‘Profesyonel gazete okuru’ olmak böyle bir şey işte; başka okurların neden sonra fark edebildiği gelişmelerden daha yolun başındayken haberdar olabiliyorum. Hem de kimsenin bana haber vermesi gerekmeden…
Son keşfim şu: TL’nin dolar karşısında değer kaybetmesinin en fazla vurduğu sektör pek çok girdisinin dolar olduğu medya, özellikle de gazeteler ya; bu durum gazetelerin iktidara karşı tavrında kendini bayağı belli ediyor…
Yakın zamanlara kadar iktidar ne yapsa aleyhinde bulunan gazeteler, iktidar mensupları ne dese karşı çıkan yazarlar yumuşamaya başladı; buna karşılık onların yıllardır ‘yandaş’ diye küçümsediği gazetelerin manşetleri ile yazarlarının iktidara yaklaşımları eleştirilere daha açık hale geldi.
Uyumlu ve huysuz
Bir tanıdığım, yıllar önce, sadece yayınlandığı ilde dağıtıma girip fazla bir satışı da olmayan, meslek jargonunda ‘reklam gazetesi’ diye bilinen bir gazeteyi sahibinden satın almıştı. Yeni patron olarak gazete binasına gittiği ilk gün, odasının kapısını çalan bir çalışan, kendisini ‘gazetenin birinci sayfasını hazırlayan kişi’ olarak tanımladıktan sonra, “Haberlere nasıl yaklaşacağımız ve manşetler konusunda bir talimatınız olacak mı?” sorusunu yöneltmişti.
Daha ilk gün.
“Nasıl yaparım da gazeteye kendi bakış açımı veririm?” diye günlerdir kara kara düşünen yeni patronun büyük sıkıntısı böylece ortadan kalkmıştı.
O olayı hep hatırladığım için şimdilerde yaşananlar beni fazla şaşırtmıyor.
Dünyanın en uyumlu gazetecilerinin bizim ülkemizde yaşadıklarını biliyorum.
Bir bildiğim de şu: Dünyanın ve ülkesinin içinde bulunduğu ortamı en fazla yadırgayan ve bu yüzden huysuzlaşan insanlar da yine bizim ülkemizin gazetecileridir. Etraf hep övenlerle dolu hale geldiğinde, daha önce o açığı kapatma çabası içerisinde bulunan gazeteler ve gazetecilerde şöyle bir silkinme yaşanıyorsa, bundandır.
Aklımda her iki durumla ilgili pek çok örnek var, ama kimseyi bulunduğu yerde huzursuz etmek niyetinde olmadığım için o örnekleri burada sıralamayacağım; hatta kişiler hakkında imada bile bulunmayacağım. Herkes ne yapmak istiyorsa yapsın, benim daha başlangıçta fark ettiğimi nasıl olsa başka okurlar da zamanla anlayacaktır.
Meslektaşların çoğu aynı zamanda sosyal medya kullanıcısı. Kiminin işlek Facebook hesabı var, kimi de günde birkaç kez Twitter ve Instagram mesajıyla takipçilerine ulaşıyor. İyi ki de öyle yapıyorlar. O sayede ilgilendikleri konularda gerçekte neler yaşandığını öğrenebiliyorum.
Pek çok meslektaş gazetelerde imzalarıyla çıkan haberlerden veya köşelerinde yazdıklarından çok daha açık sözlü oluyorlar sosyal medyada; hatta oradaki takipçilerinin kendileri hakkındaki kanaatlarına gazetedeki okurlarının kendileriyle ilgili ne düşüneceklerinden daha fazla önem verdiklerini hissediyorum.
Hele herhangi bir şekilde gazetelerde yazamaz olanlar, mesajlar yoluyla sosyal medyada ve katkıda bulundukları internet sitelerinde, kendilerini çok daha bağımsız hissettiklerini belli ediyorlar.
Gazetede yazamadıklarını başka isimle internette yazanlar
Daha önce herhangi bir yazısını okumadığım bir isim usta bir üslupla internette karşıma çıktığında ilk tepkim, “Acaba bildik bir yazarın mahlası mı?” oluyor… Gazetesinde yazamadıklarını bir biçimde daha geniş bir kitleyle paylaşma ihtiyacı duyuyor olabilirler diye düşündüğümden…
Giderek gazete dışı kalan yazarlar ve gazetelerde yazamadıklarını internet sitelerinde ya da sosyal medya mecralarında paylaşanlar, hâlâ gazetelerde boy gösteren meslektaşlardan sayıca daha kalabalık olmaya başladı.
Ne zaman artık medyada kendine yer bulamayan bir meslektaşla karşılaşsam, muhatabımın ilk işi, Twitter mesajlarında yazdıklarını hatrılatmak oluyor. Çok önem veriyorlar attıkları mesajlara…
Twitter‘da ülkemizde yerleşik yabancı gazetecileri sosyal medyada izlemeye öncelik verdiğimden yerli meslektaşları ihmal etmiştim, son zamanlarda dengeyi bulmak için özel çaba gösteriyorum ve bunu yapmaya başladığımdan beri de gazetelerde yazılmayan pek çok şey öğrendiğimi görüyorum.
Üstelik daha keskin, çoğu kez de mizahi bir üslup kullandıkları için daha da kolay okunuyorlar.
Medyamızdaki son durum bu. Hiç değilse benim gözümle durum bu.
ΩΩΩΩ