldi. Bir baba, iki çocuğunu ve eşiyle birlikte maddi sıkıntılar yüzünden intihar etti. Allah herkesin yardımcısı olsun. Elektriğe o kadar zam geldi ki İstanbul’da intihar edenlerin elektriği borçtan dolayı kesilmişti. Enflasyon tek hane düştü diyorlar. Bu enflasyon gerçek olsaydı; insanlar çaresizlikten intihar ederler miydi? Sayın damada sormak lazım.

    • Nüsret Bey! önce damadı doyurmak lazım ki. Daha sonra hesap soralım bir türlü doymuyorlar ki.
      Hesap sorsak biz borçlu çıkarız Biz de açız deyivirler, yani selam verir borçlu çıkarız en iyisi biz önce Sarayı doyuralım.
      Sonra milleti düşünelim 500 milyar dolar borçlanmışız daha açlar. Biz 500 milyar dolar daha borç alırsak o zaman belki sorumuza cevap verir.
      Sağlicakla kalın.

      • Yorumunu adın gibi mertçe açıkça yazmış olsaydın daha anlaşılır olurdu; kime dokunduruyorsun bilmiyorum ama bu intiharlar herkese dokunuyor, az veya çok, esas olarak da kimler baştaysa onlara! Özellikle de bu düzene destek veren ülkücülere!

Yoruma kapalı.