Gözümün eski keskinliğini kaybettiği, sabah erkenden baktığım gazetenin internet sitesinde ilk haber yapılmış Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a ait müjdeli cümleyi yanlış algılamamdan da belli. “Erdoğan: Faizde tek haneye doğru iniyoruz” cümlesini gözüm nasıl gördüyse belleğim öyle kayda geçirdi.
“Erdoğan: Enflasyonda tek haneye doğru iniyoruz” olarak…
Hiç duraklamaksızın “İnşallah” demiştim.
Biraz da afallayarak…
TÜİK tarafından her ay açıklanan enflasyon rakamı kimseleri tam tatmin etmiyor; bunun, mutfağa yansıyan fiyatlardaki artış diğer ürünlerden daha yüksek gerçekleştiği için olduğunu sanıyorum.
Marketler biraz da korkudan kâr oranlarını düşürmüş gibiler, ama olsun, yine de et, peynir, zeytin, yağ gibi ürünlerin fiyatları bir haftadan diğerine yükseliyor. İnsanlar çoktandır eskisinden daha az miktarlarda alış-veriş yaptıkları için, pahalılık gözlere daha fazla takılıyor.
Peynir bile artık 100’er gram 150’şer gram alınıyor çünkü.
Enflasyonun yılın son ayından başlayarak aşağıya doğru hareket etmesi bekleniyor. ‘Baz etkisi’ sayesinde. Geçen yılın son ayı ile birlikte fiyatlar birden bire artışa geçmişti; yıllık ortalamayı olumsuz etkileyen o ilk ayların enflasyonu. Onların etkisi yerini daha mülayim artışlara bırakacak ve bu da enflasyonun düştüğü görüntüsü verecek.
Beklenti bu.
Düşecek de ne kadar düşecek?
Yüzde 70’e? Yüzde 60’a?
Daha fazla düşüş bekleyenler yanılıyor. Düşüş yerine enflasyonun daha da artmasını bekleyenler de var, bakalım onların beklentisine ne olacak?
Olumsuzluk şu anda uygulanan ekonomi politikasının niteliğinden kaynaklanıyor.
İlgili bakan, Dr. Nureddin Nebati, kitaplarda uzun uzun anlatılan ekonomik kurallardan ‘epistemolojik kopuş’ ile ayrılındığını, ‘nöro-iktisat’ denilen psikolojik algılara dayalı yeni bir yola girilerek artık ‘heterodoks’ politikalar uygulanmakta olduğunu bizzat kendisi ilan etmedi mi?
Heterodoks politikalarda enflasyonla mücadele yok, buna karşılık büyümeyi önemseme var.
Türkiye’de hayat ülkenin büyümesi yoluyla pahalılaşıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün, bir yerlerde yaptığı konuşmada, enflasyonu indireceklerini, tek haneye düşüreceklerini söylememiş. Onun söylediği, faizi tek haneye indirme hassasiyeti.
“Faiz lobileri çökmeye başladı” da demiş Cumhurbaşkanı Erdoğan.
Haberi bu kez doğru okuyunca aldı mı beni bir merak…
Acaba ‘faiz lobileri’ ile kast edilenler kimler veya neler?
Bütün dünyada ‘faiz’ sözcüğü akla derhal bankaları getirir. Bankalar vatandaşların tasarruflarını belli bir miktar faiz karşılığı toplar, kasasında toplanmış paraları da biraz daha yüksek faizle kredi olarak iş dünyasından insanlara kullandırır.
Mevduata verdikleri faizle kredilerden aldıkları biraz daha yüksek faiz arasındaki fark, bankaların vergi öncesi kârlarıdır.
Vergilerini ödedikten sonra kâr ederler bankalar…
Herhalde ‘faiz lobisi’ ile kast edilenlerin başında bankaların gelmesi gerekir.
İyi de, ülkemiz bankaları, tarihlerinin en yüksek kârlarını günümüzde gerçekleştirmiyorlar mı?
Gerçekleştiriyorlar.
Vatandaştan topladıkları mevduata yüzde 10-12 civarında faiz ödüyor, buna karşılık iş dünyasına yüzde 40-50 faiz ile kredi açıyorlar.
Aradaki fark kasalarına kâr olarak yansıyor.
Daha da önemlisi şu: Her ay faiz oranını düşüren Merkez Bankası, hükümetin Türk lirasına ilgiyi artırmak için bulup uygulamaya koyduğu ‘kur korumalı mevduat’ (KKM) formulü yüzünden, KKM mudilerine ekstradan kurdaki artış kadar farkın bir bölümünü ödüyor.
Esas farkı ise Hazine üstlendi zaten…
Hazine ile Merkez Bankası’nın üstlendiği farkın getirdiği yükümlülük her ay artıyor.
Dünyanın ekonomik haberlerini dikkatle izlediği Bloomberg ajansının konuya ilişkin bu yılın ağustos ayına ait haberini okuyalım:
“Merkezi yönetim bütçesi Temmuz ayı sonuçlarına göre Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMM) tarafından dövizden dönen hesaplara ödenen tutar hariç kur korumalı mevduatta kur farkı olarak bütçeden tasarruf sahiplerine ödenen tutar 23,4 milyar TL oldu. Böylelikle 5 ayda toplam maliyet 60,6 milyar TL olarak kaydedildi.”
Merkez Bankası’nın KKM için ödediği meblağ ise çoktandır açıklanmıyor.
Paralarını KKM hesaplarına yatıranlar hem bankadan bir miktar -tek haneli rakama düşürülme müjdesi verilen faiz oranı kadar- getiri alıyorlar, hem de doların TL karşısında her gün biraz daha artan değeri kadar fark da onlara ödeniyor.
Toplam mevduat getirisi herhalde enflasyon oranına yaklaşıyordur.
‘Faiz’ denilmiyor o farka, ‘getiri’ denilip geçiliyor.
Zaten ‘faiz’ tek haneli rakama indiriliyor Merkez Bankası tarafından, buna karşılık bankada yatan paralar bayağı yüksek ‘getiri’ sağlıyorlar.
Merakımı mazur görün, bankalar ile KKM yoluyla paraları dolar karşısında korunmaya kavuşturulmuş insanlar ‘faiz lobisi’ değillerse, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Faiz lobileri çökmeye başladı” müjdesiyle kast ettikleri kimler veya neler olabilir?
İngiltere’de de zenginleri kollamayı hedefleyen yanlış bir ekonomi politikası uygulamaya kalkışan siyasi ekip birkaç gün içerisinde çökertildi. Önce başbakan bizzat atadığı hazine bakanını kovdu, sonra da baskılara dayanamayıp kendisi de istifa etti.
Onlar zengini daha zengin etme konusu için ‘faiz lobisi’ deyimini kullanmıyorlar.
Neyse.
Enflasyon zaten ‘baz etkisi’ ile bir miktar düşecek; TÜİK o günü beklediğini belli ediyor. Faiz de Merkez Bankası tarafından düşürülüyor. Meraklanmasınlar, KKM sahiplerini endişelendirecek bir durum yok; çünkü dolar bütün yabancı paralar karşısında değerleniyor; TL bundan mahrum kalacak değil ya. Doların TL karşısındaki değeri yükseldikçe KKM hesabı sahiplerinin ‘getirileri’ de artmaya devam edecek.
Seçime kadar böyle ‘müjdeleri’ daha çok duyacağımız muhakkak.
ΩΩΩΩ