saygıDünyada ülkeler hep demokrasiyle yönetilmedi; bunu zaten biliyoruz. Demokrasi de başından itibaren hep bildiğimiz şekilde tanımlanmıyor, uygulanmıyordu.
Eski Yunan ve Roma’dan 19. yüzyıla kadar, devlet yönetimleri, belli bir sınıfın tekelindeydi. Önce asalet gerekiyordu yöneticini belirleme sürecine katılabilmek için; sonra vergi mükellefi olma şartı getirildi, sonra erkeklere tanındı yöneticisini seçme görevi…
Kadınların da oy kullanması, aday olup seçilebilmeleri için, 20. yüzyılı beklemek gerekti.
Batı’da durum böyle.
Doğu’da kadınlara oy hakkı tanımamış, onlara yönetimlerinde yer vermeyen ülkeler günümüzde az değil.
Farklı uygulamalar var da, herbirinin kendi içerisinde tutarlı olması gibi bir şart da var.
Sonuçta herkesin oy kullanma hakkının tanındığı seçimli bir yönetim tarzında, sandığa yansıyan iradenin kolektif sayılmaması, tek tek bireylerin tercihini yansıtması genel kuraldır.
Partilere sempatimiz bulunabilir, bunu ona üye olmaya kadar vardırabiliriz; ancak sandık başına gittiğimizde.. kişiselden ülke çıkarına kadar pek çok başka motifin işin içine girdiği.. hisler, bilgiler ve kanaatlerle oyumuzu kullanırız.
Aynı kişilerin hep aynı partiye oy verdiği bir ülke yoktur.
Olsaydı, o ülkelerde ayrıca seçim yapmaya gerek kalmazdı.
‘Seçim’ olan yerde bireysel tercihler önemlidir.
Mahalle bireysele karşı
Uzun girişin sebebi, bir süredir medyamızda bazı kalemleri meşgul ettiği görülen bir yaklaşım.
‘Yaklaşım’ deyip geçtiğime bakarak aldanmayın, bu yaklaşımın tarafları, yakın dost olsalar bile, işi birbirlerini kıracak ifadeler kullanmaya kadar vardırıyorlar.
‘Mahalle’ yaklaşımı bu.
Önce kalem sahibinin bir mahalleye ait olduğu kabul edilip o kabulle yola çıkılıyor ve ondan belli bir partiye oy kullanması bekleniyor.
Sadece oy kullanması da değil, o partiyi yazılarında savunması da…
Öyle yapmayanlar kınanıyor…
Hafif savunanlara da tahammül edilmiyor.
Şimdi seçim yok, ‘anayasa değişikliği’ konusunda ‘Evet’ veya ‘Hayır’ diye oy kullanılacak; birileri ‘Evet’ tezini kendileri gibi körcesine savunmayan kalemlere, ‘gizli Hayırcı’ diye saldırma hakkını kendinde görüyor.
Ne kadar ayıp.
Bunu yapanlar kim?
AK Parti’nin iktidara zahmetli yürüyüşü sırasında ve fırtınalara-kasırgalara karşı mücadele ederken ortalıkta görünmemiş, yükselme döneminde kendilerine bahşedilen köşeler ve ekranların hakkını vermeye çalışan yeni yüzler…
Hayda, birileri de, kendilerine saldıranların bu özelliğini ortaya dökerek karşı saldırıya geçebiliyor.
‘İyi günde-kötü günde’
Dışarıdan bakıldığında, ben şimdilerde öyle yapıyorum, içinde yer alan birilerinin nazarında, ‘iyi günde-kötü günde’ birbirine destek olmaya söz vermiş.. karı-koca ilişkisi gibi bir şey olarak algılandığı izlenimi alınıyor medya-siyaset ilişkisinin…
Falanca gazetede yazıyorsa biri, onun gazetenin diğer yazarlarıyla birlikte hareket etmesi, en azından koroya katılması bekleniyor.
O zaman da.. gazete okuyan veya TV’lerde tartışma programlarını izleyen çoğu kişinin keşfettiği gibi.. hep aynı görüşlerin, aynı örnekler ve aynı ifadelerle sütunlara veya ekranlara taşındığı gerçeğiyle karşılaşılıyor.
Birini okuyunca diğerlerini okumanız gerekmiyor. Tek bir program ana tezi öğrenmeniz için yeterli; başka bir programa takılmanız ise vakit israfı oluyor.
Tabii bu arada gazetecilik ve yazarlık.. gözlerden düşüyor.. itibar, güvenilirlik ve saygınlık da yerlerde sürünüyor.
Elbette eli kalem tutan herkesin doğru bildiği görüşleri sağına soluna bakmadan savunması gerekir. Benzer görüşlere sahip yazarları sayfalarında bulunduran gazeteler ile farklı görüşleri ekranlarından uzak tutmaya çalışan kanallar da olabilir…
Ancak takım görüntüsü.. fanatizm.. “Neden sen de benim gibi yazmıyorsun, nasıl olur da mahallene ihanet edersin, yoksa sen ‘gizli’ bir şey misin?” sorgulaması…
Medyaya hiç yakışmıyor.
Yakışmadığı için gazeteler okunmuyor ve o yüzden satılmıyor da.. haber televizyonları izlenmiyor.. ‘gazeteci-yazar’ diye ortalıkta gezinenler eskisi kadar itibar görmüyor..
Fanatik tavrın yaranılmak istenen ‘dava’ya.. partiye veya teze.. bir yararı oluyor mu peki?
‘Referandum’ konusunda bu soruya cevabı 7 hafta sonra net olarak verebileceğiz.
Doğru örnek yok mu?
Var elbette.
Şimdilerde farklı bir tavır takınsa bile, olması gereken için örnek aramam gerektiğinde, zihnimde hemen beliriveren isim Ahmet Hakan oluyor…
28 Şubat’ın Ahmet Hakan’ı…
İnsan hakları ve demokrasi mücadelesi.. bağnazlık karşıtlığı.. vesayete meydan okuma.. bunların ve daha fazlasının.. yandaş olmadan nasıl yapılabileceğini herkes Kanal-7 ekranında ‘Haber Saati’ni sunan genç Ahmet Hakan’dan öğrendi.
Necmettin Erbakan ve arkadaşları o dönemi az zararla atlatmışlarsa.. AK Parti kuruluşundan kısa süre sonra iktidara kavuşabilmişse.. bunda en büyük paylardan biri.. o ekrana aittir.
Birbirine benzemez eğilimlere sahip.. ama ‘demokrasi ve insan hakları’ platformunda buluşmuş.. Nazlı Ilıcak, Mehmet Barlas, Cengiz Çandar, Ahmet Taşgetiren ve daha sonraları Ali Bayramoğlu ile birlikte yer aldığımız bir kadroya sahip.. Selahattin Sadıkoğlu’nun yönettiği.. Yeni Şafak ile beraber…
“Geçmiş zaman olur ki.. hayali cihan değer” derlerdi eskiler.
Dedikleri bir defa daha doğrulanıyor işte.
ΩΩΩΩ
Demokrasi’ye gelince, T.Erdoğan keskin feraseti ile bugünlere geldi. Süleyman Demirel ve Necmettin Erbakan’ın -birçok defa geliş-gidişleri ve Güneş Motel vb. hikayeleri Demokrasinin ne menem bir şey olduğunu gösteriyor. Başkanlık, Bu milletin tarihi ile benzer yürümüştür, denebilir. Yeter ki, adil ve dürüst olan bir Başkan seçilsin, halk körü-körüne particilik yapmasın. Cumhurbaşkanı denilen “mosturalık”lar hep, bedevadan yaşamış, milletin ensesinde de boza pişirmişler. Başkanlık sisteminin noksan yönleri tadil edilebilir, zamanla. Fakat, millet, bu, “Mahkum olmuş ihtilalciler ve vurguncular” Yasa’sından kurtarılmalıdır. Mevcut T.C.Anayasası’nın hükümferma kılınması MECLİS için yüz karasıdır ve kendi kendini inkardır. İyi insan yetiştirip, seçemezsen, siyasi Partiler ve seçim Kanununu değiştirip, adil hale getremezsen “evet” desen ne olur, hayır, desen ne olur.
“İyi kanunlar kötü insanlar elinde kötü olur. Kaliteli, samimi insan yetiştir/e/miyoruz. Kimse, bu dünyada yaşarken (cennet veya cehennemi seçerken) inancını BATILILAR kadar gözönünde bulundurmuyor. Müslüman gibi inanıyoruz.Gavur gibi yaşıyoruz. Eylem’e gelince, öğrenileni unutuyoruz. Eğitim, zaten yok. Namuslu’ca Bakanlığın adını değiştirmeliyiz. !923’de Cumhuriyet geçilmiş ama 1950’lere kadar tek Adam’la (“dediğim dedik başkanlarla) idare edilmişiz .l950 den sonrs dipçikle -halka rağmen- keyfi (!) idare sürdürülmüş. Demokrasiye gelince, bu yönetim tarzında, bir yonca tarlasına benzer, Herkesi, yoncayı göstererek, güçlüler ve sermayedarlar istediği hücre’ye sürer, sürüklerler,
Acizane bir okur olarak, fanatik yazarların söz kavgası, her zaman ilgi çekici olmuştur. Böyle durumlarda ilgili yazarların kapasitesini ilerleyen yıllardaki değişimlerini gözlemleyerek, iddialarında ne kadar haklı olduklarını veya olmadıklarını anlayabiliyoruz. Tercihi belli olduğu halde, tarafsızmış gibi yapıp bir çeşit ikna faaliyeti içerisinde olan yazarları, fanatiklerden daha ilginç buluyorum. Oysaki “tarafsız analiz” yapmakla “taraf” olmak birbiriyle çelişmez.
“İnsan hakları ve demokrasi mücadelesi.. bağnazlık karşıtlığı.. vesayete meydan okuma.. bunların ve daha fazlasının.. yandaş olmadan nasıl yapılabileceği…” şeklinde iyi bir televizyonculuk örneği tarif ediliyor. Şimdiki karşıtlıklar o zamankinden daha karmaşıkmış demek ki. Örneğin “insan hakları ve demokrasi mücadelesi” ni, şiddet ve terörizm destekçileri için kullanan yazarlarımız var. Yeniliklere düşman, eski sıkıntılı durumlara özlem duyan, üstelik “bağnazlık karşıtı” iddiasındaki yazarlar da cabası. Vesayetleri sona erdirme hedefli anayasa değişikliklerini, “vesayete meydan okuyan” kimi gazeteciler desteklemiyor. Kavramların içi boşaltılınca iş sloganik cümlelere dökülüyor.
Her insan, her zaman doğru yerde/tarafta duramıyor. 28 şubatta doğru yerde durmuş olmak, şimdiki yanlış duruşun haklı olduğunu göstermez. Kimileri de yanlış konusunda istikrarını koruyor. Örneğin chp ve feto elebaşı o zaman da yanlış yerdeydi şimdi de.
”Evet” dememiz beklenen taslağın ruhu benden sonra tufan. İnsan rahmetli Üstad’ı hatırlamadan edemiyor. ”Aman efendim aman, Galiba ahir zaman, Manzarası yurdumun, Tufan gününden yaman.NFK”
”Evet” dememiz beklenen taslağın ruhu benden sonra tufan. İnsan rahmetli Üstad’ hatırlamadan edemiyor. ”Aman efendim aman, Galiba ahir zaman, Manzarası yurdumun, Tufan gününden yaman.NFK”
Ahmet bey hayır’in sebebi mevcut sistemi çok sevmemizden kaynaklanmıyor.Ben mevcut sistemede hayır diyorum yeni getirilmek istenenede.Ben bu topraklarda insan gibi yaşayabileceğim,fikirlerinden inanışlarımdan dolayı otekilestirilmeyecegim, şeffaf hesap verebilir, devlete değil vatandaşa hizmet eden bir düzen bir anayasa istiyorum.Söyleyin çok mu şey istiyorum.
Fehmi Abi bu resimler süper. 🙂 nostalji başka varsa yine koyar mısın 🙂 nerden nereye..
Fehmi ağabey,yazını okudum. Çok güzel yazmışsın. Bu başkanlık sistemini ben de sizin gibi pek anlayamadım. Çıkıp da anlatacak bir kişi olmadı, ben de sizin gibi AKP’nin zor günlerinde hep yanında olan ama şimdi biraz kuşkulanan biri olarak evet mi hayır mı kararını hala verebilmiş değilim. Ama şu AKP’nin çevresindeki şakşakıcı takımın gürültüsünden pek bişey anlayamıyorum. –TEŞEKKÜRLER.
Siyasetin içini boşalttı AK Parti. Önce kendi içinde tek sesliliğe mahkum oldu. Sonra da tüm siyasete aynı elbiseyi dikiyor, ve parti devletine götürmek istiyor Türkiye’yi. Getirilen sistemde CHP’nin bir daha asla iktidara gelme şansı olmadığını bizzat AK Parti yetkilileri defalarca söylediler. Ve bunu iyi bir şey gibi sunuyorlar. Demokrasiden anladıkları da bu olsa gerek.
Devletin ezici gücü o kadar kuvvetli ki siyaset dahil hiç bir alanda boşluğa izin vermiyor. Bugün muhalefet dediğiniz partilerin neresi muhalefet sorarım size. Bunlar birer değişmeyen değiştirilemeyen liderler partileri. MHP’nin içi biraz oynamaya başlamıştı ki hemen mahkemelerle müdahale ettiler. Buna demokrasi dememiz çok güç. Soruyorlar, mevcut sisteme evet mi diyorsunuz diye. Perşembenin gelişi Çarşambadan belli. Gelen gideni aratacak. Mevcut düzeni iyileştirmek için değil, daha da ağırlaştırmak için yapılıyor bu değişiklikler. Bunu görmüyor mu millet, görüyor. Ama dayatıyorlar işte. Mecbur bırakıyorlar. Hayır dersen şucusun, şunlarla berabersin diye korkutuyorlar.
Anayasa değişikliği boş kağıda imza meclise getirilene kadar meydanlarda idam da idam diye taraftarlar bağırtıldı. Meclis görüşmelerinde ise idam hiç gündeme getirilmedi nedense. CB müdahale bile etmedi. CHP azıcık akıllı olsa, hani idam diye bastırırdı mecliste. Meclisten çıktı değişiklikler, şimdi meydanlarda yine idam da idam tempoları. Oh ne güzel. Elinizi tutan mı vardı? AKMHP beraber çıkarıverseydiniz aradan şu işi. Meydanlarda ip atmak gibi ucuz gösteri yapacağınıza, sözünüzü tutsaydınız. Siyaset bu işte. İçi boş ve anlamsız. Siyaset milletin derdine derman olmak için değil, birilerinin iktidarının payandası olarak yapılıyor. O yüzden #HAYIR diyoruz sonuna kadar. Bu siyasete, bu tutarsızlığa, bu yüzsüzlüğe, bu kandırmacılığa #HAYIR. Yeni bir Türkiye için millet güçlü bir şekilde #HAYIR diyor. Şimdilik içinden :-). Ama 16 Nisan’da milletin gücünü herkes görecek.
Evet ne demek hayır ne demek! . Başkanlık veya cumhur- başkanlık ne demek . Anayasa oylaması olsa bişey demeyeceğim . Referandumun kendisi bence bize hitap etmiyor . Evet demekle Hayır demek arasında pek fark yok . Zaten herkes Hayır için çalışıyor . Akp chp mhp hdp hepside Hayır diyor ve hayır çıkacak referandum da . Neden referanduma gidiyoruz buna bakmak lazım .Kim ne için istiyor ve sonuçları ne olacak . Evette çıksa hayırda çıksa kaybedenin bu ülke vatandaşları olacağı muhakkak . Sistem tıkanmış ve çıkar yol bulunamadıgi için akp sorumluluğu üstünden atmak ve kalıbına oturmak peşinde ve dolasiyla yeni bir günah keçisi ortaya çıkacak .Bu günah keçisi ile de çıkmaza girilecek . Şu an bu yorumumu TV de izlenecek hiçbirşey olmadığı için payitaht Abdülhamit izleyerek yazıyorum . Herkes berhudar olsun
Sayın Korunun bu yazısı bana o meşhur Ata sözünü hatırlattı.”anliyana sivri sinek saz anlamiyana davul zurna az.”
Fehmi bey kaleminize sağlıklı.
Mahalle baskısında yükselen korku duvarının etkisi çok büyük. Birbirilerine haddini bildiren, ağzının payını veren, tehdit eden hakaretler yağdıran yazarlar ortaya çıktı. Tartışmanın nezaketini bilmeyen demogoji üstadları ayarları bozulan tıpkumumuza ayat vermeye çalışıyor.
Düzenden bazı konularda bir çoğumuz memnun değiliz. Devlet bahçelinin anayasa teklifini ülkenin gündemine getirmesi elbette sorgulanmalı. Yazarın görevi bu zaten. Bu ülkede anayasanın değiştirilmesi uzun zamandır gündemde. Bugüne kadar başkanlık sistemini savunmayan hatta karşı çıkan birinin birden bire karar değiştirmesi, zamanlaması ilgimç gelişmeler. Bunu sorgulamak asla arniyet olarak görülmememli.
Darbe anayasasından kurtulacaz 12 Eylülü tarihe gömecez gibi söylemler getirilmek istenen sistemi resmetmiyor. Sadece süslü bir rwjlamdan ibaret. Vesayet bitireceğiz. Hangi vesayeti? 82 anayası sivilllere güven duygusun olmadığı siyasetin üzerinde askeri besayetin oldupı antidemokratik bir anayasa olarak tanımlayabiliriz ancak biz bu anayasanın problemli taraflarını düzeltmedik mi. Yetmedi vesayeti temsil ettiğine inandığımız maddeleri de düzeltelim. Parlementer sistemin nesi vesayeti yemsil ediyor.
Bugünleri yaşamamızın esas müsebibi sadece Devlet bey değil elbette Chp nin 2007 deki tabrı cb seçtirilmemesi. Ogün yaşananlar vesayetçi zihmiyetin sivil refleksi olarak kabul edilebilir. Yaşananlar yanlıştı ki halk gereken cevabı verdi. Cumhuriyetin ilanından günümüze yaşanan her olumsuzluğu üst üste ekleyip burdan bizim köye yol olut diyerek, işte bumların yaşanmaması için evet demek nekadar mantıklı?
Yaşananları yaşandığı günün konjektürü ile değerlendirmek lazım. Chp ye tek adam sizsiniz sizin geçmişinizde var demek doğru bir söylem değil.
Parlementer sistem en mükemmel sistem değil. Ama değiştirilmesi için dunulan argümanlar gerçekçi ve inandırıcı olmaktan çok ama çok uzak.
Demokratik bir sistem mi öneriyoruz. Öyleyse ikna edin. Yeni sistemle daha mı şeffaf olacaz! Daha mı hesap verebilir olacaz! Ben değişiklik paketinde göremedim. Gören varsa söylesin.
Mutlak güç insanda değil. İnsan ne kadar gücünün zirvelerinde yaşasa da birgün mutlaka güçten düşecektir. Şuan muktedir olan bir iktidar var. Bunum gelenekselleşmesi ilelebet devam etmesini arzu etmekteler. Benim gördüğüm bu.
Mahkumun babasına mektubundan.”(…….) Hiçbir yasadışı aktivite, suç ve günah söz konusu olmamasına rağmen, binlerce biçare insan en ağır mağduriyetleri yaşıyoruz.
Resmi bir bankaya kendisine ait cüzi parayı yatırıp çekmek, kurban parası olarak göndermeyi suçmuş gibi görteren bazı şerefsizlerin iftirasiyle bildiğin gibi mahkumum.
Abartılıp, saptırılan “bylock” meselesine gelince… bylock. kamuya açık ve isteyenin indirilip inceleyebileceği bir programdı. İsteyen farklı chat indirebiliyordu. Önemli olan yapılmışsa, konuşmanın içeriğinde suç unsuru olup, olmadığı önemlidir. Zaten, 2015 sonu, program sahibi telif ücreti ödemediği için kaldırılmıştı. Kamuya açık program suç teşkil etmez, aksini düşünmek, iletişim özgürlüğüne aykırıdır. Önemli olan içeriğinin suç unsuru taşıyıp, taşımadığıdır.(….)
***
Evet-hayır curcunasında hayati önemi haiz konular kaynayıp gidiyor.
“Olmak veya olmamak sınırında duran olaylar ve insan yığınları varken bir konuya odaklanmak isabetli olmasa gerek. Şeyh Edebalinin altın öğüt ve kelamı kibarları rehberlerimiz arasında olmalı.
“İnsanı yaşat ki, Devlet yaşasın” mesela..
Devlatin bekası, Devlet beyle kaim değildir.
16 Nisan kader günü değildir, Evet veya hayır çıksa kıyamet kopmaz, fakat bu sürede aileden kaynaklanıp, ülke boyutuna yayılacak bireyselden sosyal dertler metaztaz yapabilir.
Meşum 15 Temmuz sendromuna dayalı olarak yapılan hukuki ve sosyal yanlışlar çok gecikmeden düzeltilmelidir. Çünkü geçen zaman, ülke ve millet zararına oluyor.
Orhan bey son üç yıldır Türkiyede yaşananların hepsi “ERGENEKON” davalarındaki o iddanamelerde darbe planlari vb de geçiyordu, ve şu anda yapılan zlülümler hız kesmeden bütün şideti ile devam etmektedir tıpkı o zaman yazılmış o seneryoların filimi gibi
İşin acı tarafı bunlari yapanlar sözüm ona o zamanın mağdurları. O mağduriyetlere bütün bu yaşananlardan sonra ben inanmiyorum geriye dönüp baktığımızda göriyoruz’ki o yaşananlar bu günler için yapılmış pilanların oyunu olduğu bariz bir şekilde kendini belli ediyor.. Sahi O zamanın mahkumlarına neden hapishanede özel odalar ofosler verildi? Ben bu sorunun cevabını okuyuculara bırakiyorum! Yazarsam sansure takılır.
Allah’ın adaletinın tecellisi yakın olması dileklerimle, sağlık ve esenlikle kalın.
İsmiyle müsamma Nurdan hanım,tesbitleriniz de ışıklı..
Gör bak ki neler var inceden ince
Hayrın da,şerrinde inceden incesi var
Görene.
Köre ne!..
Ne yazik ki insanlarin omurleri boyunca takim tutar gibi tek bir partiye oy verdigi bir ulke biliyorum ben, bence siz de biliyorsunuz.
Parti oy tercihlerim zaman zaman değişse bile kendimi sosyal demokrat olarak tanımlayabiirim. Aynı politik düşüncede olmamamıza rağmen tecrübenize ve entellektüel birikiminize mesleğinize kattığınız saygınlıga saygı duyuyorum. Gerçekten önemli bir dönemeçteyiz. Ülkemizin, çocuklarımızın, torunlarımızın geleceğini belirleyeceğimiz bu referandumda particilik, şahsi çıkar, takım tutar gibi tarafgirlik yapmak, şimdiki döneme göre karar vermek en son yapacağımız iş olmalı. Her şeyi etraflıca düşünmeliyiz. Bu nedenle varoluşsal ve siyasi iki çıkışınız benim gibi sıradan vatandaşlarında zihinlerinde olan sorular. yazılı ve görsel basının durumu ortada. Bizi aydınlatmadan uzak tabiri yerinde ise körler sağırlar birbirini ağırlar şekilde. Bu durumda sizin gibi yazarlara görüşleri ne olursa olsun çok ama çok görev düşmekte. Yılmayınız ve biz de yılmamalıyız.. Evet veya Hayırı sorgulamak sizi dinden çıkarmadığı gibi benide sosyal demokrat olmaktan çıkarmaz. Bir CHP linin Evet diyebileceği gibi bir AKP li de Hayır diyebilir
yeterki sorgulayan ve düşünebilen bir akıl olsun. Saygılarımla
?
PROF. DR. SABRİ TEKİR VE REŞAT NURİ EROL
ESAM ÇARŞAMBA KONFERANSLARI
“ERBAKAN VE ADİL DÜZEN”
http://www.esam.org.tr/adil-duzen_k30.html
http://www.esam.org.tr/erbakan-ve-adil-duzen-prof-dr-sabri-tekir-resat-nuri-erol_d178.html
http://www.milligazete.com.tr/baskanlik_denge_ve_kontrol_duzeni_olmali/454363
http://www.akevler.org/AkevlerMakaleler/7229/SonEk/0/Resat-Nuri-Erol/ERBAKAN-ESAM-VE-ADIL-DUZEN-1
Başkanlık denge ve kontrol düzeni olmalı
ESAM’ın haftalık sohbetlerinin konuğu olan eski Devlet Bakanı, Adil Düzen teorisyenlerinden, iktisatçı ve ilahiyatçı Prof. Dr. Sabri Tekir, Türkiye ve insanlık için alternatif olarak çalışılan Adil Düzen çalışmalarının fikri arka planını anlattı.
Ahmet YAVUZ/ANKARA
Bugün insanlığın karşılaştığı sorunları çözmek demek olan tedvin kabiliyetinin kaybolduğunu, oysa Erbakan Hoca’da bu yeteneğin zirve düzeyde olduğunu belirtti.
TEKİR: TÜRKİYE’NİN İHTİYACI DENGE DÜZENİDİR
“Toplumsal gruplar olan ilmi, mesleki, siyasi ve dini-ahlaki gruplardan birinin diğer grup üzerindeki hâkimiyetini dengeleyecek bir düzen kurulursa biz buna denge düzeni deriz.” diyen Prof. Sabri Tekir, bugün Türkiye’nin ihtiyacının bu adil, denge düzeni olan adil sistem kurmak olduğunu belirtti. Faizsiz adil ekonomik düzen, denk bütçe ve para basma konularını anlatan Tekir, “Asla hükümetlerin dengesiz, denk olmayan bir bütçe sağlama hakları olmaması lazım. Bu, keyfilik olur. Denge düzeninin birinci özelliği hak anlayışından, ikincisi faizin ortadan kaldırılması, reel ekonomiye önem vermektir.” diye konuştu. Tekir, Erbakan Hoca’nın isteği ile BM, Temel İnsan Hakları Beyannamesi’nde olan temel haklar ile İslam hukukunda var olan temel hak ve özgürlükleri içeren bir çalışma yaptıklarını aktararak, “1990’ların başında temel hak ve özgürlükler konusu üzerine Refah Partimizi bina ettik.” dedi.
BAŞKANLIK SİSTEMİNDE DENGE VE KONTROL ŞART!
Tekir, İslam dünyasının son dört yüzyıldır kaybettiği problem çözme kabiliyeti demek olan tedvin gücünün Erbakan Hoca’da olduğunu belirterek, “Bireysel ahlakın iyi olması durumunda yönetimin iyi olabileceğine dair bir kanaat var. ABD’de bireysel ahlak çökmek üzeredir. Ama sistemik çok daha güçlüdür.” Sistemin adaletli olmasının önemine vurgu yaptı. “Gönül isterdi ki Adil Düzen çalışmaları, alternatif önerileriyle düzenli bir şekilde devam etseydi. O sistemik ahlak oluşturulsaydı.” diyen, rahmetli Bahri Zengin başkanlığında 1999’da kapsamlı bir anayasa çalışması yaptıklarını anlatan Prof. Sabri Tekir, “O çalışmamız, gerçek anlamda başkanlık sisteminin, kontrol ve dengeleme sisteminin kurulduğu bir çalışmadır. 1999 Aralık ayında yaptığımız çalışma öylece kaldı. O günden bu yana çalışma yapılmış olsaydı, belki bugün halkın karşısına o yeni anayasa ile çıkılırdı.” bilgisini verdi.
EROL: ESAM, ADİL DÜZEN ÇALIŞMALARINA ÖNCÜ OLSUN!
Konuşmasına Erbakan Hoca’nın ruhuna Fatiha okutarak başlayan Adil Düzen araştırmacılarından, iktisatçı-yazar Reşat Nuri Erol, Erbakan Hoca’nın bu milletin had’isi, yani hidayet ve hayır yolunu göstereni olduğunu belirterek, “Gümüş Motor, dört dörtlük bir Adil Düzen uygulamasıdır.” dedi. Reşat Nuri Erol, “Milli Görüş bir beden ise bunun beyni ESAM’dır. 1970’te kurulan MNP ve MSP’den önce ESAM kurulmuştur. Bu camia önce düşünmeye ve bir şeyler üretmeye, sonra kurumlarını oluşturmaya başladı. Bugün kırk tane MiLKO’muz var ise bunun beyni, başı, düşünce ve fikir üretme merkezi ESAM’dır diye düşünüyorum. Bu toplantımız da hayırlı bir başlangıç olsun. Adil Düzen çalışmalarına kaldığı yerden başlamalı.” diye konuştu.
BÜTÜN DERDİMİZ, İSLAM’I ASRIN İDRAKİNE SÖYLETMEK!
“Sorunları çözmek için ne yapmalı? Akif’in ifadesiyle “Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı, bu asırda doğusuyla batısıyla insanlığın ilmi olarak ulaştığı seviye olan asrın idrakine, İslam’ı söyletmek. İşte bütün derdimiz budur. “Osmanlı’nın sembolü çınar ağacı ise bizim de Milli Görüş ağacının ilk meyvesi Adil Düzen’dir. Bu meyveyi şimdi değerlendirmemiz lazım. Bu bir markadır. Cumhuriyet tarihinde hiçbir partinin böyle bir markası olmamıştır. Refah döneminden itibaren bizim partilerimizin markasıydı. Ama şimdi Saadet döneminde pek bu markayı kullanmıyoruz. Neden kullanmıyoruz?” diye soran Adil Düzen araştırmacılarından Arap dili ve iktisat uzmanı Reşat Nuri Erol, “Erbakan Hoca, 54. Hükümet döneminde yaptıklarına ‘Bu Adil Düzen’in kokusu” dedi. Şimdi aslını, meyvenin kendisini getireceğiz. Biz buyuz, Adil Düzen bu, Erbakan bu. Şu anda dünyada da dini, ilmi, siyasi, sosyal bir tufan var. Bizim Adil Düzen gemisini inşa etmemiz lazım. Adil Düzen gemisini inşa etmeyenler helak olacaktır.” yorumunda bulundu.
ADİL DÜZEN KURMAK TÜRKİYE VE MİLLİ GÖRÜŞÇÜLERİN GÖREVİ
“Yeni medeniyet kurulacak. Yeni sistemi kurmak için her iki medeniyeti iyi bilmek lazım. Biri İslam medeniyeti ve 500 yıllık Batı medeniyeti. Bu iki medeniyetten sentez yapıp yeni bir medeniyet kurmak lazım. Adil Düzen ile ilgili İslami literatür, sadece Türkçede var. Bu görev Türkiye’nin. Bu görev Türkiye’deki Müslümanların, Müslümanlar içinde de Milli Görüşçülerindir.” diyen Reşat Nuri Erol, “Bizi bir kişi dinledi, bir kişi anladı, bir kişi o zekâ ve derin bakışıyla anladığını kavradı ve bir kişi bütün dünyaya anlattı.” şeklinde konuştu. Suudi Arabistan’da Prof. Murat Özer’in evinde toplandıklarını anlatan Nuri Erol, “Erbakan, değme âlimleri, hocaları, tarikat şeyhlerini kenarda bırakacak İslami sohbet yapıyordu. Bu Erbakan’ı konuşuyoruz. Erbakan’ın bize emaneti Adil Düzen’dir.”
fehmi bey Ahmet hakana kızmış olabilir ama yorumları okursa pek çok yorumcusunun dünkü yazısını Ahmet hakan gibi anladığını farkedebilir, zira pek çoğumuz bahçeli üzerine bu yönde yorum yapmışız ama katılmışız ama katılmamışız…hasan beyin bir yorumunda yaptığı gibi acaba fehmi bey sitesindeki yorumları okumuyor olabilir mi….
birbirlerine kızan yazarların köşelerinden yaptıkları atışmaları, laf çarpmaları, suçlamaları doğal karşılar olduk. ama tartışmaları sen evet dedin sen hayır dedin üzerinden yapmak yerine maddeler üzerinden evet gerekçeleri ve hayır gerekçeleri olarak yapabilsek daha faydalı olur….
Bugün her yerde dolar hakimiyeti vardır. Sermaye’nin yanında yazar olmayanlar, karınlarını bile doyuramazken Sermaye’nin yanında olanlar devlet başkanının aldığından fazlasını alabiliyor. Böylece Sermaye basın yoluyla dünyayı yönetiyor. Emrine alamadığı bir genel müdürü bir genelkurmay başkanını hapse attırabiliyor, bir elçiyi öldürtebiliyor. Kimse yargıdan korkmuyor. Kimse savcıdan çekinmiyor. Herkes, yazarlar da dahil doların kaleminden titriyor.
Bu, düzenin gereğidir. Kimse kötü değildir, suçlu değildir. Sermaye de suçlu değildir. Düzen suçludur. Kendinizi Rothschilder’in yerine koyunuz. Miras olarak dünyayı yönetme size tevdi edilmiş. Bugünkü bilgilerinizle onun yaptığından neyi farklı yaparsınız?
Koru’nun bahsettiği Yeni Şafak kadrosu ne idi? Sermaye önce kalemleri kendi çıkarına dürüst gazeteciler olarak değerlendirdi. 28 Şubat’tan sonra görevleri bitti. Onları işsiz bırakmamak için Yeni Şafak gazetesinde topladı. Dünya görüşleri çok farklı olsa da isteyen istediği gibi yazıyordu. Ahmet Hakan sonra ne oldu da Hürriyet’çi oldu. Fehmi Koru gazete gazete dolaşıyordu. Yeni Şafak’ın görevi bitti.
Çözüm nedir?
Çözüm, Ocak TV veya Oda TV benzeri internet yayın organ araçlarının kendi başlarına yaşayacak hale getirilmesidir. Bu gazeteler haftada bir basılmış dergi çıkarmalıdırlar. Yazarların seçilmiş yazıları bu dergide yayınlanmalıdır. Bu dergiye abone olunmalıdır. Bu tür dergilerin dağıtımı için bir dergi dağıtım ortaklığı kurulmalıdır. Dergi yalnız abonelere ulaşmalı. Yazarlara okuyucuları sayısınca dergi gelirinden pay verilmelidir. Ayrıca yazarlar beşte birlerini ayırıp, ortak fon oluşturmalı ve halk tarafından okunmayan ama yazarlara ağabeylik yapacak kimselere bu fondan pay verilmelidir.
Teknoloji geliştikçe halka ulaşmak kolaylaşır ve istenen bir basın er geç insanlığa hizmet vermeye başlar.
sayın Karagülle, bu iki site gibi haber mecraları artık basılı medya döneminde yaşamadığımız için varlar. Basılı yayına gerek yok, internete ulaşım devam etsin yeterli. Gelir kısmına gelince okuyucular yeterince reklamlara tıklama yapıyor.
Gelir kısmı ise nasıl çözülür bilmiyorum. ama her insan villada oturmak hizmetçileri olsun bmw lere binelim ister. ama bi gelir düzeyi var ki, onu aşmak için dolarseverlerle beraber olmak gerekiyor. burda o seviye beklenmemeli. Saygılarımla.
Aynen bende soruyorum s Koru şu anki bu millete zülümle geçirmiş mevcut sisteme evetmi diyor sunuz.
Mesela 28 şubat döneminde bir kafede Koru. Nazlı ılıcak. Cengiz çandar konuşmalarınız ertesi gün haber olmadımı ..
Bu hangi sistemde oldu
Şu an birileri tuturmuş Evet geçerse Yarın birileri gelip camileri kapatırsa nolcak ?
Diyorlar bu dedikleri zaten bu ülkede oldu ezan yasaklandı kur an yasaklandı bu zihniyet için ha parlementer sistem ha başkanlık farkedermi
CB başkanları yeri geldiğinde başkanlık oynamadımı hatırlayın onları sıralamaya gerek yok Başkanlık ne kadar mahzurluysa şuanki Parlementer sistemde o kadar mahzurlu .
Başkanlık sistemine hayır diyenlerin çoğunun
İşi şahsi düşündüğü için öyle düşünüyolar
İnşallah fehmi beyde intikam duygusuyla haraket etmiyordur
Eğerki ikisinide beğenmiyorsanız oy kullanmama yı neden denemiyorsunuz ?
Malesef şu an Evet cephesindeki yazarların bir kısmı kraldan fazla kralcı kesiliyorlar .
Bu diyer cephedede aynı.
Malko Mix in dediğigibi Dikktli olmazsanız basın Mazlumu cani olarak göstèrir
Caniyi de mazlum bilirsiniz.
Bunu böle bilmek lazım..
işte okuyucusunu anlayan yazar.işte gerçek bu. bunu anlatmak o kadar zor ki şimdi ki ortamda. o dönemde yenişafak abonesiydim fehmi bey. kesinlikle akpartiyi bugünlere getiren o fikirlere hoşgörüyle bakan akıllardı. aynı akıllara ne oldu anlamıyorum. oysa aynı kişiler…
Çok güzel fakat bir o kadar eksik bir yazı bence bir cihana değer bu kadar mı olmalıydı? Hazan esti güller soldu. Bülbüller birbir sustu. Demiş büyük ler
Sayın Koru,
Referanduma sunulan sisteme HAYIR diyorsanız, şu an ki sisteme mantıken EVET diyorsunuz sonucu çıkar.Mevcut sistemde Cumhurbaşkanı ve tek başına iktidar olan hükümetin önünü kesebilecek bir güç de olmadığına göre,(yasama ve yürütme onların kontrolünde çünkü),o halde bu sisteme neden evet diyoruz?
müthiş bir mantığınız var ahmet bey. “gerçekler acıdır, biber de acıdır, o halde biber gerçektir” felsefesini müthiş kavramışınız demek bile haksızlık gibi geliyor. nerdeyse bu felsefeyi siz bulmuşunuz gibi.
Soru basit : Mevcut sisteme evet anlamına gelen,referanduma hayır diyorsan,mevcut sistemin devamına neden evet diyorsun?Mevcut sistem mükemmel mi?Felsefeye de gerek yok yani…
Yapilmasi gereken genis bir uzlasi ile bastan yenianayasa AhMet Bey. Omurgasi AKP + CHP olacak bir calisma olmali. Iki tarafta acik gorusle yaklasmali ve ulkenin gercekleri, kulturel kodlari goz onunde bulundurulmali iyi niyet icinde. Amac buyuk cogunlugun surekli huzrsuzluk icinde bulunmadan yasayabilecegi bir ulkedir.
“Evet” bu amaca ters, “Hayir” ise bu amaca yonelmek icin bir firsat.
Ülkemiz, Akparti ve CHP den ibaret değil,amaç ta büyük çoğunluğun huzur içinde yaşaması değil, tek bir ferdin bile huzursuz olmadığı bir ülke olmak.
gelen sistem şu anki sistemi mumla, hatta projektörlerle aratacağı için hayır diyorlar bunu anlamıyor musunuz.
Bu kadar net yani.Sayin Koru bile ikna olmayı beklerken siz hayır için ikna olmuşsunuz bile, saygı duyuyorum.
Sayın ahmet özçevik, ilk yorumunuzdan son yorumunuza kadar olaya bakış açınızda yanlışlık var. ilk yorumunuzun mantık hatası. “size kırk satır mı kırk katır mı” diye sorulduğunda, siz ben bundan birisini seçmek zorundayım “kırk katır daha iyidir” diyorsunuz. Burda zaten bir felsefe var. o da sizin “bana sunulan iki şeyden birisini seçerim” felsefesi.
akp 14 yıldır iktidarda, 12 eylül anayasasının getirdiği faşist kurumların hepsini koruduğu gibi şimdi 12 eylülü aratır duruma getirdi. isterse gerçekten ülke insanının yararına olan hukukun üstünlüğü, insan hakları, şeffaflık vb. getirebilir ve hepimizde bundan mutlu olurduk. zaten akpye ilk yıllarında verilen desteğin sebebi de bu umuttur.
ikinci yorumunuzla birincinin anlamı aynı zaten. son yorumunuza gelince, Şunu kafanızın bir yerine yazın, lazım olur. fehmi koru da bir insan siz de, ben de sayın ali kır da bir insan. Allah herkese beyin vermiş. Yani beyin sadece fehmi koruya verilmiş bir ayrıcalık değil. Onun için de fehmi koru beynini kullanır bir değerlendirme yapar, ali bey de beynini kullanır bir değerlendirme yapar. “sayın koru bile ikna olmayı beklerken siz hayır için ikna olmuşunuz bile” sözü öncelikle kendinize, sonra da tutumunu fehmi korunun ikna olmasına göre değil de kendi beynini kullanarak değerlendirme yapan diğer insanlara hakaret. Fehmi koru ikna olmayı bekleyebilir ya da beklediğini söyleyebilir fakat bir başkasının daha önce karar vermesinin neresi yanlış? yapmayın, hepimiz insanız. yapmayın Allah herkese beyin vermiş. birilerini kendinizden üstün görmeyin.
Hamza Kardeş, yorumlarımda hakaret olsa bu sitede zaten yayınlanmaz.Anlatmak istediğimi anlatamamışım herhalde,güçlü bir iktidar yeni sistem eski sistem farketmez ülkeyi yönetir,senin hayır demen de birşey ifade etmiyor yani.
Ha ne olur başbakan ile cumhurbaşkanı dalaşırsa olan ülkeye olur.Bilmem anlatabildim mi?
„Mevcut sistemde Cumhurbaşkanı ve tek başına iktidar olan hükümetin önünü kesebilecek bir güç de olmadığına göre,(yasama ve yürütme onların kontrolünde çünkü),o halde bu sisteme neden evet diyoruz?“
Yorumunuzun yukardaki son cümlesiyle şu anda ülkenin içinde bulunduğu durumu çok güzel izah ediyorsunuz. Bugünkü, sizin yukarda dile getirdiğiniz duruma hayır diyenler anayasa değişikliğine de hayır diyorlar, çünkü anayasa değişikliği ülkenin şu andaki durumunu daha da ağırlaştırarak legal hale getiriyor. Yukardaki cümleniz anayasa değişikliğine hayır demek için önemli argüman.
İki sistemi de beğenmiyorsak EVET veya HAYIR demenin bir manası kalmıyor buna dikkat çekmek için di.
Şu an iktidar mensuplarının yaptıkları anayasal suçtur. Bunu anayasa ile suç olmaktan çıkarmak ve kendilerini sağlama almak için iktidar mensupları 4 elle sarıldı bu tasarıya. Hatırlayın Nurettin Canikli 3 yıl önce ne demişti “Sayıştay raporları meclise gelirse mahvoluruz”. Ne demek bu, ne var ki sayıştay raporlarında mahvolacak?
Mevcut sistemde Sayıştay bir şey yapamıyorsa zaten korkmalarina gerek yok.
Size ,EVET veya YAYIR arasında bir fark yok gibi gelebilir. Aslında çok fark var.Evet,”DİPLOMAYI” kurtariyor, Hayır (şimdilik diploma OHAL garantisi altında onun için bir şey olmiyabilir) sonrası için garantisi yok. İsterseniz bir araştırma yapn, farkları göreceksiniz.
Ben sistemden bahsediyorum siz kişilere takılıp kalmissiniz
ahmet bey, nurdan hanımın söylediği sistemin kişileri kurtarmak için değiştirilmek istendiği. yani kişilerden bağımsız bir sistem düşünülmüyor. zaten sistem olarak da şu an parlementer sistem, önerilen başkanlık sistemine göre hem çok çok çok daha iyi hem de, iki sistem de birbirinin dengi olsa bile, yeni sistem için niye bu kadar emek, çaba, huzursuzluk çıkarılıyor? bu ülkenin parası, sistem değiştirmek isteyenlerin babasından onlara miras mı?
Nurdan hanım yine süper bir yorum 12 den vurmuşsunuz bu siteyi takip edenler anlıyor.Saygılar
6771 sayılı Anayasa değişikliği Kanunu madde 7 ile değiştirilen anayasanın 101. maddesi şu şekilde “MADDE 101- Cumhurbaşkanı, kırk yaşını doldurmuş, yükseköğrenim yapmış, milletvekili seçilme yeterliliğine sahip Türk vatandaşları arasından, doğrudan halk tarafından seçilir….” DİPLOMA her halükarda şart. NaRudN Hıanm
2709 sayılı kanun ilk hali “dört yıllık” ifadesi geçmiyor, 2007de 5678 sayılı kanunla değişen 101. maddede “dört yıllık” ifadesi yok. yeni teklif edilen 101. madde de “dört yıllık” ifadesi yok. yükseköğrenim şartı hep aynı!
“dört yıllık” mezunu olma şartı hiç olmadı! Rahmetli Ecevit kaynaklı bir yanlış bilgi tortusu var.
CB 2 yıllık mezunu da olabilir.
admin burdaki yoruma neden izin vermedin.
Yoruma kapalı.