Yeniden başlarken…

36
Reklam

Gezginin biri yattıkları yerde güneşlenen bir düzine dilenci görür. Tembellik iddiasındadırlar. Gezgin, “En tembelinize avuç dolusu para vereceğim” deyince biri hariç hepsi birden ayağa fırlar ve her biri parayı kendisinin hak ettiğini iddia eder. Gezgin mükafatı yerinden hiç kıpırdamayan 12. dilenciye verir.

Bu hikayeyi, boyunca kitaplar yazmış İngiliz filozofu Bernard Russell’ın (1872-1970) 1935’te yayımlanan ‘Aylaklığa Övgü’ kitabında okuduğumda çok sarsılmıştım. Russell kendi siyasi çizgisini kitlelerle paylaşmak için kaleme aldığı kitapta resmen tembelliği övüyordu. 

Tembellik etmeyip kitabı buldum ve yeniden göz attım. Nobel edebiyat ödülüne layık görülmüş (1950) Russell konuyu şu cümlede özetliyor: “Gayet ciddi olarak şunu söylemek isterim ki, modern dünyada çalışmanın erdem olduğuna inanma yüzünden çok büyük zararlar doğmaktadır ve mutluluğa giden yol, refaha giden yol, çalışmanın örgütlü bir düzen içerisinde azaltılmasından geçer.”

Hiç de kısa sayılmayacak kendi hayatıma baktığımda durmak bilmeksizin sürekli çalıştığımı görüyorum. Doğru dürüst hiçbir şey yapmadan geçirdiğim en uzun süre şu geride bıraktığım dört aydır. 2016 yılı başından itibaren hiç kesmeden ve cumartesi-pazar demeden yazıp bu sitemde yayınladığım yazılarımı dört ay önce birdenbire kesiverdim.

Sebepsiz değildi bu eylemsizlik kararı elbette; merak eden ara verdiğim gün çıkan yazıma, satır aralarına da dikkat ederek, yeniden göz atabilir.

Orada ara vermek için ileri sürdüğüm sebeplerin neredeyse bütünü bugün de ortadan kalkmış değil aslında. Hatta beni yıldıran ve motivasyonumu bozan şartların günümüzde daha da ağırlaştığı söylenebilir.

Korona virüsünün hayatlarımıza eklediği ağırlık bile yazmayı kolaylaştırmıyor.

Sürekli okurlar yazmaya ara verdiğim günlerin ‘korona’ ile çakıştığını da fark etmişlerdir. “Yazmıyorum” dediğim gün eşimle birlikte virüsün en fazla etkilediği sonradan ortaya çıkan bir ülkede seyahatteydik. O ülkeden ayrılabilen son uçaklardan birinde Türkiye’ye döndük. Dönüş yolunda elimize tutuşturulan bir kağıda evde 14 günlüğüne karantinaya gireceğimiz sözünü vermemiz istendi. Karantina günlerimiz dolduğunda ’65 yaş üstü’ insanlarımız için sokağa çıkma yasağı ilan edildi.

Reklam

Ben de evde kalanlar arasındaydım.

Herkesin her zamankinden biraz daha tembel olduğu korona günlerinde hayatımın en aylak dönemini yaşadım.

Aylak geçirdiğim dört aya yaklaşan dönem sonucunda şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Aylaklığın övülecek ve övünülecek bir yönü yok. Hiçbir şey yapmadan oturan insan daha da huzursuz hatta tehlikeli hale gelebiliyor.

ABD’de Minnesota’da polis barbarlığına kurban giden George Floyd’la dayanışma amacıyla yapılan gösteriler korona günlerinde aylaklığa zorlanan insanların yaşadıkları huzursuzluğun da dışa vurumuydu. Dayanışma adına etrafı yakıp yıkan ve yağmalayan kitleler huzursuzluğun tehlikeli bir noktaya kadar varabileceğini de gösterdi.

Russell kitabında aslında bütünüyle aylaklığı değil, günün önemli bir bölümünü gelişmeye ve kendini geliştirmeye ayıracak kadar sınırlı çalışmayı savunuyor. Daha az çalışan insanın daha az zararlı olacağını, bunun da savaşları azaltmaya, hatta ortadan kaldırmaya yarayacağını öngörüyor. 

Savaş…

Yeniden yazı masasına oturmamın sebeplerinden biri savaşın günümüzde norm haline gelmeye başlamasıdır. Üzerinde düşünüldüğünde savaşlara anlamlarını kaybettiren koronaya rağmen süregiden çatışmalı ortamlar beni korkutuyor. 

Önemli bir sebep daha var: Anlamsız gelse bile ufukta baskın bir seçim olduğu kokusunu alıyorum.

Reklam

Yarım asırdan fazla yakından izlediğim seçimler her zaman zihnimi kamçılamıştır. Günümüzde siyasi hayatın içerisinde değişik konumlarda yer alan kişilerin, kendilerine özgü gerekçelerle ülkeyi seçime götürmeye hazırlandıklarını, onların varlığını kendilerinin siyasi hayata girme sebebi gören yeni yüzlerin de bunun tam farkında olmadıklarını görüyorum.

“Merak etmeyin, seçim yok” yatıştırmasını rehavete kapılmak için yeterli sayıyorlar.

Kasım ayı ile birlikte zamanından önceye alınmış bir seçim ülke gündemine girebilir.

Yazacak o kadar çok şey var ki…

Ben yeniden başlıyorum, sizler de okumaya hazırsanız mesele yok.

ΩΩΩΩ

Reklam

36 YORUMLAR

  1. Yazılarınıza tekrardan başlamanıza çok sevindim. Hayırlı olsun. Yolunuz açık olsun.

  2. Yeniden merhaba
    Sizin yazılarınızla birlikte Ocak medyayı da okumayı bırakmıştım, bugün tesadüfen yazılarınıza başladığınızı gördüm ve çok sevindim. Kaleminizin ve fikirlerinizin bereketli olmasını diliyorum

  3. Bir duvar yazısı hatırladım:”İşinizi hayatınızdan çıkarın, geriye ne kalıyor ise siz osunuz”
    Yani işimiz her şeyimiz ise biz bir hiçiz.
    Sayın Koru!
    Sanıyorum epey kendiniz oldunuz.
    Dinlenmiş, enerji toplamış kişiye ne denir tam bilemiyorum.
    Sıhhatler olsun.
    Allah sağlıklı, bereketli ve uzun ömür versin.

  4. Hoşgeldin Üstad.
    Çok sevindim.Yazılarınızı özlemiştim.
    15 Temmuz 2016 ile ilgili yazılarınız yok. Sebebini merak ediyorum.
    Bu vesile ile bütün ümmet-i Muhammed’e ve size sıhhat ve afiyetler diliyorum.

  5. Tekrar hoşgeldiniz.
    İnşallah hem bedenen hem de ruhen iyice dinlenmişsinizdir.
    Taha Kıvanç’ın yazılarını da bekliyoruz.

  6. Sayın Koru,
    Dört aydır ben de Ocak Medya’yı okumaya ara vermiştim.Başlamanız isabet olmuş.Şartlar aslında tam da gazetecileri besleyecek yazı malzemesi ile dolu.Ufak tefek farklılıkları saymazsak çoğu gazetecinin bir örnek olduğu bir vasatta tecrübe ve satır arası okumaları bakımından önemli bir yazar olduğunuzu düşünüyorum.Sözün Düşüşü demişti J.Ellul ,evet sözün düşüşünün çok hızlı olduğu günlerdeyiz.Ve fakat hâlâ sözün kıymetini bilen haysiyetli bir okur kitlesi de mevcut! Aylaklık mesuliyet duygusunun düşmanıdır ki dünyamızda yeri olmamalı!
    Esenlik dilerim!

  7. Hoşgeldin usta;

    Sizinle tekrar yazılarınızda buluşabilmek büyük nimet aslında, yokluğunuzda daha iyi anlıyor insan bunu, derviş misali bayaa çile çektik sayılır sizi beklerken,

    • Yazılacak, ihmal edilmeyecek şeyler bunlar olabilir: Türkiye’nin başına bela olan terör örgütlerinin, özellikle batılı devletler tarafından hala himaye ediliyor olması demokrasi tarihi açısından kara bir lekedir. Kendilerinin de terör örgütü olarak kabul ettikleri bölücü PKK ve uzantılarını muhatap almaları başlı başına bir skandaldır. Ayriyeten bunları beslemeleri, maddi destek yanında silah yardımında bulunmaları, ikiyüzlü, omurgasız, güvenilmez, sinsi tavırları kabul edilemez..

      Devletin kılcal damarlarına sızan, emirleri amirlerden değil de abilerinden alan, beyinleri yıkanan, gerçekleri gözlerini kapatarak vatanı satmalarına onay veren Emre Uslu’lara inanan, darbeye yeltenecek kadar alçaklaşan paralel devlet yapılanmasıyla da sonuna kadar mücadele edilmelidir. Yine paralel örgüt konusunda hassasiyetimizi paylaşmaya yanaşmayan ve faaliyetlerine olanak tanıyan dost ve müttefik ülkelerin kendi bünyelerinde benzer yapılanmalara müsade etmemeleri, hatta en ufak belirtisini fark ettiklerinde boğmaları manidar değil mi?

      Dış siyasette; halkın isteklerini hiçe sayan despotların, diktatörlerin, katillerin yönettiği Suriye ve Mısır gibi ülkelere Libya’yı da dahil etmek isteyenlere seyirci mi kalınmalı? Yoksa Mısır’da ki piyonunun altına kırmızı halı seren Almanya’nın seviyesine mi inelim?

      Demokrasi anlayışı ve gelecek kaygıları her geçen gün Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan tarafından fonlanan sitelerden farksız olan gazetecilerin, Adnan Kaşıkçı olayı da gözlerini açmaya yetmemiş…

  8. Çok hoş bir sürpriz oldu, çok sevindim!
    Aslında dün akşam Bolton’un nihayet piyasaya çıkan kitabı hakkında yorumları dinlerken Üstad artık yazmaya başlar herhalde dedim içimden.

    Baskın seçim konusunu demlenmeye bıraktığımdan hiç aklıma gelmedi, siz yazınca uyandım; aslında ilk işareti “Derin devlet ‘gazetenekecisi'” vermişti. Emre Uslu da muhtamel seçimle ilişkilendirilebilecek bir tiyo verdi önceki gün.Canan Kaftancıoğlu’na verilen ceza. HDP’ye yönelik politika hakikaten baskın seçim habercisi değil de nedir?

    Hoşgeldiniz Üstadım!

  9. Yorumcumuz veysel bey tarih de vererek “zorunlu bir erken seçim” olacağını söylüyor; sayın korunun tatilini yarıda bırakıp apar topar köşesine dönmesine sebep gösterdiği bir husus da buymuş demek! Son seçimden önce önümüzde seçimsiz kaymak gibi dört yılımız var, işimize gücümüze bakcaz diyenlerin epeydir ağızları açılmıyor zaten ama beklenen bu seçimin normal şartlarda yapılması teknik olarak mümkün değil. Ancak gayrimeşru bir geçiş döneminin ardından mısırdaki gibi göstermelik olarak yapılacak başka bir “baskın” seçimden söz ediyoruz anlaşılan; doğru mu anlıyorum?

    • İlginç bir tespit.
      Bizim coğrafyamızda hir bir şey sürpriz değildir.
      Sizin bahsettiğiniz seçim de olabilir.
      Her on yılda bir tekrarlanıyordu. Bu sefer biraz fazla ara verdi. Bazı denemeler olmadı değil ancak hepsi de bir şekilde geri püskürtüldü.

  10. Kimi para verir, kimi ekmek, kimi iş… Sizin nasibiniz de yazmak, düşüncelerinizi paylaşmak. Cömertlik kurtarır insanı vesselam:)

  11. Erken seçim kesin olacak. Ama isteğe bağlı değil, zorunlu bir erken seçim olacak. Tarihi de Eylül veya en geç Ekim

  12. Fehmi bey gittiğinizden beri okumaya değer çok az köşe yazarını okudum.Fakat sizin ufuk açıcı yazılarıniz gibi yazılar okuyamadım.Hoş geldiniz.Sizi özledik iyiku varsıniz.

  13. BU GÜNÜN EN GÜZEL GELİŞMELERİNDEN BİRİ DAHA…
    DEVAMLI HAYIRLI, VERİMLİ VE BEREKETLİ OLSUN…
    SELAM HÜRMET MUHABBET VE SEVGİLERLE…
    RNE

  14. “Önemli bir sebep daha var: Anlamsız gelse bile ufukta baskın bir seçim olduğu kokusunu alıyorum.”
    Erken ya da baskın seçim kararı alına bilmesi için mecliste 4te3 çoğunluğu sağlamak için cumhurittifakıyla birlikte zillet ittifakının oylarına da ihtiyaç duyulduğunu herkes görüyordur heralde değil mi? Yoksa erken ya da baskın seçim kararını cumhurbaşkanımız alacak olursa, aynı göreve ikinci kez aday olabileceğinin bir garantisi var mı?

  15. Burdaki gayretli okurlardan biri F.Koru nun geçmişe dönük tüm film kitap vb tavsiyelerini burda sıralasa süper olur.

    • Bi dediği öbür dediğini tutmayan muhalefet esnafının fikri takip ve tutarlılık gibi bi derdi olmadığını zaten görüyoruz; bugünü anlamak gibi bi amacınız varsa, öyle eski köfteleri ısıtmaya falan gerek yok genç, türkiyenin etrafında neler oluyormuş diye şöyle bi gözatmanız bile yetecektir.

  16. Yazılarınızı, fikirlerinizi özledik… Dünyaya gelen her canlının bir fonksiyonu var, siz de fikir ve düşüncelerinizle toplumu aydınlatmalısınız. Ülkemiz zor zamanlardan geçiyor, yazmaya devam edin

    • Nihayet sayın korunun da “medeni ölü” değil herhangi bir canlı olduğunu kavrayabilmiş bir okuruna da rastlayabildik, varolun yusuf bey…

  17. Hoşgeldiniz
    33 yıldır sizi okuyorum inşaallah devam eder yazılarınız beni de boşlukta bırakmazsınız.
    Ara vermemeniz dileğiyle

  18. Hocam, hoşgeldiniz ; hayırlı uğurlu olsun ,sağlık ve mutluluklar dileriz .İnanır mısınız bilmem ama benim şimdiki aklım olsa gazteci olmak özellikle iyi bir köşe yazarı olmak isterdim ! İnsanın ; kitlelere fikir ve düşüncelerini anlatmasının , yanlışları eleştirip doğruları söylemesinin bence farklı bir zevki olsa gerek .Nitekim bizler de sizin sayenizde burada yorumlar yapmak suretiyle bu hevesimizi tatmin etmeye çalışıyoruz .Selam ve saygılarımla

  19. hoşgeldiniz.kaldığınız yerden devam.gündem yoğun.
    devletlum şeytana papucu ters giydirmek sözünü ettiğine göre baskın seçim teorisi yabana atılacak değil.
    şeytana papucu ters giydirmek isterken 2002 de olduğu gibi ya ters teperse ne olacak.

  20. Değerli üstadım. Siteminizde haklı olmakla birlikte bilgi birikiminiz, tespitleriniz, önerilerinizle ülkeye, yöneticilere, vatandaşlara faydalı, yönlendirici olacağınıza inanıyorum. Yazacak olmanız güzel. Heyecanla takip edeceğim. Hoş geldiniz. Hayırlara vesile olsun.

  21. Aylaklığa övgünün ardindan hep beraber iyi bir dünya tarihi kitabına hızlıca göz gezdirmekte fayda var, savasın bir norm haline gelmesi ne demek anlamlandırmak açısından.
    Kelimeler düşünce dünyamızı kısıtlıyor savaş sözcüğü bizi devletlerin eline silah alıp birbirini yok etmeye çalıştığı kanlı sahnelere götürüyor, oysa savaşı sadece ülkelerin birbirini yok etmeye çalışması olarak tanımladığımız da neredeyse bunun olmadığı bir zaman yok gibi… Enstrümanlar farklı sadece. Zaman zaman yumuşak güç zaman zaman sert güç ama her zaman güç kullanımı, yıkmak, bozmak, dağıtmak, parçalamak her zaman zaten bir norm halinde değil mi…Sayın koru klasik anlamda büyük çapta kanlı bir konvansiyonel savaşa işaret ediyor muhtemelen. Bir genel seçim olasılığına işaret ettiği gibi. Uzun bir aradan sonra giriş başlıklarını düşünce dünyasından açarak yazılarında detaylandıracaktır, arkası yarın tadında olmasını umuyorum.

    • Emperyalist ve siyon- pardon sosyalist Çin’in bile eşgal ettiği Hindistan topraklarında göçebe çadırı kurup aman bir kaza çıkmasın savaş istemiyoruz diyerek silah kullanma izni vermediği askerlerini -güçlü ordusuna rağmen -Hint asker ile çıplak el yumruk yumruğa sokak kavgasında telef etmişken konvensiyonel savaşı da nereden çıkarıyorsunuz efendim. desem ne dersiniz?

    • sayın ve fkt, siz ve benzeri yorumcularımız inşallah “fikir evi” benzetmenizi kısa sürede yine zikirevine döndürmezsiniz…

  22. Hoş geldiniz efendim. Yeniden merhaba.

    Geleceğin asıl yine gündemi savaşlar ve ülkemizde seçim olacak demek. Korona da daha bir kaç yıl gündemimizde olacak galiba. Yani eski gündemlere bir de korona eşlik edecek.
    Netice itibariyle hayırlısı olsun deriz ya hep; evet, hayırlısı olsun inşallah.

  23. Yeniden Merhaba Hocam, yazılarınızı çok özledik. Kitap tavsiyelerinizi film tavsiyelerinizi fikirlerinizi samimi duygularla yazılarınıza yansıtmanızı çok özledik.

Yoruma kapalı.