Seçimlere doğru hızla yol alınırken gördüklerimden çıkardığım izlenimler

12
Dünya kupasında, seyirciler, Mesut Özil fotoğraflarıyla..
Reklam

Dünün dünya kupası ilk turunun son karşılaşması olan Arjantin-Polonya maçının bitmesine yakın tuhaf bir duruma tanıklık ettim. İki golle önde olan Arjantin bir üst tura çıkmayı böylece garantilediği halde karşı kaleye hücumlarını artırdı; buna karşılık aynı amaca kilitlenmesi gereken iddialı Polonya takımı maçı dengelemeyi bıraktı, bütünüyle savunmaya geçti. 

Futbolun bütün kurallarının aksine…

Normalde önde olan ve amacına eren takım maçın sonuna doğru durumunu koruyabilmek için Polonya gibi davranır; buna karşılık geride olan ve yenilmeye yüz tutan takım ise Arjantin gibi…

Hatta oyun, yenilmeye yüz tutan takımın geriye dönüş çabası yüzünden sertleşir de… Dün akşamki maçın son bölümünde ise, aslında futbolcuları sertlikleriyle ünlü Polonya, dünyanın en nazik, en sportmen takımı haline dönüştü. 

Peki de neden böyle bir tuhaflık yaşandı maçta?

Basit bir sebepten: Polonya takımının, aynı anda yapılan paralel maçta Suudi Arabistan ile karşılaşan, aynı grubun bir başka takımı olan Meksika ile, bir üst tura çıkmak için gerekli olan bütün değerleri -puanları, attıkları ve yedikleri goller- eşitti; aralarındaki tek fark, turnuva boyunca oynanan maçlarda oyuncularının hakemlerden gördükleri sarı kart sayısıydı.

Meksikalı oyuncular Polonyalı rakiplerinden daha fazla faul yapmıştı rakip takımlara; Polonya takımı, bu turun son maçında, maçın bitmesine az kala, bir gol daha yememeye ve sertlikten uzak durup kart görmemeye çalıştı.

O taktikle de başarılı oldu ve rakibine yenildiği halde kupaya devam hakkı kazandı.

Reklam

‘Fair play’ denilen oyun nezaketine uyum sayesinde…

[Gündüz bir uyarı geldi: Suudi Arabistan uzatmalarda Meksika’ya bir gol atmış ve o maçı 2-1 Meksika önde bitirdiğinden Polonya son 16’ya daha dorudan kalabilmiş. İlk maç bitince uyumaya gittim çünkü. Tezim yine de değişmiyor. Yazdıklarımı, mesela “Kazandı” sözcüğünü “Kazanacaktı” olarak okuyabilirsiniz.]

Görüyorsunuz, zaman zaman Roma dönemi gladyatörlerini andıran karşılaşmalara da tanık olunan futbolda bile, başarıyı nezaket belirleyebiliyor…

Ya da kurallar…

Kendilerine daha fazla uyana daha olumlu davranmayı sağlayan kurallar…

Politika, hiç değilse bizde uygulanan biçimiyle, futbol için düşünülmüş ‘fair play’ anlamı taşıyan bir kurala -veya kurallar bütününe- sahip görünmüyor sanki.

Politikacılar arasında başarılı olmanın yolu, nezaketi elden bırakmak ve uğraş alanları olan politikanın doğal kurallarına riayet etmemekten geçiyor gibi…

Üst perdeden konuşmak hadi neyse, karşı taraftan nezaket beklendiği ve aksi davranışları cezalandırmak için yargıya başvurulabildiği halde, aynı nazik davranış tarzına kendisinin de uyması gerektiğini hatırlayan pek çıkmıyor.

Reklam

Sonuçta, politika alanına hakim olan üslup günlük hayatta sıradan insanlara kadar inebiliyor.

Toplum olarak bu durumdan dolayı kayba uğradığımız kesin.

Futbola ilgi duymayan ve “Dünya kupasında oynayanlar arasında Türkiye milli takımı var mı?” diye soran bir yakınıma, son karşılaşmayı izlenebilir kılmak için, “Türkiye takım olarak yok ama sahada Türkler var” dedim.

Alman milli takımının ilk 11’nde İlkay Gündoğan var… Mesut Özil de yıllarca o formayı taşıdı. Emre Can hala taşıyor.

İsviçre milli takımının başında teknik direktör olarak Murat Yakın bulunuyor…

Tuhaf kaçabileceği için, Katar’a gelme hakkını kazanamayan bizim milli takımın başında bir Alman hoca bulunduğunu söylemedim.

Yerelde, yenilen her takımımızın uğradığı yenilgilerin ardından, kabahati hocalar, oyuncular ve kendilerinde arayacak yerde, yöneticilerin sürekli hakemleri suçlaması ve çare olarak da, yine aynı yöneticilerin, maçları yabancı hakemlere yönettirme tekliflerini de kendime sakladım.

Milli takımda işler yolunda gitmeyince, Futbol Federasyonu, “İşte takımın başına yabancı hoca bile getirdik” mazeretine sığınıyor bizde.

Futbol milli takımımızın en önemli oyuncu kaynağı, başka ülkelerde doğmuş, oralarda yetişmiş ve çoğu yurtdışında oynayan futbolcular zaten…

Kendi hakemlerimize güvenmeyip çareyi başka ülkelerden hakem transfer etmede arayabiliyoruz.

Hakemlerimiz de, nedense, böyle bir teklife mahal vermemek için özel çaba gösterir görünmüyorlar.  

Bereket politika alanında henüz kadroları yabancılarla takviye etme hareketi başlamadı.

Yabancı politikacılarla takviye yerine, yurtdışında çeşitli alanlarda başarılı olmuş kendi insanlarımızdan yararlanma yoluna gitmekle yetiniliyor.

Rahmetli Özal öyle bir genç kadroyu resmen ithal edip önemli görevlere getirmişti; oradan başlayan bir alışkanlık bu.

Gelenler ya buradaki şartları tam benimseyemedikleri için kısa süre sonra geldikleri yere döndüler ya da buradaki şartlara uyum sağlayıp aradaki farkı kendileri ortadan kaldırdılar.

Dışarıda futbola başlayıp oralarda başarılı olmuş, yabancı takımlar tarafından el üstünde tutulan Türk oyuncuların da, yollarını şaşırıp ülkemize geldiklerinde, kararlarının ne kadar yanlış olduğunu kısa sürede anladıkları oluyor. 

Futbolda son örneğini dün akşamki maçla bir üst tura yükselme olayında gördüğümüz türden ‘fair play’ anlamına gelebilecek kurallar, politika alanında ‘demokrasi’ kavramı içerisinde yer alıyor.

Demokrasi, futboldaki takımlar arasındaki rekabet gibi, partiler arası rekabete dayanıyor. Takımlar yeniyor, yeniliyor, şampiyon olma gayreti içerisinde çabalıyor.

Politikada da seçime kadar kendini beğendirmeye çalışıyor partiler, gözleri iktidar olmakta. 

İkisinde de hakemlik müessesesi var. Politikanın hakemi halk, seçmenler…

Futbolda hakemi aldatmanın cezası sarı kart. Politikada da halkı aldatmaya çalışmanın bir cezası olması lazım.

Halkın aldatılmak istendiğini anlaması durumunda ceza kesmeye hazırlandığını ve o cezayı seçimlerde kestiğini biliyoruz.

Politikacılar da bunu akıllarında tutup özellikle seçime yaklaşılırken ona göre davranmalı.

‘Fair play’ kurallarına da uyarak…

Polonya takımı futbolun ‘fair play’ kuralı sayesinde bir üst tura geçmeyi başardı.

Meksika takımı oyuncuları fazla faul yaptığı için turnuvadan elendi.

Bu durum bize -ve tabii özellikle de politikacılarımıza- bir şeyler söylemeli.

ΩΩΩΩ 

Reklam

12 YORUMLAR

  1. Merkel’in eski danışmanı Jeremy Rifkin Kılıçdaroğlu’na danışman olmuş.

    Alman istihbaratı Kemal Kılıçdaroğluna “vasi” mi tayin etti?

    Alman derin devleti CHP’ye “kayyum” atadı?.

    Hamburgeci de pişirmişler

  2. “..politika alanında henüz kadroları yabancılarla takviye etme hareketi başlamadı.” (demek ki bu ihtimal hep var!)
    politikada yönetim kademesinde görülmesede, K.Derviş tecrübesini unutamaz siyasi hafıza.
    Rıfkı girdiyse gündeme birkere, çıkmaz kolay kolay bir daha.
    Niçin bir Babacan, yada D.P başkanı direk CB yrd. olarak açıklanmaz? D.oğlu TBMM başkanı olsa mesela. (yerli ve milli babında hemde masada oturanlardan olduğu için isimleri yazdım. yoksa kendileri isterse bir yer ben bilemem. hallk ta bilmemeli mi?!) ben şahsen iyi derim bir yeri ısrarla istesinler!
    kral çıplak derler hep!
    RTE (CB), bir de Meral Akşener BB’ lığa adaylık açıklayan oldu! başka (K.K daha açıklayacak!)?
    son tahlil,
    galiba birgün Tramp’a geelll… geelll…
    çekecez bu gidişle.

  3. İmf ye borcumuz mu var ki yabancı dervishler transfer edelim? Onlar eski türkiyede kaldı!!!

  4. MÜEBBETLİK SUÇ–FAİR PLAY
    Konumlarını korumak için bir saniye düşünmeden ve gözünü kırpmadan ağırlaştırılmış müebbetlik suç işleyenler ve fair play.
    Ben sahneden değil, seyircilerden bahsediyorum derseniz, o cenah da aynısı.
    İnanın oy verenler “kötülük yapsınlar diye” oy veriyorlar.
    Onun için fütursuzca suç işliyorlar.
    Bu sitede bir sosyal deneyden bahsetmiştim.
    Deneyin ayrıntısına girmiyorum.
    Ancak vardığım ve tereddüt etmediğim net sonuç “kötülüğü bilerek ve isteyerek destekledikleri.”
    Bazen “kaza süsü” veriyorlar.Timsah gözyaşı dökmek istediklerinde bu taktiği kullanıyorlar.
    Ancak işin aslı “taammüd”
    Suç tasarlanıp ve planlanıp elbirliği ile işleniyor.
    “Kötülüğün Sıradanlığı” değil.
    “Kötülüğün Zorunluluğu”
    Kötülük bir tercih olmaktan çıkalı çok oldu.
    Kötülük artık bir zorunluluk.
    Suça Sürüklenen Çocuk (SSÇ)misali,
    Suça Sürüklenen Ülke(SSÜ) söz konusu.

    • !!!İnanın oy verenler “kötülük yapsınlar diye” oy veriyorlar.!!!
      Nasıl bir psikoloji içersinde siniz,zihin yapınız nasıl ?Bunu kim yapar nasıl bir sakat mantik bu .Yooo anladım bilinç altınızda bu var ve herkesi böyle zannediyorsunuz.

      • Ahmet bey siz hiç haber okumuyor musunuz. MGK toplantı sonucu açıklandı. Selahattin Demirtaş yeni bir açıklama yaptı. Başka önemli haberler de var ama yazmayım. şimdi halk kör değil millet er geç haberlerden haberdar oluyor. Bu haberlerden halk nasıl etkileniyor sanıyorsunuz!

        Hep 1001 gece masalları anlatılacak değil herhalde. İnsan olan etkileniyor haberlerden olanlardan, herkes belli etmiyor başka.

        Neyse bir masal anlatayım da yüzün gülsün biraz, NATO güçlü Alman ordusu inşasına destek açıkladı Türkiye’nin de üyesi olduğu NATO. Almanya dünyanın en büyük silah ihracatçılarından. Hep başkasına satıyoruz biraz da kendimize istifleyelim demişler. Hani 3. Dünya savaşı çıkarsa diye.

        Sen oyunu iyilik için ver de, hani iyilik nerde?

      • Ahmet bey!
        Maskeli balonuz da bitti. Balonunuz da patladı.
        3Y memleketten önce mi, yoksa sonra mı yeniyordu?
        Maskeler inince dım-dızlak kaldınız.
        Ömrüm ruhlarında cehennemi yaşayanların defterlerini dürmekle geçti.

    • -bakmak ama, görememek
      -oy atıyormuş gibi yapmak (oy kullanmaya gitmiyorum diyen birinin siyaseten ahkâm kesmesi dahil)
      -kazanamasada ben kazandım demek
      -hile hurda olmasada oluyormuş varmış gibi..
      -yolsuzluk hırsızlık vatan hainliği olsada…
      -kayırmacılık haksızlık adaletsizlik…
      yaz yaz bitmedi vallaaa..
      bunlara alışmak istemiyorum!!!

  5. Aslında bana göre bizim yöneticilere ve siyasetçilere, dün meydana gelen iki cinayetin , çoook şeyler anlatması , aklını başına sokması gerekir .
    Dün , 12 yaşındaki bir ortaokul öğrencisi kız , kendisiyle dalga geçtiği için aynı yaştaki sınıf arkadaşını, 5 bıçak darbesiyle katletti !
    Bir baska cinayet de , yaşlıca birinin , sekiz sene önceki yol verme tartışmasından husumetli olduğu adamı , arabasında sıkıştırıp bir şarjör mermiyi boşaltarak öldürmesiyle meydana geldi.
    Bu iki cinayet de kozmopolit büyük şehirlerde değil Anadolunun vasat şehirlerinde işlendi.
    Bana göre bu ve benzeri cinayetler , toplumun artık çıldırdiğını göstermeye yetiyor da artıyor bile !
    Devletin , mutlaka ve mutlaka bu toplumsal gerilime , bu şiddete, bu kaosa köklü ve kalıcı çözümler bulması gerekir .
    Ülke sadece ekonomik yönden değil her yönden batıyor, batıyor, batıyor !!!

  6. Bizde siyaset sınırlı da olsa varolan eski nezaketini kaybetti. Bunu 20 yıldır iktidara çöreklenen, kindar ve dindar siyaset yaptığını açık açık da söyleyen Erdoğan yaptı. Bu köhne Ortadoğu siyasetini terkedeceğiz. Yeniden Avrupa tarzı centilmen siyasete döneceğiz. Geççek!

Yoruma kapalı.