Sinan Ateş suikastını azmettirenlerin hesaba çekilmesini en fazla isteyenlerdenim.. Fakat…

21
Reklam

İşlenmesi üzerinden 1,5 yıl geçen Sinan Ateş suikastı -30 Aralık 2022- gündemden düşeceğe benzemiyor…

“Adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun” görüşünde acılı eş Ayşe Ateş… 

Acılı kardeş Selma Ateş de T24’ten Candan Yıldız’a şu tepkisini aktarmakta:

“Devletin imkanlarını kullanarak o kadar rahat bir cinayet işlenmiş ki, arkada onlarca delil bırakmışlar. Kendisini devlet zanneden bu paralel çete önüne çıkan herkese Sinan Ateş’in kaleminin kırıldığını ve Sinan Ateş’i öldüreceklerini söylemiş. Onlarca şahit var.”

Hem Ayşe Ateş’in hem de Selma Ateş’in polise verdikleri sayfalar tutan ifadelerini okudum. Bu ifadelerden, suikastın aylar öncesinden “Geliyorum” dediği, planlayanların son vuruşu yalnızca bir tetikçi aramak için geciktirdikleri açıkça anlaşılıyor.

Kimlerin bu komplo içerisinde hangi düzeyde yer aldığını öğrenmek isteyecekler için isimler de var her iki ifadede…

Sadece katiller ve azmettirenlerin değil, süreç içerisinde yaşananlara aile dışından tanık olan kişilerin isimleri de…

Mahkeme yargıçlarına sunulmak üzere iddianame hazırlayacak olan savcının yapması gereken tek şey, ifadelerde isimleri verilen tanıklarla da görüşerek, iki acılı kadının anlattıklarından yararlanarak iddianamesini yazmaktı.

Reklam

Ancak 175 sayfalık iddianamede pek çok şey var ama o ifadeler yok…

Neden acaba?

Soruya cevap arayanlar çeşitli senaryolar yazıyorlar…

Kafa karıştırıcı senaryolar…

“Neden?” sorusunun bizim ülkemizde klasik bir cevabı var oysa: Siyasi suikastlar/cinayetler bizde hep böyle ele alınır da ondan…

Genellikle siyasi suikastlar ‘faili meçhul’ muamelesi görür. Failler bulunmaz ve dolayısıyla yargılanamaz.

[Meraklılar, internette bulunabilecek, TBMM’nin faili meçhul cinayetleri araştırmak üzere kurduğu komisyonların raporlarına ve bu arada yine TBMM komisyonu tarafından yazılmış Susurluk raporu ile Başbakanlık adına konuyu araştırmış Kutlu Savaş’ın raporuna göz atabilirler.]

Yargılanma aşamasına kadar gelebilmiş olanların çoğunda ise, suikasta kurban giden kurban gittiğiyle kalır. Olayla ilgili olarak birileri tutuklanır, yargılanır, mahkum da edilir; ancak kurbanların aileleri mahkum edilenlerin gerçek caniler olduklarından kuşku duyar. 

Reklam

Örnek isterseniz, o tür siyasi suikastların üzerinde en durulmuşu olan Uğur Mumcu suikastını hatırlatmak isterim. 

Uğur Mumcu ünlü bir gazeteciydi. Laiklik-irtica tartışmalarının toplumu sarstığı bir dönemde, 24 Ocak 1993 tarihinde, evinin önündeki aracına konulan bir bombanın patlaması sonucu hayatını kaybetmişti.

Her yıl suikastının işlendiği sokakta sevenleri Mumcu’yu anar.

Ben de, suikastın 30. yıldönümü vesilesiyle bir yazı yazmıştım (25 Ocak 2023).

Sinan Ateş’in uğradığı suikastın üzerindeki perdenin açılacağından neden kuşku duyduğum anlaşılsın diye, o yazının biraz uzunca bir bölümünü aktaracağım:

Uğur Mumcu suikastının encamı

“Türk basınının önemli isimlerinden Uğur Mumcu’nun siyasi bir suikasta uğradıktan 30 yıl sonra bile suikast faillerinin hala meçhul kalması, Türk basını için hiç de övünülecek bir durum değildir.

Suikasttan hemen sonra alelacele yapıştırılan yafta hadi neyse, ancak aradan geçen bunca zaman ve arada bilgimiz dahiline giren nice olaya rağmen, o cinayeti hala ‘faili meçhul’ saymak büyük bir ayıp.

Suikastın amacı ortada

Askeri dönemde diğer partilerle birlikte kapatılmış olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) yeniden açılmasından ve başına Deniz Baykal’ın gelmesinden kısa süre sonra öldürüldü Uğur Mumcu.

CHP’nin yeniden siyasi hayata başlaması (9 Eylül 1992) ile Mumcu’nun katledilmesi (24 Ocak 1993) arasında, Deniz Baykal, son birkaç yıl içerisinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun partisini daha geniş kitlelere sempatik hale getirmek için başlattığına benzer bir açılım çabası içerisine girmişti.

O günlerde kendisiyle görüşmelerimden de bunu biliyorum.

Mumcu suikastı her şeyden önce o girişimi baltaladı. CHP’ye ve Türkiye’ye 25 yıldan fazla süre kaybettirerek…

Cinayeti planlayanlar pek çok yönden amaçlarına ulaştılar.

Suikastla hiç ilgisi bulunmayan kesimler suçlandılar ve toplum olaydan sonra ciddi bir bölünmeye uğradı.

Failleri ismen olmasa da belliydi oysa. Ardından başgösteren köklü gerilime bakılarak faillerin nerede aranması gerektiği fark edilebilirdi. Bunu yapması kendilerinden beklenecek eli kalem tutanlar ve onların hakim olduğu basın camiası, kör değneğini bellediği gibi yaklaştılar olaya. Kendi önyargılarının ürünü olan ‘olağan şüphelileri’ suçlamakla yetindiler. 

Katiller ‘Ortaçağ karanlığı’ diye adlandırılan bir gölgede arandı ve bulundu da.

Tabii gerçek failler değildi bulunanlar…

Gerçek failleri aramak Mumcu Ailesi’ne kaldı.

Onların bulgularını bile doğru dürüst paylaşmadılar.

Güldal Mumcu katillerin peşinde

Hayatı bir suikastla yarım kalmış olan meslektaşımızın eşi Güldal Mumcu canilerin peşinde yaşadıklarını ‘İçimden geçen zaman’ adını verdiği kitapta anlatıyor.

Bir dönem Güneydoğu’da işlenmiş ve failleri meçhul kalmış bir dizi cinayetin tetikçisi olarak bilinen ‘Yeşil’ kod adlı Mahmut Yıldırım’ın 1996 yılı kurban bayramında ellerinden tuttuğu iki çocukla evlerine kadar gelmesi olayını…

Yeşil, hala kayıplarının yasını tutmakta olan Güldal Hanım’a “Olayın failini bulsak sizin için yeterli olur mu?” sorusunu yöneltmiş.  

“Ben gerçeği istiyorum” cevabını alınca şu soru gelmiş Yeşil’den: “Olayı yapanı bulsak, sonra etrafından da birkaç kişi bulunsa sizin için yeterli olur mu? Siz ne isterseniz olacak.”

Güldal Hanım bir kez daha “Ben gerçeği istiyorum” mukabelesinde bulununca Yeşil’den şu tepki gelmiş: “Ha, siz hepsini istiyorsunuz. O zaman üç tane gül alacağım, birini başbakanlığa, birini Çeçenistan’a, birini de Uğur Bey’in öldürüldüğü yere bırakacağım.”

Ne demek şimdi bu?

Savcı “Devlet yaptı” diyor

Uğur Mumcu suikastını araştırıp faillerini bulmakla görevli ilk cumhuriyet savcısının adı Ülkü Coşkun. 

Savcı bey suikasttan üç hafta sonra, 18 Şubat günü, Mumcu Ailesi’nin evine gelir. Ailenin avukatı Emin Değer ile Uğur Mumcu’nun ablası Beyhan Gürson da o sırada evdedir. Güldal Mumcu aradan geçen üç haftalık sürede neden sonuca ulaşılmadığını sorguladığında, savcı Ülkü Coşkun’dan beklemediği bir cevap alır.

“Güldal Hanım üstüme gelmeyin. ‘Namus borcu’ dediler ama bugüne kadar hükümetin hiçbir üyesi dosyanın ne olduğunu bana sormadı. Bu işi devlet yapmıştır. Siyasi iktidar isterse çözer.”

“Bu işi devlet yapmıştır” diyen devletin konuyu araştırmakla görevlendirdiği savcıdır.

Acılı eş, “Nasıl yani, hani Amerikan filmlerinde izlediğimiz gibi mi? Temizlikçilerini de yolladılar mı?” deyince, savcı Ülkü Coşkun, “Evet, ama bu söylediklerimi basına açıklarsanız yalanlarım” tepkisini verir.

Dört kişinin işittiği sözlerini sonradan yalanlar da.

Tıpkı daha sonra Mehmet Ağar’ın da yine Güldal Mumcu’ya sarf ettiği içinde ‘tuğla’ geçen cümlesini yalanlayacağı gibi…

Adalet bakanı “Tuğla çekilince duvar yıkılır” diyor

Mehmet Ağar o sırada adalet bakanıdır. Polisin yakaladığı bir grup ‘olağan şüpheli’nin suikast günü tutuklu oldukları resmi belgelerden anlaşılmış, konu dallanıp budaklanınca, adalet bakanı Ağar, “Bu sehven yapılmış bir hata” açıklamasında bulunmuştu.

Güldal Mumcu yanına avukatları Emin Değer’i de alıp bakana gider. ‘Sehven’ konusunu konuşurlarken, Güldal Hanım, “Karşımıza sürekli engeller çıkıyor; bir duvar örülüyor sanki” deyince bakan, Mülkiye’den mektep arkadaşına, “Evet Güldal, bir duvar örülüyor” mukabelesinde bulunur. 

Bunu duyan Güldal Hanım, “O zaman bir tuğla çekin, duvar yıkılsın” der bakana.

Cevap, “Çekemem” olur.

“Tuğlayı çekin, kenara çekilin” der Güldal Hanım.

[Sinan Ateş’in eşi Ayşe Ateş’in “Adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun” cümlesine ne kadar benziyor, değil mi?]

Ağar, “Onu da yapamam” der.

Ülkü Coşkun’un “Bu işi devlet yapmıştır, siyasi iktidar isterse çözülür” sözü hatırlatılınca, Ağar “Aptal bunlar, böyle şeyler söylenir mi?” karşılığını verir. 

Kendisine “O zaman başkaları çeker, altında kalırsınız” denildiğinde de, müstehzi bir ifadeyle, gülümseyerek, “Ona kimsenin gücü yetmez” tepkisinde bulunur Ağar.

Daha ne istenir ki…

Umarım bu defa öyle olmaz, Sinan Ateş‘in ateşi yerde kalmaz..

ΩΩΩΩ

Reklam

21 YORUMLAR

  1. bu ülke faili meçhullar ülkesi.öyle duvardan bir tuğla çekmekle olmaz.
    o duvarın tüm tuğlaları eşlerin çocukların anaların babaların harç olmuş gözyaşları ile birbirine bağlı.bu yüzden tek tuğla çekmek çözüm değil.
    osmanlı da ağzının kenarından gelen süte rağmen boğdurulan şehzedeler.
    ali şükrü bey dersim istiklal mahkemelerinin idam kararları Atatürke suikast davası kazım karabekir gibi kurtuluş savaşının simge isminin bile suçlu bulunması ama o anda mahkemede bulunan subayların tepki olarak esas duruşa geçmeleri ile atılan geri adım.
    sanığın idamına şahitlerin sonra dinlenmesine diye verilen kararlar.
    1960 darbesi menderes polatkan ve zorlunun sudan suçlarla devlet eliyle katledilmeleri.
    deniz gezmiş yusuf aslan hüseyin inanın idamları için demirelin iki elini kaldırıp onay vermesi.
    12 eylül de yaşı büyütülüp asılan erdal eren.diyarbakır cezaevindeki işkenceler ve 50 yıl sürecek pkk terör örgütünün ülkeye verdiği maddi manevi zarar ve yüzlerce şehid.
    beyaz renaultlar kürt kökenli işadamlarının sapanca güzergahında suikastlerle öldürülmesi.
    sonucunda kalem kırıp idam kararı verilecekse hiç bir şüpheye yer bırakmadan kimsenin itiraz edemeyeceği deliller ile karar verilmeli.
    uğur mumcu gün sazak bahriye üçok turan dursun sivas madımak otelinde yanarak ölen insanlar.
    şimdi ise sinan ateş cinayeti tam bir gabriel garcia marquez kırmızı pazartesi romanının günümüze uyarlaması gibi.
    Rahmetli Mahir Kaynak Derdi ki; “Bir olay olduğunda, olayın failini bulmak istiyorsanız olayın sonucunun kime yaradığına bakın.
    bu menfur cinayetin kime ve kimlere yaramıştır sizce.

  2. Sinan Ateş birilerini kesin yakacak. bundan kaçış yok. toplum vicdanı zaten cinayeti kimin işlediğini biliyor. bu durum bazı partilerin ciddi oy kaybını sebep oldu. ama kişiler hala anlamak istemiyor…. isterse kıyamet kopsun uğur mumcu ve Sinan Ateş cinayetlerini işleyenler ve azmettiricileri mutlaka ortaya çıkartılmalıdır. bu durum koca Türk devletine yakışmıyor. birileri rahat uyumamali…

  3. biraz da devletin ‘harimi ismeti’ kavramı üzerinde konuşmak lazım belki de. harimi İsmet nedir devletin harimi ismeti’ olur mu, devletin haremi harimi mahremi olursa o İsmet olur mu?

    siyasi iradenin milletin selameti devletin bekası için herkesten gizlediği ve herkesin de iyi niyete yorduğu asıl maksadı esas olarak yapmak istediği devletin harimi ismetine dahil mi? siyasi irade politik gizliliğe gerek duymadan açıktan şeffaf uygulamalarla maksadına ulaşması mümkün değil mi? gibi konularda konuşmak geçmişten kalan siyasi devlet kültürü anlayışımızı baştan sorgulamak gerek.

    dün biri devletin harimi ismetine dil uzatirsan etki ajanligindan tutuklanmayi hak edersin gibi laflar etti.

    bu gün ortaya çıkan bilgiler devletin harimi ismetinin olmadığını ortaya koyuyor çünkü.

  4. UYUMA NUMARASI
    Herkes, merhum Sinan ATEŞ’in kaleminin neden kırıldığını, kalem kıranların infaz emrini tetikçiye iletenleri de suç şemasının tamamını da ayakkabı numaralarına varıncaya kadar biliyor.

    • Sayın yk,
      hacettepe üniversitesi inkılap enstitüsündeki boşalan kadroya kimi almışlar ona bakın:))))

      • Sorunuzun konuyla ilgisini anlayamadım.
        Bu dönemde liyakatli birinin alınması düşük bir ihtimal.
        Diplomasızların revaçta olduğu bir dönemde.

  5. Devlet cinayet işler Mİ?
    Devletin çalışanı “katil” olur mu?
    Basın bir dövlet millet (bakanlık gibi) kurumu MU??
    Basın’ın mensubu dövlet adına mı çalışırır? Millet için mi çalışmalıDIR???
    (Mesela çocukların geleceği için yada ülke yönetiminin -bekaa!!- k.ç.nın sıcak kalması için mi, hangisi?)
    Örneğin bir köşe yazarı’nın işi midir pk. dağa kaçtı dağ nerde inek içtiyi kovalamak?
    Yoksa,
    “Dalda var üç elma, birin ye birin sakla!..”
    Veya,
    “Köşeyi dönünce fırının yanındaki büfeyi geçince!…”
    Binaaleyh,
    Gitmeli önce basından sonra medyadan birkaçtane,…!…
    Arkasından sıra gelir kime? Kimlere?
    Bunun sonu var MIDIR SİZCE?
    (Sokaktaki yürüyen kız çocuğuna, yirmi yıldır aynı yastığa baş koyduğu ANA!’yı saçından sürükleyip öldürmeye varır belkide☹️. Kim bilebilir kine?)

    • “Bakış açısı.bakmayı bilmek. Bakıp ta görebilmek
      11 Mayıs 2024 De 10:27
      Devlet cinayet işler Mİ?”
      Dersimde, 27mayısta, 12eylülde, güneydoğuda, cezaevlerinde ve 90lı yıllarda çok işledi…
      Şimdi de eski türkiyenin faili meçhullerini bu hükümetin üstüne mi yıkmaya çalışıyorsunuz?
      Dersim katliamından dolayı devletimiz akparti döneminde özür diledi(chp genelbaşkanı olan dersimli kemal ne yaptı: Olur böyle vakalar deyip kulağının üstüne yattı:)
      12eylülün, 28şubatın, 15temmuzun darbecilerini bu hükümet yargılayıp içeri attı, muhalefet ne yaptı? Tape okudular, istanbula yürüdüler, şimdi de çetin doğanı mapustan çıkarmakla meşguller!
      İdam cezası geri gelmedikçe faili meçhuller de devam edecektir…

      • 7 Haziran–1 Kasım 2015 olaylarını da izah etseniz .
        400 seve seve vermeyince ne oldu?
        Ha bir de “hoşlarına gitmeyen poreje” leri de vardı. Kaçmayanların “tuzağa” düşürüldüğü.

  6. Oynanan oyunun ismi. Oyuncular ise bizzatihi gerçek birer maymun olsagerek.
    Öyle bir aymazlıkla ve duymazlıkla pişkin pişkin sırıtıyorlar ki,
    iblis kaldırımda onları seyrediyor sanki😡.
    Öldürülen bir yazar, medya basın duayeni. İpekçi Kışlalı ve daha niceleri!…
    Hepside 4.guvvet! sözde basın mensubu!
    Ve sonuç:FAİLİ MEÇHUL😳!
    De GETTTT!!!! LENNGGG derler adama😡.

    • oyun moyun yok adam açıkça söylüyor; ben devletim ve devlet kendini korumak için her yola başvurur, kimse de devlete hesap soramaz, siyasiler de layüsel değildir, devletin sahibi olarak siyasetçi miyasetci muhalefet tanımam herkese karşı kendimi korurum. kendimi korumak için sert tedbirler uyguladiklarim da buna katlanmak zorundalar diyerek mutlak dokunulmazlığını ilan ediyor.

      bunun neresi oyun.

  7. Belki de tekrar olacak ; bu ülkede cumhuriyetin başından beri bu güne kadar adalet, bu milletin hep yüz karası olmuştur , yani adaletin bizzat kendisi sabıkalıdır!
    Böyle adaletten ne beklenir !
    Ve bir devlette bir tek faili meçhul cinayet bile o devletin gerçek anlamda bir devlet olmadığını ispat etmeye yeter de artar bile !

  8. Katillerin ve azmettiricilerin, katili kaçıranların hepsinin adı sanı belli. Adres belli. Ancak iktidarın koruması altında oldukları için bu cinayeti örtbas edecekler her zaman olduğu gibi. Devlet cinayet işlemeye devam edecek. Ülkenin gerçek yüzü bu. Kanunlar ancak vatandaşa işler burada. Devlet cinayet de işler, her türlü insan hakkı ve hukuk ihlalini de yapar. Bu hukuksuzluktan çıkmak istiyorsak önce suçluyu tespit etmek gerekiyor. Katilleri ve tetikçileri değil arkadaki gerçek suçluyu tespit edip göstermeden bir adım ileri gidemeyiz. Muhalefetin görevi suçluyu tespit etmek. Bunu yapmadan susan ve detaylarla uğraşan muhalefet görevini yapmıyor.

    • “Ender
      11 Mayıs 2024 De 05:15
      Katillerin ve azmettiricilerin, katili kaçıranların hepsinin adı sanı belli. Adres belli.”
      diyorsunuz ama
      maktulün ve yanındaki yaralı kurtulan elemanın o gün, kapısının önünde vuruldukları apartmanda ne yaptıkları, kimlerle ne görüştükleri niye belli değil ki?
      Mesela maktulün o sırada o binada olduğunu eşi biliyor muydu?
      Hangi dairede kimlerle görüşüldü, bunlar sır olabilir mi?
      Her şey belli de bunlar niye belli değil ki?
      Yaralı kurtulan eleman her şeyi biliyordur heralde, şimdilerde nerelerde acaba?

    • CHP yıllarca ne yaptı?
      Medyası, sosyal medyası, akademisyeni, yazarı, sanatçısı, gazetecisi, siyasetçisi ile Erdoğan ve AK Parti nefretini hiç aralık vermeden kitlesine zerk etti.
      Şimdi de o kitleden “yumuşama” bekliyoruz.
      Zor oğlu zor!
      Merak…
      Özgür Özel bu kitleyi dönüştürebilecek mi?
      Yapabilirse Ecevit’i de sollar, adını çok daha yukarılara yazdırır.
      Muhtemelen kendisi de bunun farkında ve zor olanı başarmaya çalışıyor ama dört bir yandan esen “nefret rüzgarlarına” karşı ne kadar dayanabilir?
      Dar kapasiteli ideolojik bir tekne olarak kendi gölünde yüzmek mi yoksa çoğunluğun sığabileceği büyük bir gemi ile geniş okyanuslara açılmak mı?
      CHP yol ayrımında…

      • CHP’nin yapabileceği işler değil bunlar milletin yapabileceği şeyler. ne yaparsa millet yapar devlet partilerinin yapabileceği hiç bir şey yok. millet bütün partilerle beraber devleti de kendi çizgisine sokacak er yada geç.

      • şöyle bir soru soralım; CHP’nin başında kilicdaroglu kalsaydı ve oyları eriyen akpartinin önüne kilicdarogluyla geçip birinci parti olsaydı, Kılıçdaroğlu birinci parti genel başkanı olmanın verdiği güçle akpartiye yuklenseydi ne olurdu? Erdoğan bunun altinda kalmamak için daha da sertleşir ve muhalefet sokaklara dökülür iktidarı devirirdi, deviremese de akpartiye büyük zarar verirdi ve akparti baraj altına doğru inerdi. derin devlet risk almaz. kilicdaroglunu degistirerek önlemini almış işte bunun başka bir anlamı yok. özgür Özel rüya âleminde yürüyor. İmamoğlu özelden çok daha realist. özel imamoglu ile var. İmamoğlu yoksa özgür Özel bir hiç.

  9. Eski türkiyenin pisliklerini bugüne taşımaya gerek yok,
    yeşili sarıyı bırakın,
    faili meçhul dönemin içişleri bakanı beyaztoroslu madam hala hayatta,
    yakınlarda “eskiden siyasi cinayetlerin daha mertçe işlendiği” gibi bir ifade filan da kullandı(öldürülen kürt işadamları olunca faili de mert olur tabii)
    Şimdilerde ise maktulün dul eşini pışpışlamakla meşguller, neyse…

    • Çok doğru. Hesap hiç sorulmadı. O yüzden devlet cinayet işlemeye devam ediyor. Adını doğru koyalım. Birileri devlet koruması altında cinayet işliyorsa bu doğrudan devlete yazılır. Devlet hiç bir zaman hesap vermedi hesap sorulmadı. Hep sümen altı ettiler. Ne zaman devletten hesap sorulur, o zaman bir daha kimse devlet korumasına güvenip cinayet işlemez. Devlet istese bile cinayet işletecek adam bulamaz artık. O noktaya geldiğimizde belki demokratik bir cumhuriyet de olmuş oluruz. Ama oraya fersah fersah uzağız. Suçlu bir tane değil onlarca burada. Bir çete suçu bu. Devletin çetesi üstelik.

Yoruma kapalı.