Macron’a tokat.. Churchill’e hakaret.. “Biz ve onlar” denkleminde yeni bir boyut…

22
Reklam

İngiltere’nin en muhataralı döneminde başbakanlığı üstlenmiş olan Winston Churchill’in nüktedan olduğu bilinir. Ben de onun çeşitli kitaplarda değişik vesilelerle örnek verilmiş sayısız lafı gediğine oturtan nüktelerini okumuşumdur. Daha önce hiç duyup okumadığım bir Churchill öyküsü dün bir Arap gazetesinde karşıma çıktı.

Churchill bilindiği gibi 2. Dünya Savaşı günlerinin başbakanıdır. Londra’nın tepesine Nazilerin attığı bombaların düştüğü 1943 yılında, bir gün, Churchill, evinden yürüyerek Parlemento’ya gitmektedir. Yoluna çıkan biri, Churchill’e, “Sen aptal mısın, yoksa deli misin?” diye bağırır. Başbakanın arkasından gelen korumaları adamı yaka paça nezarethaneye atarlar.

Ertesi gün bir muhalefet partisi milletvekili konuyu Parlamento’ya taşır. Başbakana, “Sırf sana saygısızlık etti diye polisin bir vatandaşı gözaltına alıp hapse atmaya hakkı var mıdır?” sorusunu yöneltir.

Churchill hemen söz alır ve şu cevabı yapıştırır: “Polis o kişiyi bana saygısızlık ettiği için tutuklamadı ki… O kişi bir devlet sırrını açıkladığı için tutuklandı…”

Tahmin edileceği üzere bu cevaba bütün milletvekilleri kahkahayı basar. Bu soru-cevap faslı yapılırken adam çoktan serbest bırakılmıştır zaten…

Kuveyt’te çıkan ‘Arab Times’ gazetesinin aynı zamanda yayın yönetmeni de olan başyazarı Ahmed Al-Jarullah’ın sütununda okudum bu nükteyi. Jarullah bu olayı ülkesinin de içinde bulunduğu bölgedeki siyasi durumla ilgili bir tespitini aktarmak için anlatıyor.

Okuyalım:

“(İngiltere’de yaşanmış) bu olay herhangi bir Arap ülkesinde meydana gelseydi, adamın sözleri devlete karşı çıkmak olarak değerlendirilir ve o vatandaş onlarca yıl hücrede kalmaya mahkum edilirdi; tabii sorgulama sırasında göreceği işkenceden hayatını kaybetmemişse…”

Reklam
Ahmed Al-Jarullah..

Bu satırların yer aldığı gazete Kuveyt’te çıkıyor. Kuveyt de bir Arap ülkesi. Jarullah da bunun farkında. Bakın daha sonra neler yazmış:

“Kuveyt’in de pek farklı olmadığı belli. Şu yakınlarda internet sitelerinde yazanlar hakkında verilen hapis cezalarında artış görülüyor, bazılarına onlarca yıl hapis cezası verilebiliyor. Bazıları hapiste çürüyor, bazıları ise çareyi başka ülkelere sığınmakta buluyor. (..) Şimdilerde pek çok Kuveytli bu durumdan rahatsız. Aslında yetişme dönemlerinde gerçekleri korkusuzca söyleyebilecekleri kendilerine öğretildiği halde haksızlık yapan bir görevliye karşı gerçekleri ifade etmekten korkuyorlar.”         

Yazısının girişinde de, Jarullah, geçen günlerde Fransa’da ülkenin cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’u tokatlamış adamdan söz etmekteydi. Devlet görevlisine fiili saldırıda bulunmaktan yargılanıp 18 ay hapis cezasına çarptırılmıştı o tokatı atan kişi. Adamın aşırı sağcı eğilimli olduğu, evinde Hitler’in ‘Kavgam’ kitabını bulundurduğu ortaya çıkmıştı. 

Jarullah, “Macron’a tokat atan adam devlet güvenliğini çiğnemekten falan yargılanmadı, bu yüzden iyi hal gösterir ve çıktıktan sonra yeniden bir suç işlemezse dört ay hapiste yatması yetecektir” diye yazıyor.

Hay Allah.

“İyi ki bizde bu tür yanlışlıklar yaşanmıyor” demeye hazırlanırken, bu sabah göz gezdirdiğim gazetede Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM)  ülkemizde yaşanan bir olayla ilgili verdiği kararın haberiyle karşılaştım.

ODTÜ’de okurken, dönemin başbakanının üniversiteyi ziyareti sırasında çıkan protestolar yüzünden göz altına alınan öğrencileri desteklemek için yapılan bir gösteride yaptığı konuşmada başbakana hakaret ettiği iddiasıyla yargılanan bir gençle ilgili bir karar bu.

Olay 2012 yılında meydana gelmiş, mahkeme 2016 yılında ‘görevdeki kamu görevlisine hakaret’ suçundan genci para cezasına mahkum etmiş, 2018 yılında da Anayasa Mahkemesi kararı ertelemiş…

Reklam

AİHM “Normal bireylere oranla siyasetçiler için kabul edilebilir eleştiri sınırlarının daha geniş tutulması gerektiği” yolundaki önceki kararlarına atıfta bulunarak mahkeme kararını iptal edip gence tazminat ödenmesine hükmetmiş…

Anayasamızda AİHM kararlarına uyulmasını amir bir madde var (m. 90). Yargılama hakkını kabul etmiş ülkelerde yaşanmış benzeri olaylarla ilgili AİHM’nin verdiği içtihatlaşmış kararlardan ülkemiz mahkemelerinin de haberdar olması gerekir.

En son Türkiye’nin kurucu üyesi olduğu Avrupa Konseyi, geçen hafta, AİHM’nin bir kararını uygulamadığı için ülkemizle ilgili ihlal sürecini başlatabileceğini duyurmuştu.

“Bu tür olaylar Arap ülkelerinde olur” diyen Jarullah’a “Avrupa Birliği’ne üye olmak isteyen, Avrupalı bütün kurumların üyesi Türkiye’de de oluyor” uyarısında bulunmak doğrusu bana giran geliyor.

Oluyor ama. Yazılı veya sözlü eleştirileri yüzünden haklarında ‘devlet güvenliği’ gerekçeli davalar açılmış, hatta o davalarda cezalara çarptırılmış insanlar var ülkemizde.

Hem de çok sayıda.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan NATO Zirvesi için gittiği Brüksel’de, başta ABD Başkanı Jo Biden olmak üzere, bir dizi NATO üyesi ülkenin başkan ve başbakanıyla görüştü. Zirvede Avrupalı bir ülkenin lideri muamelesi gördü. Görüşmelerden de dışarıya hep olumlu izlenimler yansıdı.

Acaba o görüşmelerden sonra ülkemizdeki durumda bir değişiklik olacak mı?

Uygulamalar birer şeyhlik, krallık, emirlik olan ülkelerdeki uygulamalara mı benzeyecek, yoksa AK Parti’nin kuruluşu sırasında benimsediği ve iktidarının ilk döneminde hedefine bayağı yaklaşılan gelişmiş demokratik ülkelerdeki uygulamalara mı dönülecek?

Avrupa Konseyi’nin ‘ihlal süreci’ başlatmasına yol mu açılacak, yoksa AİHM’nin haklarında ‘serbest bırakma’ kararı verdiği Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş cezaevinden çıkacak mı? 

‘Devlet güvenliği’ gerekçeli kararlar yeniden gözden geçirilecek mi?

Bir başkasının eleştirel mesajını takipçileriyle paylaştığı için cezaevine tıkılan milletvekili Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun durumu ne olacak?

Siyasi gerekçelerle mahkum edilmiş olanların durumu?

İşin tuhaf yönü de şu: AK Parti iktidarının ilk döneminde, standartlarını ‘gelişmiş demokratik ülkeler’ ile birleştirmiş iken, yönetimleri şeylik, emirlik ve krallık olan ülkelerin halkları tarafından örnek olarak görülüyordu Türkiye; şimdi oralarda da ülkemize karşı bir soğuma var…

Tuhaf gerçekten…

Arap basınına baktıkça en çok dün ile bugün arasındaki fark yüzünden hayıflanıyorum.

ΩΩΩΩ   

Reklam

22 YORUMLAR

  1. Chuchill’i başlıkta görünce 3-4 yıl önce ingiliz bir tanıdık tarafından aktarılan bir ifadesini hatırladım. Muhalefetten yediği ağır eleştirilere, hatta hakaretlere rağmen bunlara hiç aldırmadan işe odaklanıp yola devam edilmesi gerektiğine dair: “İşinizde gücünüzde yolunuza devam ediyorken sağdan soldan havlayan her köpeğe durup bir taş atarsanız yolunuzdan olursunuz hedefinize pek varamazsınız” der. Ülkemizde de Sn Erdoğan eleştiriliyor hatta hakaret de ediliyor, ancak bunların hemen herbirine ceza kesiliyor, dava açılıyor hapse dahi atılıyor. CB Erdoğan, Türkiyenin gelişme hedeflerinden sorumlu. 2023 hedeflerinin hiç birine neden ulaşamacağını anladınız mı?!

    Ama bu iş eskiden beri gelenek olmuş. Allah’ı unutmuş devlet büyüklerini tanrılaştırma zafiyetine düşmüşüz (en popüler örneği, M. Kermal Atatürk Paşamız!). Allah’ı unutmuşluğa dair bir ayet var Kuran’da. O da sanki “Öyleyse, şeytanınız bol olsun birbirinizle cebelleşip durun” diyor. “Allah’ı unutanların yanlarına birer arkadaş olarak şeytanı refaketçi/kafa dengi rehber verildiği”ne işaret ediyor. Ayetin devamında da “… O kişiler de bu sayede doğru yola eriştiklerini sanarlar” deniyor….

    Türkiye manzaraları arasında bu durum da göze çarpar! İnsanların izafi doğrularının çatışmasıyla ortaya çıkan ve herkese zararı dokunan kaosta işin perde arkasındaki şeytanı görebilmek te bir “Akıl*İman Sentezi” gözlüklerini gerektirir.

  2. Avrupa’nın en iyi takımlarında oynayan Türk oyunculardan süper bir “milli” takım kurmuşsunuz. Oh ne ala. Başına da “yerli ve milli” bir zihniyet getirmişsiniz. Bak o olmadı işte. Sonuç: 3-0, 2-0. Gelin bu işi beceremiyoruz biz deyin ve bırakın artık. Kaç defa ispat gerekiyor. Yenilmeye doymayan parti liderleri, hiç bir kabiliyeti becerisi olmayan bilimum siyasiler, yöneticiler, gazeteciler, hepiniz bırakın artık bu işi. Mafyaya ülkeyi teslim ettiniz. Gidin artık bi gari. Toz olun, damadınızın yanına. Hadi hadi çabuk, yavaş yavaş değil.

    • Ülkenin CeHaPe’li dönemlerinde Avrupa takımlarında bir tek Türk futbolcu oynamıyorken durum çok mu farklıydı? O değindiğin mafya karakterler askeri darbelerin de bi yan ürünü değil midir? Soldaki bazı radikaller zamanlar kapitalist/oportünist oldu. Sağdakiler de reis “pekER”leri ortaya çıkardı galiba…. Yorumlarından görüldüğü kadarıyla, sen de “pisliksiniz” derken bu konunun oportünistliğini yapanlardansın.

  3. 10 tl değerindeki arsayı imar değişikliği ile kıymetlendirip belediye olarak 1000 tl ye alıp sonradan tekrar imar değişikliği ile değerini 5 tl ye düşüren zihniyet dünyanın hangi ülkesinde yaşamaktadır.

  4. Görüşmeye giderken havaalanında ‘ 24 Nisan konusu çok önemlidir , gündeme gelmez olur mu ‘ diye beyanat verildiği halde görüşme esnasında gündeme gelmediği için ‘Hamdolsun o konu gündeme gelmedi ‘ demek ne demek !Anlayan varsa beri gelsin !
    Yani biz de bilelim de HAMDOLSUUUUUN diyelim , değil mi ; bu kadar hakkımız yok mu !

  5. Ne severmiş kavala ve Demirtaş’ı ,bilmeyende , adamları demokrasi havarisi zannedecek.ingilterede,Fransa’da binlerce değil,sadece bir tek askeri yada memuru katleden herhangi bir örgütün temsilcisi ve teşvikçisine neler yapılabildiğini çok iyi bilmeme rağmen nasilda saptiriyorsunuz,pes…

  6. Bugün Karar Gazetesi’nde okuduğum bir haberi paylaşmak istiyorum. Pek bilinmez, ama Almanya federal bir cumhuriyettir. Yani, her biri kendi parlamentosuna sahip olan, kendi seçimlerini düzenleyen eyaletlere sahiptir. İşte o eyaletlerden biri olan Saksonya’nın Halle kenti Büyükşehir Belediye Başkanı Wiegand, sırasını beklemeden Covid19 aşısı oluyor.

    Sizce, bu durumun açığa çıkmasıyla birlikte ne yaşanmıştır, Büyükşehir Belediye Başkanı Wiegand’ın başına ne gelmiştir? Adamın başına gelen şu:

    (1) B. Wiegard hakkında soruşturma başlatılıyor ve soruşturmanın sağlıklı yürütülebilmesi için Başkan 7 Haziran itibarıyla geçici süreyle görevden alınıyor.

    (2) Soruşturma süresinde Başkan’ın başkanı olduğu belediye binasına girmesi yasaklanıyor.

    (3) Aldığı aylık, soruşturma süresi boyunca yarıya düşürülüyor.

    Bu da bir devlet, bu da bir devlet yönetimi zihniyeti, bu da bir hukuk düzeni.

    Bizim de bir devletmiz, yönetim zihniyetimiz, hukuk düzenimiz var.

    Milyarlarca dolarlık mala çökme, milletvekillerini maaşa bağlama, tecavüz ve tecavüz sonrası cinayet, rezil işlere aracılık eden, kara para aklama suçundan hakkında soruşturma yürütülen ve yurt dışına kaçan sözde iş insanından yapacağı hizmet karşığında 10 milyon dolar talep eden sözde gazeteci var. Ama, savcıların alayı sus pus olmuş. Bir tanesi bunlardan biri hakkında soruşturma açmıyor. Devlet yönetcisi kadın (üstelik bakan o kadın) kocasıyla birlikte sahibi olduğu şirketin kendi bakanlığına (devlete) bilmem kaç nilyonluk dezenfektan satmasını sağlıyor. Tepedeki en kutsal yönetici o bakanı görevden alıyor -niye aldığı belli değil. Ne soruşturma, ne bir şey. Milyonları hamuduyla yutan kadının yanına kar kalıyor o milyonlar.

    Ne yapıyor bizdeki sözde hukuk düzeninin savcıları?

    Bugün hala yerinde duran bir tiviti yeniden tivitledi diye, bu topraklardan ender olarak çıkan erdemli bir hak savunucusu, erdemli bir dindar olan milletvekili Gergerlioğlu’nu alıp zindana atıyor.

    Ben, “Bizdeki devlet ve yönetici tapınıcılığı zihniyetiyle varılabilecek bir yer yok” demeye getirdiğimde sesimi boğmak, beni itibarsızlaştırmak için ortaya atılan çakma vatansever ne yazıyor karşılık olarak? Hangi silahları kullanıyor amacına ulaşmak için?

    Batı karşıtlığı, bağımsızlıkçılık yaygaraları altında dolar üzerinden hem vatanı hem de ruhunu satanlar, devlet ve devlet tapınıcılığı hep sürsün istiyorlar. Çünkü hkuksuz, adaletsiz, hesap vermeyen düzenden nemalanıyorlar.

    Birisi, sıranı beklemeden aşı oldun diyerek tepe yöneticiyi görevden alıyor, görev yaptığı devlet binasına girmesini yasaklıyor. Diğerinde, halkı aşısız bırakan ve kendisi üçüncü aşısını olan adama tapınılıyor.

    Yaz olsa gelseler de otellerimizdeki üniversite mezunu hizmetçilerimizle emekli gavurların boklarını temizlesek, cebimiz ve devlet kasamız üç beş dolar euro görse. . .

    Türk, Türk’ün zenginliğinin kanıtı olarak “Çıkar ulen cebindeki akıllı telefonu!” diye haykırıyor sokak ropörtajlarında.

    Kutsal devletin kutsal devlet adamı, gavurun bol sermayeli şirketlerini ülkesinde yatırım yapmaya çağırırken, ülkesindeki ücretlerin ne kadar düşük olduğunu hatırlatarak tavlamaya çalışıyor onları. . .

    Saçma sapan bir devletle, saçma sapan argümanlarla daha ne kadar yol gidilebilir?

  7. Yahya bey “03.01.2005 ABD DOLAR KURU 1,34 TL imiş buna ne yumurtlayacaksınız?” buyurmuşsunuz;
    evet, ben de bunu söylüyorum, akparti döneminde uzunca bir süre 1dolar 1tl den biraz daha değerliydi, şimdi konjonktürel olarak 8tl mi oldu? Yarın yine değişir ki şu anda milli dövizin bu seviyesi ihracatımız açısından da gayet olumlu, salgın sürecinde bile artan bir ciromuz var elhamdülillah…

  8. Eskiden Turkiyemizde iyi-kotu bir Demokrasi varmis, az da olsa Hukuk varmis, Liderler de ciddi anlamda demokrat zihinli insanlarmis. AkParti-Cemaat ortakligi herseyi tersine cevirdi, Musluman dunyanin ilk ve tek Demokrasisi gozlerimizin onunde yok oldu gitti.
    Eski ortaklar simdi kanli bicakli, gercek sebebi biz sade vatandaslar bilmiyoruz, bilme ihtimali olanlarda suskun, kimbilir belki de Omerta yasasi vardir.

  9. Ayetler arasında çelişki mi var?
    1-“…Bize Dünyada da iyilik ver…” Bakara sûresi 201. ayet.
    2- “…Elinizden geleni yapın…” Hûd sûresi 93.ve 121. ayetler.
    İlk ayet ” rabbena atina” duası olarak ta bilinen ayette bu dünyada da iyilik ve güzellik talep edilmesi istenirken, bu kez Hûd süresindeki ayetlerde muhataplarından elinden geleni ardına koymamasının istenmesi söz konusu.
    Birinde iyilik ve güzellik, diğerlerinde belâ istenmesi ilk anda açık bir çelişki görünmektedir.
    O zaman ilk olarak ayetlerden birinin diğerini nesh ettiği (ortadan kaldırdığı) akla gelebilir. Ortadan kalkan ayet için mensuh ayet tabiri kullanıyor.
    Bu ayetler arasında nesih durumunun olmadığını, Hûd sûresindeki ayetlerde hukuksuzluk yoluna girenlerin ruh hallerinin açıklandığını düşünüyorum.
    Hûd sûresindeki ayetlerde vurgulanmak istenen “hukusuzluk yoluna ” girenlerin bir süre sonra “iradelerinin ” tamamen ortadan kalktığıdır.
    Hukuksuzluk yoluna girenler bir süre sonra iradeleri ile hareket edemezler ve bu yoldan dönemezler.
    Sen ne dersen de hiç farketmez.
    Dur da desen, vur da desen hiçbir önemi yok.
    Hukuksuzluk yoluna giren tıpkı tren yolu gibi, yol nereye götürse oraya gider. Sağa, sola dönme şansı yoktur. Geri dönme zaten muhal. Hatta hızını yavaşlatamaz bile.
    Hızını devamlı arttırmak zorunda.
    Tâ ki, en yüksek hızda duvara çarpsın yada uçurumdan yuvarlansın.

  10. İspanya kralı II. Filip’in saray soytarısının ,kendi kanaatine göre aptalca işler yapanların adlarını özel bir defterine kaydetme gibi tuhaf bir saplantısı varmış.
    Bir gün kral , sarayın başseyisine ; büyük miktarda bir para vererek Arabistan’a gitmesini ,oradan ülkenin en kaliteli atını satın alıp kendisine getirmesini emreder.
    Soytarı , bu durum üzerine hemen özel defterini çıkarıp kralın adını aptallar listesine ilave eder!
    Aradan bir kaç gün geçtikten sonra her nasılsa bu defter , maalesef hiç umulmadık bir şekilde kralın eline geçmez mi !
    Defterdeki isimleri , büyük bir keyifle ve kahkahalar atarak okurken birdenbire kendi ismine rastlayan kral , adeta beyninden vurulmuşa döner ! Büyük bir hiddet ve öfkeyle derhal soytarıyı çağırtır ve nefret dolu gözlerini dikerek sorar ,
    – Behey mel’un ! Sen kimsin ki benim adımı buraya yazdın ! Peki neden yazdın , bir de onu söyle bakayım !
    Soytarı elinden geldiğince sükûnetini korumaya çalışarak cevap verir ,
    – Haşmetlim, lütfen beni bağışlayın ! Bu kadar büyük bir parayı seyisinize emanet etmekle bence hata ettiniz ; bir daha onun yüzünü görmeniz mümkün değil .Ben de dayanamayıp oraya bu nedenle adınızı yazdım !
    Kral, bu son derece dürüst , mantıklı cevabı ve soytarının gösterdiği medeni cesareti takdirle karşılar , birdenbire öfkesi geçer , yerini bir hoşgörü ve iyimserlik alır ! Ancak aklına takılan küçük bir soruyu da sormadan edemez ,
    – Peki , dediğin gibi olmaz da seyis geri gelirse ne olacak ?
    Soytarı gayet sakin ve rahat bir şekilde , kendinden emin olarak ,
    – Bir şey olmayacak efendim; defterden sizin adınızı silip onunkini yazacağım ! der.
    Yaa.. işte böyle ! Bizde böyle bir şey olsa Osmanlı’da darağacı, şimdilerde ise kodesi boylar !
    Selamlar ve kraldaki hoşgörü dileklerimle .

  11. -Bir devlet yöneticisine, çürük yumurta atılabilmeli mi?
    bence hayır. bu onun kişiliğinin yanında seçimle gelmiş biri ise, ona oy vermiş kişilere de atılmış bir yumurtadır! ben ne bileyim senin itirazın neye? haksızlığa mı uğradın, karşındakini yıkmak için mi bir plan uyguluyorsun?
    -Küçücük bir sitede; düşünün ki yönetimin, aidatını tıkır tıkır veren evsahibine:
    kanunda yeri olmadığı halde sitenin otoparkında arabanın lastiği niçin çizgiyi aşmış diye ceza keserse!
    10 liralık malı 30 liraya aldım deyip yıl sonunda denetim raporu hesap dahi vermez se,
    sitenin sağını solunu traşlayıp eniştesine büfe yeri, krdeşine sığınaktan bir parça koparıp peşkeş çekerse,
    belediyenin imar plnlarını örtbas edip kanunu nizamı arkadan dolanmaya kalkarsa,
    ev sahibi mi evini satıp gitmeli? yoksa,
    adalet nerde ise onu mu arayıp bulmalı?
    -kanunlar kanunlar kanunlar.. deyip duru bunca insan, bunca zaman.. 🙂
    mafya ne zaman ortaya çıkaa biliyonuz mu? kanunlar yeterli olmadığı, açık, delik çok bulunduu zaman!
    örnek mi?:çek kanunu ne zaman ki yeterli olmaz! çek mfyası çıkmaz mı?
    dağını bayırını meranı ne zaman ki sahipsiz koydun! arazi mafyası türemez mi?
    ”bi bitmediniz be” diye bir lakırdı vardır hiç hazzetmem.
    Beklemekle bitmez bunların hiçbirisi zaten.
    Biter, Kanunla nizamla samimiyetle, istemekle,
    gerçekten doğru olanı istemekle!

  12. “devlet sırrı” dediğin bütün dünya istihbaratlarının türkiye’de olup bitenler hakkında topladıkları bilgiler değil mi? yani bakın bu yaptıklarınızı dünya görüyor ve bu bilgileri topayıp kullanıyor deyince “devlet sırrı” açıklanmış oluyor öyle mi? hayır bilelim de ona göre davranalım.

  13. Bizde emır erlik yasaklanalı yıllar oldu fakat, bu sefer NATO üyeleri arasında AB ve ABD bizim devlete emır erliği görevini verdı.
    Üstelikte birileri için şerefli bir görev oluyor. Öğle subay hanımlarına hızmetçilik yapmak falan değil. .Afganistanda Karşılıkli olark Müslüman Müslümani AB ve ABD nin depolarda çürümeye terk edilmiş silahları para ile alip Talaban ve Erdoğan’ın Askerleri’ni birbirini öldürtmekle görevlendırıkdiler.HAMD OLSUN..!!!.

    Binlerce kez
    Hamd olsun AB nin çöp temizliğınide para vererk üstlenmışız.
    AB ve ABD enayımı erdoğani harcasınlar.
    100 senelik TC hükümetini hazır Mafyalar kuşatmış ve devletin açiklarıde belegelenmış iken ellerindeki kozu hiç kaçırlarmı?
    Heleki Rahibin nasıl öldürüleceğının ses kayıtları’de ellerinde mevcütken bir taşla bir değil bin kuş vurmadan Erdoğana dokunacak kadar Aptalarmı.

    Son 20 senede Cahil fabrikası osa dahi bu kadar cahil üretilmezdi, Galiba, Erdoğan bu cahilleri kaval çalarak yetıştirmışm. Neme lazım cahili öldür hakkını yeme bu işi çok iyi becermiş. Hemde nasıl becermış’se her an birilerin sümüklerini AĞIZLARI’ndan eksik etmiyorlar.
    Allahtan zaman farkı nedeni ile sümük severler uyanmadan ben yaziyi okuyorum.
    Yoksa 35 yıldır okuduğum yazarı’de okuyamazdım.

  14. Dünden devam.

    Sevgili Bernar öncelikle tekrar hoşgeldin. Yazılarını özlemiştik. Benden günah çıkarmamı istemişsin. Eyvallah! Ne günahım varsa “Allah affetsin” diyorum. Millet affetmez ama ne yapalım, ben de onları affetmiyorum, az akıllı olsunlar. Goy goya gelip durmasınlar.

    Kendimi solcu olarak tanımlamam. Sosyal demokrat olabilir. Ama bizdeki sosyal demokratım diyenlerle aynı cinsten olduğumu hiç zannetmiyorum. Almanya’da olsam yeşillere ve sosyal demokratlara oy verirdim. Amerika’da olsa demokratlara.

    Mevcut siyasi yelpazede şu anda bir tek Deva’nın söylemleri bana hitap ediyor. Gayet teknik, mantıklı ve modern. Kimsenin dini, milliyeti, aidiyeti konusunda yorum yapmıyor. Bu konulara girmiyor bile. Z kuşağı alır mı bunu göreceğiz. Bana uyuyor şahsen. Daha dünyalı, daha paylaşımcı, daha az keskin, uzlaşmacı. Siyaseti meslek olarak görmediklerini söylüyorlar. Çözüm önerilerini söylüyorlar. Bunları uygulasın iktidar, biz yapmasak da olur diyorlar.

    Öbür yandan bu milli ve yerli lafları en nefret ettiğim söylemler. Önce insanız, koskoca evrende küçücük bir dünyayı paylaşıyoruz, son derece kıt kaynakları (su, hava, toprak) çok daha adilce ve gezegene zarar vermeden kullanmak zorundayız. Bunun için ortak çalışmak, anlaşmak ve beraber yol yürümek zorundayız hepimiz. Bu konuda millet vs tanımam. Uluslararası kurumların güçlendirilmesine inanırım. Türkiye hala Paris iklim anlaşmasını onaylamayan 3-5 ülkeden birisi. Çünkü dünyayı pislettiği/ısıttığı gibi bunu düzeltme konusunda bir şey de yapmak istemiyor. Necip milletimizin ise bu konuda hiç bir fikri yoktur eminim. Pislettiği Marmara’ya bön bön bakıyor öylece. Trump da anlaşmadan çıkmıştı. Biden göreve gelir gelmez ilk iş olarak bunu tekrar imzaladı.

    Din konusunda millete üstten bakmayı da hoş görmem. Ama şimdi durum farklı, dinbazlar herkese üstten bakıyorlar. Herkesin dini kendine. Tüm dinler ve dinsizlik için de yaklaşımım aynı. Ancak din adı altında yapılan cemaat türü şarlatanlıkların da artık dizginlenmesi kayıt altına alınması gerekir. Para topluyorlarsa kaydı olmalı, harcıyorlarsa aynı şekilde. Cemaat midir, örgüt müdür herşey kayıt altında olmak zorundadır. Devletin okullarına hiç bir şekilde yaklaşmamalılar. Devletten yardım, iltimas vs de görmeliler. Ders almayan millet hala bunları besliyor maalesef. Siyasi partiler de oy korkusundan bunlara ses çıkarmıyorlar. En kötü dernek bile kayıt tutuyor. Bu gizli cemaatler kayıtsız hesapsız devleti parsellemişler. Bunu bir problem olarak görmek ve bir an önce bunları kayıt altına almak ve devletten uzaklaştırmak zorundayız. Laz mafyası da aynı şekilde (Nurdan hanımın kulakları çınlasın).

    Genelde iyimser olmama rağmen, milletimiz konusunda artık iyimser değilim maalesef. Umudum kalmadı, bizden bir şey olmaz diyorum. Olmadığını herkes gördü, kendimiz hariç.

    • Merhaba Ender Bey. Bu metninizi okuyunca, “Hay Allah, baltayı taşa vurduk galiba” diye düşünüp sevindim. Son haftaların revaçta ifadesiyle söylemek gerekirse, çakma-demokratlardan olmayışınızdan samimi bir sevinç duyuyorum.

      Sıklıkla, benim Reisçilik adını verdiğim kepazeliğe önü alınmaz bir heyecanla saydırıp duranlar, eşzamanlı olarak “Bu milletten bir şey çıkmaz” modunda homurdananlar, iki-yüzlülüğü adeta kendi kolektif sosyolojik cemaatlerinin doğal bir özelliği haline getirmiş Gülen Cemaati taraftaları ile Kemalci sekülerler.

      Reisçiliğin kepazeliği ortaya çıktıkça, S. Peker o kepazeliği daha görünür kıldıkça, pek bir seviniyor bunlar. Su katılmamış birer demokrat gibi, sosyal medyada hak, hukuk, adalet bayrağı dalgalandırıyorlar. Kemalci (ve elbette ki vesayetçi) sekülerler, evrensel hukuk ve adalet, özgürlük ve ahlak gibi meseleleri ancak vesayet rejimi (geçici olarak) yenilgiye uğratıldığında akla getirir oldular.

      Adanmacı Gülenciler de aynı ahlaksızlığın, aynı Cin Aliliğin paylaşanı durumundalar. Bunlar da, tıpkı Kemalci-vesayetçi sekülerler gibi, söz konusu değerleri, hayli zaman birlikte yol yürüdükleri Reis kendilerine yamuk yaptığında akıllarına getirir oldular.

      Deniz Baykal veya M. İnce’nin, F. Gülen ve şürekasının esas itibarıyla Reisçiliğin bir başka tezahürü olduğu gerçeği ile yüzleşmeden ahlaklı ve demokrat olmak mümkün değil. Vakti zamanında Reis’in aynı yöntemleri ile yol almaya çalışmış olduklarını hiç akla getirmeden, Reis’in iktidarına ve Reisçiliğe çakarak, yaşanmakta olanların kendi sözde masumiyetlerinin ve haklılıklarının birer doğrulanması olarak görülmesini istiyorlar.

      Reisçiliğin giderek daha çok gözlenir olan hamasi kepazeliği, bu ülkede onyıllarca oligarşik bir vesayet rejiminin yaşanmış olduğu, Kemalci otoriter ideolojinin partisi CHP’nin o buyurgan vesayet düzeninin amiral gemisi olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

      Reisçiliğin giderek daha çok gözlenir olan hamasi kepazeliği, Gülen ve Gülenciliğin bu dünyacı olduğu, gözünü iktidar ve para bürümüş, milliyetçiliği, Kürt düşmanlığını tepe tepe kullanmış, tıpkı Reis gibi devleti kutsamış ve kutsal devletin kutsallığı hak edebilmesi için kendi eline geçmesi gerektiğine inanmış bir siyasal İslamcılık türü olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

      Elbette ki, yaşanmış deneyimlerden ders çıkarmak mümkün. Ben, kendi deneyim ve tanıklıklarından ders çıkarmış, kendi ideolojik ahlaksızlık ve kepazeliğinin bilincine vararak çok utanmış bir insan olarak yazıyorum. Sayısız çoklukta kepazeliğimin bir utancından diğerine sürüklene sürüklene, nihai olarak sağlıklı ve tutarlı bir demokratlığa ulaştığımı düşünüyorum.

      Tutarlı bir demokratlık, inandırıcı bir zihnsel dönüşüm yaşamışlık hali, örneğin şu soruyu da sormamızı gerektiriyor: Mehmet Ağar ve Azeri mafyasının en tepedeki ismi olan Mübariz Gurbanoğlu adlı Rus oligarkın Fetullah Gülen’in yanında ne işi var? Neden bu ikisi bir kez birlikte, tekil olarak birden çok kez F. Gülen’i ziyaret ettiler?

      Bu son paragraf üzerine de hemfikir olduğumuzu düşünüyor, bir önceki metnimdeki peşin hükümlüğüm dolayısıyla bağışlanacağımı umut ediyorum.

      • Reisçilik, Türk halkının değişmez zihinsel kodlarında yer alan bir olgu. Ben şahsen hiç bir zaman reisçi olmadım, aklımı kimseye kiraya vermedim, vermem de. Ancak milletimizin reisçilikten kolay kolay dönmeyeceği de ortada. Bütün toplumsal, kurumsal yapılar birer yanılmaz reise sahip, partiler, odalar, sendikalar, hatta dernekler, hatta hatta ilkokullardaki sınıflara seçilen başkanlar ve tabii Türk aile tipindeki baba reis. Şimdi bu eğitim ve tedrisattan geçmiş toplumdan sosyal demokrat bir zihniyet çıkmaz. Bu en kısa bir kaç yüzyıllık bir mesele. Türkiye’deki yoğun dini eğitim ve teslimiyetçi zihniyeti de gözönüne aldığınızda neredeyse hiç şansı yok. Şimdi yola çıksanız, iletişim çağında daha kısa olma ihtimali var ama bu değişimi yapacak ne devlet ne de millet iradesi var burada. O yüzden akıllı olun AB’ye ve kollektif akıla teslim olun diyorum, şansımız coğrafi konumumuz. AB bu durumuna 1000 yılda geldi, bizim hadi diyelim 200 yıllık batılılaşma sürecimiz ortada, çıkmaz yol, reisçiliğe yeniden ve tekrar yeniden dönüşten başka yaptığımız bir şey yok. Reislerin biri gelir biri gider burada. Halkımızın temel yaklaşımı bu, bir bilene teslim et ve kafa konforunda yaşa. Sıkışına kadar. Sorumluluk alma, risk alma. O yüzden bir şey çıkmaz diyorum. Burada en akıllı geçinenler bile otoriteye tam teslimiyetten başka bir şey söylemiyorlar. Bari otorite, haklı hukuklu düzgün bir otorite olsun. Yanılıyor muyum?

        • Karamsarlığınızı ve nedenlerini anlıyorum, Ender Bey. Ama, bu düzeyde karamsar olmak yerinde değil. Sizi umutvar kılacak, karamsarlığınızı kısmen geriletecek bir kaç şey fısıldamama izin verin.

          “Bir de bakmışsınız, şehre bir film gelmiş, mevsim Akdeniz olmuş ve bizler gülümsemişiz” demeyeceğim. Bunun yerine şunu söyleyeceğim: Bir de bakmışsınız, medya tepeden tırnağa değişip yenilenmiş, patronaj falan filan el değiştirmiş. . . Yetmemiş, halkımız, televizyon ekranlarında, saatler boyunca süren kaliteli ve canlı yayın programlarda siyasal parti liderlerini bir arada görüp dinlemeye başlamış (Sizce hangisi açık ara en dikkat çekici ve açık ara en ikna edici olur?). . . Yetmemiş, ahlaksızların en utanmazı bile artık ahlaksızlıkları savunamayacak kadar madara durumlara düşmüş. . . Yetmemiş, insanlarda, “Acaba bir yolunu bulup bir seçim daha kazanır mı?”, “Acaba bir sonraki lideri kim olur bu partinin? türü meraklar yaratan bir parti, bir siyasal parti vasfı kalmayacak biçimde darmadağın olup siyaset çöplüğünü boylamış. . .

          Olur mu, olmaz mı?

          Hayli renkli, hayli şaşırtıcı haftalar ve aylar bizleri bekliyor. . .

  15. Ülkemiz, maalesef, AB’ye üye olmayı haketmiyor. Çünkü AB standartlarından çok uzak. Sadece devlet değil, siyaset ve toplum da çok uzak. Uyumsuz tamamen iki taraf. Yıllarca güya AB uyum yasaları yaptık. Ne toplum bu dönüşümün tarafı oldu, ne sonra bunlar rafa kaldırıldığında itirazı oldu, ne de sahip çıktı. Kuzu kuzu gittiler bir de diktatörlüğe onay verdiler. Yani tutacak bir yerleri yok, kesinlikle haketmiyor bu ülke AB filan. Zaten öyle bir derdi de yok kimsenin artık. AİHM de Türkiye’yi çıkarmalı üyelikten artık. Hiç bir kararına uymuyor ülkemiz. Kendi anayasamızda yazdığı halde uymuyoruz. Böyle hukuksuz kanunsuz bir ülke ne hakla orada yer alıyor gerçekten sorulması gerekiyor.

    • “Ülkemiz, maalesef, AB’ye üye olmayı haketmiyor.”
      Ender bey! Haketmesi önemli değil Hamd olsun,AB ülkelerine hergün binlerce kiş vize için baş vuruyor.içlerinden iki veya üç kişiye vize veriliyor, hamd olsun geri kalanları binlerce $ ve £’larda elçiliklerin masrafını karşıliyor kalanıda ülkelerine veriyorlar.
      Hamd Olsun. Devletimizi hay Allah, mafyalarımızın cani sağ olsun, bakın her hafta sonu ertuğrul dizilerini unuturan reisin dizilerini izliyorlar.
      AB’de neymiş, mafyalarımız bize yeter.

  16. “Polis o kişiyi bana saygısızlık ettiği için tutuklamadı ki… O kişi bir devlet sırrını açıkladığı için tutuklandı…”

    “(İngiltere’de yaşanmış) bu olay herhangi bir Arap ülkesinde meydana gelseydi, adamın sözleri devlete karşı çıkmak olarak değerlendirilir ve o vatandaş onlarca yıl hücrede kalmaya mahkum edilirdi; tabii sorgulama sırasında göreceği işkenceden hayatını kaybetmemişse…”

    İyi güzel de, hiçbir arap ülkesinde bu türden bir iddia/itham “devlet sırrı” sayılmaz ki; olsa olsa ancak malumu ilam olur!

    Bizde ise devlet sırrını açıklayanları bırakın yargılamayı, doğrudan avrupalara sıvışıp gidiyorlar zaten, sonra da gelsin alman pasaportları gitsin sığınma hakları…

    Arap ülkelerinde ise çok daha farklı bazı durumlarda genellikle elektrikli testere çalışır ama adı geçen elemanın o tür bir kaygısı olmadığı anlaşılıyor tabii…

    Haa, “sorgulama sırasında göreceği işkenceden hayatını kaybedenlere” en açık örnek mısırın eski cumhurbaşkanı mursi olsa gerek ama şimdilerde adını anan bile yok; ne avrupada ne de arap medyasında…

    Geçenlerde yorumcu yk nın da dediği gibi “merkel ablası bitek parasına bakarmış…”
    Doğru mu hatırlıyorum didem?

Yoruma kapalı.