Çay dağıtılıyor, ekmek zaten fırında askıda, keyifler kekâ.. Korona ise hala başa bela…

28
Reklam

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan seveni bol bir siyasetçi. Partisinin halktaki desteği kamuoyu yoklamalarına göre düşse bile, onun kendi reytingi lideri olduğu partisinden ileride. O da bunun bilinciyle cumhurbaşkanı seçildikten sonra da partisinin genel başkanlığını bırakmadı ve bulduğu her fırsatta halkla temasını sürdürüyor.

Şu sıralarda temel atma bahanesiyle her hafta sonu bir ile gidiyor ve halka hitap ediyor.

Dün aynı amaçla Malatya’daydı Cumhurbaşkanı Erdoğan. Halka hitap etti. 

Bugün internet sitelerinde ve gazetelerde haber olarak, yarın da köşelerde yoruma dönüştürülerek Cumhurbaşkanı Erdoğan ile bir esnaf vatandaş arasında geçen karşılıklı konuşmayı okuyacaksınız.

Videolu görüntüsü de bulunan görüşmede, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Evimize ekmek götüremiyoruz” diyen esnafa bir çay paketi uzatarak, “Bu bana abartılı geliyor; sen şu çayı al da keyifle iç” dediği görülüyor.

O esnafın evinin birkaç günlük çay ihtiyacı böylece karşılanmış oldu, iktidarın küçük ortağının açtığı kampanya sayesinde eve fırınlardan askıya alınmış ekmek götürme imkanı da var.

Oh ne ala…

İyi de ekmek ve çay kahvaltıyı kurtarır.

Reklam

Geriye kalan iki öğün ne olacak?

Sanayi kesimi ile büyük iş sahipleri için kasasını açtığı bilinen hükümetin korona günlerinde vurguna uğramış esnaf için de acil bir kurtarma paketi düşünmesi gerekiyor.  

İnsanlar kirasını ödeyemedikleri için dükkanlarını kapatıyor ve işleri son aylarda artan internet üzerinden satışla evlere servis yapan firmalar ile kargo şirketlerine karın gurultusuna servis elemanı olarak yazılıyor. 

Kapanan dükkanların kirasıyla geçineni bile düşünmek gerekiyor.

Nasıl olsa dün yaşanan bu olayın ekonomiye dönük yüzüne değinen çıkacaktır. Benim esas üzerinde durmak istediğim, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a talepte bulunmak veya sevgisini göstermek için açılış törenlerine iştirak edenlerin korona konusunda sergiledikleri gevşeklik.

Cumhurbaşkanı otobüsten inmeden ve maskeli olarak konuşuyor; onu korumakla görevli olanlar maskeli ve otobüs önünde mesafeli duruşu da sağlıyorlar. Halkın ise kendilerinden beklenen tedbirlere tam riayet etmediği görülüyor.

Maske, mesafe yok, doğal olarak dezenfektan kullanabilecekleri bir kolaylık da söz konusu değil.

Topluma da açık bir törene katılmış İstanbul belediye başkanı Ekrem İmamoğlu’nun testinin pozitif çıktığı ve tedavisinin sürdüğü biliniyor.

Reklam

Acaba İstanbul’daki o törene katılan diğer kişiler ve kalabalık arasında kaç kişiyi daha vurdu salgın?

İstanbul’daki vakaların artmasında topluca bulunulan yerlerde tedbirlere uyulmamasının payının büyük olduğunu düşünebiliriz.

Daha önce Gaziantep’te, dün Malatya’da yapılan açılış törenleri sonrasında bu iki ilimizdeki korona tablosu ne acaba?

Dün geniş bir taraftar kitlesine sahip Fenerbahçe futbol takımı kendi sahasında Trabzon gibi dişli bir rakiple karşılaştı ve ilk golü kalesinde görmesine rağmen iki gollük farkla maçı kazandı (3-1). Taraftar sevinçli. Sevincini stadın önünde toplanıp “Şampiyon Fener” sloganları atarak gösterdi de.

Televizyon ekranlarına yansıyan görüntülerde taraftarların çoğunun korona tedbirlerine uymadığı belli oluyordu. 

Mesafe hak getire, çoğunda maske de yoktu.

Eminim, açılış törenlerine katılan, kutlamalardan geri kalmamak için Kadıköy’e koşan insanların yakınları arasında da korona tedavisi görmüş ve görmekte olanlar vardır.

Şu ana kadar toplumun azımsanmayacak bir bölümü hastalığa yakalanmış bulunuyor.

Yine de aldırmıyor bizim insanımız.

Ekonomik sıkıntılar başına vurduğu için midir? Takımının son yıllarda sergilediği zayıf performansı geride bırakacağı hissi mi onu meydanlara tedbirsiz koşturmaktadır?

Sebep her ne ise yapılanın akılla mantıkla bir ilişkisi bulunmadığı belli.

Her şey halkın iz’anına mı bırakılacak, yoksa her gün doğrudan veya dolaylı “Tedbiri elden bırakmayın, üç şeye dikkat: Maske, mesafe ve temizlik” uyarısında bulunan kişiler ile kurumların halkı ve taraftarlarını tedbirsizliğe sevk etmelerinin önüne mi geçilecek?

Doğru davranışın ikincisi olduğuna inanıyorum.

Açılışlar yapılmayıversin…

Taraftarın coşması isteniyorsa, bunun tedbirlere harfiyen uyulan ortamlarda yapılması sağlansın…

En önemlisi de şu: Açılışlarda dağıtılan çaylar ve fırınlarda askıya alınan ekmeklerle kısmen ihtiyaçlar gideriliyor görünse bile, evine hala ekmek götüremeyen insanların var olduğu bilinerek ekonomiden -iktidar ve ülkeden- umudunu kesmeye başlayanlar için de çareler düşünülmeli.

Aksi halde sevginin yerini kolayca başka hisler alabilir.

ΩΩΩΩ

Reklam

28 YORUMLAR

  1. Burası Türkiye biz ne kadar çabuk değişiyoruz? Yıl 2002 ekonomi dibe vurmuş ,özgürlükler kısıtlanmış, dış ülkelerde itibarı kalmamış, siyasetçiler devre dışı kalmış, her şeye memurlar karar veriyor ve bu sırada öyle bir değişiyoruz ki AKP iktidara geliyor, ekonomi yavaş yavaş ilerliyor, özgürlükler hızla düzeliyor sağlıkta ve eğitimde devrim oluyor bedava kitap bedava doktor , dışarıda hızla yükselen bir iktidar, Ortadoğu da doğan çocuklara bizim reisin ismi veriliyor, komşularla sıfır politika sağlanıyor ama son bir kaç yıldır durum yine değişiyor dolar almış başını gidiyor paramız pula dönüyor dışarıda itibarımızı nerdeyse sıfırladık ,ekonomide 2002 öncesine doğru yaklaşıyoruz özgürlükler konusunda 2002 öncesinden biraz ilerdeyiz, devlet hizmetleri yönünde 2002 öncesine yaklaştık AKP iktidarda ama başımızda reis yanında AK partili kimse kalmamış. Yurt dışında mallarımız boykot ediliyor, komşu ülkelerle her gün didişiyoruz, bütün dünya ile sorunlu hale geldik, halkımızın büyük bir kısmı hala bizim reis diyor ama bizim AKP kalmamış. Memurların yönettiği bir AKP, memurların yönettiği bir hükümet, medyaya çıkıp konuşan bir tane siyasetçi bulamazsınız, hiç AKP’li bir siyasetçinin konuştuğunu gördünüz mü? Az gittik öz gittik, döndük dolaştık aynı yere geldik yani 2002 öncesine geldik, yapacak hiç bir şey yok, kaderimiz diyoruz yaşıyoruz . HERKESE SAYGILAR

    • Bahri bey türkiyenin çok çabuk değiştiğini neye dayanarak söylüyorsunuz; benim gördüğüm kadarıyla bizde değişim çok çok yavaştır, hatta yok gibidir, bir nebze olsun değişim yaşamışsak onu da akpartiye borçluyuz, öyle değil mi?
      Yoksa siz de onu mu beğenemiyorsunuz?

    • Ağ parti gara parti beni ilgilendirmez. Duble yol, tünel, hastaneler, pastaneler yapılmışmı? Yapılmış. Çalışıyor mu çalışıyor. Her bayram ağırlıklı 300-500 kişi telef olmaktan, ocakları sönmekten kurtulmuş mu? Kurtulmuş.
      Hastaneyi köprüyü yolu, bir yolunu bulup kendine yontanlar mı var?
      Benim çoluk Çocuğumun, emeklimin, işçimin, esnafımın memur çalışanımın geleceğini düşünmeyen, aç açıkta sefil bir hale getiren mi var?
      Kurumların çalışmasını engelleyen mi var?
      Eee, sen yapıyon? Korkuluk mu diktik semiresin diye mi gönderdik oralara?
      Kanun orda, kitap orda, meclis açık, internet herşeyi gösteriyor, gasteler bas bas bağırıyor. Da..
      Ben niye huzurla, rahat bir nefes alıp yaşayamıyorum? Hep ben takip edeceksem işi, seçim niye var? Muhalefet ne yapar? Yetmiyorsanız halk yenisine bakar!

  2. Sağlık bakanı her gün tedbir diyor ama açılışlar,mitingler,çay dağıtımları,üye kayıt programları organize edene bir şey söyleyemiyor.

  3. Dün Sayın Koru Sovyet fıkralarından bahsetti. Bu de yeni versiyonu:
    Bir Türk bürokratla bir Fransız bürokrat konuşuyormuş. Fransız demiş ki “bizim ülkede fikir özgürlüğü var, herkes düşüncelerini serbestçe söyler, yayar, isteyen Başkan Macron’u istediği gibi eleştirebilir”. Türk bürokrat da altta kalmamış, demiş ki “bizde de fikir özgürlüğü var, bizde de isteyen Başkan Macron’u istediği gibi eleştirebilir.

  4. Halkımız başa atılan çay ve askıda ekmekten fena halde memnun iken niçün bazı kimesneler bundan rahatsız olur hiç anlamam. Ülke uçuyor mu? Evet. Bugün de dolaaar uçmuş. Öyleyse problem ne? Gene dış güjler asiiil milletiiimize tuzak neyim kurmasın. Sayın Koru lütfen bööyle ülke uçmuş giderken konuyu karambole getirmeyin. Yoksa siz “nasılsanız öyle idare olursunuz” sözüne inanmıyor musunuz? Bu devran epey daha gider gibi duruyor.

  5. Fehmi bey, Covid19 etrafında genel kabullerin dışında da bir takım görüşler var; virüsün sebep olduğu hastalığın tedavisi bilinen bir hastalık olduğu, abartıldığı gibi yüzeylerden bulaşmadığı, maskenin koruyucu etkisinin olmayıp aksine virüs ve bakterilerin çöreklenmesine yol açtığı, karantina uygulamalarının toplum bağışıklığının önüne geçtiği, WHO’nin dünyayı dizayn etmeye çalışan isimler tarafından finanse edilip yönlendirildiği, pandemi sürecinde en zengin kesimin varlıklarına varlık kattığı, hatta Bill Gates ve eşinin aslında 2011 yılında öldüğü ve yerine dublörlerin kullanıldığı vb. komplo teorilerinin de arasında olduğu görüşler bunlar.
    Yazılı ve görsel medyada yer bulmadığı gibi sizin gibi onuncu köy sakinlerinin de ilgisini çekmiyor sanki bu tartışmalar. Üstelik salgın korkusunun aslında Amerika başta olmak üzere bir çok ülkede siyasetin de dizayn edilmesi içinde aracı olarak kullanıldığı/kullanılacağı görülüyorken. Ne dersiniz; tartışmayı, üzerine kafa yorulmayı hak etmiyor mu?

  6. Erdoğan, S-400’lerin denenmesi nedeniyle ABD’de gündeme gelen Türkiye’ye yaptırıma karşı çok yüksek sesle meydan okudu. Seçtiği ifadelere ve tavrına bakınca ABD’nin yaptırım tehdidini iç politikada kullanacağı sonucuna vardım. Şöyle ki;

    Döviz kurları sürekli artıyor ve bu haliyle hayat pahalılığı (enflasyon) daha da artacak. Hatta kurların büyük artışı bir yana zıplama ihtimali de var. Erdoğan işte bunların nedenini kendi beceriksizliğinden sıyırıp suçu ABD’nin veya ortadan konuşup dış güçlerin üzerine atacak. ABD yaptırım uygulamasa veya ekonomiye pek etkisi olmayacak yaptırımlar uygulasa bile propaganda ayinleri ile ekonomideki hezimetin kabahatlisi ABD veya dış güçler yapılacak. Türkiye’ye diz çöktürmek isteyen ‘kefere tek millet’ e karşı dinine ve vatanına sahip çık denilecek. Ezan, bayrak, vatan, millet gırla gidecek. Muhalefet haliyle bu sahtekarlığa karşı çıkarken sigortaları atan bazıları (veya kendi trolleri) öyle laflar edecekler ki bunların dinsiz ve vatan haini olduğu ilan edilecek. Havuz medyası propaganda ayinlerini daha da artıracak.

    Biraz karamsar mı oldu? Bence değil, yakın geçmişten günümüze yaşanan gidişat üzerinden geleceği ancak bu şekilde okuyabiliriz. Fakat hayat deterministik olduğu kadar kaotik özelliklere de sahiptir. Birden hiç beklenmeyen olaylar da olabilir. Mesela Yunanistan ile gerginlik giderilemiyor. Bir bakmışsın Yunanistan’ın Lozan’a aykırı bir şekilde silahlandırdığı bazı adalarına çıkmışız. Bu adaların birkaç senedir silahlandırılmasına, ileriye yönelik bir hesaba göre, bilinçli olarak göz yumulmuş olabilir. Bu da fazla komplo teorisi mi oldu? Olabilir fakat itimat tedbire mani değildir.

    • Halkın (seçmenlerin) deneyimlerini dikkate almıyor görünüyorsunuz. Erdoğan’ın bu saatten sonra ABD ambargosu ya da başka bir dış aktörü işaret ederek ezan, bayrak, vatan anlatısına sarılması kendisine ve iktidarına bir şey kazandırmaz. Milliyetçi hamaset ve mehter, olağan dönemlerde iş görür.

      Olağan bir dönemde değil Türkiye.

      Babacan’ın bugün Karar TV’deki uzun ropörtajında dikkate çektiği olasılık, sizin de dikkate aldığınız olasılık: ülkeyi sıcak bir çatışmaya sürüklemek.

      Bir an için, bu olasılığın gerçekleştiğini düşünelim, ve, diyelim, Türkiye ile Yunanistan papaz oldu ve savaşa tutuştu.

      Bu çağda ve bu koşullarda Türkiye ile Yunanistan’ın girişeceği sıcak çatışma hali ne kadar sürer, Fatih Bey? Bence günlerle, bilmediniz, haftalarla sınırlı kalır. Diyelim öyle olmadı, bir kaç ay devam etti?

      Peki ya sonrası?

      Savaş sonrası ABD doları 6, Euro 8’e mi gerileyecek? Savaş işsizlere istihdamın, ücretlilere yüzde 36 ücret artışının yolunu mu açacak?

      Bir adım ileriye götürelim bu senaryoyu: Yunanistan’la çatıştık. Erdoğan bütün propaganda aygıtlarını devreye soktu ve seçime gitti: Seçimi birinci turda yüzde 61 ile kazandı.

      Peki ya sonrası?

      Türkiye’de toplam emekli sayısı 13 milyon.

      Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın 2014 yılı verilerine göre, Türkiye’deki kayıtlı işçilerin yüzde 40’ı asgari ücret alıyor. DİSK’in 2019 Raporu’na göre, asgari ücret alan vatandaşların sayısı 10 milyon.

      Türkiye, her sene, üretime katılma yaşına gelmiş yeni iş gücü için yüzde 4 büyümek zorunda. Yüzde 4 büyüme gerçekleştirdiğinde, işsiz sayısını azaltmış olmuyor, işsiz sayısını sabit tutmuş oluyor.

      Yüksek Seçim Kurulu’nun resmi sitesinin verilerine göre, en son yapılan 2019 Belediye Seçimleri’nde toplam kayıtlı seçmen sayısı 57 milyon.

      Siz, insanları (seçmenleri) ideolojik kompartımanlara ayırıyor, bunları statik guruplar olarak değerlendiriyorsunuz. Laik Müslümanlar, samimi Müslümanlar, şeriatçı Müslümanlar, Atatürk ve Cumhuriyet değerleri ile barışık Müsülmanlar, Atatürkçüler, laikler, milliyetçiler, ‘Kürt ayrılıkçılar’. . . Hemen her metninizde bu türden keyfiyet içinde tanımlanmış insan gurupları var. Daha kötüsü, bunların ne olup siyasal olarak nasıl davrandıklarına ilişkin hiçbir bilgiye dayalı dayanağa başvurmaksızın, zihninizde bir tasavvur olarak var olan bu guruplar üzerinden kendinizce çözümlemelerde bulunuyorusunuz.

      Muhafazakarları tanımıyorsunuz.

      Erdoğan’ın 2021 yılının Nisan başında alabileceği oy EN İYİ İHTİMALLE yüzde 26-27’dir.

      Cumhur İttifakı’nın 2021 yılının Nisan başında alabileceği oy EN İYİ İHTİMALLE yüzde 36’dır.

      Deva Partisi, en kötü ihtimalle, önümüzdeki 4. yılın sonunda, Türkiye’nin en çok oy alan birinci partisi, muhtemelen de tek başına iktidar partisidir.

      Evet, bugünkü oy oranı yüzde 2-3 görünebilir. Bu yanıltıcı.

      Deva Partisi’ni desteklediğim için söylemiyorum bunu.

      Sosyoloji ve Türkiye siyasal tarihi güçlü biçimde buna işaret ediyor.

      2021 seçim yılı. Erdoğan sadece seçimi yitirmiyor, partisi de dağılıyor, yüzde 6-7’lik bir tabela partisine dönüşüyor.

      2021 sadece seçim yılı değil. Yanısıra, kimsenin dönüp bakmadığı, ne işe yaradığı kuşkulu Meclis’te DEPREM yılı.

      6-7 aylık yakın bir gelecekten söz ediyoruz.

      İki yılı aşkın bir süredir bu yorum sayfalarındayım.

      Hesapta olmayan bir sıkıntı yaşamazsam, yine buralarda olacağım.

      • Genellikle yorumlarımı yanlış anlıyorsunuz. Yazdığım yorumda hükümetin milliyetçi hamasetin dozunu artıracağını hatta belki kontrollü bir savaş çıkartabileceğini belirttim. Fakat bunların sonucunda yapılacak bir erken seçimi kazanacaklarını iddia etmediğim gibi imada da bulunmadım. İşin orası ayrı bir konu. Fakat benim kanaatim özetle şudur: 29 Ekim 2023’den yeterince önce R.T.Erdoğan fena halde seçimi kaybedip hatta muhtemelen baraj altı kalıp iktidardan tarihi bir hezimetle düşecektir. Ondan sonra Türkiye için yeni bir dönem başlayacaktır. Fakat bu yeni dönem sizin sandığınız gibi, dindarların ve Kürtlerin Türkiye’yi demokratikleştirdiği bir dönem olmayacaktır!

  7. İktidar, bilmem kaç milyar küp doğal gaz rezervinden sonra bu kez de hepimizi ihya edecek miktarda altın rezervi bulacak gibi:

    Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) Başkanı Muhiddin Gülal, ciddi bir sondaj çalışmasına başladıklarını belirtmiş ve şöyle demiş: “Rahatlıkla söyleyebilirim ki çalışmalarımız olumlu. Türkiye’nin muhtelif yerlerinde rezervimiz var. Madende işler biraz ağır gidiyor. Geçen yıl itibarıyla 11 ton ürettik, bunu birkaç yıl içinde 15 tona çıkarmanın hesaplarını yapıyoruz. Kuyularımız açıldı. Bu ara ülkemize müjdeler geliyor, biz de altında müjdeler verebiliriz.”

    Dikkat buyurunuz Gülal’ın ‘kıytırıktan ayrıntı’ bilgisine: “Madende işler biraz ağır gidiyor.”

    Başka ne ‘kıytırık ayrıntı’ var bu bomba haberde?

    Altın üretimini “birkaç yıl içinde”(!) 15 tona çıkarmanın hesaplarını yaptıklarını söylüyor.

    Gülümsememek elde mi?

    • türkiye’de insanlar gülmüyorlar bunlara hatta firmalar dağı taşı köstebek gibi kazmak için birbirleriyle yarışıyorlar. sadece muğlada maden ruhsatı alan firma sayısı 350 civarında, maden ruhsatı için izin bekleyen firma sayısı 1400 civarında.

      daha önemli konular var gündemde, mesela bakınız neler konuşuluyor:

      Watch “Dr. Kerim Has: İdlib’de savaş kapıda mı, Dağlık Karabağ’da Rusya, Türk dronelarını mı düşürüyor?” on YouTube
      https://youtu.be/TYh94L3AYy4

  8. “İnsanlar kirasını ödeyemedikleri için dükkanlarını kapatıyor ve işleri son aylarda artan internet üzerinden satışla evlere servis yapan firmalar ile kargo şirketlerine karın gurultusuna servis elemanı olarak yazılıyor.”
    Sayın yazarın bu ifadelerine katılıyorum ve sözkonusu değişim/dönüşüm sürecinin hızla tamamlanması gerekiyor; dijital devrimle webten satış ve kapıya teslim uygulamaları tümüyle yaygınlaştırılmalı, perakende satış ve lojistik hizmetlerine yönelik yazılımların üretimi ve kullanımı teşvik edilmelidir. E–market ve lojistik şart!

  9. “Urgan da attık asamadık, ama çok şükür ekmeği astık; yanına bir de çay ekledik ki, gel keyfim gel! Bir de idam meselesini Meclisten geçirirsek, görün bakın, daha neler asacağız neler; kahve bile atarız(!) alimallah”… Yaşananların te’vili bu olsa gerek.

    Peki, iktidar ve ortağının, insanımızı askıda ekmeğe, yüksekten atılan(!) çaya muhtaç kılmasının çaresi nedir? Yeni bir seçim mi?.. Varsayalım, yeni kadroların iş başı yaptığı bir hükümet bu olumsuz tabloyu ne kadar sürede iyileştirebilir ki?

    Yaşı müsait olanlar hatırlar; her on yılda bir darbelere maruz kalan ülkemizde halkımız, beraberinde ekonomik krizler de yaşar, yeni ekonomik tedbirler paket/ler/i açıklanır; 100 gün de, üç yüz günde, bilmem kaç ayada düzlüğe çıkacağız diye diye halkın başına yumuşak yastık konurdu. Bunları, bir (kısır) döngü gibi yaşar dururduk hep…

    Vaktaki, AK Partinin ilk 10 yılında bu süre biraz uzadı, tam darbelerden ve ekonomik darlıktan kurtulduk derken iki makus bela yeniden başımızı sardı. Üstüne, bir de korona virüs bonus. Bu tablo içinde, askıya ekmek, (haşa) göklerden (yani yüksek bir yerden) çay fırlatmak(!) akla ziyan şeyler… Bununla mı halkın sevgisi-nefreti dengelenecek?

    Geçekten, yanlış ekonomi yönetiminin sonuçlarına ilave, pandemiden kaynaklı geçim sıkıntısı had safhaya çıkmış durumda; hele esnaf ve düzenli bir gelire sahip olmayanlar için bu geçim sıkıntısı daha da katmerli. Gelir dağılımının düzenli geçisini sağlayacak “orta direk” denen sosyal kesim de yok artı; servet bazı ellerde toplandı, toplumun ekseri kısmı düşük gelir düzeyinde yaşamını sürdürüyor.

    Virüsle ilgili ilk başlarda alınan tedbirlerden “esnek mesai” için, “esnek mesaiye esnek ücret” diye düşüncemi paylaşmıştım: Yani, kamuda çalışan ve esnek mesai yöntemi ile evde kalarak çalışan veya çalışmayan milyonlarca kamu görevlisine, esnek mesai
    yanında bir de esnek ücret uygulaması yapılsın; onların maaşlarından belirli, makul oranda kesilecek miktarın (esnek ücret uygulaması) bir havuzda -ekonomik anlamda havuz terimini literatürümüze kazandıran Merhum Erbakan’dır- biriktirilip dar gelirlilere pay edilmesi gibi; bu, gelir dağılımını bir nebze olsun topluma yayardı…gel gör ki, mantar gibi biten değişik fonların akıbeti bu düşüncemi akim bıraktı.

    Başka çareler üretmek lazım, askıya ekmek asmak, değişik göstermelik dağıtımlar maalesef çare değil.

    Yazının başındaki ‘Peki, iktidar ve ortağının, insanımızı askıda ekmeğe, yüksekten atılan(!) çaya muhtaç kılmasının çaresi nedir? Yeni bir seçim mi?.. Varsayalım, yeni kadroların iş başı yaptığı bir hükümet, bu olumsuz tabloyu ne kadar sürede iyileştirebilir ki?..’ sorumun cevabı halkta saklıdır(!)…

    Erken mi olur vaktinde mi, yeni bir seçim de, halk, “içindeki saklı cevabı” şimdiden öyle bir olgunlukla vermeye başlamalı ki, müstakbel hükümet kadroları, kendini halkın taleplerine göre şekillendirsin, dizayn etsin.

    Çok uzun (aynı kadroların/kişilerin) iktidar süreleri, gerçekten de kokuşmuşluğa sebep oluyor.

  10. Çılgın proje hayata geçmiş: Çılgınca borçlanılmış.
    2002 yılında 243 milyar TL olan kamu borcu 1,9 trilyon TL ye çıkarılmış.
    Daha doğrusu negatif büyümüş!

  11. ifrat ediliyor hayal hakikat gösteriliyor
    methu sena edenler bir gram altını bir ton olarak gösteriyor
    zemmedenler bir simidi izinsiz yiyeni dünyanın en büyük hırsızı gösteriyor
    günümüz yoksulluğunu yüz sene geriye götürüp insanların neler çektiklerini gösteriyor
    sakın ama sakın Japonya Almanya dan bahsetme bahseder isen yediklerinden bahset
    gelişmiş ülkelerde ki hürriyetten adaletten sosyal güvenlik bilhassa sanayisinden bahsetme……

  12. Bizler aslında çok ters insanlarız. Herşeyi tersinden anlar, tersinden yaparız. İnsanlık, adalet, hak vs derken, kendi adaletini yaratır, başkasından insanlık bekleriz.
    Bende tersten konuşmayı severim.
    \Agama dokunmayın, ondan daha iyisini bulmadığınız sürece ilismeyin,
    \taksim meydanını yok edip, taksim parkı na dönüştürmeyin, gerekirse ihalenizi procenizi iptal edin,
    \sarı çiçekler de çıksın meydana, kırmızı güller de, korkmayın,
    \Bu milletin böğrüne saplanan döviz endeksli taahhütlerden kurtulunca, bedeli ne olursa olsun,
    \ekmekte dağıtın, çayda çorbada, taa ki halk tanzim satış talep edene , ucuz gıdaya ulasana, alım gücü yükselene kadar.
    Biraz serin olalım bizde bakalım.
    Ne olcek görelim, neylerse meylam güzel eyler.

    • Mevla senin hizmetçin değil arkadaşım; dağıttıklarını toplaması gereken kendinsin!

      • Benim kafama ne kimse birşey atsın, ne bmba düşsün.
        Kimse babasının çiftliğinde yetiştirdiği domatları halka dağıtmadı. Kimse kimseye bedava birşey vermedi şu dünyada ben beni bildim bileli.
        Sosyal yardımları ne kilictaroglu köyünden getirip dağıtacakne de babacan çifliğinfden.
        Bu sene safran moda, kilo kırkbin. Tvler çevirip çevirip veriyo.
        Korkum o ki, seneye ısparta gülleri birden moda olacek! Gül reçeli sonrası, gül pastırması bile icat olcek belki de. Gelecek neyi göstercek kimse bilemeyecek.
        Yeminle alıp havada kapar denerim bu sefer bende.

    • Derviş meylada ne ararsın?
      Hulyaları unuttun seraba mı muhtaçsın?
      Gezme meylada, çöldür ne bulursun!
      Mevlâya gel ki ne ararsan onu bulursun.

  13. Cumartesi günü, hemen her gün yaptığım gibi, bütün yeni sokak ropörtajlarını izledim (“Sen ne dersin?”, “Tüylü mikrofon”, “İlave TV” dışında kalanları -muhabir kılığında kendilerini sokağa vurup sözüm ona halka mikrofon uzatan bu üç sanal alem şaklabanına katlanamıyorum).

    AK Parti seçmeni bir hanım, uzun uzun geçim sıkınıtısından yakındıktan sonra, çevresindekilerin Erdoğan’a doğru bilgileri aktarmadığını söyledi. Erdoğan halkın geçim sıkınıtısından bilgi sahibi olmuş olsa, mutlaka bir şeyler yapardı.

    Erdoğan, sayın Koru’nun aktardığı, havuz medyasında kendisine yer bulmayan o kısa diyalog aracılığıyla meseleye açıklık getirdi.

    O AK Parti seçmeni hanım Erdoğan’ın meseleye getirdiği açıklıktan haberdar olur mu?

    Bence, havuz medyası saklasa da pekala ihtimal dahilinde Erdoğan’ın vermiş olduğu karşılıktan haberdar olması.

    Ülkenin içinden geçtiği bu süreçte, kahvehanelerde, fabrikalardaki yemek molası sırasında ilişilen masalarda, kapı önüne tabure çıkarıp müşteri beklerken komşu esnafla söyleşi yapılan mağaza önlerinde, kimi çalışanların kaşla göz arasında hızlıca sigara tellendirdikleri banka önlerinde insanlar ekonominin gidişatını her zaman olduğundan çok daha fazla konuşuyorlardır.

    Kendisi değilse de eşi, eşi değilse genç oğlu ya da kızı, belki komşusu, Erdoğan’ın ‘şimdi’ durumdan haberdar olduğu bilgisini o hanıma ulaştıracaktır -keyif çayı içme önerisiyle vermiş olduğu tepkiyi de o bilgiye ekleyerek.

    Prompter’dan uzaklaşıp bu konuda da ‘sosyal measafe’ye uyulduğunda, insanlar spontandır, anlık, kendiliğinden, hazırlıksız söz söylerler. Çok daha sahici, çok daha kendileridirler öyle anlarda.

    Havuz medyası, meselelere getirilen izahatların prompter’dan okunmuş olanlarını seviyor.

    Ama, hayat, prompter’ların, televizyonların dar ekranına sığmıyor.

    • Sn.bernar elde hazır metin ya da anket sonuçları filan yoksa yazdıkların gittikçe sulanıyor farkında mısın? Dost acı söyler…

  14. Evimize ekmek götüremiyoruz diye vatandaş feryat ediyor hangi basın bunu yazacak hangi tv bunu yayınlayacak.Hangi insan bunu dikkate alacak o adam yarın dış güç lerin ajanı olur. Ah ülkem neeeerdeeeennn nereye geldi.
    Serviste yolculuk edenler aralarında konuşuyormuş Biri diğerine dolar yükseliyor kardeşim dolar yükseliyorsa tayyip ne yapsın ha bire yükselen dolara karşı ne yapsın diyormuş böyle düşünüyor akpli secmen tüm olumsuzlukların kaynağını akp dışında arıyor liderine partisine asla olumsuzlukları yakıştırmıyor onun için albayrak biz aya yol yaptık.desek bize inanıp alkışlayacak seçmenimiz var diyor. Yeni türkiyede artık böyle.
    Hz mevlâna sen ne dersen de senin söylediğin karşıdakinin anladığı karardır demiş.
    Adamlar enflasyona dolara dış borca iç borca krize hicbir şeye bakmıyorlar adam asgarî ücrete akşama kadar kötü şartlarda çalışıyor allah razı.olsun tayyipten aha ekmek veriyor diyor abd avrupa tüm dünya turkiyeye saldırıyor adam.tek başına mücadele ediyor daha ne yapsın diyor.
    Sayın koru bunlar ülke gerçekleri bunlar.sokak gerçekleri

    • En hakiki gercek doğrunun yanında yiğidi öldür hakkını yeme kısmı, “tek başına mücadele ediyor” olmuş. O kendine düşeni bence fazladan yapıyor.
      Ey halkım, sen ne yapıyorsun? Kendine düşen bir kısmısı var mı?
      Armut piş ağzıma düş!

      • Halkımız daha ne yapsın; batı demokrasilerinde ahali yangelip yatarken türk insanı seçimlere %80den fazla katılım göstermiyor mu? Haa, beğenemiyorsan alternatif kabineyi açıkla da biz de görelim?

Yoruma kapalı.