İddialı sistemin bakanları listesi sizleri şaşırttı mı? Şaşkınlığınızı gidereyim o halde…

43
Reklam

Bakanların kim olacağını merak edenler, işte öğrendiniz, peki tatmin oldunuz mu?
Uzun yıllar siyaseti izlerim, ne zaman iktidar değişse veya sıfırdan yeni bir hükümet kurulsa ortalığı koyu bir merak kaplar; kimlerin bakanlar kurulu sıralarında oturacağı üzerine bahisler başlar ve en önemlisi, isimler açıklandığında da pek az kişinin tatmin hissi yaşadığı görülür.
Hani az beğenen bir millet olsak neyse, en ayran gönüllü olanlarımız bile isimlerden memnun olmaz ve bunu bir biçimde belli eder. Tek istisna, bakan olanların yakınlarıyla o yakınları tanıyanlardır. Bir işleri düştüğünde sorunlarını daha kolay çözebileceklerini düşündükleri için sevinir onlar…
Artık bakanları tanımanın önem taşıdığı dönemleri geride bıraktık. Sorun çözme durumunda olan tek bir kişi var ve bakanlar da bir yandan kendi kişiliklerini görev alanına yansıtma gayreti içerisindeyken, bir yandan da onun talimatlarını yerine getirmekle mükellef insanlar…
Yanlış bir iş yaptıklarında kendilerini göreve getirenin aynı kolaylıkla kendilerini görevden de alabileceğinin bilinciyle çok daha dikkatli davranacaklarına eminim.
Elbette hepsi tercih edildikleri için çok sevinmişlerdir, ama ara soğudukça sevincin yerini derin düşünceler almışsa hiç şaşırmam.

Listenin ilanı 1,5 saat gecikti

O akşam, herkes gibi ben de, bir grup insanla birlikte, televizyon ekranı başında yeni bakanların açıklanmasını beklerken zihnim çalışmaya devam etti. Bildirilen 21.00 saati geçip araya 1,5 saatlik ne için olduğu anlaşılmaz bir süre girince etraf ‘‘Neler oluyor acaba?’’ sorusuna cevap aramaya başladı.
Biri, ‘‘Eskiden olsa, başbakanın hazırladığı listede değişiklik yapması talebini cumhurbaşkanı dile getirir, talebin yerine getirilmesi biraz süre alırdı; şimdi atayan da onaylayan da aynı kişi, peki ne oluyor?’’ diye ortaya sordu. Bir başkası ‘‘Acaba MHP’li olduğu için seçilen kişiyi Devlet Bahçeli beğenmedi mi?’’ kuşkusunu dillendirdi. Baktım süre uzayınca spekülasyonlar artıyor, duyuruyu daha sakin izleyebileceğim bir yere geçtim…
Fazla beklemem gerekmedi, liste açıklanıverdi.
Listede yer alanların bir bölümü bakan olacağını aynı gün geç bir saatte öğrenmiş, iyi mi?
Vahap Munyar ticaret bakanı olan Ruhsar Pekcan’ın, haberi, katıldığı Külliye’deki dönemi başlatan törenden İstanbul’a dönmek üzere gittiği Ankara/Esenboğa Havalimanı’ndayken aldığını yazıyor. O da, Yeni Şafak’tan Kemal Öztürk’ün attığı bir Twit mesajı üzerine bu durumdan haberdar olmuş, Ruhsar Hanım’dan teyidini alınca inanmış…
Kemal Öztürk nereden duymuş?
O Esenboğa’da uçak beklenirken yanında oturuyormuş, o sırada gelen telefondan bakan olduğu haberini alan Ruhsar Pekcan’ın ‘‘Galiba bakan oluyorum’’ demesiyle öğrendiği gelişmeyi takipçilerine duyurmuş…
Galiba daha önceki hükümetlerde işgal ettikleri koltukları yeni sistemde koruyan bakanlara da haber yine son anda verildi.
Kendisini bakanlığıyla ilgili bir sorun için sürekli arayan birinin aynı anda bana da aktardığı telaş halinden bunu çıkarıyorum. ‘‘Kardeşim, beni bu kadar sık arama, şu sıralar çok meşgulüm’’ diye terslemiş normal halinde nazik biri olan bakan…
Henüz liste açıklanmamışken, yeni bakanlardan birinin en yakınını tebrik için arayan bir dostum, o kişinin kendisine ‘‘Ben şimdi sağlık için yürümekle meşgulüm, böyle bir durumdan da haberdar değilim, öyle mi olmuş, bakan mı yapılmış?’’ tepkisini verdiğini söyledi.
Aldığı cevaba bozulmuştu dostum, ancak bakan olanlara başlarına geleceğin son ana kadar saklandığını bilseydi bozulmazdı.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan muhataplarında gerilimi seviyor.
Merak bu ya, ben de ‘‘O 1,5 saatlik gecikme sırasında ismi listeden çıkartılan ve son anda listeye yazılan bakan olmuş mudur?’’ sorusunun cevabını merak ediyorum.

Yeni bakanların ortak profili

Listede yer alan, bakan olarak atanan isimler beni şaşırttı mı? İçlerinde hiç tanımadığım ve haklarında sonradan bilgi sahibi olduğum bir-iki kişi var, onlar ve diğerleri benim tahminlerime çok yakın bir profil teşkil ediyorlar.
İçişleri, dışişleri, adalet ve hazine ile milli savunma bakanlıklarını emin bildiği ellere teslim etti Cumhurbaşkanı Erdoğan; diğer icraata dönük alanlara atadıklarının çoğunu da zaten yakından tanıyor… İyi tanımadığı isimlere de kendilerini ülkeye tanıtma şansı tanımış oldu…
Yakınları bakan atananlar ‘‘Yaşadık’’ naraları atarak sevinmesin, tersine başarılı olmaları için bolca dua etsinler.
Zor bir döneme giriyoruz ve iddialı sistemin ilk hükümetinden mucize icraatlar bekleniyor.
Ben değil, ama bütün Türkiye bekliyor; en başta da o insanları bakan olarak atayan Cumhurbaşkanı Erdoğan onlardan tam da bunu bekliyor.
ΩΩΩΩ

Reklam

43 YORUMLAR

  1. Bakanlık atamaları ndan benim anladiğim hepsinin söyleneni itirazsiz ve kusursuz uygulayacak kişilerden seçilmesi .
    BAŞKAN VE FOTOKOPİ LERİ.
    Bu sözde yeni sistem /(kaç yıdır tedavülde zaten) sadece toplumu yeni bir bekleyişe sürüklemek içindir.
    Yönetenler beklentiyi çok yukarda tutuyor görünsede ;halk sadece eski çok kötü yönetimlere dönmeyelim yeter ;
    düşüncesinde.
    Milletimizde bati cephesinde değişen birşey olamayacağını biliyor.
    Biz sadece daha kötü olmasın az iyi olsa fena olmaz dileğindeyiz.
    Bir toplumu lider karızmasi ile ancak yüzde beş ileri götürebilir.
    Kötü bir liderde en fazla yüzde on geriye düşürebilir.
    Bu oran farkı; yapmak zor ,bozmak kolay olduğu için dir.
    He ne kadar tek adam desek te onu kutsayan ve onu tanrısallaştıran toplumdur.
    Milletin ekseriyeti dürüst lerden oluşuyorsa başkan ülkesine ileri düzeyde zarar verdirilmez .Ülkede söz sahibi kişilerin ekseriyetinin yapısı nasılsa başkan o yönde başarılı olur.
    İLERİ VEYA GERİ GİDİŞ TE.

  2. Yazım hataları her zaman olabilir. Fakat bugün bir yorumcu yazılarında hiç büyük harf kullanmıyor. Bir diğeri de her kelimenin baş harfini büyük yazıyor. Yaşadığım Avrupa ülkesinde böyle yazılar okuyucuya ve dile saygısızlık olarak görülür, büyük ihtimalle de yayınlanmazlardı.

    • düşünülmeden yazılanları değil de yazım hatalarını okuyucularına saygısızlık gören avrupa ülkesi herhalde avrupanın en geri ülkesi olmalı. yazıdaki düşünceye değil de yazım hatasına takmak pek yüksek düzey olmasa gerek. tabii ki yazım hatasının az olması istenilen bir durumdur. fakat yazım hatasına takılınmaması da öyle.

      • Saygısızlık kabul edilen gözden kaçan yazım hataları değil, yazım kurallarına bilerek uymamaktır.

        • Hüseyin Şahin Bey’in söyledikleri doğru. Burada yaptığımız yorumlara göz atanlar çok sınırlı sayıda insan da olabilir. Rakamın 3 ya da 13 olması durumu değiştirmiyor: Bir yorum metni yazıp “Gönder” düğmesine bastğımız andan itibaren kamu’nun (yani insanların) karşısına çıkıyoruz. Hem onlara, hem kendimize olan saygının bir gereği olarak, metinlerimizi kullandığımız dil açısından elden geldiğince ve becerimiz ölçüsünde sağlıklı yazmamız beklenir. Saygı unsurunu bir kenara bırakalım, yazdığımız metnin okunmasını arzu ediyorsak zaten yapmamız gereken de bu.

  3. – Bakanlar listesi açıklanmadan önce, içişleri bakanının x, dışişleri bakanının x, adalet bakanının x velhasıl, bütün bakanların sadece x olacağını yazmıştım. aslında bakanların kim olduğunun önemli olmadığını sonuçta kendilerine ne söylenirse onu yapacaklarını vurgulamak için.
    – Bakanlar listesi açıklandıktan sonra ise, mehmet şimşek ve babacanın (yorumumda yanlışlıkla unakıtan olarak yazdım. bu arada rahmetlinin de ekonomi çevreleri tarafından, güven duyulan birisi olduğunu da vurgulamak gerekiyor), ekonomi yönetiminde etkin olmamasının dolar ve faizi fırlatacağının herkes tarafından bilindiğini, çünkü piyasaların bunlara güven duyduğunu yazmıştım. (bence bunların da diğer x’lerden bir farkının olmadığını da vurgulayarak.) sonuçta dolar ve faiz bir kez daha fırladı ve ülkemiz daha da yoksullaştı. ülkenin zararına yapılan böyle bir tasarrufun, ülkenin değil, “dünya lideri”ninin keyfinin daha önemli olduğunu gösterdiğini de yazmıştım.
    – Ülkenin türkiye, seçicinin “dünya lideri” ve getirilen sisteminde tayyip sistemi, “hıh deyici”nin de h.ayret, necip güven gibilerin olduğu gerçeğinden ayrı olarak bakanlar listesi değerlendirmesi yapılacak olursa; daha önce tartışılmayan birtakım noktaların tartışılmaya açılması anlamında önemli olduğunu düşünüyorum.
    – Öncelikle tartışılması gereken konuların başında, bakanların kimler tarafından ve nasıl seçilmesinin daha iyi olduğunun tespiti noktası olduğunu düşünüyorum. Ülkemizdeki şu anki sistemin garabetinin ötesinde, amerikada bile, bakanların başkan tarafından (ya da başbakan ya da tek bir kişi tarafından) seçilmesinin, kongrenin onayı ve denetimi olmasına rağmen aslında en iyi sistem olmadığının ortaya çıktığını düşünüyorum. Nitekim trumpın atadığı bakanların nerdeyse hepsinin değişmiş olması, bu durumu bütün çıplaklığı ile ortaya çıkarıyor ki, amerikada bu sistemin tartışmaya açılacağını tahmin ediyorum. (amerikanın yaşayacağı, yaşamak zorunda kalacağı süreçle ilgili düşüncelerimi ayrı bir yazıda belirtmek üzere, burda sadece bir parça değinmiş oldum).
    Bakanların sadece bir seçici (başkan ya başbakan) tarafından seçilmesi, amerikadaki gibi kontrol ve denetim mekanizmaları olsa bile, bir yönü ile bakanların diğer bakanlar ve yürütmenin başı ile uyumlu çalışmasını sağlarken, diğer yönü ile ise, bakanların yetenek, bilgi, birikim, becerileri ve duygu ve düşüncelerini ve hatta ahlakını, motivasyonunu işine yansıtmasının önünde engel teşkil etmektedir.
    – Ayrıca bakanın ülkeye ve topluma karşı sorumluluk duygusunu azaltıcı bir etkisi vardır çünkü bakan kendisini seçen kişinin görüşleri, bilgisi, birikimi, motivasyonu, niyeti, ahlakı ile sınırlı olacak, bilgi, birikim ve becerisini görevine yansıtamayacaktır.
    – Ayrıca da topluma değil, kendisini seçen kişiye karşı sorumluluk duygusu taşıyacaktır. Bu durumun bakanların verimini azaltacağı ortadadır. Burda ayrıca, seçen kişinin bilgi, birikim ve niyet vb. gibi sınırlarının ötesinde, bakanın da bilgi, birikim, yetenek, niyet, motivasyon ve ahlakının da daha farklı olacağını da vurgulamak gerekiyor.
    -Bu durumun bir nedeni bakanın kendisine seçen kişiye bağlı olması yatarken, diğer nedeni de, seçen kişinin, bakanı, kendi düşüncelerine, duygularına, yeteneklerine, bilgisine, beceresine uygun olarak seçmesidir. (“enflasyonun nedeni faizdir” diyen birisinin nasıl bir ekonomi bakanı seçebileceği düşünülünce yukarda yazdıklarımın bir bölümünün doğruluğu bütün açıklığı ile ortaya çıkıyor)
    (İlave not, yukardaki durum türkiyedeki bakanların seçimi üzerine yazılan bir yazı olsa bile, amerikadaki gibi denge, denetleme ve kontrol mekanizmalarının olduğu bir durumda bile, bakanların bir seçici tarafından seçilmesinin değişik yönlerini tartışmaya açıyor. ileri sürülen tezler daha çok denge, denetleme ve kontrol mekanizmalarının olduğu sistemde bile bir seçicinin olduğu sistemin eksiklerini ve artılarını değerlendiriyor. Türkiyedeki mevcut durum için bunlar lüks yorumlar, fantaziden öteye geçmiyor maalesef).
    – Sonuç olarak, bakanların seçimi ve bakanların denetleme mekanizması ile bakanlıkların birbiri ile uyumu ve açısından daha farklı mekanizmalar üzerinde düşünülmek zorunda.
    – Bakanların listesinin açıklanması ile gündeme gelen bir diğer konu ise; turizm bakanlığına bir turizm şirketi sahibinin, bir başka bakanlığa yine o sektörde faaliyet gösteren bir başka şirket yöneticisinin atanması. yani şirket yöneticilerinin bakan olarak atanması. zaten bu nedenle “türkiye a.ş.” gibi başlıklar atıldığını, ülkenin şirket yönetir gibi yönetilmek istendiği yönünde yorumlar yapıldığını hatırlıyorum. Bu durumu genelkurmay başkanının milli savunma bakanı olarak atanmasını da dahil ederek tartışmak gerekiyor.
    – Öncelikle şirket sahiplerinin bakanlık düzeyinde görevler üstlenmesinin ülkeye getirisinin ve götürüsünün geniş bir perspektifte tartışılması gerekiyor. Tabi bu “şirket yöneticileri bakan olursa ülkeye yararlı mı olur yoksa zararlı mı olur” perspektifinden bakıp, “şirket yöneticilerinin bakan olması iyidir” ya da “şirket yöneticilerin bakan olması kötüdür” sonuçlarından birisine varma noktasında yapılmamalıdır. bu bakış açısı hiçkimseyi doğru bir sonucu götürmez.
    – Tartışılması gereken nokta, “şirket sahibi de olsa bir kişinin, o iş için yeterliliği varsa, bakanlık yapmasının sakıncası var mı?” şeklinde olmalıdır. Bu noktada çok net sonucu varmasam da, kendim açımdan, bakan olan birisinin zaten belli bir gelir düzeyine sahip olduğu gerçeğinden ve ayrıca bakan olduktan sonra, pekçok şirketle gizli iş yapabildiği, şirketin ortağı olarak gözükmese de, bazı şirketlere ihalelerde ve/veya yasa maddelerinde öncelik tanıyarak zaten kişisel çıkar oluşturabildiği gerçeğini de gözönüne aldığımda, şirket sahibinin bakanlık yapmasının, belli şartlar ve denetim mekanizmaları ile birlikte mümkün olması gerektiği sonucuna varıyorum.
    – Ayrıca zaten,bakanlık yapacak kişinin, o işi iyi bilen birisi olması gerektiğini düşünüyorum. o işi iyi bilmesi ise, o işin içinde profesyonel olarak bulunması veya o işle amatör de olsa, yakın ilgisinin bulunması gerektiğini düşünüyorum. yani ömründe hiçbir zaman güvenlik konuları ile ilişkisi olmamış birisinin, uluslararası ilişkileri olmayan birisinin milli savunma bakanı olması durumu zaten arzu edilir bir durum, istenilen bir durum değildir. doğru değildir. yine turizm bakanlığına, turizmle hiçbir bağlantısı olmayan birisinin getirilmesi de kabul edilebilir birşey değildir. turizmle ilgili birisi ise, ya bir turizm firmasında çalışmış ya da bir turizm firması sahibi olarak bu sektörde yer alabilir. kuşkusuz aklıma gelmeyen başka şekillerde de turizm ile ilgili olabilir. Ancak bu işin içinden, şirketin sorunlarını ve çözüm yolları üzerinde zaten kafasında birtakım düşüncelerin olması gereken kişiler olmalı. Tabii ki denge, denetleme ve kontrol mekanizması, sadece turizm şirketi için değil, turizm şirketinde çalışmış insan için de kurulmalıdır.
    – Yani bakan olacak kişilerin, görev yapacağı bakanlığın görev ve yetkileri hakkında (sadece yasal olarak tanımlanan görev ve yetkilerden değil, fiili olarak neleri, nasıl yapacağını bilmesi babından da bilmesi gerekir) diye düşünüyorum.
    – Açıklanan bakanlar listesi bir başka noktanın da tartışılması gereğini ortaya koyuyor: Bakanlar meclisten mi yoksa meclis dışından mı olmalı sorunu. malum, son sistemde bakanların meclis dışından olması zorunluluğu var. amerikada da benzer uygulama, yani kongre dışından olması uygulaması olduğunu tahmin ediyorum.
    Kuşkusuz bakanların yasama organı dışından olması zorunluluğunu getirenlerin birtakım gerekçeleri, düşünceleri, mantıkları vardır. ve muhtemelen de pekçok doğru değerlendirmeye dayalıdır.
    – Bunlara rağmen bu konunun yeniden gündeme gelmesi ve tartışılması gerektiğini düşünüyorum. amerikada trump sonrası bakanların durumu ile ilgili ortaya çıkan gelişmeler, kongre denetim ve onayına rağmen yaşananlar, bu tartışmaların yapılmasını yeterince zorunlu hale getirdi diye düşünüyorum.
    – Öncelikle bakanların yasama organı üyeleri arasından seçilme zorunluluğunun, makama en uygun kişi seçimini sınırlandırdığını düşünüyorum. Pratikte pek mümkün olmasa bile, teorik olarak da olsa, seçilen milletvekilleri içerisinde, turizm sektörü ile bağı olan (veya sektörü yeterince bilen) hiçkimsenin olmaması ihtimali vardır. sırf bu ihtimal bile, bakanların milletvekili olma zorunluluğunun verimsiz, yanlış bir uygulama olduğunu ortaya koyuyor. ayrıca turizm sektörünün sorunlarını bilen milletvekilleri olsa bile, bunların bakan olarak seçilip seçilmeyeceğinden, seçilse bile, yeterlilik konusunda, havuzun darlığı (önceden 550 idi şimdi 600 kişi) nedeniyle, o makamda en verimli çalışabilecek kişinin seçilme imkanı azalmış olmaktadır. bu nedenle, bakanların “meclis içinden olmak zorunda” veya “meclis dışında olmak zorunda” uygulamasını doğru bulmuyorum.
    – Bakanların hem meclis hemde başka mekanizmalar ile denetlenmesinin ve hesap vermesinin mekanizmalarının oluşturulması zorunluluğunu tekrardan vurgulamak istiyorum.
    – Not: yukardaki yazdıklarım, benim şu an için duruma ilişkin düşüncelerimdir. ham düşüncelerdir. tartışmalar neticesinde, daha farklı düşüncelerin doğruluğuna da ikna olabilirim. Ancak şu anki doğrularım bunlardır.

  4. *******
    ….
    Yıllardır aynı şey; “o satıldı, bu satıldı”?!
    -“İyi de bunlarla, paraya para katıldı”
    “Bir yere giden yok ki, hepsinin kökü bizde,
    Şer tarafı olsa da, hayır vardır faizde!..”
    “Kesin laga lugayı, satıldı da ne oldu ?
    Hepsinin kökü bizde, ülke yükten kurtuldu”
    “Sermaye oldu bunlar, güven güven üstüne,
    Ekonomi canlandı, hemen herşey şahane”!
    “Yol, köprü, gökdelen, bakın neler yapıldı,
    Eskiden yoktu bunlar, hep yerinde sayıldı”
    “Yahu birazcık olsun, şükretmeyi öğrenin,
    Bellidir gidişatı, kötü değil ülkenin!..”
    “Eskiyi bir düşünün, herkes dersini aldı…,
    Emme basma tulumba, birçok banka boşaldı”
    “Tamtakırdı hazine, bakın nerdeyse taştı,
    ImeFeyi bir kovduk, herkes bu işe şaştı…”
    “İstediğiniz kadar, üstümüze atılın,
    Bizi yenemezsiniz, gelin bize katılın!”
    “Bizim su bardağımız, yarı yarıya dolu,
    Bütün kaplanlar bizde, yaşasın Anadolu!”
    “Gölge etmeyin yahu, bir el ele verelim,
    Göklerin bildiği var, gelin dua edelim!”
    ….
    *******

  5. Bakanların ataması son dakikaya mı kalmıştır nedir bilmiyorum ama geçiş dönemi ve yeni düzenin altyapısı epeyce teferruatlı çalışılmış gibi geldi bana. Hani nerdeyse elektrik kesilince otomatik devreye giren bir hastane jeneratörü gibi:) Ustalık dönemi zahir…

    • Sendeki nüktedanlığı kıskanıyorum zaman zaman. Hani ders alınarak öğrenilen bir şey olsa, yalvar yakar olup çıraklığına yazılmaya gönüllü olurdum 🙂

  6. sayın yorumcu arkadaşlar hep bardağın boş tarafına bakıp dolu tarafını hiç görememek veya tersini yapmak hastalıklı bir bakış açısıdır. bakıyorum kimimiz hep olumsuzlukları dile getirip sanki 16 yıldır hiç güzel şeyler yapılmamış gibi koskoca 16 yılı karamsar olarak tasvir ediyor kimimiz de hep olumluları ön plana çıkarıyoruz. doğru olan olumluları da olumsuzları da zaman zaman konuşmak, yazmak, yorumlamak. Övme de de yerme de de orta yolu bulmak lazım sonuçta bizi yönetenler bizim içimizden çıkmış bizim zaaflarımızı taşıyan insanlar kendimiz ne ölçüde mükemmeliz ki yöneticilerimiz den daha fazla şeyler bekliyoruz.siyasilerimiz netice de tekkede derviş değiller.çok iş yapan çok hata yapar misali bizi yönetenler çok iş yaptıklarından çok ta hata yapıyorlar bunu da böyle kabul etmek gerek. bendeniz tercihimi kullanırken iktidarın artılarını eksilerini yazıyorum(önceki dönemlere göre kıyaslıyorum) bakıyorum artıları fazla ise destek veriyorum eksileri fazla ise oy vermiyorum.(tercihlerimde kişisel menfeatler değil ülke menfaatleri belirleyici oluyor. maaşımın ne kadar arttığı değil sosyal devleti(yaşlısına, hastasına, yetimine bakıyor mu) ne ölçüde uyguladıklarına bakıyorum yani tercihlerimi ülkenin maddi manevi kalkınması belirliyor. devletim ihtiyaç sahiplerine, özürlülerimize, yaşlılarımıza, kimsesizlerimize kaynak aktardığı zaman daha mutlu oluyorum.bu iktidar devletimizin sosyal yönünü çok iyi çalıştırdı.

    • “Hep olumlu konuları öne çıkaran” bir kişiye dahi rastlamadım, ne bu sayfada ne de dışarda! Ama sürekli olarak negatif yayın yapan hastalıklı bi güruh bal yapmaz arı gibi mızırdanıp duruyorlar…

  7. Bir kişiye Bakanlık teklifinin son saatlere bırakıldığına pek inanamıyorum. Adam, bakalım, o kadar hevesli veya duyarlı mı ? Böyle olunca, !;5 saatlik gecikme, hatırlara , Koru’nun sorusunu getiriyor, Ticaret Bakanının şaşkınlığı ve heyecanı da hatıra gelince. Doğrusu bir riskdir de. Her ne kadar pek çok Devlet erkanı ağırlandı ise de.
    TED (Türk Eğitim Derneği) ve MAYA Okulları’nda epeyce emeği olduğunu duyduğumuz Yeni Milli Eğitim Bakanın kişiliği hakkında yakın bir bilgi sahibi değiliz. Ancak, koca bir Parti’nin yıllardır kendi içinden İstikrarlı bir MİLLİ Eğitim Bakanı çıkaramayışı üzüntü vericidir. Hiç olmadıysa, ilerlemiş yaşına rağmen bir Vehbi Dinçerleri zorlamalarını dilerdım. İktidarın destekçisi MHP’nin de böyle bir konuda YOL GÖSTERİCİ olmayışı da hayret uyandırıyor. Yazıklar olsun bu Ülkeye. Yoksa, Onların telkıni ile müşterek adayları mıdır ?
    Bakanların bilgi ve tecrübesine diyecek yok. Özel hayatlarında başarılı olmuş, bakanlar. Fakat, Devlet geleneği ve esprisini sürdürebilecekler mi ? HİZMET yolunda RTE gibi bir hedefleri, çabaları var mıdır, acaba ? Burasını bilmiyoruz, zaman gösterecek.
    Maliye ve (Hazine ) Bakanı ile Tarım ve Orman Bakanı’nın yükleri ağır : Gençlikleri, umarım ki, bu işi kıvırmalarına imkan verir.
    Cümlesine, başarılı ve hayırlı mesailer dileriz

    • Akpli bir milli eğitim bakanımızın olamayışı yeni dönemin tek kusuru oluversin…

  8. Kabıne de Daha Parlak İsimler Yer Alıtsa Bırılerının Parlaklığı Gıder Korkusu İle Olmalı Kı; Kabıne Olmus Muhtarlar Kabınesi;

  9. İyi bir orkestra için iyi müzisyenler ve iyi bir orkestra şefi gerek bunların hepsi birlikte olmazsa. Ortaya çıkan şey müzik değil, kuru gürültü olur derler. Kaliteli bir müzik dinlemeyi dileyelim.

  10. Engelleyebilmek için her türlü melaneti sergiledikleri başkanlık sistemi ve yeni kabinesinden mucizevi icraatlar bekleyen bi muhalefet kesimi görmüyorum. En fazla nasıl olur da bi yol kazasıyla (ya da tren) devrilirler diye bekleşip duruyorlardır…

    • O tren çoktan devrildi. Görmeyenler in gözüne sokarcasina bir de Çorlu’da devrildi. Büyük Türkiye’nin ambulans helikopterleri olmadığı için mi, yaralılar köylülerin traktör kasalarında taşindi? Üstelik hızlandırılmış tren devrildi.

  11. Sayın Süleyman Karagülle’nin bugünki yazısının girişi bence yaraya merhemi bulmuş; “Musa peygamber denizi geçtikten sonra İsrail Oğullarını örgütlemeye başlar. Kardeşi Harun’un yanına gelir. Onun perişanlığını görünce önerilerde bulunur. Sen halkla doğrudan onların işlerini görüşmeyeceksin. Bu konuda birkaç kişiyi görüşme ve gereğini yapmakla görevlendireceksin. Eğer onlar işi halledemezlerse sana gelecekler. Sen de o zaman onların halledemediği konuları çözmeye çalışacaksın.
    İkinci Cihan Savaşı’ndaki Amerika birlikleri başkomutanı anlatır. Komutan olunca kurmay başkanı geldi, iki saat konuştu. Ertesi gün geldi yine konuştu. Ben ona bunları niye bana anlatıyorsun diye sordum. Usuldendir, her gün tekmil veririz diye cevap verdi. Ben de dedim ki, bundan sonra ben çağırtırsam bana anlatırsın, çözemediğin bir konu olursa yine gelir bana anlatırsın. Onun dışında sorumlu benim, yetkili sensin. Bir emirname yazıyorum, bundan sonra bütün işleri birlikler seninle çözecekler dedim. Ancak bundan sonra sadece durum araştırmasını yapabildim, saldırı planını geliştirebildim ve yenebildim der.”
    Bunun da tabii ilk şartı liyakatli görev dağılımı.

  12. Kabine icraata başlamadan piyasa icraate başladı, borsa 2 günde 6000 puan düştü, memlekette hazineyi teslim edecek damattan başka herkes güvenilmezmiydi. AK partili olsun olmasın kaç kişi sevinmiştir Berat Albayrağın bakan oluşuna? Sistem değişse de Sinan beyin dediği gibi insanlar değişmediği için aynı hatalar sistemden sisteme taşınır. Bir kişi herşeyi bilebilemez, Cumhurbaşkanı bu bakanlıklar arası koordinasyonu sağlayıp hedef gösterecekti, ayrıntısına tabii ki uzmanı vakıf, alanında yetkin bakanlar olucaktı ki güven versin. Bu durumda görünen ya Sayın Erdoğanın ingilterede dediği gibi ekonomi yönetimi üzerinde kendisi söz sahibi olucak, Berat göstermelik, ya da damat Berat paşa… Önceki dönemlerde en bariz sorun liyakat ve şahsiyet idi, yine aynı. Bir önceki dönem milli eğitim bakanı olan kişi sonraki dönemde savunma bakanı.. Değişen bir şey yok önceki enerji bakanı ki bence yine liyakati yoktu, (yenilenebilir enerji kaynakları…) şimdi de hazine bakanlığı…piyasanın tepki vermesi normal, tepki vermesi derken batması yani, en iyisi siyasetle uğraşmamak, kim kimdir tanımamak, daha huzurlu ve keyifli oluruz.

  13. Yazının başlığını okuyunca hah dedim “Taha Kıvanç geri mi dönmüş ne?”
    Bu yazı çok az Taha Kıvanç tadı versede benim beklentimi karşılamadı.
    Eskiden olsa çok daha derin bilgiler verirdi.
    Ama mazur görmek lazım.
    Fehmi Bey de artık Ankara da değil.
    Siyasetçilerin sıklıkla gittiği o meşhur balıkçıya gitme şansı da yok.
    Sahi neydi o balıkçının adı?
    Hala yerinde duruyor mu acaba?
    Diyeceksiniz ki yerinde duran ne kaldı ki?
    Hani “cami yıkılmış ama mihrap yerinde” derlerdi ya…
    Artık mihrabında yerinde yeller esiyor.
    Mesela en önemlisi artık TBMM eski TBMM değil.
    Bakanlar oraya hiç uğramayacak.
    Uğramak zorunda da değiller.
    Çünkü vekillerin bakanlara soru sorması diye bir şey yok.
    Şimdi bakanlar 24 saat çalışmak zorunda.
    Yok öyle ,öğleden sonra ben yokum, meclisteyim filan diyerek kaytarmak.
    Kendini seçene kendini beğendirmek zorunda.
    Beğendiremezse anında kapının önünde bulur kendini.
    Çünkü artık herşeyin sorumlusu bir kişi var.
    O da kendini beğendiremezse millet kapının önüne koyar (mı)?
    Hep eleştirdim ama…
    Galiba ben bu sistemi seveceğim.
    Hele gelecek seçimlerde CHP zihniyetinde biri ibaşkan olursa valla tadından yenmez olur.
    Yaşarsak göreceğiz.

  14. Son üç gündür, yandaş medyanın giderek daha çok öne çıkardığı, buradaki yorumlara da yansıyan bir algı oyunu ile karşı karşıyayız: “Yepyeni bir sisteme geçiyoruz ve Erdoğan bu yepyeni sistemle taze, yepyeni bir başlangıç yapıyor.” Bu, 2013 yılından bu yana toplumun geniş kesimlerinde rıza üretmekte zorlandığı gözlenen Erdoğan ve AK Parti’nin artık klasikleşmiş bir oyunu. Davutoğlu, nedenini kimsenin anlayamadığı bir biçimde görevden uzaklaştırılıken de kullanıldı bu “yeni başlangıç” nosyonu, İstanbul, Ankara, Bursa gibi büyük illerin belediye başkanları görevden uzaklaştırılırken de. Şimdi bir kez daha sahneleniyor.
    Haziran 2015 seçimleri, partinin ve liderinin yaşadığı rıza üretme güçlüğünün hangi seviyeye ulaşmış olduğunu açığa çıkaran bir deneyimdi. Hatırlanacağı üzere, Erdoğan çarpıcı bir seçmen erezyonuna uğramış, partisi tek başına iktidar olma şansını kaybetmişti. O günden bu yana, Erdoğan ve AK Parti’nin rıza üretimi, ilk dönemlerden farklı olarak, artık ülke yönetimindeki başarılara değil, “Ülke tehdit altında ve bu tehdite ancak daha önce başarılıarına tanık olduğunuz AK Parti ile karşı koyabiliriz” argümanına dayanıyor. Bunun ne denli iş gören bir argüman olduğunu, beş ay kadar sonra yapılan Kasım 2015 seçimlerinde gördük. CHP’nin bilinen çağdışılığı, otoriterlik ve zalimlik olan tarihsel bagajı da bu argümanın çok etkili olmasını kolaylaştırdı. Bundan sonra, Erdoğan ve AK Parti, kimi zaman Kürt tehditini, kimi zaman Gülen çetesi tehditini kullanarak, ülke yönetme ve rıza üretme konusunda yaşadığı derinleşen krizini hep bu argümanı kullanarak erteledi.
    Aynı oyun şimdi bir kez daha sahneleniyor: “Yeni ve etkili olacak bir sistemle yepyeni bir dönemin başındayız.” Bu söylence, Erdoğan’ın giderek azalan kredisini telafi etmeye yönelik. Değilse, esas olarak değişen fazlaca bir şey yok. Dün de KHK ve OHAL sayesinde ülkeyi dilediğince yönetiyordu Erdoğan, bugün de.
    Buradaki kritik soru, söz konusu rıza üretme stratejisinin ne kadar daha sürdürülebilir olduğu. Erdoğan dışında çok az kişinin görebildiği gerçek şu: Yönetme kirizi giderek uzadıkça, ikna edici gerekçeler de hem azalıyor, hem de inandırıcılıkları aşınıyor. Mesele muhalefet değil, çünkü muhalefet zaten hiç olmadı. Mesele, Kürt tehditi ve FETÖ temalarının daha ne kadar süreyle toplumda rıza üretebileceği. Erdoğan’ın işi şimdi düne kadar olandan daha da zor. Çünkü, başarısızlıklarını ardına gizleyeceği gerekçeleri birer birer yitiriyor, ve, şimdi, o çok istediği ve nihayet sahibi olduğu Türk tipi başanlık sisteminde artık kendisini engelleyen bürokratik oligarşiden, elini tutan yasal düzenlemelerden vs. yakınma hakkını da yitiriyor.
    Uluslararası sermaye, rıza üretme kapasitesi çökmüş vesayet rejimi ve onun eski siyasi aktörleriyle artık yol alınamayacağını görüyordu. AK Parti, “milli görüş” gömleğini çıkarıp attığını söyleyen kadrolarla, Türkiye’yi özelleştirmeler ve borçlanma odaklı birikim modeli ile küresel ekonomiye eklemleme rolüne aday olarak ortaya çıktı. Uluslararası sermayeye, bunu kolayca toplumsal rıza üreterek başarabileceğini vaad etti. Yaşadığımız şey tam da bu oldu. Vesayet rejiminin baskı, zulüm ve yoksulluk üretmiş onyıllarından iyiden iyiye bezmiş, daha önce hem aşağılanmış hem de siyasal-ekonomik iktidarın dışında tutulmuş dindarlar ve Kürtler oluk oluk AK Parti’ye aktılar. Sıcak paranın gidecek yer aradığı küresel konjönktür, gerek özelleştirmeden gerekse bol dış borçlanma olanaklarından yararlanılarak elde edilen muazzam parasal kaynaklar, halkta memnuniyete dayanan rıza üretimini fazlasıyla mümkün kıldı.
    Küresel konjonktür aynı konjonktür değil artık. Sermaye, ardında tüm varlıklarını satmış, iliklerine kadar borçlanmış ulusal ekonomiler bırakarak ABD’ye geri dönüyor. Bir zamanlar sahip olduğu parasal olanakları üretime değil, milyonlarca insanımızı kredi borçlusu haline getiren ithalata dayalı tüketim ekonomisine yatıran AK Parti ve Erdoğan, tarumar olmuş bir eğitim ve yargı düzensizliğiyle, üstesinden nasıl gelineceğini kimsenin bilmediği ekonomik bir yıkımla baş başa. Dahası, “yepyeni sistemin yepyeni kabinesi” ile torbadan tavşan çıkarmak mümkün değil.
    CHP dün de tehdit değildi, yarın da tehdit olmayacak Erdoğan için. Kendisine yönelik temel tehdit, artık memnuniyete dayanan rıza üretme kapasitesinin erezyona uğraması, karşı karşıya bulunduğu devasa toplumsal sorunlar, ve, bugün seçim sonuçarına bakılarak yoksansa ve hatta alaya alınsa bile, bu toplumun hafızalarında hala yaşayan bir geleneğin temsilcisi olan ‘küçücük’(!) bir siyasal parti.
    Aranızda o ‘küçücük’ siyasal partinin N. Kurtulmuş ya da S. Soylu örneklerinin peşinden gideceğine inanan var mı?

    • Haklısınız…
      Mutfak aynı mutfak, aşçı aynı aşçı.
      Bu mutfaktan farklı bir yemek çıkmasını beklemek abes olur.
      Olsa olsa bu mutfaktan daha acılı yemekler çıkar.
      Eh! Acıların çocuğu olan milletimiz de zaten acıyı sever.
      Tek sıkıntı mutfaktan çıkacak yemeğin azalmasıdır.
      Hele bir de açlık başgösterirse…
      İşte o zaman seyreyleyin gümbürtüyü.

      • 1.cihan harbinde biraz ama gerçek bir açlık/kıtlık sadece tekpartili chp döneminde yaşanmıştır türkiyede. Endişeye gerek yok yani:)

    • İmf yi türkiyeden postalayan ustanın hakkını bi teslim edelim de sonra bakarız senin küçüçük partine:)

      • Kısa süre önce yazdım: Türkiye’de, “özelleştirme” adı altında, ülkenin 80 yıl boyunca inşa etmiş olduğu bütün sanayi kuruluşları, üretim merkezleri, limanlar, telekomünikasyon şirketleri, sahiller, araziler uluslararası sermayeye satıldı. Tüm Türkiye cumhuriyeti tarihinde yapılan özelleştirmelerin %90’ı AK Parti dönemlerinde yapıldı. Uluslararası sermayeye yok pahasına satılan bu değerler karşılığında 62 milyar dolar para girdi devletin kasasına. Bunun 23,5 milyar doları IMF’e olan borcun kapatılması için kullanıldı. Yani, senin çakma-Usta’nın bir becerisi yok ortada. Milletin zenginliğini sattı, gelen paranın üçte biri ile IMF borcunu kapattı. Diğer ana paranın nereye gittiğini de Güler, Bağış, Zarraf ve şürekasına soracaksın -değil mi ki Usta’ya soru sormak biz fanilerin harcı değil 🙂
        İyi ki elimizde bugünün küçük, yarının iktidar partisi var, yoksa, karamsar olmamak ele değil 🙂

        • Sn.bernar, merkez bankasındaki 127milyar dolarlık döviz rezervini atlamışsın ama! Derwish’ten kaldıydı onlar desen de biraz eğlensek:)

    • Bazi yorumcular bundan böğle reisin işinin zor olacağini ve bahanesi kalmadığını yaziyor.
      Yalan üretmede usta olan insanlar,zamanin ruhuna göre yalanı ve iftirayı üretmeyi iyi beceriller. Birde arkasında müthiş hayel perest yalancı ve iftiraci medya desteği varsa, ve sadece bu medayi takip edip Şehlerinin emrinden çıkmayan tarıkatlara mensup olan tahsili ve meslek sahibi cahillerden oluşan miliyonlarca emir erleri olduktan sonra reis kolaylıkla bahaneler üretir, zaten bakanlar listesinde kumarhaneleri olandan tutunda kardeşi retoculuktan hapisde yatanlara kadar olanlar var. Tabii bu demek değil onlar kötü insanlar!!! Fakat mağdurları oynamak ve bahane olarak kullanılmak için bulunmaz bursa kumaşı’ dırlar.
      Ben dün geç saatlerde Ocak Medyada
      Serdar Turgitun yazısını okudum, ilk aklima gelen Fehmi bey bu yazıyı okuduğu zamanki yüz ifadesi oldu, çünkü kendisi gazeteci olarak ve burada bir müdet yaşayarak ABD yi iyi bildiği için.
      Pazertesi günü ABD de müthiş bir panik varmiş herkesin gözü kulağı Türkiye’den gelacek haberlere merak ediyormuşlar falan filan.
      Sonundada Erdoğana karşı MÜTHİŞ saygıları varmış ve kendisindende çok korkuyorlarmışlar.
      ABD liler Erdoğandan korkuyorlarmiş!!!!!!! Lar?.
      Ben o gün hiç bir kanalda veya hiç bir internet sitesinde Erdoğan’ı öven ne bir habere nede bir yaziya raslamadım.
      Sadece AVrupanin bir İngilizce kanalında Erdoğan DİKTATÖRLÜĞÜNÜ kanunlaştırdı diye 30 saniyelik bir haber verildi o kadar.
      Diğer bir kaç yazıda damadin kabinede oluşunu eleştiriyorlar, çünkü başkanlik diyiyor ama padişhlik ve Diktatörlerlük uyguluyor diye.
      Türkiyedeki Dini adı altinda üşkağatcılık yapan sahte tarıkatlar olduktan sonra Erdoğan kolay kola kayip etmez.
      İsterseniz bir gün peçe çekip kadın kiliğına girin sadece onların hoca dediklerının sohbetlerini dinleyin o zaman Türkiyenin geldiği noktayi iyi görür ve anlarsınız.

  15. Gerek Seçim Öncesi Ve Gerekse Seçimler Sonrası Çok Güçlü Bır Kabıne İle Karsılasacagımız Her Alanda Dıllendırıldı; Bır An Dedım Kı; ABD’den de Çok Daha Güçlü Olacagız; Öyle Ya; Süper Kabıne Ile Türkıye Şahlanacak; Heyecan Heyacan Ustune Geldı; Acaba Kımler Acaba Şuda Olur Mu Yok Yaa Diğeri Daha Iyı Olur Dedım; Derken Zaman Akıp Geçiyordu Ve Son Anda Buyuk Bır Hayal Kırıklığı; Acaba Mahalleye Muhtar Mı Secıyoruz Dıyebılecek Bır Lıste Açıklandı; Ehhh Hanı Süper Güç Bakanlar; Bılgı Bırıkımlerı Nerede ! Hanı Bır Soylem Vardır Gazetecılık de; Toto Bakan; Benım Toto Bakan Listem Gerçekten Gerçeklesmıs Olsaydı; Emın Olun Kı; CHP den Bıle Destek Gelırdı Ve Hatta CHP den AK Partıye Vekıl Transferı Bıle Olurdu;
    1- DIŞ İŞLERI: İbrahım KALIN
    2-Mit İçişleri Bakanlığı: Hakan FİDAN
    3- Tıcaret Ve Sanayı: Rıfat HISARCIKLIOĞLU
    4- Milli Eğitim:Aziz SANCAR
    5-Tarım Gıda: İbrahım SARAÇOĞLU
    6-Sağlık: Dr Mehmet ÖZ
    7-Milli Savunma:Hulusi AKAR
    8- Adalet Bakanı: Avuk. Ersan ŞEN
    9-Ekonomi Maliye: Güngör URAS
    Ve Daha Bır Çok Önemlı Isımler Ile Yola Çıkabılırdık; Az Önce de Belırttıgım Gıbı; Şaşırdık; Şaşırdım; Muhtarlık Kabınesı Oldu Bakanlık Kabınesı ! Son Cumlemız de İse; Kabıne Revızyonu İçin Saatler Kaldı Dıyelım;

  16. Tüm yazısı boyunca takıldığım, Koru’nun şu cümlesi oldu: ”Zor bir döneme giriyoruz ve iddialı sistemin ilk hükümetinden mucize icraatlar bekleniyor.”
    Hayır; zor bir döneme girmedik, zaten zor bir süreçten geçiyoruz aslında..mucize de beklemiyorum kendi adıma. Yine aslında, Sayın Cumhurbaşkanı ve yeni kabinesi de bir mucize gerçekleşmeyeceğini biliyorlar belki ama; öyle, halka yansıdığı şekliyle büyük bir iddiayı gerçekleştirme içerisinde olamayacaklarını da biliyorlar. En azından bu güne dek kendi ellerinde işleyen (kötüleşen) sistemin, öyle bu günden yarına yada bir beş yıllık dönemde sil baştan iyileşmeyeceğini, mucize ve büyük iddiaların gerçekleşmeyeceğini onlar da biliyorlar.
    Öyleyse? İşleri zor! Evet evet, işleri çok zor.
    Size bir şey söyleyeyim mi?
    Aslında bir tiyo vereyim hükümete.. Ekonomiyi onarsınlar, yeniden insanlarımızın cebi para görsün ve kredi borçlarını ve kredi kartı ödemelerimizi kolay kolay yapalım. Üzerine otomobil ve evimiz ile ev eşyalarımızı da yenileyelim…
    – Hangimizin umurunda; Milli eğitim, kimin umurunda adalet ve hukuk.
    – bitmeyen terör.
    – ulusca, sermayeye ödediğimiz milyarlarca dolar faiz.
    – yaygınlaşan uyuşturucu kullanımı, ifade etmekte zorlandığımız (!) ahlaki hallerimiz.
    – yüzde 99’u (!) Müslüman olduğumuz ülkemiz..değil mi? Gerçekten ama gerçekten bunları önemsiyor muyuz?
    Milletçe tek derdimiz ekonomi ve bu, dibe vuran bir haldeyse, bu çok zor bir durum ki, bunu yaşıyoruz..işte yeni hükumetin en zoru bu.
    Kapitalist ekonominin ve onun hırçın çocuğu sermayenin kollarında…
    İyileşme gerçekleşirse durmak yok yola devam. Değilse o da zor.

    • Ha şunu bileydiniz Hasan Bey…
      Milletçe tek derdimiz ekonomi.
      Ben de yıllardır aynı şeyi söylüyorum.
      Bu milletin karnı doyuyorsa gerisi vız gelir.
      Terörmüş, eğitimmiş, adaletmiş,özgürlükmüş, şuymuş,buymuş….
      Hepsi boş değil mi?
      28 Şubat sürecinde Konya da çalışıyordum.
      İmam Hatipte kız öğrencilerin başörtüleri zorla çıkarıldı.
      Konyalıların gıkı bile çıkmadı.
      Ama 2001 krizinde döviz bir gecede 2 katına fırlayınca sanayideki bütün esnaf da sokağa fırladı.
      Konya-İstanbul karayolunu saatlerce trafiğe kapattılar.
      Polis jandarma zoruyla açılabildi.
      Henüz kanaldaki su bitmedi.
      Ama kanala akış kesildi ya da azaldı.
      Siz asıl kanaldaki su bitince bakın olacaklara….

    • Hayatında kaç kere ekonomik göstergelere bakarak oy kullandın? Milletimiz hep ideolojiktir! Ekonomik olsaydı sen de akp ye oy verirdin zaten:)

    • Ekonomik krizin, Erdoğan yönetiminde sorun olacağını zannetmiyorum. En etkili krizde bile sn Erdoğan, eline mikrofonu alıp, ‘ bize boyun egdirmek için türlü türlü oyunlar oynadılar. Şimdide bizi ekonomik bir kriz yaşatarak köşeye sıkıştırmaya çalışıyorlar. Ama biz egilmeyecegiz, dik duracağız. Gerekirse soğan ekmek yiyeceğiz fakat kimseye boyun egmeyecegiz’ türünden bir nutukla krizi lehine cevireceginden eminim

  17. sen ben yok bütün millet, vatandaş olarak oy verenlerde vermeyenlerde hepimiz başarılı olmalarını bekliyoruz bizi yönetecek kadrodan ve başarılı olmaları için duamızı da eksik etmeyeceğiz bencillik yapmayalım yani başarısız olsunlar da yeni sistem de uygulayıcıları da def olsun gitsinler diye beklemiyeceğiz bize yakışmaz

  18. Ben bir panik havası sezinlemedim çünkü Nasrettin hoca misali şu dağın arkasında eşeğini bulma beklentisi olan hoca gibi halen halk türkü söylemeye devam ediyor. Ancak hayat tekalifi gittikçe ağırlaşıyor, bağ bostan malzemeleri gelince enflasyonun ateşi eskiden sönerdi şimdilerde avakado ve mango eklenmesine rağmen enflasyon ateşi harlanıyor sönmüyor, beynamaz ve oruçsuz islamcılar bu yeni düzende bize ne düzen kurulacak diyerek etrafı kokluyor, sakallı pişekar kıvamında yandaş yazarlar ulu hayaller eşliğinde göklerin bir hesabı var türküsünü yaveleyerek çimento beşiğini sallamaya devam ediyorlar. Ne dünyamız gülüyor, ne ahiretimiz mamur çaresizlik o derece ki koca kabinede bir tek Ziya beye ümit bağlamış şu okulları düzene koyar mı? acep maarif memuru diyerek dolaşan akil ahali mahsun.

  19. sayın koru evet toplum olarak yeni sistemin ve uygulayıcılarının başarılı olmasını hem istiyoruz hemde dua ediyoruz sadece bakan yakınları değil toplum olarak bizi yönetenlerin başarılı olmaları için dua etmek (oy veren vermeyen her vatandaşımız kendisini yöneteceklere başarılı olması için dua ederler. oyunu kullanınca Allah hayırlısını nasip etsın diye dua eder illa benim istediğim olsun demez hayırlı olanı nasip et der duasında ) bizim milletimizin temel özelliğidir.onun için milletimiz kendisini yönetenlere Allah’ın yar ve yardımcısı olması için dua eder.(tabi güzel olanı yaptıkları sürece)

  20. İçişleri, dışişleri ve adalet bakanları değişmedi yani içeride ve dışarıda hak ve menfaatlerimizin aynı kararlılıkla korunması mücadelesi aynı kararlılıkla ve aynı kişilerle devam edecek.
    Askeri başarısı şeksiz şüphesiz olan genelkurmay bakanı milli savunma bakanlığına terfi ettirilmiş oldu. Bu hem artık savunma bakanlığının genelkurmayın üstü olduğunu belirliyor hem de askeri stratejinin aynı eksende kuvvetlendirilerek devam edeceğini.
    Dünya ekonomisinden ayrılamayacak bir konumda olan ve buna uygun enerji politikaları üreten bakan ekonomi yönetimine geçirildi. Bu hem ekonomi yönetiminde gereken ve istenen değişikliğin yapıldığı anlamına geliyor hem de ekonomide iplerin bırakılmayacağını hatta daha sıkı tutulacağını gösteriyor.
    Diğer tüm icraacı bakanlıklara da ya bürokrasiden ya da iş hayatından konularında uzman nitelikli ve tanıyıp bilenlerin doğru bulduğu profesyonel kişiler getirildi.
    Sonuç olarak herkesin istediği ve hatta Erdoğanın zayıf noktası olarak göstermek istediği ehliyet ve liyakat konusuna azami dikkat edildiği düşüncesindeyim. Bakanlar hakkında bu konuda hiçbir eleştiri ileri sürülememesi de bu konuda listenin isabetini göstermektedir.
    Allah kolaylık versin, yardımsısı olsun, dirliklerini ve birliklerini artırsın, muvaffak etsin inşaallah.

  21. FEHMİ KORU’nun bugünkü yazısı şöyle bitiyor:
    “Ben değil, ama bütün Türkiye bekliyor; en başta da o insanları bakan olarak atayan Cumhurbaşkanı Erdoğan onlardan tam da bunu bekliyor.”
    1. Yazı merakımı gidermedi; Fehmi’den daha derik “kulis” bilgisi beklerdim ama olmadı, bu durumda gel de TAHA KIVANÇ’ı arama… TAHA, neredesin?..
    2. Ana sorunlar 16 yıldır aynen duruyor, bu sözde sistem değişikliği ile de hiçbir şey değişmeyecek, kimileri daha da artacak; bu görüşümüz böylece kayıtlara geçsin.
    3. Sorunlar mikroda çözülür, bunu da daima “halk” ile bütünleşebilen önderler (peygamberler) yapabilmiş, insanlık tarihi boyunca hep öyle olmuş (peygamberlerin vârisleri de âlimlerdir). SORU/N şudur: Geçmiş 16 yıllık iktidarda ve sözde yeni sisteme geçişte ne kadar “İLİM/ÂLİM” var?!.
    4. Tekrar yazıdaki son cümleyi hatırlayalım ve düşünelim bakalım: “Ben değil, ama bütün Türkiye bekliyor; en başta da o insanları bakan olarak atayan Cumhurbaşkanı Erdoğan onlardan tam da bunu bekliyor.” Bu durumda yani yukarıdaki açıklamalarımız ışığında düşünüldüğünde ne beklenebilir ki?!. Ya da şöyle; yeniden “Millî Görüş” gömleğinin giyilmesi ve de “Adil Düzen, Adil Ekonomik Düzen” sistemine dönüşün gerçekleşmesi mucizesi mümkün mü?!. “Mümkündür!” diyebilen varsa, o zaman beklentiler değişebilir…
    Ve’s-selam…

Yoruma kapalı.