Bayram günlerinde ne zaman siyasi içerikli bir soruyla karşılaşsam, herkesin duyacağı şekilde, “Bugün bayram, başka şeyler konuşalım” dedim. Dört gün boyunca burada görüşlerimi paylaşmaya devam ettim, ama siyaset-dışı konularda; bayram öncesi kendime verdiğim ‘siyasetsiz günler’ sözünü tutmaya ısrarla gayret ettim.
Yine de bulunduğum ortamlarda kulak hizamda siyasetin konuşulmadığı veya konuşulduğunda benim kulaklarımı kapattığım anlamına gelmiyor bu. Tam tersine, ben siyaset konuşmadım ve o sayede bolca başkalarının güncel konularda neler düşündüğünü ilk elden öğrenme fırsatı buldum.
Rusya / Çin
İlk kayda geçireceğim tespit, iktidar partisi sözcülerinin büyük bir hiddetle andıkları yeni arayışların tabanda heyecan uyandırdığı oldu. İnsanlar iki konuda kendilerinin -ve tabii ülkenin de- köşeye sıkıştığını fark ediyorlar: Ekonomi ve dış politika… İki konunun da bugünkü iktidarın kendini bağladığı ve kolayca kurtulamayacağını belli ettiği temel kabuller -biri buna ‘saplantılar’ dedi- yüzünden içinden çıkılamaz hale geldiği görüşü hakim.
Konuya bir ara doların TL karşısındaki değeri üzerinden yaklaşılırdı, şimdi herkes birer ekonomist kesilmiş, iki para birimi arasındaki ilişkinin de siyasi olduğu kanaati neredeyse yerleşik bir hal almaya başlamış. İtirazlara rağmen pek az kişi alınan kararların paranın değerinin inmesi ve yükselmesinde rolü olduğunu kabul ediyor; herkes bayram öncesi görülen TL lehine değişimi dış etkenlere bağlama eğiliminde.
‘Dış etkenler’ denilince ‘dış güçler’ akla gelmiyor, doğrudan bazı ülkelerin adları anılıyor.
Rusya ve Çin, adları bu bağlamda en çok anılan ülkeler…
AK Parti’den diğer partilerden bağımsız bir siyasi kuruluş olarak söz edilmiyor; yanına mutlaka MHP de konuluyor ve ikili bir iktidar tarafından yönetildiğimiz ileri sürülüyor. Bir-iki yerde AK Parti ile MHP’nin yanına Vatan Partisi’nin de konulduğuna kulak misafiri oldum.
Vatan Partisi, yani Doğu Perinçek’in partisi…
Perinçek’in özel sohbetlerde “Artık iktidarda biz varız” dediğini işitmiş miydiniz? O söze yapışanlar hiç akla gelmeyeceğini sandığım sonuçlar çıkarıyorlar. Bir dostum benden de destek bekleyecek biçimde, “İyi ama, son YAŞ toplantısında yeni rütbelere ve yeni görevlere atanan veya atanması beklendiği halde atanmayan subaylarla ilgili hükümet tasarrufuna en büyük tepki o çevreden geliyor, bu nasıl ortaklık?” diye soracak oldu; benim sesimi çıkarmadığımı görünce büyük hayal kırıklığı yaşadığını gözlerinden okudum.
Aynı dostum, siyasette yeni arayışlara AK Parti’ye çıkış yolu fırsatı olarak baktığını da söyledi ve ben şaşırdım.
Ben de aynı görüşteyim ya, ondan şaşırdım.
Ali Babacan / Ahmet Davutoğlu
Çoğu kişi ekonomide ve dış politikada karşı karşıya kalınan dar boğazlardan kurtulmada Ali Babacan’ın üzerinde çalıştığı partileşmenin yararı olacağına inanıyor. Ekonomi uzun yıllar Babacan’a emanet edilmişti ve ekonominin dümeninde onun olduğu dönemde sorunlar ya yoktu, ya da varsa bile hissedilmiyordu. Bu başarı olarak görülüyor. Biri de, “Dış politikada da onun dışişleri bakanlığı döneminde fazla bir sorun yaşanmadı” dedi ve bu hatırlatma gözlerde ışıkların yanıp sönmesine yol açtı.
Peki ya Ahmet Davutoğlu?
Onun isminin fazlaca telaffuz edildiğini söyleyemeyeceğim. Bir-iki ortam ondan hiç söz edilmeden geçince, bir tanıdığımı, -kendim siyasete oruçluyum ya- konu siyasetten açılınca özellikle onun ismini anmayla görevlendirdim. Zoraki anma bile çok işe yaramadı. “Ekonomiden anlamaz” diyen de oldu, “Dış politikada yaşadıklarımız onun eseri değil mi?” diye soran da…
“İkisi birleşsin, çıkacaksa tek parti ortaya çıksın” deniliyor ya, bu görüş bayram sohbetlerinde bizim çevrede pek alıcı bulamadı.
İsmi geçtiğinde “O da kendi partisini kursun” görüşü hakimdi. İstanbul ve Ankara’nın onun tarafından atanmış ve o görevi bıraktığında onlar da ayrılmak zorunda kalmış eski AK Parti il başkanlarının söylemlerine dikkat çekenler oldu. Biri de, “Onun yanında kendi atadığı eski parti yöneticileriyle listelere koyup seçilmelerini sağladığı az sayıda eski milletvekili var” dedi.
Gerçekten mi?
Bosphorus Global / Cambridge Analytica
Ben pek dikkat etmemişim, konuşmalar mutlaka o konuya kayınca ayıldım: AK Parti lideri de olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde ziyaret edip iki saate yakın kendileriyle görüştüğü Bosphorus Global grubunun faaliyetlerine millet çok şeyler yakıştırmakta. Biri, ‘Great Hack’ diye bir belgesel izlemiş onu hatırlattı. Ben de sonradan o belgesele göz attım; Cambridge Analytica adlı bir grupla ilgili belgesel. Grup önce Trump’ın kazanması için ABD’de çalışmış, sonra İngiltere’nin AB’den çıkması amaçlı referandumda. Trolleriyle ve yönlendirici çakma haberleriyle bayağı etkili de olmuş.
Ahmet Davutoğlu’nun başbakanlığı kaybetmesiyle sonuçlanan ‘Pelikan Dosyası’ ile meşhur olmuş Bosphorus Global öyle bir şey mi?
Araştırmaya değer.
Hiç siyaset konuşmadığım dört gün boyunca kulaklarım siyasetle doldu, senaryoların birini hazmedemeden diğeri başladı. Bugünle birlikte susma orucum bitti diye ayrıca bayram edeceğim.
ΩΩΩΩ